Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Ortadoğu'da etkisini artıran Çin'e gitti

Şi'nin iktidarda olduğu son 10 yılda Pekin yönetimi, İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü için aktif rol oynama girişimlerinde bulundu (AA)
Şi'nin iktidarda olduğu son 10 yılda Pekin yönetimi, İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü için aktif rol oynama girişimlerinde bulundu (AA)
TT

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Ortadoğu'da etkisini artıran Çin'e gitti

Şi'nin iktidarda olduğu son 10 yılda Pekin yönetimi, İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü için aktif rol oynama girişimlerinde bulundu (AA)
Şi'nin iktidarda olduğu son 10 yılda Pekin yönetimi, İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü için aktif rol oynama girişimlerinde bulundu (AA)

87 yaşındaki Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, bugün Pekin'e ulaştı. Cumaya kadar temaslarını sürdürmesi bekleniyor. 

Abbas, dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip Çin'e 5. resmi ziyaretini yapıyor. 

Filistin resmi haber ajansı WAFA, Abbas'ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Çin Başbakanı Li Keçiang'la görüşeceğini bildirdi. WAFA, Abbas'ın mevkidaşıyla Filistin meselesinin yanısıra "iki tarafı da ilgilendiren bölgesel ve uluslararası konularda fikir alışverişi yapacağını" da ifade etti. 

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vang Vınbin, geçen hafta bu resmi ziyaretin 13-16 Haziran'da gerçekleşeceğini basın toplantısında açıklarken Filistin liderinin "Çin halkının eski ve iyi bir dostu" olduğunu belirtmiş ve bu yıl Çin'i ziyaret eden ilk Arap lider olacağına işaret etmişti.

Çin'in Filistin Kurtuluş Örgütü'nü ve Filistin devletini ilk tanıyan ülkelerden biri olduğunu hatırlatan Vang, "Filistin sorunu, Ortadoğu sorununun merkezindedir ve bölgenin barış ve istikrarı kadar küresel eşitlik ve adaletin sağlanması açısından da önemlidir. Çin, Filistin halkının haklı davasını ve meşru haklarını yeniden kazanma mücadelesini destekliyor" demişti.

Sözcü Vang, son yıllarda ikili ilişkilerde siyasi güvenin ve halklar arasında dostluğun derinleştiği olumlu bir ivme yakalandığını vurgulayarak şöyle konuşmuştu:

Devlet Başkanı Şi, son 10 yılda birden çok kez Filistin sorununun çözümü için Çin'in önerilerini ortaya koydu. İki devletli çözüm temelinde siyasi bir uzlaşma yolunda kararlılıkla ilerlenmesi ve barış için uluslararası çabaların artırılması gerektiğini vurguladı. Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olarak, Filistin sorununa en erken tarihte adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunması için uluslararası toplumla birlikte çalışmayı sürdürecek.

Aralıkta da görüşmüşlerdi 

İlk kez düzenlenen Çin-Arap Zirvesi sebebiyle aralıkta Suudi Arabistan'ı ziyaret eden Şi Cinping, burada görüştüğü Abbas'a söz vererek "Filistin meselesine hızlı, adil ve kalıcı çözüm bulmak için çalışacağını" söylemişti. 

Şi ile Abbas'ın görüşmesinin ardından Çin'in Ortadoğu Özel Temsilcisi Cai, nisanda İsrail ve Filistin'de temaslarda bulunmuştu.

Dışişleri Bakanı Çin Gang, aynı günlerde İsrailli ve Filistinli mevkidaşları ile yaptığı telefonda görüşmelerinde, "barış müzakerelerine dönülmesi" çağrısı yaparak Çin'in bu konuda "kolaylık sağlamaya" hazır olduğunu belirtmişti.

Çin Gang, her iki görüşmede de müzakerelerin "iki devletli çözüm temelinde" yürütülmesi gereğini vurgulamıştı.

Çin'in Ortadoğu'daki arabuluculuk girişimleri

Enerji kaynaklarına daha fazla erişmeyi arzulayan Pekin, son dönemde Ortadoğu'ya yönelik hamleleriyle ses getiriyor. Tahran ve Riyad, Çin'in arabuluculuğunda Pekin'de yürüttükleri görüşmelerin ardından 10 Mart'ta diplomatik ilişkilerini yeniden başlatma kararı almıştı.

Pekin, Suriye rejiminin Arap Birliği'ne dönüşünde de rol oynamıştı. Çin'in Ortadoğu Özel Temsilcisi Cai Cün'ün nisanda Şam'a yaptığı ziyarette Suriye sorununun siyasi çözümü ve ülkenin Arap Birliği'ne dönüşünün kolaylaştırması konusunda muhataplarıyla görüş alışverişinde bulunduğu, ardından ilgili Arap devletlerine Çin heyetlerinin gönderildiği bildirilmişti.

Uzmanlar, bu krizlerde arabuluculuk yapan Çin'in, odak noktasını Asya-Pasifik'e ve Ukrayna'ya çeviren ABD'nin Ortadoğu'daki nüfuzunu kırmaya başladığı yorumlarını yapıyor. 

Geçen hafta Riyad'ı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Suudi Arabistan'ı iki süpergüç arasında seçim yapmaya zorlamadıklarını ifade etmişti. 

Independent Türkçe, AP, AFP, AA



Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
TT

Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)

Refik Huri

ABD, “uluslar inşa etme” başlıklı savaş döneminden Ukrayna, Gazze ve İran nükleer dosyasında acil uzlaşılar dönemine geçişi tamamlıyor. Her iki durumda da ABD dünyadaki komplikasyonları anlamaktan aciz gibi görünüyor.

Savaşlar döneminde, Başkan George W. Bush başkanlığında neo-muhafazakarlar, el-Kaide’nin New York'taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırısını Afganistan'ı, ardından Irak’ı istila etme, Taliban ile Başkan Saddam Hüseyin rejimlerini devirme, dönemin ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın, “Yeni Ortadoğu” olarak adlandırdığı planı gerçekleştirmeye çalışarak dünyayı zorla değiştirme hırsları için kullandılar.

Başkan Donald Trump'ın varmaya çalıştığı uzlaşılar döneminde ise itici güç anlaşmalar politikasıdır. Dünya Trump'ın ve etrafındaki oligarşinin gözünde savaş alanı değil, bir borsadır. Ukrayna, Gazze ve nükleer dosyada zor uzlaşılar için müzakereleri yürüten kişi ise krizler, savaşlar, jeopolitik ve stratejik çatışmalar dünyasında deneyimsiz olan gayrimenkul geliştiricisi Steve Witkoff'tur.

Beyaz Saray'daki karar alıcıya gelince, temsilcisinden daha deneyimli değil ve kararlarında içgüdü ile basit algıya güveniyor, bu şekilde ABD'yi değiştirmek istedi ve karmaşık bir dünyaya tosladı. Kendilerine hizmet eden anlaşmalara açık olsalar bile, ideoloji tarafından yönlendirilen üç oyuncu ile canlı yayında dilediği iyi dilekler ve iyi niyetli çağrılarla başa çıkmaya çalıştı. Bunlardan ilki, yorumcu Nahum Barnea tarafından “iki ayak üzerinde yürüyen bir yanlış anlama” olarak tanımlanan Binyamin Netanyahu’dur. İkincisi, İmam Humeyni'nin dediği gibi, ABD'ye düşmanlığı devrimin temellerinden biri saymaya bağlı kalan, İslam Cumhuriyeti'nin güçlü bir devlet ve Devrim Muhafızları’nın anayasaya göre ihraç etme görevini üstlendiği bir devrim olduğunda ısrar eden İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney’dir. Sonuncusu, istihbarattan Kremlin liderliğine yükselen, ABD, Avrupa ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetler Birliği'nin devrilmesinden sonra “tarihin sonu” olduğunu hayal ederek muzaffer gibi davranan herkesten Rusya’nın intikamını almaya başlayan tecrübeli Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’dir.

ABD Taliban’ı devirdikten sonra en uzun Amerikan savaşı haline gelen Afganistan'da 18 yıl boyunca savaştı ve “uluslar inşa etme” planını uygulamaya çalıştı.  General Stanley Allen McChrystal’ın dediği gibi, ABD, “geleneksel yollarla devrimci hedeflere ulaşmak istedi.” Yine ABD’nin en önemli komutanlarından olan McChrystal’a göre “başarı ölçeği öldürdüğümüz Taliban unsurlarının sayısı değil, aksine koruduğumuz nüfus sayısıdır.” Bir görgü tanığına göre, ABD’den yardımlar alanlar ve gündüz polikliniklerinde tedavi edilenler, geceleri ona karşı savaşıyorlardı. ABD, eski istihbarat direktörü Richard Helms'in şu sözlerini okumadı: “Ortadoğu politikaları ile ilgili tüm saçmalıkları unutun ve yüzyıllık ömürleri olan hususlara, dini mezhepler, aşiretler, kabileler ve etnik kökenlere dikkat edin.” Yine ABD, “Bir Afgan'ı kiralayabilirsiniz ama satın alamazsınız” diyen kişinin tavsiyesini dikkate almadı ve savaş Taliban’ın iktidara dönmesi ve kendisinin Kabil'den aşağılayıcı bir biçimde çekilmesiyle sona erdi.

ABD Irak'ı da kısa bir fırtınalı savaşın ardından işgal etti, Saddam Hüseyin rejimini devirdi ama çok geçmeden sokaklarında boğuldu. Terör diye adlandırdığı eylemlerle şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. Demokrasinin Irak'tan bölgeye yayılarak onu kaplayacağını hayal etti. Richard Perle'in dediği gibi saf bir şekilde “Saddam'ın devrilmesinin İranlıları Mollalar diktatörlüğünden kurtulmaya motive edeceğine” inandı. Ama bunun yerine Irak'ı “şer ekseni” içinde yer alan İslam Cumhuriyeti'ne altın bir tabakta sundu.

ABD anayasa uzmanı Noah Feldman'ın “hızlı seçimler yapmak demokrasiye hizmet etmeye kendisini adamamış, yanlış kişileri iktidara getirir” sözünü görmezden geldi. Irak'ın mutlak yöneticisi olarak atanan, ordunun ve Baas Partisi'nin dağıtılmasını emreden bilgisiz Paul Bremer da en azından şu itirafta bulundu: “Zaferden sonra Irak'taki güvenlik tehditlerine karşı koymaya hazır değildik.” Irak hükümetinin Amerikan güçlerinin yardımına ihtiyacı olmasına rağmen, Suriye'de Esed rejiminin devrilmesinden sonra İran’ın taraftarlarının bu güçlerin ülkeden hızla çekilmesi talebinin gerileyeceğini gösteren hiçbir şey yok. Artık Ahmet eş-Şara’nın başkanlığı konusunda rahatlamış olan Amerikan güçleri de kendisine karşı eylemlerde bulunan İran ve Suriye rejimleri arasında sıkışmış değil.

Steve Coll, “Aşil Tuzağı: Saddam Hüseyin, CIA ve ABD’nin Irak İşgalinin Kökenleri” kitabında: “Saddam'ın dayısı, eğitimcisi ve öğretmeni Hayrullah Kifah’ın, ailenin felsefesini ‘Allah üç şeyi yaratmamalıydı; Persler, Yahudiler ve sinekler’ şeklinde özetlediğini” anlatır.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline gelince, Başkan Vladimir Putin bunu NATO’nun Rusya sınırlarına yaklaşmasına ve neo-Nazilerin Kiev’i kontrol etmesine karşı kendini savunmak olarak tasvir ediyor. Ukraynalı gazeteci Illia Ponomarenko ise “Sana nasıl olduğunu göstereceğim” kitabında böyle olmadığına inanıyor ve şöyle diyor: “Ukrayna savaşının NATO ve hayali Batı tehditleriyle hiçbir ilgisi yok. Aksine, bu işgal, devleti Rus halkının çıkarlarına değil, kendi çıkarlarının hizmetine sunan bir diktatörün deliliğiyle ilgilidir.” Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Putin Gürcistan'dan iki bölgeyi koparıp aldı, oğul Bush ve Obama ile bağları iyi olduğunda da Kırım'ı ilhak etti.

Kimse Trump'ın üç karmaşık sorunu çözecek anlaşmalarda nasıl başarılı olabileceğini bilmiyor. Bu sorunların ilki, İran'ın uranyum zenginleştirmesini ve yaptırımlara katlandıktan, nükleer eşikteki devlet olmak için milyarlarca dolar harcadıktan sonra nükleer silah sahibi olmasını önlemektir. İkincisi, Putin’in üçüncü yılında olmasına rağmen halen “özel operasyon” olarak adlandırdığı kapsamlı savaşı durdurmayı kabul etmesi için Cumhurbaşkanı Zelenskiy’yi, Kırım ve çoğu şu anda Rusya tarafından işgal edilmiş dört bölgenin kaybını kabul etmeye zorlamaktır. Üçüncüsü, Netanyahu’yu, savaşı bitirmeye ve Hamas hareketi ile İsrail'deki aşırı radikal hükümet arasındaki bir anlaşmayla rehineleri geri getirmenin bedeli olarak yıktığı Gazze'den çekilmeye zorlamaktır. Ama İsrail’in aşırı radikal hükümeti, Filistin devletini reddediyor ve Batı Şeria'yı ilhak etmekte diretiyor, eski rejimin silahlarının yok edilmesinden, onunla imzalanan güçleri ayırma anlaşması bölgesinin işgalinden sonra Suriye'deki yeni durumdan memnun, ayrıca Lübnan'daki Hizbullah'a şiddetli darbeler indirmeye de devam ediyor.

İronik olan, bu anlaşmalarda varsayılan başarının sadece statükoyu kabul etme ve “hakkın gücünden güç ile dayatılan hakka geçiş”ten ibaret olmasıdır.

Pascal De Sutter “Bizi Yönetenler” kitabında şöyle der: “En çılgın insanlara, kibirli ve yalancılara oy veriyoruz, çünkü hataları bize kendimiz hakkında güven veriyor. Bu yüzden bizim gibi olanlara oy veriyoruz.” ABD de bu konuda ilk değil, aksine listenin sonunda.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.