Sıkı güvenlik önlemleri, liman ve yolların kapatılması, büyük bir güvenlik gücünün konuşlandırılması ve sıkı teftiş prosedürlerinin ortasında Yeni Küresel Finansal Pakt Zirvesi çalışmaları Perşembe sabahı Paris'te başladı. Paris, çok sayıda devlet lideri, hükümet başkanı, uluslararası ve bölgesel banka yetkilileri ve yatırım fonlarının yöneticilerinin yanı sıra, iklim ve yoksulluğun azaltılması alanlarından aktif olan sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini harekete geçirmeyi başardı.
Özel karşılama
Başkent Paris'e yağan şiddetli yağmur, trafik sıkışıklığını artırarak gerek uluslararası delegasyonlardan gerekse sivil toplum kuruluşlarından olsun katılımcıların gelişini geciktirdi. Ayrıca bu büyük olayı haber yapmak için Şarku’l Avsat’da dahil olmak üzere farklı medya kuruluşlarından basın mensupları zor bir şekilde alana geldi. Sabah saat sekizden itibaren, davetli devlet ve hükümet başkanlarının heyetleri alana akın etmeye başladı ve onları Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna karşıladı. Ancak Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ı bizzat görüşmenin yapılacağı Bronnier Sarayı’nın girişinde karşıladı.
Veliaht Prens, büyük toplantı salonuna girdikten sonra olağanüstü bir şekilde karşılandı. Başta solunda oturan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres olmak üzere, sohbet ettiği katılımcı ülkelerin birçok lideriyle el sıkıştı.
Farklı bir zirve
Paris Zirvesi'ne damgasını vuran birkaç özellik var. Bir yandan, BM'nin sponsor olduğu iklim zirveleri çerçevesinde bir toplantı değilken diğer yandan G7, G20 veya herhangi bir uluslararası veya bölgesel kuruluş gibi bir çerçeve içinde bir toplantı da değil. Bunun nedeni, geçtiğimiz yıl başlatılan ve 40 ila 50 dünya liderini ve üst düzey finans yetkilisini çekmeyi başaran Cumhurbaşkanı Macron'un bir girişimi olarak gelmesidir. Zirvenin amacı ise, uluslararası finansal sistemi değiştirmenin gerekliliği hakkında açıkça müzakerelerde bulunmaktır.
Uluslararası finansal sistemi dikkatli bir şekilde yeniden şekillendirme ihtiyacının hissedilmesine binaen gerçekleştirilen zirve, iklim değişikliği ve onun yol açtığı felaketlerle başa çıkma konusuna odaklanıyor. Vurgulanan önemli bir nokta da, gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla mücadeleden vazgeçilmemesi. Bu nedenle, iki önceliği birlikte gerçekleştirmek için daha fazla fona ihtiyaç duyuluyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un ve iki sivil toplum aktivistinin konuşmasıyla açılan zirvenin ilk gününde yaşananları özetlemek güç. Nijer Cumhurbaşkanı ve Barbados Başbakanı'nın ardından BM Genel Sekreteri'nin bir konuşması oldu. Ardından arka arkaya çok sayıda devlet başkanı, ekonomi ve finans yetkilisi, uluslararası finans kuruluşu ve sivil toplum kuruluşlarından aktivistin katıldığı altı ‘yuvarlak masa’ toplantısı düzenlendi. Bunlardan üçü Fransa’nın Ekonomi, Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği bakanları, dördüncüsü İspanya Başbakan Yardımcısı ve son iki masa ekonomistler tarafından yönetildi.
Çoklu eksenler
İlk masa tartışmaları, zamanın zorluklarını karşılamak için çok taraflı kalkınma bankalarının geliştirilmesi etrafında dönüyordu. İkincisi yeşil büyüme sağlamaya yönelik yeni yaklaşımla ilgiliyken üçüncüsü, gelişmekte olan ülkelerin borçluluğuna odaklandı. Dördüncüsü, özel sektörün altyapı yatırımlarına ve orta ve küçük ölçekli şirketlere daha fazla dahil olması için uygun ortamın nasıl sağlanacağıyla ilgiliydi. Son iki masa ise kırılgan ekonomilere yardımcı olacak yenilenebilir finansman araçları bulmaya ve güvenilir bir veri tabanı ve bilgi sağlamaya odaklandı.
Zirveye paralel olarak diğer iki yerde, UNESCO binası ile Paris'teki Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) arasında farklı formatlarda gerçekleştirilen otuz etkinliğe birçok kişi katıldı.
Karamsar tablo
Macron konuşmasında derinleşen bölünmelere, çevresel kırılganlığa, Kovid pandemisinin sonuçlarına, dağınık ekonomik aktivitenin yeniden canlanmasına, Ukrayna'daki savaşa ve küresel finansal sistemdeki istikrarsızlığa işaret ederek dünya gerçeğinin karamsar bir tablosunu çizdi.
Zirvede, dört ana ilkeyi ortaya koyan yeni bir ‘tüzük’ önerisi geldi. Bu ilkelerden ilki, dünyadaki hiçbir ülkenin yoksullukla mücadele ile gezegeni koruma arasında seçim yapmak zorunda kalmaması ve her iki savaşın da birlikte yapılması gerektiğidir. İkinci ilke, her ülkenin dikte veya baskı olmaksızın kendi yolunu seçme hakkına sahip olduğunu belirtiyor. Bu da yeni tüzüğün “her bir tarafın egemenliğine, seçimlerine ve modeline daha saygılı olması gerektiği” anlamına geliyor. Üçüncü ilke, finansman ihtiyacının büyüklüğünün mali yapılardan, bölgesel ve uluslararası kuruluşlardan ve çok taraflı kalkınma bankalarından gelen tüm kaynakların seferber edilmesine yol açması gerektiğini şart koşuyor. Sonuncu ilke bağlamında ise Macron, ‘gezegenin hizmetine sunmak’, yoksulluk ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve aynı zamanda biyolojik çeşitliliğin zenginliğini korumak için özel sektörü seferber etme ve gerekli fonları sağlama ihtiyacına değindi. Kısacası Macron, bir ‘kamu finansman şoku’ yaratmak ve küresel mali sistemi daha adil ve verimli olacak şekilde yeniden formüle etmek istiyor.
Macron'un söyledikleri, ‘uluslararası finansal yapının başarısızlığını’ ve Dünya Bankası ve uygulamalarını “tamamen ahlaksız hale gelmiş” olarak tanımladığı Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kurumların performansını kontrol eden kuralları kınamaktan çekinmeyen Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'in konuşmasının özünü oluşturdu. Guterres, dünyada açlık çeken 750 milyon insanın varlığını, “haksız finans mühendisliğini ve eşitsizliğini” kınadı. Guterres, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin “160 milyar dolarlık özel çekme hakkına sahip olduğuna, Afrika'nın payının ise 34 milyar doları geçmediğine” dikkat çekti.
Guterres, ‘siyasi irade’ gerektirdiği için değişen uluslararası mali kurallar konusunda pek iyimserlik ifade etmedi. Kırılgan ekonomilere sahip ülkelerin borçlarının hafifletilmesi ihtiyacına ek olarak, sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliği ile mücadele için yıllık 500 milyar dolar sağlanmasını önerdiğini hatırlatarak konuşmasını sonlandırdı.
Daha adil ve daha kapsamlı bir finansal anlaşma
Guterres'in çağrısı, özellikle Perşembe günü konuşan güneyli liderler arasında güçlü bir yankı buldu. Nijer Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum, konuşmasına yeni, daha adil ve daha kapsamlı bir finansal anlaşma ve kamu ile özel sektör arasında daha fazla iş birliğini içeren bir ‘stratejik vizyon’ çağrısında bulunarak başladı. Bazum, Nijer'in kuraklık, çölleşme, göç, şiddet, ekonomik ve sosyal krizler nedeniyle çektiği acılardan üzüntüyle bahsetti. Bazum’un daha önce kıyı ülkelerinde bir ineğin yılda bir kez doğum yapıp dokuz ay süt verdiğini ve şimdi sadece iki yılda bir doğum yapıp daha az süt verdiğini anlattığı kişisel deneyimi zirveyi neşelendirdi.
Bazum, Afrika’nın iklim değişikliğinden diğer bölgelere göre daha fazla etkilendiğini vurgulayarak, Afrika'nın daha özel fon çekme haklarına, borçluluğunun azaltılmasına, yeni finansal araçların geliştirilmesine ve ek kaynaklar sağlanmasına olan ihtiyacının altını çizdi. Ancak söylediği en önemli şey, “sözde kalıp eyleme geçmeme korkusu” konusundaki ifadesiydi.
Guterres, ‘haksız’ bulduğu uluslararası derecelendirme kuruluşlarını da suçlamayı ihmal etmedi.
Barbados Başbakanı Mia Mottley, “sözden eyleme geçme” gereğini vurguladıktan sonra yaptığı konuşmada, zirveden istenenin “finansal kurumları reforme etmek değil, onları kökten değiştirmek olduğunu” ifade ederek “söz konusu kurumlar kurulduğunda Afrika ülkelerinin yüzde 70'i yoktu” dedi. Uluslararası finansın iklim sorunlarına yönlendirilmesi çağrısında bulunan Mottley, sadece ‘kurumlarımızı düzeltmek’ değil, finansal sistemin ‘mutlak dönüşümü’ çağrısında bulundu. “Bugün Paris'e hüzünlü ama umutla geliyoruz” diyen Mottley, Guterres'e hitaben “Çölün ortasında haykırıyorsunuz, yani sesinizi kimse duymuyor” dedi. Mottley sözlerini şöyle sürdürdü: “İnisiyatifi yarın değil, hemen bugün almalıyız. Uygun eylemi doğru zamanda yapmalı ve hızımızı artırmalıyız. Aksi takdirde insanları ve gezegeni kurtarmakta başarısız oluruz.”
Geliştirme ve ıslah
Yuvarlak masa toplantılarında sunulan önerilere rağmen, Paris Zirvesi’nin genellemeler içinde kalacağı ve somut karar ve tavsiyelerle sonuçlanmayacağına dair bir kanaat var. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, çok taraflı uluslararası kurumların “yeni zorlukların üstesinden gelmek için gelişmesi ve uygun reformları gerçekleştirmesi” gerektiğini kabul etti.
Yellen ayrıca, ülkesinin yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin alacaklılarına borçlarını yeniden yapılandırma müzakerelerine katılmaları için ‘baskı’ yapacağını belirtti. Devlet fonlarının yoksullukla mücadele çabalarını durdurmadan iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunması gerektiğine inanan Yellen'in söyledikleriyle güneyli liderlerin söyledikleri arasındaki farklılık, sanki iki taraf aynı gezegende yaşamıyormuş gibi keskin görünüyor.
Daha fazla anlayış
İkinci masaya katılan Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ise uluslararası finans kuruluşlarını ülkesinin içinde bulunduğu durumu anlamaya ve son üç yılın ekonomi üzerindeki etkisini dikkate almaya çağırdı. “Mısır'ın son üç yılda tanık olduğu koşulların bir sonucu olarak, sadece Mısır için değil, benzer durumları yaşayan tüm ülkeler için bu konuyu anlamak ve dikkate almak adına kalkınma ortaklarımıza ve uluslararası finans kurumlarımıza ihtiyacımız olduğunu söylüyorum” ifadelerini kullanan Sisi, ülkesinin bir borç yönetimi planı olduğunu ancak bu planın “içinden geçtiğimiz koşullar nedeniyle çok büyük zorluklarla karşılaştığını” sözlerine ekledi.
Genel bağlamda Mısır Cumhurbaşkanı, “IMF'nin özel çekme haklarının yeniden tahsis edilmesi ve kriz zamanlarında fon için ek ücretlerin askıya alınması veya iptal edilmesi dahil olmak üzere, sürdürülebilir kalkınma için finansmanı artırmak gibi küresel mali mimaride reform yapılması” çağrısında bulundu. Sisi, “düşük ve orta gelirli ülkelerin borçlarını ele almak için kapsamlı ve sürdürülebilir mekanizmalar geliştirilirken, büyük bir borç krizinin patlak vermesini önleyen hızlı uluslararası kararlar almanın” önemini vurguladı.
Sisi ayrıca, “çok taraflı kalkınma bankalarının borç verme kapasitelerini en üst düzeye çıkaracak politika ve uygulamalarının geliştirilmesi, gelişmekte olan ülkelerin bunlara erişiminin kolaylaştırılması, kredi derecelendirme kuruluşları ile aralarındaki diyaloğun güçlendirilmesi ve notlarına halel getirmeksizin borç verme yeteneklerinin artırılması” çağrısında bulundu.