Nijer… Sınırlı seçenekler ve alınan dersler

Nijer’deki darbe ülke içinde ve uluslararası alanda birbirinden farklı tepkilere neden oldu. (AFP)
Nijer’deki darbe ülke içinde ve uluslararası alanda birbirinden farklı tepkilere neden oldu. (AFP)
TT

Nijer… Sınırlı seçenekler ve alınan dersler

Nijer’deki darbe ülke içinde ve uluslararası alanda birbirinden farklı tepkilere neden oldu. (AFP)
Nijer’deki darbe ülke içinde ve uluslararası alanda birbirinden farklı tepkilere neden oldu. (AFP)

Halid Hamade

Nijer, Afrika’nın Sahil bölgesinde Batı’nın güvenlik yapısı için önemli bir rol oynamış ve hem Fransa hem de ABD için her zaman ortak bir ilgi odağı olmuştur. Bu iki ülkenin askerî üslerine ev sahipliği yapan Nijer, son yıllarda hem AB’den (2021 yılında 500 milyon euro) hem de Fransa’dan (2022’de 120 milyon euro) önemli bir uluslararası destek gördü. Bunun yanı sıra ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Mart 2023’te gerçekleştirdiği Niamey ziyareti esnasında duyurduğu 150 milyon dolarlık doğrudan bir yardım da var.

2021’den sonra tüm ECOWAS ülkelerinde ‘terörist saldırıların’ kurbanları artmasına rağmen Nijer, nispeten güvenli bir ortama sahipti. Nitekim sivil kayıpları, 2022 yılında yüzde 80 azaldı. ECOWAS Komisyonu Başkanı Omar Touray’ın Güvenlik Konseyi’ne sunduğu rapora göre 2023 yılının ilk altı ayında da terör saldırılarında toplam 4 bin 593 kişi arasından 77 sivil ölümü kaydedildi. Bununla beraber son üç yılda Mali’de (2020-2021), Gine’de (2021), Burkina Faso’da (2022) ve son olarak da Nijer’de (2023) görülen askerî darbeler hem ABD’nin hem de Fransa’nın bölgedeki geniş çaplı askerî müdahalesinin arkasında yatan stratejiye ilişkin soruları gündeme getirdi.

Hiç şüphe yok ki söz konusu askerî konuşlandırma, Afrika sahilinde Batı düşmanlığının pekişmesine katkı sağladığı gibi, Batı’nın stratejik rakipleri Rusya ile Çin’in nüfuzunun genişlemesine de olanak tanıdı. Diğer yandan ister devlet gözetimindeki sivil birlikler ister Mağrip El-Kaidesi, Cemaat-i Nusretü’l-İslam ve’l-Müslimin (Jama’at Nusrat al-Islam wal-Muslimin/JNIM) ve Büyük Sahra’daki İslam Devleti (Islamic State in the Greater Sahara/ISGS) gibi milisler ve örgütler olsun, gayri resmi silahlı gruplar (non-state armed groups) kendi nüfuzlarını pekiştirmeyi başardı. Batı yayılması ışığında bu örgütler, kontrol ettikleri bölgelerde fiili egemen otoriteye ya da proto-devletlere dönüştü.

Fransa ve ABD’nin yaklaşımları

Son üç yılda Afrika Kıtası’nda Batı karşıtlığına odaklanan ve Sahil ülkelerindeki askerî ve siyasi seçkin grupları harekete geçirmeyi başaran bir yönelime tanık olundu. Fransız karşıtı duygular, iktidarı ele geçirme girişimlerine gerekli meşruiyeti kazandırdı. Aynı şekilde Fransa’nın gerekli araçlara sahip olmasına rağmen aşırılık yanlısı silahlı gruplarla mücadele edememesi de Fransa ile yakın bağları olan liderlerin devrilmesine gerekçe sundu.

Fotoğraf Altı: 20 Ağustos’ta bir araya gelen göstericiler, Niamey’deki askerî darbe sebebiyle Nijer’e uygulanan yaptırımları protesto etti. (AFP)
20 Ağustos’ta bir araya gelen göstericiler, Niamey’deki askerî darbe sebebiyle Nijer’e uygulanan yaptırımları protesto etti. (AFP)

Etnik, sosyal ve ekonomik bağların kendilerine sunduğu başarı unsurlarını hesaba katmaksızın, askerî yeteneklerine bakıldığında Fransız güçleri, Sahil bölgesindeki silahlı gruplarla her zaman mücadele etti. Bu etkenler, aşırılık yanlısı gruplara koşullara uyum sağlama ve yerel halkla özdeşleşme yeteneği kazandırdı ve bu da onların, bölgesel ve uluslararası etkin odakların katıldığı askerî operasyonlara rağmen varlıklarını sürdürmeleri ve yeteneklerini geliştirmeleri için imkân sağladı.

2021’den sonra tüm ECOWAS ülkelerinde ‘terörist saldırıların’ kurbanları artmasına rağmen Nijer, nispeten güvenli bir ortama sahipti. Nitekim sivil kayıpları, 2022 yılında yüzde 80 azaldı.

Washington’ın Nijer’deki askerî darbeye karşı kendine özgü bir yaklaşımı vardı. Şöyle ki Biden yönetimi resmî olarak, iktidarın askerler tarafından ele geçirilmesini bir darbe olarak tanımlamadı ve bunun yerine askerî seçeneği dışladığını, krizin diplomasi yoluyla ele alınması gerektiğini dile getirdi. Washington, Agadez Üssü’nün insansız hava araçları için yürüttüğü keşif ve bilgi toplama görevlerinin sürdürülebilirliğini temin etmek için sakin bir yol bulmaya çalışırken Fransa’nın Nijer’de yaşananlara yaklaşımı kolaylıkla aşılamayacak kritik etkenlere dayanıyor.

Enerji üretim tesislerinin ihtiyaçlarını karşılamak için Nijer’deki uranyum kaynaklarına güvenli erişim, Fransa’nın stratejik çıkarlarından biri. Köklü sömürgeci egemenliği sürdürme sorunu da Fransa’nın tutumunun şekillenmesinde rol oynuyor.

Buna karşılık Nijer de iki ülkeye farklı muamelelerde bulundu. Şöyle ki askerî konsey, Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’un devrilmesinin ardından Fransa ile askerî iş birliği anlaşmalarını iptal etti ve Fransa’ya güçlerini çekmesi çağrısı yaptı. Washington ise şu ana kadar güçlerini geri çekme çağrısı almadı; bunu yapmak zorunda kalacağına dair herhangi bir işaret de yok. Aksine insansız hava araçları da dahil olmak üzere ABD’nin askerî uçuşları darbeciler tarafından onaylandı.

Muhtemel senaryolar

Fransa ve ABD’nin Nijer’deki askerî darbeye yaklaşım konusundaki tutum farklılığı, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’na (ECOWAS) da yansıdı. Nitekim devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’un yeniden iktidara getirilmesi için gösterilen diplomatik çabaların başarısız olması halinde askerî çözüme işaret etse de ECOWAS, görünüşe bakılırsa darbenin bölge ülkelerinde sebep olduğu büyük ayrışma ve gerginlikler nedeniyle ortak bir karar alamayacak. Askerî konseyin artan desteği ve herhangi bir askerî müdahaleyle karşılaşma ihtimali, darbeyi planlayanları iktidara tutunma konusunda cesaretlendirdi. ECOWAS üyeleri, kapsamlı bir savaşın bölgenin kırılganlığını artıracağının farkında. Askerî seçeneğin ortaya atılması bile tek başına Batı Afrika ve Sahil bölgesi ülkelerini bölmek için yeterli oldu. Buna ek olarak, halihazırda ECOWAS’ın dönem başkanlığını üstlenen Nijerya gibi üye ülkeler, iç baskılara maruz kalıyor. Bu baskılar, Nijerya’nın kuzeyindeki en büyük şehir Kano’nun sokaklarında Nijer’e yönelik olası bir işgali protesto etmek için yapılan yoğun gösteriler üzerinden ifade edildi.

Fotoğraf Altı: Binlerce darbe destekçisi, 20 Ağustos’ta Niamey’de gösteri yaptı. (AFP)
Binlerce darbe destekçisi, 20 Ağustos’ta Niamey’de gösteri yaptı. (AFP)

AP’nin haberine göre ECOWAS’ın, Nijer’i işgal etmek ve demokratik olarak seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’u göreve geri getirmek için ‘Afrika İhtiyat Gücü’nü harekete geçirdiğini duyurmasından yalnızca birkaç gün sonra darbe destekçileri, olası bir askerî müdahaleye karşı savaşmak için gönüllü olarak seferber olmaya başladı.

Görünüşe göre ECOWAS’ın, Fransa ve ABD desteği olmadan tehditlerini yerine getirmesi giderek zorlaşıyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığı analize göre askerî herhangi bir müdahaleyi yönetecek olan Nijerya’nın karşı karşıya kaldığı iç güvenlik sıkıntılarının yanı sıra, Burkina Faso ve Mali de bloğun ülkeyi işgal etmek için harekete geçirilmesi halinde Nijer’de darbecilerin yanında savaşacakları tehdidinde bulundu. Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden (IFRI) Elie Tenenbaum, “Esasında Afrika İhtiyat Gücü, darbenin gerçekleştiği bir ülkede anayasal düzeni geri getirmek için tasarlanmadı” diyor. Fransa, Nijer’e askerî olarak müdahale etmek için harekete geçer mi? Peki, ABD; Afganistan ve Irak’taki uzun savaş tecrübelerinden sonra dış politikasında hiçbir önceliği olmayan bir yere müdahale eder mi?

Askerî seçeneğe doğru gidişin yansımaları

ECOWAS’ın askerî seçeneğe yönelmesi, Burkina Faso ile Mali ordularının darbeyi savunmak için Nijer’deki muadillerine katılmasına yol açacak. Bu da Cumhurbaşkanı Bazoum’un göreve geri getirilmesi krizini Sahil bölgesinde kapsamlı bir çatışmaya dönüştürecek. Bu bağlamda Çin ve Rusya destekli yabancı güçler ve güvenlik örgütleri, bölgedeki Fransız ve Amerikan çıkarlarına karşı çıkma adı altında savaşı uzatmak için silah ve para desteği sunmakta tereddüt etmeyecektir. Hiç şüphesiz askerî seçeneğe başvurmanın sonuçları ve yansımaları, bir bütün olarak Afrika’nın güvenliğine gölge düşürecek ve hatta mevcut krizleri daha da karmaşık hale getirecek:

Öncelikle, ilk olumsuz yansıma, teröre karşı bölgesel savaşa katılan ülkeler üzerinde olacaktır. Zira halihazırda bu savaşın sorumluluğunu üstlenen ülkeler, ordu ve kaynaklarının yönünü yeni önceliklere doğru çevirecek. Nijeryalı askerler şu an G5-Sahel Grubu ve Çok Uluslu Ortak Görev Gücü üzerinden Çad Gölü havzası ve ülkenin diğer bölgelerinde Boko Haram’a, Batı Afrika Eyaleti İslam Devleti’ne (ISWAP) ve diğer terörist gruplara karşı savaşıyor. ECOWAS’ın Nijer’e karşı yürüteceği herhangi bir saldırı, öncelikleri askerî konsey ile geçiş hükümetinin korunması yönünde yeniden düzenleyecek ve yeni savaşın sebep olduğu zayıflıklardan yararlanarak faaliyetlerini artıracak olan terörist gruplara karşı savaşa katılmaktan uzaklaştıracaktır.

ECOWAS’ın, Fransa ve ABD desteği olmadan tehditlerini yerine getirmesi giderek zorlaşıyor. Askerî herhangi bir müdahaleyi yönetecek olan Nijerya’nın karşı karşıya kaldığı iç güvenlik sıkıntılarının yanı sıra, Burkina Faso ve Mali de Nijer’de darbecilerin yanında savaşacakları tehdidinde bulundu.

İkinci olarak; silahlı çatışma Nijer’e sınırı olan yedi ülkeye büyük bir mülteci akınına yol açacak ki çok sayıda mültecinin Avrupa’ya gitmeye çalıştığı bir durumda bu, mevcut krizi daha da şiddetlendirecektir.

Üçüncü olarak; Nijer’le müttefik olan ülkeler ECOWAS’ın, Fransa ve onun müttefiklerinin çıkarlarını korumak için askerî bir operasyon yürüttüğünü düşünecek. Bu ise askerî müdahale uyarısında bulunan Rusya’ya yönelmek için bir teşvik olacaktır. Rusya, darbeye karşı çıkan Güney Afrika ve Namibya gibi Afrikalı müttefiklerini kızdırmamak için darbecilere destek vermemeye özen gösterdi göstermesine ama geniş çaplı bir askerî müdahale Moskova’ya, buna katılma ve komşu Mali’de aktif olarak bulunan Wagner örgütünü dahil ederek yeni müttefikler kazanma fırsatı sağlayacaktır.

Alınan dersler, Batı Afrika ülkelerine Batılı bakış açısını değiştiriyor mu?

Nijer’de ve onun öncesinde Batı Afrika’daki askerî darbeye karşı ortaya koyduğu tutumlara bakılırsa ABD, Batı demokrasisini güç yoluyla dayatmaya ilişkin bir güvenlik gücü olarak hareket etmeyecek gibi görünüyor. Aksine ABD’nin, Afrika’nın terörle mücadeleye katılımını teyit etme ve mevcut otoriteyle çatışmadan askerî üslerini sessizce konuşlandırmayı sağlama yönünde bir arzusu var. Gerçekleşirse şayet askerî çatışma, ABD’yi şu iki seçenekten birine itebilir:

Birincisi; ilgi odağının Gana ve Senegal gibi daha demokratik ve ekonomik açıdan daha ileri Batı Afrika ülkelerine kaydırılmasından sonra doğrudan çatışma dairesinden çıkmak ve yapıcı kaos teorisini tekrar etmek. Faaliyetlerin keşif ve uzaktan bilgi toplama operasyonlarıyla sınırlandırılması ve destek sunulması, geçiş seçeneğini Washington için mantıklı kılıyor.

İkincisi; Batı’nın, Batı Afrika’da güvenliğin istikrarını sağlama ve devletin yeteneklerini geliştirme adına yeni bir yaklaşıma yönelmesine öncülük etmek. Brown Üniversitesi’nde Savaşın Maliyetleri Projesi’nin eş direktörü Stephanie Saville şu değerlendirmede bulundu:

Şu an ABD’de gerçekten yapmamız gereken şey, olup bitenlere farklı bir yaklaşımın gerekli olduğuna dair bir uyandırma çağrısı olarak bakmaktır… Gelin, şu ana kadar yaptıklarımızın başarısız olduğunu söyleyecek kadar cesur olalım.

Afrika Sahil ülkelerindeki rejimlerin askerî bir karaktere büründürülmesi eğilimi, demokratik olarak seçilen ve Batı hegemonyasının bir uzantısı olmaktan öteye geçmedikleri için devrilmesi şart olan yetkililerden kurtulmanın alternatif modeli haline geldi. Batı; Mali ve Burkina Faso’dan sonra Nijer’den alınan dersleri okur mu?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Majalla’dan çevrildi.



Türkiye, Afrika'daki varlığını silah ve ticaretle güçlendiriyor

Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)
Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)
TT

Türkiye, Afrika'daki varlığını silah ve ticaretle güçlendiriyor

Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)
Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)

Sagir el-Haydari

Fransa'nın Afrika'daki nüfuzunun gerilediği ve Rusya ve Çin gibi diğer küresel güçlerin kıtada nüfuz mücadelesine girdiği bir dönemde, Türk diplomasisi, çok sayıda silah kullanarak kaynak zengini Afrika kıtasında daha geniş kapsamlı bir varlık gösterme arayışında kararlılıkla ilerliyor.

Türkiye, son dönemde Afrika ülkelerine Bayraktar İHA'ları gibi Türk askeri teçhizatı tedarik ederek verimli askeri ortaklıklar kurmayı başardı. Ancak iş bununla da bitmiyor, Ankara’nın, Afrika Boynuzu gibi bölgelerdeki ciddi krizlerin yatıştırılmasını sağlayan arabuluculukları da bulunuyor.

Bu çabaların bir parçası olarak geçtiğimiz günlerde düzenlenen Antalya Forumu'na, Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud başta olmak üzere çok sayıda Afrikalı yetkili katıldı. Ne var ki Ankara'nın oynamaya başladığı ileri rollere rağmen Fransa gibi diğer güçlerin yerini alıp alamayacağı belirsiz.

Stratejik ortak

Aralık 2024'te Türkiye Etiyopya ile Somali arasında arabuluculuk yapacağını duyurdu ve bu adım iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesiyle sonuçlandı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, anlaşmayı “tarihi” olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Türkiye, Afrika'daki diplomatik varlığını önemli ölçüde pekiştirdi. Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, 2002 yılında 12 olan büyükelçilik sayısı, 2022 yılında 44 büyükelçilik ve konsolosluğa yükseldi. Bu arada Ankara'daki Afrika diplomatik temsilcilikleri 2008'de 10 iken 2023'te 38'e çıktı.

Siyasi araştırmacı Taha Avdetoğlu, “Türkiye, Fransa gibi diğer sömürgeci ülkelerin aksine, Afrika kıtasındaki varlığını stratejik bir ortak olarak güçlendirmeyi başardı. Coğrafi konumu ve birçok alandaki uzmanlığından yararlanarak uzun vadeli ilişkiler geliştirdi, Afrika, Türkiye'nin jeostratejik çıkarları için önemli bir derinlik haline geldi” değerlendirmesinde bulundu.

fdghyjukı
Türkiye Afrika kıtasındaki varlığını stratejik bir ortak olarak güçlendirmeyi başardı (Reuters)

Avdetoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye'nin, askeri üs kurmuş olduğu Somali'de, enerji güvenliği ve petrol arama gibi birçok kanaldan nüfuzunu artırmaya çalıştığını da gözlemledik. Türkiye, Afrika'da nüfuzunu tesis etme konusunda zorlu meydan okumalarla karşı karşıya kaldı. Özellikle uluslararası alanda Türkiye’nin rolünden derinden rahatsız olan bir diğer büyük güç olan Fransa ile karşı karşıya geldi. Türkiye yumuşak diplomasiyle başarıya ulaştı, dolayısıyla özellikle kıtada elde edilen başarıların ışığında, Türk-Afrika ilişkilerinin Ankara'nın dış politikasında önemli bir yer tutacağına inanıyorum. Bu sadece siyasi ve ekonomik yakınlaşmayla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda savunma sanayi gibi hassas ve önemli bir alanı da kapsayacak.”

Nitekim Türkiye, birçok Afrika ülkesine askeri teçhizat temin etti ve Bayraktar İHA'ları şu anda kıta semalarında uçuyor. Bu adımların, Fransa'nın kıtadan güçlerini ve askeri teçhizatını çekmek zorunda kalmasının neden olduğu zararı telafi etme amacı taşıdığı düşünülüyor.

Ekonomik iş birliği

Türkiye'nin Afrika'ya olan ilgisi yeni değil. Ankara, 2005 yılında Afrika Birliği'nde daimi gözlemci statüsü elde etti ve o tarihten bu yana zorlu Afrika denkleminde kendine yer edinmeye çalışıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı, 2008'den bu yana yaklaşık 30 Afrika ülkesini ziyaret etti ve kobalt ve uranyum gibi değerli madenlere ev sahipliği yapan kaynak zengini bu ülkelere yatırımların yönlendirilmesini istedi.

Avdetoğlu şunu da söyledi: “Türkiye, ekonomik iş birliğiyle Afrika'da ilişkiler kurdu ve güçlendirdi. Son yıllarda enerji ve altyapı yatırımlarını artırarak geniş bir diplomatik rol üstlendi. Afrika ülkelerinde yeni konsolosluklar açıldı, önemli insani yardımlar sağlandı, güvenlik ve askeri iş birliği arttı. Türkiye ile Afrika arasındaki ticaret hacmi 2003 yılında 3 milyar dolar seviyesinden 2023 yılında yaklaşık 35 milyar dolara yükseldi.”

Genişleyen nüfuz

Afrika meseleleri konusunda uzman siyasi araştırmacı Muhammed Turşin ise, “Türkiye'nin Afrika'daki nüfuzu, birçok bölgesel güç gibi, giderek genişlemeye başladı. Ankara bu nüfuzu uzun yıllar boyunca burslar, yardımlar, yardım projeleri ve sivil toplumu destekleme yoluyla yumuşak diplomasiyi kullanarak oluşturdu” dedi.

Turşin, yumuşak diplomasinin Afrika'da Türkiye’nin nüfuzunu güçlendirme ve pekiştirmede başarılı olduğunu, son olarak Türkiye’nin, askeri ortaklıklardan yararlanarak Afrika ülkelerine Bayraktar gibi gelişmiş silah sistemleri tedarik etmeye başladığını sözlerine ekledi.

Turşin’e göre “Türk stratejisi askeri ve ekonomik boyutlara dayandı ve genellikle yumuşak diplomasiyi kullandı. Ankara, pek çok uluslararası güçten farklı bölgesel yönelimlere sahip ve her zaman kendi çıkarlarını ve ortaklık kurduğu ülkelerin çıkarlarını ön planda tutuyor.”

Türkiye, Fransa'nın Burkina Faso, Nijer, Mali gibi ülkelerden çekilmesinden faydalanmaya çalışarak, bu ülkelere askeri teçhizat temin etmeyi teklif etti. Bayraktar İHA'ların teslim edildiği Mali gibi bunlardan bazılarıyla anlaşmalar yapılmış durumda.

Sınırlı güç ve kapasite

Erdoğan, son döneminde ülkesinin Afrika ile ticaret hacmini 75 milyar dolara çıkarma arzusunda olduğunu dile getirdi. Ancak Rusya ve Çin gibi diğer bölgesel güçlerin de aynı şeyi yapmaya çabaladığı bir ortamda Ankara'nın bunu başarabileceği belirsiz.

Türkiye'nin Afrika'da yaklaşık 71 askeri ataşesi bulunuyor ve askeri satışları, insansız hava araçları ve diğer ekipmanlarla birlikte yaklaşık 328 milyon dolara yükseldi.

Nijeryalı siyasi araştırmacı Muhammed Aval, “Türkiye'nin gücü ve kapasitesi, Rusya gibi doğrudan çatışmalara dahil olmuş diğer ülkelerle karşılaştırıldığında sınırlı. Ancak Ankara'nın politikasının olumlu bir yönü de var; müdahalede bulunduğunda riskleri azaltması” dedi.

Aval, “Türkiye'nin ekonomik ve ticari alan ile sınırlı kalması, kendisi açısından olumlu bir nokta. Ancak askeri teçhizatını tanıtma hamlesi, ulusal güvenlikleri üzerindeki olumsuz etkilerinden zaten korkan diğer Afrika ülkelerinin öfkesini uyandırabilir” diye ekledi. “Özellikle Sahel bölgesinde yeni nesil yöneticilerin yükselişiyle birlikte Türkiye'nin Afrika'da yaşanan siyasal ve ekonomik değişimleri dikkatle ele alması gerektiğini” vurguladı.

.