Trump Evanjelistlerden kürtaj kartı ile destek istiyor

Evanjelist İnanç ve Özgürlük Koalisyonu kürtaj konusunda olan anlaşmazlığına rağmen, Trump’ı “Kral” ilan etti

Eski ABD Başkanı Donald Trump, 10 Haziran’da Kuzey Carolina’daki bir Cumhuriyetçi kongrede konuşuyor (AP)
Eski ABD Başkanı Donald Trump, 10 Haziran’da Kuzey Carolina’daki bir Cumhuriyetçi kongrede konuşuyor (AP)
TT
20

Trump Evanjelistlerden kürtaj kartı ile destek istiyor

Eski ABD Başkanı Donald Trump, 10 Haziran’da Kuzey Carolina’daki bir Cumhuriyetçi kongrede konuşuyor (AP)
Eski ABD Başkanı Donald Trump, 10 Haziran’da Kuzey Carolina’daki bir Cumhuriyetçi kongrede konuşuyor (AP)

ABD’de Evanjelist Hristiyanların en büyük siyasi platformu İnanç ve Özgürlük Koalisyonu’nun seçim toplantısı olan İktidar’a Giden Yol Konferansı, eski ABD Başkanı Donald Trump ve Cumhuriyetçi rakiplerinin çoğunun katılımıyla başkent Washington DC’de yapıldı. “İktidar’a Giden Yol” başlığıyla düzenlenen Konferans’a Cumhuriyetçi Başkan aday adayları da katıldı.

Muhafazakâr çizgideki Cumhuriyetçilerin buluşma noktası olan Konferans, Cumhuriyetçi adayların desteğini almak istediği en büyük seçim bloğu. 2016 yılında düzenlenen Konferans’ta Evanjelistlerin desteğini kazanan Trump, kürtaj operasyonlarına ülke genelinde kısıtlamalar getirilmesine karşı çıkmasına rağmen popülaritesini korumaya ve saflarında istikrarlı liderliğini sürdürmeye devam etti.

Kürtajın, Evanjelistleri ikna etmede Trump’ın rakipleri ile kilit bir çatışma alanı olması bekleniyor ve Evanjelik Hristiyanlar bu konu için teklif vermeye hazır.

Ancak, İnanç ve Özgürlük Koalisyonu’nun toplantısında konuşan Trump Kürtaj meselesinde rakipleri tarafından eleştirilse de “gelmiş geçmiş en yaşam yanlısı” Başkan olduğunu savundu. Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardığı habere göre Trump, Cumhuriyetçilerin 2022 ara seçimlerinde uğradıkları siyasi kayıpların ilk sebebinin bu olduğunu söyleyen Trump, 2024 seçimlerinde kendisini onaylamadıkları için bazı Evanjelist liderleri sadakatsiz olarak nitelendirdi.



Lübnan'a yönelik tehlikeli baskı

İsrail hiçbir anlaşmaya uymuyor ve Lübnan şehirlerine birbiri ardına hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor (AFP)
İsrail hiçbir anlaşmaya uymuyor ve Lübnan şehirlerine birbiri ardına hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor (AFP)
TT
20

Lübnan'a yönelik tehlikeli baskı

İsrail hiçbir anlaşmaya uymuyor ve Lübnan şehirlerine birbiri ardına hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor (AFP)
İsrail hiçbir anlaşmaya uymuyor ve Lübnan şehirlerine birbiri ardına hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor (AFP)

Refik Huri

Hiçbir taraf savaştan girdiği gibi çıkmaz. Daha güçlü çıkanın kısmi veya toplam kazanımlarını, daha zayıf çıkanın da kısmi veya toplam zararını hesaplamaktan kaçış yoktur. Ancak Gazze'ye yönelik “destek savaşı”na tek taraflı bir kararla girişen Hizbullah, üst düzey liderlerine, kadrosuna ve silahlarına indirilen, Lübnan'ı yerle bir eden ve ülkenin güneyinde bazı bölgelerin yeniden işgal edilmesine neden olan ağır darbelerden etkilenmemiş gibi davranıyor. Her gün “İslami Direniş”in hâlâ ayakta olduğunu, düşmana karşı koymaya muktedir ve hazır olduğunu duyuruyor. İsrail'in direnişe karşı savaşında işgal ettiği toprakları geri almada bugüne kadar etkili olmayan diplomasi seçeneğiyle, İsrail'in sadece güç dilinden anladığı gerekçesiyle alay ediyor.

 

Hizbullah korkutucu gerçeğin üzerinde durmuyor, oysa güç dili İsrail'i daha fazla güç kullanmaya yöneltiyor. Diplomasi dili de “güç diplomasisi” uygulayan ve İsrail'i koruyan uluslararası tarafa karşı, barışçıl tarafın “diplomasi gücüne” oynadığı bahsin tutsağı görünüyor.

Çeşitli denklemler tehlikeli bir ikileme yol açıyor. Zira Hizbullah durumu bilmesine rağmen, işgal altındaki toprakları geri alması için meşru otoriteye baskısını artırıyor, direnişe geri dönmesini haklı çıkarmak için meşru otoritenin başarısızlığını göstermek istiyor. Ancak “destek savaşı” deneyimi, direnişi aktifleştirmenin daha fazla işgale ve yıkıma yol açtığını teyit ediyor.

ABD de Hizbullah'ın hızla silahsızlandırılması için Lübnan'a baskısını artırıyor. Ancak Hizbullah’ın her gün Lübnan halkını tehdit ettiği iç savaşa girme korkusuyla, Bakanlar Kurulu’nun sadece silahsızlandırma değil, bir takvim dahilinde silahsızlandırma kararı almasının bile son derece zor olduğunu biliyor. Güvenlik Konseyi 2006'dan beri 1701 sayılı kararı uygulayamıyor. ABD'nin Lübnan yönetimine baskı yapmaktan ve silahsızlandırma için İsrail'i güç kullanmaya itmekten başka seçeneği yok, bu da Hizbullah'ı ortadan kaldıramadan istikrar ve barışın sona ermesine yol açacaktır.

Sonuç olarak ABD, Avrupa ve Arap dünyası Hizbullah’ı silahsızlandırma ve reform konusunda ısrar ediyor, aksi takdirde Lübnan'a yeniden inşa için yardım edilmeyeceğini, yatırım olmayacağını, yardım yapılmayacağını söylüyor. Küçük ülke kırılgan bir durumda ve yoğun Amerikan baskısına, Hizbullah baskısına, mali, ekonomik ve sosyal koşulların getirdiği baskılara dayanacak durumda değil. Dahası Amerikan baskısının artması, mevcut durumun çökmesine ve yerle bir olmasına yol açabilir. Bir önceki ziyaret turundaki sert sözlerinin ardından ABD Temsilcisi Morgan Ortagus'un da artık bunu anladığı anlaşılıyor.

Şu ana kadar Lübnanlıların hayalinin gerçekleşmesi uzun gibi görünse de yol kısa. Hiç kimse, Hizbullah'ın, büyük ölçüde kendisini destekleyen çevreyi kapsayan yıkık bölgelerin yeniden inşası uğruna bile olsa, gönüllü olarak silahından vazgeçeceğini hayalinde bile olsa beklemiyor. Bunun birinci nedeni, kararın onun elinde değil, Tahran'ın elinde olmasıdır. İkincisi, İran bölgesel rolünün yaşadığı gerilemenin geçici olduğu, sadece Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad'a silah ve para ulaştırma yolu olarak değil, stratejik bir derinlik noktası olarak kaybettiği “Suriye köprüsü”nü geri kazanmaya çalıştığı varsayımıyla hareket ediyor. Üçüncüsü, silahın mezhepsel unsurlar arasındaki siyasi dengelerde ve hatta Şii unsurun “hakimiyetinde” yerel bir siyasi rolü bulunuyor. Dördüncüsü, silah “Mehdi Ordusu”nun silahı ve Velayet-i Fakih projesi bölgedeki Şii mezhepçi unsurların “militarize edilmesi” yolundaki aşamanın bir parçasıdır. Yani silahın tek işlevi İsrail'e karşı direniş değildir, bu işlevlerinden sadece biridir.

Lübnanlıların bu açık fırsatı kaçırmaları olağandışı bir durum değildir. Daha önce de birbirleri ile savaştılar, çatıştılar ve sanki fırsatlar sonsuza kadar açıkmış gibi bütün zamanlarını tartışarak ve çekişerek geçirdiler. Bugün de otoritenin kararı açısından, mevcut açık fırsatın kendilerinden beklediğini gerçekleştirmek için gerektiği kadar acele etmedikleri görülüyor. Halbuki bu, en önemli fırsatlardan biri ve hatta siyasette son fırsat diye bir şey olmasa da son fırsattır. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu yalnızca Lübnan için değil, tüm bölge için bir fırsattır ve Lübnanlılardan, Arap kardeşlerinin ve uluslararası dostlarının yardımı olmadan tek başlarına çalışmaları beklenmiyor. Keza yaşanan büyük dönüşümler de önceki statükoya dönülmesini sağlayacak türden değil. Yeni yönetimin yaptığı en tehlikeli şey, reform ve değişimle ilgili temel kararlar konusunda tereddüt etmesidir; çünkü yerinde saymaya geri dönüş ülke için ölümcül olacaktır.

İran Devrim Muhafızları Komutanı'nın Lübnan, Irak ve Yemen'de direniş ekseninin güçlü ve etkin olduğunu öne sürmesi gayet doğaldır. Ancak gerçek şu ki, Lübnan'da Devrim Muhafızları bağlantılı İslami direniş dönemi sona erdi. Önünde güçlü bir bölgesel ve uluslararası duvar, arkasında ve çevresinde geniş bir iç resmi ve popüler duvar var. Yönetim de değiştirmek ve değişmek zorunda.

Shakespeare der ki, “Bekleyenler için zaman çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, kutlayanlar için çok kısadır.” Bu kez zaman Lübnan'ın lehine işliyor, yeter ki bekleme süresi uzun olmasın ve sadece yüzler değişmesin.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.