Washington ve Tahran, ‘geçici’ bir nükleer anlaşmaya yakın olduklarını yalanladı

ABD istihbaratı, İran’ın Rusya’ya İHA üretimi için yardım sağladığını ortaya çıkardı.

İran’ın nükleer çalışmalar yürüttüğü bölgenin uydu görüntüsü. (AFP)
İran’ın nükleer çalışmalar yürüttüğü bölgenin uydu görüntüsü. (AFP)
TT

Washington ve Tahran, ‘geçici’ bir nükleer anlaşmaya yakın olduklarını yalanladı

İran’ın nükleer çalışmalar yürüttüğü bölgenin uydu görüntüsü. (AFP)
İran’ın nükleer çalışmalar yürüttüğü bölgenin uydu görüntüsü. (AFP)

ABD istihbarat raporları, 9 Haziran’da İran’ın Rusya’ya Moskova’nın doğusunda insansız hava araçları (İHA) için bir fabrika inşa etmesi için gerekli kaynakları sağladığını ortaya koydu. Diğer yandan Washington ve Tahran, yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran’ın nükleer programını kısıtlamaya yönelik geçici bir anlaşmaya yakın oldukları yönündeki haberleri yalanladı.

ABD’li ve Avrupalı yetkililerin ABD- İran arasında nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma konulu dolaylı görüşmelerin çökmesinden bu yana Tahran’ın nükleer programını sınırlamanın yollarını aradığı saklanmıyor. Söz konusu nükleer anlaşma, bir yanda İran, diğer yanda ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya ile Almanya arasında resmi olarak 2015 Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak biliniyor.

Muhtemel çözüm, İran’ın 2015 anlaşmasına göre yaptırımların hafifletilmesi karşılığında nükleer programında kısıtlamayı kabul edeceği bir geçici anlaşmaydı.

İstihbarat bilgileri, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby tarafından ortaya koyuldu. Kirby, ABD istihbarat yetkililerinin Rusya’nın Alabuga Özel Ekonomik Bölgesi’ndeki bir fabrikanın gelecek yıl gibi erken bir tarihte faaliyete geçebileceğine inandıklarını dile getirdi. Bu açıklamaya, fabrikanın Moskova’nın yüzlerce mil doğusunda, ‘büyük olasılıkla fabrikanın inşa edileceği’ yerin Nisan ayında çekilmiş uydu fotoğrafları eşlik etti.

Rusya ile iş birliği ‘ifşa edildi’

Kirby, ABD’li yetkililerin ‘İran’ın Rus ordusuna tek yönlü olarak İran yapımı saldırı uçakları sağlamaya devam ettiğini’ de belirlediklerini açıkladı. Ayrıca İran’ın Emirabad Limanı’ndan çıkarılıp Hazar Denizi üzerinden Rusya’nın Mahaçkale kentine gönderildiğini söylediği İHA’ların, Rus kuvvetleri tarafından Ukrayna’ya karşı kullanıldığını iddia eden Kirby açıklamasında şunları söyledi:

“Bu, Ukrayna’ya, İran’ın komşularına ve uluslararası topluma zarar veren geniş bir savunma ortaklığıdır. Kamuoyu ile paylaşmak da dahil olmak üzere bu faaliyetleri ortaya çıkarmak ve sekteye uğratmak için elimizdeki her aracı kullanmaya devam ediyoruz ve daha fazlasını yapmaya hazırız.”

Aynı şekilde ABD’li yetkiliye göre Başkan Joe Biden yönetimi, şirketlerin ve diğer hükümetlerin İran’ın İHA programına katkıda bulunmamalarını sağlamak için prosedürler koymalarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni kılavuzlar oluşturacak. ABD, Avrupa Birliği (AB) ve İngiltere, son aylarda Rusya ve İran’a İHA bileşenlerinin akışını kesmeyi amaçlayan kurallar yayınladı.

Washington, İran’ın Rusya’dan saldırı helikopterleri, radarlar ve savaş eğitim uçakları dahil olmak üzere askeri teçhizat satın almak istediğini bildirdi. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre İran geçen nisan ayında Rusya’dan Su-35 savaş uçağı satın alma anlaşmasını tamamladı.

Bu bilgi, ABD ve İran’ın yaptırımların hafifletilmesi karşılığında Tahran’ın nükleer programını azaltacağı geçici bir anlaşmaya varmaya yakın oldukları yönündeki haberleri yalanlamasından birkaç saat sonra paylaşıldı.

Bir Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü, “Geçici bir anlaşmaya ilişkin herhangi bir rapor yanlıştır” dedi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ise bu tür konuşmalar hakkında yorum yapmaktan kaçınarak, İran’a mesaj iletmenin bir yolu olduğuna dikkati çekti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü mesajın içeriği veya nasıl iletildiği konusunda ise ayrıntılı bilgi vermedi.

Diğer yandan İran’ın Birleşmiş Milletler (BM) misyonu da “Bizim yorumumuz, Beyaz Saray’ınkine benzer” diyerek, rapor hakkında şüphe duyduğunu dile getirdi. Reuters’a göre İranlı yetkililer, ilerleme kaydedildiğini açıkladı. Ancak henüz herhangi bir anlaşma mevcut değil. Ayrıca ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley’in geçen haftalarda İranlı mevkidaşı ile en az 3 görüşme yaptığı belirtildi. Konuya ilişkin ayrıntıya ise yer verilmedi. Bu çerçevede üst düzey bir İranlı yetkili, “Bazı ilerlemeler kaydedildi ve Amerikalılarla teklif ve mesaj alışverişinde bulunduk. Ancak halen görüşmemiz gereken birçok ayrıntı var” dedi.

Milletvekillerinden baskı

Diğer yandan Biden yönetimi, İran’la müzakereleri durdurması için daha fazla baskıyla karşı karşıya. Öyle ki hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi partilerden 35 ABD’li milletvekili, geçen perşembe günü İngiliz, Fransız ve Alman liderlere bir mesaj göndererek, Kapsamlı Ortak Eylem Planı kapsamında İran’a yönelik BM yaptırımları için otomatik geri alma mekanizmasını derhal başlatma çağrısı yaptı. Üç Avrupa ülkesinin (İngiltere, Fransa ve Almanya) BM’nin İran’a yönelik yaptırımlarının kaldırılmasını iptal eden 2015 anlaşmasında bir ‘geri dönüş’ başlatabilecek yegâne ülkeler olduğu biliniyor.

ABD, 2018’de eski Başkan Donald Trump döneminde anlaşmadan geri çekildiği için anlaşma tarafları, ABD’nin önceki bir girişimini reddetti.

ABD’li milletvekilleri, yeni mesajlarında, BM’nin İran’ın füze ve İHA programlarına yönelik yasağının bu yılın sonlarında sona ermesi çerçevesinde, geri adım atmanın aciliyetini özellikle vurguluyor. “İran’ın nükleer silahların yayılmasını önleme taahhütlerini yerine getirmediği ve nükleer emellerini dizginlemek için zamanın daralıyor olduğu açık” denilen mesajda şu ifadelere yer verildi:

“İran yaklaşık dört yıldır, Kapsamlı Ortak Eylem Planı kapsamındaki önemli taahhütleri yerine getirmeyi bıraktı. Nükleer programını genişletmeye devam ediyor ve tüm diplomatik teklifleri reddetti. Büyük uluslarımızın sayısız kez tanık olduğu gibi, savaşan ulusların yatıştırılması barışa yol açmaz, yalnızca uluslararası barış ve güvenliğe yönelik daha büyük tehditleri körükler.”

Mesaja, Cumhuriyetçi parlamenter Claudia Tenney ve Demokrat parlamenter Josh Gottheimer önderlik etti. Mesaja ayrıca Demokrat Temsilcisi Jared Moskowitz’in yanı sıra 32 Cumhuriyetçi temsilci de imza attı.

Tenney, yaptığı açıklamada “İran’ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı ihlal ettiği tartışılmaz bir şey. Bu nedenle Avrupalı ​​müttefiklerimiz daha önce kaldırılan yaptırımları yeniden uygulamaya başlamalıdır” dedi. Cumhuriyetçi parlamenter ayrıca, ‘Snapback’ mekanizmasının İran’a nükleer şantajın korkunç sonuçları olduğunu belirten açık bir mesaj göndereceğini söyledi.

Gottheimer ise İran’a yönelik yaptırımların kaldırılmasının, Tahran yönetiminin dünya genelindeki kötü faaliyetlerini körükleyeceğini vurguladı.



İsrail, Husiler ve Trump'ın değişken stratejisi

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
TT

İsrail, Husiler ve Trump'ın değişken stratejisi

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde

Michael Horowitz

Yaklaşık on yıl önce, Ortadoğu'daki güvenlik durumu hakkında bazı diplomatlara bilgi vermek üzere İsrail'deki bir büyükelçiliği ziyaret ettiğim sırada, biri meslektaşıma ve bana o zamanlar bize son derece tuhaf gelen bir soru sormuştu: Peki ya Husiler? İsrail'e tehdit oluşturabilirler mi? Husiler o dönemde İsrail'e saldırı tehdidinde bulunmuş olsa da soruya bir an hazırlıksız yakalanmıştık. Ne var ki bu tehdit şaşırtıcı değildi, zira örgütün sloganı “Amerika'ya ölüm, İsrail'e ölüm, Yahudilere lanet olsun” idi. Ancak o dönemde bu tehditler, Güney Arabistan'daki uzak bir savaşta mücadele eden izole bir grubun yüksek sesli övünmesinden ibaret görünüyordu.

Ama işler çok değişti. İran destekli Yemenli örgüt, 4 Mayıs 2025 Pazar günü, İsrail'in Tel Aviv yakınlarındaki Ben Gurion Uluslararası Havalimanı yakınlarına uzun menzilli bir balistik füze fırlatarak bir patlamaya yol açtı ve İsrail'in merkezinde hava saldırısı sirenlerinin çalmasına neden oldu. Bu olay, Husiler ile İsrail arasındaki gerginlikte bir dönüm noktası oluşturdu ve çok sayıda uluslararası havayolunun uçuşlarını geçici olarak askıya almasına yol açtı. Füzenin herhangi bir uçağa doğrudan isabet etmemesi, sadece küçük çaplı maddi hasara yol açması ve sınırlı sayıda insanı yaralaması bir yana, İsrail'in ana havalimanına ulaşması bile Husiler için oldukça önemli bir sembolik kazanım anlamına geliyor. İsrail buna karşılık Hudeyde Limanı ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan bir dizi hava saldırısı düzenledi. Başbakan Binyamin Netanyahu daha sonra İsrail'in karşılığının çıtasını yükselteceğine söz verdi.

Bunun Husilerin Ben Gurion Havalimanı'na yönelik ilk saldırı girişimi olmadığını, örgütün daha önce de burayı birkaç kez hedef aldığını iddia ettiğini açıklayalım. Geçtiğimiz mart ayında havalimanına üç ayrı saldırı düzenlediğini duyurmuş, füzelerden birinin havalimanına isabet ettiğini söyleyerek övünmüştü. 4 Mayıs'ta ise füze havalimanını çevreleyen hava sahasını başarıyla deldi, sınırlı sayıda can ve mal kaybına yol açtı, ancak ülkedeki hava trafiğini aksattı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrail erken uyarı sistemleri, füzeyi yaklaşırken tespit etti ve düşürmek için biri İsrail'e ait Arrow sisteminden, diğeri ise İsrail'de konuşlu, yüksek irtifalardan balistik füzeleri engellemek için tasarlanmış bir savunma sistemi olan Amerikan THAAD sisteminden iki adet füze fırlatıldı. Ancak her iki sistem de füzeyi engellemeyi başaramadı.

İsrail hava savunma sistemlerinin, ABD'nin THAAD bataryalarının desteğine rağmen diğer onlarca girişim arasından Yemen'den atılan bir füzeyi engelleyememesi üçüncü kez yaşanıyor. Her ne kadar genel sicil İsrail ile ABD arasında oldukça etkili bir savunma koordinasyonu olduğunu gösterse de, özellikle Ben Gurion Havalimanı gibi stratejik tesisleri hedef alan ve maddi kayıpların ötesinde sembolik ve operasyonel sonuçları olan saldırılara karşı bu sistemler henüz tam koruma sağlayamıyor.

Başarısızlığın nedenlerinin belirlenmesi için soruşturmalar devam ediyor. Husilerin, İsrail içinde hedef aldıkları noktaları mümkün olan en büyük etkiyle vurabilme şanslarını artırmak için farklı kriterleri test ettiği görülüyor. İsrailli yetkililer, Husilerin saldırının ardından yeni bir füze kullandıklarını iddia ettiklerini ancak İsrail’in tahminlerinin, bunun daha önce düşürülmüş bir füze ile aynı model olduğunu gösterdiğine dikkat çektiler. Ortaya atılan hipotezler arasında füzenin bir kısmının isabet almış olabileceği, ancak patlayıcı başlığın isabet almamış olabileceği, bunun sonucunda da füzenin havalimanı sınırları içerisinde düşerek patlamış olabileceği de yer alıyor.

İsrail savunmasının sınırlılığı

Hava saldırılarına ve askeri karşılıklara rağmen Husileri caydırmak hâlâ zor bir görev. ABD öncülüğündeki hava saldırıları, örgütün hem İsrail'e hem de ticari gemilere yönelik saldırılarını önemli ölçüde azalttı; ancak saldırıları tamamen durdurmak için karadan müdahale gerekiyor gibi görünüyor.

İsrail, Husi kontrolündeki bölgelerdeki altyapıyı, aralarında Hudeyde Limanının da bulunduğu yerleri defalarca hedef aldı. Son saldırıya da Sana Havalimanı'nın kapatılması ve üç sivil uçağın vurulması ile sonuçlanan saldırılarla karşılık verdi. Bu operasyonlar, Gazze'de savaşın patlak vermesinden önce de iç karışıklıklar ve ekonomik krizlerle karşı karşıya olan örgüt için bir yük olsa da, geri adım atmasını sağlama olasılığı düşük.

İran'ın İsrail ve ABD'ye karşı öncü gücü olan örgüt, Tahran'dan giderek artan maddi ve manevi destek görüyor. Çatışmanın merkezindeki konumu, ona muhalifleri bastırmak için ideolojik bir kılıf da sağlıyor ve bu konumunu, saflarını desteklemek için kapsamlı eleman devşirme kampanyaları düzenlemek için kullanıyor.

Ancak Husilere karşı daha etkili bir mücadele, Yemen'de iç savaşın zirve yaptığı dönemde, uluslararası alanda tanınan hükümete bağlı güçlerin Hudeyde'ye yönelik başarılı bir saldırı başlattığı türden bir kara harekâtını gerektiriyor. Ne var ki limandan insani yardım akışının aksaması endişesiyle artan uluslararası baskı, saldırının durdurulmasına ve söz konusu güçlerin daha acil olan başka cephelere çekilmesine yol açtı.

Karadan bir müdahalenin olmaması durumunda İsrail'in Husi saldırılarını hızla durduracak yeterli araçları bulunmuyor. Örgütün lider kadrosunu hedef alan hassas saldırılar düzenlemek (İsrail'in Hizbullah'a yaptığına benzer şekilde), lider kadrosunun hareketlerini izlemek için önemli miktarda istihbarat ve askeri kaynak tahsis edilmesini gerektiriyor. Bu da İsrail'in Hamas'ın faaliyetlerini veya İran'ın nükleer programındaki potansiyel ilerlemeyi izlemek gibi acil güvenlik önceliklerinden uzaklaşmasına neden olabilir.

İsrail yalnız mı?

Bu meydan okumalar, ABD ile Husiler arasında aniden duyurulan “ateşkes” ile daha da büyüdü. İsrail'in Yemen'de bir dizi yeni saldırı düzenlemesinden dakikalar sonra, Husilerin ateşkesi kabul ettiğinin bildirilmesinin akabinde Başkan Donald Trump, ABD ordusuna operasyonlarını durdurma emri verdiğini açıkladı.

Husiler bu iddiayı doğrulamazken, dahası bazı Husi yetkilileri Trump'ın açıklamasını yalanlarken, Husiler ile ABD arasında arabuluculukta önemli rol oynayan Umman Sultanlığı, ABD'nin hava saldırılarını durdurması karşılığında Husilerin de Kızıldeniz'deki saldırılarının durdurulması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu.

Trump ile Kanada'nın yeni başbakanı arasında düzenlenen ve konuyla ilgisi olmayan bir basın toplantısı sırasında gelen açıklama, İsrail için bir şok etkisi yarattı. Zira anlaşmada Husilerin İsrail'e yönelik saldırılarının durdurulması ihtimaline dair hiçbir ifade, ayrıca bu saldırıların ateşkesin ihlali olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine dair bir bilgi de yer almıyor. Bu ayrıntının atlanması, Husileri İsrail'i dolaylı olarak tanımaya zorlayarak onları zor durumda bırakmaktan kaçınmak için kasıtlı olabilir ya da basitçe ABD'nin anlaşmaya varırken İsrail'in güvenliğini hesaba katmadığının bir göstergesi olabilir. Bu açıklamanın ani olması göz önüne alındığında Trump’ın, İsrail'i kaderiyle baş başa bıraktığı anlamına gelen son hipotez göz ardı edilemez.

Anlaşmanın sadece Kızıldeniz ile sınırlı kalması durumunda İsrail bunu gerçek bir gerileme olarak değerlendirecektir. Son aylarda nakliye gemilerine yönelik saldırılar durmuştu. Bu durum muhtemelen ABD'nin Husi mevzilerine yönelik geniş çaplı operasyonları ya da örgütün doğrudan İsrail'e saldırmaya odaklanması nedeniyleydi. Ancak ABD saldırılarının durması, Husilerin tehdit oluşturmaya devam edeceği ve istedikleri zaman deniz saldırılarına yeniden başlayabilecekleri anlamına geliyor.

Trump ile Kanada'nın yeni başbakanı arasında düzenlenen ve konuyla ilgisi olmayan bir basın toplantısı sırasında gelen açıklama, İsrail için bir şok etkisi yarattı. Zira anlaşmada Husilerin İsrail'e yönelik saldırılarının durdurulması ihtimaline dair hiçbir ifade yer almıyor.

Trump'ın hesapları

Peki Trump neden bu ani adımı attı?

İsrail basınında çıkan haberlere göre Trump Netanyahu'dan bıktı, çünkü kendisini “manipüle ettiğine” inanıyor. Bu nedenle onunla irtibatı kesmeye ve bölgeyle ilgili dış politika konularında tek taraflı kararlar almaya karar verdi.

Trump'ın ikinci döneminin İsrail’i hayal kırıklığına uğrattığı açıkça görülüyor. Zira Netanyahu hükümeti, ABD başkanının İsrail çıkarlarıyla tam uyumlu olacağını sanıyordu.

Ancak bu duyurunun, Arap Körfez bölgesine yapacağı ziyaretten önce yapılmış olması, eğer gerçekten gerçekleştiyse anlaşmanın tamamlanmasını hızlandırmak için ona ivme kazandırmış olması muhtemel. ABD Başkanı, Amerikan ekonomisine büyük Körfez yatırımları çekmeyi ve Washington liderliğindeki bölgesel müttefikleriyle ilişkilerinin gücünü göstermeyi amaçlayan gezisi kapsamında Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek.

asde

Trump'ın ikinci dönemindeki ilk bölge turundan beklentisi, özellikle ekonomik alanda içeride pazarlayabileceği başarılar elde etmek. Yeni yatırımlar çekmek ile ilgili başlıklar bir zorunluluk ve Beyaz Saray'ın isteyeceği son şey, Husilerin Amerikan çıkarlarına veya Kızıldeniz gibi stratejik su yollarına saldırılar düzenleyerek ziyareti bozması.

Trump'ın, İsrail'in varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü tavizleri gerektirse bile, Tahran ile her ne şekilde olursa olsun bir anlaşma yapmayı ciddi olarak istediği açıkça görülüyor

Trump'ın Husilere yönelik saldırıları durdurma yönündeki ani kararı İsrail'de giderek artan endişelere yol açtı. Bu durum, ABD Başkanı'nın İran ile anlaşmaya varmak için bedeli ne olursa olsun elinden gelen her şeyi yapmaya kararlı olduğunun bir başka göstergesi olarak görülüyor. Yakın zamana kadar ABD'nin Husilere karşı askeri müdahalesi, Washington'un ciddiyetinin ve gerektiğinde güç kullanmaya hazır olduğunun en açık kanıtı olarak görülüyordu. Ama Trump'ın savaşlar başlatma değil sona erdirme niyetini defalarca dile getirdiği göz önüne alındığında, bu değerlendirme tartışmalı olabilir, ancak İran'ın son dönemde karşılaştığı zorluklar İsrail'e bir miktar güven vermişti.

Ancak bugün Trump'ın, İsrail'in varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü tavizleri gerektirse bile, Tahran ile her ne şekilde olursa olsun bir anlaşma yapmayı ciddi olarak istediği açıkça görülüyor.