Rusya Devlet Başkanı Putin'den, Çin'e "tek kutuplu hegemonyaya direnme" çağrısı

"Mevcut uluslararası durum, Devlet Başkanı Şi Cinping'in 'dünyanın yüzyıldır görülmeyen değişimlerden geçtiğine' dair stratejik hükmünü doğruluyor"

Vladimir Putin (AA)
Vladimir Putin (AA)
TT

Rusya Devlet Başkanı Putin'den, Çin'e "tek kutuplu hegemonyaya direnme" çağrısı

Vladimir Putin (AA)
Vladimir Putin (AA)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu çerçevesinde Rusya-Ukrayna Savaşı'na dair tartışmaların sürdüğü günlerde, Çin-Rusya Stratejik Güvenlik İstişareleri için ülkesini ziyaret eden Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi ile St. Petersburg'da görüştü.

Çin Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Putin, görüşmede "tek kutuplu hegemonyaya ve kamplar arası cepheleşmeye direnme" çağrısı yaparken, "stratejik işbirliğini derinleştirme" mesajı verdi.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in martta Moskova'ya yaptığı ziyareti "çağ açan" olarak tanımlayan Putin, "Mevcut uluslararası durum, Devlet Başkanı Şi Cinping'in 'dünyanın yüzyıldır görülmeyen değişimlerden geçtiğine' dair stratejik hükmünü doğruluyor" dedi.

Putin, iki ülke liderlerinin ziyarette vardığı mutabakatın başarıya ulaştığını, Rusya ile Çin arasındaki farklı alanlarda temasların ve işbirliğinin olumlu sonuçlar ürettiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:

Rusya, bu yılın başından itibaren, ABD ve Batı'nın tek taraflı yaptırımlarının etkilerinin üstesinden geldi, ekonomi yeniden büyüme doğrultusuna girdi ve farklı işlevlerin işleyişi normale döndü.

Rusya ve Çin'in ortak çabalarıyla BRICS'in genişleme yönünde başarılı bir adım attığını ve bunun işbirliğini yeni bir seviyeye taşıyacağına inandığını dile getiren Putin, "Rusya, Çin ile Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS gibi çok taraflı çerçevelerde yakın koordinasyonu sürdürerek tek kutuplu hegemonyaya ve kamplar arası cepheleşmeye direnmeye, uluslararası barışı ve adaleti korumaya hazır" değerlendirmesinde bulundu.

Çin ile "stratejik planlamayı güçlendirmeyi" ve "pragmatik işbirliğini derinleştirmeyi" istediklerine işaret eden Putin, Rusya'nın, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ni desteklediğini, bunu bozmaya ve karalamaya yönelik çabalara karşı çıktığını dile getirdi. Putin, Avrasya Ekonomik Birliği ile Kuşak ve Yol arasında bağlantıyı güçlendirerek bölgesel bütünleşmeyi teşvik edeceklerini vurguladı.

"Hegemonyaya karşı hoşnutsuzluk artıyor"

Vang Yi de Devlet Başkanı Şi'nin "dünyanın yüzyılda görülmeyen değişim dönemine girdiği" vurgusunu yineleyerek, "Kaotik uluslararası durum karşısında dünya giderek çok kutuplu hale geliyor ve ekonomik küreselleşme karşı eğilimlere rağmen ilerliyor. Tek taraflı yaptırımlar sürdürülebilir değil ve hegemonyaya karşı hoşnutsuzluk artıyor" dedi.

Rusya ve Çin'in, BM Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri olarak dünyada kalkınmayı ve ilerlemeyi teşvik etme sorumluluğu olduğuna dikkati çeken Vang, "Çok taraflı stratejik koordinasyonu sürdürmeli, iki ülkenin meşru haklarını ve çıkarlarını korumalı ve uluslararası düzenin daha adil ve akılcı bir doğrultuya girmesi için çaba göstermeliyiz" ifadelerini kullandı.

Ziyareti sırasında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev ile yaptığı görüşmelerde farklı alanlarda işbirliği konularını ele aldıklarını belirten Vang, Rusya ile "stratejik güvenin geliştirilmesi" ve "pratik işbirliğinin derinleştirilmesi" için birlikte çalışmaya hazır olduklarını vurguladı.

Ukrayna sorunu

Putin ve Vang'ın, görüşmede uluslararası ve bölgesel durum hakkında da görüş alışverişinde bulunduğunu belirten Çin tarafı, "Putin'in, Rusya'nın Ukrayna sorununu diyalog ve müzakereyle çözmeyi istediğini yinelediğini" aktardı.

Vang'ın Moskova'daki temasları ve Putin ile görüşmesi, New York'ta düzenlenen 78. BM Genel Kurulu marjında bir araya gelen G7 (Grup 7) Dışişleri bakanlarının, yayımladıkları ortak açıklamada Rusya-Ukrayna Savaşı'nın sonlandırılması için Moskova'ya çağrı yapmasının ardından geldi.

ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve Japonya'nın oluşturduğu G7 ülkelerinin Dışişleri bakanları, 18 Eylül'de yayımladıkları ortak açıklamada, Rusya'ya "Ukrayna'daki tüm askerlerini ve harp donanımlarını derhal ve koşulsuz olarak çekmesi" çağrısında bulunmuştu.

Çin'in ABD ile jeostratejik rekabetinin ve bölgesel gerilimlerin arttığı bir dönemde başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı'nın, Pekin yönetimini, "ortak düşman" algısıyla, benzer meydan okumalarla karşı karşıya olan Moskova ile yakınlaştırdığı gözleniyor.

ABD ve Avrupa, Rusya'ya savaşta silah desteği sağlamaması yönünde Çin'i uyarırken, Pekin, doğrudan silah satışı yapmasa da Moskova ile ortak devriye, askeri tatbikatlar ve personel eğitimi dahil savunma alanındaki işbirliğini ve BM Güvenlik Konseyi ile diğer platformlarda diplomatik ve söylem düzeyinde desteğini sürdürüyor.

Devlet Başkanı Şi Cinping'in martta Moskova'ya yaptığı ziyarette, iki ülke liderleri, Çin ile Rusya arasındaki "kapsamlı stratejik ortaklık koordinasyonunu" derinleştirme konusunda mutabakata varmıştı.

Şi, üç günlük ziyaretinin ardından veda ederken Putin'e hitaben, "Şu anda dünya yüzyılda bir görülecek bir değişimden geçiyor ve bu değişime biz yön veriyoruz" ifadelerini kullanmıştı.



ABD, Gazze'ye ilişkin karar tasarısını Güvenlik Konseyi'nin seçilmiş üyeleriyle paylaşıyor

Gazze Şehri'ndeki yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şehri'ndeki yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
TT

ABD, Gazze'ye ilişkin karar tasarısını Güvenlik Konseyi'nin seçilmiş üyeleriyle paylaşıyor

Gazze Şehri'ndeki yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şehri'ndeki yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)

ABD'li bir yetkili, Washington'un dün ilerleyen saatlerde BM Güvenlik Konseyi'nin 10 seçilmiş üyesiyle Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planına ilişkin taslak kararı paylaşacağını söyledi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre yetkili, Mısır, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden temsilcilerin de ABD'ye katılarak plana "bölgesel desteğin" altını çizeceğini belirtti.


İran, "füzeleri" müzakerelerden çıkardı

Grossi, New York'ta bir basın röportajı sırasında (Arşiv-AP)
Grossi, New York'ta bir basın röportajı sırasında (Arşiv-AP)
TT

İran, "füzeleri" müzakerelerden çıkardı

Grossi, New York'ta bir basın röportajı sırasında (Arşiv-AP)
Grossi, New York'ta bir basın röportajı sırasında (Arşiv-AP)

İran, füze programını Batı ve ABD ile müzakereye açık konular listesinden çıkardı.

 İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, ülkesinin füze kabiliyetlerini veya "sıfır zenginleştirme" talebini ele almadan nükleer müzakerelere hazır olduğunu vurguladı. Arakçi, ülkesinin "karşılıklı çıkarlara dayalı adil nükleer müzakerelere hazır" olduğunu belirtti.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Müdürü Rafael Grossi ise İran'ın uluslararası denetçilerle iş birliğinin "Batı ile bir çatışmadan kaçınmak için önemli ölçüde iyileştirilmesi gerektiğini" vurguladı. Grossi, İran'ın iş birliğinin sınırlı kaldığını belirterek, bazı önemli nükleer tesislerin uluslararası denetime hâlâ kapalı olduğunu ifade etti.

Grossi, ajansın "Tahran ile akışkan ilişkisini itidalli bir şekilde yönetmeye çalıştığını, ancak savaşın İran'ı yükümlülüklerinden muaf tutmasını kabul edemeyeceğini" söyledi.


Bulgaristan'da siyasi kriz: Euro karşıtları, "bağımsızlık" talebiyle sokakta

"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA
"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA
TT

Bulgaristan'da siyasi kriz: Euro karşıtları, "bağımsızlık" talebiyle sokakta

"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA
"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA

Bu insanlara iki şeyi anlatacağız: Bulgaristan'a hoş gelmediklerini ve Bulgaristan'ın euro istemediğini. Bizi zorla euro bölgesine soksalar bile, bunun sonuçları onların bile tahmin edemeyeceği kadar ağır olur. Euro bölgesi çökecek, Bulgaristan finansal bağımsızlığını yeniden kazanacak.

Bu ifadeler, Bulgaristan'da NATO ve Avrupa Birliği (AB) karşıtı siyasi pozisyonuyla tanınan, "Rusya yanlısı" ve "aşırı sağcı" kabul edilen Diriliş Partisi (Vazrajdane) lideri Kostadin Kostadinov'a ait. 

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde'ı karşılamak üzere Bulgaristan Merkez Bankası (BNB) binasının önünde bir araya gelen Diriliş Partisi, "Leva Cephesi" gibi sivil toplum örgütleriyle birlikte ülkenin 1 Ocak 2026'dan itibaren euro'ya geçişine karşı çıkan kesimlerin merkezinde bulunuyor. 

Bulgaristan hükümetinin "Avrupa entegrasyonu" söylemiyle euro'ya geçiş kararı, halkın geniş kesimlerinde egemenlik ve ekonomik bağımsızlık kaygılarını tetikledi.

Kararın açıklandığı günden bu yana, ülke genelinde binlerce kişi sokaklara döküldü ve milliyetçi ve sol gruplar "Brüksel'in ekonomik vesayetine" karşı söylem birliği geliştirdi. 

Avrupa entegrasyonu ve beraberinde atılan adımlar, aynı Romanya ve Moldova gibi diğer "eski sosyalist" Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Bulgaristan'da da siyasetini ikiye böldü.
 

gthyu
Protesto, şehir merkezinin büyük bölümünde trafiği durma noktasına getirdi / Fotoğraf: Anastas Tarpanov,

Bulgaristan'da gençliği de kapsayan kent merkezleri, orta-üst gelir ve eğitim düzeyine sahip kesimler Avrupa yanlısı, ülkenin kırsal kesimlerinde yaşayan, alt gelir düzeyine sahip ve çoğunluğu işçi/köylü kümesine dahil emekçi kesimler ise NATO, AB ve Batı karşıtı bir pozisyona sahip. 

2025 baharında yapılan Eurobarometer ve benzeri anketlerde de, Bulgar kamuoyunun euroya karşı bölündüğü, yaklaşık yüzde 43 civarı destek, yüzde 50 karşı gibi rakamlarla rapor edildi.

sdfr
Fotoğraf: Anastas Tarpanov

Yine aynı şekilde, diğer Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Bulgaristan'da da "aşırı sağ" ve sol, bu kesim içerisinde örgütleniyor. 

Söz konusu "euro rahatsızlığı" ise yeni değil, tarihi, Bulgaristan'ın Avrupa'ya uyum tarihiyle paralel ilerliyor. 
 

ERM II sistemi nedir?

Bulgaristan, 2020'den bu yana Avrupa Döviz Kuru Mekanizması II (ERM II) sistemine dahil.

Bu mekanizma, euroya geçmeden önce aday ülkelerin para birimlerini euroya sabitlemelerini ve mali disiplin kriterlerine uymalarını şart koşuyor.

Yani bu sistem, euroyu kabul etmek isteyen ülkelerin para birimlerini euroya sabitlemek zorunda olduğu bir nevi "bekleme odası"... 

Bu mekanizmaya dahil olan bir ülke, ulusal parasının kurunu euroya bağlar, bütçe, borçlanma, enflasyon gibi ekonomik politikalarını Brüksel-Frankfurt ekseninin onayladığı çerçeveye göre belirler ve en az 2 yıl boyunca bu kur rejiminden çıkamaz.

AB'nin "adaptasyon süreci" olarak tanımladığı bu dönem, AB karşıtı çevreler açısından "ekonomik karantina" olarak görülüyor.

Bulgaristan da dahil olmak üzere, ERM II sürecindeki ülkelerde stagnasyon, kamu sektöründe küçülme, genç nüfusun göç etmesi, ucuz işgücü nedeniyle yabancı sermayenin avantajlı konuma sahip olması ve kamu sektörünün küçülmesi gibi "kaçınılmaz ortak sonuçlar" görülüyor. 

Dolayısıyla bu süreç, Bulgaristan için gönüllü bir tercih olmaktan çok Brüksel'in sistematik baskısının sonucu olarak görülüyor.

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası, Bulgaristan'ın enflasyon oranlarının hala yüksek olmasına rağmen, euroya geçiş takvimine "geri dönülmez biçimde" bağlanmasını istiyor.

Başbakan Dimitar Glavchev, süreci "Euroya geçiş, Bulgaristan'ın Avrupa'nın kalbine entegre olma kararlılığının göstergesidir" ifadeleriyle açıklasa da, bu vaatler ülkenin geniş kesimini oluşturan yoksullar için inandırıcı olmaktan çok uzak. 

frgthy
Fotoğraf: Dessislava Kulelieva/BNT

Böyle bir siyasi ve ekonomik ortamda, euro karşıtı cephenin merkezindeki Diriliş Partisi, ulusal paranın kaldırılmasını "yeni bir bağımlılık biçimi" olarak tanımlıyor.

Partinin lideri Kostadinov, süreci "Leva bizim bağımsızlığımızın sembolüdür. Euro, Brüksel'in boyunduruğudur" ifadeleriyle açıklıyor.  

​​​​​​"Referandum yapıls​ın" talebi

Diriliş Partisi ayrıca, kararın "halka sorulmamasını" da kampanyasında öne çıkararak, ülke çapında euroya geçiş için referandum kampanyası başlattı ve "Euroyu değil, levayı savun" çağrısıyla binlerce kişi sokaklara çıktı.

Bu arada euro referandumu, yalnızca Diriliş partisinin değil, doğrudan Cumhurbaşkanı Rumen Radev'in de önerisiydi, ancak bu öneri parlamento tarafından reddedildi.

Öte yandan, euro karşıtları yalnızca milliyetçilerden ibaret değil.

Komünistler, sol sendikalar, küçük çiftçi birlikleri ve bağımsız ekonomistler de euroya geçişin Bulgaristan'ı "Avrupa'nın ucuz işgücü deposu" haline getireceği söylemiyle euro karşıtı cephede yer alıyor. 

Euro karşıtları birkaç haftadır Sofya, Plovdiv, Varna ve Burgaz başta olmak üzere birçok kentte binlerce kişi sokaklara döküldü.

Gösterilerde "Leva bizimdir", "Euro'ya hayır", "Brüksel değil, Sofya karar verir" gibi sloganlar öne çıktı.

Göstericilerle güvenlik güçleri arasındaki çatışmaların sayısı da günden güne artıyor.

Son olarak Sofya'da parlamento önünde toplanan göstericilerle polis arasında kısa süreli gerginlik yaşandı. 

Bazı protestocular Avrupa Birliği bayraklarını yakarken, çiftçiler de traktörleriyle yolları kapattı.

Diriliş partisinin dışında, protestolara destek veren Sol Alternatif Hareketi ve bazı sendikalar da "Euroya geçiş Bulgaristan'ı kendi ekonomisini yönetemez hale getirecek" açıklamaları yaptı.

Hükümet ise, euro'ya geçiş kararının arkasında.

Maliye Bakanı Lyudmila Petkova, "Euroya geçiş fiyat istikrarı sağlayacak ve yatırımcı güvenini artıracaktır" savunmasıyla protestolara rağmen hükümetin geri adım atmayacağını belirtti.

Ancak Bulgaristan'da Batı karşıtı kesimlere göre bu tür söylemler, AB finansal kurumlarının dayattığı neoliberal reçeteleri meşrulaştırmaktan başka bir anlam taşımıyor.

Zira Bulgaristan ekonomisi, düşük ücret, yüksek enflasyon ve sermaye bağımlılığı arasında sıkışmış durumda.

Aynı şekilde Bulgaristan, 2007'de AB'ye üye olmasına rağmen hala Avrupa'nın en düşük gelirli ülkesi konumunda.

Euro tartışması, Bulgaristan için salt bir ekonomik konu değil; bağımsızlık ve egemenlik meselesi haline gelmiş durumda.

"Ekonomik entegrasyon" politikaları, hükümetleri ikna etse de, yaşanan ekonomik kriz, Avrupa'da AB karşıtı dip dalgayı büyütüyor. 

Independent Türkçe