Batı’nın örsü ile Rus vaatlerinin çekici arasında Afrika’nın geleceği

 Afrika başlıklı zirvelerde bölge ülkeleri ile uluslararası arenanın önde gelen yönetimleri arasındaki ilişkiler ön plana çıkıyor.
Afrika başlıklı zirvelerde bölge ülkeleri ile uluslararası arenanın önde gelen yönetimleri arasındaki ilişkiler ön plana çıkıyor.
TT

Batı’nın örsü ile Rus vaatlerinin çekici arasında Afrika’nın geleceği

 Afrika başlıklı zirvelerde bölge ülkeleri ile uluslararası arenanın önde gelen yönetimleri arasındaki ilişkiler ön plana çıkıyor.
Afrika başlıklı zirvelerde bölge ülkeleri ile uluslararası arenanın önde gelen yönetimleri arasındaki ilişkiler ön plana çıkıyor.

Remzi İzzeddin Remzi

Afrika, geçtiğimiz temmuz ayı boyunca artan bir uluslararası ilgiye mazhar oldu. Bu ilgi, şu iki durumdan dolayı hız kazandı: İkinci Rusya-Afrika Zirvesi ve Nijer’deki darbe. Bu iki olayın Kıta’nın geleceği için yansımaları beraberinde getirmesi muhtemel.

Zirve, Afrika için ikinci mücadelenin yoğun bir şekilde sürdüğünü teyit etti. İlk mücadele, 1885-1914 yılları arasındaki dönemde gerçekleşmişti. Nijer’deki darbe ise Afrika’nın gelecekte izleyeceği siyasi yola dair soru işaretleri doğuruyor.

Bu iki gelişme de gerek zirveyle doğrudan gerekse darbeyle dolaylı olarak Rusya ile bağlantılı. Nitekim olayların gelişme biçimleri, Rusya’nın Afrika’da oynamayı arzuladığı rolü etkileyecek. Ama bu iki gelişmenin etkisine dair yargıda bulunmak için henüz erken. Zira zirvenin etkisi, Afrika ülkeleri ile Rusya’nın sonuç belgelerinde açıklanan beklentilerinin pratik uygulamalara nasıl dönüştürüldüğüne bağlı olacak.

sadew
St. Petersburg’daki Rusya-Afrika zirvesinde dalgalandırılan bayraklar. (Reuters)

Bu olayların geleceğe ve Afrika’ya etkisini ölçmek için kıtanın son iki asırdaki tarihine müracaat etmek faydalı olabilir. Kıta için ilk çekişme, Avrupalı sömürgeci güçlerin zengin doğal kaynaklarını sömürmek için kıtayı böldüğü dönemde yaşandı. Daha sonra, 20’nci yüzyılın geri kalanında Afrika, siyasi bağımsızlık mücadelesine girdi. Bu aşamada birçok ekonomi ve yönetim modeli denendi. Ancak çoğu başarısızlıkla sonuçlandı. Afrika, Soğuk Savaş sırasında Doğu ile Batı arasındaki rekabette de ikincil bir noktaydı. Tüm bunlar, Afrika’nın gerçek potansiyellerini gerçekleştirmesine engel oldu.

Afrika ülkelerinin çoğu, Birleşmiş Milletler’de de olmak üzere, Ukrayna konusunda Rusya karşıtı tavrı almaktan kaçınsa da Rusya ile ilişkilerinde bir güvensizlik duygusu oluşmaya başladı.

Bununla beraber 21’inci yüzyılın başından itibaren Afrika, yeniden uluslararası ilgi dairesine girdi. Bu yeni durumu ‘Afrika uğruna ikinci mücadele’ olarak adlandırabiliriz. Ama bu sefer mücadele, Afrika’nın doğal kaynaklarının sömürülmesiyle sınırlı olmayıp, aynı zamanda Afrika pazarlarına erişimi, oradaki işgücünü ve Atlas Okyanusu ile Hint Okyanusu’ndaki ana deniz ticareti ve iletişim hatları boyunca uzanan ticaret yollarını da kapsıyor.

Dış güçlerin kullandığı araçlar ve koşullar da bu sefer farklılık gösterebilmekle birlikte genel hedefler, büyük oranda aynı: Afrika’nın devasa imkânlarından fayda sağlamak. Ancak bu sefer sonuç, Afrika ülkeleri için sıfır olmayacak. Zira Afrika, ulusal ve kitlesel çıkarlarını temin etmek için kendisini daha iyi bir durumda tutacak şekilde gelişti.  

Temel oyuncular da değişti. Şöyle ki ilk çekişme, Avrupalı güçler arasındaydı. İkincisi ise daha fazla oyuncuyu içeriyor. Kıta’da halen büyük çıkarları olan geleneksel Avrupalı güçlerin yanı sıra bugün Çin, ABD, Japonya ve Rusya da önemli oyuncular arasında yer alıyor. Daha düşük düzeyde Brezilya, Türkiye, Suudi Arabistan Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri ve hatta İran gibi ülkeler de bu bölgeye artan bir şekilde ilgi gösterdi.

Fransa’yı ve Birleşik Krallık’ı dışarıda tutarsak; Rusya’nın Afrika’daki tecrübesi, ana rakiplerine kıyasla çok daha uzun, yoğun ve geniş. Nitekim Sovyetler Birliği, 1950’li yıllardan itibaren Afrika’ya büyük bir ilgi gösterdi ve buradaki sömürgeciliği bitirme sürecine destek oldu. Bu ilgi, 1991 yılında Sovyetler Birliği çökene kadar gelişmeye devam etti.

1960’lardaki bağımsızlıktan sonraki siyasi ve toplumsal kargaşa ile zayıf ekonomik büyüme döneminin ardından 2000 yılında Afrika’nın talihi dönmeye başladı. Bu değişiklik, Rusya ekonomisinin petrol ve gazın yanı sıra emtia artışıyla toparlanmasıyla aynı zamana denk geldi.

Ancak Rusya açısından dönüm noktası, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2006 yılında gerçekleştirdiği ilk Afrika ziyaretinden sonra oldu. O zamandan bu yana Rusya ile Afrika ülkeleri arasındaki ilişkiler önemli ölçüde büyüdü ve 2019 yılında Soçi’de düzenlenen ilk Rusya-Afrika zirvesiyle doruk noktasına ulaştı. İlk zirve, Rusya için uygun koşullarda gerçekleşmişti. Nitekim ekonomisi gelişmiş ve Rusya, Sovyetler Birliği’nin bir zamanlar elde ettiği konumu geri kazanmasını sağlayacak büyük kaynaklar toplamıştı.

Tasarrufu altındaki geniş kaynaklar, (2014’te Kırım’ın ilhak edilmesinin sonucunda Batı hariç) zaman zaman birbirlerine düşman olan ülkelerin büyük çoğunluğuyla dengeli ilişkiler, Küresel Güney’in büyük bir kısmının taklit etmek istediği siyasi bir model ve Suriye’deki performansıyla güçlenen bir ordu sayesinde Rusya, Afrika’da önemli bir oyuncu ve uluslararası sahada büyük bir güç olarak rolünü geri kazanmaya başladı.

Söz konusu dönemden sonra Rusya, ters rüzgârlarla karşı karşıya kaldı. Önce 2020 yılında Kovid-19 salgını görüldü. Sonra 2022 yılında Ukrayna krizi geldi. Salgın, ilk zirvenin hedef ve beklentilerini boşa çıkardı.

Afrika ülkelerinin çoğu, Birleşmiş Milletler’de de olmak üzere, Ukrayna konusunda Rusya karşıtı tavır almaktan kaçınsa da Rusya ile ilişkilerinde bir güvensizlik duygusu peyda olmaya başladı.

Afrika ülkeleri, savaş sebebiyle tahıl fiyatlarının yükselmesinden orantısız bir şekilde zarar gördü. Bununla birlikte Rusya’nın davranışları da Moskova’nın uluslararası sınırların kutsallığına duyduğu saygı konusunda soru işaretleri uyandırdı. Sınırlara hürmet, Afrika ülkeleri için, Afrika Birliği’nin selefi olan Afrika Birliği Örgütü’nün sözleşmesinde de yer alan temel bir ilkedir.

Batı tarafından 2014 yılına kıyasla daha sert yaptırımlara maruz kalan Rusya, kayıplarını telafi etmek için başka uluslararası etkin taraflara dayanmak zorunda.

Hal böyle olunca aslında 2022’te yapılması planlanan ikinci zirve Temmuz 2023’e ertelendi. Üstelik Rusya için daha az uygun koşullarda yapıldı. Zirve, Rusya ve Çin ile Batı arasında artan rekabet bağlamında şekillendi ki Afrika ülkeleri bu durumdan rahatsızdı. Rusya’nın ana rakipleri biraz daha öncelikliydi. Nitekim Çin, Avrupa Birliği, Türkiye ve ABD, Afrika ile zirvelerini 2021 ve 2022 yılları arasında gerçekleştirdi.

sad
28 Temmuz’da St. Petersburg’da düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi katılımcıları hatıra fotoğrafı çektirdi. (AFP)

Ancak bu defa Rusya’nın Afrika’ya olan ilgisi, ek bir önem ve gereklilik kazandı. Batı tarafından 2014 yılına kıyasla daha sert yaptırımlara maruz kalan Rusya’nın, kayıplarını telafi etmek için başka uluslararası etkin taraflara dayanmaya ihtiyacı var. Bu, yakın zamanda açıklanan Rus dış politikası anlayışına da açıkça yansıyor. Küresel Güney’in temel bir parçası olarak Afrika’ya, çok kutuplu yeni bir küresel sistem oluşturma çabasında önemli bir rol verildi.

Afrika’daki maden zenginliği ve özellikle enerji talebi Rusya’ya, bir kez daha Batılı yaptırımları atlatmak üzere değerli madenler ve nadir topraklar arzını artırmak ve aynı şekilde enerji projelerine ilişkin dış gelirleri güvence altına almak için stratejik öneme sahip bir alan sağlıyor.  

İkinci zirve bu koşullarda yapıldı. Bu yüzden Afrika’nın temsil düzeyinin ilk zirveye göre daha az olması şaşırtıcı değil. İlk zirveye 54 Afrika ülkesi ve 47 devlet başkanı katılmıştı. İkinci zirvede ise 48 ülke vardı ve bunlar arasından 27 tanesi devlet başkanı, başkan yardımcısı veya başbakan tarafından temsil edildi.

Zirvede Rusya, Afrika ile ortak olduğunu düşündüğü şu noktaları vurguladı: çok kutuplu bir dünya düzeni arayışı, güvenlik iş birliği ve terörle mücadele, Batı’dan ekonomik bağımsızlık ve aile değerleri. Afrikalı liderler buna şu noktaları da ekledi: Gıda güvenliği, teknoloji aktarımı, yatırımlar ve ihraç mallarının pazarlara erişimi…

Zirve bildirisinde, Rusya ile Afrika ülkelerinin gerçekleştirmeye çalıştığı şu ortak hedefleri yansıtıyordu: küresel finans yapısının yeniden inşası da dahil olmak üzere daha adil bir çok kutuplu dünya düzeni kurmak, Afrika ülkelerine sömürgeciliğin verdiği zararları tazmin etmek ve sömürgecilerin taşıdığı kültür hazinelerini geri almak, devletlerin egemenliğini baltalamayı amaçlayan yeni sömürgeci politikaların tezahürleriyle yüzleşmek, ticareti, ekonomi ve yatırım iş birliğini ve teknoloji aktarımını artırmak, Afrika Kıtası’nda gıda ve enerji güvenliği temin etmek ve enerji dönüşümü alanında yardımlaşmak başlıklarına vuru yapıldı.

Zirve kararlarını uygulayacak olan Rusya-Afrika ortak eylem planına ek olarak üç hedef daha kabul edildi: Uzayda silahlanma yarışının önlenmesi, bilgi güvenliği alanında iş birliği yapılması, terörle mücadele alnında iş birliğinin güçlendirilip kalıcı yeni bir Rusya-Afrika güvenlik mekanizması oluşturulması. Ayrıca yıllık olarak bir Rusya-Afrika parlamento forumu düzenlenecek. Zirvede Rusya’nın Afrika ülkelerinin borç yükünü azaltmak için 90 milyondan fazla ödenek tahsis edeceği duyuruldu. Moskova, 23 milyar dolarlık borcunu sildi ve böylece Afrika ülkelerinin Moskova’ya olan borçlarının yüzde 90’ını kapattı.  

Çin’in, ABD’nin ve AB’nin düzenlediği zirvelerin yanı sıra Rusya ile Afrika arasındaki zirveler, Afrika’yı büyük güçler arasındaki rekabet sahasına itti.

Yabancı oyuncular, Afrika’yla olan ilişkilerine gitgide daha fazla umut bağlarken Afrika ülkelerinin de bu güçler arasındaki rekabetten devşirmek istediği faydalara ilişkin umutları var. Bu beklentiler ve umutlar arasındaki etkileşim, Afrika’nın geleceğini belirleyecek.

Çin’in, ABD’nin ve AB’nin düzenlediği zirvelerin yanı sıra Rusya ile Afrika arasındaki zirveler, Afrika’yı büyük güçler arasındaki rekabet sahasına itti.

Rusya’nın Afrika’daki toplam ayak izi, ana rakiplerine kıyasla halen ikinci planda kalıyor. Bununla birlikte askerî iş birliğini, terörle mücadeleyi, nükleer enerji de dahil olmak üzere enerjiyi ve madencilik faaliyetlerini bundan hariç tutmak gerekir (Nitekim Rusya, 2017 ile 2021 arasındaki dönemde kıtanın en büyük silah tedarikçisiydi ve kıtaya yapılan tüm silah ithalatının yüzde 44’ünü oluşturdu).

Muhtemelen Rusya, özellikle yatırımlar ve para ile kalkınma yardımları söz konusu olduğunda Afrika ülkelerinin tüm beklentilerini karşılayabilecek bir durumda olmayacak. Rusya bu eksikliği telafi etmek adına Avrasya Ekonomik Birliği ve BRICS’i fotoğrafa dahil etmek suretiyle çabalarını güçlendirmeye çalışıyor.

Afrika ülkeleri açısından Rusya, zengin teknik uzmanlığına, iş birliğine koşulsuz yaklaşımına ve Batı’ya karşı dengeleyici bir güç olarak küresel konumuna bakılınca cazip bir ortak olarak görülüyor. Son değerlendirme önümüzdeki yıllarda daha fazla ilgiye konu olabilir. Nitekim Afrika’nın enerji ihtiyaçları ile yeşil enerjiye geçiş meseleleri, Batı’nın çifte standartları ve bu meselelerin ele alınmasına yönelik ihtiyacın azalması karşısında giderek siyasallaştı ve çerçevelendi.

Ayrıca halihazırda Batı yaptırımlarına tâbi olan ve Batı karşıtı bir tutum sergileyip terörle mücadeleye ve güvenliğe odaklanan askerî rejimler (ki sayıları artabilir), Rusya’nın Afrika’daki çıkarlarının desteklenmesi için umut verici bir platform oluşturuyor.

Bugün Afrika Kıtası’nın gayri safi yurtiçi hasılası üç trilyon ABD doları. Büyük petrol ve gaz rezervlerine sahip olmanın yanında gerçek bir ekonomik büyüme için umut vadediyor. Modern dünyamızı destekleyen hayati maden kaynaklarının yaklaşık yüzde 30’una da ev sahipliği yapıyor. Üstelik Kıta’nın verimli ancak tam anlamıyla kullanılmayan toprakları da gıda üretimi için muazzam bir potansiyeli barındırıyor. Afrika ayrıca, dünyadaki yağmur ormanlarının yaklaşık yüzde 30’unu içeriyor ve bu yüzden iklim yönetiminde oynadığı merkezî rol küçümsenemez. Bu yüzyılın sonuna kadar Afrika’nın dünya nüfusunun yüzde 40’ına ev sahipliği yapacağını ve önümüzdeki 30 yılda 500 milyondan fazla genç artışına sahne olacağını belirtmekte fayda var. Bu demek oluyor ki dünyanın toplam işgücünün yaklaşık yüzde 42’si Afrika’da olacak.

Afrika; çevresel bozulma, salgınlar, enerji güvenliği, terörizm ve gıda güvenliği gibi kıtalar ötesi küresel sıkıntılarla mücadelede de önemli bir rol oynuyor. Kıta’nın önemi; modern ekonomiye yön veren lityum, kobalt, nikel vd. temel madenlerin tedarikinin sürdürülmesinde de görülüyor. Afrika’daki devasa işgücü, 21’inci yüzyıl ve sonrasındaki işler için gerekli becerilerle donatılırsa bu, sadece bölge için değil, aynı zamanda bir bütün olarak küresel ekonomi için de bir nimet olacak. Ancak bu hem Batı hem de Doğu’da olmak üzere dünyanın büyük ekonomilerinin Afrika ile bu potansiyelden faydalanmaya imkân sağlayacak türde ilişkiler kurma becerisine bağlı.

csd
Rusya-Afrika Zirvesi’nin katılımcıları, 30 Temmuz Rus Donanma Bayramı’nda düzenlenen askerî geçit törenini izledi. (Reuters)

Gerekli yatırımlar yapılması halinde Afrika’nın bu sorunlar karşısında etkin katkı sağlayabileceği, aksi halde zayıf noktaları doğru bir şekilde giderilmezse dünya için artan sıkıntılar oluşturacağı da belirtiliyor.

Sonuç olarak Rusya ve Afrika, bazı hedefleri ve çıkarları paylaşsa da ilişkinin güçlendirilmesinden fayda devşirmek için iki tarafın da üstesinden gelmesi gereken zorluklar mevcut.

İlk olarak; özellikle Rusya ve Afrika’daki iş çevrelerinde iş birliğinin yararları konusunda bilinç düzeyinin artırılması gerekiyor.

İkinci olarak; Rusya’nın ticaret ve yatırım beklentileri söz konusu olduğunda, Afrika’nın beklentilerini yönetmek lazım.

Üçüncü olarak; Batı tarafından dayatılan sert yaptırım rejimiyle başa çıkmak için düzenlemeler yapılmalı.

Afrika ülkelerinin, başta AB olmak üzere Batı’ya olan bağımlılıklarını tehlikeye atmaksızın, Rusya ile ilişkilerini güçlendirmesi için bir yol bulmaları gerekecek. Çin’e ek olarak Rusya’nın Afrika’da sahip olduğu tek ayrıcalık, iş birliğinin koşulsuz olarak gerçekleşmesidir.

Afrika için mücadele sürecek ve belki de önümüzdeki on yıllarda yoğunlaşacak. Afrika açısından asıl zorluk, bu rekabeti kendi lehine nasıl çevirebileceği olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Majalla’dan çevrildi.



Ankara, Moskova ve Tahran hangi hesapları yapıyor?

Savaşçılar Halep'in dış mahallelerindeki er-Raşidin bölgesinde Esed rejimi güçlerine ateş açtı, 29 Kasım 2024 (AFP)
Savaşçılar Halep'in dış mahallelerindeki er-Raşidin bölgesinde Esed rejimi güçlerine ateş açtı, 29 Kasım 2024 (AFP)
TT

Ankara, Moskova ve Tahran hangi hesapları yapıyor?

Savaşçılar Halep'in dış mahallelerindeki er-Raşidin bölgesinde Esed rejimi güçlerine ateş açtı, 29 Kasım 2024 (AFP)
Savaşçılar Halep'in dış mahallelerindeki er-Raşidin bölgesinde Esed rejimi güçlerine ateş açtı, 29 Kasım 2024 (AFP)

Robert Ford

Suriye’de Halep ve Hama illerinin kuzeyindeki bölgelerin silahlı gruplar tarafından ele geçirilmesinin en büyük kaybedeni, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed hükümeti ve müttefikleri Rusya ve İran oldu. Türkiye ise her zamankinden daha güçlü bir konumda öne çıktı. Ancak önümüzdeki haftalarda yeni bir ateşkes anlaşmasına varılması hem kaybeden hem de kazanan tüm taraflar için bir zorunluluk olacak.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan arasında 30 Kasım’da gerçekleşen telefon görüşmesinin ardından bir açıklama yapan Rusya Dışişleri Bakanlığı, Suriye'deki durumun istikrara kavuşturulması gerektiği çağrısında bulundu. Moskova'dan yapılan bu açıklama, Ankara ile Moskova arasında 2020 yılının mart ayında varılan, ancak kısa süre önce çöken mutabakat sırasında iki başkent arasındaki ortak tutumu hatırlattı. Fakat artık ateşkes meselesi ‘olup olamayacağı’ değil, ‘ne zaman olacağı’ meselesi oldu.

Rusya'nın müttefiki Beşşar Esed'in acil bir ateşkese ihtiyacı olduğu kesin. Esed'in ordusu Suriye’deki savaş meydanlarında nadiren iyi performans gösterdiyse de 2024 kasımında yaşananlar tam bir felaketti. Bölgede ilerleyen gruplar, Halep'e ve güneydeki beldelere giden küçük Rus ve İran birliklerini aşabildi. Suriye ordusu yeni bir savunma hattı kurmak amacıyla 130 kilometre güneydeki Hama şehrine doğru geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak Esed'in elinde çok sınırlı sayıda asker kaldığı için çaresizce askeri takviyeye olan ihtiyacı en büyük zorluk. Öte yandan Hama ve Humus'un kontrolünü kaybetmesi gerçek bir felaket olacak. Bu durum Şam'da, askeri birliklerin ülkenin doğudaki Deyrizor'dan batıdaki daha acil cephelere çekilmesi ihtimaline ilişkin soru işaretlerine yol açtı.

scvdfv
Beyaz Baretliler olarak bilinen Suriye Sivil Savunması üyeleri ve siviller, Suriye rejimi güçlerinin İdlib’e yönelik bombardımanında yaralanan bir kişiyi taşırken, 2 Aralık 2024 (AP)

Suriye ordusu 2017 yılında Deyrizor'u DEAŞ’tan geri almıştı, ancak 2024 sonlarında Suriye'nin doğusundan çekilmek onun için yeni bir utanç olacak. Halep'le birlikte bu bölgenin de kaybedilmesi, Esed'in ülkeyi istikrara kavuşturmadaki yetersizliğinin kesin bir kanıtı haline gelecek.

Esed’in bir kez daha müttefiklerinin acil desteğine ihtiyacı var. İran 2013 yılında Hizbullah'ı Suriye'nin Humus yakınlarındaki Kusayr şehrine müdahale etmeye itmiş ve Hizbullah savaşçılarının Suriye ordusuyla birlikte SMO'ya karşı kazandığı zafer, durumun Esed lehine iki yıl süren göreceli bir istikrara kavuşmasına katkıda bulunmuştu. Fakat 2024 yılı sonlarındaki Hizbullah ile 2013 yılı sonlarındaki Hizbullah arasında büyük bir fark var. Hizbullah, 2013 yılında İsrail tarafından konvoylarının ve tedarik yollarının hedef alınması gibi sorunlarla karşı karşıya değildi.

İran artık İsrail ve ABD saldırılarına karşı caydırıcılığının önemli ölçüde azaldığını biliyor. Öyle ki, Avrupa ve ABD'ye müzakere etmeye hazır olduğuna dair sinyaller gönderiyor.

İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), Esed’e takviye olarak Iraklı milisleri göndermeyi planlıyor, ancak bu seçenek bazı riskler taşıyor. ABD kuvvetleri 1 Aralık'ta Iraklı milislerin konvoylarını hedef aldı. İsrail de bu konvoyların hava saldırıları düzenleyebilir. Ayrıca Suriye ordusunun çekilmesi, Suriye'nin çöl bölgesinde oluşan boşlukta DEAŞ’ın nüfuzunu güçlendirmesinin önünü açarak tabloya yeni bir tehdit ekliyor.

İran artık İsrail ve ABD saldırılarına karşı caydırıcılığının önemli ölçüde azaldığını biliyor. Öyle ki, Avrupa ve ABD'ye müzakere etmeye hazır olduğuna dair sinyaller gönderiyor. Ancak Tahran, ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump, 20 Ocak'ta Beyaz Saray'a dönmeye hazırlandığı bir sırada İsrail ve ABD tarafından geniş çaplı hava saldırıları düzenlenmesinden kaçınmaya çalışırken Suriye'de gerginliğin tırmanması bu süreci zayıflatabilir.

scdfvgrt
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Şam'da bir araya geldi, 1 Aralık 2024 (Reuters)

Rusya, muhaliflerin İdlib'i ele geçirip Lazkiye ve Hama'yı tehdit etmesinin ardından Esed rejimi lehine müdahalede bulunduğu 2015 temmuzunda böyle bir sorunla karşılaşmamıştı. Rusya Hava Kuvvetleri, 2015 eylülünde Suriye’ye konuşlandırılmış, haftalar içinde silahlı muhalefete karşı bin 300 hava saldırısı düzenlemişti. Bunu birkaç ay boyunca sürdürdü. Fakat 2024 yılına gelindiğinde günde sadece birkaç hava saldırısı düzenliyor.

Putin, Suriye'ye daha fazla pilot, uçak ve bomba gönderebilirdi ama 2015-2016 yıllarındaki hava harekatının savaş alanındaki güç dengesini değiştirmesi aylar aldı. Şimdilik Suriye'de istikrarı sağlamaya odaklanmış görünen Putin, başarısızlıklardan Esed'i sorumlu tutarken daha çok Ukrayna savaşıyla meşgul olmaya devam ediyor. Yeni ateşkes, Rusya'nın Esed üzerinde artan ve gelişen etkisine zarar vermeden hedeflerine ulaşması için bir fırsat olacak.

Bu durum Türkiye'yi kritik bir konuma getiriyor. Suriyeli müttefikleri askeri ilerlemeyi sürdürmek istiyor ama bu ivmeyi korumak büyük ölçüde Türkiye tarafından sağlanan mühimmat, gıda ve yakıt gibi malzemelere bağlı. Şarku'l Avsat'ın Majalla'dan aktardığı analize göre bunun yanında Ankara, 2024 yılında Şam'daki durumun 2021 yılında Kabil'deki durumdan çok farklı olduğunun ve radikal İslamcıların Cumhurbaşkanlığı Ofisi gibi kilit öneme sahip resmi kurumlara saldırmayacağını biliyor. Zira Rusya ile İran da bu yöndeki herhangi bir girişimi durdurmak için yeterli askeri gücü her zaman bulabilir.

Tüm grupların sadakatle bağlandıkları tek bir lider olmadığından, Suriyeli muhalifler Şam'ın dış mahallelerine ulaştıklarında kendi aralarında çatışmaya girebilirler.

Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iç politikadaki en önemli zaferi, yüz binlerce Suriyeli mülteciyi Halep bölgesindeki evlerine geri göndermesi ve onlara olası misillemelere karşı gerekli korumayı sağlaması olacak. Silahlı gruplar tarafından ele geçirilen her yeni şehirle birlikte Ankara'nın daha fazla Suriyelinin Türkiye'yi terk edip evlerine döneceğine dair umutları da artıyor. Ancak çatışmalar yoğunlaştıkça ve Rusya ile İran İdlib, Halep ve diğer şehirlere savaş uçakları, füzeler ve insansız hava araçlarıyla (İHA) hava saldırıları düzenleme tehdidinde bulundukça, Suriye ve Ukrayna'da bu tür saldırıların etkilerini görmüş olan Ankara, seçeneklerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalacak.

Bu noktada çok sayıda Suriyeli mültecinin gönüllü olarak ülkelerine geri dönmesine olanak tanıyan ve ciddi siyasi müzakerelerin önünü açan bir ateşkes anlaşmasının zamanında yapılması Ankara için stratejik bir kazanç olacak.

xcdfvg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Moskova'daki Kremlin Saray’ın da kabul etti, 24 Temmuz 2024 (AFP)

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 30 Kasım'da yaptığı açıklamada, Türkiye'nin başlıca amacının, silahlı gruplar ile Esed hükümeti arasında siyasi müzakerelerin başlatılması olduğunu vurguladı. Ancak tüm grupların sadakatle bağlandıkları tek bir lider olmadığından, Suriyeli muhalifler Şam'ın dış mahallelerine ulaştıklarında kendi aralarında çatışmaya girebilirler. Aynı zamanda, kontrolleri altına girecek onlarca yeni şehirlerin ve beldelerin yönetiminde acil çözüme ihtiyaç duyan sorunlarla karşılaşacaklar. Gıda ve ilaçtan altyapı onarımına kadar birçok alanda Türkiye'nin desteğine ihtiyaçları olacak. Türkiye'nin bu desteği sağlaması ek bir motivasyon olacak. Bu da müttefiklerini Suriye'deki yeni barış sürecinde daha etkili ve etkin taraflar olarak gösterebilir. Silahlı grupların ve HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Cevlani'nin istediği tam olarak bu değilse de onlar için önemli bir ilerleme anlamına gelecek.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.