İnsani başarıya ulaşmış küreselleşme

Toplumsal boyutu dikkate alınmadan kârlılığı ön plana çıkarsa da küreselleşme süreci daha bitmedi

Bazı çevreler, küreselleşmenin büyük kapitalist ülkeler tarafından yönlendirildiğini ve yönetildiğini düşünüyor (Reuters)
Bazı çevreler, küreselleşmenin büyük kapitalist ülkeler tarafından yönlendirildiğini ve yönetildiğini düşünüyor (Reuters)
TT

İnsani başarıya ulaşmış küreselleşme

Bazı çevreler, küreselleşmenin büyük kapitalist ülkeler tarafından yönlendirildiğini ve yönetildiğini düşünüyor (Reuters)
Bazı çevreler, küreselleşmenin büyük kapitalist ülkeler tarafından yönlendirildiğini ve yönetildiğini düşünüyor (Reuters)

Nebil Fehmi

‘Küreselleşme’ olarak adlandırılan teori ve uygulamalar, Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Batılı ülkelerin kapitalist eğilimlerinin hegemonyasının artması ve piyasa ekonomisinin kıtalara ve denizlere yayılmasıyla birlikte son otuz yıl içinde yaygın hale geldi. Bu uygulamalar, özellikle Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve daha sonra Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi ekonomi ve ticaret kurumları olan Bretton Woods kurumlarının çatısı altında hayata geçirildi.

Küreselleşmenin merkezinde, ürünlerin pazarlara karşılaşabilecekleri en az engelle taşınması, böylece ekonomik çarkın dönmesi ve yüksek verimlilik sağlanarak kar ve kazanç elde edilmesi şartıyla ekonomik sistemin güvence altına alınmasına ve hammaddeler, ürünler ve gıda tedarik zincirlerine öncelik verilerek pazarların birbirine entegre edilmesini öngören bir Batı felsefesi yer alıyor. Yüksek verimlilikle hammaddeyi en iyi fiyata elde edip, farklı kalitelerde, en düşük maliyetle üretilmesi ve daha sonra bunları uygun ve cazip fiyatlarla pazarlara sürerek daha fazla kar elde edilmesi amaçlanıyor. Böylece küreselleşmenin kâr elde etmeye yönelik iki temel unsuru olan ‘entegrasyon ve ekonomik verimlilik’ sağlanıyor. Batılı birçok ülke, siyasi sorunlar ne kadar ciddi olursa olsun, ekonomi çarkını döndürmeye devam etmek için siyaseti, ekonomiyi ve ticareti birbirinden ayırarak küreselleşmeyi ve pazar ekonomilerini destekleme çağrısında bulundu.

Başta gelişmekte olan ülkelerde ya da bir başka deyişle Güney ülkelerinde bazı çevreler, küreselleşmenin büyük ekonomilerin ve şirketlerin çıkarlarını sağlamak amacıyla büyük kapitalist ekonomilere sahip ülkeler tarafından yönlendirildiğini ve yönetildiğini düşünüyorlar. Küreselleşme, büyük ve güçlü kuruluşların kaynak elde ederek ve ürünleri küresel olarak pazarlayarak küreselleşmeden çıkar sağlayabilmeleri nedeniyle daha kolay bir deneyimdi.  Küreselleşmeyle yalnızca büyük ekonomilere sahip ülkelerin ilgilendiğini ya da diğer ülkelerin bundan faydalanmadığını iddia edenler yanılıyorlar.

Örneğin Hindistan ekonomisi 1980 ile 1990 yılları arasında yüzde 3,5 oranında büyüme kaydederken teknolojiye ulaşma, işsizliği oranlarını azaltma, yenilikçilik ruhunu güçlendirme, insanların hayat şartlarını iyileştirme, yeni pazarlara açılma ve yeni başarıların teşvik edilmesi sayesinde bu oran 2002 ile 2012 yılları arasında yüzde 7,7'ye çıktı. Bu oran yabancı yatırımların artması sonucunda ise 2005 ile 2008 yılları arasında yüzde 9,5'e kadar yükselmişti. Öyle ki birçok kişi, zengin ve gelişmiş sanayi ülkeleriyle karşılaştırıldığında küreselleşmeden en çok yararlanan ülkenin Hindistan olduğunu düşünüyor.

Pazar ekonomisinin dışında kalan ya da bu konuda fazla hevesli olmayan ülkeler, küreselleşme sürecinden yararlandı. Çünkü bu ülkeler, küreselleşme karşıtı bir tutum sergilemeyip, risklerden korunarak ekonomisini kısmen ya da kademeli olarak fayda sağlamaya yönlendirdiler. Diğer bir örnek olarak şirketlerinin karlılığını, performans verimliliğini, özelleştirilmesini ve kurumsallaşmasını benimseyen Çin'i gösterebiliriz. Çin, devlet mülkiyetindekiler de dahil olmak üzere özel sektörü ekonomi alanlarında teşvik ederek ve pazarlarını kontrollü olarak dünyaya açarak ekonomi bakımından Japonya ve Almanya’yı geçtikten sonra ABD ile rekabet eden bir ülke hale gelmesini sağlayan yüksek büyüme oranları kaydetti.

Öte yandan Çin'in ve Asya ile Latin Amerika'daki birçok ülkenin kaydettiği yüksek büyüme oranları çerçevesinde ülkeler arasında ekonomi açısından farklılıkların azaldığını öne sürerek küreselleşme çağında gelişmekte olan ülkelerin (Güney ülkeleri) sanayileşmiş ülkelere kıyasla daha fazla fayda sağladığını savunanlar da var.  Birleşmiş Milletler’in (BM), yoksulluğu yüzde 50 oranında azaltma hedefine 2010 yılında (hedeflenen tarihten beş yıl önce) ulaşılırken 2050 yılında Afrika dışında yoksulluğun küresel olarak tamamen bitmesi bekleniyor.

Bense küreselleşmenin ekonomik büyümeye yardımcı olduğu ve dolayısıyla ülkelerin ve toplumların büyük çoğunluğuna fayda sağladığına, ancak saf kârlılığın, özellikle sosyal boyutlar dikkate alınmaksızın yalnızca ekonomik oranlara göre tahmin edildiğine inanıyorum.

Şirketlerin ekonomi ve ticaret bakımından değerlendirilmesi kazançla (finansal getiri) bağlantılı olduğundan rekabete ayak uyduramayanların içinde bulunduğu zor koşullara yeterince dikkat edilmiyor. Bu aynı zamanda son dönemde hayat standardını yükseltmek ve dolayısıyla piyasaları desteklemek amacıyla giderek daha fazla ilgi görmeye başlayan bir konu olduğundan önde gelen kapitalist iktisatçıların Dünya Bankası’nda reform yapılmasına ve kalkınmanın desteklenmesinde daha aktif hale getirilmesine yönelik önlemler talep etmesine neden oldu.

Batılı önde gelen ekonomistlerin, sosyalist ya da merkezi ekonomilerin zaferi ya da gelişmekte olan ülkelerin kaygısı nedeniyle değil birbiriyle alakasız iki mesele nedeniyle geleneksel küreselleşme çağının sona erdiğini sık sık dile getirmeleri oldukça çarpıcı ve dikkat çekici. Söz konusu meselelerin birincisi koronavirüs (Kovid-19) salgını, diğeri ise Ukrayna krizidir. Bu iki mesele, en düşük maliyetle ve yalnızca küreselleşme ve piyasaların birbirine entegre edilmesi sonucunda daha verimli ekonomik performans elde etme çabasında temel bir eksikliği gözler önüne serdi.

İlaç üretiminde kullanılan hammaddeler dünyanın dört bir yanına dağıldığı ve milli kapasitelerin yeterli olmadığı ortaya çıktıktan sonra hastalık için geliştirilen aşıları kontrol altına almaya çalışan tecritçi ve milliyetçi hareketlere tanık olduk. Salgın sırasında yaşanan ulaşım sorunları, Ukrayna ile ilgili kutuplaşma ve gelişmiş elektronik çiplerin temininde karşılaşılan zorluklar ve gıda fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle ürün tedarik zincirleri de sekteye uğradı. Rusya ile ticaret ve ekonomi alanlarında iş birliği yapanlara siyasi yaptırımlar uygulandı, küresel ekonomi küçüldü ve özellikle ticaret açığı veren ülkelerde enflasyon oranları yükseldi.

Bahsi geçen ekonomistler, ‘ülke sınırları dışındaki imalatta ekonomik verimliliğe ve artan ilgiye’ öncelik vermek yerine ‘ulusal ve öz-ekonomik’ dayanıklılığa, esnekliğe ve sağlamlığa geri dönmenin ya da bir başka deyişle beklenmedik zorluklara dayanma ve üretim zincirlerini güvence altına alma kabiliyeti kazanmanın önemini vurguladılar. Hatta bazıları dünyanın ‘parçalı küreselleşmeye’ doğru ilerlediğini dahi savundu. Bu da mümkün olduğunca ‘birbiriyle benzer ve dostane’ görüşlere sahip ülkeler arasında uluslararası kaynaklar ve seçenekler elde edilmesini yanı sıra ihtiyaçların stratejik bir değerlendirmesinin yapılması ve komşu bölgelerde artan stoklarla daha büyük bir hammadde rezervi edinmek demektir.

Tüm bu olasılıklarda siyaset, ekonomi ve piyasalar arasında yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde belli bir düzeyde örtüşme söz konusu. Daha doğrusu bu örtüşme, Batı ülkelerinde ve özellikle ulusal merkez bankaları aracılığıyla mevcuttu. Bunun yanında sık sık diğer ülkelere ekonomik yaptırımlar uygulamaya başvurulması da bunda etkili oldu. Ukrayna krizi, Batı ülkelerinin bazı malları sübvanse etmek, vatandaşlarını memnun etmek ve dış politikalara verdileri desteği güvence altına almak amacıyla müdahalede bulunan piyasa ekonomilerini benimsemelerinin bir örneğiyken Rusya ile yaşanan gerilim ve Batı-Çin çekişmesiyle başa çıkmak ve Çin’e teknoloji transferini ve ürünlerinin sürüldüğü açık pazarları kısıtlamaya çalışmak için müdahalede bulunmaları siyaset ile ekonomiyi birbirine karıştırmalarının bir başka örneğidir.

Küreselleşmenin, özellikle de ekonomik büyüme oranlarının artmasında çok faydalı olduğunu düşünenlerden biriyim ve toplumsal boyutu hesaba katmadan kârlılığa dayanan ve buna öncelik veren herhangi bir sistemin yansımalarını tam olarak anlıyor ve takdir ediyorum. Öte yandan küreselleşme döneminin bittiği söylemlerine katılmıyorum. Geriye dönüş yok, değişmek, gelişmek çok doğal bir şey ve ben bunu istiyorum. En iyi küreselleşme herkesi kapsayan, kapsamlı ekonomik ve sosyal bir yaklaşımdır. Bir bireyin, ekonomik kurumun veya belirli bir ülkenin kârlılığına ağırlık vermenin yararlı değil, aksine uzun vadede zararlı olduğuna inanıyorum.

Daha önce ilişkilerin ve dostlukların düzeyi ne olursa olsun, herhangi bir kişiye, kuruluşa ya da ülkeye çok fazla güvenmekten kaçınmak gerektiği konusunda çok şey yazdım ve belirttim. Çünkü en iyi arkadaşlar ya da aile fertleri arasında bile önceliklerin farklılaştığını görmek son derece doğal.

Fırsatların ve seçeneklerin çoğaltılması için herhangi bir kararın ulusal, bölgesel ve uluslararası hesaplara, yeteneklere ve değerlendirmelere yüzde 30 oranında dayanması gerektiğini kategorik olarak önerdiğimden meşru olan çerçeve içinde kaldıkları ve tekelci politikalardan kaçındıkları sürece ekonomik kaynakları ve bileşenleri stratejik olarak güvence altına almaya yönelik girişimlerle ilgilenmiyorum.

Fakat ekonomik blokların bazı şirketler ya da ülkeler arasında anormal bir şekilde çoğalmasına, hammadde tedarikini kontrol etme, bunları kimin alacağını belirlemenin yanı sıra haksız ya da adaletsiz bir şekilde başkalarının pahasına fiyatlarını kendi çıkarlarına göre kontrol etme arzusunu yansıtan girişimlere ve uygulamalara karşı açık ve güçlü bir uyarıda bulunmak istiyorum. Çünkü tekelci uygulamalar her türlü ekonomik sistemi çökertiyor, meşru rekabeti engelliyor, ticareti ve ekonomiyi siyasileştiriyor ve onlarca yıldır acısını çektiğimiz başarısız siyasi kutuplaşmanın yanı sıra ölümcül ekonomik kutuplaşmalara yol açıyor.

Gelişmekte olan ülkeler ile küçük ve orta ölçekli ekonomik kuruluşların, karşılaştıkları sorunların ve zorlukların daha da ağırlaşmaması için bu konuların dikkatli bir şekilde takip edilmesi gerekiyor. Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik tedarik ve üretim zincirinde daha önde ve daha önemli bir rol oynamasını sağlamak için Dünya Bankası ile uluslararası ve bölgesel finans kuruluşlarından ulusal, bölgesel ve uluslararası katkılar arasında dengeyi sağlamak için sadece hammadde ve ucuz işgücü sağlamanın ötesine geçecek şekilde ciddi ve iddialı programlar sunulması istenmeli. Sürdürülebilir, kalkınmaya dayalı ve başarılı bir uluslararası ekonomik sistem için tüm bunların olması gerekiyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
TT

"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)

Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri'ndeki gizlilik kararı yeni kaldırılan belgeleri inceleyen Daily Mail, 1979-1990'da ülkeyi yöneten Margaret Thatcher'ın atlattığı büyük tehlikeyi dünya kamuoyuna açıkladı.

1989 baharında Afrika turuna çıkan Muhafazakar Partili siyasetçi, o dönem hapiste olan Nelson Mandela'nın serbest bırakılması ve Güney Afrika'daki apartheid rejiminin sonlandırılması için kıtayı dolaşıyordu. 

30 Mart'ta Zimbabve'den Malavi'ye gitmek üzere Mozambik hava sahasından geçen Thatcher'ın bindiği Vickers VC-10'a yerden havaya atılan füzelerin gönderildiği ortaya çıktı. 

Füzelerin hepsinin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı ıskalamasıyla birlikte Margaret Thatcher saldırıdan kıl payı kurtulmuş.

Bu olay üzerine, o dönem iktidardaki Marksist-Leninist Mozambik Kurtuluş Cephesi'yle (FRELIMO) Güney Afrika destekli Mozambik Milli Direnişi (RENAMO) arasında iç savaşın sürdüğü ülkenin yöneticilerinden resmi açıklama talep edilmiş. 

Kasım 1989'da Mozambikli yetkililer, sarhoş bir uçaksavar bataryası komutanının füzeleri kazara ateşlediği yanıtını vermiş. 

Birleşik Krallık, RENAMO'ya karşı destekledikleri Mozambik ordusuna 1980'lerde askeri eğitim yardımı vermişti.

Demir Leydi lakaplı siyasetçi, 1984'te kendi ülkesinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından hedef alınmıştı.

Muhafazakar Parti konferansının düzenlendiği Brighton'daki Grand Hotel'i bombalayan ayrılıkçı örgüt, 5 kişinin ölümüne, 31 kişininse yaralanmasına yol açmıştı.

Eski Sinn Fein lideri Gerry Adams, bu saldırı sırasında Margaret Thatcher ölseydi, Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde "çok az gözyaşı" döküleceğini iddia ederek önceki yıllarda gündem olmuştu.

Independent Türkçe, Telegraph, Daily Mail


İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
TT

İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)

Eylül sonunda Tahran'la anlaşarak onlarca İranlıyı sınır dışı eden ABD, bir uçağı daha doldurdu. 

New York Times'ın (NYT) iki İranlı yetkiliye dayandırdığı habere göre, pazar günü Arizona'nın Mesa kentinden havalanan uçakta 50'ye yakın İran yurttaşıyla birlikte Arap ülkelerinin veya Rusya'nın pasaportlarını taşıyıp da sınır dışı edilenler de var.

Ad ve görevlerinin gizlenmesini isteyen yetkililer, kiralanan uçağın Mısır ve Kuveyt'e gideceğini söyledi. 

Ruslar ve Arapların Kahire'de ineceği, İranlılarınsa Kuveyt'te bir başka uçağa binerek ülkelerine döneceği aktarıldı. 

Uçaktaki kişilerin kimlikleri açıklanmadı. ABD'den gönüllü mü zorla mı ayrıldıkları da bilinmiyor. 

Yaklaşık 2 bin İranlının ABD'de kaçak statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Geçmişte ABD, sınır dışı ettiği İranlıları ticari uçaklarla ülkelerine gönderiyordu. 

Washington ve Tahran arasında aylardır yürütülen görüşmelerin ardından iki ülke eylülde nadir görülen bir işbirliğine imza atmıştı. 

İran Dışişleri Bakanlığı'nın kendi vatandaşlarının dönüşünü koordine ettiği ve bu kişilerin herhangi bir sorunla karşılaşmayacağı güvencesini verdiği yine NYT tarafından bildirilmişti. 

Ancak uçaktaki 45 kişiden en az 8'i zorla gönderildiğini ve hayatından endişe ettiğini de söylemişti. 

ABD Başkanı Donald Trump, sınır dışı edilen kaçak göçmen sayısında rekor kırmayı planlıyor.

79 yaşındaki Cumhuriyetçi, Demokrat Partili selefi Joe Biden döneminde çok fazla kişinin yasadışı yollarla ABD sınırlarından girdiğini ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunuyor. 

Ancak Trump yönetimi yeni yollar bulsa da bu hedefi gerçekleştirmekte zorlanıyor. 

Kaçak yollarla ABD'ye giden göçmenlerin, yurttaşları olmadıkları ülkelere gönderilmesi de bu yeni yöntemlerden biri. 

Bu hamleler, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekiyor. Göçmenlerin gönderildikleri yerlerde zor durumlara düşmesinin önemsenmediği vurgulanıyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Reuters


Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)

Samir İlyas

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Hindistan ziyareti, Yeni Delhi'nin çok kutuplu dünyada ‘Önce Hindistan’ çerçevesinde süper güçlerle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini ısrarla sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.

Putin, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Yeni Delhi'ye gerçekleştirdiği bu ilk ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılandı. Havaalanında kendisini bekleyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından gayri resmi bir toplantı için konutuna götürüldü. Ertesi gün, iki lider ikili bir toplantı ve her iki ülkenin heyetleriyle başka görüşme gerçekleştirdi. Rus ve Hint iş adamları için bir ekonomi forumuna katıldı.

Ziyaretin sonunda yayınlanan ortak bildiride, atom enerjisi ve silahlanma dahil olmak üzere ekonomi, ticaret ve enerji alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklanıldı. İki ülke, Sovyet döneminden beri güçlü olan ikili ilişkilerini güçlendirmek için 29 anlaşma ve iş birliği mutabakatı imzaladı.

Putin ve Modi'nin açıklamalarında ekonomik iş birliği ve ticaretin mümkün olan en kısa sürede 100 milyar dolara çıkarılmasının planlandığı öğrenilirken, savunma ve güvenlik konuları da müzakere masasındaydı. Ziyaret öncesinde ve sırasında bazı önemli anlaşmaların imzalandığı duyuruldu. Putin, ülkesinin güvenilir bir enerji kaynağı olduğunu ve Hindistan'ın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğini vurguladı. Hindistan'ın Rusya'ya ihracatını artırmayı ve ticaretteki dengesizliği azaltmayı istediklerine işaret eden Modi, ülkesinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olduğunu belirtirken, ülkesinin diğer birçok sektördeki ilerlemesini övdü.

Trump, Hindistan'ı Rusya'dan petrol satın aldığı için cezalandırmak amacıyla gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkardı ve Yeni Delhi'ye daha fazla Amerikan silahı satın alması için baskı yaptı.

Bu ziyaret, Rusya’nın Batı’nın izolasyon iddialarını çürütmesine olanak sağlarken, Hindistan'a da ABD ile devam eden ticaret anlaşması müzakerelerinde ilave bir koz verdi.

Öte yandan Putin'in Hindistan’da sıcak bir şekilde karşılanması ve tüm alanlarda Rusya ile daha derin bir iş birliği yapılacağına dair yapılan açıklamalar, Hindistan'ın dünya güçleriyle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini sürdüreceği yönünde Donald Trump yönetimine güçlü bir mesaj gönderdi. Ziyaretin sonuçları, Yeni Delhi’den Trump yönetimine yeni bir meydan okumayı temsil ediyordu. Bu durum, daha önce Rusya-Hindistan askeri iş birliği ve Rusya'nın Hindistan'a petrol ihracatının artmasından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça gösteren Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Geçen mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kısa süreli savaşın ardından Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin tarihinin en düşük noktasına ulaştı. Bununla birlikte Washington İslamabad ile yakınlaştı ve Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol almasını cezalandırmak için Hindistan'a uygulanan gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkararak, Yeni Delhi'ye daha fazla ABD silahı satın alması için baskı yaptı. Washington, Hindistan'ı Rus petrolü alımlarını artırarak Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşını desteklemekle suçluyor.

Ancak Hindistan, Ukrayna'daki savaşa karşı temkinli bir tutum sergileyerek, müzakere yoluyla savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, Moskova'yı kınamayı reddediyor ve onunla ilişkilerini güçlendirmeye istekli davranıyor. Hatta Hindistan, Birleşmiş Milletler'de (BM) savaşı kınayan kararların oylamasında çekimser kaldı.

frg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki resmi karşılama töreninde Hindistan Cumhurbaşkanı Droupadi Murmu ile Başbakan Narendra Modi arasında, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya, ucuz ham petrol fiyatlarından yararlanan Hindistan ile petrol ticaretini sürdüreceğini düşünürken, Hindistan ucuz ham petrol ihtiyacını ABD'nin gümrük vergileri ve yaptırımlarından kaçınma çabasıyla dengelemek zorunda kalıyor.

Hindistan, tarihsel olarak Rus petrolünün önemli bir ithalatçısı olmamıştır ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşından önce Rus petrol ihracatındaki payı %2,5'i geçmemiştir. 2022'de savaşın başlamasının ardından Hindistan, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrolün en büyük alıcısı haline geldi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi'nin (CREA) 13 Aralık tarihli raporuna göre geçtiğimiz ay Rusya'nın petrol ihracatında Çin yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken, onu yüzde 38 ile Hindistan izledi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ise yüzde 6 ile üçüncü sırayı paylaştı.

İki ülkenin enerji ve silah alanlarının ötesinde iş birliğini artırmak için bu ziyareti kullanma isteğinin bir göstergesi olarak, Modi ve Putin geçtiğimiz cuma günü özel şirketleri çekmek için bir iş forumuna katıldı. Putin ve Modi, ikili ticaretin hacmini yıllık 68 milyar dolardan 2030 yılına kadar 100 milyar dolara çıkarmayı ve yerel para birimleriyle ödeme sistemlerini iyileştirmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Putin, iki ülke arasındaki ikili ticaretin yüzde 96’sının yerel para birimleriyle yapıldığını belirtti.

Yerel para birimleriyle ticaret hacminin artırılması, Moskova'ya Hindistan şirketlerine petrol satışlarından elde ettiği gelirle Hindistan rupisi cinsinden Hindistan ürünleri satın alma fırsatı veriyor. Rusya'nın en büyük ikinci bankası VTB, ziyaretin yan etkinliği olarak Yeni Delhi'de bir şube açtı ve Ruslar, banka şubesinin açılmasının SWIFT sistemine alternatif transfer sistemleri aracılığıyla iki ülke arasındaki ikili ticareti ve şirketler arasındaki hesapları artırmaya katkıda bulunacağını umuyor.

Savaşın başlamasından bu yana ticarette istikrarlı bir büyüme olmasına rağmen, ticaret dengesi büyük ölçüde Rusya'nın lehine. Geçen yılın mali tablosuna göre Rusya Hindistan'a yaklaşık 60,8 milyar dolarlık ürün ihraç ederken, Hindistan'dan 4,2 milyar dolarlık ilaç, pirinç, çay ve diğer malları ithal etti.

Moskova'nın Hindistan'a gerekli silahları tedarik etmeye açık olmasına rağmen, yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. İki ülke arasındaki ikili ticaret, 2020'de sadece 8,1 milyar ABD doları iken, bu yılın mart ayı sonlarında 68 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu keskin artış, Hindistan'ın indirimli Rus petrolü alımlarındaki yükselişten kaynaklanıyor.

Bu durum, dengeleri önemli ölçüde Rusya'nın lehine çevirdi. Bu durumu düzeltmeye çalışan Modi, ABD’nin gümrük vergilerinden etkilenen Hint ihracatçıların, Rusya pazarına erişimini artırmak amacıyla Hindistan’ın deniz ürünleri ve gıda ürünlerinin yanı sıra teknoloji, giyim ve diğer malların ihracatını artırmayı umuyor. Hindistan’ın umutlarına rağmen, Rusya pazarına erişim kolay olmayacak. Yerli ürünler ve Çin malları rekabetçi fiyatlarla piyasada yaygın olarak bulunuyor ve Hint ihracatçılar için pazarlanabilir ürünlerin listesi oldukça daralıyor.

Savunma

Silah alımı, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana iki ülke arasındaki geleneksel iş birliğinin en önemli alanlarından biri olsa da son yıllarda bu alanda bir düşüş görülüyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre Rusya'nın Hindistan'ın savunma alımlarındaki payı, 2010 ile 2015 yılları arasında zirveye ulaşarak savunma alım portföyünün yüzde 72'sini oluşturduktan sonra düşmeye devam etti. SIPRI’ye göre Hindistan'ın Rusya'dan silah ithalatı 2020 ile 2024 yılları arasında toplam alımların yüzde 36'sına geriledi.

Hindistan, silahlanma konusunda ABD, Fransa ve İsrail'e olan bağımlılığını artırdı ve son yıllarda Rusya ile önemli bir silah anlaşması imzalamadı.

Bu düşüş, büyük ölçüde Hindistan'ın savunma portföyünü çeşitlendirme ve yerel üretimi teşvik etme çabasının bir sonucu olsa da Hindistan savunması büyük ölçüde Rus yapımı S-400 savunma sistemlerine bağımlı. Hindistan Hava Kuvvetleri'nin birçok filosu MiG-29 ve Suhoy Su-30 uçaklarını kullanıyor. Hindistan'ın, güncellenmiş S-500 savunma sistemleri ve beşinci nesil Su-57 savaş uçağı satın almakla ilgilendiği bildiriliyor. Geçtiğimiz bahar Pakistan ile yaşanan kısa süreli çatışmadan alınan dersler, Hindistan'ı Rusya ile askeri iş birliğini artırmaya itmiş olabilir.

Moskova, Hindistan'a ihtiyaç duyduğu silahları tedarik etmeye açık olsa da yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. Rusya, Batı'nın yaptırımları ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle hava savunma sistemleri ve uçakların üretimi için gerekli olan önemli bileşenlerde sıkıntı yaşıyor. Raporlara göre bazı S-400 savunma sistemi birimlerinin teslimatı için verilen son tarih 2026'ya ertelendi.

2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi.

İki ülke, havacılık ve hava savunma alanındaki iş birliğinin yanında denizcilik alanında da iş birliğini geliştirmeye çalışıyor. Bloomberg, geçtiğimiz perşembe günü bilgili kaynaklardan aktardığı haberde, Hindistan'ın Rusya’dan nükleer enerjili bir denizaltıyı kiralamak için 2 milyar dolar ödemeyi kabul ettiğini ve Hindistan'ın denizaltıyı 2028 yılında teslim alacağını bildirdi. Bloomberg'in bilgili olarak nitelendirdiği kaynaklar, Rusya'dan saldırı denizaltısını kiralamak için yapılan görüşmelerin fiyat müzakereleri nedeniyle yıllardır durma noktasına geldiğini söyledi. Hindistan hükümeti daha sonra sözleşmenin 2019 mayısında imzalandığını, ancak teslimatın ertelendiğini ve geminin artık 2028'de teslim edilmesinin planlandığını açıkladı. Bloomberg’in kaynaklarına göre Rusya, Rus saldırı denizaltısının savaşta kullanılmamasını şart koştu.

sdfg
Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki görüşmeleri öncesinde kameralara poz verirken, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya ve Hindistan arasındaki askeri iş birliğinin artmasına ABD ile Avrupa'nın tepkisinin yanı sıra, Hindistan'a gelişmiş silahlar sağlanması Çin'i kışkırtıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Rusya ve Hindistan'ın belirli türdeki gelişmiş silahları ortaklaşa geliştirmesi halinde, Rusya-Çin ilişkileri zarar görebilir.

Hindistan’ın işgücü

İki lider, yasadışı göçle mücadele etmek ve her iki ülkenin vatandaşları için diğer ülkede istihdam fırsatlarını teşvik etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı.

Modi, ziyaretin sonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Hindistan, sanayi ve diğer alanlarda yüksek vasıflı insan kaynağı ihraç etme potansiyeline sahip. Rusya’daki demografik önceliklerden bahsederken, vatandaşlarımızın Rusça öğrenmesine izin verebilir ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunabiliriz.”

Anlaşmanın öncelikle daha fazla Hint işçiyi Rusya'ya çekmeyi amaçladığı açık. Anlaşma çerçevesinde bazı Rus şirketleri, 2024 ilkbaharında Moskova'daki Crocus City Hall'da meydana gelen terör saldırısı ve ardından çoğunluğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik uygulanan baskılar nedeniyle, Orta Asya'dan gelen işgücündeki azalmayı telafi etmek için belirli alanlarda Hint işçiler ve iş profesyonellerini istihdam etmeye başladı.

Rusya’nın Hint işçilere kapılarını açması, ciddi bir işgücü eksikliğinden kaynaklanıyor. 2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi. Rusya Çalışma Bakanlığı'nın tahminlerine göre ülkenin 2030 yılına kadar 3,1 milyon işçi açığı ile karşı karşıya kalması bekleniyor.

Rus şirketleri teknik eğitimli işçiler arıyor. Orta Asya vatandaşlarının aksine, Hintler tek bir bölgedeki tek bir işverenle sözleşme yaparlar ve daha yüksek ücretler için sık sık iş değiştirme özgürlüğüne sahip olmazlar.

Hindistan iş gücünün artması, Rusya'dan Hindistan'a para transferleri için yeni bir kanal açarak, yurt içi işsizlik baskısını hafifleterek ve Hindistan'ın Rusya’nın Uzak Doğu ve Arktik bölgelerindeki projelere katılımını genişleterek, ikili ticaret dengesizliğini düzeltmeye yardımcı olabilir.

Rus ve Hint yetkililerin açıklamalarında, ABD'nin Hindistan'a, özellikle enerji ve savunma sektörlerinde Rusya ile iş birliğini azaltması için yaptığı baskıdan bahsetmemeleri dikkati çekti.

Ancak ziyaretin sonuçları, Modi'nin ülkesinin Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengeleme çabalarını baltalayabilir. Hindistan, Rusya’nın petrol fiyatlarındaki büyük indirimlerden yararlanırken, Rusya Hindistan'a yeni bir pazar sağlıyor ve Pakistan ile kısa süreli çatışmanın ardından savunmasını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Yeni Delhi, Moskova ile ‘özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığını’ sürdürmeye çalışıyor.

Bunun yanında ABD ile gergin olan ilişkileri düzeltmek, bir ticaret anlaşması imzalamak ve mallarına uygulanan yüzde 50'lik yüksek gümrük vergilerinden muafiyet elde etmek için çalışıyor. Hindistan ayrıca Çin'e baskı uygulamak isteyen ABD'nin politikalarına da uyum sağlıyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor. Beyaz Saray'ın Hindistan ile ticaret müzakerelerinde sergilediği katı tutum ve Hindistan-Rusya yakınlaşmasının hızını frenlemek için verdiği tavizler, Modi'yi pragmatik yaklaşımla çözülemeyecek zor bir duruma sokabilir. Zira bu durumda ikisi arasında yapılacak olan seçim karmaşık jeopolitik ve ekonomik hesaplamalara tabi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.