Batı’nın örsü ile Rus vaatlerinin çekici arasında Afrika’nın geleceği

 Afrika başlıklı zirvelerde bölge ülkeleri ile uluslararası arenanın önde gelen yönetimleri arasındaki ilişkiler ön plana çıkıyor.
Afrika başlıklı zirvelerde bölge ülkeleri ile uluslararası arenanın önde gelen yönetimleri arasındaki ilişkiler ön plana çıkıyor.
TT

Batı’nın örsü ile Rus vaatlerinin çekici arasında Afrika’nın geleceği

 Afrika başlıklı zirvelerde bölge ülkeleri ile uluslararası arenanın önde gelen yönetimleri arasındaki ilişkiler ön plana çıkıyor.
Afrika başlıklı zirvelerde bölge ülkeleri ile uluslararası arenanın önde gelen yönetimleri arasındaki ilişkiler ön plana çıkıyor.

Remzi İzzeddin Remzi

Afrika, geçtiğimiz temmuz ayı boyunca artan bir uluslararası ilgiye mazhar oldu. Bu ilgi, şu iki durumdan dolayı hız kazandı: İkinci Rusya-Afrika Zirvesi ve Nijer’deki darbe. Bu iki olayın Kıta’nın geleceği için yansımaları beraberinde getirmesi muhtemel.

Zirve, Afrika için ikinci mücadelenin yoğun bir şekilde sürdüğünü teyit etti. İlk mücadele, 1885-1914 yılları arasındaki dönemde gerçekleşmişti. Nijer’deki darbe ise Afrika’nın gelecekte izleyeceği siyasi yola dair soru işaretleri doğuruyor.

Bu iki gelişme de gerek zirveyle doğrudan gerekse darbeyle dolaylı olarak Rusya ile bağlantılı. Nitekim olayların gelişme biçimleri, Rusya’nın Afrika’da oynamayı arzuladığı rolü etkileyecek. Ama bu iki gelişmenin etkisine dair yargıda bulunmak için henüz erken. Zira zirvenin etkisi, Afrika ülkeleri ile Rusya’nın sonuç belgelerinde açıklanan beklentilerinin pratik uygulamalara nasıl dönüştürüldüğüne bağlı olacak.

sadew
St. Petersburg’daki Rusya-Afrika zirvesinde dalgalandırılan bayraklar. (Reuters)

Bu olayların geleceğe ve Afrika’ya etkisini ölçmek için kıtanın son iki asırdaki tarihine müracaat etmek faydalı olabilir. Kıta için ilk çekişme, Avrupalı sömürgeci güçlerin zengin doğal kaynaklarını sömürmek için kıtayı böldüğü dönemde yaşandı. Daha sonra, 20’nci yüzyılın geri kalanında Afrika, siyasi bağımsızlık mücadelesine girdi. Bu aşamada birçok ekonomi ve yönetim modeli denendi. Ancak çoğu başarısızlıkla sonuçlandı. Afrika, Soğuk Savaş sırasında Doğu ile Batı arasındaki rekabette de ikincil bir noktaydı. Tüm bunlar, Afrika’nın gerçek potansiyellerini gerçekleştirmesine engel oldu.

Afrika ülkelerinin çoğu, Birleşmiş Milletler’de de olmak üzere, Ukrayna konusunda Rusya karşıtı tavrı almaktan kaçınsa da Rusya ile ilişkilerinde bir güvensizlik duygusu oluşmaya başladı.

Bununla beraber 21’inci yüzyılın başından itibaren Afrika, yeniden uluslararası ilgi dairesine girdi. Bu yeni durumu ‘Afrika uğruna ikinci mücadele’ olarak adlandırabiliriz. Ama bu sefer mücadele, Afrika’nın doğal kaynaklarının sömürülmesiyle sınırlı olmayıp, aynı zamanda Afrika pazarlarına erişimi, oradaki işgücünü ve Atlas Okyanusu ile Hint Okyanusu’ndaki ana deniz ticareti ve iletişim hatları boyunca uzanan ticaret yollarını da kapsıyor.

Dış güçlerin kullandığı araçlar ve koşullar da bu sefer farklılık gösterebilmekle birlikte genel hedefler, büyük oranda aynı: Afrika’nın devasa imkânlarından fayda sağlamak. Ancak bu sefer sonuç, Afrika ülkeleri için sıfır olmayacak. Zira Afrika, ulusal ve kitlesel çıkarlarını temin etmek için kendisini daha iyi bir durumda tutacak şekilde gelişti.  

Temel oyuncular da değişti. Şöyle ki ilk çekişme, Avrupalı güçler arasındaydı. İkincisi ise daha fazla oyuncuyu içeriyor. Kıta’da halen büyük çıkarları olan geleneksel Avrupalı güçlerin yanı sıra bugün Çin, ABD, Japonya ve Rusya da önemli oyuncular arasında yer alıyor. Daha düşük düzeyde Brezilya, Türkiye, Suudi Arabistan Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri ve hatta İran gibi ülkeler de bu bölgeye artan bir şekilde ilgi gösterdi.

Fransa’yı ve Birleşik Krallık’ı dışarıda tutarsak; Rusya’nın Afrika’daki tecrübesi, ana rakiplerine kıyasla çok daha uzun, yoğun ve geniş. Nitekim Sovyetler Birliği, 1950’li yıllardan itibaren Afrika’ya büyük bir ilgi gösterdi ve buradaki sömürgeciliği bitirme sürecine destek oldu. Bu ilgi, 1991 yılında Sovyetler Birliği çökene kadar gelişmeye devam etti.

1960’lardaki bağımsızlıktan sonraki siyasi ve toplumsal kargaşa ile zayıf ekonomik büyüme döneminin ardından 2000 yılında Afrika’nın talihi dönmeye başladı. Bu değişiklik, Rusya ekonomisinin petrol ve gazın yanı sıra emtia artışıyla toparlanmasıyla aynı zamana denk geldi.

Ancak Rusya açısından dönüm noktası, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2006 yılında gerçekleştirdiği ilk Afrika ziyaretinden sonra oldu. O zamandan bu yana Rusya ile Afrika ülkeleri arasındaki ilişkiler önemli ölçüde büyüdü ve 2019 yılında Soçi’de düzenlenen ilk Rusya-Afrika zirvesiyle doruk noktasına ulaştı. İlk zirve, Rusya için uygun koşullarda gerçekleşmişti. Nitekim ekonomisi gelişmiş ve Rusya, Sovyetler Birliği’nin bir zamanlar elde ettiği konumu geri kazanmasını sağlayacak büyük kaynaklar toplamıştı.

Tasarrufu altındaki geniş kaynaklar, (2014’te Kırım’ın ilhak edilmesinin sonucunda Batı hariç) zaman zaman birbirlerine düşman olan ülkelerin büyük çoğunluğuyla dengeli ilişkiler, Küresel Güney’in büyük bir kısmının taklit etmek istediği siyasi bir model ve Suriye’deki performansıyla güçlenen bir ordu sayesinde Rusya, Afrika’da önemli bir oyuncu ve uluslararası sahada büyük bir güç olarak rolünü geri kazanmaya başladı.

Söz konusu dönemden sonra Rusya, ters rüzgârlarla karşı karşıya kaldı. Önce 2020 yılında Kovid-19 salgını görüldü. Sonra 2022 yılında Ukrayna krizi geldi. Salgın, ilk zirvenin hedef ve beklentilerini boşa çıkardı.

Afrika ülkelerinin çoğu, Birleşmiş Milletler’de de olmak üzere, Ukrayna konusunda Rusya karşıtı tavır almaktan kaçınsa da Rusya ile ilişkilerinde bir güvensizlik duygusu peyda olmaya başladı.

Afrika ülkeleri, savaş sebebiyle tahıl fiyatlarının yükselmesinden orantısız bir şekilde zarar gördü. Bununla birlikte Rusya’nın davranışları da Moskova’nın uluslararası sınırların kutsallığına duyduğu saygı konusunda soru işaretleri uyandırdı. Sınırlara hürmet, Afrika ülkeleri için, Afrika Birliği’nin selefi olan Afrika Birliği Örgütü’nün sözleşmesinde de yer alan temel bir ilkedir.

Batı tarafından 2014 yılına kıyasla daha sert yaptırımlara maruz kalan Rusya, kayıplarını telafi etmek için başka uluslararası etkin taraflara dayanmak zorunda.

Hal böyle olunca aslında 2022’te yapılması planlanan ikinci zirve Temmuz 2023’e ertelendi. Üstelik Rusya için daha az uygun koşullarda yapıldı. Zirve, Rusya ve Çin ile Batı arasında artan rekabet bağlamında şekillendi ki Afrika ülkeleri bu durumdan rahatsızdı. Rusya’nın ana rakipleri biraz daha öncelikliydi. Nitekim Çin, Avrupa Birliği, Türkiye ve ABD, Afrika ile zirvelerini 2021 ve 2022 yılları arasında gerçekleştirdi.

sad
28 Temmuz’da St. Petersburg’da düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi katılımcıları hatıra fotoğrafı çektirdi. (AFP)

Ancak bu defa Rusya’nın Afrika’ya olan ilgisi, ek bir önem ve gereklilik kazandı. Batı tarafından 2014 yılına kıyasla daha sert yaptırımlara maruz kalan Rusya’nın, kayıplarını telafi etmek için başka uluslararası etkin taraflara dayanmaya ihtiyacı var. Bu, yakın zamanda açıklanan Rus dış politikası anlayışına da açıkça yansıyor. Küresel Güney’in temel bir parçası olarak Afrika’ya, çok kutuplu yeni bir küresel sistem oluşturma çabasında önemli bir rol verildi.

Afrika’daki maden zenginliği ve özellikle enerji talebi Rusya’ya, bir kez daha Batılı yaptırımları atlatmak üzere değerli madenler ve nadir topraklar arzını artırmak ve aynı şekilde enerji projelerine ilişkin dış gelirleri güvence altına almak için stratejik öneme sahip bir alan sağlıyor.  

İkinci zirve bu koşullarda yapıldı. Bu yüzden Afrika’nın temsil düzeyinin ilk zirveye göre daha az olması şaşırtıcı değil. İlk zirveye 54 Afrika ülkesi ve 47 devlet başkanı katılmıştı. İkinci zirvede ise 48 ülke vardı ve bunlar arasından 27 tanesi devlet başkanı, başkan yardımcısı veya başbakan tarafından temsil edildi.

Zirvede Rusya, Afrika ile ortak olduğunu düşündüğü şu noktaları vurguladı: çok kutuplu bir dünya düzeni arayışı, güvenlik iş birliği ve terörle mücadele, Batı’dan ekonomik bağımsızlık ve aile değerleri. Afrikalı liderler buna şu noktaları da ekledi: Gıda güvenliği, teknoloji aktarımı, yatırımlar ve ihraç mallarının pazarlara erişimi…

Zirve bildirisinde, Rusya ile Afrika ülkelerinin gerçekleştirmeye çalıştığı şu ortak hedefleri yansıtıyordu: küresel finans yapısının yeniden inşası da dahil olmak üzere daha adil bir çok kutuplu dünya düzeni kurmak, Afrika ülkelerine sömürgeciliğin verdiği zararları tazmin etmek ve sömürgecilerin taşıdığı kültür hazinelerini geri almak, devletlerin egemenliğini baltalamayı amaçlayan yeni sömürgeci politikaların tezahürleriyle yüzleşmek, ticareti, ekonomi ve yatırım iş birliğini ve teknoloji aktarımını artırmak, Afrika Kıtası’nda gıda ve enerji güvenliği temin etmek ve enerji dönüşümü alanında yardımlaşmak başlıklarına vuru yapıldı.

Zirve kararlarını uygulayacak olan Rusya-Afrika ortak eylem planına ek olarak üç hedef daha kabul edildi: Uzayda silahlanma yarışının önlenmesi, bilgi güvenliği alanında iş birliği yapılması, terörle mücadele alnında iş birliğinin güçlendirilip kalıcı yeni bir Rusya-Afrika güvenlik mekanizması oluşturulması. Ayrıca yıllık olarak bir Rusya-Afrika parlamento forumu düzenlenecek. Zirvede Rusya’nın Afrika ülkelerinin borç yükünü azaltmak için 90 milyondan fazla ödenek tahsis edeceği duyuruldu. Moskova, 23 milyar dolarlık borcunu sildi ve böylece Afrika ülkelerinin Moskova’ya olan borçlarının yüzde 90’ını kapattı.  

Çin’in, ABD’nin ve AB’nin düzenlediği zirvelerin yanı sıra Rusya ile Afrika arasındaki zirveler, Afrika’yı büyük güçler arasındaki rekabet sahasına itti.

Yabancı oyuncular, Afrika’yla olan ilişkilerine gitgide daha fazla umut bağlarken Afrika ülkelerinin de bu güçler arasındaki rekabetten devşirmek istediği faydalara ilişkin umutları var. Bu beklentiler ve umutlar arasındaki etkileşim, Afrika’nın geleceğini belirleyecek.

Çin’in, ABD’nin ve AB’nin düzenlediği zirvelerin yanı sıra Rusya ile Afrika arasındaki zirveler, Afrika’yı büyük güçler arasındaki rekabet sahasına itti.

Rusya’nın Afrika’daki toplam ayak izi, ana rakiplerine kıyasla halen ikinci planda kalıyor. Bununla birlikte askerî iş birliğini, terörle mücadeleyi, nükleer enerji de dahil olmak üzere enerjiyi ve madencilik faaliyetlerini bundan hariç tutmak gerekir (Nitekim Rusya, 2017 ile 2021 arasındaki dönemde kıtanın en büyük silah tedarikçisiydi ve kıtaya yapılan tüm silah ithalatının yüzde 44’ünü oluşturdu).

Muhtemelen Rusya, özellikle yatırımlar ve para ile kalkınma yardımları söz konusu olduğunda Afrika ülkelerinin tüm beklentilerini karşılayabilecek bir durumda olmayacak. Rusya bu eksikliği telafi etmek adına Avrasya Ekonomik Birliği ve BRICS’i fotoğrafa dahil etmek suretiyle çabalarını güçlendirmeye çalışıyor.

Afrika ülkeleri açısından Rusya, zengin teknik uzmanlığına, iş birliğine koşulsuz yaklaşımına ve Batı’ya karşı dengeleyici bir güç olarak küresel konumuna bakılınca cazip bir ortak olarak görülüyor. Son değerlendirme önümüzdeki yıllarda daha fazla ilgiye konu olabilir. Nitekim Afrika’nın enerji ihtiyaçları ile yeşil enerjiye geçiş meseleleri, Batı’nın çifte standartları ve bu meselelerin ele alınmasına yönelik ihtiyacın azalması karşısında giderek siyasallaştı ve çerçevelendi.

Ayrıca halihazırda Batı yaptırımlarına tâbi olan ve Batı karşıtı bir tutum sergileyip terörle mücadeleye ve güvenliğe odaklanan askerî rejimler (ki sayıları artabilir), Rusya’nın Afrika’daki çıkarlarının desteklenmesi için umut verici bir platform oluşturuyor.

Bugün Afrika Kıtası’nın gayri safi yurtiçi hasılası üç trilyon ABD doları. Büyük petrol ve gaz rezervlerine sahip olmanın yanında gerçek bir ekonomik büyüme için umut vadediyor. Modern dünyamızı destekleyen hayati maden kaynaklarının yaklaşık yüzde 30’una da ev sahipliği yapıyor. Üstelik Kıta’nın verimli ancak tam anlamıyla kullanılmayan toprakları da gıda üretimi için muazzam bir potansiyeli barındırıyor. Afrika ayrıca, dünyadaki yağmur ormanlarının yaklaşık yüzde 30’unu içeriyor ve bu yüzden iklim yönetiminde oynadığı merkezî rol küçümsenemez. Bu yüzyılın sonuna kadar Afrika’nın dünya nüfusunun yüzde 40’ına ev sahipliği yapacağını ve önümüzdeki 30 yılda 500 milyondan fazla genç artışına sahne olacağını belirtmekte fayda var. Bu demek oluyor ki dünyanın toplam işgücünün yaklaşık yüzde 42’si Afrika’da olacak.

Afrika; çevresel bozulma, salgınlar, enerji güvenliği, terörizm ve gıda güvenliği gibi kıtalar ötesi küresel sıkıntılarla mücadelede de önemli bir rol oynuyor. Kıta’nın önemi; modern ekonomiye yön veren lityum, kobalt, nikel vd. temel madenlerin tedarikinin sürdürülmesinde de görülüyor. Afrika’daki devasa işgücü, 21’inci yüzyıl ve sonrasındaki işler için gerekli becerilerle donatılırsa bu, sadece bölge için değil, aynı zamanda bir bütün olarak küresel ekonomi için de bir nimet olacak. Ancak bu hem Batı hem de Doğu’da olmak üzere dünyanın büyük ekonomilerinin Afrika ile bu potansiyelden faydalanmaya imkân sağlayacak türde ilişkiler kurma becerisine bağlı.

csd
Rusya-Afrika Zirvesi’nin katılımcıları, 30 Temmuz Rus Donanma Bayramı’nda düzenlenen askerî geçit törenini izledi. (Reuters)

Gerekli yatırımlar yapılması halinde Afrika’nın bu sorunlar karşısında etkin katkı sağlayabileceği, aksi halde zayıf noktaları doğru bir şekilde giderilmezse dünya için artan sıkıntılar oluşturacağı da belirtiliyor.

Sonuç olarak Rusya ve Afrika, bazı hedefleri ve çıkarları paylaşsa da ilişkinin güçlendirilmesinden fayda devşirmek için iki tarafın da üstesinden gelmesi gereken zorluklar mevcut.

İlk olarak; özellikle Rusya ve Afrika’daki iş çevrelerinde iş birliğinin yararları konusunda bilinç düzeyinin artırılması gerekiyor.

İkinci olarak; Rusya’nın ticaret ve yatırım beklentileri söz konusu olduğunda, Afrika’nın beklentilerini yönetmek lazım.

Üçüncü olarak; Batı tarafından dayatılan sert yaptırım rejimiyle başa çıkmak için düzenlemeler yapılmalı.

Afrika ülkelerinin, başta AB olmak üzere Batı’ya olan bağımlılıklarını tehlikeye atmaksızın, Rusya ile ilişkilerini güçlendirmesi için bir yol bulmaları gerekecek. Çin’e ek olarak Rusya’nın Afrika’da sahip olduğu tek ayrıcalık, iş birliğinin koşulsuz olarak gerçekleşmesidir.

Afrika için mücadele sürecek ve belki de önümüzdeki on yıllarda yoğunlaşacak. Afrika açısından asıl zorluk, bu rekabeti kendi lehine nasıl çevirebileceği olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Majalla’dan çevrildi.



Suriye'de muhaliflerin ilerleyişini dünya basını nasıl gördü?

Halep sokakları çatışmadan da kaçanların etkisiyle boşaldı (AFP)
Halep sokakları çatışmadan da kaçanların etkisiyle boşaldı (AFP)
TT

Suriye'de muhaliflerin ilerleyişini dünya basını nasıl gördü?

Halep sokakları çatışmadan da kaçanların etkisiyle boşaldı (AFP)
Halep sokakları çatışmadan da kaçanların etkisiyle boşaldı (AFP)

Suriye yıllar sonra yeniden dünya basınının manşetlerinde yer almaya başladı. Beşar Esad yönetiminin müttefiklerinin başka yerlerdeki çatışmalarla boğuşmasını değerlendiren Heyetu Tahriru'ş Şam (HTŞ) ve diğer örgütler yıllar sonra yeniden Suriye topraklarında ilerliyor. 

6 gündür süren çatışmaların akıbeti merak edilirken farklı ülkelerdeki medya organlarının konuyu işleyişi de farklı oldu. 

hnju
Muhalifler Halep'teki Esad resimlerine zarar veriyor (Reuters)

BBC: Esad'ın üzerini çizmek için çok erken

Birleşik Krallık'ın kamu yayıncısı BBC'nin Uluslararası Haberler Editörü Jeremy Bowen, "Suriye'deki isyancıların saldırısı hayret verici ama Esad'ın üzerini çizmek için çok erken" başlığıyla bir analiz yazdı.

"Bazı Suriyeliler rejimi, isyanı hakimiyeti altına alan cihatçılara kıyasla daha iyi bir seçenek olarak görüyor. Ancak diğer Esad karşıtı gruplar, ki bunlardan çok sayıda var, ayaklanırsa rejimi bir kez daha ölümcül bir tehlikeye girebilir" ifadeleri kullanıldı.

HTŞ'nin saldırıya Saldırıyı Püskürtme Operasyonu adını verirken de İslami referanslardan kaçındığı ve bu sayede El Kaide gibi bir "terör örgütü" olmadığı intibasını yaratmayı amaçladığı vurgulandı.

"Esad rejimini normalleştirmek, Avrupa'nın çıkarlarına karşı"

12 dilde yayın yapan Fransa merkezli uluslararası yayın kuruluşu Euronews, Bosnalı bir adalet aktivisti olan Refik Hodzic'in konuyla ilgili makalesini kullandı.

"Esad rejimini normalleştirmek, Avrupa'nın çıkarlarına karşı" başlıklı yazıda Suriye rejimini uluslararası camiaya kabul etmenin, savaş suçları işleyen diktatörlere kötü mesaj vereceği vurgulandı.

Daha fazla mültecinin Avrupa'ya sığınmak isteyeceği ve bunun da kıtadaki istikrarı daha da sarsacağı savunuldu.

Avrupa'nın yaptırım ve diplomatik tecrit politikasını sonuç alana kadar sürdürmesini öneren yazar; Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi ülkelere yardım edilmesi ve Suriye'de sonuç vermeyecek "güvenli bölgelerden" medet umulmaması gerektiğini öne sürdü.

"Batı sevinsin mi üzülsün mü?"

CNN ise Rusya'nın Suriye iç savaşına uçaklarıyla müdahil olmasından sonra rahatlayan Esad'ın son 8 yıldır en büyük zorlukla karşı karşıya olduğunu bildirdi.

Amerikan kanalına konuşan Aslı Aydıntaşbaş, Batı'nın "Muhalefet Suriye'nin en büyük ikinci kenti Halep'i ele geçiriyor diye alkış tutmakla İslamcıların kontrolüne geçtiği için üzülmek" arasında kaldığını söyledi. 

yjuk
Esad karşıtları Azez yakınlarındaki otobana dün ulaştı (AFP)

"Operasyonun Türkiye, ABD ve İsrail tarafından desteklendiği görülüyor"

Esad yönetiminin müttefiklerinden Rusya'da devlete bağlı RT, Kanadalı gazeteci Eva Bartlett'in "Suriye'deki teröristler ne elde etmeye çalışıyor?" başlıklı analizini yayımladı. 

HTŞ'nin operasyonu Ukrayna istihbaratından aldığı silahlar ve ekipmanla gerçekleştirdiği iddiasına yer verildi.

"Suriye'nin istikrarsızlaştırılması ve İsrail'in karşısındaki 'Direniş Ekseni'nin zayıflatılmasına yönelik son çaba da Türkiye, ABD ve İsrail tarafından desteklendiği görülen bu saldırılar oldu" dendi. 

İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye askerlerinin Suriye topraklarından çıkmasını şart koşan Esad'ın fikir değiştirmesi için Ankara'nın bu operasyonu desteklemiş olabileceği iddiası da analizde yer aldı.

cjuk
Muhalifler ele geçirdikleri Tel Rıfat'ın önünde de poz veriyor (AFP)

İran'dan karşı destek mesajı 

Esad rejiminin ayakta kalmasını sağlayan İran da Press TV aracılığıyla Şam yönetimine destek veriyor. 

Ayaklananları "tekfirci teröristler" diye tanımlayan devlet televizyonu, İran Devrim Muhafızları Ordu Sözcüsü General Ali Muhammed Naini'nin "Onlar muhalif savaşçı değil, Siyonist rejimle ABD'nin paralı askerleri" ifadesini aktardı. 

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin dün Şam'da Beşar Esad'la görüşüp destek sözü verdiği de hatırlatıldı. 

Arakçi bugün de Ankara'da mevkidaşı Hakan Fidan'la görüştü. 

zxcgth
İdlib'deki muhalifler ilerleyişlerini böyle kutladı (AFP)

Al Mayadeen'den "İsrail'e gönderilen ihtiyaç listesi" haberi

Hizbullah'a yakın görülen Beyrut merkezli medya kuruluşu Al Mayadeen de benzer bir çizgiyi sürdürerek bu operasyonun İsrail'in lehine olduğunu bildirdi. 

Bir haberde İsrail'in eski askeri istihbaratçılarından Mordechai Kedar'ın iddialarına yer verildi.

Öğretim görevlisi, Suriye'deki muhaliflerle iletişime geçtiğini ve onların "Suriye ve Lübnan'ı kontrol etmek" şartıyla İsrail'le ilişkileri normalleştirmeye sıcak baktığını söyledi. 

Kedar, Suriye'nin kuzeyindeki silahlı örgütlerden "detaylı bir liste" alıp onların ihtiyaçlarını İsrail'deki üst düzey yetkililere aktardığını bildirirken İsrail'in çıkarlarına uygun davrandıkları sürece yardım edilmesi gerektiğini savundu. 

Venezuela'dan tüm Latin Amerika ülkelerinde yayın yapan Telesur televizyonunun internet sitesinde Al Mayadeen'den alınan bilgiler aktarıldı. Suriye ordusunun "Son 24 saatte 400 teröristi öldürdük" açıklaması ve karşı saldırı hazırlığına vurgu yapıldı. 

cd6j7
Hafız Esad'ın 2000'de ölmesiyle yerine geçen Beşar Esad, Arap Baharı'nda devrilmedi (AFP)

"İsrail, İran'ın Hizbullah'a silah göndermesinden korkuyor"

İsrail gazeteleri de konuya yakından ilgi gösteriyor. 

Haaretz'e göre, İsrail'in liderleri hem Hizbullah'ın dikkatini Suriye'ye çevirmesiyle Lübnan'la sağlanan ateşkesin devam edeceğini düşünüyor hem de İran'ın durumu fırsat gibi görüp Esad'a yardım bahanesiyle Hizbullah'a silah göndereceği endişesini taşıyor.

Times of Israel de aynı iddiayı sürdürerek cumartesiyi pazara bağlayan gece İran'dan Suriye'ye giden bir uçağın, Hizbullah'a silah gönderildiği şüphesiyle İsrail uçakları tarafından engellendiğini bildirdi. 

"Türkiye niye şimdi Halep cephesini açıyor?"

Suudi Arabistan'ın haber portalı Al Arabiya, Al Majalla Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Hamidi'nin "Türkiye niye şimdi Halep cephesini açıyor?" diye sorduğu yazıya sayfalarında yer verdi. 

Bu operasyonla birlikte Suriye'deki "üç mini devlet" arasında neredeyse son 5 yıldır sabit kalan cephe hatlarının değiştiği bildirildi. 

Ülkenin yüzde 65'inin Rusya ve İran destekli Esad rejimi tarafından kontrol edildiği, YPG'nin ağırlıkta olduğu ABD destekli milislerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) yüzde 25 civarında bir alan kapladığı, üçüncü bölgeninse Türkiye'nin desteklediği örgütler ve HTŞ'nin kontrolündeki kuzey kısımlar olduğu aktarıldı. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Esad'ı normalleşmeye zorlama ve Donald Trump'ın ABD Başkanlığı'na dönüşü öncesinde daha fazla pazarlık kozu elde etmek için SDG'yi kuşatma gibi amaçları olabileceği savunuldu. 

2019'da kontrol ettiği bölgelerden kısmen çekilen Amerikan askerlerini hatırlayan SDG'nin benzer bir durumun tekrarından korktuğu da belirtildi. 

scd
Şam'daki TV kanalları, Moskova ve Tahran'dan alınan desteği işaret ederek Esad'la İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ı birlikte gösteriyor (AFP)

Şinhua: Uluslararası toplum gerginliğin azaltılması çağrısında bulunuyor

Çin devlet haber ajansı Şinhua da tarafsız kalmaya özen gösteren yayın kuruluşlarından biri oldu.

"Uluslararası toplum, isyancıların devasa saldırısı sırasında gerginliğin azaltılması çağrısında bulunuyor" başlıklı haberde "sürpriz" diye nitelenen operasyonun Suriye ordusunu zor duruma soktuğu ve sıcak çatışmalara bir yenisinin eklenmesinin Ortadoğu'da endişe yarattığı bildirildi. 

Independent Türkçe, Al Arabiya, Al Mayadeen, BBC, CNN, Euronews, Haaretz, Press TV, RT, Şinhua, Telesur, Times of Israel