İsrail ölümcül askeri operasyonlarında yapay zeka sistemleri mi kullanıyor?

İsrail’in Gazze merkezini hedef alan bir hava saldırısının ardından meydana gelen hasar (AFP)
İsrail’in Gazze merkezini hedef alan bir hava saldırısının ardından meydana gelen hasar (AFP)
TT

İsrail ölümcül askeri operasyonlarında yapay zeka sistemleri mi kullanıyor?

İsrail’in Gazze merkezini hedef alan bir hava saldırısının ardından meydana gelen hasar (AFP)
İsrail’in Gazze merkezini hedef alan bir hava saldırısının ardından meydana gelen hasar (AFP)

İsrail ordusu, işgal altındaki Filistin topraklarında ve İran’a karşı yürüttüğü askeri operasyonlarda hava saldırıları için hedef seçmek ve lojistik işleri organize etmek için yapay zeka sistemlerini kullanmaya başladı.

Şarku’l Avsat’ın Bloomberg gazetesinden aktardığı habere göre, askeri yetkililer, ordunun artık hava saldırıları için hedefleri belirlemek üzere büyük miktarda veriyi işleyebilen bir yapay zeka tavsiye sistemi kullandığını bildirdi.

Ordu ayrıca, mühimmat yüklerini hesaplamanın yanı sıra savaş uçakları ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) ile gerçekleştirilecek saldırılarda binlerce hedef arasında önceliklerin belirlenmesi için Fire Factory adlı başka bir yapay zeka modeli kullanıyor.

İsrail ordusundan bir yetkiliye göre, her iki sistem de bireysel hedefleri ve hava saldırısı planlarını inceleyen ve onaylayan insan operatörler tarafından denetlenirken, bu teknoloji hala uluslararası veya devlet düzeyinde herhangi bir düzenlemeye tabi değil. 

Bir kesim, gelişmiş algoritmaların insan yeteneklerini aşabileceğini ve ordunun kayıpları en aza indirmesine yardımcı olabileceğini savunurken, bir diğer kesim giderek daha fazla otonom sistemlere güvenmenin potansiyel olarak ölümcül sonuçları olacağı konusunda uyarıda bulunuyor.

Ordunun yapay zekayı operasyonel kullanımına ilişkin ayrıntılar büyük ölçüde gizli kalmaya devam ediyor. Ancak askeri yetkililerin açıklamaları, ordunun İsrail’in roket saldırılarına yanıt olarak sık sık hava saldırıları düzenlediği Gazze Şeridi’nde bu tartışmalı sistemlerle savaş alanı deneyimi kazandığını gösteriyor. 

İsrail ordusu, 2021’de roket fırlatma rampalarını belirlemek SİHA filolarını konuşlandırmak için yapay zeka kullandığına atıfta bulunarak, Gazze’deki 11 günlük çatışmayı dünyanın ilk ‘yapay zeka savaşı’ olarak tanımladı. 

Ordunun dijital dönüşüm birimine başkanlık eden ve soyadının açıklanmasını istemeyen, Tel Aviv’deki ordu karargahından Albay Uri şunları söyledi;

“Eskiden saatler süren işlem, insanların incelemesiyle bile artık dakikalar alıyor. Aynı sayıda insanla çok daha fazlasını yapıyoruz.”

Yetkililer, bu sistemin topyekun bir savaş için tasarlandığını vurguladı.

İsrail ordusu uzun süredir yapay zekadan yararlanıyor, ancak son yıllarda kendisini otonom silahlarda küresel bir lider olarak konumlandırmaya çalışırken, bu sistemleri çeşitli birimlere kadar genişletti. 

Bu tür sistemlerin nasıl geliştirildiği konusunun gizli olması, ‘yarı otonom sistemler ile tamamen otomatik ölüm makineleri arasındaki uçurumun bir gecede nasıl kapatılabileceği’ konusunda ciddi endişelere yol açtı. 

Böyle bir senaryoda, insanlar karar alma konumlarından tamamen çıkarılarak, yapay zeka hem hedefleri tespit etme, hem de vurma yetkisine sahip olacak. 

İsrail, önümüzdeki yıllarda insan denetimini ortadan kaldırma planları olmadığını öne sürüyor.

Bazı uzmanlara göre, yapay zekayı savaş alanı sistemlerine entegre etmenin temel avantajı, sivil kayıpları azaltma potansiyeli.

İsrailli liderler, ülkeyi bir ‘yapay zeka süper gücü’ haline getirme niyetlerini ana hatlarıyla belirtirken, ayrıntıları açıklamaktan kaçınıyor.

İsrail merkezli Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Liran Antebi, “ABD ve hatta Çin’in ve belki birkaç başka ülkenin de bu alanlarda gelişmiş sistemlere sahip olduğunu varsayabiliriz. Ancak İsrail’in aksine, bildiğim kadarıyla hiçbir zaman operasyonel kullanım ve başarı göstermediler” dedi.

Birleşmiş Milletler’in (BM) sponsorluğunda on yıldır süren müzakerelere rağmen, bir bilgisayar yanlış karar verdiğinde, sivil kayıplar, kazalar veya kasıtsız çatışmalardan kimin sorumlu olduğunu belirleyen uluslararası bir çerçeve yok.



Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kaswar Klasra

Hindistan ve Pakistan arasında, Hindistan yönetimindeki Keşmir'de gerçekleşen yeni bir terör saldırısıyla tetiklenen son şiddet patlaması, dünyanın dikkatini Güney Asya'daki gergin cephe hatlarına yeniden odakladı. ABD öncülüğündeki uluslararası arabuluculuk çabaları, iki nükleer silahlı komşuyu savaşın eşiğinden geri çekmeyi başarmış olsa da, bu ihtiyatlı sakinlik kalıcı bir barış olarak kabul edilemez.

İki ülke arasındaki anlaşmazlığın merkezinde yer alan Keşmir anlaşmazlığına bir çözüm bulunmaması nedeniyle, bölge 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit eden bir gerilimi tırmandırma döngüsünün esiri olmaya devam ediyor.

Bu hadise, on yıldan kısa bir sürede yaşanan üçüncü büyük tırmandırma sayılıyor ve her dalga bir öncekinden daha tehlikeli. Hindistan'ın Pakistan topraklarında faaliyet gösteren militanları sorumlu tuttuğu Pahalgam'daki saldırı, her iki taraftaki askeri tesisleri hedef alan bir dizi füze ve insansız hava aracı saldırısını tetikledi. Gerginliğin tırmanma hızı ve yoğunluğu, durumun kırılganlığını ve yarımadanın büyük bir felakete kaymaya hazır olduğunu teyit ederek, tehlike seviyesini yükseltti. Önceki örneklerde olduğu gibi, ABD, krizi kontrol altına almak için arabuluculu olarak müdahalede bulundu. Kendisine duyurulmayan Çin ve Körfez çabaları da destek verdi.

Bu model tanıdık hale geldi; Keşmir'de bir terör olayı gerçekleşiyor, onu Hindistan’ın yanıtı,  ardından Pakistan'ın askeri yanıtı takip ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Son şiddet dalgasını diğerlerinden ayıran husus yalnızca yoğunluğu değil, aynı zamanda kullanılan savaş araçlarının gelişmişliğiydi. Her iki taraf da geleneksel askeri güç kullanımının yanı sıra siber operasyonlara ve insansız hava araçlarına başvurdu. Bu çatışma, yapay zekanın, otonom insansız hava araçlarının ve siber savaşın savaş alanını yeniden şekillendirmeye başladığı Güney Asya'nın askeri tarihinde yeni bir bölümü işaret ediyor. Bununla birlikte, siyasi söylem durgun kaldı ve önemli bir dönüşüme sahne olmadı.

 Hindistan, çok daha büyük olan ekonomisi ve Batı'ya giderek daha yakın hale gelmesi sebebiyle stratejik bir ivmeye sahip olduğunu hissedebilir, fakat devam eden istikrarsızlık büyük hedeflerini tehdit ediyor. Tedarik zincirlerini Hindistan'a taşımayı düşünen küresel şirketler, çalkantılı bir bölgesel tablo karşısında tereddüt ediyor. Kalkınma veya kuzeydeki Çin tehdidi ile yüzleşmede kullanılabilecek kaynaklar kronik sınır krizi tarafından tüketiliyor. Dahası, Keşmir'de devam eden huzursuzluk, yerel halkı devletten daha da uzaklaştırıyor ve Yeni Delhi'nin son vermeye çalıştığı ayaklanmayı körüklüyor.

Pakistan’a gelince, yüksek gerilimin maliyeti onun için daha ağır. Uluslararası kredilere bağımlı ve yakın zamanda terörizm finansmanı artırılmış izleme listesinden çıkarılan kırılgan ekonomisi, her tırmandırmada ağır kayıplar yaşıyor.

Pakistan'ın Pahalgam saldırısıyla ilgili ortak soruşturma teklifi -Hindistan'ın bu tür girişimleri tekrar tekrar reddetmesine rağmen- ciddiye alınmayı hak ediyor. Bu tür konularda şeffaflık ve iş birliği, karşılıklı şüphe döngüsünü kırmaya yardımcı olabilir. Hindistan gerçekten sadece geçici bir ateşkes değil, uzun vadeli bir barışı hedefliyorsa, yanlış değerlendirme riskini azaltacak mekanizmalar kurmak için İslamabad ile ciddi bir diyaloğa girmelidir.

Sadece krizleri yönetmek yerine, iki ülke çatışmanın kökenlerini ele alma gibi daha zor bir göreve girişmelidir. Nükleer silaha sahip iki komşu arasındaki son gerginlik, Keşmir sorununun acilen ele alınması gereken bir nükleer patlama noktası olduğunu teyit etti. Bu kriz Hindistan ve Pakistan'daki 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit ediyor.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları da dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için bu anı değerlendirmelidir

Pakistan, Keşmir sorununun çözümünün ancak diyalog yoluyla mümkün olduğunu kabul ederken, Hindistan askeri baskının siyasi bir çözüme alternatif olmadığını kabul etmelidir. Keşmir'de adil ve kalıcı bir çözüm sadece bölgeyi istikrara kavuşturmakla kalmayacak, aynı zamanda onlarca yıldır arzu edilen ekonomik ve ticari iş birliğinin ve ilişkilerin normalleşmesinin önünü açacaktır.

Dış baskıyla durdurulan son turun sonucu, sahadaki gerçekleri değiştirmedi. Her iki tarafın askeri kuvvetleri halen yüksek alarm durumunda ve resmi bir barış anlaşması imzalanmadı. Ancak, her iki başkent de kısa vadeli taktik hesapların ötesine geçmeye karar verirse, bu tırmandırma bir dönüm noktası olabilir.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları, bağımsız soruşturma organları ve şeffaflığa yönelik karşılıklı taahhütler de dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için baskı yapmak üzere bu anı değerlendirmelidir. Aynı şekilde Pakistan ekonomisini ticaret ve yatırım teşvikleri yoluyla desteklemek, alışılmadık yöntemlere olan bağımlılığını azaltabilirken, Hindistan'ın daha ölçülü bir duruşu Keşmirliler ile genel olarak bölgenin sakinleri arasındaki güveni yeniden inşa edebilir.

Bu ganimet için yapılmış bir savaş değildi ve taraflardan hiçbiri zafer kazanmadı. Aksine bu savaş, Güney Asya'nın uçurumun eşiğinde olduğunun acı bir hatırlatıcısı ve Delhi ile İslamabad liderlerine kalıcı bir barış için gereken sıkı ve zorlu çalışmaya başlamaları yönünde acil bir çağrıydı.