G20 Zirvesi: Hindistan ve çok yönlü politika

Hindistan’ın ABD ve Avrupalı güçlerin yanı sıra Rusya ile de ticari faaliyetlerde bulunma stratejisi

AFP
AFP
TT

G20 Zirvesi: Hindistan ve çok yönlü politika

AFP
AFP

Sanjay Kapoor

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo’nun 2022’deki G20 Bali Zirvesi’nde başkanlık devri sürecinin bir parçası olarak kendisine verdiği sembolik tokmağı havaya kaldırırken neşeli görünüyordu. Böylece Modi, Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de düzenlenecek bir sonraki zirvenin başkanlığı görevine başlamıştı.

Dünyanın en önemli 20 ülkesinin küresel ekonomi sorunlarını ele almak için bir araya gelmesine imkân tanıyan bu zirveler, biraz rutin hale gelmiş olsa da Başbakan Narendra Modi, G20 zirvesinin ev sahipliğini kendi döneminde gerçekleştirilen başarıları vatandaşlarına ve dünyaya gösterme fırsatına dönüştürmek için tokmağı iki eliyle tuttu. Zira ikinci kez başbakanlık koltuğuna gelmek için çabalıyor.

Başbakan Modi, G20 grubunun başkanlığını devralırken, 2023 yılında küresel güç dengesinin ne kadar hızlı değişeceğinin ve aynı şekilde gözle görülür sonuçlara sahip hedefli bir zirveye ev sahipliği yapma görevinin ne kadar zor olacağının belki de farkında değildi.

2008 yılında kurulan G20, Amerikalı yatırım şirketi Lehman Brothers’ın çöküşünün ardından dünyayı kasıp kavuran küresel krizle yüzleşmek için çözüm bulmada etkili olduğunu kanıtladı.

Bu forumda yirmi ülkenin devlet başkanları ve onların danışmanları, yavaşlama döneminde küresel ekonomi hızını yükseltecek stratejiler belirlemek üzere bir araya gelip açıkça görüş alışverişinde bulundu.

Bocalayan ekonomileri canlandırmak için parasal müdahale araçlarını kullanmadaki başarıları, G20 grubunun görevinde başarılı olduğunu gösteriyor.

Bununla birlikte geçmişteki başarısının kaynağı, katılımcı ülkeler arasında siyasi anlaşmazlıkların olmamasıydı. Gelgelelim Moskova’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya savaş açmasından sonra küresel sistem çöktü. Bali Zirvesi, ABD ile dağılan Varşova Paktı ülkeleri arasında Rusya’nın işgali yüzünden yaşanan gerilime rağmen toplanmayı başardı. Ama ne yazık ki Yeni Delhi o kadar şanslı olmayabilir.

Kaotik Ukrayna savaşında taraf olma korkusu ve savaşan taraflardan herhangi birinin düşmanlığını kazanmamak için temkinli davranması sebebiyle Delhi zirvesi, pek çok aksaklığa sahne oldu. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve diğer birkaç liderin bu etkinliğe katılmaktan kaçınması da buna dahil. Buna ek olarak Hindistan hükümeti, zirveye katılan tüm ülkelerin onaylayacağı ortak bir bildiri hazırlamakta da zorluk çekiyor.

Başbakan Modi, G20 grubunun başkanlığını devralırken, 2023 yılında küresel güç dengesinin ne kadar hızlı değişeceğinin ve aynı şekilde gözle görülür sonuçlara sahip hedefli bir zirveye ev sahipliği yapma görevinin ne kadar zor olacağının belki de farkında değildi

Delhi Zirvesi’ni etkileyecek değişimin işaretleri, Ağustos 2023’ün başlarında Johannesburg’da düzenlenen son BRICS toplantısında netleşti. Geçen yıla kadar BRICS grubuna ölmek üzere olan bir yapı olarak bakılıyordu. Ancak Ukrayna savaşından ve ABD’nin Rusya’ya yaptırım uygulamasından sonra bu grup, belirgin bir ilerleme kaydetmeye başladı. Grup, Küresel Güney liderlerinin ABD’ye ve NATO ülkelerine bir muadil oluşturma arzusunu ortaya koymaya başladı ve böylece yeni bir ivme kazandı.  

Çin’in teşviki ve başkanı Vladimir Putin’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kendisi hakkında verdiği tutuklama emrinden kaçınmak için Güney Afrika’daki BRICS zirvesine katılmamayı tercih ettiği Rusya’nın desteği sayesinde bu değişiklikler, dünya işleri üzerindeki Batı hegemonyasını etkileyecek şekilde kendini gösterdi.

Batı hegemonyasına karşı koyma

Öncelikle, BRICS grubu mevcut beş ülkeye başka altı ülke ilave ederek bünyesini genişletmeye karar verdi. Katılmak isteyen ülkeler şunlar: Suudi Arabistan, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, İran ve Arjantin. Bunların birçoğu rutin bir şekilde ABD ile iş yapan ülkeler.

Yapıya katılan ve çoğu petrol ve gaz üreten yeni ülkelere şöyle bir bakıldığında petrol üretim miktarı, fiyatı ve ilgili anlaşmalarda kullanılması gereken para birimi konusunda karar verme yetkisinin bu yeni bloğun eline geçtiği görülüyor.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi (sağda) ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesinden önce tokalaşırken (AFP)
Hindistan Başbakanı Narendra Modi (sağda) ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesinden önce tokalaşırken (AFP)

Konuyu daha da ilgi çekici hale getiren şey, BRICS ülkeleri içindeki enerji üreticileri grubunun yanında Hindistan ile Çin’in de olmasıydı. Zira bu iki ülke, dünyadaki en fazla enerji tüketicisine sahip ülkeler. ABD’yi asıl rahatsız eden şey belki de Çin’in Suudi Arabistan ile İran arasındaki yakınlaşmaya sağladığı katkı biçimidir ki bu, ortak anlayışın çok ötesine geçen sonuçları olan bir mesele.

Basitçe söyleyecek olursak Pekin, ABD’nin müttefiki (Suudi Arabistan) ile düşmanını (İran), aralarındaki barışı tartışmak üzere bir araya getirmeyi başardı. Çin tarafından atılan bu adım, G20’yi bir ölçüde önemsiz kılacak bir şekilde ilerleyen yeni dünya düzeninin temeli haline geldi. Bu gelişme, ulusal para birimiyle ticareti teşvik etmek suretiyle ABD dolarının sahip olduğu üstünlüğü tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda ABD’nin Rusya’ya ve başka ülkelere ekonomik yaptırımlar uygulama konusundaki tavrına dair şüpheler de doğuruyor. BRICS grubuna katılmak isteyen yaklaşık 30 ülke var ve bunların birçoğu, Çin ve diğer ülkelerle ticaretlerinde dolardan farklı para birimleri kullanmaya başladı.

Delhi’deki zirveyi etkileyecek değişimin işaretleri, Ağustos 2023’ün başlarında Johannesburg’da düzenlenen son BRICS zirvesinde netleşti

Ekonomik gücü şu anda 18,75 trilyon dolara ulaşan ve teknolojik kısıtlamaları ve Güney Çin Denizi’nde egemenlik arzusu nedeniyle Washington tarafından eziyet gören Çin, bu Batı karşıtı direnişe öncülük ediyor. Nitekim bölgede ABD ile herhangi bir çatışmaya karşı kendisini korumaya çalıştı. Pek çok görüşe göre BRICS’i güçlendirmek, onun bunu başarmasının bir yolu. Bunun, Hindistan’ın, ABD’nin aşırı etkin olduğu G20’ye ev sahipliği yaptığı bir dönemde gerçekleşmesi bekleniyor.

Şu zamana kadar Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, tüm G20 zirvelerine katılmak gibi mükemmel bir sicile sahip oldu. Aslında Pekin, çok taraflı etkinliklere katılımından fayda sağladı. Nitekim bu onun konumunu yükseltiyor ve bu olayların sonucuna gerekli meşruiyeti kazandırıyor. Özellikle de yorumcular, ABD ve Çin devlet başkanlarının bir araya gelerek ortak bir açıklama yapma konusunda anlaştıklarını dile getirdiğinde. Bali zirvesinin başarılı olmasının sebebi de bu. Devlet Başkanı Şi Cinping ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşme, bu zirvenin en önemli anıydı ve toplantı, aralarındaki ilişkilerin biraz olsun iyileşmesine katkı sağladı. ABD Başkanı Joe Biden, Delhi’ye gelecek. Bununla birlikte Devlet Başkanı Şi Cinping’in başka planları olmasından duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirdi. 

ABD Başkanı Joe Biden (solda) ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesinden önce tokalaşırken (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden (solda) ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesinden önce tokalaşırken (AFP)

ABD ile Çin arasında gerilim var. Ancak yine de Devlet Başkanı Şi Cinping’in neden G20 zirvesine katılmama kararı aldığını açıklamak zor. Financial Times gazetesine göre bu, “en önde gelen küresel forum olarak G20’nin statüsünü sarsıyor.”

Hindistanlı yetkililer, Çin Devlet Başkanı’nın yokluğunun doğurduğu riskleri hafifletmeye çalışarak, bu yılki G20 zirvesinin başarılı olacağına güvendiklerini ifade ediyor. Bununla birlikte Delhi’deki stratejik topluluk, onun yokluğunun yansımalarını oldukça dikkatli bir şekilde gözlemliyor. Önde gelen bir isim olmayan Çin Başbakanı Li Çiang, her ne kadar bu etkinlikte ülkesini temsil edecek olsa da onun Delhi’de yürütülecek müzakerelerde ne kadar yetkili olduğu belli değil.

Çin Devlet Başkanı’nın zirveye katılmama sebebi

Bir görüşe göre Çin Devlet Başkanı’nın Delhi’deki G20 zirvesine katılmamasının sebebi, önceki yıllarda Hindistan’ı Batı’dan uzaklaşmaya sevk edememesidir. Çin, Hindistan’ın 2023 yılı başında Delhi’de Şangay İşbirliği Zirvesi’ne ev sahipliği yapma girişimini desteklemişti.

Gayri resmi olarak Asya NATO’su olarak da bilinen bu zirve; Rusya, İran, Pakistan ve birçok Orta Asya ülkesi dahil olmak üzere üye ülkeler arasındaki ilişkileri güçlendirecekti. Ancak Yeni Delhi, meşguliyetleri ve belki de bu zirveyi küçümsemesi nedeniyle zirveyi, iki gün sürecek fiziki bir toplantıyken sadece iki saatlik bir sanal etkinliğe dönüştürdü ve bu şekilde Başbakan Modi’nin Washington’a resmî ziyaretini gerçekleştirebileceğini öne sürdü. Bu durum, Pekin’i ve diğer ülkeleri rahatsız etti.

Çin hükümetindeki kaynaklar, Pekin’in bu adımdan rahatsız olduğunu ve Hindistan hükümetinin tüm ilgisini neden G20 zirvesine verdiğini sorguladığını belirtti. Başka kaynaklara göre de Pakistanlı yetkililer, Şangay İşbirliği Zirvesi’nin tarihinin değiştirilip sanal bir etkinliğe dönüştürülmesinin sebebini sorguladı.

Bunun ardından Hindistan hükümetini sıkıştırmak amacıyla Çinli temsilciler, BM tarafından onaylanmadığını öne sürerek G20 zirvesi logosunda kadim dil Sanskritçenin kullanılmasına itiraz etti.

Öte yandan başka kaynaklar, Devlet Başkanı Şi Cinping’in Delhi’de bulunmamasının sebebinin, Başbakan Modi ile BRICS zirvesi münasebetiyle Johannesburg’da yaptığı toplantının başarısızlıkla sonuçlanması olduğunu iddia ediyor. Bu toplantının, iki komşu arasında yaşanan ve 2020’de şiddetli bir çatışmaya sahne olan uzun süreli sınır anlaşmazlığı da dahil olmak üzere çözüme kavuşturulmamış sorunları çözeceği fikri savunuluyordu. Lakin iki tarafın anlaşmazlıklarının aşılması zor görünüyor. Nitekim Çin, Hindistan’ın ABD’ye gereğinden fazla yakınlaştığını düşünüyor ve Japonya, Avustralya ve ABD ile birlikte, Çin’in nüfuzunu sınırlamayı amaçlayan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’na (Quad) üye olmasından da rahatsızlık duyuyor.

Ekonomik gücü şu an 18,75 trilyon dolara ulaşan ve teknolojik sınırlamaları ve Güney Çin Denizi’nde egemenlik arzusu sebebiyle Washington tarafından eziyet gören Çin, Batı karşıtı bu direnişe öncülük ediyor. Nitekim bölgede ABD ile herhangi bir çatışmaya karşı kendisini korumaya çalıştı

Öte yandan Hindistan, ABD ve Avrupalı güçlerin yanı sıra Rusya’yla da ticari faaliyetlerde bulunmasına imkân tanıyan çok yönlü politikalar benimsedi. ABD, Hindistan’a karşı hoşgörülüydü; onun Rusya petrolünü satın almasına, rafine etmesine ve sonra da Batı’daki tüketicilere satmasına müsaade etti. Bu, Hindistan’a devam eden Ukrayna savaşında uzlaştırıcı bir rol oynayabileceğine dair bir güven verdi.

Rutin hamleler bir yana; Yeni Delhi’nin Kiev ile Moskova’yı müzakereye taşıma çabaları, gözle görülür bir sonuç vermedi. Aksine Kiev, Ruslarla olan ilişkilerinden ötürü Yeni Delhi’ye düşmanca davrandı. Başbakan Modi, Delhi zirvesinde anlaşmazlığın çözümü meselesine değinmek için yeni girişimlerde bulunacak. Bununla birlikte Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, ülkesinin, Delhi bildirisinde çatışmanın herhangi bir şekilde anılmasına izin vermeyeceğini açıkça ifade etti.

Afrika üzerine rekabet

Bu kadar çok engel varken Hindistan bu zirvede neler başarabilir? Hindistan, Delhi’deki G20 zirvesinin nihai belgesinde Afrika Birliği’ne katıldığını ilan edecek. Bilindiği üzere neredeyse tüm ülkeler, Afrika Birliği’ni kendi yanına çekmek için rekabet ediyor. Delhi zirvesi sırasında Birliğin 55 üyesinin temsilcileriyle çok sayıda toplantı yapılması bekleniyor. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un da Afrika’nın bazı önemli ülkeleriyle görüşmeler yaptığı düşünülüyor.

İlginç olan şu ki Afrika’da sömürgeciliğe maruz kalmamış tek ülke olan ve Addis Ababa’da Afrika Birliği’nin merkezine ev sahipliği yapan Etiyopya da BRICS grubuna katıldı.   

Her iki ittifakın da Afrika Birliği’ni kendi yanına çekmek için çaba sarf ettiği çok açık. Bu isteklilik, G20 zirvesinde de açıkça görülüyor. Bu, Nijer ve Mali’nin de yer aldığı Afrika Sahil bölgesindeki ülkelerin Fransız sömürgeciliğinin boyunduruğundan kurtulup Çin ve Rusya ile daha yakın ilişkiler kurma yolunda ilerlediğine gerçeğine de dayanıyor. Moskova, bu yılın başlarında St. Petersburg’da Afrika Birliği ile temas kurdu ve Afrika Birliği’nin de Avrupa Birliği gibi G20’ye katılma zamanının geldiğini söyledi.

Foto: Hindistan Başbakanı Narendra Modi (sağda) ile Nijerya Cumhurbaşkanı Bola Ahmed Tinubu, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesi öncesinde tokalaşırken (AFP)
Hindistan Başbakanı Narendra Modi (sağda) ile Nijerya Cumhurbaşkanı Bola Ahmed Tinubu, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesi öncesinde tokalaşırken (AFP)

Hindistan hükümeti sadece geçen yıl, diplomatları ağırlamak ve onlarla ortaklık kurmak amacıyla ülkenin çeşitli şehirlerinde 100 milyon dolardan fazlaya mal olan 200’den fazla etkinlik düzenledi. Bununla beraber Rusya ile Çin’in Ukrayna’dan herhangi bir şekilde bahsetme konusundaki isteksizliğine bakılınca, dış ilişkilere ve ekonomiye ilişkin ortak bir bildiri üzerinde görüş birliğine varma ihtimali Hindistan için halen uzak. Nitekim Rusya, ABD ile Avrupa’nın, esasında ekonomik sorunlarla yüzleşmek için kurulmuş bir foruma siyaseti dahil etmek istediklerini ısrarla dile getiriyor. Avrupalı güçler de Ukrayna’daki savaşın küresel ekonomiyi istikrarsızlaştırdığı, bu nedenle G20 zirvesinde savaşın tartışılması gerektiği konusunda ısrarcı. Dolayısıyla Hindistan’ın temsilcisi Amitabh Kant’ın ülkeler arasında bir uzlaşma görebileceği alanlar teknoloji, dijital dönüşüm ve iklim değişikliğiyle sınırlı kalacak.

Ortak bir bildiriye varamama ihtimali ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in etkinlikte yer almaması, imajına çok önem veren Hindistan Başbakanı Modi için bir endişe kaynağı olabilir mi? Aktif hareketleri ve çabalarına bakılınca pek öyle görünmüyor. Başbakan Modi halen bu etkinliği, Pew Center’ın yaptığı bir kamuoyu yoklamasında da açıkça görülen popülerliğini dünyaya göstermek için bir fırsata dönüştürmek istiyor.

Hintli lider ayrıca Başkan Joe Biden ve Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak gibi dünya liderleriyle olan ilişkileriyle de övünecek ve bu, yaklaşan seçim kampanyası için önemli bir içerik sağlayacak. Bununla birlikte bu büyük partinin, Mayıs 2024’te yeni bir dönem elde etmek için birkaç aylık yeni kampanyasına başlayacak olan Hindistan Başbakanı Modi’nin şansını artırıp artırmayacağını sadece zaman gösterecek. 

* Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.


WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
TT

WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)

ABD gazetesi The Wall Street Journal (WSJ), ABD’li yetkililerin, Başkan Donald Trump yönetiminin Gazze Şeridi'ni istikrara kavuşturmak için ABD’li bir generalin komutasındaki 10 bin kişilik çok uluslu bir güç oluşturmaya çalıştığını söylediğini aktardı.

WSJ tarafından isimleri açıklanmayan yetkililere göre savaştan sonra Gazze'ye bu gücün konuşlandırılması önümüzdeki yılın büyük bir bölümünü alacak. Aynı yetkililer, söz konusu gücün görevinin Hamas'ı silahsızlandırmayı da içerecek şekilde genişletilme olasılığı konusundaki çekinceler nedeniyle hiçbir ülkenin asker göndermediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın WSJ'den aktardığı habere göre ABD'li yetkililer, gelecek yılın başlarında 5 bin asker gönderme taahhüdü almayı umuyor ve bu sayının 2026 sonuna kadar 10 bine çıkmasını hedefliyor. Ancak diğer yetkililer, gücün asker sayısının 8 bini geçmeyeceğini düşünüyor.

WSJ, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaklaşık 70 ülkeye Gazze’ye konuşlandırılacak güce askeri veya mali katkı sağlamaları için resmi talepte bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker gönderme veya ekipman ve lojistik dahil olmak üzere başka şekillerde yardım sağlama konusunda istekli olduğunu bildirdi.

Katar'da salı günü 25'ten fazla ülkenin ABD'nin liderliğinde yapılacak toplantıda bir araya gelerek söz konusu gücün kurulması ve görev kapsamı için planlar hazırlaması bekleniyor.

WSJ, ABD'li yetkililerin Hamas'ın silahsızlandırılmasındaki herhangi bir gecikmenin İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmek yerine bölgede kalmasına neden olabileceğini söylediklerini aktardı.

Eski ABD Başkanı George W. Bush yönetimi döneminde Ortadoğu meselelerinden sorumlu eski ABD Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Michael Singh, konuya ilişkin değerlendirmesinde “Hamas ile çatışmaktan kaçınan bir barış gücü, bölgede yeni sorunlar yaratabilir” dedi.

Singh, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Güç kullanmaya isteksiz olan barış gücü, İsrail için ‘Hamas'ı silahsızlandırmada başarısız olmakla kalmayıp, yeniden silahlanmasına da zemin hazırlayan ve İsrail'in hareket özgürlüğünü kısıtlayan bir güç olma’ şeklindeki en kötü senaryoyu yaratma riskini taşıyor.”

ABD'li yetkililere göre Hamas, ağır silahlarını Mısır'ın gözetimi altında depolara kaldırmaya açık olduğunu özel olarak ifade etti.


Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

TT

Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)

İnci Mecdi

Savunma meselelerinde uzman bir Amerikan web sitesi, ABD Başkanı Donald Trump yönetimine atfedilen tartışmalı bir stratejik teklifi içerdiği iddia edilen bir belgenin ayrıntılarını yayınladı. “Avrupa'yı Yeniden Muhteşem Yapalım” başlıklı yeni strateji kapsamında dört Avrupa ülkesini Avrupa Birliği'nin politikalarından uzaklaştırmayı ve ABD'nin nüfuz alanına yaklaştırmayı amaçlıyor.

Arku’l Avsat’ın Defense One internet sitesinden aktardığı habere göre gizli belge, Washington'un Avrupa kıtasında siyasi bir depreme neden olacak bir adımla Avusturya, İtalya, Macaristan ve Polonya'yı Avrupa bloğunun politikalarından koparmaya çalışma niyetinden bahsediyor.

Avrupa'ya göç

Bu sözde sızıntı, resmi ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin yayınlanmasından bir hafta sonra geldi. 33 sayfadan oluşan strateji, “medeniyetinin silinmesi” olasılığına karşılık uyarısı, kıtanın demografisini değiştiren büyük göç dalgaları göz önüne alındığında, bazı Avrupa ülkelerinin “güvenilir müttefik” olarak kalıp kalamayacağına dair şüpheleri nedeniyle Avrupa'da geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Strateji  ayrıca mevcut eğilimlerin devam etmesi halinde kıtanın “20 yıldan daha kısa bir süre içinde tanınmaz hale gelebileceğine” de dikkat çekti.

Sızdırılan belge, “ABD'ye sadık kalarak egemenlik arayışında olan ve geleneksel Avrupalı yaşam tarzlarını koruyan veya yeniden canlandıran” partileri, hareketleri, düşünsel ve kültürel figürleri destekleme ihtiyacına işaret ediyor. Bu eğilim, resmi stratejide “Avrupa ülkelerinde kıtanın mevcut gidişatına karşı direnişin geliştirilmesi” şeklindeki ifadenin bir uzantısı olarak görülüyor. Buna ek olarak, milliyetçi partilerin artan etkisine de güveniliyor.

Bu partilerin isimleri açıkça belirtilmese de, tahminler bunların arasında Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki “Ulusal Miting”, İspanya'da “Vox”, İngiltere'de “Reform” ve “Almanya İçin Alternatif” partilerinin de yer aldığını gösteriyor. Bunlara ek olarak, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki “İtalya'nın Kardeşleri” Partisi de bulunuyor.

Sahte haberler

Beyaz Saray, belge ile ilgili haberi “sahte haber” olarak nitelendirerek hemen bu iddiaları kesin bir dille reddetti. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Yardımcısı Anna Kelly, Başkan Trump'ın “şeffaf” olduğunu söyledi. İmzalı resmi strateji belgesinin, onaylanmış tek belge olup, alternatif veya gizli bir versiyon olduğu fikrini reddetti

Gözlemciler, açıklanan stratejinin gerçekten de Avrupa Birliği'ne yönelik keskin bir bakışı yansıttığını, zira liderlerini kitlesel göç karşısında çaresiz kalmakla suçladığını söylüyor. Keza  Brüksel'in politikalarını ulusal egemenliği baltalamaktan, siyasi özgürlükleri kısıtlamaktan ve üye devletlerin rolünü zayıflatmaktan sorumlu tutuyor. Avrupa'nın göç politikalarını “kıtanın çehresini değiştirmek ve huzursuzluk yaratmak” olarak tanımlıyor.

Tekrarlanan aleni açıklamaları sırasında Trump, “kötüleşen Avrupa ülkelerini” ve onların “siyasi doğruculuğa takıntılı” liderlerini hedef alarak, göç politikalarının ülkelerini “yok ettiğini” ve bunun sonucunda Avrupa'nın “parçalandığını” varsaydı.

Ukrayna savaşı

Ukrayna savaşı da Atlantikli müttefikler arasında bir gerilim ve geniş çaplı anlaşmazlık noktasını temsil ediyor. Son günlerde ABD Başkanı Avrupalı liderlere yönelik açıklamalarını sertleştirerek onları zayıf olarak nitelendirdi ve Ukrayna'daki savaşı sonlandıramamakla suçladı. Trump ile Almanya, İngiltere ve Fransa liderleri arasında aynı konuyla ilgili gergin bir telefon görüşmesinin ardından gerginlik daha da arttı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Washington ile ek görüşmelerin beklendiğini ve önümüzdeki hafta başında Ukrayna konusunda uluslararası bir toplantı yapılması olasılığının bulunduğunu vurguladı.

Bu yönelimler, ABD-Avrupa ittifakını parçalamaya yönelik girişimlere karşı uyarıda bulunan Papa 14. Leo’nun kayda değer tutumu da dahil olmak üzere kapsamlı eleştirilere yol açtı. Papa, Trump'ın bazı açıklamalarının ABD ile Avrupa arasındaki tarihi ittifakın doğasında “köklü bir değişikliği” temsil edebileceğini söyleyerek, bu ittifakın mevcut aşamada zarar görme tehlikesine karşı uyarıda bulundu.

Beş güç

İngiliz The Daily Telegraph gazetesinin haberine göre, iddia edilen belge tartışmaya başka bir boyut kazandırıyor. Zira küresel nüfuz dengesini yeniden şekillendirecek bir hamleyle, ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Japonya'yı kapsayan “beş temel güç” adı verilen yeni bir uluslararası blok oluşturulması önerisinden bahsediyor.

Daha önce Trump, Rusya'nın G8’den çıkarılmasından ve böylece grubun G7’ye dönüşmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirerek tartışmalara yol açmış ve bunu “çok büyük bir hata” olarak tanımlamıştı. Hatta daha da ileri giderek Çin'i de ekleyerek G9 adını verdiği bir grup oluşturmayı teklif etmişti.

Ulusal Güvenlik Stratejisi, bir adım daha ileri giderek, büyük güçlerin yer aldığı, üye devletlerin zengin olmasını ve demokratik sistemlerle yönetilmesini gerektiren G7’nin koşulları ile sınırlanmamış yeni bir blok inşa etmeyi öneriyor.

Beyaz Saray'dan gelen resmi yalanlamalara rağmen, bu sızıntılar Avrupa'nın transatlantik ilişkilerin geleceği ve Washington'un kıtanın siyasi haritasını yeniden şekillendirmedeki rolü konusunda giderek artan endişelerini büyütmeye devam ediyor. Daily Mail gazetesi, Avrupalıların tepkilerinin öfkeli ve hızlı olduğunu bildirdi. Chatham House Enstitüsü'nden araştırmacı Leslie Vinjamuri, yaşananların “Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan uluslararası liberal düzenin sonunu” temsil ettiğini söyledi.

Bazı Avrupalı ​​liderler, Washington'un milliyetçi ve Avrupa Birliği’ne şüpheyle yaklaşan partileri güçlendirebilecek şekilde, kıtanın iç siyasi işlerine tekrar müdahale etmesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

Artan gerilimin gölgesinde ABD Kongresi, ABD yönetiminin Avrupa'daki Amerikan askeri varlığını yasama organının onayı olmadan azaltma yetkisini kısıtlamayı amaçlayan Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nı oylamaya hazırlanıyor.