AB, Suriyelilere 2023 için 1,5 milyar avroluk yardım taahhüt etti

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilci Josep Borrell (EPA)
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilci Josep Borrell (EPA)
TT

AB, Suriyelilere 2023 için 1,5 milyar avroluk yardım taahhüt etti

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilci Josep Borrell (EPA)
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilci Josep Borrell (EPA)

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilci Josep Borrell, AB'nin siyasi çözüm bulunana kadar Şam yönetimine yönelik politikasının değişmeyeceğini vurgulayarak, Suriyelilere 2023 için 1,5 milyar avroluk yardım taahhüt etti.

AB üyeleri ve Suriye'ye komşu ülkelerle Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası kuruluşların temsilcilerini bir araya getiren Suriye'nin geleceğine destek konulu 7. Brüksel Konferansı, AB Konseyi binasında başladı.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilci Borrell, AB'nin, 2023 için Suriye'deki halk, bölgedeki Suriyeli mülteciler ve onlara ev sahipliği yapan ülkeler için toplam 1,5 milyar avroluk taahhütte bulunduğunu açıkladı.

Borrell, 2024 için de AB'nin 560 milyon avro sağlayacağını taahhüt etti.

Suriye'deki siyasi çözüm sürecine değinen Borrell, "Korkarım ki; BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararının tam ve kapsamlı bir şekilde uygulanmasından ve Suriye'deki krizin kalıcı bir şekilde çözülmesinden çok ama çok uzağız. Aslında, ilerleme tamamen durmuş gibi görünüyor. Yine de umut belirtileri göz ardı edilmemelidir." diye konuştu.

Josep Borrell, diğer yandan, AB'nin 12 yıldır süren iç savaşta işlenen suçların sorumlularının hesap verebilirliğini sağlama, kayıp şahısların akıbetinin tespiti, ailelerinin mağduriyetinin giderilmesi yönündeki çalışmalara destek vereceğini vurguladı.

- "AB'nin Suriye politikasını değiştirmesi için koşullar mevcut değil"

Arap Birliği'nin Şam yönetimini yeniden üyeliğe kabul etme kararına ilişkin Borrell, şu ifadeleri kullandı:

"Şam'da bir dizi Arap devleti ile rejim arasında bir normalleşme süreci yaşandı. Türkiye'nin bazı endişelerini Suriye rejimi ile temaslar yoluyla çözme girişimlerini de takip ediyoruz. AB'nin seçeceği yol ise bu değildi. Çok yakında, bu çabaların Şam'daki rejimi BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararının çeşitli yönleri üzerinde Körfez ve Arap devletleriyle diyaloga girmeye ikna edip etmediğini göreceğiz."

Borrell, AB'nin Suriye'ye yönelik politikasında değişim olmadığını vurgulayarak, "Açık konuşayım. AB'nin Suriye politikasını değiştirmesi için koşullar mevcut değil. Üye devletler bu konuda hemfikir. Son zamanlarda Suriye rejimine yaptırımlar fiilen yoğunlaştırıldı. Bu sürecek. AB, Suriye'ye geri dönüşleri, uluslararası gözetim altında gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde yapıldığına dair somut garantiler olmadıkça desteklemeyecektir." değerlendirmesini yaptı.

- Sınır ötesi yardımlar

Borrell, Suriye'ye sınır ötesi yardımların sürmesinin öneminin altını şu sözlerle çizdi:

"Diğer bir öncelik ise Suriye'de hayatta kalmak için Türkiye'nin sürekli sınır ötesi yardımına bağlı olan milyonlarca insan. Bu çok önemli bir konu. AB, Suriye'ye insani yardımın ulaştırılmasını garanti altına alan hayati sınır ötesi kararın yenilenmesini sağlamak için Türkiye ve benzer fikirdeki diğer ortaklarla birlikte çalışacaktır."

- "11,1 milyar dolara ihtiyacımız var"

Açılışta video mesajı yayınlanan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, "Suriye halkına yardım etmemiz için bize yardım edin. 11,1 milyar dolara ihtiyacımız var." dedi.

Sınır ötesi yardımların kesintisiz ulaştırılmasının önemini vurgulayan Guterres, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda güvenilir ve kapsamlı müzakerelere doğru ilerlemenin şart olduğunu dile getirdi.

Guterres, "Siyasi çözüme giden kestirme yol yoktur." ifadesini kullandı.

- Brüksel'deki Suriye konferanslarının 7'ncisi

Konferans, AB'nin Suriye halkına olan bağlılığını ve desteğini yinelemeyi, Suriye'de ve komşu ülkelerde yaşayan, Suriyelilerin artan ihtiyaçlarını karşılamak için insani ve mali desteği seferber etmeyi amaçlıyor.

Ayrıca Lübnan, Ürdün, Türkiye, Mısır ve Irak gibi yerinden edilmiş insanlara ve mültecilere karşı dayanışma gösteren ülkelere siyasi ve mali destek toplanması hedefleniyor.

Konferansa, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilci Borrell, AB Komisyonunun komşuluk ve genişlemeden sorumlu üyesi Oliver Varhelyi ile kriz yönetiminden sorumlu üyesi Janez Lenarcic başkanlık ediyor.

Konferansta Türkiye'yi AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakcı temsil ediyor.

Geçen seneki konferansta 6,4 milyar avro taahhüt edilmişti.



Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca
TT

Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca

Steve Hewitt

18 Haziran'da, Beyaz Saray'a iki yeni bayrak direği dikilirken, Başkan Donald Trump ülkenin bayrağını değil, diplomatik aldatmacanın bayrağını göndere çekiyordu. Trump, İsrail'in İran'ı hedef alan saldırılarının ardından İran'a yönelik politikası hakkında belirsiz ifadeler kullanmak için bu anı kullandı. Bayrak direklerinden birinin yanında, kask takmış inşaat işçileriyle çevrili bir şekilde konuşurken, muhabirlerle dallanıp budaklanan bir iletişimde bulundu.

Sahneyi incelerken “Önümüzdeki hafta çok büyük olacak, belki bir haftadan az, belki de daha az” dedi gizemli bir ses tonuyla ve İran ile nükleer programı hakkında diplomatik görüşmelerin hâlâ mümkün olduğuna işaret etti.

Ertesi gün, Beyaz Saray Basın Sekreteri Trump'ın “önümüzdeki iki hafta içinde savaşa girip girmeme konusunda bir karar vereceğini” söyleyen bir açıklamasını okudu.

Bu, kasıtlı bir aldatmacaydı, çünkü karar çoktan verilmişti ve Amerikan B-2 bombardıman uçaklarına iki gün sonra Missouri'deki üslerinden kalkış yaparak, yaklaşık 30 bin pound ağırlığında birkaç bombayı İran nükleer tesislerinin üzerine bırakmak üzere 37 saatlik bir gidiş-dönüş görevine hazır olmaları emri verilmişti.

Bu Amerikan aldatmacası, İsrail aldatmacasının ardından geldi; İsrail, Tahran'ın ABD ile görüşmeleri devam ederken ve saldırıdan iki gün sonra bir toplantı planlanmışken İran’ın nükleer programını hedef almıştı.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var

Buradaki soru şu: Devletler arasında bu tür aldatıcı diplomatik davranışlar ne kadar yaygındır? Bu davranışlar kesinlikle nadir ve bu örnek, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana büyüyen ve uluslararası ilişkilerdeki yerleşik normlardan giderek daha fazla sapan bir hareketin varlığına dair bir kanıt daha sunuyor.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var. Ancak önemli fark, aldatmanın tarihsel örneklerinin (daha sonra ele alacağım birkaç istisna dışında) genellikle farklı taraflar arasındaki veya son birkaç yüzyılda ulus devletler arasındaki devam eden çatışmalar sırasında uygulanmış olmasıdır.

grtyuı
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Savaşta düşmanı aldatmanın en ünlü örneği binlerce yıl öncesine dayanan ve İngilizcede aldatmanın yaygın bir simgesi haline gelen Truva Atı'dır. Truva ile savaşan Yunan orduları savaş alanını terk etmiş ve Truvalı düşmanlarına bir barış hediyesi olarak büyük bir tahta at bırakmış gibi yaparlar. Elbette atın içinde Yunan askerleri saklanmışlardı, bunlar daha sonra ortaya çıkıp, Truvalıları yenerek şehirlerini ele geçirdiler.

Tiyatro ve filmler yoluyla popüler kültürde kendisine yer bulan önemli bir çağdaş örnekse, İkinci Dünya Savaşı'ndaki Mincemeat (Kıyma) Operasyonu'dur. Bu operasyonda İngiliz istihbaratı Nazi Almanyası'nı 1943'te planlanan Sicilya işgali konusunda yanıltmayı amaçlıyordu. Kraliyet Donanması subayı üniforması giydirilmiş bir serserinin cesedi İspanya kıyılarına atılmış ve cebine Almanları işgalin gerçek hedefinin Sicilya değil Sardunya olduğuna ikna etmek için sahte planlar yerleştirilmişti. Bir yıl sonra, Müttefikler Nazileri benzer bir şekilde aldatmaya çalışarak, uzun zamandır beklenen Fransa çıkarmasının 6 Haziran 1944'te gerçekleştiği gibi Normandiya sahillerinden değil, Pas de Calais'den gerçekleşeceğine ikna etmeye çalışmışlardı.

Bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki?

Peki ya aldatıcı diplomasi? Diplomasi doğası gereği, müzakereler sırasında güvenilirliği sağlamak için aldatma riskini azaltmalıdır. Ne de olsa, bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki? Bu durumda bu tür örneklerin nadir görülmesi belki de şaşırtıcı değil. Zira tarihi model, bu tür diplomatik aldatmaya en istekli ülkelerin doğası gereği otoriter olma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

ghyjukı
Haziran 1940’da Fransa-Belçika sınırındaki Nazi birliklerini ziyareti sırasında, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen askerleri onurlandırmak için Alman Langemark Mezarlığı’na yaptığı ziyaret sırasında Hitler (AFP)

Nazi Almanyası bu tür uygulamalarda ön saflardaydı, yüzyıllardır süregelen normları sürekli ihlal etti ve Holokost sırasında büyük ölçekte kitlesel cinayetler işledi. 1939'da savaşın patlak vermesinden önce Naziler aldatıcı diplomasiye başvurdular. 1938 Münih Konferansı bu tür uygulamaların başlıca örneği olarak öne çıkmaktadır ve 21. yüzyılda kendisine sıklıkla atıfta bulunulmaya devam edilmektedir.

Bilindiği üzere Münih Konferansı Çekoslovakya ve ülkenin nüfusun çoğunluğunun Almanca konuştuğu Sudetenland olarak bilinen bölümüne odaklanmıştı. Adolf Hitler liderliğindeki Naziler, Büyük Almanya projelerinin bir parçası olarak bölgeyi ilhak etmeye çalıştılar. Nazi Almanyası'nı kontrol altına almak ve bir Avrupa savaşından kaçınmak amacıyla Fransa ve Birleşik Krallık liderleri Eylül 1938'in sonlarında Münih'te Hitler ile bir araya geldiler.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi

Çekoslovak hükümetini görmezden gelerek, liderler Sudetenland'ı Almanya'ya devretme konusunda bir anlaşmaya vardılar. Hitler, Almanya'nın Avrupa'da hiçbir toprakta emelleri olmayacağına söz verdi.

Tarihin bize anlattığı gibi, memnun etme politikası Hitler'i Nazi saldırganlığından vazgeçiremedi. Nitekim Münih toplantısından aylar önce, daha büyük bir Avrupa çatışması için daha geniş askeri hazırlıklarla birlikte Çekoslovakya'yı işgal etme planlarını onaylamıştı. Mart 1939'da Almanya, Çekoslovakya'nın geri kalanını da işgal etti.

Ağustos 1939'da, Naziler Polonya'yı işgal etmeye hazırlanırken Hitler'in elinde başka bir diplomatik numara daha vardı. Hükümeti, Joseph Stalin ve Sovyetler Birliği ile Doğu Avrupa'yı paylaşmaya yönelik iki ülke arasında gizli bir anlaşmayı içeren bir saldırmazlık paktı imzaladı. Ancak Hitler, anlaşmayı yalnızca geçici bir önlem olarak görüyordu, zira Nazi ideolojisi uzun zamandır Sovyetler Birliği'nin bazı kısımları da dahil olmak üzere Doğu Avrupa topraklarını kapsayacak Büyük Almanya idealini benimsiyordu. Sonuç olarak, anlaşmaya yalnızca Sovyetler Birliği'ne yönelik Alman saldırısı ve 22 Haziran 1941'de başlayan Barbarossa Harekatı hazırlıklarına dair istihbarat raporlarına ve diğer kanıtlara inanmayı defalarca reddeden Stalin kanmış görünüyor.

ymum
Tahran'ın merkezinde, hizmette olan İran balistik füzelerini tasvir eden ve Farsça “İsrail bir örümcek ağından daha zayıftır” yazan bir reklam panosu, 15 Nisan 2024 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre geçmişteki dersler göz önüne alındığında, ABD'nin İran'a karşı eyleminin korkunç sonuçları olabilir. Askeri saldırılar düzenlemek için bir kamuflaj olarak görüşmelerin kullanıldığı İran örneği göz önüne alındığında, herhangi bir hükümet, hatta ABD'ye karşı sınırlı bir düşmanlığı olan bir hükümet bile neden diplomatik görüşmelere katılsın ki? Örneğin Kuzey Kore, Trump yönetimi de dahil olmak üzere ABD yönetimleri ile gelecekte herhangi bir diplomatik görüşmede bulunmaya meyilli olur mu? Bilhassa İsrail'e olan mutlak desteği göz önüne alındığında, ABD'nin dürüst bir aracı olduğu fikri uzun zamandır sorgulanırken, bugünkü eylemleri bu fikri tam anlamıyla paramparça ediyor.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi. İkinci döneminde ise yakın çevresi pozisyonlarını neredeyse yalnızca Trump'a olan mutlak sadakatleri sayesinde koruyor. Yönetiminin hem içeride hem de uluslararası alandaki yaklaşımı, gittikçe Trump'ın kişisel değerlerini yansıtıyor.