Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy: Ukrayna'yı inşa ettiğimizde özgürlüğü de inşa edeceğiz

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Londra'da düzenlenen "Ukrayna'yı Kurtarın" konferansının ilk gününde açılış oturumunda Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskİy'yi alkışladı (AFP)
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Londra'da düzenlenen "Ukrayna'yı Kurtarın" konferansının ilk gününde açılış oturumunda Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskİy'yi alkışladı (AFP)
TT

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy: Ukrayna'yı inşa ettiğimizde özgürlüğü de inşa edeceğiz

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Londra'da düzenlenen "Ukrayna'yı Kurtarın" konferansının ilk gününde açılış oturumunda Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskİy'yi alkışladı (AFP)
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Londra'da düzenlenen "Ukrayna'yı Kurtarın" konferansının ilk gününde açılış oturumunda Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskİy'yi alkışladı (AFP)

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, "Biz, Ukrayna'yı koruyoruz ve bu sayede özgürlüğü de koruyoruz. Ukrayna'yı inşa ettiğimizde özgürlüğü de inşa edeceğiz." dedi.

İngiltere ve Ukrayna tarafından başkent Londra'da ortaklaşa düzenlenen "2023 Ukrayna İyileştirme Konferansı"nın açılışında, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve konferansa çevrim içi bağlanan Zelenskiy konuştu.

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, iş dünyasının Ukrayna'da yeniden inşa edilenin yıkılmayacağından emin olması gerektiğini belirterek, "Biz, Ukrayna'yı koruyoruz ve bu sayede özgürlüğü de koruyoruz. Ukrayna'yı inşa ettiğimizde özgürlüğü de inşa edeceğiz." ifadesini kullandı.

Ukrayna'yı inşa ettiklerinde ülkeyi, bölgeyi, kıtayı ve dünyayı inşa edeceklerini anlatan Zelenskiy, bunun küresel bir görev olduğunun altını çizdi.

Zelenskiy, ülkesinin tarımsal üretiminin önemine değinerek, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın, Ukrayna tahıl ürünlerinin önemini ortaya koyduğuna dikkati çekti.

Dünyanın, Rus fosil yakıtlara olan bağımlılığına işaret eden Zelenskiy, "Gerçek enerji istikrarını garanti eden yeşil enerjidir. Ukrayna, kilit tedarikçilerden biri olabilir ve olacaktır." dedi.

Zelenskiy, lityum gibi modern ekonomiler için kritik kaynakların ülkesinde mevcut olduğunu dile getirdi.

Ukrayna Devlet Başkanı, "Ukrayna'yı inşa ederek bir ülkeden çok daha fazlasını inşa ediyoruz, bizim neslimizin yaşamında ve bizden sonra olacağı gibi bir dünya inşa ediyoruz." ifadesini kullandı.

Zelenskiy, Ukrayna'nın, Avrupa Birliği'ni (AB) daha önce hiç olmadığı kadar birleşik hale getirmeyi başardığının altını çizdi.

"Müttefiklerimizle, Ukrayna'nın savunmasına desteğimizi sürdüreceğiz"

İngiltere Başbakanı Sunak da konuşmasında, Bahmut ve Mariupol'da görüldüğü üzere Rusya'nın alamadığını yok etmeye çalışacağını belirterek, "Aynı şeyi Ukrayna'nın ekonomisine de yapmak istiyorlar." dedi.

Rusya-Ukrayna Savaşı'nın, geçen yıl Ukrayna'nın gayri safi yurt içi hasılasında (GSYH) yüzde 29'luk bir düşüşe neden olduğuna işaret eden Sunak, ancak saldırı tehdidine rağmen Kiev sokaklarında insanların hayatlarına ve işlerine devam ettiğini söyledi.

Sunak, Zelenskiy hükümetinin, daha açık, şeffaf ve yatırıma hazır olmak için reformlar yapmaya kararlı olduğunu ifade ederek, Ukrayna'nın canlı, dinamik ve bastırılmayı reddeden bir Avrupa ülkesi olduğunu vurguladı.

Başbakan Sunak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dolayısıyla müttefiklerimizle Ukrayna'nın savunmasına ve karşı taarruzuna desteğimizi sürdüreceğiz ve bu savaşı kazanmaya devam ettikleri sürece Ukrayna'nın yanında olacağız. Barışı kazandıklarında ve hak ettikleri geleceği inşa etmek için tüm yaratıcılıklarını ve meydan okumalarını kullandıklarında Ukrayna'nın yanında olacağız. Bunu gerçekleştirmek için bugün burada bulunan hükümetler, uluslararası finans kuruluşları ve iş dünyası liderlerinden oluşan bir ortaklık kurmalıyız.”

Sunak, İngiliz hükümetinin üzerine düşeni yapmaya devam edeceğini dile getirerek, "Bugün Ukrayna ekonomisini desteklemek üzere çok yıllı bir taahhüdü açıklamaktan gurur duyuyorum. Gelecek 3 yıl boyunca 3 milyar dolar değerinde kredi garantisi sağlayacağız." diye konuştu.

Konferansta, Türkiye'yi Dışişleri Bakanı Fidan temsil ediyor

İngiltere ve Ukrayna tarafından ortaklaşa düzenlenen "2023 Ukrayna İyileştirme Konferansı", sonuncusu geçen yıl 4-5 Temmuz'da İsviçre'nin işbirliğinde Lugano şehrinde yapılan yıllık etkinliklerin devamını teşkil ediyor.

Söz konusu konferanslar, Ukrayna'nın kalkınmasına ve savaş sonrası yeniden inşasına odaklanıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, konferansa katılan isimler arasında yer alıyor.

Konferansta, Türkiye'yi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan temsil ediyor.

Uluslararası finans kuruluşları, iş dünyası temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarının da yer aldığı 2 gün sürecek konferansta, Ukrayna'da özel finansmanı harekete geçirmek için yatırım fırsatları ve risk azaltma mekanizmalarının yanı sıra ülkenin beşeri sermayesinin iyileştirilmesine yönelik yatırımlar da görüşülecek.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.