İran’da su krizi sebebiyle protestolar düzenleniyor

Yüzlerce kişi kuraklık krizine karşı sokaklarda toplanıp rejim ve güvenlik güçleri aleyhine sloganlar attı ve güvenlik güçleri göz yaşartıcı gazla karşılık verdi

İran su krizinden muzdarip ve bazı şehirler, protestocuların ‘su dağıtımının kötü yönetimi’ olarak tanımladığı duruma karşı protestolara tanık oluyor (Tesnim Haber Ajansı)
İran su krizinden muzdarip ve bazı şehirler, protestocuların ‘su dağıtımının kötü yönetimi’ olarak tanımladığı duruma karşı protestolara tanık oluyor (Tesnim Haber Ajansı)
TT

İran’da su krizi sebebiyle protestolar düzenleniyor

İran su krizinden muzdarip ve bazı şehirler, protestocuların ‘su dağıtımının kötü yönetimi’ olarak tanımladığı duruma karşı protestolara tanık oluyor (Tesnim Haber Ajansı)
İran su krizinden muzdarip ve bazı şehirler, protestocuların ‘su dağıtımının kötü yönetimi’ olarak tanımladığı duruma karşı protestolara tanık oluyor (Tesnim Haber Ajansı)

İran coğrafyasının geniş alanlarını kapsayan kuraklık krizi ve yönetimin su kaynaklarını idare etmedeki yetersizliği, ülkenin doğu ve batı illerinde protestoların düzenlenmesine yol açtı.

Zabul şehrinin yüzlerce sakini pazartesi günü bir protesto yürüyüşü düzenleyerek, Sistan vilayetinin Helmend Nehri’nden aldığı su payını halka sağlamadaki başarısızlığını kınadı. Kürdistan vilayetindeki Divandere şehrinin sakinleri de üç gün boyunca içme suyunu kesilmesinin ardından sokaklara döküldü ve hükümet aleyhinde sloganlar attı.

Susuzluk ve yıkım

Pazartesi (31 Temmuz) akşamı Divandere şehrindeki protestolardan yayınlanan videolar ve fotoğraflar, hükümet güvenlik güçlerinin vatandaşların protestolarına göz yaşartıcı gazla müdahale ettiğini ancak hükümet güçlerinin uyguladığı şiddete rağmen kaymakamlık binası önünde toplanan vatandaşların, yetkililere şehirdeki su krizine çözüm bulma çağrısı yaptığını gösterdi.

İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, geçen pazar gününden bu yana Divandere şehrinde içme suyu kesilmiş bulunuyor.

Sistan vilayetinde, Zabul şehri sakinleri geçen hafta yetkililerin su krizini yönetme konusundaki yetersizliklerine ve Helmand Nehri’nden su temin edememelerine karşı çıkarak bir kez daha protesto yürüyüşü düzenledi. Göstericiler hükümet karşıtı sloganlar taşıyan pankartlar taşıdı. Şarku’l Avsat’ın ISNA haber ajansından aktardığı habere göre, protestocuların, Sistan vilayetindeki su krizini ele almak için İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin toplantı düzenlemesini talep ettikleri bildirildi.

Fotoğraf altı: İran’daki kuraklık krizi ve su kaynaklarının yanlış yönetiminin çeşitli sonuçları var ve bunlardan en önemlisi iklim göçündeki artış (İletişim Siteleri)
İran’daki kuraklık krizi ve su kaynaklarının yanlış yönetiminin çeşitli sonuçları var ve bunlardan en önemlisi iklim göçündeki artış (İletişim Siteleri)

Zabul’daki protestolarından bir videoda, bir vatandaşın ülkedeki su kaynaklarının yanlış yönetilmesinden ve bu durumun vatandaşların yaşamlarını olumsuz etkilemesinden bahsettiği görüldü. Göstericiler ayrıca yetkilileri tarım ve hayvancılık sektörlerine verilen zarar için derhal maddi yardım verilmesi ve bu sektörlerin devlet vergilerinden muaf tutulması çağrısında bulundu.

Hükümet yetkilileri sürekli olarak, Taliban ile müzakerelerinde Sistan’ın Helmand Nehri’nden gelen sudaki payı konusunu ele alacaklarını iddia ediyor. Bununla birlikte, İbrahim Reisi’nin hükümetinin kurulmasının üzerinden iki yıl geçmesine rağmen durum aynı kalıyor hatta daha da belirsizleşiyor.

Sistan ve Belucistan vilayetindeki Zabul, Nimroz, Zahk, Hamoun ve Hermand şehirlerinin sakinleri geçtiğimiz haftalarda büyük mali ve insani kayıplara uğradı ve durum, genellikle yaklaşık 120 gün süren devam eden muson yağmurları nedeniyle daha da kötüleşti.

Şu anki raporlar, Sistan ve Belucistan’ın birçok yerinde son günlerde yağan şiddetli muson yağmurları sonucunda tehlikeli sellerin olabileceğine dikkat çekiyor.

Belucistan haberlerini yapan Haluş Ajansı’nın haberinde, Berkor sınır bölgesinde geçtiğimiz günlerde yağan yağmurların ardından büyük maddi kayıpların verildiğini ayrıca en az 10 akaryakıt tacirinin Nahgen Nehri’nde boğulduğu bildirildi.

Sistan ve Belucistan’daki nehir taşkınları da timsah saldırısı riskini artırıyor. Çevre Koruma İdaresi bölge sakinlerine suyun birikintisi olan yerlere gitmemelerini tavsiye etti.

İklimsel göçler

Kuraklık krizi ve su kaynaklarının yanlış yönetilmesinin birçok sonucu var ve bunların en önemlisi iklim göçündeki artışlar olarak karşımıza çıkıyor. Zira son yıllarda, bir dizi İranlı aile doğu ve batıdaki sınır bölgelerinden orta ve kuzey bölgelere taşındı.

Yasuc şehrinde bulunan Sedat Mahmudi köyünün bir dizi sakini, dün ‘Horasan-3’ barajının inşasını protesto etmek için Kohgiluye ve Buyer Ahmed vilayetinde adliye binasının önünde toplandı.

ILNA ajansının bir raporunda, bir vatandaş “10 binden fazla köylü yerinden edilecek. Birçok doğal ve beşeri kaynak yok olacak ve sakinlerin çoğu yoksulluk ve sefalet çekecek” ifadelerini kullandı.

Kohgiluye ve Buyer Ahmed vilayeti temsilcisi Ahmed Mehdi Roşanfiker, nüfusu 10 binin üzerinde olan 17 köyün sular altında kalacağını bildirdi. “Sonuç olarak, bu sakinler, şehirdeki gecekondu olgusunu artıracak olan Yasuc şehrine taşınmak zorunda kalacak” ifadelerini kullandı.

Su kaynaklarının yanlış yönetimi, İran’ın bazı bölgelerinde yaygın halk protestolarına yol açtı. Hükümet, ülkedeki kuraklık krizinin ve su kıtlığının bir güvenlik sorununa dönüşmesinden korkuyor. Zira buna bir örnek olarak Tahran, 2020 yılında Ahvaz ve İsfahan’da su kıtlığı sonucu patlak veren hareketleri şiddet, baskı, ateş açma, göz yaşartıcı gaz, tutuklama, işkence ve diğer yöntemlerle bastırmıştı.



Bilim insanlarını hedef alan suikastlar İran'ın nükleer programının sonunu getirir mi?

İsrail'in İran'a düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden bilim adamlarını ve komutanları için düzenlenen cenaze törenine katılan İranlılar (AP)
İsrail'in İran'a düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden bilim adamlarını ve komutanları için düzenlenen cenaze törenine katılan İranlılar (AP)
TT

Bilim insanlarını hedef alan suikastlar İran'ın nükleer programının sonunu getirir mi?

İsrail'in İran'a düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden bilim adamlarını ve komutanları için düzenlenen cenaze törenine katılan İranlılar (AP)
İsrail'in İran'a düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden bilim adamlarını ve komutanları için düzenlenen cenaze törenine katılan İranlılar (AP)

İnci Mecdi

İsrail, İran'ın nükleer programını ve Tahran'ın askeri kapasitesini yok etmek ya da zayıflatmak amacıyla 13 Haziran'da başlattığı Yükselen Aslan Operasyonu kapsamında yaklaşık 11 nükleer bilim adamını öldürdü. Bilim insanları,  İran'ın bilgi birikimini tahrip etmek ve nükleer deneyimlerinin sürekliliğini kesmek amacıyla kasıtlı olarak yapıldı. Öldürülenler arasında fizikçi ve İslam Azad Üniversitesi Rektörü Muhammed Mehdi Tahrançi ile İran Atom Enerjisi Kurumu'nun eski başkanı nükleer mühendis Feridun Abbasi Davani de bulunuyor.

İsrail'in nükleer bilim adamlarını bu şekilde hedef alması, 15 yıldan fazla bir süredir yürütülen gizli suikast operasyonlarının doruk noktasıdır. 2007 ile 2012 yılları arasında, İran'ın nükleer programının en önemli unsurlarından birini ortadan kaldırmak amacıyla, gizli nükleer proje ya da diğer adıyla Amad Projesi kapsamında beş nükleer bilim adamı suikasta kurban gitmiştir. İsrail’in İran’a gerçekleştirdiği son hava saldırıları, 2020 yılında Muhsin Fahrizade'nin uzaktan kumandalı bir silahla suikasta kurban gitmesinden bu yana İranlı nükleer bilim adamlarını hedef alan ilk saldırılar oldu.

ABD ve İsrail, İran'ın başlıca nükleer tesislerine verilen hasarın boyutunu değerlendirirken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bilim adamlarına yönelik suikastların İran'ın nükleer programını yıllarca geriye götürdüğünü söyledi. Şarku’l Avsat’ın Associated Press’ten aktardığı röportaja göre  İsrail'in Paris Büyükelçisi Joshua Zarka daha da ileri giderek bilim adamlarına yönelik suikastların, İran'ın geriye kalan nükleer altyapısını ve İsrail tarafından yaklaşık iki hafta boyunca düzenlenen hava saldırılarından ve ABD’nin hayalet bombardıman uçaklarının attığı sığınak delici bombalardan kurtulmuş olabilecek malzemeleri kullanarak nükleer silah üretmesini ‘neredeyse imkansız’ hale getireceğini belirtti. Büyükelçi Zarka, “Tüm bunların ortadan yok olması, (İran’ın) nükleer programın yıllar, hatta çok uzun yıllar geriye gittiği anlamına geliyor” dedi.

İsrail’in suikastlara ilişkin yorumları, ABD istihbaratının ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) İsrail’in savaşının İran'ın nükleer programına sınırlı etkisi olduğuna dair raporlarıyla birleştiğinde, nükleer programın bilim adamlarının suikastlarından ne ölçüde etkilendiği ve askeri faaliyetlerde bulunan siviller olarak suikastların meşruiyeti konusunda soruları gündeme getirdi.

Bilgi transferi

Nükleer enerji yetkilileri ve uzmanları, İran'ın öldürülen bilim adamlarının yerini alabilecek başka bilim adamlarına sahip olduğunu söylüyor. Ayrıca, nükleer enerji alanında onlarca yıldır süren çalışmalar, İran'ın herhangi bir çalışmayı sürdürebilecek bilgi birikimine ve bilim adamları yetiştirmesine olanak sağladı. Diğerleri ise, İran'ın nükleer programını geriletmiş, ancak durdurmamış olan 2020 yılındaki Fahrizade suikastını örnek gösteriyor.

Avrupa hükümetleri, askeri güç kullanmanın tek başına İran'ın sahip olduğu nükleer bilgiyi ortadan kaldıramayacağını vurguluyor ve bu nedenle İran'ın nükleer programıyla ilgili endişeleri gidermek için müzakere yoluyla bir çözüm arıyor. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy geçtiğimiz hafta İngiliz Avam Kamarası üyelerine verdiği brifingde “Askeri saldırılar, İran'ın on yıllar boyunca edindiği bilgiyi ve herhangi bir rejimin bu bilgiyi nükleer silah üretiminde kullanma isteğini ortadan kaldıramaz” dedi.

ABD’li nükleer silahların yayılmasını önleme uzmanı ve eski diplomat Mark Fitzpatrick, ayrıntılı planların halen mevcut olduğunu ve gelecek nesil doktora öğrencilerinin bunları anlayabileceğini söyledi. Nükleer tesislerin bombalanması veya ilgili kişilerin öldürülmesinin bu süreci bir süre geciktireceğini belirten Fitzpatrick, her ikisini birden yapmanın süreci daha da geciktireceğini, ancak nihayetinde bu çalışmaların devam edeceğini sözlerine ekledi.

İran'ın nükleer gücüne bir darbe

Bununla birlikte, diğerleri, 11'den fazla nükleer bilim adamının aynı anda öldürülmesinin, savaşın sona ermesinden sonra İran'ın nükleer bomba üretimini hızlandırma imkanlarına ağır bir darbe indirdiğine inanıyor. Öldürülenlerin çoğu, patlatma sistemleri, yüksek patlayıcılar ve zincirleme reaksiyonu gerçekleştiren nötron kaynakları gibi savaş başlıklarının bileşenlerini test etme ve inşa etme konusunda pratik deneyime sahipti. ABD gazetesi Wall Street Journal (WSJ) ABD’nin eski Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Ulusal Güvenlik Direktörü Eric Brewer'ın, özellikle fiilen bomba yapmaya çalışılmıyorsa bu deneyimin zamanla yavaş yavaş kaybolmasının doğal olduğunu, çünkü bunu telafi etmek için zamanın olduğunu, ancak şu anda bir bomba yapmaya çalışılıyorsa veya bu yakın vadede bir seçenek olarak görülüyorsa bu uzmanlığın kaybedilmesinin daha büyük bir etki yaratacağını söylediğini aktardı.

İran askeri nükleer programı olduğunu inkar etse de UAEA, İran'ın 2003 yılına kadar ‘Amad Projesi’ olarak bilinen nükleer silahlarla ilgili bir programa sahip olduğunu açıkladı. İsrailli ve Batılı yetkililer, İran'ın bu alandaki çalışmalarının daha sonra parçalı bir şekilde devam ettiğini ve bu sayede bir bomba üretme kapasitesine sadece birkaç ay uzaklıkta olduğunu, ancak bu çalışmaların çoğunun, geleneksel bir askeri projenin parçası gibi görünmesi için özenle tasarlanmış araştırmalar ve bilgisayar modelleriyle sınırlı olduğunu belirtiyor.

Washington merkezli Demokrasileri Savunma Vakfı’ndan (FDD) Andrea Stryker, İsrail'in gerçekleştirdiği suikastların İran’ın nükleer beyinlerini hedef aldığını söyledi. Bu suikastlar, İran’ın nükleer silahların belirli bileşenlerini üretme konusunda geçmişte ve muhtemelen halen deneyime sahip kişileri kullanma kabiliyetine darbe vurdu.

Nükleer arşiv

Diğerleri İran'ın silahlarla ilgili nükleer deneyimlerini korumak ve geliştirmek için gelişmiş bir sistem geliştirdiğini belirtiyor. Bu sistem, İran'ın nükleer programının en önde gelen bilim adamlarının öldürülmesine rağmen ilerlemesine olanak sağladı. İran, 2003 yılından önce gerçekleştirdiği tüm çalışmaları ve Tahran'ın gelecek planlarını içeren bir nükleer arşive sahip. Keşfedilen bu arşiv, 2018 yılında İsrail komandoları tarafından ele geçirildi. İran, silah programıyla ilgili eski nükleer ekipmanları, zenginleştirilmiş uranyum da dahil olmak üzere, arşivin yakınlarındaki bir yerde sakladı, ancak bu ekipmanlar 2018 yılında dağıtıldı. UAEA, o tarihten bu yana İran'dan bu ekipmanların nereye gönderildiğini açıklamasını talep ediyor.

WSJ, İsrailli güvenlik analisti Ronen Solomon'un, İran'ın son yirmi yıldır nükleer silahlarla ilgili uzmanlığını korumak için Şehit Behişti, Şerif Teknoloji Üniversitesi ve Malik Aştar Teknoloji Üniversitesi gibi üniversiteleri kullandığını söylediğini aktardı. İran bahsi geçen bu üniversitelerde nükleer bilim adamları ile daha genç öğrencileri deney ve araştırmalarda bir araya getiriyor. İsrail’in 13 Haziran'da İran’a düzenlediği hava saldırılarında öldürülen bilim insanları Ahmed Rıza Zülfikari ve Abdulhamid Menuçehr, geçtiğimiz yıl haziran ayında ‘Annals of Nuclear Energy’ adlı bilim dergisinde bir makale yayınlamışlardı. Bu makalede, ileri bilgisayar modelleri kullanarak, zincirleme reaksiyonda nötron kaynaklarının nasıl davrandığını açıklamışlardı.

Bu bilgiler, nükleer reaktör inşa etmek gibi sivil amaçlarla veya nükleer silah içinde zincirleme reaksiyonu başlatmak için kullanılabilir. Solomon, “Profesörler var. Onlar genç bilim insanlarını yetiştiriyorlar ve İran'ın nükleer programının kalbine girmeleri için eğitim veriyorlar” dedi.

Bilim insanlarını öldürmenin meşruiyeti

İran'ın bu alandaki deneyiminin çoğunu elinde tutması ve yeni nesil bilim insanlarına aktarması, İsrail'in bilim insanlarını öldürme stratejisini sürdürüp sürdürmeyeceği konusunda bir zorluk yaratıyor. Ancak Cenevre'de yaşayan ve Rus nükleer silahları konusunda uzman olan analist Pavel Podvig bilim insanlarını öldürmenin amacının insanları korkutup bu programlarda çalışmaları konusunda onlara gözdağı vermek olabileceğini düşünüyor. Podvig Daha önceki basın yorumlarında “Bu suikastlar nerede durur? Örneğin fizik okuyan öğrencileri öldürmeye kadar varır mı? Bu son derece kaygan bir zemin” ifadelerini kullandı. İsrail’in Fransa Büyükelçisi ise İran'da gelecekte herhangi bir askeri nükleer programa katılmaları istenecek kişilerin bunu kabul etmeden önce iki kez düşüneceklerini düşündüğünü söyledi.

Georgia Teknoloji Enstitüsü'de uluslararası ilişkiler profesörü olan Gina Jordan ve Rachel Whitlark, dış politikada ülkelerin başka bir ülkenin nükleer silah sahibi olmasını engellemek için bilim insanlarını hedef almak, yaptırımlar, diplomasi, siber saldırılar ve askeri güç kullanmak gibi birçok araca sahip olduğunu belirttiler. Jordan ve Whitlark’a göre bilim insanlarının öldürülmesi, kritik öneme sahip bilimsel uzmanlığı ortadan kaldırabilir ve nükleer silah geliştirme sürecini zorlaştıran ek maliyetler getirebilir.

Bu yaklaşımı destekleyenler, bilim insanlarını hedef almanın ilgili ülkenin çabalarını baltalayabileceğini ve nükleer programı geliştirmeye devam etmekten vazgeçirebileceğini söylüyorlar. Aynı zamanda, nükleer silahların yayılmasını desteklemenin tehlikeleri konusunda diğerlerine caydırıcı bir mesaj göndereceğine inanıyorlar. Ancak Jordan ve Whitlark, bu operasyonların genellikle sivil kişiler olarak görülen bilim insanlarını hedef alması nedeniyle yasal, etik ve insani endişeler uyandırdığını söylediler.

Bilim adamlarını hedef almak aynı zamanda riskli bir seçenek. Çünkü düşmanın nükleer programını durdurmada başarısız olabilir ve bunun yanında özellikle de öldürülen bilim adamları ‘şehit’ olarak gösterilirse halkın öfkesini ve intikam taleplerini tetikleyebilir, bu da iktidardaki rejimin halk tarafından desteklenmesine yol açar.