ABD yaptırımları etkili bir silah mı yoksa tükenebilir bir araç mı?

Uzmanlar yaptırımlara ilişkin Şarku’l Avsat’a değerlendirmelerde bulundu.

Hartum’un güneyi topçu ateşi soncuu enkaza döndü. (AFP)
Hartum’un güneyi topçu ateşi soncuu enkaza döndü. (AFP)
TT

ABD yaptırımları etkili bir silah mı yoksa tükenebilir bir araç mı?

Hartum’un güneyi topçu ateşi soncuu enkaza döndü. (AFP)
Hartum’un güneyi topçu ateşi soncuu enkaza döndü. (AFP)

ABD Hazine Bakanlığı 1 Haziran 2023’te, Sudan’a yönelik yeni yaptırımlar açıkladı. Bu yaptırımlar, Suudi Arabistan- ABD arabuluculuğundaki ateşkes anlaşmasına uyma ‘başarısızlıkları’ nedeniyle Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki Sudan Silahlı Kuvvetleri ve Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri ile bağlantılı şirketlere yönelikti. Yaptırımların ilanının ardından ABD yönetimi, Sudan’da barış, güvenlik ve istikrarı baltalamaktan sorumlu olanlardan hesap sormayı’ hedeflediklerini dile getiren açıklamalar yaptı. Ayrıca ABD’nin Sudan halkına karşı şiddeti destekleyenler karşısında sivillerin yanında durduğunu belirttiler.

Ancak bir yandan yaptırımlarındaki ‘hoşgörü’, diğer yandan da bu yaptırımların aşırı kullanımı nedeniyle Başkan Joe Biden yönetimine yönelik eleştiriler hız kazandı. Bu durum, genel olarak ABD yaptırım rejiminin etkinliği ve ABD yönetiminin ‘pençesiz’ yaptırımlar uygulayarak bu sistemi tüketip tüketmediği hakkında birçok soruyu gündeme getirdi. Şarku’l Avsat, bu duruma ilişkin bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Fotoğraf Altı: Hartum’da evler enkaza döndü. (AFP)
Hartum’da evler enkaza döndü. (AFP)

Sudan ve ABD yaptırımları

Son yaptırımları eleştirenler, bunların etkinliğinin boyutunu sorguluyor. Bunlar arasında, Biden yönetimine yönelik sert eleştirilerde bulunan önde gelen Cumhuriyetçi Senatör Jim Risch de var. Ayrıca son yaptırımların ‘olması gerekene doğru atılan yarım adımı temsil etmediği’ belirtildi.

Risch, yaptırımların içeriğine işaretle ‘Sudan’daki felaket durumundan üst düzey kişileri sorumlu tutmadığını ve bölgenin istikrarsızlaşmasından ve Sudan halkının sürekli sindirilmesinden en çok sorumlu olan insanları kapsamadığını’ kaydetti.

Bu çerçevede Şarku’l Avsat, ABD Dışişleri Bakanlığı’na, uygulanan yaptırımların Sudan’daki mevcut denklemi değiştirmedeki etkinliğini sordu. Bakanlık, ‘Sudan Silahlı Kuvvetleri ve Silahlı Destek Kuvvetleri ile bağlantılı iş ağları ve fonlar üzerindeki Hazine yaptırımlarının, çatışmayı sürdürme yeteneklerini engellemeyi amaçladığını’ söyleyerek yanıt verdi ve “Bu adım, önemli olmasına rağmen, yalnızca ilk adımdır” ifadesi kullanıldı.

Fotoğraf Altı: Cumhuriyetçi Senatör Jim Risch.
Cumhuriyetçi Senatör Jim Risch.

Adını vermek istemeyen bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, Şarku’l Avsat’a yaptığı özel açıklamada şunları söyledi:

“ABD yasalarına göre vize kayıtlarını ifşa edemeyiz veya kimin etkileneceğine ilişkin ayrıntıları sağlayamayız. Ancak bu yaptırımlar kapsamında vize kısıtlamasına tabi tutulacak 12’den fazla kişiyi tespit ettiğimizi sizlerle paylaşacağız. Bunlara Hızlı Destek Kuvvetleri üyeleri, ordu ve dış sabotajcılar ile eski Beşir rejimi (eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir) ile bağlantılı kişiler de dahildir.”

Ancak bu yanıt, Dış İlişkiler Komitesi’nde Cumhuriyetçilere başkanlık eden Risch tarafından olumlu karşılanmadı. Tam tersine Dışişleri Bakanlığı’nın yanıtı, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarda Biden yönetimini kolay seçenekleri benimsemekle suçlayan Risch’ten tepki aldı. Senatör şunları söyledi:

“Askeri konseydeki üst düzey komutanların ciddi insan hakları ihlallerine dair açık kanıtlara rağmen Biden yönetimi, kolay seçimler yapmaya ve Sudanlı generallere karşı yumuşak davranmaya devam ediyor. Giriş vizelerine yönelik gizli yaptırımlar uygun ve güvenli bir seçenektir. Ancak Sudan halkı bizden gerçek bir hesap verme sorumluluğu görmeyi hak ediyor.”

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde Afrika programında kıdemli araştırma görevlisi olan Cameron Hudson ise Risch’in yaklaşımına desteğini dile getirdi. Herhangi bir yaptırımın öneminin içeriğinde yattığını ve Sudan örneğinde ‘ABD’nin daha kararlı bir mesaj göndermesi gerektiğini’ belirten Sudan Özel Temsilciliği eski Özel Kalemi olan Hudson, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı:

“Öyle görünüyor ki ABD, Sudan’da tarafları 15 Nisan öncesindeki duruma döndürmeye ve güvenlik sektörü reformu ve bir geçiş hükümeti kurulmasına ilişkin müzakerelere geri dönmeye çalışan bir yaklaşım benimsiyor. Bu nedenle generallere bireysel yaptırımlar uygulamadı. Çünkü gelecekteki siyasi görüşmelerde onlara ihtiyacı var.”

Fotoğraf Altı: Cameron Hudson.
Cameron Hudson.

Hudson sözlerini şöyle sürdürdü:

 “Savaş öncesi yol haritasına dönülebileceğini düşünmek hayal ürünüdür. Savaş cini, fanusuna geri konulamaz. Senatör Risch’e ve Sudan liderlerine karşı yaptırım çağrılarına katılıyorum. Ülkenin kaderine karar verecek meşruiyete sahip olmadıkları mesajını vermemiz gerekiyor ve yaptırımlar bu mesajı göndermeye yardımcı oluyor.”

Cameron Hudson, ABD yaptırım sistemindeki önemli bir boşluğa işaret ederek, herhangi bir yaptırımın etkinliğini sağlamak için müttefiklerle koordinasyon sağlamanın önemli olduğunu dile getirdi. Bu son yaptırımların kısa vadede çatışma taraflarının davranışlarını veya stratejilerini değiştirecek herhangi bir dönüşüm sağlayamayacak olmasının muhtemel olduğunu belirten Hudson, uzun vadeli bir etkiye sahip olmaları için bu tür herhangi bir yaptırım konusunda uluslararası uzlaşmanın önemli olduğunu vurguladı.

ABD yaptırımları ve etkileri

ABD yaptırım kartı, birbirini izleyen Cumhuriyetçi ve Demokrat yönetimlerin belirli bir siyasi sonuca ulaşmak için bel bağladıkları en önemli baskı kartı olarak sayılıyor. ABD Hazine Bakanlığı’nın eski bir yetkilisi olan Michael Levitt şu değerlendirmede bulundu:

“Yaptırım uygulama kriterleri, esasen politika odaklı olan teknik bir düzenlemedir. Bu, Cumhuriyetçilerin veya Demokratların ne istediğiyle ilgili değil, daha ziyade ağırlıklı olarak Amerikan siyasetine odaklanıyor.”

Ancak verilere göre ABD'nin tek taraflı yaptırımlarının amacına ulaşması nadir olarak yaşanıyor. Örneğin Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma, 1970 ile 1997 yılları arasındaki tek taraflı ABD yaptırımlarının hedeflerine yalnızca yüzde 13 oranında ulaştığını ve Amerikan ekonomisine yılda 15 ila 19 milyon dolara mal olduğunu gösteriyor.

Levitt, ABD yaptırımlarının etkinliğinin ‘öncelikle yaptırımların etkililiğine ve fiilen uygulanmasına bağlı olduğunu’ dile getirdi.

ABD yönetimlerinin yaptırımlarının ABD’deki varlıkların dondurulması veya seyahat vizesi alınmasının engellenmesi şeklinde uygulandığında, özellikle de ilgili tarafların ABD’de bu tür varlıkları yoksa etkisiz kaldığı yönünde tekrarlanan eleştiriler yapılıyor. Washington Enstitüsü’nde üst düzey akademisyen ve Beyaz Saray’ın Ortadoğu ve İran ofisi eski müdürü Michael Singh de bu yaklaşımı destekliyor. Öyle ki ABD yaptırımlarının ‘yaptırım uygulanan grupların Batı ile herhangi bir ilişkisi olmadığında daha az etkili’ olduğuna dikkat çekti.

Fotoğraf Altı: Michael Singh.
Michael Singh.

Singh, Şarku’l Avsat’a şu değerlendirmelerde bulundu:

“Yaptırımların etkisizliğinin diğer nedenleri, onları gerektiği gibi uygulayamamamız veya hedeflerinin çok iddialı olması. Örneğin, İran Devrim Muhafızları yetkililerine yönelik seyahat yasakları semboliktir. Çünkü onlar, Batı’ya seyahat etmezler ve örneğin Irak gibi seyahat ettikleri ülkeler yasağın uygulanması konusunda iş birliği yapmazlar.”

Singh, ilginç bir yaklaşım ortaya koyduğu açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Yaptırımlar, örneğin ticari anlaşmazlıklarda düşmanlarımızdan çok müttefiklerimize uyguladığımızda daha etkilidir. Bu nedenle her iki taraf için de uzlaşmaya varmak ve doğru yola geri dönmek için daha büyük teşvikler vardır.”

Ayı şekilde Levitt de “Yaptırım uygulanan kuruluşların birçoğunun ABD’de değerli varlıkları bulunmamasına rağmen yaptırımlar, dolar elde etmelerini zorlaştırıyor. Küresel ekonominin çoğunluğu dolar kullanımına bağlı. Bu kuruluşlarla iş yapmak isteyen dünyanın her yerindeki herhangi bir finans kurumuna yönelik sonuçlar var. Bu, diğer ülkelerin ve çok taraflı kuruluşların üzerinde düşündüğü bir dinamiğe yol açar.”

Aşırı yaptırımlar

Ancak bazıları, tek taraflı aşırı yaptırımların ABD müttefiklerini ve düşmanlarını, sonuçlarından kaçınmak için dolardan uzaklaşmaya sevk edebileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

ABD Savunma İstihbarat Teşkilatı’nda yıllarca çalışmış olan ve Hudson Enstitüsü’nde üst düzey araştırmacı olan Michael Pregent, bu nedenle Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin ABD yaptırımlarını atlatacak mekanizmalar bulmak için koordinasyon arayışına girdiğine dikkat çekti. Şarku’l Avsat’a konuşan Pregent şunları söyledi:

“Bu mekanizmalar çalışırsa ve Birleşik Devletler artık doları ve Amerikan bankacılık sistemini bir ülkeyi belirli konularda tutumunu değiştirmeye ikna etmek için ekonomik bir araç olarak kullanamazsa, kesinlikle daha az etkili olacağız.”

Dış İlişkiler Konseyi’nin uluslararası ekonomi direktörü Ben Steele, yaptırım rejiminin aşırı kullanımını aşırı antibiyotik kullanımına benzeterek, “Doları kullanan ABD mali yaptırımları, aşırı antibiyotik kullanmak gibidir. İlaç herkese reçete edilirse, bakteriler antibiyotiğe dirençli suşlara dönüşecek. Şu anda küresel finans piyasalarında tanık olduğumuz şey de bu” dedi.

ABD Hazine Bakanlığı’nın resmi rakamları, 2021’in sonunda, son yirmi yıla kıyasla yüzde 900’lük bir artışla 9 bin 421 kuruluşa ve kişiye yaptırım uyguladığını gösteriyor.

Örneğin 2022’de Hazine Bakanlığı, yaptırım listelerine 2 bin 549 yeni isim ekledi ve bunların yalnızca 225’ini kaldırdı.

2022 yılı için bu yaptırımların detaylarına bakıldığında, çoğu Rusya’nın Ukrayna ile olan savaşıyla ilgili olmakla birlikte, Çin’i, Suriye rejimini, Meksika ve Sudan’daki uyuşturucu kaçakçılarını içeren başka yaptırımlar da var.

Diğer yandan Dış İlişkiler Konseyi’nde Ulusal Güvenlik Çalışmaları alanında kıdemli araştırmacı olan Max Boot, politikada gerçek bir değişikliğe yol açmamış bir dizi yaptırıma dikkat çekti. Boot, Washington Post’taki bir makalesinde, 1960’tan beri Küba’ya uygulanan yaptırımlardan ve ardından 1962’de ülkeye yönelik topyekûn ablukadan bahsederek, “Bugün sistem, hala komünisttir” dedi. Ayrıca, 1950’den beri başlayan ve 2006’da önemli ölçüde genişleyen Kuzey Kore’ye yönelik yaptırımlara da dikkat çeken Boot, “Bugün sistem, halen aynı” ifadelerini kullandı.

Max Boot, İran’a yönelik yaptırımların ve eski Başkan Donald Trump’ın azami baskı politikasının, Tahran rejimini nükleer silah geliştirme arayışından uzaklaştırmayı başaramadığını söyledi. Aynı durum Suriye’de Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimine yönelik yaptırımlar için de geçerli. Ayrıca ‘Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya karşı savaşını sürdürmesini engellemeyen’ Rusya’ya yönelik yaptırımlara da işaret etti.

Fotoğraf Altı: Max Boot.
Max Boot.

Ancak Michael Pregent, yaptırımların amacının rejimleri değiştirmek olduğu önerisini eleştirerek bu yaklaşıma karşı çıkıyor. “Yaptırımların amacı, Küba ve Kuzey Kore gibi ülkelere müreffeh olamayacaklarını ve yırtıcı kredi koşulları olan Rusya ve İran gibi ülkelere bağlanacaklarını kanıtlamaktı” diyen Pregent, bu tür politikaların yaptırım uygulanan ülkeleri Çin ve Rusya’a yönelteceğini dile getirdi. Ayrıca ABD’nin, yaptırım politikasının başarılı olmasını istiyorsa, Çin gibi ülkeleri kısıtlamak için yaptırımlar uygulaması gerektiğini vurguladı.

Diğer yandan Singh ise yaptırımların hedefi, İran, Kuzey Kore veya Venezüella’ya yönelik yaptırımlar kadar iddialı olduğunda tek başlarında pek iyi çalışmadıklarını belirterek şunları söyledi:

“Çünkü hedef alınan rejimler, bedeli ne olursa olsun dış baskılara teslim olma konusunda temkinli davranıyor, kendi ekonomilerinin ve halklarının çıkarlarını rejim çıkarlarının önüne geçirmiyor. Ayrıca ABD’nin bu ülkelerden vazgeçmelerini istediği, nükleer silah elde etmeye çalışmamak ve halkları bastırmak gibi stratejiler, bu rejimlerin devamı için gerekli gördükleri politikalardır.”

Yaptırımlar rejimlerden çok insanlara mı zarar veriyor?

Pregent, Şarku’l Avsat’a, yetkililerin bu yaptırımlardan kaçınma konusunda uzmanlaştığı bir dönemde, halkın ABD yaptırımlarının bedelini ödediği yönündeki eleştirilere yanıt olarak şunları söyledi:

“Yaptırımların halka zarar vermediğini, Irak halkına, Kuzey Kore veya Küba halkına zarar vermediğini söylemeyeceğim. Ama bu ülkelerin yöneticileri halklarına sürekli zarar veriyor. Onlar zengin ve servetlerini ve gündemlerini finanse etmek için ülkenin kaynaklarını kullanıyorlar. Yani ‘yaptırımlar olmasaydı Saddam Hüseyin, Kim Jong-un veya Fidel Castro ülkedeki servetlerini kendi halklarına dağıtacaktı’ iddiası, tüm tarihi gerçeklerle çürütülmüştür.”

Sudan’a ilişkin olarak Şarku’l Avsat, Hudson’a son yaptırımların krizden sorumlu olanlar üzerindeki etkisinden çok Sudan halkını etkileyip etkilemeyeceğini sordu. Cameron Hudson’ın cevaı şöyle oldu:

“Sudan halkını etkileyen önceki yaptırımlar, 1997’deki kapsamlı ticaret ablukası ve 1993’te Sudan’ın terör listelerine alınması sırasındaydı. Bu yaptırımlar, Sudan’a ticari alışverişi ve yatırım akışını engellemiş ve ülkenin itibarına çok yüksek bir maliyet yüklemiştir. Savaş, şu anda Sudan’ın itibarını zedeliyor ve ona ticaret ve yatırım çekmeye yardımcı olmuyor. Ancak bireylere yönelik yaptırımlar, kapsamlı bir abluka ile aynı etkiye sahip olmayacaktır.”

Fotoğraf Altı: Burhan ve Hamideti, çatışmalar patlak vermeden önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)
Burhan ve Hamideti, çatışmalar patlak vermeden önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)

Ancak Hudson, yaptırımların ABD’nin önündeki tek seçenek olmadığını hatırlatarak, Biden yönetiminin ‘çekingen’ diplomasisine sert eleştiriler yöneltti. “ABD, Sudan’daki durumu etkilemeye çalışmak için büyük bir diplomatik çaba sarf etmedi. Ateşkes müzakereleri için önce orta düzey diplomatları Cidde’ye gönderdik” diyen Cameron Hudson, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in krizin başında ‘telefonla biraz müdahalede bulunduğunu’ belirtti. “Uluslararası bir irtibat grubu toplamaya çalışmadık ve bir anlaşmayı müzakere etmek için üst düzey diplomatlar atamadık. Washington’un bu krize yanıt vermek için yapılabileceklerin en azını yaptığını söyleyebilirim” dedi.

ABD yönetiminde kimlerin yaptırım uygulama hakkı var?

ABD Başkanı

ABD Başkanı, ABD’nin dış politikası, ulusal güvenliği veya ekonomisi tehdit altındaysa ulusal acil durum ilan etme yetkisine sahip.

Hazine Bakanlığı

Hazine Bakanlığı, Dışişleri Bakanı ile istişare ederek yaptırım uygulama yetkisine sahip. Hazine Bakanlığı, OFAC Direktörüne talimat verir ve o da yaptırım eylemlerini onaylıyor.

Kongre

Kongre, yeni yaptırım programlarını yürürlüğe geçirme veya mevcut olanları güçlendirme yetkisine sahip.

İnsani istisnalar

Aralık 2022’de ABD Hazinesi, yaptırım rejimlerine rağmen insani yardımın ulaştırılmasını kolaylaştırmak ve insani muafiyetleri desteklemekle ilgili 2664 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını onaylayarak, uygulanan yaptırımlardan insani muafiyetleri onayladı.

Bu genelge ile ABD yaptırımlarından dört kategori muaf tutuldu:

1.ABD hükümetinin resmi çalışması.

2.Bazı uluslararası sivil toplum kuruluşlarının resmi işleri.

3.Afet yardımı, sağlık hizmetleri, demokrasi ve eğitim destek faaliyetleri, çevre koruma ve barış inşası.

4.Tarım ürünleri, ilaçlar, tıbbi cihazlar ve bunların yedek parçaları ve bakımları.



UCM kararı, İsrail'e ambargo uygulanmasını sağlayabilir mi?

STK'lerin Hollanda hükümetine karşı Lahey'de açtığı davanın görüldüğü mahkeme binası önünde protesto düzenlendi (Reuters)
STK'lerin Hollanda hükümetine karşı Lahey'de açtığı davanın görüldüğü mahkeme binası önünde protesto düzenlendi (Reuters)
TT

UCM kararı, İsrail'e ambargo uygulanmasını sağlayabilir mi?

STK'lerin Hollanda hükümetine karşı Lahey'de açtığı davanın görüldüğü mahkeme binası önünde protesto düzenlendi (Reuters)
STK'lerin Hollanda hükümetine karşı Lahey'de açtığı davanın görüldüğü mahkeme binası önünde protesto düzenlendi (Reuters)

Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM), Gazze'de işlenen "savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar" nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında çıkardığı tutuklama emrinin yankıları sürüyor. 

İsrail'in köklü gazetelerinden Haaretz'in savunma analisti Amos Harel'in kaleme aldığı yazıda, UCM kararının İsrail'e karşı silah ambargosu taleplerini artırabileceğine dikkat çekiliyor.  

Gazetenin görüştüğü Kudüs merkezli düşünce kuruluşu İsrail Demokrasi Enstütüsü'nden Eran Şamir-Borer, UCM'nin kararını eleştirirken, sürecin bu noktaya varmasında Tel Aviv yönetiminin yol açtığına işaret ediyor. 

Analist, İsrail'de Gazze savaşıyla ilgili bağımsız bir inceleme yürütülse UCM'nin böyle bir karar vermek durumunda kalmayacağını savunarak şunları söylüyor: 

Devlet hiçbir şey yapmadı, kafasını kuma gömdü.

Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı operasyonuyla patlak veren Gazze savaşında muhalefet kanadı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki radikal sağcı koalisyonun kararlarının incelenmesi için defalarca komisyon kurulmasını talep etmişti. Ancak Netanyahu, araştırma komisyonu kurulmasına savaş bitene kadar karşı olduğunu söylemişti. 

İsrail'in ekonomi gazetelerinden Globes'taki analizde UCM kararının, İsrail'in Gazze işgalini eleştirenlerle Tel Aviv'e silah satışının yasaklanmasını isteyenlerin elini güçlendirdiği yorumu paylaşılıyor. 

Haberde, İsrail'in askeri teçhizatının yüzde 30'unun Almanya tarafından gönderildiği hatırlatılıyor. UCM kararının, Berlin hükümetinin İsrail'e silah tedariki konusundaki ısrarcılığının zayıflamasına yol açabileceği değerlendirmesi yapılıyor. 

UCM'nin merkezi Hollanda'nın Lahey şehrinde yer alıyor. Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp, mahkemenin tutuklama emrini uygulayacaklarını duyurmuştu. 

Ancak sivil toplum kuruluşları (STK), Hollanda'nın İsrail'e silah gönderen ülkeler arasında yer aldığına dikkat çekerek ambargo talebiyle Lahey'de hükümete karşı dün dava açtı. Mahkeme, talebe ilişkin kararını 13 Aralık'ta açıklayacak.

Diğer yandan Times of Israel, UCM kararından önce de son dönemde İsrail'e silah tedarikinin durdurulması çağrılarının arttığına işaret ediyor. Haberde, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın İsrail'e ambargo talep ettiği mektubu 1 Kasım'da Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ne gönderdiği hatırlatılıyor. Ortak mektupta aralarında Rusya ve Çin'in de yer aldığı 52 ülkenin imzası var. 

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da geçen ayki açıklamasında Gazze savaşının sonlandırılması için İsrail'e silah ambargosu çağrısı yapmıştı. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Macron'a destek verirken, Netanyahu açıklamaya tepki göstermişti. 

İsrail'in en büyük silah tedarikçisi olan ABD, UCM'yi kuran Roma Statüsü'ne taraf değil. ABD Başkanı Joe Biden, UCM kararını "rezalet" diye nitelerken, Netanyahu mahkemeyi "Yahudi düşmanlığıyla" suçlamıştı. İsrail de üye devletler arasında yer almıyor ve UCM'nin yargı yetkisini tanımıyor.

Independent Türkçe, Haaretz, Globes, Times of Israel, AP