Putin’e geri adım attıran Prigojin ve Wagner’in kaderi ne olacak?

İsyanı sona erdiren ‘gizemli’ anlaşmanın ardından…

Rus paralı asker grubu Wagner lideri Yevgeniy Prigojin tarafından geçtiğimiz Cuma günü yayınlanan bir videodan alınmış ekran görüntüsü (AP)
Rus paralı asker grubu Wagner lideri Yevgeniy Prigojin tarafından geçtiğimiz Cuma günü yayınlanan bir videodan alınmış ekran görüntüsü (AP)
TT

Putin’e geri adım attıran Prigojin ve Wagner’in kaderi ne olacak?

Rus paralı asker grubu Wagner lideri Yevgeniy Prigojin tarafından geçtiğimiz Cuma günü yayınlanan bir videodan alınmış ekran görüntüsü (AP)
Rus paralı asker grubu Wagner lideri Yevgeniy Prigojin tarafından geçtiğimiz Cuma günü yayınlanan bir videodan alınmış ekran görüntüsü (AP)

Kremlin'in açıklaması, Rus paralı asker grubu Wagner’in isyanını sona erdiren ve grubun lideri Yevgeniy Prigojin'in Belarus'a gitmesini öngören anlaşmanın ayrıntılarının bir kısmını gündeme getirdi. Prigojin’in ‘vatana ihanet’ suçlamasıyla yürütülen cezai kovuşturmaya son verilmesi karşılığında, Belarus arabuluculuğuyla gerçekleşen ‘anlaşmayı’ uygulama mekanizmaları hakkında birçok soru var. En çok öne çıkan sorular gizemli anlaşmanın içeriğiyle ilgili. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, şehirleri ‘işgal eden’ ve ‘yakında Rusya'nın yeni bir başkanı olacak’ diyerek Rusları silaha sarılmaya çağıran isyancı lideri cezalandırma sözünden neden geri döndü?

Putin'in ülkedeki güç piramidinin zirvesinde geçirdiği 23 yıl, böyle bir geri adım atmasına tanık olmadı. Daha önce hiçbir aşamada Kremlin, Prigojin'inki kadar bariz ve güçlü bir meydan okumaya göz yummamıştı.

Rus sosyal ağları bu konuyla ilgili tartışmalarla ve sorularla dolup taşıyor: “Wagner liderinin bu kadar güçlü olmasının sırrı ne?”

Bazıları ordu içindeki ihanetlerden ve Prigojin'in görevini kolaylaştıran askeri teşkilat içindeki ‘müttefiklerinin’ varlığına güvendiğinden bahsediyor. Bu hipotez doğruysa, Wagner güçlerinin Ukrayna'daki savaşın fiilen yürütüldüğü karargâh olan Rostov'daki askeri karargâhı neden kolayca kontrol ettiği açıklığa kavuşuyor. Karargâhın kolay bir şekilde ele geçirilmesi ve Prigojin'in askerlerinin çatıya çıkıp yoldan geçenlere zafer işaretleri yapması oldukça şaşırtıcı bir manzaraydı. Ayrıca söz konusu hipotezin doğruluğu, Wagner kuvvetlerinin Rostov'dan Voronezh'e, ardından Lipetsk'e, ardından Moskova'ya ilerlemesini ve Kremlin'e 200 kilometreden daha az bir mesafeye ulaşmasını açıklayabilir. Bu, Rostov ile Moskova'yı birbirine bağlayan uluslararası karayolu M4’ün kapanması ışığında gerçekleşti. Ayrıca düz olan bu alan, zırhlı araçların ve personel taşıyıcıların buradan geçmesi mümkün olmadığı için tam bir bombardıman ve imha hedefi haline gelmiştir.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre, komplo teorisyenleri, Prigojin'in ordu içinde birçok müttefiki olduğunu söylüyor. Şehirlerin kapatılmasının, askeri birliklerde alarm durumuna geçilmesinin ve Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev'in “Darbenin zaferi, nükleer silahların eski mahkumların eline geçmesi anlamına gelebilir” demesinin ana nedeni budur. Medvedev’in açıklaması ayrıca, Wagner savaşçılarının çoğunluğunun ‘suçlu’ olduğunu gösteriyor.

Ama burada önemli olan tabir ‘askeri darbedir’ ve büyük bir soruyu gündeme getirmiştir. Hareket gerçekten tam bir askeri darbenin başlangıcı mıydı?

Wagner Grubu'nun hareket hızının yanı sıra Rus askeri kuruluş ve karar alma merkezlerini bir süredir etkileyen tereddüt ve felç belirtileri var. Ancak Rusya'yı sarsan 24 saat boyunca ülkede yaşanan durumun açıklanandan daha vahim olduğu, bu hamlenin hâlâ gizlenen pek çok detayının olduğu ve yetkililerin bunları ortaya çıkarmak istemeyeceği gerçeği ortaya çıktı.

‘Prigojin'in gücü’

Yapılan bir analize göre ‘Prigojin'in gücünün’ ve Kremlin'e pervasızca meydan okuyabilmesinin nedenini açıklayan diğer önemli unsur, onun Kremlin'in yayınlamayı tercih etmediği veya Batı'nın duymasını istemediği birçok sırrı olması gerçeğinde yatmaktadır. Rusya'nın Afrika kıtasındaki genişleme mekanizmaları ve Wagner'in burada ve diğer bölgelerdeki faaliyetlerinin arka planından bahsediyoruz. Bu dosya, mevcut çatışma doğrultusunda ve kara kıtada nüfuz için Batı ile artan rekabetin ışığında Kremlin için ciddi sorunlara yol açabilir.

Bu anlamda, ‘anlaşma’ yalnızca Prigojin'e cezai kovuşturma yapılmayacağını garanti etmekle kalmıyor, aynı zamanda şu ya da bu şekilde onun sessizliğini de garanti ediyor. Bu başka bir soruyu gündeme getiriyor. Prigojin, ülke içinde ve dışında Wagner hizmetleri sağlaması karşılığında şirketlerini, gücünü ve aldığı kazançlı sözleşmeleri kaybettikten sonra karşılığında ne aldı?

Başka bir soru. Kremlin arabulucu olarak neden Belarus’u seçti? Şimdiye kadar Kremlin'in Pazar gecesi boyunca Prigojin ile birkaç iletişim kanalı açmaya ve onu giriştiği macerayı sonuna kadar götürmemeye ikna etmeye çalıştığı biliniyor. Bir süredir Ukrayna'daki askeri operasyonun komutanı olan Prigojin'in arkadaşı Sergey Surovikin, onu bir an önce geri adım atmaya ve takip edilmemesini sağlamaya ikna etme girişimlerine dahil oldu. Kabinede bir yetkili ve biri bakan yardımcısı pozisyonunda bulunan Savunma Bakanlığı’ndan iki üst düzey yetkili de diğer elçilerle birlikte Rostov'da Prigojin'i ziyaret etti. Bütün bunlar Prigojin'i geri adım atmaya ikna etmedi.

Wagner savaşçıları ağır silahlarını Rostov bölgesinden çekiyor (AP)
Wagner savaşçıları ağır silahlarını Rostov bölgesinden çekiyor (AP)

Görünüşe göre Belarus arabuluculuğu Kremlin tarafından başlatıldı ve Prigojin’e Rusya toprakları dışında kovuşturmaya karşı güvende olacağını garanti etti.

Ancak bu aynı zamanda zor soruları da beraberinde getiriyor. Pek çok sırla donanmış hırslı Prigojin, komşu ülkede Kremlin için ne yapacak? Siyaset yapmak için yeterli zamanı olacak mı yoksa her yıl milyarlarca dolar kazandıran işini sürdürmekle mi yetinecek?

Kremlin'in mutfağına aşina olan bazı Ruslar, mevcut anlaşmanın sonsuza kadar süremeyeceğini söylüyor. Bir adamın keyfine göre hareket etmesine izin vermek mümkün değil, tıpkı en büyük sorunun Savunma Bakanlığı'ndaki gizli anlaşmanın detaylarından tam olarak memnun olmayan ‘şahinlerin’ varlığından kaynaklanması gibi. Zira onlar, Savunma Bakanı’nı Kızıl Meydan'da asma sözü vermeye cüret eden ‘Prigojin ile kesin olarak hesaplaşmakla’ ancak tatmin olacaklar.

Wagner güçlerinin kaderi

Bir diğer önemli unsur da burada karşımıza çıkıyor: Wagner kuvvetlerinin kaderi ne olacak? Elbette Rusya'nın bu savaşçılara çok ihtiyacı var. Bu nedenle krizin patlak vermesinden bu yana en iyi seçenek, Ukrayna savaşında ve diğer birçok bölgede halen önemli bir rol oynayabilecek oluşumu ve yapıyı korurken ‘Wagner'in kafasını kesmek’ oldu.

Savaşmaktan başka yapacak bir şeyleri olmayan, iyi eğitimli yaklaşık 25 bin silahlı adamdan bahsediyoruz. Ayrıca, her tür silaha ve ağır teçhizata sahipler.

Resmi kaynaklar, Wagner güçlerinin isyana katılmayan kısmının Rusya Savunma Bakanlığı ile sözleşme imzalayarak onun liderliğinde faaliyetlerine devam edeceğini belirtiyor.

Kremlin'in bu kişilerle sözleşme yapmayı kolaylaştırmak için inanılmaz bir hızla çalışması ve ‘eski mahkumların’ orduyla sözleşme sistemine katılmasının yasaklanmasının ardından Cumartesi akşamı Rusya Devlet Başkanı'nın Prigojin ile anlaşmayı açıkladıktan hemen sonra bu konuda özel bir kararname imzalaması dikkat çekicidir. Ayrıca Putin, orduyla sözleşme yapmak isteyenler için yaş sınırını 70'e çıkaran bir kararname daha imzaladı. Söz konusu kararnamede Wagner savaşçıları ayrıntılı olarak detaylandırılıyor. Her durumda, Wagner güçleri yakında cephenin ön saflarına geri dönecek.

İsyan sürecine katılan ve kendisiyle sözleşme yapılmayacak diğer taraf ise, ‘Ukrayna'daki çatışmalar sırasında kazandıkları kahramanca rol ve başarılar’ göz önüne alındığında, isyanda hiçbir unsurun takip edilmeyeceğine dair yeterli garanti aldı. Rusya içinde Wagner dosyası bu şekilde halloldu ama şu ana kadar yanıt bulamayan bir soru daha var: “Afrika ülkeleri ve Suriye'de konuşlanan Wagner güçlerinin akıbeti ne olacak?” Çoğunlukla Savunma Bakanlığı ile sözleşme ekibinde olacaklar. Ancak bu, görevi petrol madenlerini ve tesislerini korumak olan ‘paralı askerlerin’ yürüttüğü güvenlik ve askeri görevlerin, gelirlerinin bir kısmı karşılığında doğrudan Savunma Bakanlığı tarafından üstlenilmesi veya belirli hedeflere ulaşmak için farklı ülkelerdeki silahlı grupları mali ödüller karşılığında desteklemek anlamına gelecektir. Savunma Bakanlığı'nın bu konularla ilgilenme mekanizması hususunda durum belirsiz görünüyor.



Ankara-Bingazi yakınlaşması ittifaklar haritasını yeniden çiziyor

Çok sayıda Türk şirketi Libya'nın doğusunun yeniden inşasında yer almaya başladı (AFP)
Çok sayıda Türk şirketi Libya'nın doğusunun yeniden inşasında yer almaya başladı (AFP)
TT

Ankara-Bingazi yakınlaşması ittifaklar haritasını yeniden çiziyor

Çok sayıda Türk şirketi Libya'nın doğusunun yeniden inşasında yer almaya başladı (AFP)
Çok sayıda Türk şirketi Libya'nın doğusunun yeniden inşasında yer almaya başladı (AFP)

Zayed Hediyye

Türkiye ve Libya'nın doğusundaki siyasi ve askeri taraflar, tüm o sert anlaşmazlıkları, siyasi yabancılaşmaları ve askeri çatışmalarıyla ‘geçmişin sayfasını çevirmek’ başlığıyla ilişkilerinde yeni bir sayfa açtı. Son iki yılda iki taraf arasındaki ilişkiler düzeldi. Taraflar arasındaki ilişkiler, 2019-2020 yılları arasında Trablus Savaşı sırasında oldukça kötüydü.

Ankara ile Bingazi arasındaki ilişkilerde yaşanan bu radikal ve dikkat çekici değişim, Libya Ulusal Ordusu (LUO) lideri General Halife Hafter’in oğlu Korgeneral Saddam Hafter, Türkiye’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Bazı gözlemciler bu ziyareti iki taraf arasındaki siyasi uzlaşının tamamlandığının açık bir kanıtı olarak gördü. Gözlemcilere göre bu ziyaret, Libya'daki siyasi krizin geleceğine ilişkin soru işaretlerini artırırken Libya’daki çatışan taraflara yönelik uluslararası tutumlardaki değişimi yansıtıyor.

Askeri nitelikte bir görüşme

LUO Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Hafter'in Türkiye ziyareti, Ankara ile Libya'nın doğusundaki liderler arasındaki yakınlaşmanın başlamasından bu yana ilk kez tamamen askeri nitelikte gerçekleşti. Milli Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada “Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu’nun davetlisi olarak Ankara’ya gelen Libya Ulusal Ordusu Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Halife Hafter ve beraberindeki heyeti, cuma günü kabul etti” denildi.

Bingazi'deki LUO Komutanlığına yakın Libyalı kaynaklar görüşmeye ilişkin çok az ayrıntı verirken, toplantıda iki ülke arasındaki iş birliğini arttırmanın yollarının ele alındığını ve ortak çıkarları ilgilendiren bazı bölgesel ve uluslararası konuların yanı sıra ortak çıkarlara hizmet etmek üzere ikili ilişkilerin geliştirilmesinin görüşüldüğünü belirttiler.

Yeni bir başlangıç

Türkiye geçtiğimiz yıl ve bu yılın başlarında Libya Temsliciler Meclisi ™ Başkanı Akile Salih ve LUO Komutanı Halife Hafter'in diğer oğlu Kalkınma Fonu Başkanı Bilkasım Hafter gibi Libya'nın doğusundaki önde gelen siyasi liderleri kabul etmişti. Ancak ilk kez Libya’nın doğusundan üst düzey bir askeri komutanı kabul ediyor.

Bu ziyaretler sonucunda Ankara ile Bingazi arasındaki ilişkiler başta ekonomik olmak üzere her düzeyde gelişti. Çok sayıda Türk şirketi, birkaç hafta önce açılan Bingazi Stadyumu'nun geliştirilmesi ve yenilenmesi gibi büyük projelerin yanı sıra konut ve altyapı alanlarındaki diğer projelerle Libya'nın doğusundaki yeniden inşa çalışmalarına katılmaya başladı.

Stratejik değişimler

Libyalı araştırmacı ve akademisyen Cemal eş-Şatşat, Saddam Hafter’in Ankara ziyaretini uluslararası arenada meydana gelen büyük stratejik değişimler bağlamında değerlendirdi. Trablus Savaşı sırasında Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH) yanında yer alan Türkiye’nin şimdi önceki tutumundan ziyade tüm Libyalı taraflarla ilişki kurma konusunda daha esnek göründüğünü ifade eden Şatşat’a göre Türkiye, ittifaklarını yeniden değerlendirebilir.

Şatşat, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Bu ziyaret, siyasi bir çıkmaza ve iktidar için yarışan güçler arasındaki eşitsizliklere tanıklık eden ve askeri olanlar da dahil olmak üzere tüm tarafları siyasi bir çıkış arayışına iten Libya’daki durum için çok hassas bir zamanda gerçekleşti. Bu çerçevede Libya meselesindeki etkili rolünü, özellikle de Trablus'taki egemen karar üzerindeki etkisini göz ardı etmeden, bölgesel denklemde önemli bir rol oynamaya başlayan Türkiye ile Libya'nın doğusu arasındaki yakınlaşma dikkati çekiyor.”

Farklı olasılıklar

Libyalı gazeteci Mutaz el-Fituri ise bu ziyaretin, başkent Trablus'taki tarafların buna nasıl tepki vereceğine bağlı olarak Libya içinde olumlu ya da olumsuz yansımaları olabileceğini düşünüyor. Fituri'ye göre ziyaret, Libya içinde geniş çaplı bir tartışmaya da yol açabilir, çeşitli askeri ve siyasi güçler arasındaki gerilimin azaltılmasına katkıda bulunup kapsamlı bir çözüme götürecek yeni uzlaşıların bulunmasına da yardımcı olabilir.

Öte yandan bu hamlenin, Hafter ile Türkiye arasındaki yakınlaşmayı siyasi planlarına bir tehdit olarak gören Trablus'taki Ulusal Birlik Hükümeti'ne (UBH) sadık güçler arasında daha fazla bölünmeye kapıyı aralayabileceğini de söyleyen Fituri, “Bu ziyaret, ülkenin batısındaki Türkiye yanlısı güçler ile doğusundaki güçler arasında başka gerilimlere de sebep olabilir. Bu da siyasi ve güvenlik durumunun istikrarını sağlamak için gerçek önlemler alınmazsa çatışmayı yeniden alevlendirebilir” diye konuştu.

Ekonomik gerekçeler

Yazar ve araştırmacı es-Senusi Beskri'ye göre Türkiye, Libya'daki önceliklerini özellikle ekonomik nedenlerle yeniden düzenlemeye başladı. Libya'daki çatışmaların ve bölgesel kutuplaşmanın sona ermesi ya da yavaşlamasının Türkiye'nin çıkarına olduğunu belirten Beskri, böylece Türk şirketlerinin Libya'ya olan borçlarının ödenmemiş dosyalarının kapatılması, onlarcasının Libya'daki projelerde çalışmak üzere Libya’ya geri dönmesi ve ticari alışverişin artması anlamına geldiğini ve bunun da Türkiye'nin lehine olacağına şüphe olmadığını ifade etti.

Ankara’nın Libya'daki çatışmayı kendi lehine çevirmek isteyen uluslararası ve bölgesel bir güce karşı Libya'daki çatışmaya müdahale ettiğini söyleyen Beskri, “Türkiye, UBH ile imzaladığı güvenlik ve askeri anlaşmayla Libya topraklarında yasal olarak bulunma fırsatı elde etti. Bu varlığıyla Türkiye, Libya krizinde ve oradan da Doğu Akdeniz'deki gaz ve petrol kaynaklarıyla ilgili bölgesel çatışmalarda önemli bir taraf haline geldi” şeklinde konuştu.

Gerçekçi yaklaşım

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre UBH'nin Ekonomik İşlerden Sorumlu eski Devlet Bakanı Selame İbrahim el-Guveyl LUO Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Hafter'in Ankara ziyaretin ‘Libya ve bölgesel jeopolitik düzeydeki temel değişimleri yansıttığını’ söyledi.

Guveyl, sosyal medya hesaplarından yaptığı siyasi analizde bu hamlenin son derece sembolik olduğunu belirterek, “Ziyaret, geçici ya da keyfi çözümlere değil, ortak stratejik çıkarlar temelinde bölgesel uzlaşı inşa etmeye dayalı yeni bir aşamaya işaret ediyor. Bölgesel ve uluslararası güçler devleti yeniden örgütlemeye ve özellikle askeri ve sivil düzeyde etkin kurumlar inşa etmenin yanında kalkınma ve yatırımları hızlandırmak için durumu hazırlama becerisine sahip olanları desteklemeye çalışırken Libya kaosun esiri olmaya devam edemez” ifadelerini kullandı.

Guveyl, analizinde şunları söyledi:

“LUO, Ortadoğu ve Akdeniz'de meydana gelen dönüşümler ve artan jeopolitik ve ekonomik baskılar nedeniyle ittifaklar haritasının yeniden çizilmesi çerçevesinde ülkenin istikrarının ve en güçlü olanın hayatta kalmasının ve kurumları yeniden düzenleme vizyonuna ve yeteneğine sahip olanların hayatta kalmasını sağlar.”

Diğer taraflara verilen mesajlar

Buna karşın Libyalı gazeteci Muhammed Hareke, Saddam Hafter'in Ankara ziyaretinin sonuçlarını farklı bir şekilde değerlendirdi. Hareke’ye göre bu ziyaret, Libya krizi konusunda bölünmüş olan büyük uluslararası güçlere, diplomasilerini Libya'daki saha ve ekonomik gelişmelerle orantılı bir şekilde yeniden yönlendirmede Türkiye örneğini takip etmeleri yönünde bir mesaj niteliğinde.

Hareke, bu ziyaretin, siyasi çözüme yönelik gerçek bir adım olarak görülmesi halinde diğer ülkeleri Libya'ya yönelik tutumlarını yeniden değerlendirmeye teşvik edebileceğini ve Libyalı taraflara aralarındaki anlaşmazlıkların üstesinden gelmeleri ve sürdürülebilir bir çözüm için bir çerçeve oluşturmaları yönünde baskı yapabileceğini söyledi.

Ziyaretin aynı zamanda Türkiye'nin Libyalı taraflara yönelik tutumundaki bir değişimi de yansıtabileceğini vurgulayan Hareke, “Ancak bu, Türkiye'nin Trablus'taki UBH’yi desteklemekten tamamen vazgeçip Hafter'in yanında yer aldığı anlamına gelmiyor. Daha ziyade Libya'daki nüfuzunu çok boyutlu bir çerçevede genişletme çabası olabilir” değerlendirmesinde bulundu.