İsrail ordusu hükümete karşı isyan bayrağı mı açtı?

Lapid: Netanyahu İsrail'i gelecek nesiller için ulusal bir felakete sürüklüyor

Netanyahu, 29 Haziran'da Beerşeba'daki Hatzerim Hava Üssü'ndeki pilotların mezuniyet töreninde Savunma Bakanı Yoav Gallant ile tokalaşırken (EPA)
Netanyahu, 29 Haziran'da Beerşeba'daki Hatzerim Hava Üssü'ndeki pilotların mezuniyet töreninde Savunma Bakanı Yoav Gallant ile tokalaşırken (EPA)
TT

İsrail ordusu hükümete karşı isyan bayrağı mı açtı?

Netanyahu, 29 Haziran'da Beerşeba'daki Hatzerim Hava Üssü'ndeki pilotların mezuniyet töreninde Savunma Bakanı Yoav Gallant ile tokalaşırken (EPA)
Netanyahu, 29 Haziran'da Beerşeba'daki Hatzerim Hava Üssü'ndeki pilotların mezuniyet töreninde Savunma Bakanı Yoav Gallant ile tokalaşırken (EPA)

Tel Aviv'deki askeri unsurlar, İsrail ordusunda son haftalarda hükümete karşı dışarıdakinden çok daha büyük bir isyan halinin hakim olduğunu, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun bu konuda yaptığı inkar ve tehdit içeren açıklamalarının ise durumu daha da tehlikeli hale getirdiğini söyledi. Muhalefet lideri Yair Lapid de dün yaptığı açıklamada, Netanyahu'nun İsrail'i düzelmesinin birkaç nesil süreceği ulusal bir felakete sürüklediğini vurguladı. Bir diğer muhalefet lideri Benny Gantz ise ‘tüm dertlerin temeli’ olan iktidarın düşürülmesi ve ‘yargıyı zayıflatma planına’ son verilmesi çağrısında bulundu.

Aynı kaynaklar, Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi ve bazı üst rütbeli komutanların Savunma Bakanı Yoav Gallant ile görüştüklerini, Bakan Gallant’a ordudaki son durum hakkında bilgi verdiklerini ve protestoların hükümetin ordu içindeki planı üzerindeki etkisini tartıştıklarını belirttiler. Kaynakların aktardığına göre görüşmeye Harekat Dairesi Başkanı, Askeri İstihbarat Teşkilatı Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve diğer yetkililer katıldı.

Kaynaklar, yedekte olan 4 binden fazla asker ve subayın, orduda yedek hizmet için gönüllü olmayacaklarına dair mektuplar yazdıklarını ve diğerlerinin buna benzer başka mektuplar göndermeye hazırlandıklarını söylediler. Kaynaklar, ordunun, ‘ordu içindeki kırılmanın ortaya çıkmaması ve böylece İsrail’in düşmanlarının faydalanamaması’ için askerlik hizmetini reddetmesi beklenen yedek askerleri çağırmayı bıraktığını da sözlerine eklediler.

sadewf
Polis, geçtiğimiz salı günü hükümeti protesto etmek için Tel Aviv’e giden bir yolu kapatan göstericileri tazyikli suyla dağıttı (AP)

Haaretz gazetesinin askeri editörü Amos Harel, dün, hükümetin planı nedeniyle ordudaki durumun ‘tehlikeli olmanın çok daha ötesine geçtiğini’ yazdı.

Harel, Gallant ve Halevi'nin dahi bu krizin ciddiyetini doğru bir şekilde değerlendirip değerlendirmediklerinin net olmadığını, yedek askerler arasındaki istifaların tahmin ettiklerinden daha fazla olacağını, çocuklarının da düzenli orduda askerlik yapmama kararı alacaklarını ve bu durumun Şin Bet'e (Genel İstihbarat) ve Mossad'a (Dış İstihbarat) kadar ulaşabileceğini vurguladı. Orduda şiddetli bir deprem beklendiğini belirten Harel, “Bunun kesinlikle güvenlik sonuçları olacak” dedi.

Netanyahu'nun dönüşü

Gözlemciler, Netanyahu'nun bahsi geçen askerleri ve subayları eleştirerek onları kanuna karşı gelmekle suçlarken aptalca davrandığını iddia etti. Netanyahu, hastaneye kaldırıldığı için Pazartesi günü yapılan kabine toplantısında yaptığı açıklamada, “Subaylar ve askerler bize İsrail Savunma Kuvvetleri ve yedek orduda hizmet etmeyi reddettiklerine ve demokraside ordunun hükümete tabi olduğuna, tersinin olmadığına dair mektuplar gönderiyorlar. Oysa askeri sistemde hükümet orduya, daha doğrusu ordu içindeki bir gruba tabidir. Demokrasi ile askeri yönetim arasındaki temel fark budur” ifadelerini kullandı.

asdfe
Netanyahu, sağlık sorunları yaşadıktan sonra dün kabine toplantısına gelirken kameralara böyle el salladı (AP)

‘İtaatsizliği kışkırtmanın ve itaatsizliğin kendi içinde demokrasiye aykırı olduğunu’ söyleyen Netanyahu, “Ordu içinde seçilmiş hükümeti tehdit eden hiçbir grup olamaz. Hükümet, bu reddi kabul etmeyecek. Çocuklarımızın güvenliğini sağlamak için buna karşı çalışacak. Halkın sesini duyuyorum ve onları dinliyorum. Hepimiz bu bayrağı gururla taşıyoruz. Hepimiz İsrail Devleti'ni Yahudi ve demokratik bir devlet olarak korumak istiyoruz” diye konuştu.

Subaylar öfkeli

Bu subaylardan onlarcası medyada Netanyahu'yu eleştirerek onu ‘halktan kopuk’ olarak nitelediler. İçinde büyüdükleri İsrail Devleti'ne hizmet etmeyi reddetmediklerini, daha doğrusu ‘Netanyahu'nun kötüleştirmek istediği’ İsrail'e isyan ettiklerini vurguladılar.

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN’a konuşan yedek subaylardan Tuğgeneral Uri Shini, “Bugüne kadar, İsrail ordusunun etkinliğine hiçbir zarar verilmedi. Daha çok askerler ve yedekler arasındaki uyuma zarar verildi. Ancak hükümet, İsrail'i bir diktatörlüğe dönüştürme planına devam ederse, kendisine (Netanyahu'ya) etrafında bir devlet bulamayacağını söylüyoruz” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun endişelenmesi gerektiğini söyleyen Uri Shini, “Bir krize girdik. Hava Kuvvetlerinde yaklaşık 400 pilot hizmeti reddederse mesele bu kadar insan gücünü kaybettikten sonra böyle bir durumla nasıl başa çıkacağını bilmeyen İsrail ordusundaki uyumu etkileyecektir. İstihbarat ve komando birimlerinde de bir bu kadar kişi görevi reddederse o zaman krize gireriz” yorumunda bulundu.

rfg
Tel Aviv'deki son seçimlerde Gantz'ın partisi tarafından hazırlanan Netanyahu karşıtı afiş (AFP)

Donanma Komando Birimi ve gizli birim Duvdevan'ın eski komutanı Nevo Erez yedekte gönüllü çalışmayı bırakacağını ve Gazze'ye yönelik son saldırıyla ilgili soruşturma ekibinin başkanı olarak görevine ara verdiğini söyledi. Ordudan terhis olduktan sonra Erez, Mossad'da tümen komutanlığı görevini üstlenmişti.

Bu gelişmelerin ardından Mavi-Beyaz İttifakı lideri Gantz, Netanyahu'ya seslenerek hukuka uygunluk için mevzuat işlemlerinin derhal durdurulması istedi. Gantz, “Halkın yarısının feryatlarını duymuyorsunuz. Bizimle aynı fikirde olmama hakkınız var, ama halkın endişelerine ve korkularına karşı duyarlı olmalısınız” şeklinde konuştu.

Lapid ise şunları söyledi:

“Netanyahu şu an tam bir diktatör gibi davranıyor. Sokağın sesini duymuyor, umurunda da değil. Profesyonelleri ve uzmanları dinlemiyor ve uyarılarını dikkate almıyor. Ülkeleri tam da böyle ulusal bir felakete sürüklüyorlar. Gerçek bir ulusal felaket, iyileştirilmesi nesiller boyu sürecek olandır.”



İran'daki reformistler ve radikaller Pezeşkiyan'ı kuşatıyor ve rejimi zor durumda bırakıyor

Mesud Pezeşkiyan hükümeti şu anda çoğunluk olan “reformistler” ile karar alma mekanizmasındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda (AFP)
Mesud Pezeşkiyan hükümeti şu anda çoğunluk olan “reformistler” ile karar alma mekanizmasındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda (AFP)
TT

İran'daki reformistler ve radikaller Pezeşkiyan'ı kuşatıyor ve rejimi zor durumda bırakıyor

Mesud Pezeşkiyan hükümeti şu anda çoğunluk olan “reformistler” ile karar alma mekanizmasındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda (AFP)
Mesud Pezeşkiyan hükümeti şu anda çoğunluk olan “reformistler” ile karar alma mekanizmasındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda (AFP)

Hasan Fahs

İran'daki durumu takip eden Arap ve uluslararası çevrelerin yanı sıra İran siyasi çevrelerinin önemli bir kısmı, birkaç gün önce “Reformist Partiler Cephesi” tarafından yayınlanan bildiriyle meşguldü. Bildiride, kendisini imzalayanların bakış açısına göre İran'ın iç ve dış krizlerden çıkışı için bir yol haritası yer alıyordu. Konuyu takip edenler için bu yol haritasının belki de en önemli noktası, “ABD ile kapsamlı ve doğrudan müzakerelerin başlatılması ve ilişkilerin onur, bilgelik ve karşılıklı çıkar temelinde normalleştirilmesi amacıyla, yaptırımların kaldırılması karşılığında uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin gönüllü olarak askıya alınması ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) denetiminin kabul edilmesi” çağrısını içeren maddeydi.

Bu tutumu, İran'ın tutumu içinde veya reformist güçler ile rejimin karar alma hiyerarşisinde bu partilerin büyük ölçüde temsilcisi olarak kabul edilen Mesud Pezeşkiyan liderliğindeki devlet arasında ya da “reformistler” ile rejim arasında bir ayrışma olarak yorumlamadan önce, bu açıklamanın, iç boyutlarıyla nükleer faaliyetler ve Washington ile diyalogla ilgili taleplerden ziyade rejimin yapısına yönelik daha fazla meydan okuma oluşturan talepler içerdiğini belirtmek gerekir.

Bu noktada, çeşitli yönelimleri ile İran siyasi güçleri arasında, otorite ve yönetim mekanizmalarında köklü bir değişiklik yapılması gerekliliği konusunda geniş çaplı bir tartışmanın döndüğüne işaret edilmeli. Bu tartışma, son haftalarda İran'ın yeni bir saldırıya maruz kalma olasılığı hakkındaki konuşmaların artmasıyla yoğunlaştı. Saldırının bu sefer Tel Aviv’le sınırlı kalmayacağı, ABD ve NATO ülkelerinin de katılacağı öngörülüyor. Keza rejimin devrilmesinin neden olacağı çöküş ve sonuçları ister bir iç savaş ister İran coğrafyasının güç mücadelesi veren zayıf devletlere bölünmesi olsun, yeni saldırının amacının, rejimi ortadan kaldırmaktan başka bir şey olmayacağı da tahmin ediliyor.

Reformist Cephe’nin bildirisi, İran'ı yakın tehlike çemberinden çıkarmak için çalışma yönündeki açık arzu ve niyetini dile getirdi ki, karar alma çevreleri ve hatta Devrim Muhafızları eski komutanı Hamaney'in askeri danışmanı Yahya Rahim Safevi gibi Dini Lider'e yakın çevreler bile, bu yakın tehlikenin gerçekleşebileceğini inkar etmiyorlar. Buna rağmen, muhafazakâr ve radikal güçler, daha sert önlemlerle kendi vizyonları doğrultusunda değişim çağrısında bulunuyorlar. Ancak, devlet ve hükümetin, önceki dönemlerden miras kalan kronik ve birikmiş krizlere ilave olarak, ABD ile artan çatışmanın yol açtığı krizlere hızlı bir çözüm üretme konusundaki açık yetersizliğinin eşlik ettiği sert, boğucu günlük ekonomik baskılar altında ezilen sokakta bir patlama yaşanması ihtimalini hesaba katmıyorlar.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analizde Reformist Cephe bildirisinde nükleer programdan vazgeçmeye veya sona erdirmeye dair herhangi bir atıf yer almıyor, yalnızca İran müzakere heyetinin Amerikan tarafıyla müzakere masasına geri dönmek için bir giriş noktası olarak önerdiği “zenginleştirme faaliyetlerini askıya alma” ilkesine başvurma olasılığına değiniliyor. Bu atıf, Dışişleri Bakanı'nın siyasi danışmanı ve müzakere heyeti üyesi Mecid Taht Revançi'nin birkaç gün önce İran'ın yaptırımların kaldırılması karşılığında faaliyetlerini askıya alabileceğine yönelik açıklamasında da yer aldı.

Ancak bu, Mesud Pezeşkiyan hükümetine yönelik kuşatmayı tamamlıyordu. Zira hükümet, özellikle İran üzerindeki olası yıkıcı etkileriyle birlikte yeni bir savaşın patlak vermesi durumunda, önümüzdeki dönemde yaşanabilecek olumsuz gelişmelerin sonuçlarından kaçınmaya çalışan reformist çoğunluk ile karar alma yapısındaki son kalelerini korumaya çalışan radikal güçler arasında bölünmüş durumda. Dahası radikaller aşırılık ve fanatizmlerinde öyle ileriye gittiler ki, Cumhurbaşkanının yeterliliğini sorgulamaya başladılar, onu bu yeterlilikten mahrum bırakıp cumhurbaşkanlığından uzaklaştırmak amacıyla, bunları bir parlamenter mekanizmaya dönüştürmek için harekete geçtiler. Bu, ilk Cumhurbaşkanı Ebu'l-Hasan Beni Sadr'ın yaşadığı deneyimin yeniden canlandırılmasıydı.

Bildirideki özellikle nükleer kriz ve uluslararası toplumla ilişkilerle ilgili olan önemli başlıklar göz önüne alındığında, UAEA ile ilişkilerle ilgili hükümet tarafından meclis ve Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi aracılığıyla onaylanan mekanizmaların reddedilmesine dair hiçbir atıf yer almıyordu. Bildiriye imza atanların UAEA ile ilişkilerin yeniden kurulması ve denetim sürecinin yeniden başlatılması çağrısı, özellikle ABD-İsrail'in İran tesislerine yönelik saldırısı sonucunda iki taraf arasındaki güvenin sarsılmasının ardından, Ulusal Güvenlik Konseyi'nin değerlendirmesi ile bağlantılı resmi tutumla da uyumlu.

Radikaller, hükümeti ve diplomatik mekanizmalarını İran'ın hak ve kabiliyetlerinden feragat etmekle suçluyor. Batılı ülkelerin, özellikle de “troyka”nın, tetikleyici mekanizmayı harekete geçirip Güvenlik Konseyi yaptırımlarını yeniden yürürlüğe koyamayacaklarına, çünkü bunun kendi çıkarları pahasına olacağına inanıyorlar. Bu arada, reformcular, bu “troyka” ile ilişkilerin sürdürülmesinin ekonomik krizi daha da kötüleştirebileceğini, İran'ı “yaptırımlar cehennemine” sürükleyebileceğini ve BM Şartı'nın 7. Bölümü kapsamına geri alınmasına yol açabileceğini savunuyor.

ABD ile müzakerelerle ilgili temel hususa gelince, bildiri yeni bir şey sunmuyor. Tahran, mevcut çalkantılı dönemin, ciddi çözümlere ulaşmak için bir seçenek olarak dışlamadığı veya göz ardı etmediği doğrudan müzakerelere girmesini gerektirdiğinin farkında. Ayrıca, İranlı ve Amerikalı müzakereciler, bu müzakerelerin kapsamlı ve sonuç odaklı olmasını, normalleşme sürecinin önünü açmasını şart koşuyor. Bu ciddiyet, İran müzakere heyetinin, dolaylı müzakerelerin dördüncü turundaki önerisiyle belirginleşmişti. İran heyeti, Amerikan yatırımlarının İran pazarına giriş yapabileceğinden ve İran ekonomisinin çeşitli alanlarda Amerikan şirketlerine 1 trilyon dolardan fazla teklifler sunma kapasitesinden bahsetmişti.

Tahran'ın jeopolitik boyutta karşı karşıya kaldığı muazzam baskılar ki bunların sonuncusu ABD’nin himayesinde imzalanan Azerbaycan-Ermenistan anlaşmasıydı, keza genel olarak Ortadoğu'da, özellikle de Irak ve Lübnan'da stratejik düzeyde güç ve nüfuzunu yeniden tesis etme girişimleri, her türlü yeni saldırıya karşı tam hazırlıklı olma çabaları karşısında, liderlik, otorite ve karar alma sistemi, bir yandan rejim ile halk arasındaki ilişkiyi onarmaya çalışıyor. Reformist Cephe’nin bildirisinde siyasi özgürlükler ve ekonomik krizlerle ilgili olarak değinilen sorunlu konularda, halk ile rejim arasında sarsılan ve önemli ölçüde azalan güveni yeniden tesis etmeye çabalıyor. Diğer yandan da iç çekişmeleri büyük bir temkin ve ihtiyatla, bunlardan kaynaklanabilecek tehlikelerin farkında olarak ele alıyor. Zira değişim, on yıllar içinde birikmiş ideolojik söylemden acelesiz ve telaşsız bir şekilde vazgeçmeyi gerektiriyor. Kaldı ki hızlı tepki, işlerin kontrolden çıkmasına yol açabilir ve maruz kalınan iç ve dış baskılar karşısında geri çekilme ve zayıflık olarak yorumlanabilir.