Etiyopya’nın Nahda Barajı, Afrika'da depremlere neden olabilir mi?

Etiyopya’nın Nahda Barajı (Getty)
Etiyopya’nın Nahda Barajı (Getty)
TT

Etiyopya’nın Nahda Barajı, Afrika'da depremlere neden olabilir mi?

Etiyopya’nın Nahda Barajı (Getty)
Etiyopya’nın Nahda Barajı (Getty)

Son zamanlarda Etiyopya'da sık sık depremlerin meydana gelmesi, bu depremler neticesinde Nil Nehri'nin ana kolu üzerindeki Nahda (Hedasi) Barajı’nın çökebileceği yönündeki endişeleri artırdı. Zirâ bu depremler, Afrika Rift Vadisi’nin bulunduğu, sismik açıdan aktif olarak tanımlanan bölgede meydana geliyor. Ancak depremlerin sonuçlarına odaklanılırken, baraj yapım projesinden ayrı görülemeyecek olan meydana geliş nedenleri ise pek umursanmıyor.

8 Mayıs Pazartesi günü, Nahda Barajı'nın sadece 100 kilometre kuzeydoğusunda, 9,8 km derinlikte Richter ölçeğine göre 4,4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bölgenin tarihinde ilk kez böyle bir deprem meydana gelirken, Nahda Barajı'na çok yakın bir bölgede gerçekleşen deprem olduğu biliniyor. Bir gün öncesinde ise Etiyopya'nın doğusunda, Nahda Barajı'nın yaklaşık 650 km doğusunda 10 km derinlikte 4,1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Ondan öncesinde ise 26 Aralık 2022'de Eritre sınırındaki kuzey Etiyopya'da 5,5 ve 4,6 büyüklüğünde iki farklı deprem ve 26 Ocak’ta Etiyopya'nın kuzeyinde, Nahda Barajı'na yaklaşık 500 km uzaklıkta, yerin 10 km derinliğinde olacak şekilde 4,6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.

Depremler, doğal afetler olarak tanımlanıyor. Ancak bazı araştırmalar, bazı insani faaliyetlerin depremleri tetikleyebileceğine, böylece ‘uyarılmış depremlerin’ gerçekleşebileceğine dikkat çekiyor. Bilim insanlarının bahsettiği bu faaliyetler arasında baraj inşaatı da bulunuyor.

Kral Abdullah Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden (KAUST) yer bilimleri uzmanı Mühendis Prof. Dr. Martin Mai, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, barajların inşası ile depremlerin meydana gelmesi arasındaki ilişkinin varlığını kabul ederek şöyle söylüyor:

“Büyük barajlar deprem üretebilir. Bu depremler tetiklenmiş depremler kategorisine girer. Bu depremlerin çoğu, Mısır'daki Asvan Barajı tarafından üretilenler gibi küçük olsa da, 2008'de Çin'de meydana gelen Sichuan depremi gibi büyük depremlere de neden olabilir. Etiyopya’nın Nahda Barajı'nın inşası ve dolumuyla bağlantılı, Çin'de meydana gelen depreme benzer büyüklükte bir depremin meydana gelme ihtimalini belirleyemiyorum. İlgili uzmanların sorunu incelediklerini, sorunu izlemek ve hafifletmek için sismik ekipmana sahip olduklarını varsayıyorum.”

Avustralya'daki La Trobe Üniversitesi profesörleri tarafından yapılan, Uluslararası Çevre Bilimleri ve Yönetimi Dergisi'nde Haziran 2017'de yayınlanan bir çalışmaya göre, söz konusu bölge derin ve büyük bir deprem için hazır hale gelmiş durumda. Zirâ Nahda Barajı suyunun hacmi tamamlandığında, yeryüzü altında büyük basınçlara ve kapsamlı sismik olaylara yol açabilir.

Japonya Tokyo Üniversitesi'nden Jeoteknik Mühendisi Prof. Dr. Ikuo Towhata, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte şöyle söylüyor:

“Fay seviyelerinin stabilitesi (iki kaya kütlesinin temas seviyeleri), sürtünme katsayısı ile çarpılan kaya kütlelerinin temas basıncından kaynaklanan kayma kuvveti ve sürtünme direncinin oranına bağlı. Yüksek su basıncı, temas basıncını, dolayısıyla sürtünme direncini azaltabiliyor. Neticede yarık seviyesinin stabilitesi etkilenebiliyor. Böylece fayların kırılma olasılığı ve deprem ihtimali artıyor. Bu kapsamda Hindistan’da Maharaştra eyaletindeki Koyna Barajı’nın neden olduğu depremler örnek verilebilir. Burada 6.6 büyüklüğündeki deprem 170'den fazla insanın ölümüne neden oldu. Sarsıntı çok büyük olmasa da merkez üssü derinliği hem sığ (sadece 15 km kadar), hem de kurbanların evlerine yakındı. Tacikistan'daki Nurek Barajı, Mısır'daki Asvan Barajı, ABD’deki Hoover Barajı gibi örnekler de mevcut. Ancak bunlar insan hayatına mal olmayan basit olaylardı. Çin'deki Sichuan depremine gelince, uluslararası araştırmacılar bu hususta çoğunlukla barajı sorumlu tutarken, Çinli yerel araştırmacılar ise bu fikri reddediyor.”

Barajın yapıldığı bölgenin doğasının da dikkate alınması gerektiğine değinen Towhata, “Doğal tektonik basıncın yüksek olduğu, üst sınırına yakın tek bir fay olduğunu varsaydığımızda, bir depremin birkaç 10 yıl içerisinde (jeolojik anlamda çok kısa bir süre) meydana gelmesi muhtemeldir. Bu durumda bir rezervuar oluşturmak, ekstra su basıncı oluşturarak depremi tetikler. Böyle bir durumda sanayi suyunun tutulması depremin ana nedeni sayılmasa da, depremin oluşumuna katkı sağlar. Normalde stabil bir fayda deprem oluşmasına neden olan rezervuardaki yüksek su basıncı ise felaketten tamamen sorumlu olacaktır” ifadelerine başvuruyor.

Etiyopya'daki son depremlerin haritası (Kahire Üniversitesi’nde Jeoloji ve Su Kaynakları Profesörü Dr. Abbas Şeraki)
Etiyopya'daki son depremlerin haritası (Kahire Üniversitesi’nde Jeoloji ve Su Kaynakları Profesörü Dr. Abbas Şeraki)

Kahire Üniversitesi Jeoloji Fakültesi Su Kaynakları Bölümü’nden Prof. Dr. Abbas Şeraki ise Towhata’nın söylediklerine katıldığından bahsediyor. Şeraki aynı zamanda şöyle ekliyor:

“Etiyopya, dünya yüzeyindeki en büyük faylardan biri olan Büyük Rift Vadisi içerisinde yer alıyor. Burası doğası gereği sismik açıdan aktif bir alan. Bu yüzden 74 milyar metreküp su depolaması planlanan bu baraj, daha fazla basınca, dolaylı olarak ise yıkıcı bir depreme neden olabilir. Son depremler orta şiddette, yıkıcı olmayan depremlerdi. Ancak büyük bir deprem olasılığı mevcut. Etiyopya'nın açıkladığı üzere barajın yaklaşık 74 milyar metreküp doldurulması ardından ise bu olasılık artabilir. Zirâ bu çok büyük bir rakam. Baraj yapılmasa dahi bölge sismik açıdan aktif. Depremin uzak bir bölgede meydana gelmesi durumunda sismik dalgalar baraja ulaşabilir, böylece baraj yıkılabilir. Asvan Barajı ile karşılaştırmamak gerek. Zirâ Asvan Barajı, zayıf depremlere neden oluyor. Zirâ sismik olarak hareketsiz bir bölgede yer alıyor. Geçen zaman bu barajın dayanıklılığını kanıtladı. Ancak Nahda Barajı, bu büyüklükte bir barajın yapılmasına elvermeyen bir bölgede yer alıyor. Bu bölgenin jeolojisinin imkan sağladığı maksimum değer, 5 ila 10 milyar metreküp arasındaki su hacmini aşmayan bir baraj olacaktır. Bu aktif bölge depremlerden etkilenirse yıkıcı bir sel ile karşı karşıyayız demektir. Ancak Nahda Barajı ile birlikte tüm şehirleri etkisi altına alacak bir sel ile karşı karşıya kalabiliriz.”



Pakistan-Hindistan ateşkesinin perde arkasında neler yaşandı?

Hindistan-Pakistan sınırında ateşkese rağmen yer yer karşılıklı taciz atışları sürüyor (Reuters)
Hindistan-Pakistan sınırında ateşkese rağmen yer yer karşılıklı taciz atışları sürüyor (Reuters)
TT

Pakistan-Hindistan ateşkesinin perde arkasında neler yaşandı?

Hindistan-Pakistan sınırında ateşkese rağmen yer yer karşılıklı taciz atışları sürüyor (Reuters)
Hindistan-Pakistan sınırında ateşkese rağmen yer yer karşılıklı taciz atışları sürüyor (Reuters)

İhtilaflı Keşmir bölgesindeki saldırının ardından Hindistan ve Pakistan arasındaki gerginlik, topyekun savaşa dönüşmeden durduruldu. 

Nükleer silahlara sahip iki ülke, 10 Mayıs'ta ABD'nin arabuluculuğunda ateşkes ilan etmişti.

Guardian, tüm dünyayı korkutan çatışmaların durdurulması için yürütülen ateşkes sürecinin perde arkasını yazdı. 

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla gazeteye konuşan Pakistanlı iki istihbarat yetkilisi, ABD Dışişleri Başkanı Marco Rubio’nun, Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı Asim Munir’le 10 Mayıs sabahı telefonla görüştüğünü söylüyor. 

Yetkililer, ABD arabuluculuğundaki ateşkes görüşmelerinin yaklaşık 8 saat sürdüğünü belirtiyor. 

Analizde, Trump’ın ilk başta devreye girmediği, Başkan Yardımcısı JD Vance’in de çatışmalarla ilgili “Bizim sorunumuz değil” dediği hatırlatılıyor. Ancak iki nükleer güç arasındaki gerginliğin topyekun savaşa dönüşme ihtimalinin Washington’ı korkuttuğu, Trump’ın da sonunda harekete geçmeye karar verdiği yazılıyor. 

ABD Başkanı’nın, 9 Mayıs’ta Rubio’ya Pakistan tarafıyla, Vance’e de Hindistan lideri Narendra Modi’yle görüşme talimatı verdiği aktarılıyor. 

Rubio’nun yalnızca Munir’le değil, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ve İstihbarat Genel Müdürü General Asım Malik’le de irtibata geçtiği ifade ediliyor.

Pakistanlı yetkililer, Washington’ın devreye girmesinden memnun olduklarını belirtiyor: 

ABD'nin müdahalesini memnuniyetle karşıladık. Savaş istemiyoruz ama bize dayatılırsa, o zaman yaptığımız gibi saldırganlıkla karşılık vermekten başka seçeneğimiz kalmıyor.

Haberde, ABD’nin yanı sıra Suudi Arabistan, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin taraflarla iletişime geçtiği, Birleşik Krallık’ın da diplomatik arka kanallar aracılığıyla baskı uyguladığı belirtiliyor.

İslamabad yönetimi, ABD arabuluculuğunda ateşkes sağlandığını kamuoyuyla paylaşmasına rağmen Yeni Delhi, Washington’ın süreçteki rolüne dair bir açıklama yapmadı. Modi, ateşkesle ilgili konuşmasında teklifin Pakistan’dan geldiğini savunmuştu.

BBC’nin analizinde Hindistan’ın, Keşmir meselesinde üçüncü tarafların müdahalesine izin vermek istemediğine ve konunun bir tabu olarak görüldüğüne dikkat çekiyor. Dolayısıyla Trump’ın devreye girmesinin Modi yönetimini zor bir pozisyona soktuğuna işaret ediliyor. Yeni Delhi’nin bir yandan Washington’ın arabuluculuğunu istemediği, diğer yandan da Trump yönetimiyle iyi ilişkileri korumayı hedeflediği belirtiliyor.

Hindistan-Pakistan çatışmaları

Hindistan'ın idaresindeki Cammu Keşmir'in Pahalgam bölgesinde 22 Nisan'da düzenlenen saldırıda 26 turist öldürülmüş, olayı Pakistan'da yasaklı Leşker-i Tayyibe (LET) örgütünün uzantısı olan Direniş Cephesi (TRF) üstlenmişti. Keşmir Direnişi diye de bilinen radikal İslamcı örgütten yapılan açıklamada, bölgedeki "demografik değişime" karşı çıkıldığı belirtilmişti.

Bunun ardından Yeni Delhi yönetimi, saldırıyı düzenleyenlerin Pakistan'dan geldiği suçlamasında bulunmuş, İslamabad ise iddiaları reddetmişti.

Sonrasında Hindistan ordusunun 6 Mayıs'ta Pakistan'a ve İslamabad yönetimi kontrolündeki Azad Keşmir bölgesine düzenlediği füze saldırılarıyla gerginlik daha da büyümüştü.

Independent Türkçe, Guardian, BBC