Sınırlı nüfuz ile yakınlaşma arasında Orta Asya

30 yıllık bağımsızlığından sonra, ülkelerinin hükümetleri yüksek derecede bir siyasi olgunluğa ulaştı Artık bir rekabet nesnesi olmayı kabul etmeyerek, aktif bir parti haline geldi

Fotoğraf: SPA​​​​​​
Fotoğraf: SPA​​​​​​
TT

Sınırlı nüfuz ile yakınlaşma arasında Orta Asya

Fotoğraf: SPA​​​​​​
Fotoğraf: SPA​​​​​​

Mai Şerif 

Cidde geçen çarşamba günü iki önemli etkinliğe sahne oldu. Bunlardan ilki Arap Körfez Ülkeleri Liderleri 18. İstişare Toplantısı, ikincisi ise Orta Asya ülkeleri ile Körfez Zirvesi.

Söz konusu iki zirve, karmaşık küresel koşulların ve hızlanan bölgesel ve uluslararası değişikliklerin ortasında gerçekleşti.

Bu değişiklikler, başta Korona salgını ve Rusya-Ukrayna savaşının neden olduğu enflasyon, enerji ve gıda güvenliği krizi olmak üzere küresel kaygıların mevcut durumuyla orantılı uluslararası işbirliği ve jeostratejik düzeyde niteliksel yönelimlere sahip siyasi ortaklıklar gerektiriyor. 

Pekin, etkiyi genişletme konusunda benzer bir çıkar vizyonuna sahipti. Öyle ki Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Korona salgını nedeniyle iki yıldır ülkesinin kapılarını kapatması sonrasında ilk yurt dışı destinasyonu olarak Kazakistan'ı, bölge olarak da Orta Asya bölgesini seçti.

İşbirliği köprüleri

Orta Asya'daki Körfez varlığını güçlendirmenin önemine ilişkin olarak Tacikistan'ın Suudi Arabistan Büyükelçisi Ekrem Kerimi, Independent Arabia'ya verdiği özel röportajda, "Asya ülkeleri, tarihi bağlar ve başta İslam kültürü olmak üzere dünya medeniyetinin zenginleşmesine katkıları ile birbirine bağlıdır. Bu derin bağlara dayanarak, iki taraf ortak çıkarlar ve mevcut siyasi ve jeopolitik dönüşümler nedeniyle birbirlerine olan ilgilerini artırmıştır" dedi. 

Kerimi, "Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) girişimi, Orta Asya liderleri tarafından takdirle karşılandı. Bunun kanıtı, tüm Orta Asya devlet başkanlarının bu zirvede bulunmasıdır" ifadelerini kullandı.

Bunun, iki bölge ve ülke arasında ikili ve çok taraflı düzeyde işbirliği çerçevesinde yeni bir başlangıç ve ortaklık için yeni bir sayfa açtığını belirten Ekrem Kerimi, önemli olumlu gelişme ve dönüşümlere sahne olmasının beklendiğini söyledi. 

Tacik büyükelçi, bölgenin adının bile 'Orta Asya' olarak önemini gösterdiği için Asya'nın stratejik konumundan yararlandığını dile getirirken, Tacikistan'ın tek başına bölgenin nehirler, buzullar, göller ve doğal ve yeraltı su rezervuarlarında temsil edilen saf su kaynaklarının yüzde 60'ına sahip olduğuna dikkati çekti.

Büyükelçi ayrıca, Kazakistan ve Türkmenistan'ın sahip olduğu Hazar Denizi'nin, kıyılarının yaklaşık yarısını kapsadığını ve Körfez bölgesinden sonra dünyanın en büyük ikinci petrol rezervi konumunda olduğunu vurguladı. 

Siyaset bilimi uzmanı Salih el-Haslan da yaptığı açıklamada "KİK ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ilişkiler, uluslararası güçler ve bloklarla mevcut aşamaya uygun bir şekilde stratejik ortaklıklar kurma konusunda konseyin yönlendirmesi dahilindedir. Bu, bölgesel ilişkiler ağının yoğunlaştırılmasını gerektirir" dedi.

Haslan, "KİK ülkeleri ile Orta Asya arasında, ilişkilerin kapsamının her iki tarafı da ilgilendiren tüm alanları içerecek şekilde genişletilmesinin tartışılması için uygun bir zemin oluşturan ortak tarihi, dini ve kültürel boyutlar vardır" ifadelerini kullandı. 

Kral Suud Üniversitesi'nde Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığını yürüten Haslan, İran'ın beş ülke ile olan ilişkilerine öncülük eden çeşitli sebepler olduğunu belirtti.

Salih el-Haslan, "Bu durum, basit bir coğrafi bağlantı ile açıklanmaktadır. İran, karayla çevrili bu ülkeler için dış dünyaya açılan bir kapı ve Rusya'ya bir alternatif teşkil ediyor. İran'ın uzun tarihi dönemlerde bölgenin geniş kesimlerinde sahip olduğu nüfuz nedeniyle de tarihi, kültürel ve etnik bağlar bulunmaktadır. Bu bağlar, Tahran'ın Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üye devletleriyle paylaştığı bağlardır. Bununla birlikte İran devletinin bölge halkları üzerindeki kültürel ve mezhepsel nüfuzunu etkileme girişimleri nedeniyle ilişkilerde bir dereceye kadar hassasiyet ve ihtiyat devam etmektedir. Ayrıca ABD'nin Tahran'a yönelik yaptırımlarının devam etmesi, Tahran ile Orta Asya ülkeleri arasındaki büyük işbirliği fırsatlarını engellemektedir" açıklamasında bulundu. 

Dünyanın merkezi

Haslan, coğrafi konumunun önemine ilişkin olarak "İronik bir şekilde, Orta Asya, denizleri veya okyanusları görmeyen karayla çevrili bir bölgedir. Ülkeleri, dış dünyaya çıkış yolu sağlayan komşuları Rusya ve İran'ın insafına kalmıştır. Ancak, büyük güçler olan Çin ve Rusya arasındaki konumu, Orta Doğu bölgesine yakınlığı ve onunla olan tarihi bağları, onu eski bir uluslararası çıkar ve rekabet konusu haline getirdi. Bu rekabet, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından ve beş Orta Asya cumhuriyetinin bağımsızlığından sonra yenilendi" dedi. 

Tacikistan Büyükelçisi Ekrem Kerimi ise Orta Asya'yı, tamamlayıcı bir ülke olarak nitelendirdi. Kerimi, "Doğal ve beşeri kaynaklara, gelişimsel ve ekonomik fırsatlara ve potansiyellere sahiptir. Dolayısıyla şu anda ekonomik, ticari, yatırım ve kalkınma işbirliği adına Asya'ya yönelen Arap ülkeleri ve özellikle Körfez ülkeleri için önemli ülkeleri içermektedir" şeklinde konuştu. 

Jeopolitik değişken

Haslan, "Çin'in Orta Asya ülkelerine yönelik politikasının ana belirleyicisi; jeopolitik değişken ve bu ülkelerdeki herhangi bir değişikliğin Sincan'daki (Doğu Türkistan) Uygur azınlığın etnik, dini ve kültürel olarak Orta Asya halklarıyla ilişkilendirildiği Çin'in batı bölgesini etkilemesinden duyulan korkudur. Pekin, bölge ülkelerinin doğal gaz ve petrol zenginlikleri nedeniyle Kuşak ve Yol Girişimi içindeki konumu ve enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinin yanı sıra Rusya ve ABD ile arasındaki nüfuz oyunu kapsamında stratejik açıdan da bölgeyle ilgileniyor" dedi.

Siyaset Bilimi Uzmanı, stratejik rekabet perspektifinden bölge ülkeleriyle iş yapan ve Moskova'yı kısmaya çalışan ABD'nin çıkarlarına da dikkati çekti. 

Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşının ilk haftalarında Orta Asya ülkeleri, yardım ve yaptırımlarla ilgili ayrıntılarda Batı ile iş birliği yaparken, müttefikleri Rusya'ya yönelik siyasi ve askeri hamlelerden uzak, Ukrayna ihtilafının kenarlarında yer almayı tercih ettiler.

Bu pozisyonlara dayanarak, ABD'li ve Avrupalı liderler, toplantıların ve ortaklıkların seviyesini yükseltmeye teşvik edildi.

Öyle ki ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Donald Lu, sekiz haftalık savaşın ardından Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan'ı ziyaret etti. Lu'yu takiben ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Eric Korella da aynı ülkelere ziyarette bulundu. 

Batı varlığı

Avrupa Birliği (AB), 'dünyanın merkezi' ile iki zirve düzenledi. Bunların ilki Ekim 2022'de Kazakistan'da, ikincisi ise geçtiğimiz Şubat ayında komşusu Kırgızistan'da yapıldı.

Zirvede Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, açıkça 'samimi bir ortaklık' çağrısında bulundu. Michel, AB'nin 'iklim teknolojisi, enerji, güvenlik, ulaşım ve turizm konularında saygın bir ortak olabileceği ve güven ve işbirliği oluşturabileceğini' vurguladı.

Charles Michel ayrıca, "ABD, iklim teknolojisi, enerji, güvenlik, ulaşım ve turizm konularında güven ve işbirliği yaratan saygın bir ortak olabilir" diyerek, Rusya'yı zayıflatma girişimleri bağlamında Avrupa varlığını güçlendirmeyi umut ettiğini dile getirdi.

İkinci yılına giren Rusya- Ukrayna savaşının ilk günlerinde ABD Dışişleri Bakanlığı, geçen şubat ayında Antony Blinken'in Orta Asya'ya yöneldiğini açıklamıştı.

Blinken, önce Kazakistan'da, ardından Özbekistan'da temaslarda bulunmuş, Kazakistan'ın başkenti Astana'da Orta Asya'daki beş eski Sovyet cumhuriyetinin dışişleri bakanlarıyla bir araya gelmişti. 

Rus geri çekilmesi

Wall Street Journal gazetesi tarafından geçen yılın ortasında yayınlanan bir habere göre geçen yılın ortasında ABD, Moskova'nın 'Kremlin'in, uzun süredir müttefik olduğuna inandığı ve Sovyetler Birliği ve Rusya İmparatorluğu ile olan tarihinin doğal bir uzantısı olduğuna inandığı' beş Orta Asya ülkesinden beklenmedik bir meydan okumayla karşı karşıya olduğunu belirtti.

Ancak Kiev ile savaş, bu ülkelerin pozisyonlarını değiştirdi ve bölgesel politikalarını gözden geçirmelerine ve devam eden desteğine rağmen tarihsel müttefiklerinin ötesine geçen ittifaklar aramalarına neden oldu.

Şu anda Moskova'da tutuklu bulunan yazar Evan Gershkovich, raporunda Rusya'nın 6 bin 467 kilometrelik sınır paylaştığı petrol zengini bir ülke olan eski müttefiki Kazakistan'a yardım ettiğini belirtti. Bu sınır, dünyanın en uzun ikinci sınırı sayılıyor.

2022'nin ilk haftasında akaryakıt fiyatlarına yapılan zam nedeniyle Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev'in hükümetine karşı şiddetli ayaklanmalar patlak verdi.

Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yardım eli uzatmak için girişimde bulunurken, halk protestolarını bastırmayı başaran Tokayev'i desteklemek üzere 2 bin asker gönderdi.

Bu olaylardan bir buçuk ay sonra dünya, Rus kuvvetlerinin Ukrayna topraklarına girişine tanık oldu. Böylece Tokayev, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini destekleyerek Kremlin'in iyiliğine karşılık verme fırsatı buldu. Ancak Kazakistan savaşa karşı sert bir tavır aldığı için, bu olmadı. 

Birleşik pozisyon

Sert Kazak duruşu, hiçbiri Rusya'yı desteklemeyen dört komşu tarafından paylaşıldı. Moskova'nın gözetiminde yapılan halk referandumunun ardından Ukrayna'dan ayrılan Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri tanınmadı. Bu da Belarus'u savaşında Moskova'yı tam olarak destekleyen tek eski Sovyet ülkesi yapıyor.

Kazakistan Cumhurbaşkanı, geçen Kasım ayının sonunda Rus mevkidaşı ile Kremlin'de yaptığı görüşmede 'Rusya'nın Kazakistan'ın ana stratejik ortağı olduğunu ve hala öyle olduğunu' dile getirdi. 

The Guardian gazetesinin geçtiğimiz Mart ayında yayınladığı bir haberde, İngiliz gazetesine konuşan uzmanların analizlerine göre, Ukrayna'ya yönelik savaşın Rusya için ters sonuçlara yol açtığı belirtilmişti.

Bunların başında ise 'bir dizi Doğu Asya ülkesinin benzer bir saldırıya maruz kalacağına dair artan korkular nedeniyle, özellikle eski Sovyet müttefikleri ile bölgedeki nüfuzunu ve gücünü kaybetmesi' geldiği aktarıldı.

Gazetenin haberinde, bu gerilemenin özelliklerinin, Batı'nın Moskova'ya geniş yaptırımlar uygularken gösterdiği kararlılığa ek olarak, özellikle Ukrayna ile geniş uluslararası dayanışma ve Kiev'in Batılı müttefiklerden aldığı benzeri görülmemiş askeri yardımdan sonra komşu ülke hükümetlerinin Kremlin'e olan güvenini kaybetmesiyle ortaya çıktığı vurgulandı. 

Gazeteye göre bu gerileme, Rusya'yı daha fazla endişelendirdi ve çevre ülkelerle diplomatik varlığını ikiye katladı. Öyle ki Putin, beş Orta Asya ülkesini de ziyaret etti ve 2022'de ASEAN üye devletlerinin liderleriyle 50'den fazla toplantı yaptı.

Mâverâünnehir ülkeleri

İlk Müslümanlar, Seyhun (Siriderya) ve Ceyhun (Amuderya) nehirleriyle ilgili olarak Orta Asya'yı 'Mâverâünnehir' (nehrin ötesi) olarak adlandırdılar.

Burası, 19'uncu yüzyılın ortalarına kadar Çarlık Rusya İmparatorluğu tarafından ilhak edilene kadar İslam dünyasının en önemli şehirlerinden biri olarak kaldı, oradan da Sovyetler Birliği'nin egemenliğine geçti.

Daha sonra 1991 yılında Orta Asya'da bugün Orta Asya ülkeleri olarak bilinen beş eski Sovyet cumhuriyeti, yani Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan, bağımsızlığını kazandı.

Hızlanan siyasi dönüşler ve biraz geç kalmış olabilecek bu 'karayla çevrili ülkelere' yönelik bölgesel ilgi ortasında, jeopolitiğin kurucularından İngiliz coğrafyacı John Mackinder, Orta Asya bölgesinin önemine işaret ederek, yeryüzünün kalbini temsil ettiğini vurguluyor ve "Onu kontrol eden, dünyayı kontrol eder" diyor.

 

Independent Arabia - Independent Türkçe



İsrail, Türkiye-Suriye askeri anlaşmasına nasıl yanıt verecek?

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı
Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı
TT

İsrail, Türkiye-Suriye askeri anlaşmasına nasıl yanıt verecek?

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı
Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı

Ömer Önhon

Suriye'de gerginlik, bir yandan Suriye ordusu ve Arap aşiretleri, diğer yandan Suveyda'daki Dürziler arasında şiddetlenen çatışmalarla devam ederken, Şam ile Kürtler arasındaki müzakereler de tıkanmış durumda.

8 Ağustos'ta, Kürt Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) girişimiyle Haseke'de düzenlenen, Dürzi lider Hikmet el-Hicri ile Suriye Alevileri Yüksek Konseyi Başkanı Gazal Gazal'ın video konferans yoluyla katıldığı “Ortak Tutum” konferansında, katılımcılar Suriye'de istikrarın ancak ademi merkeziyetçi bir yönetim sistemiyle sağlanabileceğini belirttiler.

 8 Ağustos 2025'te Haseke'de düzenlenen “Bileşenlerin Birliği” Konferansı (North Press)8 Ağustos 2025'te Haseke'de düzenlenen “Bileşenlerin Birliği” Konferansı (North Press)

Bu gelişmeler ışığında, birçok Suriyeli, ülkelerinin geleceği konusundaki tartışmanın artık Suriye'nin bölünüp bölünmeyeceği değil, yeniden birleşip birleşemeyeceği etrafında döndüğüne inanıyor.

Suriye arenası şu anda askeri ve diplomatik düzeyde aktif bir hareketliliğe tanık oluyor. Haseke toplantısının sonuçlarına yanıt olarak Suriye hükümeti, Şam dışında ister Paris'te ister başka bir yerde olsun, Kürtlerle herhangi bir toplantıya katılmayı reddettiğini açıkladı. Öte yandan Fırat Nehri kıyısında ve Deyrizor'da SDG ile aralıklı çatışmalar yaşandığına dair haberler arasında, Suriye ordusu, kuzeydoğudaki belirli bölgelere güçlerini konuşlandırdı.

Türkiye Dışişleri Bakanı, SDG ve İsrail'i eleştirerek, Kürt güçlerinin mart mutabakatı kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmediğini ve oyalandığını belirtti

 Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın 7 Ağustos'ta Şam'ı ziyaret edip Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ile görüşmesinden bir hafta sonra, dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat teşkilatı başkanının da aralarında bulunduğu bir Suriye heyeti Ankara'ya doğru yola çıktı. İki ülkenin savunma bakanları, silahlı kuvvetler arasında “ortak eğitim ve danışmanlık koordinasyonu” konusunda bir mutabakat zaptı imzaladı.

 Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam, 7 Ağustos 2025 (AFP)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam, 7 Ağustos 2025 (AFP)

Mutabakat, askeri personel değişimi ve terörle mücadele, mayın temizleme, lojistik ve barışı koruma operasyonları alanlarında uzmanlık eğitimi yoluyla Suriye ordusunun kabiliyetlerini geliştirmeyi ve modernize etmeyi amaçlıyor.

İki bakan, yoğun görüşmelerin bağlamını özetledikleri bir basın toplantısı düzenlediler ve mutabakatın imzalanmasının önünü açan ortak cephe oluşturduklarını gösterdiler. Türkiye Dışişleri Bakanı, SDG ve İsrail'i eleştirerek, Kürt güçlerinin 10 Mart mutabakatı kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmediğini, oyalandığını ve İsrail'in Suriye dosyasındaki en büyük engel olduğunu belirtti. Türkiye'nin kurnazlık olarak nitelendirdiği şeye daha fazla müsamaha göstermeyeceği konusunda uyardı ve olası askeri seçeneklere açıkça işaret etti.

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani ise İsrail saldırılarının Suriye'nin egemenliğini hedef aldığını ve Suriye içinde mezhep çatışmalarını alevlendirmeyi amaçladığını söyledi.

Suriye krizi, iç içe geçmiş üç eksende kendini gösteriyor:

Birinci eksen, idari ve hukuki, zira Suriye hükümeti, tüm Suriyeli unsurların haklarını güvence altına alacak temeller kurma sözü vermesine rağmen, bu söz henüz pratik adımlara dönüştürülmedi.

İkinci eksen, Selefi olan Heyet Tahrir eş-Şam'a güvenmeyen, aşırılıkçı uygulamalarından korkan ve otoritesine boyun eğmek istemeyen azınlıkların endişeleriyle ilgili.

Üçüncü eksen ise İsrail, Türkiye, ABD ve bazı Arap ülkelerinin olayların gidişatını kendi çıkarlarına göre yönlendirmeye çalıştığı dış güçlerin müdahaleleriyle ilgili.

Ankara ve Tel Aviv arasındaki ilişkiler, son 15 yıldır tekrarlanan krizlere tanık oldu ve özellikle İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalinden bu yana en düşük seviyelerine geriledi

İsrail, Beşşar Esed'i devirmeyi ve İran'ı Suriye'den çıkarmayı başarmış olsa da Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Heyet Tahrir eş-Şam'a (HTŞ) güvenmiyor. HTŞ'nin büyük bir savaşa hazırlık olarak geçici ateşkes uyguladığına ve yeterince güçlü hissettiğinde silahlarını İsrail'e çevireceğine inanma eğiliminde. Bu nedenle Tel Aviv, Suriye'yi zayıf ve parçalanmış halde tutmanın kendi çıkarlarına hizmet ettiğine inanıyor ve bu amaçla bazı azınlık gruplarını destekliyor ve onları merkezi hükümetten uzaklaşmaya teşvik ediyor.

Türkiye ise farklı düşüncelerle hareket ediyor. Merkezi olmayan bir sistem kurulmasının veya Kürtlere özel statü tanıyan anlaşmaların imzalanmasının, özellikle “Terörsüz Türkiye” girişimi ve anayasa değişikliği tartışmaları ışığında, Türkiye'nin iç koşullarını olumsuz etkileyeceğine inanıyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşması belgelerini imzalıyor (Dışişleri)Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşması belgelerini imzalıyor (Dışişleri)

Suriyeli taraflar çözümlerini güç kullanarak dayatmaya çalışırsa yeni bir iç savaş riski devam ediyor ve bu da olası bölünmeye yol açabilir. Daha da kötüsü, Türkiye ve İsrail gibi bölgesel güçler bu çatışmaya doğrudan dahil olabilir.

İki ülke birbirlerinin hareketlerini şüpheyle takip ediyor. İsrail, Ankara'nın Hamas'ı desteklediğine ve Suriye arenası aracılığıyla kendisini çevrelemeye çalıştığına inanırken, Türkiye, İsrail'in Kürt kartını kullandığına, Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlarla ittifaklar kurduğuna ve Kongre ile ABD yönetimindeki nüfuzunu baskıyı artırmak için kullandığına inanıyor.

Ankara ve Tel Aviv arasındaki ilişkiler son 15 yılda tekrarlanan krizlere tanık oldu ve özellikle İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalinden bu yana en düşük seviyelerine geriledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binyamin Netanyahu arasındaki ilişkiye kişisel ve ideolojik husumet hakim. Ankara, Netanyahu'nun “Büyük İsrail” planına bağlılığı hakkındaki açıklamalarını doğrudan bir tehdit olarak görüyor.

İsrail ise Türkiye'nin Suriye'deki artan nüfuzunu ve Ahmed Şara hükümetiyle ilişkilerini, İran'ın önceki nüfuzuyla karşılaştırıyor ve Ankara'yı daha büyük bir tehdit olarak görüyor.

İki taraf arasındaki yoğun düşmanlığa rağmen, İsrail ve Türkiye genellikle doğrudan bir çatışmaya girme eğiliminde değiller. Ancak, dar bir bölgedeki çok sayıda taraf ve çatışan çıkarlar göz önüne alındığında, çatışma riski varlığını sürdürüyor

ABD, Suriye dosyasında birincil aktör olmaya devam ediyor ve Başkan Donald Trump'ın Şara hükümetini destekleme kararı, en azından şimdilik yürürlükte. Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Tom Barrack, onun talimatıyla devam eden krizlere çözüm bulma çabalarını sürdürüyor.

Washington ayrıca iki müttefiki Türkiye ve İsrail arasında doğrudan bir çatışmayı önlemek için çalışıyor ve bu amaçla perde arkasında aktif bir diplomasi yürütüldüğü söyleniyor.

Süveyda’da yaşanan çatışmalar sırasında aşiret savaşçıları,17 Temmuz 2025 (Reuters)Süveyda’da yaşanan çatışmalar sırasında aşiret savaşçıları,17 Temmuz 2025 (Reuters)

İsrail, Suriye içinde Türk askeri üslerinin kurulmasına şiddetle karşı çıkıyor. Ankara ve Şam'ın askeri iş birlikleri kapsamında böyle bir adım atıp atmayacakları ve İsrail'in buna nasıl tepki vereceği sorusu hâlâ cevapsız.Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu, bölgesel güç dengesi açısından gerçek bir sınav niteliğinde.

Trump'ın iktidara gelmesinden bu yana Türk-Amerikan ilişkileri önemli ölçüde iyileşti ve Erdoğan, Trump'ın en sevdiği liderlerden biri olmaya devam ediyor. Ancak Trump, kararsızlığıyla tanınıyor ve görüşleri her an değişebilir.

Üst düzey Türk yetkililer, Ankara'nın iç veya dış müdahale durumunda Şam'ın destek talebini görmezden gelmeyeceğini defalarca vurguladı. Ancak, herhangi bir Türk askeri müdahalesi, özellikle halihazırda toparlanma mücadelesi veren bir ekonomi için önemli maliyetler doğurabilecek ABD ile çatışma riskini de taşıyor.

Birden fazla cephede aynı anda zorluklarla ve hem içeride hem de dışarıda artan baskılarla karşı karşıya olan İsrail’e gelince, doğrudan bir çatışmaya girerse kendini zor bir durumda bulacaktır. İki taraf arasındaki yoğun düşmanlığa rağmen, İsrail ve Türkiye genellikle doğrudan çatışmaya girme eğiliminde değiller. Ancak, dar bir bölgedeki çok sayıda taraf ve çatışan çıkar göz önüne alındığında, çatışma riski sınırlı da olsa devam ediyor.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.