Hindistan’daki G20 Zirvesi sonrasında Ukrayna’nın öfkesi ve Çin’in sessizliği

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve eşi Akshata Murthy, Sunak'ın 10 Eylül'deki G20 Zirvesi'ne katılımının oturum aralarında bir Hindu tapınağını ziyaret ettiler. (Reuters)
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve eşi Akshata Murthy, Sunak'ın 10 Eylül'deki G20 Zirvesi'ne katılımının oturum aralarında bir Hindu tapınağını ziyaret ettiler. (Reuters)
TT

Hindistan’daki G20 Zirvesi sonrasında Ukrayna’nın öfkesi ve Çin’in sessizliği

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve eşi Akshata Murthy, Sunak'ın 10 Eylül'deki G20 Zirvesi'ne katılımının oturum aralarında bir Hindu tapınağını ziyaret ettiler. (Reuters)
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve eşi Akshata Murthy, Sunak'ın 10 Eylül'deki G20 Zirvesi'ne katılımının oturum aralarında bir Hindu tapınağını ziyaret ettiler. (Reuters)

Sanjay Kapoor

Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin binlerce reklam panosunda gülümseyen yüzü, Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi, G20 Zirvesi'nin ardından adeta parladı. Etkinliğin, bütçede yer alan miktarların dört katına mal olduğu söylentileri dolaşıyor.

Ancak etkinliğin bütçesiyle ilgili sorular, Hindistan hükümetinin elde ettiği büyük başarının önemini azaltmaz. Bu başarı, sadece Çin, Rusya, ABD ve Avrupa ülkeleri arasında siyasi bir anlaşmaya vararak ve tıkanmış G20'yi yeniden canlandırarak değil, aynı zamanda Hindistan'dan Suudi Arabistan'a, oradan Avrupa'ya ve ardından ABD'ye uzanacak pahalı ve coğrafi olarak kapsamlı bir anlaşma imzalayarak ‘imkansızı’ başarmasından kaynaklanıyor.

Zirvenin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yokluğu nedeniyle başarılı olmayacağı tahmin ediliyordu. Ancak zirve, Hindistan ve yurtdışındaki birçok dış politika uzmanının beklediğinden çok daha verimli oldu. Bazıları, Çin Devlet Başkanı'nın yokluğu ve Çin'i Başbakanı’nın temsil etmesi, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'ye alan açtığını ve aynı zamanda zirvenin başarısı için gerekli olan birliği sağladığını düşünüyor.

Başbakan Modi, her zaman olduğu gibi bu koşullardan yararlandı. ABD Başkanı Joe Biden'ın tam desteğiyle, Hindistan imkansızı başardı. Yani tüm katılımcı ülkelerden siyasi bildiri konusunda mutabakat sağlandı. Bu nedenle bu başarının sağlanması, dünyanın güç dengesinin Asya'ya kaydığının önemli bir göstergesidir.

Bu dönüşümü, hiçbir şey uzun zamandır beklenen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Yeni Delhi'ye yaptığı resmi ziyaretten daha iyi açıklayamazdı. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre bu ziyaret, zirveye eşi görülmemiş bir anlam kazandırdı. Veliaht Prens, Hindistan ile Ortadoğu ve Avrupa arasında ekonomik koridor (IMEC) kurmak için bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, Çin'in çok gurur duyduğu Bir Kuşak Bir Yol Girişimi'nin (BRI) ışıltısını azalttı. Avrupa ve Ortadoğu'nun Hindistan ile eski ticaret yollarını yeniden gözden geçirip canlandırarak,  ulaşım ve ekonomi koridoru, bu bölgedeki büyümeyi canlandıracak ve küresel ekonomiyi yeniden şekillendirecek.

İlginç bir şekilde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de bu projeyi memnuniyetle karşıladı ve Rusya'ya da yardımcı olacağını söyledi. Putin'in iddialarına birçok kişi temkinli yaklaşsa da şüpheler sadece Rusya ile sınırlı değil. ABD'nin de bu kıtalararası anlaşmadan kazanç sağlayacağını iddia etmesi şüpheleri artırdı. Bazıları, ABD'nin bu projeye gösterdiği hevesle alay etti ve Washington'ın çok geç kaldığını söyledi.

ABD Başkanı Joe Biden'ın tam desteğiyle, Hindistan imkansızı başardı, yani tüm katılımcı ülkelerden siyasi bildiri konusunda mutabakat sağlandı. Bu başarının sağlanması, dünyanın güç dengesinin Asya'ya kaydığının önemli bir göstergesidir.

Biden ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile iyi ilişkileri olan Modi, zirve sırasında liderleri bir araya getirmeyi başardı. Geçen yıl Ukrayna savaşının ardından petrol fiyatları ve arzını manipüle etmeyi reddeden Genç Veliaht Prens, bir süredir Başkan Biden'dan memnun değil.

Riyad, ABD'nin önemini daha da azaltmak için Çin'in arabuluculuğundan sonra rakibi İran ile bir anlaşma imzaladı. Çin tarafından arabuluculuk edilen anlaşmanın imzalanmasından bu yana ABD, Riyad ile ilişkilerini yeniden kurmak için çok çalıştı ancak bu boşunaydı.

ABD son zamanlarda Riyad'a İsrail ile ilişkileri normalleştirmenin yanı sıra bir dizi başka kazanım teklif etti. Şimdi Delhi toplantısından sonra, ABD'nin çalkantılı ilişkisini Suudi Arabistan ile yeniden inşa etme umudu var.

Ancak en önemlisi, Delhi zirvesinden sonra G20'nin küresel ekonominin bir forumu olarak ayakta kalabilmesidir. Tüm ülkeler, siyasi bildiride Rusya ve Ukrayna'dan bahsetmemeyi kabul etti. İlginç olan ise bu mutabakat metninin taslağındaki ilk işaret, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'dan geldi. ABD, akıllıca bir şekilde Moskova ile Kiev arasındaki çatışma konusundaki tutumundan vazgeçti. Bu da Çin'in BRICS'i G20'nin alternatifi olarak güçlendirme çabalarını engellemeye yardımcı oldu. Hiç şüphesiz bu süreçte Yeni Delhi temel bir rol oynadı.

Moskova ve Pekin, bu bildirinin nasıl yazıldığını bilseler de Yeni Delhi ile diplomatik ilişkileri sürdürmeye devam ettiler. Her iki ülke de G20'nin ayakta kalmasının, jeopolitik meselelere sapmadan ekonomik konulara odaklanmasına bağlı olduğunu vurguladı. Çin ve Rusya'nın açıklamaları, iki ülkenin ve liderlerinin de zirvenin tüm sürecini yakından takip ettiğini gösteriyor. Hatta her ne kadar resmi olarak toplantılara katılmamış olsalar da Putin ve Şi Cinping'in varlığı, zirvenin iki günü boyunca hissedildi.

Fotoğraf Altı: G20 Zirvesi logolarının yer aldığı posterler ve  Yeni Delhi'de Başbakan Narendra Modi'nin resimleri. (Reuters)
 G20 Zirvesi logolarının yer aldığı posterler ve  Yeni Delhi'de Başbakan Narendra Modi'nin resimleri. (Reuters)

Diğer yandan, koşullar nedeniyle dışlanan liderlerin çoğu Avrupalıydı. Zirvede Avrupa ülkelerinin temsiliyeti, mevcut önemlerine kıyasla abartılı görünüyordu. Bazı gözlemciler, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz'un veya hatta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un katılımının tamamen gereksiz olduğunu düşünüyorlardı. Hindistan kökenli olan İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Başbakan Modi tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı. Ancak zirvede büyük ölçüde görmezden gelindi. İngiltere'den Delhi'ye gelmesi planlanan ticaret heyeti katılmadı. Sunak ve eşi, şehirdeki bir otelde akşam yemeği yemek veya yerel bir Hindu tapınağını ziyaret etmek dışında pek bir şey yapmadı. Medyada çıkan bazı haberler, Sunak'ın yalnız hissettiğini ve zirve sırasında İngiliz Parlamentosu'ndan yoğun eleştirilere maruz kaldığını gösteriyor. Görünüşe göre Başbakan Sunak'ın iç sorunları, Delhi'deki konumunu olumsuz etkiledi.

Çin ve Rusya'nın açıklamaları, iki ülkenin ve liderlerinin de zirvenin tüm sürecini yakından takip ettiğini gösteriyor. Hatta, her ne kadar resmi olarak toplantılara katılmamış olsalar da Putin ve Şi Cinping'in varlığı, zirvenin iki günü boyunca hissedildi.

Kanada Başbakanı Justin Trudeau, ülkesinde popülaritesi düşen bir lider olarak, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak'a benzer bir kader yaşadı. Trudeau ve Modi'nin görüşmesi, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için çok önemliydi. Hindistan Ottawa hükümetini, Hindistan'ın Pencap eyaletinde ayrı bir devlet talebinde bulunan Sih militanları kontrol altına almak için yeterli önlem almamak ve bu militanları uyuşturucu kaçakçılığı ve Kanada ve başka yerlerdeki Hint diplomatlarına yönelik saldırılarla suçlamakla eleştirdi."

Diğer yandan, iktidarda kalabilmek için Sih Jagmeet Singh liderliğindeki Yeni Demokrat Parti'nin desteğine ihtiyaç duyan Liberal Parti'nin lideri Justin Trudeau, Hindistan'ı kendi ülkesinin iç işlerine karışmakla eleştirdi. Trudeau, ayrıca, New Delhi'nin protestoları, özellikle de Kanada'dan büyük destek gören çiftçilerin gösterilerine karşı çıkmasına yönelik bir eleştiri olarak, ifade özgürlüğünü korumaya söz verdi. Trudeau'nun, Ottawa'ya dönmek için kullandığı uçakta yaşanan teknik bir sorun nedeniyle, Kanada'ya dönüşü 36 saat gecikti. Bu süre zarfında Trudeau, hem Hindistan'da hem de Kanada'da sosyal medya kullanıcılarından acımasız eleştirilere maruz kaldı. Özellikle Kanada'da Trudeau'ya yönelik eleştiriler oldukça sert oldu.

Hindistan'da düzenlenen G20 Zirvesi'nin sonuçlarının, hızla değişen küresel gerçekler üzerinde ne kadar etkili olduğu üzerinde durmak önemli. Ekonomik küresel bir örgüt olarak G20'nin rolünü yeniden teyit etmek önemli olsa da ABD ve Avrupa'nın, Ukrayna'yı dahil etme ve Rusya'yı son bildiride karalama konusundaki ısrarlarından vazgeçme şekli daha derin bir etkiye sahipti. Kiev, yayınlanan bildiriden memnuniyetsizliğini dile getirirken, zirve sırasında ABD ve Çin-Rusya ekseni arasında basit bir yakınlaşma umudu ortaya çıktı. Hindistan'da bulunduğu süre boyunca Başbakan Modi'den büyük ilgi gören ABD Başkanı Joe Biden, Çin ile gergin ilişkileri yeniden kurmak istediğini söyledi.

Elbette, Başkan Biden, önümüzdeki yıl sandık başına gitmeye hazırlanırken, Çin'in karşısında olmak istemez. Hiçbir ülkenin Rusya'dan yana konuşmamasına rağmen, G20'nin gelecekteki ev sahibi Brezilya'nın varlığı, Rusya'yı eleştirecek olan Avrupalı ülkeleri endişelendirdi. Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, savaşın G20 zirvesinin ülkesine taşınmasından önce sona ermesini umduğunu söyledi. Başkan Lula, Putin'in ülkesine ziyarette bulunması için bir davet de gönderdi ve Putin'in orada tutuklanmayacağını söyledi. Unutulmamalıdır ki Putin'in Ukrayna'daki savaş sırasında işlediği iddia edilen suçlardan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından bir tutuklama emri var. Bu emir, Putin'in Johannesburg'daki BRICS zirvesine ve Delhi'ye yaptığı ziyarete kısmen engel oldu, ancak Hindistan, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin bir üyesi değil.

Afrika Birliği'nin (AfB) G20'ye üye olması, başka bir önemli kazanım olarak görülüyor. Batı’nın, Afrika ülkelerinin Rusya ve Çin'e yaklaşmasından endişe duyduğu yönünde bir görüş var. Sahel bölgesinde yaşanan darbeler, Fransız hükümetine yönelikti ve bu hükümet, bu ülkelerde sömürgeci politikalarını sürdürdüğü için eleştiriliyordu. AfB'nin G20'ye üye olması, BRICS'in bazı Afrika ülkelerini üye alarak genişleme girişimine karşı önleyici bir hamle olarak da görülüyor.

AfB Başkanı, G20'ye üye olmalarından dolayı o kadar heyecanlandı ki Hindistan'ın artık Çin'den daha güçlü olduğunu söyledi. Ancak kimse böyle iddialara inanmayacaktır. Hindistan, Ay'a ve Güneş'in dış yörüngesine uzay aracı göndermiş olsa da Çin'e benzer sanayilere ve becerilere sahip olmadığı için Hindistan'ın Çin ile rekabet edebileceğine dair şüpheler var.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin iç politikaya olan ilgisi göz önüne alındığında asıl endişesi, bunun 2024'te yapılacak olan genel seçimlerde şansını nasıl etkileyeceği olacak. Modi'nin tek kaygısı, G20 Zirvesi sırasında Delhi'deki yoksul mahallelerden insanların tahliye edilmesinin ve marjinalleştirilmesinin, gelecek seçimlerde kendisine olan desteklerine yansıması…

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla’dan çevrildi.



Pentagon, Trump'la ne yapacağını kara kara düşünüyor

Demokrat rakibi ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris'i yenen Trump, ocakta ülkenin başına geçecek (Reuters)
Demokrat rakibi ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris'i yenen Trump, ocakta ülkenin başına geçecek (Reuters)
TT

Pentagon, Trump'la ne yapacağını kara kara düşünüyor

Demokrat rakibi ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris'i yenen Trump, ocakta ülkenin başına geçecek (Reuters)
Demokrat rakibi ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris'i yenen Trump, ocakta ülkenin başına geçecek (Reuters)

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Donald Trump'ın göreve geldikten sonra tartışmalı emirler vermesi durumunda neler yapacağını düşünüyor. 

5 Kasım'daki başkanlık seçimlerini kazanan Trump, kampanyasında ülkede hukukun uygulanması ve mültecilerin sınır dışı edilmesi için gerektiğinde silahlı kuvvetleri kullanacağını söylemişti.

Ulusal güvenlik kurumlarındaki "yozlaşmış kişileri temizleyeceğini" de belirten Trump, seçim sonrası zaferini protesto edecek kesimleri "radikal solcu deliler" ve "içimizdeki düşman" diye nitelemiş, bu grupları Ulusal Muhafızlar'ı devreye sokmakla tehdit etmişti. 

Seçim kampanyasında bu açıklamalarıyla gündemden düşmeyen Trump'ın ülkenin başına geçmesi Pentagon'da endişe yaratıyor. 

Amerikan medya kuruluşu CNN'in görüştüğü ve kimliğinin paylaşılmasını istemeyen bir Pentagon yetkilisi şu ifadeleri kullanıyor: 

Hepimiz en kötü senaryoya hazırlanıyoruz, buna göre plan yapıyoruz ancak gerçekte neler yaşanacağını henüz bilmiyoruz.

Başka bir Pentagon yetkilisi, Trump'ın 2017-2021'deki ilk döneminde Beyaz Saray'la Savunma Bakanlığı arasındaki ilişkinin "korkunç derecede kötü olduğunu" belirtiyor. Cumhuriyetçi liderin, savunma bakanı olarak kimi atayacağı henüz belli değil fakat kaynaklar, Trump yönetiminin Pentagon'la ilk dönemki kadar sürtüşmek istemeyeceğini savunuyor. 

Trump özellikle görevdeki son yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Mark Milley'le gerginlik yaşamıştı. Milley, 2023'te emekliye ayrılırken yaptığı konuşmada Trump'a ithafen "Diktatör özentilerine bağlılık yemini etmiyoruz" demişti. Trump yönetiminde çalışan eski Beyaz Saray Genel Sekreteri ve emekli general John Kelly de seçimlerden önce Cumhuriyetçi lidere "faşist" demişti.

Diğer yandan CNN, ocakta göreve geldiğinde Başkomutan sıfatını kazanacak Trump'ın yetkilerini kötüye kullanması halinde Pentagon'un kendisini korumak için yapabileceği çok şey olmadığını yazıyor. Trump'ın Amerikan askerlerini sokaklarda görevlendirmesini engelleyecek yasal bir güvence bulunmadığına işaret ediliyor. 

Amerikan gazetesi Washington Post'un (WP) analizinde, Trump'ın orduya ve Pentagon'a yönelik çatışmacı tavrını değiştireceğine dair bir emare olmadığı belirtiliyor. Kuzey Karolina Üniversitesi'nden Richard Kohn, WP'ye şunları söylüyor:

Ordunun karşılaşacağı en büyük tehlike, profesyonelliğin hızla erozyona uğraması olacak. Bu da ordunun Amerikan halkı nezdindeki statüsünü zayıflatacak ve saygınlığını azaltacak. Trump, partizan ve siyasi olmayan bir ordunun önemini gerçekte anlamıyor.

Independent Türkçe, CNN, Washington Post, Politico