ABD’nin Körfez politikalarındaki sabit ve değişkenler

ABD artık dünyanın tek süper gücü değil…

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon
TT

ABD’nin Körfez politikalarındaki sabit ve değişkenler

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon

Robrt Ford // ABD’nin Suriye ve Cezayir eski Büyükelçisi, Washington’da Middle East Institute araştırmacısı.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) geçtiğimiz 31 Mayıs’ta, Körfez sularındaki ticari hareketliliği korumak için ABD liderliğindeki deniz gücüne ortaklığını durduracağını açıkladı. Körfez’deki Arap tarafının ABD’nin bölgeye yönelik güvenlik politikasından memnun olmadığının en son göstergesi olan bu adım dikkat çekici. Zira BAE, daha önce ABD’nin çok yakın bir ortağı idi. Bu kararın ABD basınında veya ABD’nin dış politikasıyla ilgilenen kurumlarda kayda değer bir yankı uyandırmaması da ayrıca dikkat çekti.

Körfez bölgesindeki gözlemciler, 33 yıl önce Kuveyt’i kurtarmak için başlatılan savaştan bu yana ABD politikasında meydana gelen değişikliğin boyutunu sorguluyor. Bu sorunun cevabı şu: ABD’nin yaklaşımlarında bazı gelişmeler oldu ve ABD, yaklaşımını geliştirmek zorunda kaldı. Zira artık dünyanın tek süper gücü değil; 2023 yılında Çin, ciddi bir rakip olarak ona meydan okuyor. Bununla beraber ABD, halen Körfez bölgesindeki enerji kaynaklarında hayati bir ulusal çıkarı olduğunu düşünüyor. Bu yüzden İran gibi düşman bir devletin bu kaynakları ele geçirme yönündeki herhangi girişimine karşı koyacaktır. Bundan hareketle denebilir ki ABD’nin politikaları, 1991 yılına göre pek de değişmedi. Washington’ın hedefi halen İran’ın düşmanlığını önlemek. Ancak karşı karşıya kaldığı jeopolitik zorlukların artmasıyla birlikte bölgenin güvenliğini temin etmek için Arap Körfez ülkelerinin desteğine muhtaç.

ABD liderliğinde yeni bir bölgesel güvenlik yapısının inşası uzun zaman alacak. Dolayısıyla şu an gördüğümüz şey, Körfez bölgesi, eski ABD güvenlik şemsiyesinden birden fazla sistem ve devleti içeren daha yeni bir bölgesel güvenlik yapısına geçişin başlangıcıdır.

BAE’nin hissettiği hayal kırıklığını ve daha geniş bir siyasi ve diplomatik ağ kurma arzusunu anlayabiliriz. Washington, çok kutuplu bir dünyada Körfez ülkelerinin birden fazla seçeneği olduğunu biliyor ve bu ülkelerin daha dinamik bir Çin’le ekonomik ilişkiler kurmasını kabulleniyor. Ama kırmızı çizgileri var. Mesela hem ABD hem de Çin’le yakın askerî ilişkilerden istifade etmeye çalışan ülkelere derin bir askerî iş birliği sunmayacaktır.

Ortadoğu’da artık kara savaşı yok

1991’in başında ABD güçleri, Irak’a ait hedefleri beş hafta boyunca hava saldırıları ve füzelerle bombaladıktan sonra sadece iki hafta içerisinde Irak ordusunu Kuveyt’ten çıkardı. Bu savaşta ölen Amerikan askerinin sayısı 300’ün altındaydı. 2001’de, yani savaştan on yıl sonra Amerika’da yapılan bir kamuoyu yoklaması, Amerikalıların yüzde 63’ünün ABD’nin çabalarına olumlu baktığını ortaya koydu. 2003 yılında patlak veren Irak savaşı sekiz hafta değil, sekiz yıl sürdü. Bu savaşta yaklaşık 5 bin Amerikalı öldü. Elbette ölen Iraklıların sayısı daha fazlaydı. 1991’deki savaşın aksine 2011’de son Amerikan askerleri Irak’tan döndüğünde zafer alayı yoktu.

ABD liderliğinde yeni bir bölgesel güvenlik yapısının inşası uzun bir zaman alacak. Dolayısıyla şu an gördüğümüz şey, Körfez bölgesi, eski ABD güvenlik şemsiyesinden birden fazla sistem ve devleti içeren daha yeni bir bölgesel güvenlik yapısına geçişin başlangıcıdır

Gallup şirketinin geçen yıl yaptığı bir ankete göre Amerikalıların yalnızca yüzde 16’sı Irak’taki savaşa olumlu bakıyor. Ağustos 2021 sonlarında, yani ABD güçlerinin yirmi yıl süren bir savaşın ardından Afganistan’dan çekilmesinden sonra yapılan bir başka ankete göre de Amerikalıların yüzde 54’ü, her ne kadar düzensiz olsa da çekilmenin doğru bir karar olduğunu düşünüyor.

John Bolton gibi güvenilirliğini kaybeden bazı savaş şahinlerini bir kenara bırakırsak, büyük Irak ve daha az ölçüde Afganistan başarısızlığıyla yaşanan hayal kırıklığının, ABD’nin bölgedeki politik tercihlerini değiştirdiğini söylemek gerekir. Soldan sağa tüm siyasi çevreler, Amerikan kamuoyu ile siyasetçilerin Ortadoğu’da başka uzun ve maliyetli bir kara savaşı istemediğini ifade etti.

devr
6 Aralık 2015’te Amerikalı askerler, Irak ordusunun mühendislerine Bağdat’ta portatif duba köprülerin nasıl kullanılacağını gösteriyor (Getty Images)

Biden, John Bolton’a kulak verip de İran’a saldırmak istese bile, özellikle partinin sol cenahından çok sayıda Demokrat ve özellikle partideki Trump destekçilerinden olmak üzere çok sayıda Cumhuriyetçi buna hemen karşı çıkacaktır. Bugün 1991 yılındaki kolay zaferin getirdiği kibir ve kendini beğenmişliğin yıllar geçtikçe aşınmaya başladığını söyleyebiliriz.

İkinci değişiklik: ortaklara duyulan ihtiyaç

ABD hükümeti 1991 yılında Kuveyt’i kurtarmak için bir operasyon planladı ve bunu yönetti. General Norman Schwarzkopf, yarım milyon Amerikan askerine komuta ederken, Başkan Bush ve Dışişleri Bakanı James Baker ise uluslararası diplomatik çabalara öncülük etti. Bu çabalara Suudi Arabistan Krallığı ve Mısır başta olmak üzere az sayıda Arap ülkesi de katıldı.

Kasım 1990’da Başkan Bush, Schwarzkopf komutasında görev yapacak iki zırhlı birlik göndermesi için Cumhurbaşkanı Mübarek’in onayını almak üzere Mısır’ın başkentini ziyaret ettiğinde, ben, Kahire’deki ABD Büyükelçiliği’nde çalışıyordum. Daha sonra Başkan Bush, bir ekip göndermeye ikna etmek için Cenevre’de Esed’le de bir araya geldi. Bush Arap güçlerinin varlığını, Schwarzkopf’un Iraklılarla karşı karşıya gelirken onlara ihtiyaç duyacağından ötürü istemiyordu. Nitekim Schwarzkopf’un vurucu bir Amerikan ateş gücü vardı. Bush ve Baker Arap güçleriyle, ABD’nin askeri operasyonunun meşruiyetini dünyanın geri kalanına göstermek istedi. Mısır ve Suriye güçleri bu savaşta çok katkı sağlamadı. Washington’ın Çöl Fırtınası adını verdiği askerî harekât, esasında ABD’nin ortaya koyduğu bir çabaydı. 1991 yılını takip eden senelerde Amerikalılar, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Bahreyn’de ve işin sonunda Katar ve BAE’de askerî güçler konuşlandırdı. Bundan kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği çöktü. Çin de henüz uluslararası bir güç değildi. Bu yüzden ABD güçleri kolaylıkla Körfez güvenliğinin sorumluğunu üstlenmişti.

Biden, John Bolton’a kulak verip de İran’a saldırmak istese bile, özellikle partinin sol cenahından çok sayıda Demokrat ve özellikle partideki Trump destekçilerinden olmak üzere çok sayıda Cumhuriyetçi buna hemen karşı çıkacaktır. Bugün 1991 yılındaki kolay zaferin getirdiği kibir ve kendini beğenmişliğin yıllar geçtikçe aşınmaya başladığını söyleyebiliriz

Washington 2023 yılında, sadece bölgede başka büyük bir kara savaşının yürütülmesine karşı çıkan iç politika zorluğuyla karşı karşıya değil. ABD’nin Çin’in büyüyen askerî gücü karşısında askerî dengeyi korumak için kuvvet konuşlandırmaya da ihtiyacı var. Çin donanması, ABD donanmasının sahip olduğu tecrübeden yoksun olsa da daha fazla gemiye sahip. 1991 yılındaki savaşın, hatta 2003-2010 Irak savaşının aksine ABD gemileri ve piyadelerine artık Körfez bölgesinin dışında da ihtiyaç duyuluyor.

Bu durum bize, Başkan Richard Nixon ile Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger’ın 1971 yılından önce yüzleştiği durumu hatırlatıyor. Bu iki isim de Vietnam Savaşı’na devam ettikleri ve Avrupa’da Sovyetler Birliği tehdidiyle yüzleştikleri bir zamanda Körfez’in güvenliğiyle ilgileniyorlardı. Birleşik Krallık’ın, ABD’nin kayda değer bir rolü olmadan Körfez’deki güvenlik meselelerini idare etmesine izin verdikleri için mutluydular. Birleşik Krallık, 1971 yılında güçlerini Körfez’den çektiğinde Nixon yönetimi, Körfez’de sınırlı bir rol üstlenmeye çalıştı. Henry Kissinger ve Nixon, Sovyetler Birliği’nin boşluğu doldurmasına ya da bölgesel sıkıntıdan faydalanmasına izin vermeme konusunda anlaştı. Bu nedenle Bahreyn’deki eski Birleşik Krallık donanma üssünde iki küçük savaş gemisi bulundurmaya karar verdiler. Ağustos 1972’de Beyaz Saray’daki ABD Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından Dışişleri ve Savunma bakanlıklarına gönderilen gizli talimatta, Nixon’ın Körfez politikası şu ilkeleri vurguluyordu:

-Bölge ülkelerinin güvenliğinin sorumluluğu, öncelikle o ülkelere aittir.

-ABD, o ülkeleri iş birliğine teşvik edecektir.

-ABD, bölgede aktif ve yapıcı bir rol oynayacaktır.

Nixon Doktrini ortaya çıktığında bu doktrin, bölgesel istikrarı sağlamak ve Sovyet nüfuzunu önlemek adına Amerikalılarla çalışmaları için bir yanda İran ve Şah’a, diğer yanda Suudi Arabistan hükümetine güveniyordu. Amerikalılar o dönemde Kuveyt’ten başlayarak, Körfez’e askerî ekipmanlarını satmak için ilk anlaşmalarına başladı. Daha sonra bu satışlar, kısmen ticari bir kâr elde etme amacıyla devam etti. Ama Washington için tüm bunlardan daha önemli olan şey, bölge ülkelerinin yeteneklerini geliştirmeye çalışmaktı.

2023 yılında bugün İran, onun potansiyel bir ortak olması ihtimalini tamamen dışlayan ABD için en büyük tehdit sayılıyor. Bununla birlikte bugün hem Trump hem de Biden, Nixon ile Kissinger’ın, Körfez ülkelerinin bölgesel güvenliği ve istikrarı sağlamaya yardım etme sorumluluğunu vurgulayan politikasını kopyalıyor.

Öncelikler listesinin başında, çeşitli ülkelerin Şam ve Arap Yarımadası’ndaki hava ve deniz operasyonlarına entegre olacak bölgesel bir hava ve deniz savunma sistemi inşa etmek yer alıyor. Amerikalılar tüm bu çabalara öncülük edip, bazı askerî varlıkları bu iş için ayırıyor. Aynı şekilde bilgi teknoloji sistemlerinin entegrasyonu da büyük bir zorluk. Bununla beraber bu askerî çaba, Amerikalıların yirmi yıl önce Irak ve Afganistan savaşlarının kızıştığı zamanda Körfez’de yaptıklarından çok daha az. Bilal Saab’ın yakın zamanda Amerikan dergisi The National Review’de yayınladığı makaleye göre bu eylem, bölge ülkelerinden Körfez bölgesinde daha fazla şey yapmalarını isteyen ABD Kongresi’nde güçlü bir destek görüyor. NATO nasıl bir günde kurulmadıysa, Körfez güvenlik yapısının oluşması da yıllar sürecek. Ama çalışmalar çoktan başladı.  

Nixon Doktrini ortaya çıktığında bu doktrin, bölgesel istikrarı sağlamak ve Sovyet nüfuzunu önlemek adına Amerikalılarla çalışmaları için bir yanda İran ve Şah’a, diğer yanda Suudi Arabistan hükümetine dayanıyordu. Amerikalılar o dönemde Kuveyt’ten başlayarak Körfez’e askerî ekipmanlarını satmak için ilk anlaşmalarına başladı

Saddam Hüseyin, İsrail’i intikam için kışkırtmak ve Washington’ın Kuveyt savaşı için oluşturduğu uluslararası koalisyon üzerinde baskı kurmak için İsrail’i birkaç kez Scud füzeleriyle bombaladı. Bush ve Baker, itidal çağrısında bulunmak için Başbakan İzak Şamir hükümetiyle sürekli temas halindeydi. Ayrıca Kuveyt savaşından sonra Arap ülkelerine verdikleri sözü yerine getirerek, Ekim 1991’deki Madrid zirvesinin bir sonucu olan geniş kapsamlı barış sürecini başlattılar.

csdevr
1991 Körfez Savaşı’nda Amerikan uçakları (Getty Images)

2023 yılında Biden yönetimi, herhangi bir barış sürecinden vazgeçmekle kalmıyor, aynı zamanda Körfez ülkelerinin kapsamlı bir barış anlaşması olmaksızın yeni bir bölgesel güvenlik yapısı oluşturmada İsrail’in yeteneklerinden ve tecrübesinden faydalanma yollarını bulmalarını tercih ettiğini de gizlemiyor. Amerikalılar bunu, kasıtlı olarak planlamamış olabilir. Ancak Obama ve sonra da Trump’ın Körfez’deki güvenlik varlığını aşamalı olarak azaltmasıyla birlikte bazı bölge ülkeleri, İsrail ile ilişkileri normalleştirmenin, İran’ın onlara uyguladığı baskı karşısında bir denge oluşturmaya (ve Washington’ın bölgeyi savunma taahhüdünün sürmesi için İsrail desteğini kullanmaya) yardımcı olabileceğini düşündü.

2023 yılında Biden yönetimi, herhangi bir barış sürecinden vazgeçmekle kalmıyor, aynı zamanda Körfez ülkelerinin, kapsamlı bir barış anlaşması olmaksızın yeni bir bölgesel güvenlik yapısı oluşturmada İsrail’in yeteneklerinden ve tecrübesinden faydalanma yollarını bulmalarını tercih ettiğini de gizlemiyor

Biden, Trump’ın Abraham Anlaşmaları konusundaki çalışmalarını hemen övdü. Biden’ın Suudi Arabistan Krallığı’nı da İsrail’le bir anlaşmaya ikna etmek istediğine dair haberler mevcut. Ancak Bush ve Baker’in aksine, anlaşmanın bir parçası olarak yeni ve kapsamlı barış sürecine dair herhangi bir işaret yok.

Değişmezlerden biri: Körfez’in güvenliği ve ABD’nin çıkarları

Biden yönetiminin ulusal güvenlik stratejilerine göre “ABD, yabancı veya bölgesel güçlerin, Hürmüz Boğazı ve Babülmendeb dahil olmak üzere Ortadoğu’daki su yollarında seyrüsefer özgürlüğünü tehdit etmesine izin vermeyecek. Aynı şekilde herhangi bir ülkenin askerî yığınaklar, sızmalar ya da tehditler yoluyla başka bir ülkeyi -yahut bölgeyi- kontrol etme çabalarına da müsamaha göstermeyecek.” Bu taahhüt, Reagan yönetiminin Hürmüz Boğazı’ndaki ticari hareketliliği koruma taahhüdünü aklımıza getiriyor. Nitekim Reagan yönetimi, 1987-1988 yıllarında İran-Irak arasındaki Tanker Savaşı esnasında Kuveyt gemilerini himaye etmişti. Bir ülkenin bir başka ülke üzerindeki ya da bölge üzerindeki hegemonyasını durdurma taahhüdü tekrarlanıyor. Halbuki bu kontrol, 43 yıl önce Başkan Carter’dan beri ABD’nin izlediği politikadır.

Trump yönetiminin, Eylül 2019’da Suudi Arabistan’ın Abkayk şehrindeki enerji tesislerine yönelik İran saldırısına karşılık verememesi, ABD’nin güvenilirliğine zarar verdi. Benzer şekilde Biden yönetiminin 2022’de Abu Dabi’ye yönelik saldırılara karşılık vermekte geç kalması da aynı etkiyi doğurdu. İran’a ait sürat teknesinin bir ticari gemiyi sıkıştırdığı ya da ele geçirdiği her durumda İran’ı vuramaması da ABD’nin Körfez’i koruma taahhüdüne dair yeni sorgulamalara sebep oluyor. ABD açısından iki önemli husus var. Öncelikle İran’ın, Ukrayna’daki duruma benzer şekilde Körfez’in Arap tarafına yönelik geniş çaplı bir işgali ile Panama bandıralı gemilere küçük sürat tekneleriyle yapılan baskınları ayrı değerlendirmemiz lazım.

2023 yılında ABD, özellikle Çin’in temsil ettiği zorlukları ve ABD askerî kaynaklarının Ukrayna’da büyük ölçüde konuşlandırıldığını göz önüne alarak, İran’la geniş kapsamlı ve uzun vadeli bir savaşa girmekten kaçınmayı hedefliyor.

ABD, İran’la karşı karşıya gelen Körfez ülkelerinde personelini ve askerî varlıklarını konuşlandırdı. Bu, gerekirse monte edilmiş geleneksel silahları kullanmak da dahil olmak üzere ev sahibi ülkeleri, işgale karşı savunmaya yönelik zımni ama açık bir taahhüdün kanıtıdır. Ancak İran’ı ticari taşımacılığa yönelik tacizlerden caydırmak ayrı bir mesele. Nitekim Tanker Savaşı sırasında ABD, İran saldırılarını engellemedi ve çatışmayı İran’la büyük bir savaşa dönüştürebilecek askerî eylemlerden kaçındı. Asıl amaç, fiyatlarda büyük artışlar olmadan deniz seyrüseferinin kesintisiz olarak akışını temin etmekti ki, bu sonunda gerçekleştirildi.

2023 yılında ABD, özellikle Çin’in oluşturduğu zorlukları ve ABD askerî kaynaklarının Ukrayna’da büyük ölçüde konuşlandırıldığını göz önüne alarak, İran’la geniş kapsamlı ve uzun vadeli bir savaşa girmekten kaçınmayı hedefliyor. Bununla beraber Körfez yoluyla deniz taşımacılığının sürekliliğinin korunması önemli. Bu bizi Kissinger ile Nixon tarafından benimsenen ve ABD’nin, bölgenin istikrarını desteklemek için Körfez ülkelerinden daha fazla çaba talep ettiği ilkelere geri götürüyor.

Bu, Washington’ın Körfez ülkelerinin Çin’le ticari ilişkiler kurmasına ya da Çin’in İran ile Suudi Arabistan arasında arabuluculuk yapmasına neden itiraz etmediğini açıklıyor. Çin’in Suudi Arabistan Krallığı ile İran arasındaki gerilimi düşürme girişimi -pek mümkün olmasa da- başarılı olursa ABD’nin, Körfez’in istikrarındaki çıkarlarına hizmet edecek. Bununla birlikte Washington, Körfez ülkeleri ile Çin arasındaki askerî ilişkiler konusunda daha katı olacaktır.

Washington, Çin istihbaratının ABD güçlerinin hareketlerini dikkatle izlemek için kendisine sunulan kolaylıklardan ya da ABD yapımı askerî teçhizat ve sistemlerin yetenekleri ve bütünlüğüne sızmasından faydalanmasını istemeyecektir. Çin’le güçlü bir askerî ilişki kurarken, aynı zamanda ABD’den yakın askerî iş birliği ve koruma isteyen ülkeler, Washington’ın kendileriyle askerî ilişkileri sınırlandırdığını görecekler. Rusya’dan S-400 sistemi satın alan Türkiye örneğinde gördüğümüz gibi...

* Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Zelenskiy: Rusya ile bin 200 esirin takası için çalışıyoruz

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Zaporijya bölgesindeki 65. Mekanize Tugayı'nı ziyareti sırasında askerlere hitap ediyor. (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Zaporijya bölgesindeki 65. Mekanize Tugayı'nı ziyareti sırasında askerlere hitap ediyor. (AFP)
TT

Zelenskiy: Rusya ile bin 200 esirin takası için çalışıyoruz

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Zaporijya bölgesindeki 65. Mekanize Tugayı'nı ziyareti sırasında askerlere hitap ediyor. (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Zaporijya bölgesindeki 65. Mekanize Tugayı'nı ziyareti sırasında askerlere hitap ediyor. (AFP)

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ve Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Sekreteri Rüstem Umerov, Kiev'in bin 200 Ukraynalının serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla Rusya ile esir takasını yeniden başlatmak üzere çalıştığını söyledi.

Zelenskiy bugün Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, “Takasların yeniden başlamasını sabırsızlıkla bekliyoruz... Bu amaçla birçok toplantı, müzakere ve görüşme yaptık” ifadelerini kullandı.

Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Sekreteri Umerov dün yaptığı açıklamada, Kiev'in ortaklarının desteğiyle Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) takasların yeniden başlatılması konusunda istişarelerde bulunduğunu söyledi. Umerov, “Bu müzakereler sonucunda taraflar İstanbul anlaşmalarına geri dönme konusunda anlaştılar... Bu, bin 200 Ukraynalının serbest bırakılmasıyla ilgili” dedi.

İstanbul anlaşmaları, 2022 yılında Türkiye'nin arabuluculuğuyla varılan esir takası anlaşmalarıdır ve Rusya ile Ukrayna arasında büyük ölçekli, koordineli takaslar için kurallar belirlemektedir.

O zamandan bu yana iki ülke binlerce esirin takasını gerçekleştirdi, ancak takaslar düzensizdi ve Şubat 2022'den bu yana Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşının cephe hatlarındaki gerginlikler nedeniyle sık sık kesintiye uğradı.

Operasyonun usul ve organizasyonel ayrıntılarını belirlemek için yakın gelecekte istişareler yapılacağını ifade eden Umerov, “Esaretten dönen Ukraynalıların Yeni Yıl ve Noel'i evlerinde, aile sofralarında ve sevdikleriyle birlikte kutlayabilmeleri için yorulmadan çalışıyoruz” dedi.

Diğer yandan Zelenskiy, Ukrayna'nın hava ve hava savunma kapasitesini güçlendirmek için yarın (pazartesi) Fransa ile imzalanacak bir anlaşma hazırlandığını, ertesi gün (salı) ise İspanya'da Ukrayna'ya hava savunma ve füze sistemleri konusunda destek verilmesi konusunu görüşeceğini söyledi.

Zelenskiy ayrıca, bugün Yunanistan ile kış aylarında doğal gaz ithalatına ilişkin bir anlaşma imzalayacağını bildirdi.


Ağır toplardan motosikletlere... Rusya, Ukrayna'daki askeri stratejisini nasıl değiştirdi?

Pokrovsk kenti yakınlarında Rus güçlerine havan topu ateşleyen Ukraynalı askerler (Reuters)
Pokrovsk kenti yakınlarında Rus güçlerine havan topu ateşleyen Ukraynalı askerler (Reuters)
TT

Ağır toplardan motosikletlere... Rusya, Ukrayna'daki askeri stratejisini nasıl değiştirdi?

Pokrovsk kenti yakınlarında Rus güçlerine havan topu ateşleyen Ukraynalı askerler (Reuters)
Pokrovsk kenti yakınlarında Rus güçlerine havan topu ateşleyen Ukraynalı askerler (Reuters)

Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, son zamanlarda Moskova'nın askeri stratejisinde geleneksel savaş yöntemlerinden daha yenilikçi ve sıra dışı taktiklere doğru kayan önemli bir değişime tanık oldu.

Aylarca ağır topçu silahlarına yoğun bir şekilde güvenen ve ‘kıyma makinesi’ stratejisi olarak bilinen bir taktik izleyen Rusya yeni taktikler benimsemeye başladı. Bu taktikler arasında sivil araçların (motosikletler de dâhil) muharebe görevlerinde kullanılması da yer alıyor. Bu durum, Rusya’nın Ukrayna cephelerinde savaş yürütme biçiminde belirgin bir değişime işaret ediyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre söz konusu değişim, sosyal medyada yaygın olarak paylaşılan (yoğun sisin içinden çıkan ve Ukrayna'nın doğusunda bulunan Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrine doğru ilerleyen bir Rus askeri konvoyunu gösteren) bir videoda açıkça görülüyor. Videoda, bazı askerlerin motosikletlere bindiği, bazılarının ise harap bir kamyonun kasasında ayakta durduğu fark ediliyor. Bu sahne, Moskova'nın şu anda cephede uyguladığı alışılmadık taktikleri yansıtıyor.

Eğer Pokrovsk Rus kuvvetlerinin eline geçerse -ki bu artık giderek daha olası görünüyor-, burası Moskova’nın Mayıs 2023’te Bahmut’u ele geçirmesinden bu yana kontrol ettiği en büyük şehir olacak.

Bahmut gibi Pokrovsk da büyük ölçüde enkaza dönüştü ve stratejik önemi önemli ölçüde azaldı. Ancak Bahmut gibi Pokrovsk da Ukrayna direnişinin sembolü haline gelmiş bir şehir.

Bu nedenle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, burayı ele geçirmek için neredeyse her bedeli ödemeye hazır görünüyor. Dolayısıyla Ukrayna ordusu, durum her geçen gün kötüleşse de şehri savunmaya devam ediyor.

İki doğu kentinin kaderi birbirine çok benziyor gibi görünse de, sahadaki askerler, askeri gözlemciler ve analistler, Rusya'nın her iki kente yaklaşımının çok farklı olduğunu ve bu taktik değişikliğinin son iki yılda savaşın nasıl geliştiğini gösterdiğini söylüyor.

Bu değişimin başlıca nedeni, insansız hava araçlarının (İHA) yaygınlaşması. Modern teknolojik gelişmeler, bu araçların çok daha geniş mesafelere konuşlandırılmasını mümkün kıldı. Bu durum, Rus ve Ukrayna kuvvetleri arasındaki cephe hattının her iki tarafında ‘öldürme alanlarını’ fiilen genişletti ve böylece savaş alanında ilerlemeyi daha da zorlaştırdı.

‘Mantıklı bir değişim’

Pokrovsk'un kuzeydoğusundaki Kostyantynivka yakınlarında konuşlanmış Ukrayna 129. Tugayı’ndan bir asker CNN'e, birliğinin Rus kuvvetleriyle motosikletler üzerinde yaptığı ilk karşılaşmanın ‘son derece beklenmedik’ olduğunu, ancak buna rağmen mantıklı olduğunu söyledi.

“Bu mantıklı. Biz İHA'larla saldırıyoruz ve bu durumda onların hafif nakliye araçlarıyla hareket etmesi daha kolay” diyen asker, güvenlik nedeniyle isminin açıklanmamasını istedi.

Ukrayna Savunma Bakanlığı salı günü, yaklaşık 300 Rus askerinin Pokrovsk'ta olduğunu ve çatışmaların halen devam ettiğini bildirdi.

Tıbbi tahliye zorluğu

Rusya, 2024 yılının başlarında doğudaki Avdiyivka hattını yarıp geçmesinden bu yana, neredeyse iki yıldır yavaş bir şekilde Pokrovsk yönünde ilerliyor.

Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Savaş Çalışmaları Enstitüsü (ISW) bünyesindeki Avrupa Savunma Projesi Direktörü Mason Clark, tıpkı Avdiyivka’nın ele geçirilmesinde olduğu gibi, Rusya'nın Pokrovsk’a doğru ‘nihayetinde Ukrayna güçlerini geri çekilmeye zorlamak veya onları tamamen kuşatmak amacıyla yavaş yavaş ilerlediğini’ belirtti.

Clark şöyle devam etti: “Bu, Bahmut’ta yaşanan süreçten farklı; Bahmut daha çok yoğun ve doğrudan bir kentsel saldırıydı. Pokrovsk’ta ise operasyonel hedef, şehri tamamen temizlemekten ziyade Ukrayna kuvvetlerini kuşatmaktı.”

Rus kuvvetleri Pokrovsk’u tamamen abluka altına alamamış olsa da, Ukrayna’nın ikmal hatlarını kesmeyi başardı.

Pokrovsk ve komşu Mirnograd kentinde halen çatışan bir Ukraynalı sağlık görevlisi, şehirden tıbbi tahliyenin neredeyse imkânsız olduğunu söyledi. Zira tahliye araçları şehre 10-15 kilometreden fazla yaklaşamıyor ve bu mesafe bile İHA’lar nedeniyle son derece tehlikeli.

Sağlık görevlisi CNN’e şunları söyledi: “Ağır yaralılar tıbbi stabilizasyon noktasına ulaşamıyor. Orta derecede yaralanan biri, şanslıysa oraya ulaşabilirse ağır duruma düşüyor. Hafif yaralanmalar ise çoğu zaman orta seviyeye dönüşüyor… Şu anda, yerlerinden çıkaramadığımız, iki haftadır ağır yaralı birkaç kişi var. Bir kişi de bir haftadır ağır durumda ve onu da çıkaramıyoruz.”

gt
Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk kentinde hasar görmüş binaların önünden geçen Ukraynalı bir asker (AP)

Ukrayna ordusu, yaralıları tahliye etmek için insansız zırhlı araçlar kullanmayı deniyor ancak Pokrovsk’ta görev yapan sağlık görevlisi, bu araçların büyük miktarda Rus ateşine maruz kaldığını belirtiyor. Uluslararası hukuka göre, silahsız ve açık şekilde işaretlenmiş tıbbi taşıma araçlarına saldırmak yasak olmasına rağmen bu saldırılar devam ediyor.

Küçük gruplar gizlice sızıyor

2023’ün ilk yarısında Bahmut’taki savaş, Ukraynalıların ‘kıyma makinesi’ adını verdiği saldırılarla karakterize edildi. Bu taktik kapsamında Rus birlikleri, Ukrayna’nın iyi tahkim edilmiş mevzilerine doğru ilerlemeye devam ediyordu. Bu stratejinin temel fikri, Ukrayna kuvvetleri ateş açtığında kendi mevzilerini ele vermeleriydi.

Bu taktik, esasen öldürülmek üzere cepheye gönderilen Rus askerleri arasında çok yüksek kayıp oranlarına yol açtı. Geri çekilmek isteyenler, üstleri tarafından öldürülme tehdidiyle karşı karşıya kaldılar.

Bahmut'ta savaşan Ukraynalı askerler CNN'e, her gün onlarca Rus askerini öldürdüklerini ve cesetlerini tarlalarda donmaya bıraktıklarını, ertesi gün ise aynı görev için başka bir asker dalgasının gönderildiğini söylediler. Sonunda, ezici sayısal baskı sayesinde, bu Rus yöntemi aylarca süren çatışmalardan sonra Ukrayna ordusunu yormayı başardı.

Ancak şimdi taktikler değişti.

Mason Clark, “Bahmut'ta Wagner, Ukrayna'nın ateşini çekmek için adamlarını açık alanlara gönderiyor ve onların öldürülmesini bekliyordu. Şimdi amaç, bu adamların mümkün olduğunca çoğunu Ukrayna mevzilerine yaklaştırmak. Artık öldürülmek için gönderilmiyorlar” ifadelerini kullandı.

129. Tugay'dan bir Ukrayna askeri, Rus saldırı gruplarının küçüldüğünü bildirdi.

Güvenlik nedenleriyle isminin açıklanmamasını isteyen asker, “Kentsel alanlarda eskiden beş ila yedi kişilik gruplar halinde hareket ediyorlardı. Şimdi ise üç kişiden fazla olmuyorlar. Ekranda hareketlilik olmadığı için keşif İHA'larıyla onları takip etmek zor” dedi.

Ukrayna İHA biriminden başka bir asker, Rusların genellikle üç kişilik gruplar halinde hareket ettiğini ve kayıp oranlarının yüksek olduğunu bildirdi.

Geçen hafta isminin açıklanmaması kaydıyla CNN'e konuşan asker, “Onlar, üç kişiden ikisinin öldürüleceği, fakat birinin şehre ulaşarak orada tutunabileceği gerçeğine güveniyorlar” dedi.

Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı’nın tahminlerine göre, Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı başlattığı geniş çaplı işgalden bu yana verdiği 1,1 milyondan fazla zayiatın üçte biri yalnızca bu yıl öldürülen veya yaralanan askerlerden oluşuyor.

Clark, “Bu durum Ruslar açısından mantıklı. Çünkü son derece yavaş bir ilerleme temposunu kabullenmiş durumdalar ve bu tür operasyonel yaklaşım çok yavaş ilerliyor… Oysa 2022 ve 2023 yıllarında hâlâ hızlı ilerlemeye daha fazla önem veriyorlardı” ifadelerini kullandı.


Venezuela, Trinidad ve Tobago ile ABD arasında yapılan ‘sorumsuz’ askeri tatbikatları kınadı

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
TT

Venezuela, Trinidad ve Tobago ile ABD arasında yapılan ‘sorumsuz’ askeri tatbikatları kınadı

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro dün yaptığı açıklamada, Washington'ın Karayipler'deki askeri varlığını artırması nedeniyle, ABD ile müttefiki Trinidad ve Tobago arasında yapılan ‘sorumsuz’ askeri tatbikatları kınadı.

Karakas, Washington'un uyuşturucu çetelerine karşı olduğunu söylediği Karayipler'deki ABD askeri faaliyetlerinin, solcu lider Maduro'yu devirmek için bir bahane olduğunu düşünüyor.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre bu, ABD ile Trinidad ve Tobago tarafından bir aydan kısa bir süre içinde gerçekleştirilen ikinci ortak tatbikat.

Ekim ayında, güdümlü füzelerle donatılmış bir ABD destroyeri, Venezuela'nın ‘kışkırtıcı’ olarak nitelendirdiği eğitim tatbikatları yapmak üzere dört gün boyunca Trinidad'da demirledi.

Maduro dün Karakas'ta düzenlenen bir etkinlikte şunları söyledi: “Trinidad ve Tobago hükümeti, bir kez daha sorumsuz askeri tatbikatlar yapacağını duyurdu ve Sucre eyaleti açıklarındaki sularını, Venezuela gibi bir devleti tehdit etmeyi amaçlayan askeri tatbikatlar için kullanıma açtı.”

Maduro, doğu eyaletlerindeki destekçilerini, 16-21 Kasım tarihleri arasında yapılması planlanan tatbikatlar sırasında ‘protesto gösterileri’ düzenlemeye çağırdı.

Trump yönetimi haftalar önce Karayipler ve Pasifik'te uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı iddia edilen tekneleri hedef alan saldırılar başlatmıştı. Ayrıca hava ve deniz kuvvetlerini de devreye soktu; uçak gemisi USS Gerald R. Ford’un salı günü bölgenin kıyılarına ulaştığı duyuruldu.

Son birkaç hafta içinde Washington, uluslararası sularda yaklaşık 20 tekneyi hedef alan saldırılar düzenledi ve ABD verilerine göre en az 76 kişi öldü.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth perşembe günü Latin Amerika'da ‘terörist uyuşturucu kaçakçılarına’ karşı askeri operasyon başlatıldığını duyurdu; ancak bu operasyonun mevcut ABD askeri konuşlanmasından nasıl farklılaşacağı belirsizdi.

ABD Başkanı Donald Trump, Venezuela konusunda ne yapılacağına dair bir karar verdiğini ima ederek, “Ne olduğunu size söyleyemem, ancak uyuşturucu akışını durdurma konusunda Venezuela ile büyük ilerleme kaydettik” dedi.