Nijer, askeri müdahaleye hazırlıkla diplomatik çözüm arayışı kıskacında

Washington ve Paris arasındaki yaklaşım farklılıkları göze çarpıyor.

Niamey'deki askeri konsey destekçileri. (AFP)
Niamey'deki askeri konsey destekçileri. (AFP)
TT

Nijer, askeri müdahaleye hazırlıkla diplomatik çözüm arayışı kıskacında

Niamey'deki askeri konsey destekçileri. (AFP)
Niamey'deki askeri konsey destekçileri. (AFP)

Nijer'de 26 Temmuz sabahı Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'u deviren darbeden bu yana yaşanan gelişmelerle ilgilenen tüm Batılı ülkeler arasında Fransa, darbecileri kınama konusunda en katı tutum sergileyen yönetim olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca Fransa, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'nu (ECOWAS), Bazoum'un serbest bırakılması, iktidara geri dönmesi ve anayasal düzenin yeniden tesis edilmesi için askeri seçeneği çıkış yollarından biri olarak benimsemeye zorlayan ve destekleyen ülke olarak öne çıkıyor.

Bu durum, ECOWAS liderlerinin perşembe günü Nijerya'nın başkenti Abuja'da gerçekleştirdikleri ikinci zirvede aldıkları kararların ardından Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından perşembeyi cumaya bağlayan gece yayınlanan bildiride çok açık bir şekilde ortaya kondu. Söz konusu açıklamanın son paragrafında Fransa'nın ‘devlet ve hükümet başkanlarının ECOWAS’ın olağanüstü zirvesinde kabul edilen tüm kararlara tam destek verdiğini teyit ettiği’ belirtiliyordu.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre kararlar arasında, askeri konseye karşı Nijer'e müdahale edecek Afrika grubunun ‘yedek gücünün harekete geçirilmesi’ de yer alıyor. Bu durum, Afrikalı liderler ‘diplomatik bir çözüme’ ulaşmayı tercih etse de askeri operasyon için başlangıç noktası olarak düşünülebilir. Bu bağlamda, grup liderlerinin yedek kuvvetlerini harekete geçirme kararının ardından ECOWAS orduları genelkurmay başkanlarının cumartesi günü Gana'nın başkenti Akra'da yapacakları toplantı gündeme geliyor. Tüm bu unsurlar, arabuluculuk çabalarının başarısız olması halinde askeri çözüme doğru bir eğilim olduğunu gösteriyor.

ABD-Fransa farklılığı

Ancak göz ardı edilemeyecek bir faktör daha var. O da ABD'nin tutumu ve Washington'ın ne istediğidir. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın açıklamaları da bunu açıkça ortaya koyuyor. Gözlemciler, ABD yaklaşımının, Fransızların ‘saldırgan’ politika yönelimlerinin çok gerisinde kaldığına inanıyor. ABD ve Fransa, ECOWAS ve genel olarak uluslararası toplum, darbenin başarısız olmasını ve anayasal düzene geri dönülmesini istiyor.

Fotoğraf Altı: Nijerya Devlet Başkanı Bola Tinubu perşembe günü Abuja'da düzenlenen zirve kapsamında ECOWAS Komiseri ile bir araya geldi. (AFP)
Nijerya Devlet Başkanı Bola Tinubu perşembe günü Abuja'da düzenlenen zirve kapsamında ECOWAS Komiseri ile bir araya geldi. (AFP)

Blinken açıklamasında “ECOWAS, Batı Afrika ülkelerini kapsayan bir örgüt olarak anayasal düzene geri dönüşü arzulayarak kilit bir rol oynamaktadır. Örgütün liderliğini ve bu alanda yürüttüğü çalışmaları destekliyoruz” dedi. Daha sonra ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından onun adına yayınlanan bir açıklama konuya açıklık getirdi. Açıklamada, ABD'nin ‘ECOWAS'ın Nijer krizine barışçıl bir çözüm bulmak için çeşitli seçenekleri araştırma kararlılığını takdir ettiği’ belirtildi. Blinken'ın sözlerinden Washington'ın barışçıl bir çözüm istediği ve askeri çözümleri tercihlerinin dışında tuttuğu anlaşılıyor.

Washington bugüne kadar Nijer'de yaşananları tanımlamak için ‘askeri darbe’ ifadesini kullanmadı. Çünkü bu ifade, ABD yasalarına göre, ABD'nin Nijer'e yaptığı yardımın derhal kesilmesi anlamına geliyor.

Ayrıca Washington, darbecilerle müzakere etmek üzere Nijer'e üst düzey bir diplomatik yetkili gönderen tek Batılı ülkeydi. Fransa'nın aksine, iktidarı devralan askeri konsey, ABD'den Nijer'deki askeri güçlerini geri çekmesini istemedi. Bu askeri gücün bin 100 kişi olduğu tahmin ediliyor. Söz konusu askeri kuvvet Nijer'in kuzeyindeki bir hava üssünde bulunuyor. Bu üsten, Sahel’de ve Batı Afrika'da bilgi toplayıp terörist grupları hedef almak üzere ABD harekatları düzenleniyor.

Niamey'de düzenlenen çeşitli gösteri ve eylemlerde Fransız varlığı kınandı ve Fransız güçlerinin ülkeyi terk etmesi çağrısında bulunuldu. Göstericiler Fransız Büyükelçiliği’ni basmaya çalışırken ABD’ye yönelik herhangi bir eylemde bulunulmadı. Aynı zamanda ABD güçlerinin ülkeyi terk etmesini isteyen sesler de duyulmadı.

Avrupa bloğu farklılıkları

Anayasal düzene geri dönüşe bağlılığını yineleyen ve devrik Cumhurbaşkanı Bazoum'un serbest bırakılması çağrısında bulunan Washington'un askeri bir çözüm istemediği biliniyor. Paris'in ise bu ihtimali dışarda bırakmadığı ve diğer yaklaşımların başarısız olması halinde askeri çözüme başvurmakta bir sakınca görmediği bugün açıkça görülüyor. Paris'in, Nijer'de askeri varlığı bulunan iki Avrupa ülkesi olan Almanya ve İtalya ile çözüm yaklaşımında mesafeli durduğu da gözlerden kaçmadı. Bu noktada her iki ülkenin de (Almanya- İtalya) askeri çözümlerden uzak durulması çağrısında bulunması dikkat çekti.

Bu bağlamdaki son gelişmeler ise Almanya Kalkınma Bakanı Sevinja Schulze'nin, askeri konsey üzerinde ‘gerçekten büyük bir baskı uygulandığı takdirde barışçıl çözüm olasılığını’ halen gördüğünü yinelediği açıklamaları oldu. Bakan, ECOWAS ülkeleri tarafından uygulananlar gibi darbe liderleri üzerinde yoğun ekonomik, ticari ve mali baskıların onları geri adım atmaya zorlayacağını ifade ederek uluslararası toplumu bu yaklaşımı desteklemeye çağırdı. Afrikalı liderleri barışçıl bir çözümden yana olmaya teşvik eden Schulze, Afrikalı liderler toplantısının çok yoksul bir ülke ve bölgede halen barışçıl çözümlere odaklanmış olmasından duyduğu ‘mutluluğu’ dile getirerek sonuçları garanti olmayan ilave savaşlara gerek olmadığını beyan etti.

Sert tartışmalar

Paris'te, ECOWAS grubu içinde, Fildişi Sahili Devlet Başkanı gibi askeri müdahale için bastıran üyelerle, tereddütlü olan ve barışçıl çıkış yolları bulmak için daha fazla zaman isteyen diğer üyeler arasında yoğun tartışmalar yaşandığına dair bilgiler dolaşıyor. Asıl dikkat çekici olan, ECOWAS’a başkanlık eden Nijerya Devlet Başkanı Bola Tinubu'nun Abuja'daki konferans merkezine vardığı andan zirve çalışmalarının sona ermesine kadar geçen sürede açıklamalarındaki değişiklik.

Başlangıçta Tinubu, “Nijer'deki darbeyle başa çıkmak için diplomatik müzakerelere öncelik vermemiz ve diyaloğu yaklaşımımızın temeli kılmamız esastır” açıklamasında bulundu. Zirve sonrasında ise ‘barışçıl bir çözüme’ ulaşma umudunu dile getiren Tinubu, ‘son seçenek’ olarak gördüğü güce başvurmanın ‘ihtimaller dışında bırakılmadığını’ da sözlerine ekledi.

Fildişi Sahili Devlet Başkanı Alassane Quattara, ülkesinin askeri operasyon için 850 ila bin 100 arasında asker sağlamaya hazır olduğunu ve Afrikalı liderlerin ‘yedek gücün mümkün olan en kısa sürede harekete geçirilmesi sürecini başlatma talimatı verdiklerini’ teyit ederek askeri müdahalede bulunmak için aceleci bir tutum sergiledi. Quattara, ECOWAS'ın daha önce Liberya, Sierra Leone, Gambiya ve Gine-Bissau'ya müdahale ettiğini hatırlatarak “Cumhurbaşkanı Bazoum'u görevine iade etmeye kararlıyız” dedi. Ouattara'nın açıklamasından, Nijer'e müdahale etmesini engelleyen hiçbir şeyin olmadığı anlaşılıyor. Öyle ki Quattara, Bazoum'un sağlığı ve ailesiyle birlikte tutuklanma koşullarına ilişkin sorular ve baskılar artarken, Bazoum'un tutuklanmasını ‘terörist bir eylem’ olarak nitelendirdi.

Baskı araçları

Le Figaro gazetesinin aktardığına göre, siyasi araştırmacı ve Afrika Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Nyagale Bagayoko, ECOWAS yaklaşımının beceriden yoksun olmadığına inanıyor. Çünkü bir yandan barışçıl çözümü tercih ederek zaman kazanıyor, diğer yandan askeri seferberlik başlatıyor. Bu da diplomatik seçeneğin başarısız olmasının sorumluluğunu darbecilere yüklemesini sağlıyor.

Afrikalı liderlerin, Abuja'daki ilk görüşmelerinin ardından darbecilere süre sınırlaması olan bir ültimatom vermemesi de dikkat çekti.

Dolayısıyla, askeri müdahale ve hazırlıktan söz edilmesine rağmen, savaşın sonuçlarının Sahel bölgesi için bir felaket olacağı ilkesinden hareketle çoğunluk bunu darbeciler üzerinde bir ‘baskı aracı’ olarak görüyor. Birçok kişi siyasi, ekonomik ve askeri baskının etkili bir silah olduğuna inanıyor. Özellikle de Nijer'e uygulanan ECOWAS yaptırımları askeri darbeleri bilen hiçbir ülkeye uygulanmadığı için elektrik kesintileri, sınırların kapanması, yüksek fiyatlar ve finansal işlemlerin durması gibi sonuçları peş peşe ortaya çıkmaya başladı. Darbeciler için geriye kalan tek çıkış, her ikisi de ciddi ekonomik sıkıntılar yaşayan Mali ve Burkina Faso. Buna ek olarak, askeri veya kalkınma amaçlı veya Nijer'in bütçesini desteklemek için Fransız, Avrupa ve uluslararası yardımın kesilmesi de aynı yönde ilerliyor. Sonuçları, Dünya Bankası istatistiklerine göre aşırı yoksulluğun 25 milyonluk nüfusunun 10 milyonundan fazlasını etkilediği bir ülkede askeri konseyle bir sürtüşme yaratacak.



Demokrat Partili valiler Los Angeles'a Ulusal Muhafız konuşlandırılmasını eleştirdi

Kaliforniya Ulusal Muhafız Birlikleri (AP)
Kaliforniya Ulusal Muhafız Birlikleri (AP)
TT

Demokrat Partili valiler Los Angeles'a Ulusal Muhafız konuşlandırılmasını eleştirdi

Kaliforniya Ulusal Muhafız Birlikleri (AP)
Kaliforniya Ulusal Muhafız Birlikleri (AP)

ABD’deki Demokrat Partili eyalet valileri, Başkan Donald Trump'ın dün belgesiz göçmenlerin gözaltına alınmasına karşı düzenlenen protestoları bastırmak üzere Los Angeles'a Ulusal Muhafızların konuşlandırılması talimatı vermesini, bu konudaki yetkinin eyalet valisine ait olduğunu vurgulayarak eleştirdiler.

Ortak bir açıklama yapan valiler, Başkan Trump'ın Kaliforniya eyaletine bağlı Ulusal Muhafızları konuşlandırma hamlesinin ‘endişe verici bir yetki suiistimali’ olduğunu söylediler. Valilere eyaletlerindeki Ulusal Muhafız güçlerini yönetme yetkisi veren yürütme yetkisine saygı gösterilmesinin önemli olduğunu da sözlerine eklediler.

Trump dün, göçmenlere yönelik baskınların ardından düzenlenen ve bazılarında şiddet olaylarının yaşandığı protesto gösterilerinin ardından, eyalet valisinin talebine rağmen ender görülen bir hamleyle Ulusal Muhafızların Los Angeles’ta konuşlanmaya başladığı sırada ‘kanun ve düzen’ getirme sözü verdi.

Gazetecilere yaptığı açıklamada Los Angeles'a gönderilen birliklerin ‘çok güçlü bir şekilde kanun ve düzen’ uygulayacağını söyleyen Trump, ‘şiddet yanlısı insanlar olduğunu ve yaptıklarının yanlarına kar kalmasına izin vermeyeceklerini’ de sözlerine ekledi.

Protestoları bastırmak için silahlı kuvvetlerin konuşlandırılmasına izin veren ‘Ayaklanma Yasası’nın etkinleştirilmesiyle ilgili bir soruya yanıt olarak Trump, “Her yerde askerlere bakıyoruz. Bunun ülkemizde olmasına izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

fgtrh
Los Angeles'ta bir kolluk kuvveti protestoculara şok bombası atıyor (AFP)

ABD ordusu, 79. Piyade Tugayı Muharebe Takımı’ndan 300 askerin Los Angeles’taki üç farklı yere konuşlandırıldığını ve ‘federal mülkleri ve personeli koruduğunu’ açıkladı.

Üniformalı, otomatik silahlı ve zırhlı memurlar, saat 14.00 (21.00 GMT) sularında belediyle binası önünde ‘büyük hareket” çağrıları yapıldığı sırada ülkenin batı kıyısındaki şehrin belediyesi yakınlarında konuşlandırıldı. Görüntülerde çok sayıda polisin tam teçhizatlı olduğu görüldü.

Bu gelişmeden iki gün önce Latin kökenli nüfusun yoğun olduğu kentte onlarca göçmenin tutuklanmasını protesto eden kalabalığa federal ajanların ses bombası ve göz yaşartıcı gaz kapsülleriyle ateş açtığı çatışmalar yaşanmıştı. Vali Gavin Newsom dün, X platformundan yaptığı paylaşımda “Trump Los Angeles’a karşılanmamış ihtiyaçları gidermek için değil, kriz yaratmak için 2 bin Ulusal Muhafız gönderiyor. Daha fazla baskı, daha fazla korku ve daha fazla kontrolü meşrulaştırmak için kaos umuyor” ifadelerini kullandı.

Vali Newsom, şöyle devam etti:

“(Başkan Trump) Daha fazla baskı, daha fazla korku tacirliği ve daha fazla kontrolü meşrulaştırmak için kaos yaratmayı umuyor. Sakin olun ve asla şiddet kullanmayın. Barışçıl kalın.”

Cumhuriyetçiler dün, Vali Newsom ve diğer yerel yetkililerin protestoların çoğunlukla barışçıl olduğu ve Ulusal Muhafızların konuşlandırılmasının gerilimi arttıracağı yönündeki açıklamalarına itiraz ederek Trump'ın yanında yer aldılar. Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson ABC'ye verdiği demeçte “Bu konuda hiç endişeli değilim. Newsom orada gerekeni yapma konusunda yetersizlik ya da isteksizlik gösterdi, bu yüzden Başkan devreye girdi” şeklinde konuştu.

Savunma Bakanı Pete Hegseth'in Ulusal Muhafızları desteklemek üzere Deniz Piyadelerini çağırma tehdidini yorumlayan Johnson, bunun abartı olduğunu düşünmediğini belirterek “Ne gerekiyorsa yapmaya hazır olmalıyız” dedi.

Öte yandan Vermont Senatörü Bernie Sanders, bu hamlenin Trump'ın otoriterliğinin altını çizdiğini söyledi. Sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada Sanders, yasadışı baskınları kınadı. Vermont Senatörü, provokasyon yapılmasını, olağanüstü hal ilan edilmesini ve askerlerin konuşlandırılmasını ‘kabul edilemez’ olarak nitelendirdi.

ABD Ulusal Muhafızları (aynı zamanda yedek ordu) genellikle Los Angeles yangınları gibi doğal afetler ve zaman zaman da sivil ayaklanmalar için, ancak genellikle yerel yetkililerin onayı ile göreve çağrılır.

Daha önce İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) başkanlığını yapmış olan ABD'li aktivist Kenneth Ross, 1965 yılından bu yana ilk kez Ulusal Muhafızların eyalet valisinin talebi olmadan görevlendirildiğini belirtti. Ross, BaşkanTrump'ın ‘belgesiz göçmenlere yönelik baskınları sürdürmek için şov yaptığını’ söyledi.

Silahlı ve maskeli Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) görevlileri cuma günü, Los Angeles'ın çeşitli bölgelerinde baskınlar düzenleyerek öfkeli kalabalıkların toplanmasına ve saatlerce süren çatışmaların patlak vermesine yol açtı. Los Angeles’taki protesto gösterilerinin başlamasından önce CBS News tarafından yapılan bir anket, Amerikalıların küçük bir çoğunluğunun göçmen karşıtı baskıları desteklediğini ortaya koydu.

Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum dün yaptığı açıklamada ABD’de yaşayan göçmenleri savundu. Sheinbaum, ABD’de yaşayan Meksikalıların suçlular değil, daha iyi bir hayat arayan ve ailelerini geçindirmek için gurbete giden dürüst kadınlar ve erkekler olduğunu söyledi.