Fransa-Nijer ilişkilerindeki gerilim tırmanıyor

Washington, mevcut krize siyasi bir çözüm bulma konusunda kararlı. ECOWAS darbecileri geri adım atmaya çağırdı.

Askeri cunta destekçileri cuma günü başkent Niamey'de Nijer ve Rusya bayraklarıyla yürüdüler (EPA)
Askeri cunta destekçileri cuma günü başkent Niamey'de Nijer ve Rusya bayraklarıyla yürüdüler (EPA)
TT

Fransa-Nijer ilişkilerindeki gerilim tırmanıyor

Askeri cunta destekçileri cuma günü başkent Niamey'de Nijer ve Rusya bayraklarıyla yürüdüler (EPA)
Askeri cunta destekçileri cuma günü başkent Niamey'de Nijer ve Rusya bayraklarıyla yürüdüler (EPA)

Nijer’de 26 Temmuz sabahı ‘Fransa’nın dostu’ olarak bilinen Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'un Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'na bağlı unsurlar tarafından Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda alıkonularak ordunun iktidara geldiği darbeden sonra Fransa ile Nijer arasında gerilen ilişkiler, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un her yıl yapılan bir etkinlik çerçevesinde dünyanın dört bir yanındaki Fransız büyükelçilerine hitap etmesinden saatler önce yeni bir gelişmeye tanık oldu. Nijer’deki askeri cunta, Fransa Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği bir mektupta, Fransa’nın Niamey Büyükelçisi’ni geri çağırmasını istedi. Mektupta, büyükelçiye ülkeyi terk etmesi için 48 saat süre verildiği belirtildi. Nijer Dışişleri Bakanlığı tarafından Fransa Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen mektupta, ‘Fransa’nın Nijer'in çıkarlarına aykırı başka eylemlerinin’ yanı sıra Fransa'nın Niamey Büyükelçisi Slyvain Itte’nin cuma günü kendisine yapılan Nijerya Dışişleri Bakanlığı’nı ziyaret etmesi davetine yanıt vermediği gerekçesiyle agremanının iptal edilmesine karar verildiği kaydedildi.

Fransa Dışişleri Bakanlığı kısa bir süre sonra ‘darbecilerin talebini dikkate aldığını’ açıkladı. Ancak Bakanlık, ‘büyükelçinin geri çağrılması talebinin, yalnızca meşru olarak seçilmiş Nijerli yetkililer tarafından yapılması gerektiğinden böyle bir talepte bulunamayacaklarını’ da ekledi.

Darbe yapılan Bazoum hükümetinin Dışişleri Bakanı Hassoumi Massoudou, (eski adı Twitter olan) X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, tüm baskılara rağmen bugüne kadar istifa etmeyen Büyükelçi Itte’nin ‘seçilmiş cumhurbaşkanı tarafından akredite edildiğini’ hatırlattı. Bazoum’un halen Nijer'in meşru cumhurbaşkanı olduğunun altını çizen Massoudou, diğer ülkeler gibi Fransa'nın da buna bağlı olduğunu vurguladı.

Fransa Bazoum'un geri dönmesini bekliyor

Öte yandan Cumhurbaşkanı Macron’un büyükelçilere hitaben yapacağı konuşmada Fransa'nın dış politikası ve karşılaştığı zorluklara, Nijer dosyasına ve Paris'in Sahel ülkeleri ve genel olarak Afrika kıtası ile olan ilişkilerine değineceğine şüphe yok. Macron’un Paris'in, Niamey'deki Cumhurbaşkanlığı Konutu’ndaki bir odada tutulan Cumhurbaşkanı Bazoum'un derhal serbest bırakılmasına ve yeniden anayasal yetkilerini kullanmasına bağlı kalmaya devam edeceğini vurgulaması bekleniyor. Paris, Nijer’de gerçekleşen darbeden bu yana aynı tutumu sergiliyor.

jmnyrm
Cuma günü cunta destekçisi göstericilerin başkent Niamey'de Fransız askeri üssüne girmesini engelleyen polis güçleri (EPA)

Ancak Cumhurbaşkanı Muhafız Alayı komutanı olarak görev yapan General Omar Tchiani liderliğindeki darbecilerden oluşan Askeri Konsey’in 3 Ağustos'ta Nijer ile Fransa arasında daha önce yapılan güvenlik ve savunma anlaşmalarını fesih etmesi ve bin 500 Fransız askerinin teçhizatları ve silahlarıyla birlikte Nijer'den çekilmesini talep etmesinin ardından askeri cuntanın Nijer'de bulunan tüm askeri güçlerini geri çekmesi için tanınan sürenin dolması nedeniyle Paris, 3 Eylül'de yeni bir hakla karşı karşıya kalacak. Fransa aynı durumla daha önce Mali ve Burkina Faso’da karşılaşmış, Mali'de konuşlu Fransız Barkhane Operasyonu'nda görevli askerlerini ve Burkina Faso’da konuşlu Sabre Operasyonu’nda görevli askerlerini bu iki ülkedeki askeri cuntaların talebi üzerine geri çekmek zorunda kalmıştı. Paris, Nijer, Mali ve Burkina Faso arasındaki ‘sınır üçgeninde’ terörist gruplarla mücadelede Nijer ordusuna yardımcı olmak amacıyla sınırlı sayıda asker konuşlandırmıştı. Darbeden sonra iki taraf arasındaki askeri iş birliği askıya alıdı ve geri çekilmek için verilen sürenin bitmesinin ardından binlerce cunta destekçisi, Fransa’nın Niamey'deki askeri üssünde toplanarak protesto gösterileri düzenlemeye başladı.

‘Normal’ gerilim

Paris ile Niamey arasındaki yeni gerilim gayet normal görünüyor.

Zira eski sömürgeci Fransa, Nijer ile Nijer hava sahasını uçuşa kapatma kararını defalarca kez ihlal etmişti. Batı Afrika Ekonomik Topluluğu'nu (ECOWAS) Nijer’e askeri müdahalede bulunmaya teşvik etmiş, ayrıca Nijer ordusundan bazı kişilerle gizli anlaşmalar yapmakla, onlara komplo kurmak için arkalarında durarak darbecilerden kurtulmaya çalışmakla suçlanmıştı. Nijer ile Fransa arasındaki bu gerilimin daha da tırmanması bekleniyor.

Askeri cunta, Fransa’yı ‘teröristlerin’ ülkeyi istikrarsızlaştırmasına izin vermekle suçlarken suçlamalarını destekleyen hiçbir delil sunmadı. Ancak bu suçlamalar, Paris tarafından şiddetle reddedildi. Önümüzdeki günlerde ve haftalarda hangi senaryo ile karşılaşırsak karşılaşalım, Fransa’nın Nijer’de artık hiç de rahat bir konumda olmadığı gün be gün ortaya çıkıyor.

Dolayısıyla askeri cuntanın birinci hedefi olan Paris, stratejik, siyasi ve ekonomik açıdan büyük çıkarları nedeniyle bir yandan askeri cunta üzerinde Afrika ve uluslararası tarafların ekonomik, mali ve siyasi yönlerden baskılarını takip ediyor diğer yandan ise mevcut çıkmazdan kurtulmak için siyasi ve diplomatik çabaları sürdürerek olacakların sonucunu bekliyor.

Darbeden bir ay sonra

Nijer’deki askeri darbenin üzerinden tam bir ay geçerken sorunun çözümüyle ilgili hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Bir yandan ECOWAS ülkelerinin genelkurmay başkanlarının askeri müdahale planı yaptıkları ve grubun askeri hazırlıklarının devam ettiği konuşulurken diğer yandan Fildişi Sahili, Senegal, Benin ve belki de diğer üye ülkelerin de katkıda bulunacağı olası askeri operasyona katılacak askeri güçlerin Nijerya'nın kuzeyine geldiğine dair bazı haberler de geliyor.

Bir yandan askeri müdahale hazırlıkları yapılırken bir yandan da Nijer kamuoyuna, askeri müdahalenin Nijerlileri hedef almadığı ve onlara karşı bir savaş açma niyeti olmadığı, aksine operasyonun Cumhurbaşkanı Bazoum’un serbest bırakılmasını ve ülkede ‘anayasal düzenin’ yeniden tesis edilmesini sağlamayı hedeflediği yönünde mesajlar veriliyor.

nhtrmh
Cuma günü başkent Niamey'de düzenlenen protesto gösterileri sırasında Rusya Devlet Başkanı Putin’in portresini ve Nijer bayrağını taşıyan cunta destekçisi göstericiler (EPA)

Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) aktardığına göre ECOWAS Komisyonu Başkanı Omar Touray, geçtiğimiz cuma günü Abuja'da gazetecilere yaptığı basın açıklamasında, Nijer ordusunun attığı adımı yeniden düşünmesi ve aklın sesine kulak vermesi için hala çok geç olmadığını söyledi. Touray, bölge ülkelerinin liderlerinin hiçbirinin darbeyi desteklemeyeceğini ve asıl meselenin Batı Afrika ülkelerinden oluşan ECOWAS’ın bölgedeki darbe sarmalını durdurma konusundaki kararlılığıyla ilişkili olduğunu sözlerine ekledi.

ECOWAS, diyalogu öncelediğini, askeri müdahalenin ise ‘son çare’ olduğunu savunmaya devam ederken Touray, bölge ülkelerinden dördünde askeri darbe olmasından dolayı Nijer darbesinin başarısının diğer ülkelerde de darbeleri teşvik edeceğini söylemekten kaçındı. Bu yüzden gözlemcilere göre Nijer’deki darbecilere tolerans göstermek Mali, Burkina Faso ve Gine'de olduğu gibi, demokratik sisteme ve iktidarın barışçıl olarak devredilmesine bağlı olan ülkelerin topraklarının küçülmesine yol açacak ve yeni darbelere kapı aralayacak.

Diplomatik seçeneğe destek

Siyasi-diplomatik seçeneği savunanlar, mevcut çıkmaza bir çıkış yolu bulmak amacıyla Niamey'e gitmeye devam ederken ECOWAS, askeri cuntayla temas halinde kalmayı sürdürüyor. Cezayir Dışişleri Bakanı Ahmed Attaf, ECOWAS üyesi Nijerya, Benin ve Gana'ya Nijer'deki krizi görüşmek üzere ayrı ayrı resmi ziyaretler gerçekleştirdi.

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun da Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Lunas Makramane'yi Niamey'e gönderdi. Cezayir'in askeri çözüme karşı olduğu biliniyor, fakat öne sürdüğü önerilerin genel hatları henüz ortaya çıkmadı.

Tüm gözler özellikle ABD’nin çabalarından çıkabilecek sonuçlara çevrildi. Darbeden hemen sonra Niamey'i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Victoria Nuland'ın ve ABD Niamey Büyükelçisi Kathleen FitzGibos'un yaptıkları ziyaretlerin ardından Washington, yakında yeni bir müzakere turu başlatmak için Batı Afrika'ya yeni bir temsilci gönderdi.

Washington, ülkede anayasal düzene dönüş çağrısında bulunurken askeri müdahaleye karşı çıkıyor. Washington, ECOWAS’ın askeri seçeneğe yönelik baskısını hafifletecek şekilde ‘siyasi bir çözümü desteklemede ECOWAS'ın yanında olduğunu birçok kez vurguladı.



Ortadoğu’daki ateş Afrika Boynuzu’nu da yakar mı?

Mevcut yansımaların, Afrika Boynuzu ve Ortadoğu’daki ülkelerin ve halkların istikrarı, ekonomisi ve geleceği açısından geniş kapsamlı sonuçlar doğurması bekleniyor (AFP)
Mevcut yansımaların, Afrika Boynuzu ve Ortadoğu’daki ülkelerin ve halkların istikrarı, ekonomisi ve geleceği açısından geniş kapsamlı sonuçlar doğurması bekleniyor (AFP)
TT

Ortadoğu’daki ateş Afrika Boynuzu’nu da yakar mı?

Mevcut yansımaların, Afrika Boynuzu ve Ortadoğu’daki ülkelerin ve halkların istikrarı, ekonomisi ve geleceği açısından geniş kapsamlı sonuçlar doğurması bekleniyor (AFP)
Mevcut yansımaların, Afrika Boynuzu ve Ortadoğu’daki ülkelerin ve halkların istikrarı, ekonomisi ve geleceği açısından geniş kapsamlı sonuçlar doğurması bekleniyor (AFP)

Haşim Ali Hamid Muhammed

Dünyanın dikkati Kızıldeniz ve buradaki gelişmelere, ayrıca Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın tamamlanmasının ardından Mısır ve Etiyopya arasında Nil Nehri suları konusunda yaşanan rekabete ve bölgedeki ülkeler arasında uluslararası yarış ve bölgesel sürtüşmeye yönelirken, Ortadoğu ve Afrika Boynuzu için yeni bir aşamaya işaret eden birçok değişken bulunuyor. Afrika Boynuzu, Ortadoğu ile gelecekteki çatışmaların yükünü paylaşacak mı? İki bölgedeki olayların gidişatına ne gibi beklentiler var?

Jeopolitik ve ekonomik önemi ile Ortadoğu, gerek Gazze, Filistin, Lübnan, Suriye, Yemen ve Sudan'daki olaylar gerekse özellikle Mısır ve Etiyopya arasındaki su anlaşmazlığı bağlamında Afrika Boynuzu’ndaki değişiklikler olsun devam eden uluslararası çatışmaların etkisiyle değişmeye zorlanıyor. Tüm bunların yanında dikkatler, bazı bölge ülkelerinin, rakip güçlerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde durumu şekillendirmeyi amaçlayan uluslararası ve bölgesel desteklerle yeni bir gerçeklik dayatmaya çalıştığı Kızıldeniz bölgesine ve burada yaşanan karmaşık jeopolitik rekabete çevrilmiş durumda.

Kanıtlar, Ortadoğu ile Afrika Boynuzu’nu birbirine bağlayan stratejik bir arter olarak kabul edilen ve bazılarına göre bölgenin jeopolitiğinin anahtarı olan Kızıldeniz'deki gelişmelerin, bu bölgenin artık sadece bir ticaret yolu olmaktan çıkıp askeri ve stratejik etki alanı haline geldiğini ortaya koyuyor.

Filistin ve Lübnan'da yaşananlar, Suriye'de tanık olunanlar, Libya ve Sudan'daki çatışmalar ve Nil Nehri suları üzerindeki anlaşmazlık, strateji analistlerinin Ortadoğu ve Afrika Boynuzu’nun haritasını yeniden çizeceğini ve her iki bölgedeki devletlerin ve halkların istikrarı, ekonomisi ve geleceği üzerinde derin etkileri olacağını öngördükleri değişikliklerin birer işaretidir.

Ortadoğu ve Afrika Boynuzu

Ortadoğu, bazıları Batı Asya'da, bazıları ise Kuzeydoğu Afrika'da bulunan 17 ülkeden oluşuyor. Asya kısmı Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Kuveyt, Umman, Yemen ve Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin'in yanı sıra İran, Türkiye ve İsrail gibi Arap olmayan bölgesel güçleri kapsıyor. Mısır ve Sudan, Kuzeydoğu Afrika ülkeleri arasında yer alıyor. Bölgenin stratejik coğrafi konumu, Doğu Akdeniz'den Arap Körfezi'ne uzanan genişliği ve Asya, Afrika ve Avrupa olmak üzere üç kıtayı birbirine bağlaması nedeniyle önemli olarak kabul ediliyor. Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı ve Babu’l-Mendeb Boğazı gibi en önemli uluslararası deniz koridorlarını ve başta petrol ve doğalgaz olmak üzere doğal kaynakları barındıran bu bölge, kültürel, dini ve tarihi boyutlarıyla da uluslararası çatışmaların ve ittifakların merkezi haline geldi.

zx
Kızıldeniz artık sadece bir ticaret koridoru değil, aynı zamanda askeri ve stratejik nüfuz alanına dönüştü (AFP)

Afrika Boynuzu, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nden batıya doğru boynuz şeklinde uzanan bir kara parçasıdır. Somali, Cibuti, Eritre ve Etiyopya olmak üzere dört ana ülkeden oluşur. Bölge, siyasi ve ekonomik olarak Kenya, Sudan, Güney Sudan ve Uganda'yı da kapsayacak şekilde genişlerken, Afrika Boynuzu, dar veya geniş tanımla, Arap Yarımadası ve Arap Körfezi'ndeki petrol kuyularının aksine, Aden Körfezi ve Babu’l-Mendeb Boğazı’na bakan stratejik bir bölge olarak kabul edilir.

İngiliz asıllı ABD’li Yahudi tarihçi Bernard Lewis, modern tarihin sonu hakkındaki öngörülerinde şöyle diyor:

“Tarihçiler arasında, Ortadoğu tarihinin 18’inci yüzyılın sonu ve 19’uncu yüzyılın başında, Fransa’nın General Napolyon Bonapart liderliğindeki seferinin sonucu olarak Mısır'ı işgal etmesiyle başladığı genel olarak kabul görür. Bu olay, Batı'nın İslam dinin kalbine yaptığı ilk seferdi. Batı'nın İslam dünyasına yönelik bu ilk istilası, iki gerçeği ortaya koydu. Bunlardan birincisi, Bonaparte'ınki gibi küçük bir seferberlikle bir Arap ülkesini fazla zorluk çekmeden işgal edip ele geçirebilmek, ikincisi ise ikinci bir Batı seferberliğinin ilk işgalciyi ülkeden çıkarabilmesidir.”

Lewis, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“21’inci yüzyıl tarihçileri, bölgenin tarihsel dönemlerinin tarihleri konusunda fikir ayrılığına düşebilirler, ancak Bonaparte ve Nelson ile başlayan Ortadoğu tarihinin, Bush ve Gorbaçov ile sona erdiği konusunda hemfikir olacaklarına şüphe yok. Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesiyle başlayan 1990-1991 krizinde, hiçbir uluslararası güç bu tür durumlarda geleneksel olarak kendilerinden beklenen rolü oynamadı. Bu koşullar altında Ortadoğu'nun gerçek sorumluluğun ve önemli kararların başka, uzak yerlerdeki insanlar tarafından alınacağını varsaymaya devam etmesi doğal. Bu inancın, İsrail, Yahudiler, ABD ve genel anlamda Batı gibi düşman olarak görülenlere karşı komplo teorilerine yol açması da normal. Hiçbir teori, inanılmayacak veya kabul edilemeyecek kadar mantıksız veya uçuk olmaz.”

Politikacılar, yetkililer ve analistler arasında bile, belirli politikaların arkasında her zaman yabancı bir ülkenin olduğu yönünde benzer bir inanç olduğunu ve bazılarının, yalnızca yabancı bir gücün kararlar alıp uygulayabileceğine inanarak dış güçlerin müdahalesini talep edecek kadar ileri gittiğini belirten Lewis’e göre bunun en çarpıcı örneği, Amerikan sömürgeciliği suçlamalarının yöneltildiği bir dönemde, Arap-İsrail çatışmasına ABD'nin müdahalesi etmesi için art arda yapılan çağrılardı. Bu düşünce biçiminin uzun bir süre daha devam etmesi bekleniyor.

Jeo-medeniyet boyutu

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Akademisyen ve uluslararası ilişkiler uzmanı Muhammed Hasib er-Rasul, Ortadoğu ve Afrika Boynuzu bölgeleriyle ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi:

“Afrika Boynuzu, coğrafi olarak Ortadoğu'ya komşu olmakla kalmayıp, sosyo-kültürel boyutuyla da Ortadoğu'nun ötesine uzanıyor. Tarihsel olarak ve çıkarlar açısından, Kızıldeniz havzasının bir parçası olan Afrika Boynuzu’nun Ortadoğu'da gelecekte yaşanabilecek çatışmalardan etkilenmesi mümkün. Önümüzdeki dönemde zorlukların yaşanabileceğine işaret eden birçok gösterge var. Bunlar arasında Etiyopya'nın limanlara erişme çabalarıyla gerilimin tırmanması, Arap-İsrail çatışmasıyla ilgili denizcilik endişeleri ve seyrüsefer güvenliği ve İsrail'in özellikle de Aksa Tufanı Operasyonu’ndan sonra Yemen'deki Husilere yönelik askeri operasyonlarının yanı sıra bölgedeki üsler, limanlar ve doğrudan çıkarlar konusunda bölgesel ve uluslararası güçler arasındaki rekabet yer alıyor. Cibuti'de 2017 yılından bu yana ABD, Fransa ve diğer ülkelerin askeri üslerinin yanı sıra Çin’e ait bir askeri üs bulunuyor. Bu durum rekabeti kızıştırırken Afrika Boynuzu'nun Washington, Pekin, Rusya ve bölge ülkeleri arasında stratejik çıkarların arenası haline gelmesine yol açabilir.”

Rasul, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Nil Nehri suları üzerindeki anlaşmazlık, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı ve bunun bölgesel ve uluslararası yansımaları ile Ortadoğu'daki krizler, karmaşık uluslararası ve ekonomik boyutlarla bağlantılı. Bir çatışmanın patlak vermesi halinde bölge ve bazı büyük ülkeler için ortaya çıkabilecek olası sonuçlar arasında Kızıldeniz'deki küresel tedarik zincirlerinin kesintiye uğraması ve nakliye ve sigorta maliyetlerinin artması yer alıyor. Koridor ülkelerinin (Cibuti, Sudan ve Eritre) ekonomileri, artan jeopolitik faaliyetler ve bölge ülkelerinin bazı ülkelerin iç işlerine etkisi ve bölgedeki askeri üslerin yaygınlaşması nedeniyle güvenlik gibi alanlarda da etkileneceği kesin. Nil Nehri havzası ülkeleri arasında Nil bölgesi ve su rekabeti konusunda birbirlerine karşı sergilemeye başladıkları tutumların siyasi bir boyutu da var. Bu durum gelecekte derin diplomatik krizlere dönüşerek askeri faaliyetlere ve eylemlere yol açabilir.”

cdfgt
ABD’nin Cibuti'deki Lemonnier Askeri Üssü, 10 Kasım 2022 (AFP)

Öte yandan Afrika meseleleri araştırmacısı Ammar el-Arki, bir makalesinde şunları yazdı:

“Afrika Boynuzu şu anda, dünyanın en hassas bölgelerinden birinde uluslararası ve bölgesel nüfuz haritasını yeniden çizen olağanüstü bir stratejik dönüşüm geçiriyor. Bölgedeki hızlı gelişmeler, özellikle Kızıldeniz ve geçiş koridorları, su sorunu, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı ve Mısır ile Etiyopya arasındaki gerilimler nedeniyle bölgenin hızla Ortadoğu çatışmalarının yeni cephesi haline geldiğini ortaya koyuyor. Afrika Boynuzu’ndaki durum, hayati çıkarların ve nüfuz alanlarının birbiriyle çatışması ve bölgedeki uluslararası ve bölgesel varlıkların artması, nüfuz alanlarının yeniden dağıtılması için kıyasıya bir yarış olduğunu yansıttığından, Ortadoğu'nun dinamiklerinden ayrı düşünülemez. ABD, Çin ve Rusya birbiriyle rekabet eden nüfuz elde etme projeleri yürütürken, bölgesel güçler de bölgesel güvenlik denkleminde kilit bir eksen haline gelen bu bölgedeki varlıklarını pekiştirmeye çalışıyor.”

Kızıldeniz'in Ortadoğu ile Afrika'yı ve küresel ticaret yollarını birbirine bağlayan hayati konumu nedeniyle bahsi geçen güçler arasındaki rekabetin en önemli arenası haline geldiğini vurgulayan Arki, “Sudan, Cibuti ve Eritre’de yabancı askeri üslerin sayısının artmasıyla birlikte, Afrika kıyılarındaki nüfuz haritasında gerçek bir değişiklik ve deniz kontrol dengesinde bir kayma görülmeye başladı. Bu durum, bölgeyi daha geniş bir uluslararası güvenlik denkleminin parçası haline getirdi. Büyük Etiyopya Rönesans Barajı ve Nil Nehri suları sorunu, Afrika Boynuzu ile Ortadoğu arasındaki en tehlikeli temas noktasını temsil ediyor. Çünkü su çatışması artık sadece teknik bir sorun değil, güvenlik, siyasi ve stratejik hesaplamaların kesiştiği, herhangi bir tırmanışın tüm bölgede kartların yeniden dağıtılmasına yol açabileceği, jeopolitik bir soruna dönüştü” diye ekledi.

Afrika meseleleri uzmanı Arki, şöyle devam etti:

“Bu bağlamda, Arap dünyasındaki çatışmaların gidişatının yavaş yavaş el-Maşrık (Levend) bölgesinden Körfez'e, ardından Kuzey Afrika'ya ve şimdi de bu zincirin bir sonraki halkası olarak Afrika Boynuzu'na kaydığı açıkça görülüyor. Uluslararası ve bölgesel rekabet açıkça bu bölgeye kayıyor. Kıyı şeridinde ve deniz yollarında büyük güçlerin etkinliğinin artmasıyla birlikte, nüfuz haritasında gerçek bir değişim yaşanıyor. Burada yaşananlar izole bir durum değil, ancak Gazze savaşı sonrası dönemde Ortadoğu'da yaşanan dönüşümlerin doğal bir uzantısı. Nüfuz alanları yeniden dağıtılıyor ve Kızıldeniz'in her iki yakasında yeni ittifaklar kuruluyor. Bu açıdan bakıldığında, Afrika Boynuzu’nun Ortadoğu ile gelecekteki çatışmanın yükünü paylaştığı söylenebilir. Ancak Afrika Boynuzu, bu çatışmaya sadece bir kurban olarak değil, deniz yolları, su ve hayati kaynakları kontrol etmek için çılgınca bir yarışa giren bölgesel ve küresel güçler arasındaki nüfuz mücadelesinin alternatif bir sahnesi olarak giriyor.”

Kızıldeniz çatışmaları

Afrika meseleleri konusunda uzman ve akademisyen Najla Marai ise şunları söyledi:

“Bölgesel güçler arasındaki rekabet, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesinin güvenliği ve istikrarı için doğrudan bir tehdit oluşturuyor. Benim tahminime göre olayların hızı öngörülebilir gelecekte artacak ve birçok gözlemci, İran’ın Afrika Boynuzu’nda yeni cepheler açma yönündeki eşi görülmemiş hamlesini arka plan olarak görüp Kızıldeniz’in önümüzdeki dönemde bölgesel ve uluslararası silahlı çatışmaların yeni arenası olmaya aday olduğunu öne sürüyor. Buna, Somali’deki aşırılıkçı kökten dinci grupların ve Yemen'deki Husilerin desteği, ayrıca Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın getirdiği zorluklar ve bazı ülkelerin Kızıldeniz’de başlattığı bölgesel çatışmalarla temsil edilen Afrika Boynuzu’ndaki gelişmeler de ekleniyor. Bu yüzden iki bölge arasındaki çatışma olaylarını yoğunlaştırıyor.

ty
Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın tamamlanmasının ardından Mısır ile Etiyopya arasında Nil Nehri suları konusunda anlaşmazlık yaşanıyor (AFP)

Marai, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gelişmelerle ilgili olarak uluslararası ve bölgesel taraflar, Somali, Sudan ve Etiyopya’daki siyasi krizler ve iç çatışmalar ile Büyük Etiyopya Rönesans Barajı krizi nedeniyle, Afrika Boynuzu’nun güvenlik sistemlerine ve bölgesel düzenlemelerine sızmak için aktif olarak çalışıyorlar. Bu tehlikelerin yanı sıra İran ve Husiler daha yakın iş birliği yaparsa, Afrika Boynuzu için daha da büyük bir tehdit ortaya çıkacak. Husiler, geçtiğimiz haziran ayında İsrail-İran savaşının yansımaları ve bölge ülkeleri arasında yaşanan zorlukların gölgesinde Somali’deki eş-Şebab üyeleri iş birliği yapmaya başladı. Bu durum, Afrika Boynuzu ve Ortadoğu olmak üzere her iki bölgedeki bölgesel dengeleri şüphesiz etkileyecek.”

Marai, şöyle devam etti:

“Ortadoğu ve Afrika Boynuzu’ndaki karışıklıklar, genel olarak bölgedeki ülkelerin güvenliğini ve ekonomilerini ve ayrıca Kızıldeniz'i de etkiliyor. Bu durum kendini; militarizasyon, artan terörizm ve deniz korsanlığı, deniz ticaret akışlarının azalması ve bunun Doğu Afrika ve Afrika Boynuzu ülkelerinin ekonomileri üzerindeki etkisi, bölgedeki ülkelere insani yardımın tehdit edilmesi şeklinde gösteriyor. Bu da bölgede ülkelerine yapılan insani yardımları tehdit ediyor. Kötüleşen açlık krizi ve gıda güvensizliği de iç savaşın habercisi olarak görülüyor.”

Afrika meseleleri uzmanı ve yazar Yusuf Reyhan, Afrika Boynuzu bölgesinin, şu anda dünyanın dikkatini çeken ve hem hükümet hem de halk çevrelerinde, özellikle Filistin-İsrail çatışması ve bunun Gazze’deki savaşta güncel tezahürü ile ilgili olarak geniş çapta tartışılan önemli bir çatışmanın merkezi olan Ortadoğu’nun önemli bir kısmına komşu olduğunun altını çizdi.

Reyhan, şunları söyledi:

“Bazıları bu coğrafi yakınlığı ‘Ortadoğu’ teriminin Maşrık bölgesi, Mısır ve Körfez’in ötesine uzanan ve Sudan gibi diğer ülkeleri de kapsayan coğrafi alanları içerdiğinin bir göstergesi olarak görürken, diğerleri bu tanımı Afrika Boynuzu’ndaki diğer ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletiyor.”

Reyhan’a göre terminoloji ve tanımlar konusundaki tartışmaların ötesinde, Afrika Boynuzu ile Ortadoğu arasında coğrafi yakınlığın olmasının yanı sıra önemli ve etkili bir nüfuz alanı olarak kabul edilmeleri ve Kızıldeniz tarafından birbirinden ayrılmaları nedeniyle aralarında benzerlikler olduğuna şüphe yok. Tüm bunlar iki bölgenin ortak yönlerinin kanıtıdır. Etki ve nüfuz fikri halen sahada aktif olmaya devam ediyor. Kızıldeniz, ülkeler arasında geçiş, çıkar alışverişi ve aktif hareket için bir alan ise, siyasi etkileşimler de burada ve orada hareket eden ve etkileyen aynı dinamizmi ortaya koyuyor.

İklim değişikliği ve küresel ısınmaya dayalı, kıt kaynaklar ve artan nüfusla birlikte su konusunda gelecekte yaşanacak çatışmanın, bu hassas konuya ilgi duyanların zihninde varlığını sürdürdüğünü, Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında Büyük Etiyopya Rönesans Barajı konusunda önemli anlaşmazlıkları akla getirdiğini ve bu konuyu fikir dünyasından gerçek dünyaya taşıdığını vurgulayan Reyhan, “Bu, henüz çözülmemiş sıcak konulardan biri olmaya devam ediyor ve kimse geleceğin ne getireceğini bilmiyor” dedi.

Uluslararası ilişkileri kullanarak bir tarafın vizyonunu diğerine karşı desteklemek için manipüle etmeye çalışmanın siyaset dünyasında yeni veya şaşırtıcı bir durum olmadığını belirten Reyhan, “ABD Başkanı Donald Trump, kısa bir süre önce 15 Ekim'de Büyük Etiyopya Rönesans Barajı sorununa adil bir çözüm aradığını belirten bir tweet attı. Bazı açıklamaları, barajın Mısır'a etkisi konusunda Mısır'ı desteklediği şeklinde yorumlandı. Bu, onun birçok konuyu ilerletmek ve bir atılım yapmak için yaptığı bir girişimdir” değerlendirmesinde bulundu.

Reyhan, değerlendirmesine şöyle devam etti:

“Kızıldeniz ise, Ortadoğu ile Afrika Boynuzu arasında yer alması, iki bölgeyi birbirine bağlaması ve deniz yoluyla enerji ve küresel ticaret açısından en önemli bölge olarak kabul edilen bir alanı dünya ile buluşturmasından ötürü rekabet ve çatışma çemberinde önemli bir unsur haline geldi. Kıyıları, jeopolitik, güvenlik ve ekonomik önemi nedeniyle uluslararası ve bölgesel güçlerin bir dayanak noktası kurmaya çalıştığı kıyı şehirlerine ev sahipliği yapıyor. Etiyopya'nın denize erişmek için ciddi çabaları var ve bunu nasıl başarılabileceğine dair ortaya çıkan tartışmalar ve yorumlar, Kızıldeniz'in öneminin bir başka kanıtıdır. Bu durum, Afrika Boynuzu'nu Ortadoğu'nun sıcak noktası haline getiriyor. Afrika Boynuzu'ndaki siyasi etkileşimlerin ve bunların sonuçlarının, Mısır, Türkiye, BAE ve İsrail gibi Ortadoğu'daki etkili taraflarca, rekabetçi çatışma olarak nitelendirilebilecek müdahaleler yoluyla etkilendiği artık herkesçe biliniyor.”

Afrika Boynuzu'nun Ortadoğu'daki çatışmaya kaçınılmaz olarak dahil olabileceğini ve bu çatışmadan doğrudan etkilenebileceğini yahut bunun tersinin de gerçekleşebileceğini belirten Reyhan, “Bu etkileşimler yeni veya şaşırtıcı değil. Zira bu etkileşimlerin amacı siyasi, ekonomik ya da başka türlü ortak çıkarları olan tüm tarafların çıkarlarını gerçekleştirmek. Ancak önemli olan, bundan ne kadar fayda sağlanabileceği ve hükümetlerimizin, iç barışı bozmadan ve birbirlerinin iç işlerine karışmadan ‘kazan-kazan’ ilkesine dayalı ikili ilişkiler kurmaya yatırım yapma becerisi sorusuna cevap vermektir. Bunun, bölgedeki istikrarı koruyan ve taraflar arasındaki ortaklıkların tüm tarafların yararlanabileceği meyvelerini verdiği bir denklem olduğuna inanıyorum” ifadelerini kullandı.


Rubio: Gazze Şeridi'ndeki uluslararası görev gücü, ‘İsrail'in kabul ettiği’ ülkeleri içerecek

(foto altı) ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret etti. (AFP)
(foto altı) ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret etti. (AFP)
TT

Rubio: Gazze Şeridi'ndeki uluslararası görev gücü, ‘İsrail'in kabul ettiği’ ülkeleri içerecek

(foto altı) ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret etti. (AFP)
(foto altı) ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret etti. (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İsrail ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, ateşkes anlaşması kapsamında Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası görev gücünün ‘İsrail'in kabul ettiği’ ülkelerden oluşması gerektiğini söyledi.

Rubio, Gazze Şeridi'ndeki yönetimin geleceğinin İsrail ve müttefik ülkeler tarafından tartışılması gerektiğini ve Hamas'ın bu sürece dahil olmayabileceğini bildirdi.

y
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret etti. (Reuters)

Rubio, Filistin Yönetimi'nin potansiyel rolünün henüz belirlenmediğini ifade etti.

İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesini reddeden Rubio, Knesset'in bu konudaki oylamasının önemini küçümsedi. Rubio, Knesset üyelerinin ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu utandırmak için siyasi bir manevra olarak oylama yaptıklarına inanıyor.

zxcdvf
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret etti. (Reuters)

İsrail'in güneyindeki Kiryat Gat'ta ABD'nin denetimindeki Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret eden Rubio, “Bunun gerçekten olacağını düşünmediğimizi söylemek yeterli” dedi.


Kuzey Kore, Ukrayna savaşında hayatını kaybeden askerler için anıt inşa ediyor

Kim Jong Un ve Rusya'nın Kuzey Kore Büyükelçisi anıtın temel atma töreninde (Reuters)
Kim Jong Un ve Rusya'nın Kuzey Kore Büyükelçisi anıtın temel atma töreninde (Reuters)
TT

Kuzey Kore, Ukrayna savaşında hayatını kaybeden askerler için anıt inşa ediyor

Kim Jong Un ve Rusya'nın Kuzey Kore Büyükelçisi anıtın temel atma töreninde (Reuters)
Kim Jong Un ve Rusya'nın Kuzey Kore Büyükelçisi anıtın temel atma töreninde (Reuters)

Kuzey Kore, Rus güçleriyle birlikte Ukrayna'ya karşı savaşırken ölen askerleri için bir anıt inşa etmeye başladı. Kuzey Kore lideri Kim Jong Un, Moskova ile ilişkilerin "tarihi bir zirvede" olduğunu söyledi.

Resmi Kore Merkez Haber Ajansı'na (KCNA) göre Kim ve Rusya'nın Kuzey Kore büyükelçisi, başkent Pyongyang'da "Savaş Başarıları Anıt Müzesi" olarak adlandırılan yapının temel atma törenine katıldı. 

Resim   Kim Jong Un, müzenin inşası için temel atma töreni sırasında Denizaşırı Askeri Harekat Kuvvetleri'nden bir askeri teselli ediyor (AFP)

Törende yaptığı konuşmada Kim, anıtın "gerçek vatanseverlerin anısına adanmış kutsal bir yer" olduğunu söyledi.

Uluslararası alanda izole edilmiş Kuzey Kore, Kremlin'in Ukrayna güçlerini Batı Rusya'dan çıkarmasına yardımcı olmak için binlerce asker ve silah gönderdi.

Güney Kore tahminlerine göre, çatışmada en az 600 Kuzey Kore askeri öldü, binlercesi de yaralandı.

Şarku’l Avsat’ın KCNA’dan aktardığına göre Kim, askerlerinin bir yıldır Rusya'nın Kursk bölgesinde bulunduğunu belirtti ve Rusya'nın "kesin bir zafer" elde etmesine yardımcı oldukları için onlara övgüde bulundu.

Kim, "Hiçbir saldırganlığa tahammül etmeyen, saldırganları ezen sarsılmaz ruhlarıyla kahramanlarımız, neo-Nazileri ve kötü işgalcileri ezdi" ifadelerini kullandı.

Kuzey Kore ve Rusya arasındaki ilişkilerin "tarihi bir zirveye ulaştığını" vurguladı.

Kim, müzede Rusya'da savaşan Kuzey Koreli askerlere adanmış heykellerin yanı sıra savaşları tasvir eden fotoğraf ve sanat eserlerinin de yer alacağını belirtti.

KCNA’nın haberine göre dün gerçekleşen törende, Moskova'nın Kuzey Kore Büyükelçisi Alexander Matsegora ve şehit düşen askerlerin aileleri ile diğer yetkililer hazır bulundu.

Rusya ve Kuzey Kore geçtiğimiz yıl, herhangi birine saldırı olması durumunda her iki tarafın da "askeri ve diğer yardımları" sağlamasını zorunlu kılan stratejik bir ortaklık anlaşması imzaladı.

Moskova'da, Pyongyang ile ilişkileri kutlayan bir sanat sergisinde, Kuzey Koreli askerlerin Rus yoldaşlarıyla birlikte "düşman Batı"ya karşı direnişini tasvir eden eserler yer aldı.