İran'da tutuklu 5 ABD’linin serbest bırakılması süreci

İran kökenli ABD’li mahkumlar geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havalimanı'nda aileleriyle buluştular. (AP)
İran kökenli ABD’li mahkumlar geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havalimanı'nda aileleriyle buluştular. (AP)
TT

İran'da tutuklu 5 ABD’linin serbest bırakılması süreci

İran kökenli ABD’li mahkumlar geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havalimanı'nda aileleriyle buluştular. (AP)
İran kökenli ABD’li mahkumlar geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havalimanı'nda aileleriyle buluştular. (AP)

ABD’nin, Arap Körfez devletlerinin gizli arabuluculuğuyla, İran'la yıllarca sürdürdüğü özenli müzakerelerin ardından Başkan Joe Biden'ın üst düzey yardımcıları nihayet 6 Haziran'da İran'ın en ünlü hapishanelerinden birinde tutuklu bulunan beş ABD'linin serbest bırakılmasını öngören bir anlaşmaya vardı. ABD bunun karşılığında, İran'ın petrol gelirlerindeki altı milyar dolarlık donmuş varlıklarını etkinleştirdi ve ABD yaptırımlarını ihlal etmekle suçlanan İranlılara yönelik suçlamaları azalttı.

ABD’li müzakereciler halen son dakika engellerinin ortaya çıkabileceğinin farkındaydı ancak işler yolunda ilerliyordu. Tahran'daki gardiyanlar ABD’li tutukluları hapishane müdürünün ofisine transfer etti, onlara eşyalarını toplamalarını söyledi. Serbest bırakılmaları artık çok yakındı. Üç gün içinde evlerine dönmek için hazır olacaklardı. Ancak Beyaz Saray yetkilileri kötü bir haber almak üzereydi.

Anlaşmaya varıldıktan bir gün sonra FBI'dan, İran'ın Afganistan'da yardım çalışması yapan Kalifornia'dan emekli başka bir ABD vatandaşı bir kadını tutukladığını öğrendiler. Kadının gözaltına alınmasının stratejik bir karar mı olduğu, yoksa sadece İran'ın güvenlik ağına yakalanıp yakalanmadığı konusu o zaman da şimdi de net değil. İran’da sol elin ne yaptığını sağ elin bilmediği yaygın bir belirsizlik durumu hakim. Tutuklamanın gerekçesi ne olursa olsun bu durum ABD’li yetkilileri her halükarda öfkelendirdi.

Biden'ın, son olarak tutuklanan ABD vatandaşı kadını İran'da hapiste bırakacak bir anlaşma imzalaması mümkün değildi. Anlaşma çöktü. Bu aşamada yakın zamanda evlerine dönmeyi bekleyen mahkumların umutları yıkıldı. Halen gizlice çalışma yürüten ABD'li yetkililerin, Umman, Katar ve BAE'deki diplomatların yardımıyla müzakereleri tekrar rayına oturtması haftalar alacaktı. Ne var ki Biden nihayet pazartesi günü, yeni tutuklanan kadın da dahil olmak üzere ABD’lilerin evlerine doğru yola çıktıklarını duyurdu. Bu, yalnızca mahkumların serbest bırakılmasına değil, aynı zamanda sivillerin serbest bırakılmasına da odaklanan, yıllarca süren hassas müzakerelerin doruk noktasıydı. Daha ziyade İran'la gerilimi azaltmayı ve ABD'nin Tahran'ın Orta Doğu'daki istikrarsızlaştırıcı faaliyetleri olarak değerlendirdiği şeylerle yüzleşmeyi amaçlayan çabaları içeriyordu.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, "Tüm parçalar yerine oturduğunda hepimiz rahat bir nefes alacağız ancak o zamana kadar nefesimizi tutmamız gerekiyor" dedi ve sözlerine şunu ekledi:

"Bu ABD’lilerin katlandığı korkunç çilenin, olması gerekenden bir gün daha uzun sürmesini istemiyoruz."

Bu müzakerelerin öyküsü ABD, İran ve Katar'daki yetkililerin yanı sıra bazı mahkumların aile üyeleri, avukatları ve görüşmelere aşina olan diğer kuruluşların temsilcileri tarafından anlatıldı. Çoğu, mahkumlarla ilgili gizli konuşmalar hakkında konuşurken isimlerini açıklamamayı da şart koştular. Bu anlaşma ile şu sonuca ulaşıldı; şiddetli rakipler bile bazen anlaşmaya varmanın yolunu bulabilir. Ancak anlaşma bütünüyle gerçekleşmedi.

Nükleer müzakereler durduruldu

ABD vatandaşlarını ülkelerine geri döndürme çalışmaları, Biden'ın göreve gelmesinden sadece birkaç hafta sonra, 2021'in başlarında başladı. Siamak Namazi, İmad Şarki ve Murad Tahbaz asılsız casusluk suçlamasıyla hapse atılmıştı. Onlar, işkence suçlamalarıyla nam salmış olan ve İran rejiminin otoriter adalet yaklaşımının sembolü olan Evin Cezaevi'nde tutuluyorlardı. Biden ve danışmanları onları öyle ya da böyle geri getirmeye kararlıydı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken gözaltına alınanların isimlerini aylarca cebinde taşıdı. Ancak öncelikle ABD ve İran'ın daha geniş konular hakkında konuşmanın yollarını bulması gerekiyordu. Washington ve Tahran, 2021 yılı boyunca ve 2022'nin ilk yarısı boyunca, iki ülkenin, yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran'ın nükleer programını sınırlayan Obama dönemi nükleer anlaşmasını yeniden canlandırabileceğini umuyordu. Eski Başkan Donald Trump ise nükleer anlaşmadan vazgeçmişti.

ABD’li ve İranlı yetkililer Viyana'da dolaylı görüşmelerde bulundu. Ancak Ağustos 2022'ye gelindiğinde bu görüşmeler tamamen çöktü. Başka bir bağlamda Biden yönetimi, tutuklu ABD’lilerin serbest bırakılması için baskı yaptı.

İran nükleer programıyla ilgili ABD'nin kabul edemeyeceği taleplerde bulundu. Tahran uranyum zenginleştirme oranını hızla yüzde 20'ye, ardından yüzde 60'a çıkardı, bu da artık süresi dolmuş olan Obama dönemindeki nükleer anlaşmada onaylanan seviyelerin ötesinde uranyum stoklamasına yol açtı. Üst düzey İranlı yetkililer, Ukrayna işgalinde Rusya'nın yanında yer aldı ve İran insansız hava araçlarının Rusya'ya satıldığı ve sivilleri hedef almak için kullanıldığına dair haberler ortaya çıktı.

Tutuklu ABD'lilerin serbest bırakılmasına ilişkin perde arkasında yürütülen müzakereler, Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen daha geniş nükleer anlaşmayla iç içe geçti. Her iki taraftaki müzakereciler için, nükleer müzakereler çöktüğünde ABD'nin maliyetli bir mahkum anlaşmasını kabul etmeyeceği açık görünüyordu.

İran, döviz sorunları nedeniyle Güney Kore'deki hesaplarında neredeyse kullanılamaz hale gelen altı milyar dolarlık petrol gelirine ulaşabilmek istiyordu. İranlı müzakereciler paranın kendilerinin kullanabileceği şekilde aktarılmasını talep etti. ABD bu paranın gıda, ilaç, tıbbi cihazlar ve tarım dışında herhangi bir amaçla kullanılmasını imkansız hale getiren kontroller uygularken, paranın kısıtlı hesaplara aktarılmasında ısrar etti. İranlılar bu eğilimi tamamen reddetti. Bundan bir ay sonra, Eylül 2022'nin ortalarında, ahlak polisi tarafından gözaltına alınan Mahsa Amini'nin ölümünün ardından İran genelinde protestolar patlak verdi. İran hükümeti protestoculara acımasız bir güçle karşılık verdi ve İran’da genç erkeklerin vurulduğu, öldürüldüğü, darp edildiği ve tutuklandığı sahneler hakim oldu. İran güçleri Suriye'deki ABD kuvvetlerine yönelik saldırılarını da yoğunlaştırdı.

ABD'deki birçok İranlı göçmen, çeşitli eyaletlerdeki çeşitli şehirlerde protestolar düzenledi ve Washington'a, İran'la tüm müzakereleri sona erdirmesi ve demokratik değişim için mücadele eden İranlıları desteklemesi için baskı yaptı.

Bu arada İran, kimliği gizli tutulan dördüncü bir ABD vatandaşını da tutukladı. Bu kişi iş insanı ve aynı zamanda bilim insanıydı.

Biden yönetimi tutukluların serbest bırakılması için İran’a yönelik baskısını sürdürdü. ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, İran'ın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi ve Büyükelçisi Emir Said İrvani ile birkaç kez görüştü. Bunlar, ABD ile İran arasında mahkumlarla ilgili yapılan tek önemli yüz yüze görüşmelerdi, ancak herhangi bir ilerleme kaydedilmedi.

Fotoğraf Altı: Murad Tahbaz, Siamak Namazi ve İmad Şarki geçen pazartesi günü Doha'ya vardı. (AP)
Murad Tahbaz, Siamak Namazi ve İmad Şarki geçen pazartesi günü Doha'ya vardı. (AP)

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre ABD'li tutukluların aileleri ve avukatları, Biden'a siyaseti bir kenara bırakıp ailelerini evlerine döndürmesi için açıkça baskı yaptı. 51 yaşındaki iş insanı Namazi, mart ayında Evin hapishanesinden CNN'e verdiği röportajda, ardı ardına gelen ABD başkanlarının kendisini İran'daki bir hücrede çürümeye terk ettiğini söyledi ve yardım istedi.

CNN'e konuşan Namazi, 1979 devrimi sırasında İran'da rehin tutulan ve 444 gün boyunca alıkonulan ABD’lilere atıfta bulunarak, "7 buçuk yıldır rehineyim, yani rehine krizinin süresinin altı katı. İran'a taviz verilmesini içeren herhangi bir konuda anlaşmaya varmak bir milyon mil uzakta görünüyor" dedi.

Mekik diplomasisinin yeniden başlaması

ABD’li diplomatlar geçen mayıs ayında Umman'a büyük bir şüphe ve kuşkuyla geldiler. İran ise arabulucular aracılığıyla Tahran'ın gerilimi azaltmak istediği mesajını verdi.

Sadece birkaç hafta önce Biden, ABD savaş uçaklarına Suriye'nin doğusunda İran istihbarat servisleriyle bağlantılı bir mühimmat deposuna saldırı düzenleme talimatı verdi. Biden yönetimi, İran'ın Suriye'deki ilk ABD’li müteahhidin öldürülmesindeki suç ortaklığına doğrudan bir yanıt olan bu saldırının İranlıları alarma geçirdiğine inanıyor. Ancak aralarında Orta Doğu'nun kıdemli diplomatı Brett McGurk'un da bulunduğu ABD’li yetkililer İran'ın ciddiyeti konusunda şüpheciydi. McGurk ve ABD’li ekibi Umman'ın başkenti Maskat'ta bir otel odasında buluştu. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Başmüzakereci Ali Bakıri Kani başkanlığındaki İran heyeti başka bir toplantıda bir araya geldi. Ummanlı arabulucular birbirlerini pencerelerden görebilen iki grup arasında saatlerce gidip geldi.

McGurk'un mesajı basitti: Eğer İran gerilimi azaltmak ve hatta nükleer müzakereleri yeniden başlatmak istiyorsa, ABD kuvvetlerine saldırmayı bırakmalıdır. İran yıllardır tutuklu bulunan 4 ABD’liyi serbest bırakmalıydı.

McGurk pencerelerden İranlıların tartıştığını görebiliyordu, bu da çok az fikir birliğine varıldığının işaretiydi. Ancak Ummanlı arabulucuların hazırladığı mesajlar bir sürpriz içeriyordu. İranlılar petrol satışlarına yönelik yaptırımların hafifletilmesi konusunda taviz istiyorlardı ve tutuklu ABD'lilerin serbest bırakılmasına yönelik ABD’nin taleplerini de dikkate almaya istekliydiler. Birkaç hafta içinde Katar'da yeni görüşmeler düzenlendi. Komşu Körfez ülkesi yıllardır İran’da tutuklu bulunan ABD’lilerin serbest bırakılmasına yardım etmeye çalışıyor.

6 Haziran'da Doha'da Katarlılar ana arabulucu iken ABD’li ve İranlı yetkililer yazılı bir anlaşmaya vardı. Anlaşmaya göre İran’da tutuklu ABD vatandaşları serbest bırakılacak ve ABD, İran'ın, Güney Kore bankalarında dondurulmuş petrol satışlarından elde ettiği altı milyar doları kullanarak insani yardım malzemeleri satın almasına izin verecek. ABD ayrıca, ABD yaptırımlarını ihlal etmekle suçlanan 5 İranlı hakkındaki suçlamaları da azaltacak.

McGurk ve Beyaz Saray ile Dışişleri Bakanlığı'ndaki diğer yetkililere göre geçen baharda Umman ve Katar'da yaşanan diplomasi telaşı bir umut anıydı. Belki de sonunda ABD’lileri evine getirme şansı doğacaktı.

Fotoğraf Altı: Siamak Namazi geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havaalanında babası Bakir Namazi ve kardeşi Babak Namazi'ye sarılırken. (AP)
Siamak Namazi geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havaalanında babası Bakir Namazi ve kardeşi Babak Namazi'ye sarılırken. (AP)

Bir gecikme daha

Afganistan'da yardım çalışmaları yürüten Kaliforniyalı ABD’li kadının tutuklanması, hızlı bir çözüme yönelik tüm umutları boşa çıkardı. McGurk ve ABD'deki diğer yetkililer birkaç hafta boyunca 6 Haziran'da imzaladıkları anlaşmayı yeniden canlandırmaya çalıştılar. Tekrar arabulucular aracılığıyla çalışan ABD’li yetkililer, anlaşmayı ilerletmenin tek yolunun ABD’li kadının da serbest bırakılmasından geçtiğini söylediler. ABD’li bir yetkilinin de söylediği gibi; ‘ilişkileri koparmak’ biraz zaman aldı. Ancak İranlılar beş mahkumun serbest bırakılması talebini kabul ettiğinde müzakereler bir dönüm noktasına ulaştı.

Katar Devlet Bakanı Muhammed Abdulaziz el-Halifi'nin Ağustos başında Tahran'a yaptığı ziyaretin ardından iki taraf, mahkum değişimi ve fon transferi mekanizması da dahil olmak üzere üzerinde mutabakata varılan şartları belirten nihai bir anlaşmaya vardı. Ayrıca, İran'ın gıda, ilaç ve tıbbi malzeme gibi insani yardım alımları yapmak istemesi halinde, fonların Katar'da tutulması ve doğrudan satıcılara ödenmesi gibi koşullar da anlaşma maddelerinde yer aldı.

10 Ağustos'ta tüm mahkumlar Tahran'ın kuzeyindeki bir otele nakledildi ve paranın tamamının aktarılmasını beklemek üzere ev hapsine alındı. İran'da ABD'nin Menfaatlerini Koruyan İsviçre Büyükelçiliği Maslahatgüzarı, pazartesi günü iki ABD vatandaşını (Namazi'nin annesi Efe ve Murad Tahbaz'ın eşi Vida) daha havaalanına transfer etti.

İran, Namazi'nin annesi Efe ve Murad Tahbaz'ın eşi Vida'nın, Nessa uçağında akrabalarıyla birlikte seyahat etmesini kabul etti. Aile üyelerinin gözaltına alınması nedeniyle bu iki kadının İran'dan ayrılması yasaklanmıştı.

Diğer yandan beş ABD'li mahkum ev hapsinde tutuldukları otelde havaalanına doğru yola çıkmaya hazırdı. Katar hükümeti tarafından, mahkumları Soğuk Savaş tarzı bir değişim için Doha'ya götürmek üzere sağlanan uçak, havaalanında bekledikten sonra kalktı. Bir gecikme daha ayrıca yaşandı. İran'daki yetkililer, Güney Kore'nin sağladığı paranın tamamının Katar'daki banka hesabına ulaşmadığını ve paranın kaderi belirlenmedikçe ABD'lilerin gitmesine izin verilmeyeceğini söylediler. Oradaki herkes iki saatten fazla bekledi.

New York'ta Biden ve yardımcıları yaklaşmakta olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na vardıklarında ulusal güvenlik yetkilileri endişeyle bekliyordu. İranlı yetkililer paranın ulaştığını ve bundan memnun olduklarını bildirince ABD’liler 40 dakika içinde Tahran havaalanına gitmek üzere arabalara bindiler.

Hapsedilmelerinden bu yana ilk kez serbest kalan ABD vatandaşları salı günü sabah saat 5:30'da Doha'da kısa bir duraklamanın ardından kuzey Virginia'daki bir askeri üste uçaktan indiler. Jake Sullivan iki saat sonra serbest kalan ABD'li mahkumların küçük hükümet uçağında toplu bir fotoğrafını paylaştı. Sullivan paylaşımında yer verdiği ABD bayraklı emojinin yanına şu ifadeyi yazdı:

"Evinize hoş geldiniz."

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından *New York Times’tan çevrildi.



Güney Asya’da sel ve kasırga: Sıfırdan başlamak zorundayız

Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
TT

Güney Asya’da sel ve kasırga: Sıfırdan başlamak zorundayız

Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)

Sri Lanka'da 400'e yakın kişiyi öldüren sel felaketinden kurtulanlar yaşanan kaosu anlattı.

Sri Lanka Afet Yönetim Merkezi (DMC), ülkede geçen haftadan bu yana devam eden şiddetli yağışların yol açtığı afetlerde can kayıplarının 390'a çıktığını, 370 kişidense hâlâ haber alınamadığını bildirdi. 

Ayrıca arama kurtarma ekiplerinin su baskını ve heyelan riski taşıyan birçok bölgeye ulaşmakta güçlük çektiği vurgulandı.

Sri Lanka Devlet Başkanı Anura Kumara Dissanayake, ülke genelinde olağanüstü hal (OHAL) ilan edildiğini duyurmuş, kurtarma çalışmaları için 20 binden fazla askeri personelin görevlendirileceğini belirtmişti.

Guardian'ın irtibata geçtiği Layani Rasika Niroşani, yoğun yağışlara alışık olduklarını fakat bu kadar büyük bir afetle karşılaşacaklarını tahmin etmediklerini söylüyor. 

Selde her şeyini kaybettiğini belirten iki çocuk annesi 36 yaşındaki kadın şöyle devam ediyor: 

Evimiz toprak altında kaldı. Ailem hâlâ şok içinde. Sıfırdan başlamak zorundayız. Bazen bu, yaşamaktan bile daha kötü olabilir.

Kantharuban Praşant da sel nedeniyle evlerini kaybeden 125'ten fazla aileye Badulla'daki bir okulda barınak sağladıklarını belirtiyor.

Yardım malzemelerine ulaşmakta güçlük çektiklerini belirten 32 yaşındaki öğretmen, birçok ailenin selde mahsur kaldığını söylüyor. 

Bazı Sri Lankalılar, yetkililerin afet uyarısı yapmadığına da dikkat çekiyor. 45 yaşındaki Ja Nilanthi, nehir suları tehlikeli seviyeye ulaştığında bile herhangi bir uyarı veya tahliye emri almadıklarını belirtiyor.

Ditwah Kasırgası ve muson yağışlarının yol açtığı sel ve toprak kaymaları nedeniyle can kaybı Endonezya'da 604'e, Tayland'da 176'ya ve Malezya'da üçe yükseldi. 

Güney Asya'da toplamda en az 1172 kişinin canını alan afetlerin yol açtığı yıkımın boyutu henüz tam olarak bilinmiyor. 

Bilim insanlarına göre Güney Asya, iklim değişikliğine karşı yüksek riskli bölgelerden biri. 

Independent Türkçe, Guardian, Reuters, CNN


Gazeteciler, Filistin topraklarında işlenen savaş suçları ve basın özgürlüğünün engellenmesi nedeniyle Paris'te suç duyurusunda bulundu

Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
TT

Gazeteciler, Filistin topraklarında işlenen savaş suçları ve basın özgürlüğünün engellenmesi nedeniyle Paris'te suç duyurusunda bulundu

Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), Fransa şubesi Ulusal Gazeteciler Birliği (SNJ) ile iş birliği yaparak, 26 Kasım'da Paris'teki Ulusal Terörle Mücadele Savcılığı'na, Filistin topraklarında medya özgürlüğünü engelleme ve savaş suçları işleme suçlamalarıyla şikayette bulundu.

Kimliği belirsiz kişiye karşı açılan dava, Fransız gazetecilerin güvenliklerini ve çalışmalarına devam edebilmelerini sağlamak amacıyla gizlice toplanan çok sayıda tanık ifadesine dayanıyor.

İki kuruluştan yapılan açıklamada, "Temel ilkeler olan basın özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı Gazze ve Batı Şeria'da yeniden tesis edilmelidir"denildi.

"İşgal altındaki Filistin topraklarında gazetecilerin çalışmalarının yaygın olarak engellendiği göz önüne alındığında, sembolik açıklamalar önemini koruyor, ancak yeterli değil. Harekete geçilmeli ve Fransız yargısının bu konuda bir rolü olmalı. Geçen hafta Paris'te yaptığımız şikayetin anlamı da bu."

Şikayette, özellikle 7 Ekim 2023'ten bu yana hiçbir yabancı gazetecinin serbestçe girmesine izin verilmeyen Gazze'ye uygulanan medya karartması ve Hamas saldırıları hedef alınıyor.

İki kuruluş, bu durumu "silahlı çatışmada eşi benzeri görülmemiş bir karartma" olarak nitelendirirken, Filistinli gazetecilere ve medya çalışanlarına yönelik "sert baskı"nın da eşlik ettiğini belirterek, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun 225 cinayeti belgelediğini kaydetti.

Kuruluşlar, İsrail ve Batı Şeria'da gazetecilerin çalışmalarına getirilen kısıtlamaları da kınadı.

Sahada çalışan Fransız muhabirler, günlük hayatta olayları takip etmelerinin engellendiğini, tehdit edildiğini, ekipmana el konulduğunu, fiziksel saldırılara maruz kaldıklarını, silahların savrulduğunu, tutuklamalar, aramalar ve sorgulamalar, gözaltılar ve keyfi sınır dışı edilmeler yaşandığını ve hatta bazen "vurulduklarını" anlattılar.

Şikayette, belirli bir kişiyi hedef almadıklarını belirtilerek, belgelenen ihlallerin işgal altındaki topraklarda, siviller ve yerleşimcilerin yanı sıra askeri, polis, gümrük ve idari birimlere atfedildiği, "olayların doğru ve dengeli bir şekilde aktarılmasını engellemek ve tek taraflı bir anlatım dayatmak" amacı güdüldüğü belirtildi.

Bu bağlamda SNJ Genel Sekreterleri Vanessa Ribush ve Julien Fleury, "Gazeteciler gözlemci olarak görülmekte zorlanıyorlar, çünkü çoğu zaman aktivist, hatta terörist gibi muamele görüyorlar" dedi.

"Onlarca silahlı yerleşimci tarafından takip edildiklerinde, hayatlarına yönelik tehlike mevcut ve bazen somut hale geliyor. Gazetecilerin temel haklarının bu şekilde ihlal edilmesi cezasız kalamaz" diye eklediler.

İki örgüt, işgal altındaki topraklarda yaşanan ihlallerin, İsrail'in "devlet dokunulmazlığı"nı ileri sürmesini engellediğini ve özellikle ihlallerin Fransız vatandaşlarını etkilemesi ve temel özgürlüklerini ihlal etmesi nedeniyle, Fransız yargısının harekete geçmesinin önünü açtığını savundu.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Anthony Bellanger ise "Fransız gazetecilerin uluslararası insancıl hukukun tamamen geçerli olduğu alanlarda çalışmalarını engellemelerine, tehdit ve sindirilmelerine veya hedef alınmalarına artık izin vermeyeceğiz" dedi. Bellanger, "Basın özgürlüğü çiğnendiğinde ve savaş suçları işlendiğinde, Fransa vatandaşlarını korumak için harekete geçmelidir. Şikayetimiz, uluslararası hukukun üstünde kimsenin olmadığını ve gerçeğin susturulamayacağını herkese hatırlatmak için gerekli bir adımdır" ifadesini kullandı.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve Ulusal Gazeteciler Birliği'ni temsil eden avukatlar Inès Dafoe ve Louise L. Yafe, bu şikayetin Fransa'da "eşi benzeri görülmemiş" olduğunu doğrulayarak, "Gazetecilerin çalışmalarının sistematik olarak engellenmesi ve onları hedef alan savaş suçları temelinde, çatışma bölgesindeki Fransız muhabirlerini korumak için ulusal bir mahkemeye ilk kez böyle bir dava açıldı" dediler.

"Basın özgürlüğünün korunması, hukukun üstünlüğüyle yönetilen her devlette temel bir ilkedir ve Fransız gazetecilerin görevlerini yerine getirme yetenekleri ihlal edildiğinde, mahkemelere başvurmalarını tamamen haklı çıkarır" vurgusu yapıldı.


Kremlin: Putin-Witkoff görüşmesi, çatışmanın barışçıl çözümü için önemli bir adım

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
TT

Kremlin: Putin-Witkoff görüşmesi, çatışmanın barışçıl çözümü için önemli bir adım

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in bugün ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile yapacağı görüşmenin Ukrayna ile olan çatışmanın barışçıl bir şekilde çözülmesi için önemli bir adım olduğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Rus medya kuruluşu RT’den aktardığına göre Peskov, Putin ve Witkoff'un bugün Washington'un son günlerde Kiev ile yaptığı görüşmelerde elde ettiği sonuçları tartışacaklarını söyledi.

Peskov, “Rusya barış görüşmelerine açık, ancak Ukrayna'daki askeri operasyon çerçevesinde belirli hedeflerine ulaşması gerekiyor... Rusya, Ukrayna çatışmasına gelecek nesiller için bir çözüm bulunmasını istiyor” ifadelerini kullandı.

Witkoff, Miami'de Ukrayna heyetiyle yapılan görüşmelerin sonuçlarını Rusya Devlet Başkanı’na aktarmak ve Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için Başkan Donald Trump'ın önerilerini iletmek üzere Putin ile görüşmeye hazırlanıyor.