İran'da okuma yazma bilmeyenlerin sayısı 9 milyona yaklaşıyor

Yetkililer çelişkili istatistikler sunuyor ve ülkedeki bu durumu ortadan kaldıracaklarına yönelik söz veriyor

İran'da okuma yazma bilmeyenlerle ilgili istatistikler değişiklik gösteriyor / Fotoğraf: İran Tesnim Haber Ajansı
İran'da okuma yazma bilmeyenlerle ilgili istatistikler değişiklik gösteriyor / Fotoğraf: İran Tesnim Haber Ajansı
TT

İran'da okuma yazma bilmeyenlerin sayısı 9 milyona yaklaşıyor

İran'da okuma yazma bilmeyenlerle ilgili istatistikler değişiklik gösteriyor / Fotoğraf: İran Tesnim Haber Ajansı
İran'da okuma yazma bilmeyenlerle ilgili istatistikler değişiklik gösteriyor / Fotoğraf: İran Tesnim Haber Ajansı

Geçen yıllarda bazı İranlı yetkililer, çeşitli vesilelerle rejimin kurulmasından sonra Okuryazarlık Teşkilatı'nın yardımıyla ülkede okuma yazma bilmezliğin tamamen ortadan kaldırıldığını duyurdu.

Aslında, böyle bir yalana inanmak zor zira eski Eğitim ve Öğretim Bakanı Yusuf Nuri 25 Ağustos'ta yaptığı açıklamada, 2016 istatistiklerine göre İran'da 8 milyon 795 bin okuma yazma bilmeyen insan bulunduğunu bildirdi. 

Eski Bakan Nuri, 'Eğitim' kanalına verdiği röportajda, okuma yazma bilmeyenlerin sayısının, 6 yaş ve üzeri tamamen okuma yazma bilmeyen kişilerle ilişkili olduğunu ve bu sayının 1976 yılında 14 milyon 200 bin kişi olduğunu belirtti.

Bakan Nuri, "Bu yıl için mutlak okuma yazma bilmeyenlerin sayısına ilişkin tahminim değişmedi" ifadelerini sözlerine ekledi.

Nuri ayrıca ülkedeki 70 milyonluk nüfustan 30 milyonunun okuryazarlık seviyesine sahip olduğunu, nüfusun 3,5 milyonunun hiç okuma yazma bilmeyen kişiler olduğunu da açıkladı.

Eski Bakan Yusuf Nuri eğitimin 6 ila 49 yaş arasındaki insanları hedef aldığını belirtti.

Diğer ülkelerde eğitimin istisnasız her yaş grubuna yönelik olduğunu belirten Nuri, "Biz 49 yaş üstü insanları eğitmek için hiçbir şey yapmadık. Okuma-yazma eğitimindeki her yüzde 10'luk artışın gayri safi yurtiçi hasılaya yüzde 2 eklendiğini doğrulayan bir çalışma gördüm" dedi. 

Bilindiği üzere İran'da okuma-yazma bilmemeyle ilgili istatistikler değişkenlik göstermekle birlikte örneğin şubat ayıyla sınırlı kalmıyor.

Okuryazarlık Teşkilatı Başkanı Ali Rıza Abdi, İran'da 4 milyondan fazla hiç okuma yazma bilmeyen insan bulunduğunu söyledi.

Üç yıl içinde ülkede hiç okuryazarlığa sahip olmamanın sona erebileceğini ve bu 4 milyon kişinin okuma-yazma öğrenebileceğini sözlerine ekledi.

Okuryazarlık Teşkilatı Başkanı'nın Aralık 2022'de farklı bir istatistik sunmuştu.

Abdi 1976'da İran'da eğitimli nüfusun oranın toplam nüfusun yaklaşık yüzde 48,8'ini oluşturduğunu ancak bu oranın 2022'de artarak yüzde 97'ye ulaştığını ve bunun, nüfus artışının yanı sıra ülkede yüksek düzeyde okuryazarlık anlamına geldiğini belirtti.

İstatistik Merkezi'nin 2022 yılında İran nüfusunun 84 milyon 55 bin kişi olduğunu açıklamasına istinaden, Abdi, aynı röportajda Aralık 2022'de İran'da eğitimsiz bir milyon 521 bin 650 kişinin bulunduğunu söyledi.

Abdi şimdi ise bu rakamlara değinmek istediğinde, yeni bir istatistik sunarak 10-49 yaş aralığındakiler arasında 2 milyon 50 bin okuma yazma bilmeyen, 1 milyon 709 bin hiç okuma yazma bilmeyen olduğunu söyledi.

Abdi'nin haziran ayında İran'daki okuma yazma bilmeyenlerin nüfus sayımını tamamen farklı bir şekilde sunması ve bunların sayısının yalnızca bir milyon 500 bin kişi olduğunu söylemesi dikkat çekti. 

Bu bağlamda Ali Bakarzade, 2014 yılında İran'da Okuryazarlık Teşkilatı'nın başkanıydı ve aynı yılın Mayıs ayında İran'da 20 milyon okuma yazma bilmeyen ve hiç okuma yazma bilmeyen erkek ve kadın olduğunu söylemişti. 

İran'da, Okuryazarlık Teşkilatı'nın üzerinden 44 yıl sonra feshedilmesi önerisinin incelenmesi için Yedinci Kalkınma Planı Birleştirme Komisyonu'na öneri sunulduğu ve onaylanması halinde Meclis bu örgütü feshederek görevlerini Eğitim Bakanlığı'na devredeceği belirtildi.

İran'da cehaleti ortadan kaldırmak amacıyla 44 yıl önce faaliyete geçen bu devlet kurumu başarısız oldu.

Şimdilik tamamen kapanırken, Eğitim Bakanlığı'na dahil edilmesinin ülkedeki okuma-yazma sürecine hiçbir etkisi olmaması bekleniyor.

Yedinci Kalkınma Planı Birleştirme Komitesi üyesi, İranlı Öğrenciler Haber Ajansı'na (ISNA) verdiği röportajda, komitenin okuma-yazma teşkilatının feshedilmesi konusunda mutabakata varıldığını, kurumun faaliyetlerini eskisi gibi sürdürmeyeceğini, görevlerinin Eğitim Bakanlığı'na devredileceğini duyurdu. 

Eğitim Araştırmaları Enstitüsü'ne bağlı Eğitim Yönetimi Profesörü Hayder Turani ISNA'ya verdiği röportajda, Okuryazarlık Örgütü'nün başarısızlığına değinirken, örgütün 40 yıllık varlığı boyunca 9 milyon kişinin ilköğretimin üçüncü kademesine kadar eğitim gördüğünü, bunların 2 milyonunun ilkokulu bitirdiğini söyledi.

Bu da ilköğretimi bitirememiş ve hâlâ okuma-yazma bilmemenin eşiğinde olan 7 milyon kişinin olduğu anlamına geliyordu.

Turani, "Okuryazarlık Örgütü'nün Eğitim Bakanlığı ile birleşmesinin üzerinden 12 yıl geçtikten sonra, belirlenen hedeflere henüz ulaşılamadı ve Beşinci Kalkınma Planı döneminde İran'da okuma-yazma bilmeme sorununun ortadan kaldırılması hedeflendi ancak bu da henüz sağlanamadı. Okuryazarlık Örgütü Bakanlık ile birleştirilmeden önce, kurumun hizmetlerinden yararlananların sayısı 1 milyon 100 bin kız ve erkek öğrenciyken şimdi bu sayı 280 bin kişiye yani yüzde 75'e düştü" ifadelerini kullandı.

Eski Eğitim Bakanı Yusuf Nuri, Yedinci Kalkınma Planı Birleştirme Komisyonu'nun Okuryazarlık Örgütü'nün Eğitim Bakanlığı'na bağlanması önerisinin Temsilciler Meclisi'nde onaylanmasıyla ilgili konuşmasında, "Yedinci Kalkınma Planı'nın Birleştirme Komitesi bu konuda mutabakata varmıştır ancak uzmanların bu konuda farklı görüşleri bulunmaktadır. Organizasyonun halkçı bir yapıya sahip olması gerekiyor ve bunun için ofisler kurar ve diğer işleri yaparsak sorunlarla mücadele edebiliriz. Her ne kadar bu organizasyonun görevlerinin verileceği en iyi yer Eğitim Bakanlığı Eğitim ve İlköğretim Dairesi olsa da, yetişkin eğitiminin doğası ilköğretimden tamamen farklıdır ve dünyada okuryazarlık meselesinin geniş ve uzun yapılara değil, genel, sivil toplum yapısına ihtiyacı vardır" ifadelerini kullandı.

Independent Türkçe - Independent Farsça



Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca
TT

Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca

Steve Hewitt

18 Haziran'da, Beyaz Saray'a iki yeni bayrak direği dikilirken, Başkan Donald Trump ülkenin bayrağını değil, diplomatik aldatmacanın bayrağını göndere çekiyordu. Trump, İsrail'in İran'ı hedef alan saldırılarının ardından İran'a yönelik politikası hakkında belirsiz ifadeler kullanmak için bu anı kullandı. Bayrak direklerinden birinin yanında, kask takmış inşaat işçileriyle çevrili bir şekilde konuşurken, muhabirlerle dallanıp budaklanan bir iletişimde bulundu.

Sahneyi incelerken “Önümüzdeki hafta çok büyük olacak, belki bir haftadan az, belki de daha az” dedi gizemli bir ses tonuyla ve İran ile nükleer programı hakkında diplomatik görüşmelerin hâlâ mümkün olduğuna işaret etti.

Ertesi gün, Beyaz Saray Basın Sekreteri Trump'ın “önümüzdeki iki hafta içinde savaşa girip girmeme konusunda bir karar vereceğini” söyleyen bir açıklamasını okudu.

Bu, kasıtlı bir aldatmacaydı, çünkü karar çoktan verilmişti ve Amerikan B-2 bombardıman uçaklarına iki gün sonra Missouri'deki üslerinden kalkış yaparak, yaklaşık 30 bin pound ağırlığında birkaç bombayı İran nükleer tesislerinin üzerine bırakmak üzere 37 saatlik bir gidiş-dönüş görevine hazır olmaları emri verilmişti.

Bu Amerikan aldatmacası, İsrail aldatmacasının ardından geldi; İsrail, Tahran'ın ABD ile görüşmeleri devam ederken ve saldırıdan iki gün sonra bir toplantı planlanmışken İran’ın nükleer programını hedef almıştı.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var

Buradaki soru şu: Devletler arasında bu tür aldatıcı diplomatik davranışlar ne kadar yaygındır? Bu davranışlar kesinlikle nadir ve bu örnek, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana büyüyen ve uluslararası ilişkilerdeki yerleşik normlardan giderek daha fazla sapan bir hareketin varlığına dair bir kanıt daha sunuyor.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var. Ancak önemli fark, aldatmanın tarihsel örneklerinin (daha sonra ele alacağım birkaç istisna dışında) genellikle farklı taraflar arasındaki veya son birkaç yüzyılda ulus devletler arasındaki devam eden çatışmalar sırasında uygulanmış olmasıdır.

grtyuı
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Savaşta düşmanı aldatmanın en ünlü örneği binlerce yıl öncesine dayanan ve İngilizcede aldatmanın yaygın bir simgesi haline gelen Truva Atı'dır. Truva ile savaşan Yunan orduları savaş alanını terk etmiş ve Truvalı düşmanlarına bir barış hediyesi olarak büyük bir tahta at bırakmış gibi yaparlar. Elbette atın içinde Yunan askerleri saklanmışlardı, bunlar daha sonra ortaya çıkıp, Truvalıları yenerek şehirlerini ele geçirdiler.

Tiyatro ve filmler yoluyla popüler kültürde kendisine yer bulan önemli bir çağdaş örnekse, İkinci Dünya Savaşı'ndaki Mincemeat (Kıyma) Operasyonu'dur. Bu operasyonda İngiliz istihbaratı Nazi Almanyası'nı 1943'te planlanan Sicilya işgali konusunda yanıltmayı amaçlıyordu. Kraliyet Donanması subayı üniforması giydirilmiş bir serserinin cesedi İspanya kıyılarına atılmış ve cebine Almanları işgalin gerçek hedefinin Sicilya değil Sardunya olduğuna ikna etmek için sahte planlar yerleştirilmişti. Bir yıl sonra, Müttefikler Nazileri benzer bir şekilde aldatmaya çalışarak, uzun zamandır beklenen Fransa çıkarmasının 6 Haziran 1944'te gerçekleştiği gibi Normandiya sahillerinden değil, Pas de Calais'den gerçekleşeceğine ikna etmeye çalışmışlardı.

Bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki?

Peki ya aldatıcı diplomasi? Diplomasi doğası gereği, müzakereler sırasında güvenilirliği sağlamak için aldatma riskini azaltmalıdır. Ne de olsa, bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki? Bu durumda bu tür örneklerin nadir görülmesi belki de şaşırtıcı değil. Zira tarihi model, bu tür diplomatik aldatmaya en istekli ülkelerin doğası gereği otoriter olma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

ghyjukı
Haziran 1940’da Fransa-Belçika sınırındaki Nazi birliklerini ziyareti sırasında, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen askerleri onurlandırmak için Alman Langemark Mezarlığı’na yaptığı ziyaret sırasında Hitler (AFP)

Nazi Almanyası bu tür uygulamalarda ön saflardaydı, yüzyıllardır süregelen normları sürekli ihlal etti ve Holokost sırasında büyük ölçekte kitlesel cinayetler işledi. 1939'da savaşın patlak vermesinden önce Naziler aldatıcı diplomasiye başvurdular. 1938 Münih Konferansı bu tür uygulamaların başlıca örneği olarak öne çıkmaktadır ve 21. yüzyılda kendisine sıklıkla atıfta bulunulmaya devam edilmektedir.

Bilindiği üzere Münih Konferansı Çekoslovakya ve ülkenin nüfusun çoğunluğunun Almanca konuştuğu Sudetenland olarak bilinen bölümüne odaklanmıştı. Adolf Hitler liderliğindeki Naziler, Büyük Almanya projelerinin bir parçası olarak bölgeyi ilhak etmeye çalıştılar. Nazi Almanyası'nı kontrol altına almak ve bir Avrupa savaşından kaçınmak amacıyla Fransa ve Birleşik Krallık liderleri Eylül 1938'in sonlarında Münih'te Hitler ile bir araya geldiler.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi

Çekoslovak hükümetini görmezden gelerek, liderler Sudetenland'ı Almanya'ya devretme konusunda bir anlaşmaya vardılar. Hitler, Almanya'nın Avrupa'da hiçbir toprakta emelleri olmayacağına söz verdi.

Tarihin bize anlattığı gibi, memnun etme politikası Hitler'i Nazi saldırganlığından vazgeçiremedi. Nitekim Münih toplantısından aylar önce, daha büyük bir Avrupa çatışması için daha geniş askeri hazırlıklarla birlikte Çekoslovakya'yı işgal etme planlarını onaylamıştı. Mart 1939'da Almanya, Çekoslovakya'nın geri kalanını da işgal etti.

Ağustos 1939'da, Naziler Polonya'yı işgal etmeye hazırlanırken Hitler'in elinde başka bir diplomatik numara daha vardı. Hükümeti, Joseph Stalin ve Sovyetler Birliği ile Doğu Avrupa'yı paylaşmaya yönelik iki ülke arasında gizli bir anlaşmayı içeren bir saldırmazlık paktı imzaladı. Ancak Hitler, anlaşmayı yalnızca geçici bir önlem olarak görüyordu, zira Nazi ideolojisi uzun zamandır Sovyetler Birliği'nin bazı kısımları da dahil olmak üzere Doğu Avrupa topraklarını kapsayacak Büyük Almanya idealini benimsiyordu. Sonuç olarak, anlaşmaya yalnızca Sovyetler Birliği'ne yönelik Alman saldırısı ve 22 Haziran 1941'de başlayan Barbarossa Harekatı hazırlıklarına dair istihbarat raporlarına ve diğer kanıtlara inanmayı defalarca reddeden Stalin kanmış görünüyor.

ymum
Tahran'ın merkezinde, hizmette olan İran balistik füzelerini tasvir eden ve Farsça “İsrail bir örümcek ağından daha zayıftır” yazan bir reklam panosu, 15 Nisan 2024 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre geçmişteki dersler göz önüne alındığında, ABD'nin İran'a karşı eyleminin korkunç sonuçları olabilir. Askeri saldırılar düzenlemek için bir kamuflaj olarak görüşmelerin kullanıldığı İran örneği göz önüne alındığında, herhangi bir hükümet, hatta ABD'ye karşı sınırlı bir düşmanlığı olan bir hükümet bile neden diplomatik görüşmelere katılsın ki? Örneğin Kuzey Kore, Trump yönetimi de dahil olmak üzere ABD yönetimleri ile gelecekte herhangi bir diplomatik görüşmede bulunmaya meyilli olur mu? Bilhassa İsrail'e olan mutlak desteği göz önüne alındığında, ABD'nin dürüst bir aracı olduğu fikri uzun zamandır sorgulanırken, bugünkü eylemleri bu fikri tam anlamıyla paramparça ediyor.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi. İkinci döneminde ise yakın çevresi pozisyonlarını neredeyse yalnızca Trump'a olan mutlak sadakatleri sayesinde koruyor. Yönetiminin hem içeride hem de uluslararası alandaki yaklaşımı, gittikçe Trump'ın kişisel değerlerini yansıtıyor.