Fransa’nın Afrika hikâyesi

Uluslararası güçlerin Afrika’daki güç mücadelesi Kıta’da kendini gerek sosyal olaylar gerekse darbeler sırasında belirgin bir şekilde gösteriyor. (AP)
Uluslararası güçlerin Afrika’daki güç mücadelesi Kıta’da kendini gerek sosyal olaylar gerekse darbeler sırasında belirgin bir şekilde gösteriyor. (AP)
TT

Fransa’nın Afrika hikâyesi

Uluslararası güçlerin Afrika’daki güç mücadelesi Kıta’da kendini gerek sosyal olaylar gerekse darbeler sırasında belirgin bir şekilde gösteriyor. (AP)
Uluslararası güçlerin Afrika’daki güç mücadelesi Kıta’da kendini gerek sosyal olaylar gerekse darbeler sırasında belirgin bir şekilde gösteriyor. (AP)

Remzi İzzeddin Remzi

Hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın, her imparatorluğun sona erdiği bir nokta vardır. Bu süreç genellikle uzun vadelidir ve çeşitli gelişmelerle karakterize edilir. Bunlardan bazıları açıkça görülebilir, bazıları ise daha incelikli ve anlaşılması güçtür. Ancak imparatorluğun çöküşünün kabul edildiği son ve yadsınamaz an genellikle belirli bir olayla bağlantılıdır. Modern dünyada geleneksel bir imparatorluğun belki de en göze çarpan örneği, sonunun en önemli anı 1956 Süveyş Krizi olan Britanya İmparatorluğu'dur.

Britanya'nın 20’inci yüzyılın başlarından bu yana emperyal statüsünü kademeli olarak terk ettiği doğrudur ancak Süveyş Krizi, ortaya çıkan iki süper güç olan ABD ve Sovyetler Birliği ile karşılaştırıldığında, onun çöküşünü daha az önemli kıldı. Süveyş Krizi’nden sonra Afrika'daki İngiliz kolonilerinin çoğu çöktü ve beş yıl içinde bağımsızlığa yönelik milliyetçi eğilimler yükseldi. Britanya İmparatorluğu'nun elinde Körfez'in yalnızca birkaç bölgesi kaldı.

İkinci en etkili modern imparatorluk olan Fransa'nın sonu ise daha az netti. Çünkü Fransız İmparatorluğu'nun sonunu işaret eden belirli bir olay yoktu. Bununla birlikte, çöküşünün başlangıcının 1954 yılında Vietnam'daki Dien Bien Phu Muharebesi'ne dayandığı yönünde bir fikir birliği var. Fransa'nın Mısır'ın işgaline katılan üç ülkeden biri olduğu Süveyş Krizi, Afrika'daki Fransız sömürge hakimiyetinin çöküşünü hızlandırdı ve esas olarak 1962'de Cezayir'in zorlukla kazanılan bağımsızlığıyla sona erdi. Cibuti ve Komorlar da 1970'lerde aynı yolu izledi. Fransa'nın, Polinezya ve Karayipler'de, Fransız devleti içindeki çeşitli düzenlemeler uyarınca ‘France d'outre-mer’ (Fransa Denizaşırı Bölgeler Topluluğu) olarak sınıflandırdığı yalnızca 13 kolonisi kaldı.

Britanya ve Fransa'nın sömürgelerini yönetme biçimleri arasında farklar vardır. Zira İngiliz sömürge politikası dolaylı yönetime dayanırken ve Afrika ülkelerine kaderlerini şekillendirmede daha fazla özerklik verirken, Fransa'nın eski sömürgeleriyle baş etme biçimi farklı bir yol izler. Paris, sömürgeci ‘uygarlaştırma misyonunu’ (yerli halkları uygarlaştırmayı), karmaşık bir ekonomik, askeri, politik ve kültürel mekanizmalar ağı aracılığıyla, onlarca yıl boyunca Fransızca konuşulan Afrika üzerinde hâkim konumunu sürdürmesine olanak tanıyan yenilikçi düzenlemelere dönüştürmeyi başardı. Bu düzenlemeler, 1973 yılında Fildişi Sahili Devlet Başkanı Felix Houphouet Boigny ile ortaklaşa oluşturulan siyasi bir girişim olan Françafrique ile doruğa ulaştı. Pratik açıdan bu, Fransa'nın ekonomik çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğu ve bu çıkarları koruyan herhangi bir rejimi desteklemekten çekinmediği anlamına geliyordu.

İkinci en etkili modern imparatorluk olan Fransa'nın sonu daha az netti. Çünkü Fransız İmparatorluğu'nun sonunu işaret eden belirli bir olay yoktu. Bununla birlikte, çöküşünün başlangıcının 1954 yılında Vietnam'daki Dien Bien Phu Muharebesi'ne dayandığı yönünde bir fikir birliği var.

Fransa'nın eski Afrika kolonileriyle ilişkilerinin belki de en göze çarpan örneği, Fransızca konuşulan Batı Afrika için ortak para birimi olan ve çoğunlukla CFA frangı olarak kısaltılan Afrika Finansal Topluluğu Frangı'nın (Communauté Financière Africaine) kurulmasıdır. Bu para birimi sistemi, Afrika merkez bankalarının döviz rezervlerinin büyük bir kısmını Fransız hazinesine yatırmasını gerektiriyor ve bu da Fransa'ya eski Afrika kolonilerinin para politikaları üzerinde önemli bir kontrol sağlıyor.

Ayrıca Fransa, birçok Afrika ülkesiyle savunma ve askeri iş birliği anlaşmaları yoluyla da askeri varlığını sürdürdü. Bazıları Fransa'ya hammaddeyi diğer ülkelerden önce satın alma hakkı, Afrika ülkelerinin toprak bütünlüğünü garanti etme ve kuvvet konuşlandırma hakları karşılığında askeri eğitim sağlama konusunda geniş bir yetki verdi. Bu da Fransa’ya dış tehditler veya ‘iç karışıklıklar’ karşısında askeri müdahalede bulunma zorunluluğu getirdi. Bu düzenleme, Fransa'ya dost hükümetlerin iktidarda kalmasını sağladı.

xscd
Nijer askeri cuntasının liderleri ve destekçileri darbeden bir ay sonra, 26 Ağustos 2023'te başkent Niamey'deki Fransız büyükelçisinin sınır dışı edilmesi talebiyle toplandı. (Reuters)

Aslında Fransa, 1997 ile 2002 yılları arasında 44 bin 500 kişilik Hızlı Eylem Gücü aracılığıyla Afrika'da otuz üç operasyon gerçekleştirdi. Bunlardan on tanesi Birleşmiş Milletler'in talimatıyla ya da onun himayesi altında gerçekleştirildi.

Fransa son olarak, kapsamlı kültür ve eğitim programları aracılığıyla kültürel mirasını korumaya yönelik önemli yatırımlar yaptı. Eski sömürgeleriyle yaptığı ikili anlaşmaların yanı sıra, Afrika ile ilişkilerini güçlendirmek amacıyla 1970 yılında Frankofon formülü gibi çok taraflı mekanizmalar da kurdu.

Bu politikalar onlarca yıldır Fransa'nın çıkarlarına hizmet etti. 1960'larda, 1970'lerde ve 1980'lerde eski sömürgelerinden bazıları sosyalizmi benimseyip Sovyetler Birliği'ne meyletse bile Fransa, 1991 yılında Sovyetler Birliği çöktüğünde ayrıcalıklı konumunu yeniden kazanmasını sağlayacak düzeyde ilişkiler sürdürmeyi başardı.

Fransız İmparatorluğu’nun çöküşünün nedenleri

Ancak Aralık 1993 ile Nisan 1994 arasındaki yaklaşık beş aylık sürede Fransa, Afrika'da Fransız İmparatorluğu’nun çöküşünde önemli kilometre taşları sayılabilecek bir dizi olaya tanık oldu. İlk olarak Aralık 1993'te, Francofrique'in Afrika'daki ana destekçisi olan Fildişi Sahili Devlet Başkanı Felix Houphouet Boigny öldü. Ardından Ocak 1994'te CFA frangının değer kaybetmesi, Fransa ile Afrika arasındaki ekonomik ilişkilerin zayıflamasına neden oldu. Nisan 1994'te birçok Afrikalının Fransa'yı sorumlu tuttuğu Ruanda Soykırımı meydana geldi. Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı analize göre Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu yıl Gabon'a yaptığı ziyarette, ülkesinin Afrika'daki günlerinin artık sona erdiğini ilan ederek, Fransa'nın Afrika'daki rolünün azaldığını kabul etti.

Fransa'nın Afrika politikasını ‘sıfırlaması’ gerektiği bir süredir açıktı. Ancak Macron 2017 yılında göreve gelene kadar bunu kabul etmeyi reddetti. Macron, Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra ortaya çıkan yeni gerçekleri yansıtabilmek için önceki politikaların güncellenmesinin gerekliliğini kabul ederek, Afrika'daki Fransız politikasını sıfırlamayı amaçladı.

Macron ilk döneminin başlarında, Fransa'nın sömürge mirasına hitap etmek için karşılıklı ortaklıklara dayalı daha gerçekçi bir politika tasarladı. Görünüşe göre bu, dış politikada diplomatik açıklığa yol açan bir başarıyı yansıtıyordu, ancak somut bir değişime ulaşmak her zaman kolay olmadı. Bunun nedeni, Fransız hükümeti içindeki bürokratik direniş ve Afrika toplumlarının Fransa'nın eski bir sömürge gücü olarak sahip olduğu olumsuz izlenimler de dahil olmak üzere çeşitli faktörlerden kaynaklanmaktaydı. Afrikalı liderlerin Fransa ile müzakere güçlerinden yararlanma yeteneklerine gösterebilecekleri yeterli ilgi, bazı dış güçlerin artan ilgisinin bir sonucu olarak azaldı.

Fransa, kapsamlı kültür ve eğitim programları aracılığıyla kültürel mirasını korumaya yönelik önemli yatırımlar yaptı. Eski sömürgeleriyle yaptığı ikili anlaşmaların yanı sıra, Afrika ile ilişkilerini güçlendirmek amacıyla 1970 yılında Frankofon formülü gibi çok taraflı mekanizmalar da kurdu.

Bununla birlikte Fransa'nın son beş yıldaki yaklaşımı Burkina Faso, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Mali gibi ülkelerde önemli miktarda askerî harekât kullanma kalıbına takılıp kaldı. Fransa'nın güvenlik odaklı yaklaşımı, Sahel bölgesinde süregelen siyasi ve sosyal dinamikleri göz ardı ediyor.

Bu yaklaşım aynı zamanda Fransa'nın Burkina Faso, Çad, Mali ve son zamanlarda Nijer ve Gabon gibi ülkelerin ordularının liderlerini darbe yoluyla devirmelerini engellemek için yeterli çabayı göstermesini de engelledi. BBC’nin yaptığı analize göre, 1990 yılından bu yana Afrika'da (Kuzey Afrika hariç) meydana gelen 27 darbenin yüzde 78'i Fransızca konuşulan ülkelerde gerçekleşti. Fransız politikası aynı zamanda siyasi tıkanıklığın ve istikrarsız güvenlik durumunun dinden ilham alan ahlaki ve sosyal sistemlere yönelik iç talebi nasıl körüklediğini ve bu yeni ahlaki otoritelerin oluşumunu hızlandırdığını da görmezden geldi. Bu aksilikler dikkatleri Fransız politikasının eksikliklerine çekti, ancak bunların gerçek değişimi teşvik etmek için yeterli olup olmadığı belli değil.

xsc
Fransız askerleri 9 Haziran 2021 tarihinde, Mali'deki askeri üslerinden ABD Hava Kuvvetleri'ne ait bir nakliye uçağıyla ayrıldı. (AP)

Sonuç olarak Fransa, Afrika'daki etkisinin azalmasını durduramadı ve başta Çin olmak üzere, Afrika'da nüfuz için rekabet eden birçok güç karşısında zemin kaybetmeye başladı.

Nijer'deki son darbe, Paris'in statüsünün ve etkisinin azaldığını doğrulamış gibi göründüğünden, Fransa'nın bugünkü konumu en zayıf noktasında olabilir. Artık ne yeni askeri rejim ne de Nijer halkı Fransa'nın yapabileceği hiçbir şeyi kabul etmeyecektir. Kabul edilebilir görünen arabulucular ABD, Cezayir ve bir dereceye kadar Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu’dur. (ECOWAS).

Süveyş krizi

Şimdi ortaya çıkan soru şu: Nijer'deki darbe Fransa için yeni bir Süveyş krizini mi temsil ediyor?

Fransız İmparatorluğu'nun zamanla yıprandığı doğrudur, ancak bazılarının yeni sömürge düzenlemeleri olarak tanımladığı şeyler sayesinde Fransa'nın Afrika'daki seçkin konumu devam etmiştir. Bu da eski Brezilya Devlet Başkanı Fernando Henrique Cardoso'nun deyimiyle, sömürge döneminde var olan merkez ile çevre arasındaki bağımlılığın devam etmesine yol açtı. Son üç yılda Fransa'nın Mali'den güçlerini çekmesi ve Fransa karşıtı bir dizi askeri hükümetin gelişini takip eden Nijer'deki gelişmeler, Fransa'nın önemli ölçüde varlığını koruyabildiği bir dönemin sonuna mı işaret ediyor? Başka bir deyişle Fransa’nın Afrika'daki nüfuzu azalıyor mu?

Belki de Nijer krizini Britanya'nın 1956 yılındaki Süveyş Krizi algısıyla özellikle alakalı kılan şey, ABD'nin aldığı tutumdur. ABD1956 yılında Mısır'a yönelik bir İngiliz – Fransız – İsrail saldırısının, Batı karşıtı Arap milliyetçiliğini daha da büyüteceğinden ve Ortadoğu'da Sovyet nüfuzuna kapıyı sonuna kadar açacağından endişe ediyordu. Bu nedenle ABD, İngiliz ya da Fransız müttefiklerinin Mısır'dan güçlerini çekmeye zorlayan askeri müdahalesine karşı bir tavır benimsedi. Süveyş Krizi’nde olduğu gibi İngiliz ve Fransız müttefiklerinden uzaklaşan Washington, şimdi Nijer'de Paris'ten farklı bir pozisyon aldı.

Fransız – Amerikan karşıtlığı

Fransa, ECOWAS'ın askeri müdahale tehdidini desteklerken, Washington, sivil yönetimi yeniden tesis etmek için Niamey'deki yeni askeri yöneticilerle müzakere yapmak üzere ikinci en üst düzey Dışişleri Bakanlığı yetkilisini gönderip krize barışçıl bir çözüm çağrısında bulundu.

Bu durum, Washington'ın çıkarlarının mutlaka Paris'in çıkarlarıyla örtüşmediğini açıkça doğruluyor. Washington'un başlıca çıkarları öncelikle Afrika'nın Sahel bölgesindeki terörle mücadele operasyonları için gerekli olan askeri üssünü korumak ve giderek büyük güç rekabetinin önemli bir arenası haline gelen Afrika'da ne Çin'in ne de Rusya'nın nüfuzlarını artırma fırsatına izin verilmemesidir. Eylül 2022'de yayınlanan en son ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’ne göre ortaya çıkan uluslararası düzeni oluşturan şey budur. Ayrıca Washington bu sefer Afrika'da sevilmeyen bir müttefikle ilişkilendirilmek istemiyor.

Sonuç olarak Washington, Nijer'deki askeri darbeyi darbe olarak sınıflandırmadı ve bu da onun arabuluculuk yapmasına olanak sağladı.

Fransa'nın Afrika politikasını ‘sıfırlaması’ gerektiği bir süredir açıktı. Ancak Macron 2017 yılında göreve gelene kadar bunu kabul etmeyi reddetti. Macron, Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra ortaya çıkan yeni gerçekleri yansıtabilmek için önceki politikaların güncellenmesinin gerekliliğini kabul ederek, Afrika'daki Fransız politikasını sıfırlamayı amaçladı.

Süveyş meselesinde olduğu gibi, Afrika'daki Amerikan ve Fransız çıkarları arasında da bir farklılık var gibi görünüyor. Ancak daha da önemlisi Washington, yalnızca Afrika'da değil, uluslararası düzeyde de ana rakipleri olan Çin ve Rusya karşısında çıkarlarını güvence altına almak için geçmişte olduğu gibi artık başkalarına güvenemez.

Gabon'daki askeri darbenin önemi buradan kaynaklanıyor. Her ne kadar buradaki darbe Sahel ülkelerinde gerçekleşen darbelerden pek çok açıdan farklı olsa da onlarla çok açık bir ortak paydayı paylaşıyor: Ülkedeki mevcut siyasi durumun reddedilmesini körükleyen şey artan Fransız karşıtlığı.

Hiçbir şey, eski Gabon Cumhurbaşkan Ali Bongo Ondimba'nın, uzun süredir başında olduğu partinin Fransızca yerine İngilizce olarak ‘ses çıkarma’ konusunda dış dünyaya destek çağrısında bulunmasından daha fazla Fransız nüfuzunun azaldığının göstergesi olamaz.

Fransa'nın çekiciliği ve etkisi 1960'lı yıllardan bu yana farklı aşamalardan geçti. Ancak gerçek şu ki, aşağı doğru bir gidişat içindeydiler. Bunun pek çok nedeni var. Daha önce de belirttiğimiz gibi; bunların bir kısmı Fransa'nın politikalarından, bir kısmı da Afrika'daki dinamiklerden kaynaklanıyor. Ancak Fransa ile Fransızca konuşulan Afrika arasında güçlü bir kültürel bağ varlığını sürdürüyor. Her ne kadar bu tek başına Fransa'nın Afrika'daki etkisinin ve çekiciliğinin azalmasını durdurmak için yeterli olmasa da yeni, karşılıklı yarar sağlayan bir ilişki kurmak için iyi bir temel oluşturuyor. Fransa'nın karşı karşıya olduğu zorluk, Macron'un vizyonunun nasıl uygulanacağıdır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Gizli görüşme sızdırıldı: Trump’ın Özel Temsilcisi Witkoff topa tutuldu

Witkoff (en önde), Uşakov'la (en arkada) konuşmasının sızıdırılmasına dair yorum yapmadı (Reuters)
Witkoff (en önde), Uşakov'la (en arkada) konuşmasının sızıdırılmasına dair yorum yapmadı (Reuters)
TT

Gizli görüşme sızdırıldı: Trump’ın Özel Temsilcisi Witkoff topa tutuldu

Witkoff (en önde), Uşakov'la (en arkada) konuşmasının sızıdırılmasına dair yorum yapmadı (Reuters)
Witkoff (en önde), Uşakov'la (en arkada) konuşmasının sızıdırılmasına dair yorum yapmadı (Reuters)

Rusya-Ukrayna savaşını sonlandırmak için hazırlanan "barış planına” yönelik gizli görüşmelerin basına sızdırılması üzerine ABD Başkanı Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff'a tepki yağdı.  

ABD merkezli medya kuruluşu Bloomberg, Witkoff'un Kremlin Dış Politika Danışmanı Yuriy Uşakov'la14 Ekim'de, Uşakov'un da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in uluslararası ekonomik işbirliğinden sorumlu özel temsilcisi Kiril Dmitriyev'le 29 Ekim'de yaptığı telefon görüşmelerinin dökümlerine ulaştı.

Yazılı dökümlere göre 14 Ekim'deki görüşmede Witkoff, Ukrayna savaşına dair barış planı üzerinde birlikte çalışılmasını istiyor ve Putin'in plan hakkında "Trump'la görüşürken neler yapması gerektiği” hakkında tavsiye veriyor. 

Witkoff görüşmede Putin'in Trump'ı Gazze'deki barış mutabakatı için tebrik etmesini, Rusya'nın anlaşmayı desteklediğini ve ABD Başkanı'na "bir barış adamı olarak saygı duyduğunu" söylemesini öneriyor. Uşakov'un da buna katıldığı aktarılıyor. 

Kayıtların sızdırılmasının ardından ABD'de hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi kanattan Witkoff'a sert tepkiler geldi.

Demokrat Temsilciler Meclisi Üyesi Ted Lieu, "Steve Witkoff'un Rusya değil ABD adına çalışması gerekiyor” diyerek, Trump'ın temsilcisini "hain” diye niteledi.

Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Üyesi Don Bacon da Rusya-Ukrayna savaşının sonlandırılmasında Witkoff'un çabalarına güvenilemeyeceğini belirterek, temsilcinin görevden alınmasını istedi. 

Trump ise Witkoff'a yöneltilen eleştirilerin haksız olduğunu savunarak, "Onun bu planı Ukrayna'ya satması gerekiyor. Bir pazarlıkçının görevi budur” dedi.

Diğer yandan Dmitriyev ve Uşakov arasındaki görüşmedeyse Moskova'nın herhangi bir barış teklifinde taleplerini ne kadar güçlü şekilde dile getirmesi gerektiği ele alındı. 

Uşakov, Witkoff'la görüşmesinin sızdırılmasının "kabul edilemez” olduğunu söyledi. Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) Başkanı Dmitriyev ise Uşakov'la görüşmesine dair yayımlanan bilgilerin "sahte” olduğunu iddia etti. 

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, bilgi sızıntısının görüşmeleri sabote etmek amacıyla yapıldığını savunarak bunu "hibrit savaş” diye niteledi. 

Kaydı kimin sızdırdığı henüz tespit edilemedi. Uşakov, bunu Avrupa ülkelerinin sızdırmış olabileceğini ima ederken, Wall Street Journal'a konuşan Avrupalı diplomatlarsa olayın ardında Kremlin'in olabileceğini ileri sürüyor. 

Independent Türkçe, Guardian, Reuters, Wall Street Journal


Almanya’nın savaş planı: 800 bin asker doğuya nasıl gönderilecek?

Almanya'nın 2,5 yıldır bu plan üzerinde çalıştığı aktarılıyor (AFP)
Almanya'nın 2,5 yıldır bu plan üzerinde çalıştığı aktarılıyor (AFP)
TT

Almanya’nın savaş planı: 800 bin asker doğuya nasıl gönderilecek?

Almanya'nın 2,5 yıldır bu plan üzerinde çalıştığı aktarılıyor (AFP)
Almanya'nın 2,5 yıldır bu plan üzerinde çalıştığı aktarılıyor (AFP)

Almanya'nın Rusya'ya karşı hazırladığı savaş planı ortaya çıktı.

Wall Street Journal'ın incelediği "Almanya Operasyon Planı" adlı 1200 sayfalık metin, olası savaş durumunda 800 bin NATO askerinin doğuya nasıl sevk edileceğini detaylandırıyor. 

Bu süreçte hangi liman, nehir ve demiryollarının kullanılacağı, lojistiğin nasıl sağlanacağı üzerinde de çalışılmış.

Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephull, bu hafta yaptığı açıklamada Rusya'nın 2029'a kadar bir NATO ülkesine saldırabileceğini öne sürmüştü. 

Analizde ayrıca, ABD'nin öncülüğünde yürütülen süreçte Ukrayna cephesinde barış sağlanması durumunda Rusya'nın NATO'ya saldırı için hazırlık yapma fırsatı bulacağı savunuluyor.

Askeri çevrelerde "OPLAN" diye de bilinen metinde, Almanya'daki altyapı eksikliğine de dikkat çekiliyor. 

Otoyolların yüzde 20'sinin ve köprülerin çeyreğinden fazlasının yatırım eksikliği nedeniyle onarılmadığı belirtiliyor. Kuzey ve Baltık denizindeki limanlar için 15 milyar euroluk bakım gerekiyor, bunun 3 milyar eurosu limanların askeri kullanım amacıyla güçlendirilmesi için harcanacak. 

Bu eksikliklerin muhtemel savaş durumunda askeri birliklerin hareket serbestliğini kısıtlayacağı ifade ediliyor. Berlin yönetiminin sorunları gidermek için 2029'a kadar 166 milyar euro yatırım yapmayı planladığı aktarılıyor. 

Diğer yandan Almanya'nın Rusya'yla muhtemel savaşta NATO açısından coğrafi bir önemi de var. 

Alman düşünce kuruluşu Brandenburg Toplum ve Güvenlik Enstitüsü'nden Tim Stuchtey, çatışma nerede başlarsa başlasın sınırda uzanan Alp Dağları nedeniyle NATO birliklerinin Almanya üzerinden cepheye geçeceğini söylüyor. 

Ancak son dönemde artan sabotaj saldırılarının bu yoğun hareketlilikte aksaklıklara yol açabileceğine dikkat çekiliyor. Yürürlükteki veri koruma ve dijital iletişim yasalarının değiştirilebileceği belirtiliyor. 

Almanya Silahlı Kuvvetleri, gözetleme ve drone sistemleri için Münih merkezli Quantum Systems'la ortak çalışıyor. PayPal'un kurucusu ve Facebook'un ilk yatırımcılarından olan Peter Thiel'ın desteklediği firmadan Paul Strobel, Rusya'nın limanları bloke edip elektrikleri kesebileceğini ve demiryollarını sabote edebileceğini savunuyor. 

Almanya'yı "Avrupa'nın en güçlü ordusu" haline getirmek istediğini söyleyen Şansölye Friedrich Merz, eylüldeki açıklamasında şu ifadeleri kullanmıştı: 

Tehditler gerçek. Savaşta değiliz ancak artık barış içinde de yaşamıyoruz.

Rusya lideri Vladimir Putin ise NATO veya Avrupa Birliği'ne (AB) savaş açma niyeti olmadığını defalarca söylemişti. 

Independent Türkçe, Wall Street Journal, BBC


Ölü sayısı 55'e yükseldi... Hong Kong'daki yangına ne sebep oldu?

Hong Kong'daki Wang Fuk Court konut kompleksinde çıkan büyük yangının ardından çalışan itfaiyeciler (AFP)
Hong Kong'daki Wang Fuk Court konut kompleksinde çıkan büyük yangının ardından çalışan itfaiyeciler (AFP)
TT

Ölü sayısı 55'e yükseldi... Hong Kong'daki yangına ne sebep oldu?

Hong Kong'daki Wang Fuk Court konut kompleksinde çıkan büyük yangının ardından çalışan itfaiyeciler (AFP)
Hong Kong'daki Wang Fuk Court konut kompleksinde çıkan büyük yangının ardından çalışan itfaiyeciler (AFP)

İtfaiye ekipleri, Hong Kong'daki bir konut kompleksinde en az 55 kişinin hayatını kaybettiği ve yaklaşık 300 kişinin halen kayıp olduğu büyük bir yangını kontrol altına aldı. Polis, yangının güvenli olmayan malzemeler kullanan bir inşaat şirketinin ‘ağır ihmalinden’ kaynaklanmış olabileceğini açıkladı.

Yangın çıktıktan sonra neredeyse bir gün boyunca itfaiye ekipleri, Wang Fuk Court konut kompleksinin üst katlarında mahsur kalan sakinlere ulaşmak için aşırı sıcaklık ve yoğun dumanla mücadele etti.

Tai Po bölgesinin kuzeyindeki kalabalık konut kompleksi, sekiz blokta 2 bin daireden oluşuyor ve uygun fiyatlı konut sıkıntısı çeken bu şehirde 4 bin 600'den fazla kişiye ev sahipliği yapıyor.

51 yaşındaki Wan soyadlı bir sakin, “Bu binayı 20 yıldan fazla bir süre önce satın aldık. Tüm eşyalarımız buradaydı ve şimdi her şey yanıp kül oldu. Geriye ne kaldı? Hiçbir şey kalmadı. Ne yapacağız?” ifadelerini kullandı.

Sığınma alanı dışında kızını arayan 52 yaşındaki Naj soyadlı bir kadın ise gözyaşları içinde, elinde kızının mezuniyet fotoğrafıyla, “O ve babası hâlâ dışarı çıkamadı… Binamızı kurtarmak için suları yoktu” diye konuştu.

Yangın mahallinden çekilen bir videoda, yeşil inşaat ağları ve iskelelerle kaplı 32 katlı bloklardan en az ikisinde alevlerin yükseldiği görülüyordu.

Yetkililer, yedi bloktan dördünde yangının söndürüldüğünü, diğer üçünde ise yangının kontrol altına alındığını söyledi.

Binalarda yangın neden çıktı?

Yetkililer, Wang Fuk Court’taki yüksek katlı binaların cephelerinde yürütülen yenileme çalışmaları sırasında kullanılan inşaat malzemeleri ile iskelelerde yangının nasıl başladığını araştırıyor.

Yeşil koruma ağları ve ahşap iskeleler, geleneksel Çin inşaat kültürünün temel unsurları olsa da, güvenlik gerekçeleriyle Hong Kong’da mart ayından bu yana kademeli olarak kullanım dışı bırakılıyordu.

Bu arada, yetkililer bir inşaat şirketinin yöneticileri ile bir mühendislik danışmanını gözaltına aldı. Şüpheliler, taksirle adam öldürme suçlamasıyla soruşturuluyor. Polis şirketin adını açıklamadı, ancak AP’nin doğruladığı bilgilere göre arama yapılan mühendislik ve inşaat firması, binadaki yenileme çalışmalarından sorumluydu.

Yetkililer, pencereleri korumak için kullanılan plastik köpük paneller gibi bazı malzemelerin yangına dayanıklılık standartlarını karşılamadığından şüpheleniyor. Şiddetli rüzgârların da alevlerin hızla yayılmasına katkıda bulunduğu belirtildi.

Hong Kong Polis Teşkilatı’ndan üst düzey yetkili Elaine Chung, “Şirketin sorumlu taraflarının ağır ihmal gösterdiğine ve bu durumun kontrol edilemeyen bir yangına yol açarak büyük can kaybına neden olduğuna dair güçlü nedenlerimiz var” dedi.

Polis ayrıca, binaların yangın güvenliği standartlarına uygun olmayan plastik örtülerle kaplandığını ve bakım çalışmalarında yer alan bir inşaat şirketinin, zarar görmeyen bir blokta bazı pencereleri kapatmak için yanıcı köpük materyal kullandığını açıkladı.

dcfrgt
Hong Kong’daki Wang Fuk Court konut kompleksini saran büyük yangının ardından yükselen dumanlar (AFP)

Yetkililer bugün yaptıkları açıklamada, hayatını kaybeden 55 kişi arasında bir itfaiyecinin de bulunduğunu, çok sayıda yaralının ise hâlâ hastanede kritik durumda olduğunu bildirdi. Ayrıca yaklaşık 279 kişiye halen ulaşılamadığı belirtildi.

Endonezya Dışişleri Bakanlığı, konutlarda ev işlerinde çalışan iki Endonezyalı göçmen işçinin yangında yaşamını yitirdiğini, ikisinin de yaralandığını açıkladı.

En yüksek can kaybı

Yangın, Hong Kong’da 1948'de bir depo yangınında 176 kişinin öldüğü olaydan bu yana şehirde kaydedilen en yüksek can kaybına yol açtı.

Yangını kontrol altına almak için bin 200’den fazla itfaiyeci görev yapıyor; 304 itfaiye aracı ve kurtarma aracı da çalışmalara katılıyor.

Hong Kong Belediye Başkanı John Lee, daha önce yaptığı açıklamada, “Önceliğimiz yangını tamamen söndürmek ve mahsur kalan sakinleri kurtarmak. Ardından yaralılara destek verilecek. Daha sonra mağdurlara yardım sağlanacak ve olayla ilgili kapsamlı bir soruşturma başlatacağız” ifadelerini kullandı.

Hong Kong Ulaştırma Dairesi, bölgede bazı yolların bugün kapalı kalacağını; otobüs güzergâhlarının değiştirildiğini ve yakın çevredeki okulların tedbir amaçlı kapatıldığını duyurdu.

Hong Kong’da aşırı yüksek emlak fiyatları uzun süredir toplumsal hoşnutsuzluğun kaynağı olarak görülüyor. Uzmanlara göre bu büyük yangın felaketi, aralık ayı başında yapılacak şehir çapındaki yasama seçimleri öncesinde hükümete yönelik tepkiyi artırabilir.

a
Hong Kong’daki Wang Fuk Court konut kompleksini saran büyük yangının ardından yükselen dumanlar (AP)

Wang Fuk Court konut kompleksi, dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri olan Hong Kong'daki birçok yüksek katlı konut kompleksinden biri. Çin anakarası sınırına yakın bir konumda bulunan Tai Po, yaklaşık 300 bin nüfuslu, köklü bir banliyö bölgesi.

Emlak ajanslarının internet sitelerine göre, kompleks 1983 yılından beri faaliyette olup, devlet destekli ev sahipliği programına tabi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre, kompleks 330 milyon Hong Kong doları (42,43 milyon ABD doları) maliyetle bir yıl süren bir yenileme çalışmasından geçmiş.

Diğer yandan şehrin yolsuzlukla mücadele kurumu, yenileme çalışmalarıyla ilgili yolsuzluk iddiaları hakkında soruşturma başlattığını açıkladı.