Kuzey Kore'nin silah kapasitesi mercek altında: Bini aşkın füzesi olduğu iddia ediliyor

Kuzey Kore'nin, çeşitli özelliklere sahip 1000'i aşkın kısa ve orta menzilli füzesi olduğu iddia ediliyor

Kuzey Kore, son yıllarda askeri geçitler ve füze denemeleriyle sıkça gündemde (AA)
Kuzey Kore, son yıllarda askeri geçitler ve füze denemeleriyle sıkça gündemde (AA)
TT

Kuzey Kore'nin silah kapasitesi mercek altında: Bini aşkın füzesi olduğu iddia ediliyor

Kuzey Kore, son yıllarda askeri geçitler ve füze denemeleriyle sıkça gündemde (AA)
Kuzey Kore, son yıllarda askeri geçitler ve füze denemeleriyle sıkça gündemde (AA)

Pyongyang'ın askeri gücünün yanı sıra nükleer ve füze geliştirme programları, ülkenin silah kapasitesi konusunda öteden beri merak uyandırıyor.

Ukrayna savaşı nedeniyle cephane stoklarını yoğun şekilde kullanan Rusya, artan ihtiyaçları için müttefikleriyle işbirliği arayışını sürdürüyor.

Dolayısıyla Kuzey Kore lideri Kim'in Rusya ziyaretinde "gıda ve teknoloji ithalatı karşılığında silah" anlaşması imzalanacağı yorumları yapılıyor.

(AA)

Kuzey Kore'nin askeri kapasitesi

ABD ve müttefiklerinin "ciddi güvenlik tehdidi" olarak gördüğü Pyongyang'ın, dünyanın en büyük konvansiyonel askeri güçlerinden birine sahip olduğu tahmin ediliyor.

ABD Dışişleri Bakanlığının tahminlerine göre, dünyanın "en yoksul" ülkeleri arasında yer alan Kuzey Kore, gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) yaklaşık dörtte birini ordusuna harcıyor.

ABD merkezli RAND Corporation'ın yayımladığı "Kuzey Kore'nin Konvansiyonel Topçuları (North Korean Conventional Artillery)" başlıklı raporda, Kuzey Kore'nin şu anda Güney ile arasındaki Askerden Arındırılmış Bölge (DMZ) boyunca dizilmiş, 25 kilometre menzilli top mermisi ve roket atma kapasitesine sahip yaklaşık 4 bin 800 orta menzilli topu olduğu ileri sürüldü.

Güney Kore'nin kalabalık şehirlerine ulaşabilen bu topçu sistemlerinin kullanılması halinde yaklaşık bir saatte 100 binden fazla kişinin öleceği tahmin ediliyor.

Amerikan düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyinin (CFR) raporuna göre de Kuzey Kore'nin elinde yaklaşık 5 bin 500 topçu ve füze sistemi, 4 bin tank ve 2 bin 500 zırhlı araç bulunuyor.

Raporda, bu ülkenin kimyasal ve biyolojik silahlara da sahip olduğu öne sürüldü.

Yaklaşık 1,2 milyon muvazzaf, 600 bin yedek askeri bulunuyor

Londra merkezli Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsünün (IISS) "Military Balance 2023" adlı raporunda da Kuzey Kore'nin yaklaşık 1,2 milyon muvazzaf ve 600 bin yedek askeriyle "dünyanın en büyük dördüncü ordusuna" sahip olduğu iddia edildi.

Ülkede kadınlar için de zorunlu olan askerlik hizmetinin, acil durumlarda süresiz uzatılabildiği belirtilen raporda, yaklaşık 1,2 milyon muvazzaf askerden 1,1 milyonunun kara kuvvetleri mensubu olduğu kaydedildi.

Kuzey Kore'nin füzeleri

Son yıllarda füze kapasitesini geliştiren Kuzey Kore'nin, çeşitli özelliklere sahip 1000'i aşkın kısa ve orta menzilli füzesi olduğu iddia ediliyor. Pyongyang yönetimi, bunlar arasında ABD'yi vurabilecek uzun menzilli füzelerin de bulunduğunu öne sürüyor.

Kuzey Kore, füze geliştirme programlarına Sovyetler Birliği'nden aldığı SS-1c (Scud-B) füzelerini kullanarak başladı.

Füze geliştirme programını 1990'da 1500 kilometre menzilli "Nodong-1" sürdüren Kuzey Kore, 2017'de menzilini 1900 kilometreye kadar geliştirdiği, katı yakıtla çalışan "Pukguksong" tipi füze denemesini başarıyla yaptığını açıkladı.

Sovyetler Birliği'ne ait "R-27 Zyb" (SS-N-6 Serb.) tipi füzeden geliştirilen Hwasong-10 adıyla da bilinen "Musudan" tipi füze denemelerine de 2016'da başlayan Kuzey Kore, 4 bin kilometre menzilli füzelerin denemelerinden yalnızca ikisinde başarılı oldu.

Pyongyang tarafından geliştirilen bir diğer orta menzilli balistik füze de 4 bin 500 kilometre menzilli Hwasong-12. Füzenin 2022'de denendiği açıklanırken, envanterinde 10 bin kilometre menzilli Hwasong-15, 13 bin kilometre menzilli Hwasong-15 ile 15 bin kilometre menzilli Hwasong-17'nin de yer aldığı belirtiliyor.

Kuzey Kore'nin 15 bin kilometreden fazla menzile sahip kıtalar arası balistik füzesi (ICBM) Hwasong-18'in temmuz ayında yapılan denemesinde, 74 dakikalık uçuş süresiyle 6 bin 600 kilometrenin üzerinde irtifaya ulaşıldığı açıklanmıştı.

Pyongyang'ın balistik füze fırlatma kapasitesi bulunan Gorae veya Pongdae sınıfı 71 "Sinpo-B" denizaltısının olduğu da aktarılıyor.

Kuzey Kore Hava Kuvvetlerinin ayrıca çoğu eski nesil Sovyet ve Çin menşeli farklı tiplerde yaklaşık 950 uçağa sahip olduğu belirtiliyor.

Nükleer silah geliştirme çalışmaları

Kore Savaşı'nda ABD'nin Kuzey Kore'yi nükleer saldırıyla tehdit etmesinin ardından nükleer silah geliştirme programlarına yönelen Pyongyang, bu yöndeki ilk çalışmalarını 1950'lerde başlattı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) 2006'da Kuzey Kore'nin ilk kez başarılı nükleer denemesi yaptığını açıklayarak ülkeye yaptırımlar uygulamaya başladı.

Kuzey Kore, 2009'da nükleer faaliyetlerine ilişkin uluslararası görüşmeleri askıya aldı.

Pyongyang, 2017'deki son nükleer denemesinin şimdiye kadarki "en güçlü deneme" olduğunu iddia etti.

Kuzey Kore'nin yeraltı nükleer deneme tesisi Punggye-ri'deki patlamanın gücünün 100-370 kiloton olduğu ve ABD'nin 1945'te Japonya'nın Hiroşima şehrine attığı bombadan en az 6 kat daha güçlü olduğu tahmin ediliyor.



İsrail, Husiler ve Trump'ın değişken stratejisi

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
TT

İsrail, Husiler ve Trump'ın değişken stratejisi

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde

Michael Horowitz

Yaklaşık on yıl önce, Ortadoğu'daki güvenlik durumu hakkında bazı diplomatlara bilgi vermek üzere İsrail'deki bir büyükelçiliği ziyaret ettiğim sırada, biri meslektaşıma ve bana o zamanlar bize son derece tuhaf gelen bir soru sormuştu: Peki ya Husiler? İsrail'e tehdit oluşturabilirler mi? Husiler o dönemde İsrail'e saldırı tehdidinde bulunmuş olsa da soruya bir an hazırlıksız yakalanmıştık. Ne var ki bu tehdit şaşırtıcı değildi, zira örgütün sloganı “Amerika'ya ölüm, İsrail'e ölüm, Yahudilere lanet olsun” idi. Ancak o dönemde bu tehditler, Güney Arabistan'daki uzak bir savaşta mücadele eden izole bir grubun yüksek sesli övünmesinden ibaret görünüyordu.

Ama işler çok değişti. İran destekli Yemenli örgüt, 4 Mayıs 2025 Pazar günü, İsrail'in Tel Aviv yakınlarındaki Ben Gurion Uluslararası Havalimanı yakınlarına uzun menzilli bir balistik füze fırlatarak bir patlamaya yol açtı ve İsrail'in merkezinde hava saldırısı sirenlerinin çalmasına neden oldu. Bu olay, Husiler ile İsrail arasındaki gerginlikte bir dönüm noktası oluşturdu ve çok sayıda uluslararası havayolunun uçuşlarını geçici olarak askıya almasına yol açtı. Füzenin herhangi bir uçağa doğrudan isabet etmemesi, sadece küçük çaplı maddi hasara yol açması ve sınırlı sayıda insanı yaralaması bir yana, İsrail'in ana havalimanına ulaşması bile Husiler için oldukça önemli bir sembolik kazanım anlamına geliyor. İsrail buna karşılık Hudeyde Limanı ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan bir dizi hava saldırısı düzenledi. Başbakan Binyamin Netanyahu daha sonra İsrail'in karşılığının çıtasını yükselteceğine söz verdi.

Bunun Husilerin Ben Gurion Havalimanı'na yönelik ilk saldırı girişimi olmadığını, örgütün daha önce de burayı birkaç kez hedef aldığını iddia ettiğini açıklayalım. Geçtiğimiz mart ayında havalimanına üç ayrı saldırı düzenlediğini duyurmuş, füzelerden birinin havalimanına isabet ettiğini söyleyerek övünmüştü. 4 Mayıs'ta ise füze havalimanını çevreleyen hava sahasını başarıyla deldi, sınırlı sayıda can ve mal kaybına yol açtı, ancak ülkedeki hava trafiğini aksattı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrail erken uyarı sistemleri, füzeyi yaklaşırken tespit etti ve düşürmek için biri İsrail'e ait Arrow sisteminden, diğeri ise İsrail'de konuşlu, yüksek irtifalardan balistik füzeleri engellemek için tasarlanmış bir savunma sistemi olan Amerikan THAAD sisteminden iki adet füze fırlatıldı. Ancak her iki sistem de füzeyi engellemeyi başaramadı.

İsrail hava savunma sistemlerinin, ABD'nin THAAD bataryalarının desteğine rağmen diğer onlarca girişim arasından Yemen'den atılan bir füzeyi engelleyememesi üçüncü kez yaşanıyor. Her ne kadar genel sicil İsrail ile ABD arasında oldukça etkili bir savunma koordinasyonu olduğunu gösterse de, özellikle Ben Gurion Havalimanı gibi stratejik tesisleri hedef alan ve maddi kayıpların ötesinde sembolik ve operasyonel sonuçları olan saldırılara karşı bu sistemler henüz tam koruma sağlayamıyor.

Başarısızlığın nedenlerinin belirlenmesi için soruşturmalar devam ediyor. Husilerin, İsrail içinde hedef aldıkları noktaları mümkün olan en büyük etkiyle vurabilme şanslarını artırmak için farklı kriterleri test ettiği görülüyor. İsrailli yetkililer, Husilerin saldırının ardından yeni bir füze kullandıklarını iddia ettiklerini ancak İsrail’in tahminlerinin, bunun daha önce düşürülmüş bir füze ile aynı model olduğunu gösterdiğine dikkat çektiler. Ortaya atılan hipotezler arasında füzenin bir kısmının isabet almış olabileceği, ancak patlayıcı başlığın isabet almamış olabileceği, bunun sonucunda da füzenin havalimanı sınırları içerisinde düşerek patlamış olabileceği de yer alıyor.

İsrail savunmasının sınırlılığı

Hava saldırılarına ve askeri karşılıklara rağmen Husileri caydırmak hâlâ zor bir görev. ABD öncülüğündeki hava saldırıları, örgütün hem İsrail'e hem de ticari gemilere yönelik saldırılarını önemli ölçüde azalttı; ancak saldırıları tamamen durdurmak için karadan müdahale gerekiyor gibi görünüyor.

İsrail, Husi kontrolündeki bölgelerdeki altyapıyı, aralarında Hudeyde Limanının da bulunduğu yerleri defalarca hedef aldı. Son saldırıya da Sana Havalimanı'nın kapatılması ve üç sivil uçağın vurulması ile sonuçlanan saldırılarla karşılık verdi. Bu operasyonlar, Gazze'de savaşın patlak vermesinden önce de iç karışıklıklar ve ekonomik krizlerle karşı karşıya olan örgüt için bir yük olsa da, geri adım atmasını sağlama olasılığı düşük.

İran'ın İsrail ve ABD'ye karşı öncü gücü olan örgüt, Tahran'dan giderek artan maddi ve manevi destek görüyor. Çatışmanın merkezindeki konumu, ona muhalifleri bastırmak için ideolojik bir kılıf da sağlıyor ve bu konumunu, saflarını desteklemek için kapsamlı eleman devşirme kampanyaları düzenlemek için kullanıyor.

Ancak Husilere karşı daha etkili bir mücadele, Yemen'de iç savaşın zirve yaptığı dönemde, uluslararası alanda tanınan hükümete bağlı güçlerin Hudeyde'ye yönelik başarılı bir saldırı başlattığı türden bir kara harekâtını gerektiriyor. Ne var ki limandan insani yardım akışının aksaması endişesiyle artan uluslararası baskı, saldırının durdurulmasına ve söz konusu güçlerin daha acil olan başka cephelere çekilmesine yol açtı.

Karadan bir müdahalenin olmaması durumunda İsrail'in Husi saldırılarını hızla durduracak yeterli araçları bulunmuyor. Örgütün lider kadrosunu hedef alan hassas saldırılar düzenlemek (İsrail'in Hizbullah'a yaptığına benzer şekilde), lider kadrosunun hareketlerini izlemek için önemli miktarda istihbarat ve askeri kaynak tahsis edilmesini gerektiriyor. Bu da İsrail'in Hamas'ın faaliyetlerini veya İran'ın nükleer programındaki potansiyel ilerlemeyi izlemek gibi acil güvenlik önceliklerinden uzaklaşmasına neden olabilir.

İsrail yalnız mı?

Bu meydan okumalar, ABD ile Husiler arasında aniden duyurulan “ateşkes” ile daha da büyüdü. İsrail'in Yemen'de bir dizi yeni saldırı düzenlemesinden dakikalar sonra, Husilerin ateşkesi kabul ettiğinin bildirilmesinin akabinde Başkan Donald Trump, ABD ordusuna operasyonlarını durdurma emri verdiğini açıkladı.

Husiler bu iddiayı doğrulamazken, dahası bazı Husi yetkilileri Trump'ın açıklamasını yalanlarken, Husiler ile ABD arasında arabuluculukta önemli rol oynayan Umman Sultanlığı, ABD'nin hava saldırılarını durdurması karşılığında Husilerin de Kızıldeniz'deki saldırılarının durdurulması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu.

Trump ile Kanada'nın yeni başbakanı arasında düzenlenen ve konuyla ilgisi olmayan bir basın toplantısı sırasında gelen açıklama, İsrail için bir şok etkisi yarattı. Zira anlaşmada Husilerin İsrail'e yönelik saldırılarının durdurulması ihtimaline dair hiçbir ifade, ayrıca bu saldırıların ateşkesin ihlali olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine dair bir bilgi de yer almıyor. Bu ayrıntının atlanması, Husileri İsrail'i dolaylı olarak tanımaya zorlayarak onları zor durumda bırakmaktan kaçınmak için kasıtlı olabilir ya da basitçe ABD'nin anlaşmaya varırken İsrail'in güvenliğini hesaba katmadığının bir göstergesi olabilir. Bu açıklamanın ani olması göz önüne alındığında Trump’ın, İsrail'i kaderiyle baş başa bıraktığı anlamına gelen son hipotez göz ardı edilemez.

Anlaşmanın sadece Kızıldeniz ile sınırlı kalması durumunda İsrail bunu gerçek bir gerileme olarak değerlendirecektir. Son aylarda nakliye gemilerine yönelik saldırılar durmuştu. Bu durum muhtemelen ABD'nin Husi mevzilerine yönelik geniş çaplı operasyonları ya da örgütün doğrudan İsrail'e saldırmaya odaklanması nedeniyleydi. Ancak ABD saldırılarının durması, Husilerin tehdit oluşturmaya devam edeceği ve istedikleri zaman deniz saldırılarına yeniden başlayabilecekleri anlamına geliyor.

Trump ile Kanada'nın yeni başbakanı arasında düzenlenen ve konuyla ilgisi olmayan bir basın toplantısı sırasında gelen açıklama, İsrail için bir şok etkisi yarattı. Zira anlaşmada Husilerin İsrail'e yönelik saldırılarının durdurulması ihtimaline dair hiçbir ifade yer almıyor.

Trump'ın hesapları

Peki Trump neden bu ani adımı attı?

İsrail basınında çıkan haberlere göre Trump Netanyahu'dan bıktı, çünkü kendisini “manipüle ettiğine” inanıyor. Bu nedenle onunla irtibatı kesmeye ve bölgeyle ilgili dış politika konularında tek taraflı kararlar almaya karar verdi.

Trump'ın ikinci döneminin İsrail’i hayal kırıklığına uğrattığı açıkça görülüyor. Zira Netanyahu hükümeti, ABD başkanının İsrail çıkarlarıyla tam uyumlu olacağını sanıyordu.

Ancak bu duyurunun, Arap Körfez bölgesine yapacağı ziyaretten önce yapılmış olması, eğer gerçekten gerçekleştiyse anlaşmanın tamamlanmasını hızlandırmak için ona ivme kazandırmış olması muhtemel. ABD Başkanı, Amerikan ekonomisine büyük Körfez yatırımları çekmeyi ve Washington liderliğindeki bölgesel müttefikleriyle ilişkilerinin gücünü göstermeyi amaçlayan gezisi kapsamında Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek.

asde

Trump'ın ikinci dönemindeki ilk bölge turundan beklentisi, özellikle ekonomik alanda içeride pazarlayabileceği başarılar elde etmek. Yeni yatırımlar çekmek ile ilgili başlıklar bir zorunluluk ve Beyaz Saray'ın isteyeceği son şey, Husilerin Amerikan çıkarlarına veya Kızıldeniz gibi stratejik su yollarına saldırılar düzenleyerek ziyareti bozması.

Trump'ın, İsrail'in varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü tavizleri gerektirse bile, Tahran ile her ne şekilde olursa olsun bir anlaşma yapmayı ciddi olarak istediği açıkça görülüyor

Trump'ın Husilere yönelik saldırıları durdurma yönündeki ani kararı İsrail'de giderek artan endişelere yol açtı. Bu durum, ABD Başkanı'nın İran ile anlaşmaya varmak için bedeli ne olursa olsun elinden gelen her şeyi yapmaya kararlı olduğunun bir başka göstergesi olarak görülüyor. Yakın zamana kadar ABD'nin Husilere karşı askeri müdahalesi, Washington'un ciddiyetinin ve gerektiğinde güç kullanmaya hazır olduğunun en açık kanıtı olarak görülüyordu. Ama Trump'ın savaşlar başlatma değil sona erdirme niyetini defalarca dile getirdiği göz önüne alındığında, bu değerlendirme tartışmalı olabilir, ancak İran'ın son dönemde karşılaştığı zorluklar İsrail'e bir miktar güven vermişti.

Ancak bugün Trump'ın, İsrail'in varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü tavizleri gerektirse bile, Tahran ile her ne şekilde olursa olsun bir anlaşma yapmayı ciddi olarak istediği açıkça görülüyor.