Rus yönetimine isyan başlatan Wagner ne zaman ve nasıl kuruldu?

Rus ordusunu kendilerine saldırı düzenlemekle suçlayarak Rus yönetimine isyan başlatan Wagner grubu, kuruluşundan bu yana Afrika'dan Orta Doğu'ya kriz bölgelerindeki rolüyle gündeme geldi.

Reuters
Reuters
TT

Rus yönetimine isyan başlatan Wagner ne zaman ve nasıl kuruldu?

Reuters
Reuters

Şirketinin Kremlin Sarayı'na yemek sağlaması nedeniyle "Şef" lakabıyla anılan zengin iş adamı Yevgeniy Prigojin ve eski Rus istihbarat subayı Dmitry Utkin'e ait güvenlik şirketi Wagner grubu, 2014'te Donbas ihtilafında Rusya destekli ayrılıkçıları desteklemek için kuruldu.

Mensuplarının çoğunu hükümlülerin oluşturduğu Wagner grubu, Ukrayna'nın dışında Suriye'deki iç savaş da dahil olmak üzere Orta Doğu ve Afrika'daki çeşitli çatışmalara asker gönderdi.

İngiliz istihbaratı, Ukrayna'da aktif olan Wagner birliklerinin sayısını 50 bin olarak verirken bu, Rusya'nın toplam gücünün dörtte birini oluşturuyor.

Rusya'nın Ukrayna'nın bazı bölgelerinde kontrolü sağlamasında önemli rol oynadığı öne sürülen Wagner, "savaş suçları" ve insan hakları ihlalleri yapmakla da suçlanıyor.

Teknik olarak özel askeri şirketler (PMC) faaliyetlerine katılarak Rus yasalarını ihlal eden Wagner, ABD tarafından da "önemli bir ulus ötesi suç örgütü" kabul ediliyor.

Dünya, Wagner'i Kırım'ın ilhakı sırasında tanıdı

Kurulduğu 2014'te Afrika ve Orta Doğu'da faaliyet gösteren gizli bir örgüt olan ve yaklaşık 5 bin savaşçıya sahip olduğu düşünülen Wagner, o zamandan bu yana önemli ölçüde büyüdü.

Ukrayna-Rusya ihtilafına ilk olarak 2014'te Rusya'nın Kırım Yarımadası'nı yasa dışı ilhak etmesiyle dahil olan Wagner, dünya çapında adını bu adımıyla duyurdu.

Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başlamasının üzerinden bir aydan biraz daha uzun süre geçmesinin ardından Wagner'in paralı askerleri, 28 Mart 2022'de Ukrayna'da konuşlandırıldı.

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'ne göre Ukrayna'daki askerlerinin yaklaşık yüzde 80'i hapishanelerden çekilirken Wagner Grubu'nun, Rusya'nın Ukrayna'nın doğusundaki Bahmut kentini ele geçirmesinde etkili olduğu ifade edildi.

Öte yandan, Rus yasalarına göre bu tür özel askeri şirketler (PMC) yasa dışı iken grup, teknik olarak PMC faaliyetlerine katılarak Rus yasalarını ihlal ediyor.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby de Wagner'in Ukrayna'da kullanılmak üzere Kuzey Kore'den silah satın aldığını belirtmişti.

Afrika'dan Orta Doğu'ya faaliyet gösteriyor

Wagner grubunun Mali, Madagaskar, Mozambik, Sudan, Burkina Faso, Libya ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde de faaliyet gösterdiği kaydediliyor.

ABD Askeri Akademisi West Point'teki Terörle Mücadele Merkezinden yayımlanan raporlara göre, Wagner grubu, Ukrayna'nın dışında bölgesel çatışmalara katıldı ve Rusya'nın nüfuzunu yaydığı birçok Afrika ve Orta Doğu ülkesinde de faaliyet yürüttü.

Öte yandan Wagner grubu, Suriye iç savaşında Esed yönetimini desteklemek için 2015'te asker gönderdi.

Libya'da, ülkenin doğusundaki silahlı güçlerin lideri Halife Hafter kuvvetlerini destekleyen Wagner grubuna bağlı paralı askerler de bulunuyor.

Orta Afrika Cumhuriyeti'nde ise elmas madenlerinin korunması için davet edilen Wagner grubunun, Sudan'daki altın madenlerinin de güvenliğini sağladığı düşünülüyor.

Mali hükümeti ise Wagner grubunu ülkedeki silahlı gruplara karşı kullanıyor.

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezinden Wagner Grubu uzmanı Catrina Doxsee, Wagner grubunun, ABD yaptırımları gibi mali cezalara karşı savunmasız ülkelerin doğal kaynaklarıyla finansmanını sağladığını öne sürdü.

Wagner'in altın madenciliği ve kaçakçılığı da yaptığını kaydeden Doxsee, bu yöntemlerle Batı yaptırımlarının etkisini azaltmaya çalıştığını söyledi.

Savaş suçları ve insan hakları ihlalleri iddialarıyla da gündemde

Diğer yandan, birçok ülkede faaliyet yürüten Wagner paralı askerlerinin, savaş suçları ve insan hakları ihlalleri yaptığı iddiaları da gündemde yer alıyor.

Ocak ayında paralı asker birliğinden firar ettikten sonra Norveç'e sığınma talebinde bulunan eski bir komutan, Ukrayna'da savaş suçlarına tanık olduğunu iddia etti.

Ukraynalı savcılar, üç Wagner Grubu paralı askerinin Nisan 2022'de Rus birliklerinin yanı sıra Kiev yakınlarında sivilleri öldürüp işkence yaptıkları iddiasında bulundu.

Bunun yanı sıra, Alman istihbaratı, Wagner paralı askerlerinin Mart 2022'de Buça'da sivilleri de katletmiş olabileceğini açıkladı.

ABD Savunma Bakanlığından (Pentagon) 2020'de yapılan açıklamada, Wagner grubunun bir Birleşmiş Milletler (BM) silah ambargosunu ihlal ettiğine ve "sivillerin güvenliğini dikkate almadan Lübnan'ın Trablusşam kenti ve çevresindeki sivil bölgelere kara mayınları ve el yapımı patlayıcılar yerleştirdiğine" dair kanıtların bulunduğu belirtildi.

BM ve Fransız hükümeti, Wagner paralı askerlerini, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde sivillere tecavüz ve soygun yapmakla suçladı.

Wagner lideri Rus komutanlarla gerginlik yaşamıştı

Wagner'in kurucusu Prigojin, son aylarda defalarca Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'yu ve Ukrayna'daki ordunun başı Valery Gerasimov'u "beceriksizlikle" ve Ukrayna'da savaşan Wagner birimlerini kasten yetersiz ikmalle suçlamıştı.

Rusya Savunma Bakanlığı, isim vermeden Ukrayna'daki "gönüllü oluşumların" haziranın sonuna kadar kendisiyle sözleşme imzalaması gerektiğini söylemişti.

Bu hareket hükümetin Wagner üzerinde daha fazla kontrol elde etme girişimi olarak görülmüştü.

Wagner'in kurucusu Prigojin, 23 Haziran Cuma günü, Rus ordusunu Wagner'e saldırı düzenlemekle suçlayarak karşılık vermekle tehdit etmiş ve Rus yönetimine isyan başlatmıştı.

Federal Güvenlik Servisi (FSB) "silahlı isyan" suçlamasıyla ceza davası açmıştı.

Rusya Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada ise Wagner'in kamplarına saldırı düzenlendiği yönündeki iddialar yalanlanmıştı.



İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
TT

İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)

Yusuf Azizi

İsrail Hava Kuvvetleri, 13 Haziran'da İran’a geniş çaplı bir saldırı düzenledi ve Tahran buna füzeler ve insansız hava araçlarıyla (İHA) karşılık verdi. Çatışmalar, 23 Haziran'a kadar devam etti ve ABD, 21 Haziran cumartesi günü B-2 bombardıman uçaklarıyla İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan'daki nükleer tesislerini bombaladıktan sonra arabuluculuk yapmaya başladı.

Bu makalede İran ve İsrail'deki başlıca aktörlere odaklanarak bölgeyi sarsan bu savaşta şimdiye kadar kaybedenleri ve kazananları tespit etmeye çalıştım. Bu aktörlere, savaşın sonucunda ya da daha sonraki bir aşamada İsrail'in desteğiyle mevcut rejimin devrilmesi durumunda onun yerine geçebilecek İranlı muhalefet güçleri de dahil.

Zafer mi, yenilgi mi?

Tahran'dan başlayalım. İran rejimi özellikle 7 Ekim 2023'te Hamas ve müttefiklerinin İsrail'e düzenlediği saldırının ardından Lübnan, Suriye ve Irak'taki müttefiklerinin aldığı darbelerden sonra böyle bir çatışmaya hazırdı. İran ve İsrail, her biri kendi perspektifinden zaferin onda olduğunu iddia etti. İsrail, 1948'deki kuruluşundan bu yana eşi ve benzeri görülmemiş füzeli saldırılara uğrarken söz konusu saldırılarda, konutlar, hükümet binaları ve hassas araştırma ve güvenlik merkezleri vuruldu. Saldırının yol açtığı hasarın ayrıntıları halen gizli tutuluyor. Ayrıca Ben Gurion Havaalanı tamamen felç oldu. İsrail ağır ekonomik kayıplar yaşadı. Onlarca asker ve sivil öldürüldü.

Ancak İsrail’in ağır yaptırımların uygulandığı İran'ın aksine, başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinden doğrudan destek görecek ve bu da hızlı bir şekilde toparlanmasını sağlayacağına şüphe yok. İran ise çok ağır darbeler aldı. İran çok sayıda askeri komutanının ve güvenlik yetkilisini kaybetti, önde gelen nükleer bilim adamları suikasta kurban gitti, askeri üsler, nükleer tesisler ve ekonomik merkezler yakın vadede telafi edilemeyecek şekilde zarar gördü. Bu durum, İsrail istihbaratının İran’daki kurumlara derinlemesine sızması ve ülkenin hava sahasına daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde girmesinin bir sonucuydu.

Buna rağmen İsrail, İran rejimini devirmeyi veya liderlerini tamamen ortadan kaldırmayı başaramadı. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney saldırının ilk günlerinde ortadan kayboldu. Bu yüzden İran'ın zafer iddiası sadece propagandadan ibaret gibi görünüyor. Çünkü durum, İsrail'in saldırıları sonrasında Lübnan'daki Hizbullah'ın başına gelenlere benziyor. Bu saldırılar, İsrail'in istediği zaman bombardıman yapabildiğini, İran'ın da füze saldırılarıyla karşılık vereceğini hesaba kattığını gösterdi. Bu yüzden orta ve uzun vadede İran rejimi bu savaşın başlıca kaybedeni olarak nitelendirilebilir.

Kaçırılan fırsatlar

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’a karşı başlayan saldırının ilk saatlerinde İran halkını rejime karşı ayaklanmaya çağırdı. Eski İran Şahı’nın oğlu Rıza Pehlevi de bu çağrıları tekrarladı. Ancak bu çağrılar ne başkent Tahran'da ne de diğer şehirlerde kayda değer bir yanıt buldu, aksine başkentin nüfusunun yaklaşık yarısı hava saldırılarından kaçmak için ülkenin kuzeyine kaçtı. Analistlere göre İran halkı gösterilere katılmaktan, saldırgan bir yabancı güçle iş birliği yapmayı reddetmeleri ve Afganistan, Irak ve Libya'daki trajik senaryoların tekrarlanmasından korkmaları nedeniyle kaçındı.

Entelektüeller, yazarlar ve sanatçılar bu reddi dile getirdiler. İran'da, özellikle Tahran ve Fars bölgelerinde rejimin popülaritesinin keskin bir şekilde düşmesine rağmen, milliyetçi, ulusalcı ve mezhepçi duygular, 2022 yılında Mehsa Amini’nin kıyafet uygulamasına riayet etmediği için polis tarafından gözaltına alındığı sırada hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protesto gösterilerinde olduğu gibi ayaklanmaların çıkmasını engelledi. Azerbaycan ve Ahvaz (Huzistan) eyaletlerinde de Rıza Pehlevi'nin iktidara geri dönme endişelerinin arttığı bir ortamda, İsrail saldırısını desteklemek kabul edilebilir bir seçenek değildi.

Sınırlı bir kazanım ve beklenen bir yenilgi

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İran ve İsrail rejimlerinin açıkça ifade ettikleri coşkuya rağmen, Tahran için durum geçici bir zaferden öteye geçmiyor. Vatandaşların evlerine dönmeleri, otoritenin zayıflığı, yaşam krizinin derinleşmesi ve enflasyonun yükselmesi nedeniyle hissettikleri güvensizliği ortadan kaldırmadı. Bu durum, özellikle Fars olmayan etnik grupların yaşadığı bölgelerde yeni ayaklanmaların patlak vermesine ve hatta Devrim Muhafızları tarafından bir iç darbeye yol açma tehlikesi yaratıyor.

Bir uydu kanalı, Netanyahu’nun saldırıdan üç gün önce Rıza Pehlevi ile görüştüğünü ve İran halkını harekete geçirme konusunda anlaştıklarını bildirdi. Ancak halkı harekete geçiremediler. Çünkü iki tarafın ilişkileri, merhum İran Şahı ve Tel Aviv arasında tarihi bir yakınlığa dayanıyor. Pehlevi, 2023 nisanında İsrail'i ziyaret etmiş ve bu ziyaret İran’da yaygın tartışmalara yol açmıştı.

Gerçek kaybedenler ve kazananlar

İlk kaybedenler, açıkça İsrail'in tarafını tutarak İran halkının güvenini kaybeden Rıza Pehlevi'dir. Pehlevi, daha önceki tutumlarıyla diğer milletlerin haklarını inkar ettiği için onların desteğini de kazanamamıştı. İkinci kaybedenler ise İran'daki, özellikle de Ahvaz’daki ekonomik merkezlerin bombalanmasından memnun olanlar oldu. Bu tesisler Ahvazlılara aittir. Bu kişiler, saldırının rejimi yıkacağını sansalar da halk bu çağrılara yanıt vermedi.

Ayrıca, İran rejiminin ve monarşi akımının ezeli düşmanı olan Halkın Mücahitleri Örgütü’nün (HMÖ) tutumu da dikkat çekiciydi. Örgüt, daha önce Amerikan sağıyla ilişkileri olmasına rağmen İsrail saldırısını desteklemekten kaçınıp‘ne uzlaşı ne savaş’ sloganını benimsedi. Üçüncü çözümün halkın elinde demokratik değişim ve organize direniş olduğunu söyledi. Böylece, Irak-İran Savaşı sırasında Saddam Hüseyin ile ittifak kurarak güvenilirliğini büyük ölçüde yitirdiği tarihi hatasını tekrarlamaktan kaçınmaya çalıştı.

Görünüşe göre İran rejimi, güvenlik durumunu yeni bir baskı kampanyası başlatmak için kullanacak ve bu kampanya, Mossad ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle idamların uygulanmasını da içerebilir. Ancak gerçek casusluk ağları, derin bir yolsuzluk sistemiyle yönetilen devletin iç yapısında halen korunaklı halde olabilir. Öte yandan bu çatışmanın en büyük kazananı ABD Başkanı Donald Trump olabilir. Washington, askeri operasyona katıldı ve savaşı sona erdiren arabuluculuk sürecini yönetti, bu da onu en etkili aktör ve siyasi açıdan en büyük kazanan yaptı.