Afrika’da darbeler domino taşları gibi birbirini izliyor

Darbe yanlısı göstericiler 30 Temmuz'da Nijer'in başkenti Niamey'de Rus bayrakları açtı. (Reuters)
Darbe yanlısı göstericiler 30 Temmuz'da Nijer'in başkenti Niamey'de Rus bayrakları açtı. (Reuters)
TT

Afrika’da darbeler domino taşları gibi birbirini izliyor

Darbe yanlısı göstericiler 30 Temmuz'da Nijer'in başkenti Niamey'de Rus bayrakları açtı. (Reuters)
Darbe yanlısı göstericiler 30 Temmuz'da Nijer'in başkenti Niamey'de Rus bayrakları açtı. (Reuters)

Hattar Ebu Diyab

Mali, Sudan, Gine, Burkina Faso, Gine-Bissau ve Nijer'de 2020'den bu yana ardı ardına gerçekleşen darbeler göz önüne alındığında, Nijer'de 26 Temmuz günü meydana gelen, askeri darbe olgusunun Afrika’ya dönüşünün, özellikle Sahel ve Batı Afrika'da domino etkisi yarattığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Eğer darbeciler isterse, Fransız çıkarlarına güçlü bir darbe indirecek, Afrika'daki Batı nüfuzunun en önemli mevzilerini baltalayacak ve terörle mücadele çabalarını tehdit edecek bir jeopolitik değişimle karşı karşıya kalacağız. Niamey'de darbeyi destekleyen göstericilerin Rus bayrakları açması, Rusya'nın yaklaşık on Afrika ülkesinde faaliyet gösteren paralı asker grubu Wagner aracılığıyla yayılan nüfuzunun bir kanıtı. Bu nedenle Nijerya olayı, stratejik sahnenin hayati bir alanda yeniden yapılandırılması açısından tehlikeli bir gelişme olarak öne çıkıyor. Bununla beraber darbenin yansımalarının yakın çevrelere sıçrama olasılığı bulunuyor. Aynı zamanda bu olay, Kıta’nın sahip olduğu kapasite ve kaynakları ele geçirmek üzere rekabet eden Fransa ve Batı'nın Afrika'ya yönelik uluslararası mücadelesindeki düşüşü de teyit ediyor.

Askeri darbe olgusu ve ulus devlet krizi

Son yıllarda tekrarlanan darbeler, Afrika'daki ulus devlet krizine ve iktidarı zorla ele geçirme olgusuna son verilmediğini gösteriyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre 1950’li yılların sonu ve 1960’lı yılların başında Afrika’nın sömürgecilikten kurtuluşundan bu yana darbe girişimlerinin sayısı yaklaşık 205'e ulaştı.

Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve üçüncü milenyumun başlamasıyla birlikte darbe dalgasının tanık olduğu düşüşün, son on yılda yok olmaya başladığı kaydediliyor. Zira uluslararası rekabetin yoğunlaşmasıyla bu olgu ivme kazanarak geri döndü. Aynı şekilde Batılı güçlerin (en başta Fransa) terörle mücadele çalışmalarındaki başarısızlığı da etkenler arasında sayılabilir. Bunun yanı sıra çekingen ve aksak demokrasi anlayışının kalkınmayla ilişkilendirilmesindeki katkıları da unutulmamalı...

1970’li yıllarda yolsuzluk, yoksulluk ve kötü siyasi yönetim üçlüsüne karşı darbecilerin öne sürdükleri gerekçelerin, 2020 yılında da terör örgütleri bahane edilerek darbeciler tarafından aynı şekilde tekrarlanması dikkat çekici. ‘Dijital devrim’, sansür, gizli dinleme ve hackleme çağında askeri darbelerin sonsuza dek sona erdiği ve gerçekleşmesinin artık çok zor olduğu inancı bizi ikna ediyordu. Ancak bu mekanizmaların darbecilerin elinde olması, güvenliği ve orduyu kontrol etmelerini sağlıyor, darbe girişimlerinde onları başarılı kılıyordu. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında defalarca olduğu gibi, dışardan askeri müdahale olasılığı olmasa bile hedeflerine ulaşıyorlardı.

Son yıllarda tekrarlanan darbeler, Afrika'daki ulus devlet krizine ve iktidarı zorla ele geçirme olgusuna son verilmediğini gösteriyor.

Ulus devlet inşa edilememesi, etnik çatışmalara geri dönülmesi, bölgesel ayrışmaların artması, terör olaylarının tırmanması ve paralel kara ekonomi savunucularının varlığı, darbelerin tekrarlanmasının yapısal nedenleriyle ilişkilidir. Kıta ekonomilerinin zayıflığı, çalkantılı güvenlik ortamı, demokratik anlaşmalara saygı gösterilmemesi ve birçok sivil yöneticinin görev süresini saltanata dönüştürmeye çalışması da bu nedenler arasındadır.

Modern darbe olgusunu anlamak için sebeplerdeki farklılıkları ve tutarsızlıkları belirtmekte fayda var. Zira cihatçı, terörist ve isyancı gruplara karşı mücadele edilememesi, Mali ve Burkina Faso'da orduları darbeye iten doğrudan sebepti. Gine'de ve bir dereceye kadar Nijer'de ise asıl neden, kıdemli subayların görevlerinden azledilmeleri gibi görünüyor. Ancak bu, Nijer ordusunun terörle mücadelede verdiği ağır kayıplardan etkilenmediği anlamına gelmiyor.

Nijer Ulusal Halk Kurtuluş Komitesi, 26 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'a karşı darbeyi ilan etti. (AFP)
Nijer Ulusal Halk Kurtuluş Komitesi, 26 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'a karşı darbeyi ilan etti. (AFP)

Herhalükârda, Mali, Burkina Faso ve Gine'deki darbelerin, darbe çemberinde Nijer'in düşmesine (Özellikle de uluslararası kınamalar ve yaptırım tehditleri ordunun savunması gereken kurumları devirmesine engel olamadığından) elverişli bir ortam yarattığı söylenebilir.

İronik bir şekilde, bölgede gerçekleşen bir darbe daha fazla göçmeni, kaçakçıyı ve teröristi komşu Arap ülkesi Cezayir'e doğru itecek olsa da onlar bu konuda sessiz kalıyor. Libya ise sınırdaki terörist grupların, yabancı savaşçıların ve göçmenlerin faaliyetlerinin yükünü bir süre daha kaldırabilir. Moritanya'nın domino oyunundan sağ çıkıp çıkmayacağı hususunda akıllarda soru işaretleri olacaktır. Nijer'in müdahalelerine maruz kalması halinde, Sudan’da çatışmalar yoğunlaşır.

Darbeden sonraki durumun gelişimi, devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'un kaderi ve Niamey'deki siyasi durum büyük ölçüde Batı Afrika Devletleri Grubu’nun (ECOWAS) darbenin devrilmesindeki rolüne ve Washington ile Paris’in bu sıcak ortamda kalmaya ne kadar hazır olduğuna bağlı olacaktır.

Darbeden çıkarılan dersler ve sonraki aşama için umutlar

Fransa ve Batılılar için daha da vahimi, Mali ve Burkina Faso'daki darbelerden ders alınmamasıdır. Gerçekten de Fransız sömürge mirasının ve çağdaş Fransız uygulamalarının olumsuz etkileri var ve Fransa'yı bölgeden kovmak için büyük çaba gösteriliyor. Ancak Fransa'nın kendi çıkarlarına ve yerel müttefiklerine öncelik vermesi, kıdemsiz subayların gösterdiği öfke için yeterli gerekçe sağladı. Mali, Burkina Faso ve Çad'daki darbeler karşısında Fransızların tepkileri homojen değildi.

İronik bir şekilde, bölgede gerçekleşen bir darbe daha fazla göçmeni, kaçakçıyı ve teröristi komşu Arap ülkesi Cezayir'e doğru itecek olsa da onlar bu konuda sessiz kalıyor.

Fransa ve Batı'nın başarısızlığı, Nijer'i terörle mücadele ve kalkınmada Batı-yerel ortaklığı için bir model haline getirmedeki başarısızlıkta da temsil edildi. El Kaide veya DEAŞ ile bağlantılı şubelere karşı savaşmak için Nijer'de konuşlanan Batı ordusu, güvenlik, kalkınma ve insani yardımı birbirine bağlayan entegre bir sisteme dayanıyordu. Ayrıca Avrupalılar, göçmenlerin Akdeniz'e yönelmesini önlemek için Nijer'in ‘jandarma’ rolünü üstlenmesini istiyorlardı. 25 milyonluk bu ülkenin dünyadaki en büyük uranyum üreticisi olduğundan bahsetmiyorum bile...

Bu darbeyle birlikte Batı desteği belli ki beklenen etkiyi yaratmadı. Yerli halkın umduğu kalkınma çok gecikti. Darbecilere gelince, bin 500 Fransız, bin Amerikan ve 100 Alman askerinin bölgede konuşlanması, onların ‘sivil otoriteye’ karşı silahlanmalarına engel olmadı. Böylece hazır olmayan ülkelerde demokratik veya sivil yönetimin korunması hususunda başka bir Batılı çekişme daha başlıyor. Bunu uluslararası rekabet adı altında gerçekleştiriyorlar. Wagner veya diğerlerinin kaynak elde etme ve Rus nüfuzunun etkisini kolaylaştırma karşılığında yeni makamları koruma rolünü oynamaya hazır olması da bu minvaldedir.

Wagner Grubu, Bangui'deki askeri yönetimi korumak için 2018'den bu yana Orta Afrika'da bulunuyor. Bu grubun Sudan, Libya, Angola’dan Mozambik, Mali ve Burkina Faso'ya uzanan bağlantıları var ve hepsi farklı roller üstleniyorlar. Son birkaç yıl içinde Orta Afrika, Batı'nın demokrasi ve insan hakları kavramlarına aldırış etmeden, güvenlik kontrolü alanında örnek teşkil eden bir Wagner modeli haline geldi. Bu başarı, Fransa'nın, gelirden pay ve ekonomik faydalar karşılığında ordu ve Cumhurbaşkanlığı Muhafızları eğitimi, kurumların güvenliğinin sağlanması, altın ve gümüş madenlerinin işletilmesi konusunda üstlendiği rollerin avantajlarını kaybetmesiyle aynı zamana denk geldi. Nijer'den gelen uranyuma büyük ölçüde güvenen Fransa gibi, Rus şirketlerinin de Afrika'daki elmas, altın ve diğer mineral madenleriyle çok aktif olarak ilgilendiği biliniyor.

Fransızların Sahel'deki feci başarısızlığını kavramak ve anlamak için tarihe geri dönmeliyiz.

Fotoğraf Altı: Darbe destekçileri, 27 Temmuz'da Niamey’de ateşe verilen Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum liderliğindeki Demokrasi ve Sosyalizm Partisi Genel Merkezi’ni izliyor. (AFP)
Darbe destekçileri, 27 Temmuz'da Niamey’de ateşe verilen Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum liderliğindeki Demokrasi ve Sosyalizm Partisi Genel Merkezi’ni izliyor. (AFP)

Kıyıdaki Fransız kolonizasyonu ‘Fransız Sudanı’ (günümüzde Mali ve Nijer) olarak adlandırılan bölgede 1898-1899'a kadar uzanıyor. İlk Fransız askeri üssü Mali'nin Gao şehrinde bulunuyordu. Yetmiş yıl sonra sömürgeciliğe son verilmiş, yerel yapılar ve kültürel boyutlar dikkate alınmadan Fransız tarzı ulus-devlet modeline göre ‘bağımsız’ devletler yeniden üretilmiştir.

Bağımsızlık sonrası yıllar boyunca, Afrika'daki ulus-devlet modeli, nüfus patlaması, aşırı yoksulluk, çevresel bozulma, yolsuzluk, kötü yönetim ve siyasi ve radikal İslamcıların ortaya çıkışı nedeniyle genellikle başarılı olamadı. Böylece neredeyse her şey çöktü. Bu dönemde Sahel'deki geleneksel ülke kalıplarına bir dönüş ve sınırları olmayan, belirli bir siyasi tarihe sahip bölgeye doğru bir eğilim görüyoruz. Ortaçağ'da Sahel bölgesi üç imparatorluktan oluşuyordu: Gana, Soso ve Mali. Daha sonra bu bölgelerde Tuareg Krallığı ve bir İslam halifeliği kuruldu.

Fransa ve Batılılar için daha da vahimi, Mali ve Burkina Faso'daki darbelerden ders alınmamasıdır.

Bu geri adım, tarihin mevcut aşamasının karmaşıklıklarını ve zorluklarını daha iyi anlamamızı sağlıyor. Zira güvenlik çözümleri tek başına etkili olamayacağından, özel modernite ve popüler temsil modelleri inşa edilmelidir.

Fotoğraf Altı: Darbeciler tarafından Nijer Cumhurbaşkanı ilan edilen General Abdurrahman Tchiani, 28 Temmuz'da Niamey'de (Reuters)
Darbeciler tarafından Nijer Cumhurbaşkanı ilan edilen General Abdurrahman Tchiani, 28 Temmuz'da Niamey'de (Reuters)

Afrika, sahip olduğu doğal kaynakların çeşitliliği ve zenginliği, devasa maden rezervleri ve sahip olduğu genç insan potansiyeli nedeniyle gelecek vadeden bir Kıta. Dolayısıyla kaynaklarından veya yatırımlarından pay alabilmek için ilgi artıyor. Ardı ardına gelen darbeler, Batı Afrika'nın uluslararası bir kutuplaşma merkezi haline geleceği, Batı karşıtı kampın nüfuz edeceği, terörizmin yeni bir kalesi olacağı ve DEAŞ ve El Kaide saflarının yeniden düzenlenmesi için bir odak noktası haline geleceği yönündeki korkuları artırıyor. Tüm bunlar, gelecekteki Kıta’nın toprakları ve nimetleri için başkalarının mücadele ettiği bu çağın sonuçlarını tahmin etmeyi daha da zorlaştırıyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Majalla’dan çevrildi.



Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.


WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
TT

WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)

ABD gazetesi The Wall Street Journal (WSJ), ABD’li yetkililerin, Başkan Donald Trump yönetiminin Gazze Şeridi'ni istikrara kavuşturmak için ABD’li bir generalin komutasındaki 10 bin kişilik çok uluslu bir güç oluşturmaya çalıştığını söylediğini aktardı.

WSJ tarafından isimleri açıklanmayan yetkililere göre savaştan sonra Gazze'ye bu gücün konuşlandırılması önümüzdeki yılın büyük bir bölümünü alacak. Aynı yetkililer, söz konusu gücün görevinin Hamas'ı silahsızlandırmayı da içerecek şekilde genişletilme olasılığı konusundaki çekinceler nedeniyle hiçbir ülkenin asker göndermediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın WSJ'den aktardığı habere göre ABD'li yetkililer, gelecek yılın başlarında 5 bin asker gönderme taahhüdü almayı umuyor ve bu sayının 2026 sonuna kadar 10 bine çıkmasını hedefliyor. Ancak diğer yetkililer, gücün asker sayısının 8 bini geçmeyeceğini düşünüyor.

WSJ, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaklaşık 70 ülkeye Gazze’ye konuşlandırılacak güce askeri veya mali katkı sağlamaları için resmi talepte bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker gönderme veya ekipman ve lojistik dahil olmak üzere başka şekillerde yardım sağlama konusunda istekli olduğunu bildirdi.

Katar'da salı günü 25'ten fazla ülkenin ABD'nin liderliğinde yapılacak toplantıda bir araya gelerek söz konusu gücün kurulması ve görev kapsamı için planlar hazırlaması bekleniyor.

WSJ, ABD'li yetkililerin Hamas'ın silahsızlandırılmasındaki herhangi bir gecikmenin İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmek yerine bölgede kalmasına neden olabileceğini söylediklerini aktardı.

Eski ABD Başkanı George W. Bush yönetimi döneminde Ortadoğu meselelerinden sorumlu eski ABD Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Michael Singh, konuya ilişkin değerlendirmesinde “Hamas ile çatışmaktan kaçınan bir barış gücü, bölgede yeni sorunlar yaratabilir” dedi.

Singh, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Güç kullanmaya isteksiz olan barış gücü, İsrail için ‘Hamas'ı silahsızlandırmada başarısız olmakla kalmayıp, yeniden silahlanmasına da zemin hazırlayan ve İsrail'in hareket özgürlüğünü kısıtlayan bir güç olma’ şeklindeki en kötü senaryoyu yaratma riskini taşıyor.”

ABD'li yetkililere göre Hamas, ağır silahlarını Mısır'ın gözetimi altında depolara kaldırmaya açık olduğunu özel olarak ifade etti.


Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

TT

Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)

İnci Mecdi

Savunma meselelerinde uzman bir Amerikan web sitesi, ABD Başkanı Donald Trump yönetimine atfedilen tartışmalı bir stratejik teklifi içerdiği iddia edilen bir belgenin ayrıntılarını yayınladı. “Avrupa'yı Yeniden Muhteşem Yapalım” başlıklı yeni strateji kapsamında dört Avrupa ülkesini Avrupa Birliği'nin politikalarından uzaklaştırmayı ve ABD'nin nüfuz alanına yaklaştırmayı amaçlıyor.

Arku’l Avsat’ın Defense One internet sitesinden aktardığı habere göre gizli belge, Washington'un Avrupa kıtasında siyasi bir depreme neden olacak bir adımla Avusturya, İtalya, Macaristan ve Polonya'yı Avrupa bloğunun politikalarından koparmaya çalışma niyetinden bahsediyor.

Avrupa'ya göç

Bu sözde sızıntı, resmi ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin yayınlanmasından bir hafta sonra geldi. 33 sayfadan oluşan strateji, “medeniyetinin silinmesi” olasılığına karşılık uyarısı, kıtanın demografisini değiştiren büyük göç dalgaları göz önüne alındığında, bazı Avrupa ülkelerinin “güvenilir müttefik” olarak kalıp kalamayacağına dair şüpheleri nedeniyle Avrupa'da geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Strateji  ayrıca mevcut eğilimlerin devam etmesi halinde kıtanın “20 yıldan daha kısa bir süre içinde tanınmaz hale gelebileceğine” de dikkat çekti.

Sızdırılan belge, “ABD'ye sadık kalarak egemenlik arayışında olan ve geleneksel Avrupalı yaşam tarzlarını koruyan veya yeniden canlandıran” partileri, hareketleri, düşünsel ve kültürel figürleri destekleme ihtiyacına işaret ediyor. Bu eğilim, resmi stratejide “Avrupa ülkelerinde kıtanın mevcut gidişatına karşı direnişin geliştirilmesi” şeklindeki ifadenin bir uzantısı olarak görülüyor. Buna ek olarak, milliyetçi partilerin artan etkisine de güveniliyor.

Bu partilerin isimleri açıkça belirtilmese de, tahminler bunların arasında Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki “Ulusal Miting”, İspanya'da “Vox”, İngiltere'de “Reform” ve “Almanya İçin Alternatif” partilerinin de yer aldığını gösteriyor. Bunlara ek olarak, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki “İtalya'nın Kardeşleri” Partisi de bulunuyor.

Sahte haberler

Beyaz Saray, belge ile ilgili haberi “sahte haber” olarak nitelendirerek hemen bu iddiaları kesin bir dille reddetti. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Yardımcısı Anna Kelly, Başkan Trump'ın “şeffaf” olduğunu söyledi. İmzalı resmi strateji belgesinin, onaylanmış tek belge olup, alternatif veya gizli bir versiyon olduğu fikrini reddetti

Gözlemciler, açıklanan stratejinin gerçekten de Avrupa Birliği'ne yönelik keskin bir bakışı yansıttığını, zira liderlerini kitlesel göç karşısında çaresiz kalmakla suçladığını söylüyor. Keza  Brüksel'in politikalarını ulusal egemenliği baltalamaktan, siyasi özgürlükleri kısıtlamaktan ve üye devletlerin rolünü zayıflatmaktan sorumlu tutuyor. Avrupa'nın göç politikalarını “kıtanın çehresini değiştirmek ve huzursuzluk yaratmak” olarak tanımlıyor.

Tekrarlanan aleni açıklamaları sırasında Trump, “kötüleşen Avrupa ülkelerini” ve onların “siyasi doğruculuğa takıntılı” liderlerini hedef alarak, göç politikalarının ülkelerini “yok ettiğini” ve bunun sonucunda Avrupa'nın “parçalandığını” varsaydı.

Ukrayna savaşı

Ukrayna savaşı da Atlantikli müttefikler arasında bir gerilim ve geniş çaplı anlaşmazlık noktasını temsil ediyor. Son günlerde ABD Başkanı Avrupalı liderlere yönelik açıklamalarını sertleştirerek onları zayıf olarak nitelendirdi ve Ukrayna'daki savaşı sonlandıramamakla suçladı. Trump ile Almanya, İngiltere ve Fransa liderleri arasında aynı konuyla ilgili gergin bir telefon görüşmesinin ardından gerginlik daha da arttı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Washington ile ek görüşmelerin beklendiğini ve önümüzdeki hafta başında Ukrayna konusunda uluslararası bir toplantı yapılması olasılığının bulunduğunu vurguladı.

Bu yönelimler, ABD-Avrupa ittifakını parçalamaya yönelik girişimlere karşı uyarıda bulunan Papa 14. Leo’nun kayda değer tutumu da dahil olmak üzere kapsamlı eleştirilere yol açtı. Papa, Trump'ın bazı açıklamalarının ABD ile Avrupa arasındaki tarihi ittifakın doğasında “köklü bir değişikliği” temsil edebileceğini söyleyerek, bu ittifakın mevcut aşamada zarar görme tehlikesine karşı uyarıda bulundu.

Beş güç

İngiliz The Daily Telegraph gazetesinin haberine göre, iddia edilen belge tartışmaya başka bir boyut kazandırıyor. Zira küresel nüfuz dengesini yeniden şekillendirecek bir hamleyle, ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Japonya'yı kapsayan “beş temel güç” adı verilen yeni bir uluslararası blok oluşturulması önerisinden bahsediyor.

Daha önce Trump, Rusya'nın G8’den çıkarılmasından ve böylece grubun G7’ye dönüşmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirerek tartışmalara yol açmış ve bunu “çok büyük bir hata” olarak tanımlamıştı. Hatta daha da ileri giderek Çin'i de ekleyerek G9 adını verdiği bir grup oluşturmayı teklif etmişti.

Ulusal Güvenlik Stratejisi, bir adım daha ileri giderek, büyük güçlerin yer aldığı, üye devletlerin zengin olmasını ve demokratik sistemlerle yönetilmesini gerektiren G7’nin koşulları ile sınırlanmamış yeni bir blok inşa etmeyi öneriyor.

Beyaz Saray'dan gelen resmi yalanlamalara rağmen, bu sızıntılar Avrupa'nın transatlantik ilişkilerin geleceği ve Washington'un kıtanın siyasi haritasını yeniden şekillendirmedeki rolü konusunda giderek artan endişelerini büyütmeye devam ediyor. Daily Mail gazetesi, Avrupalıların tepkilerinin öfkeli ve hızlı olduğunu bildirdi. Chatham House Enstitüsü'nden araştırmacı Leslie Vinjamuri, yaşananların “Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan uluslararası liberal düzenin sonunu” temsil ettiğini söyledi.

Bazı Avrupalı ​​liderler, Washington'un milliyetçi ve Avrupa Birliği’ne şüpheyle yaklaşan partileri güçlendirebilecek şekilde, kıtanın iç siyasi işlerine tekrar müdahale etmesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

Artan gerilimin gölgesinde ABD Kongresi, ABD yönetiminin Avrupa'daki Amerikan askeri varlığını yasama organının onayı olmadan azaltma yetkisini kısıtlamayı amaçlayan Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nı oylamaya hazırlanıyor.