Yeni bir çatışma döngüsü: Azerbaycan ve Ermenistan

Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.
Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.
TT

Yeni bir çatışma döngüsü: Azerbaycan ve Ermenistan

Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.
Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.

Anna Borshchevskaya

Azerbaycan Savunma Bakanlığı 19 Eylül’de, tartışmalı Dağlık Karabağ bölgesinde kendi deyimiyle terörle mücadele operasyonu başlattı ve ‘Ermeni milliyetçi güçlerinin tamamen geri çekilmesini ve Stepanakert’teki hükümetin feshedilmesini’ talep etti.

Bütün gün süren çatışmaların ardından Karabağ güçleri, Azerbaycan ve Rusya Savunma Bakanlığı tarafından belirlenen ateşkes üzerinde anlaşarak Bakü’nün bölgenin kontrolünü yeniden kazanmasına izin verdi.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Ermenistan’ın ateşkes anlaşmasının hazırlığına katılmadığını söyledi. Hiç şüphe yok ki bu olayın detaylarının ortaya çıkması daha fazla zaman alacak. Azerbaycan’ın Ermenistan’la otuz yılı aşkın süredir devam eden çatışmasında artık üstünlük sağladığı açık. Bakü, güç kullanarak toprakları geri kazanma siyasi hedefine ulaşmayı başardı. Karabağ, Ermenistan ile otuz yılı aşkın süredir devam eden anlaşmazlığa rağmen Azerbaycan topraklarının parçası olarak uluslararası alanda tanınan bir bölge haline geldi.

Azerbaycan güçlerinin Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan tek yol olan Laçın Koridoru’nu kuşattığı bir zamanda son askeri harekât, aylardır artan gerginlikler ve iki taraf arasında askeri yığınak üzerine karşılıklı suçlamalar sonrasında gerçekleşti.

Bu kuşatma, büyük bir insani krize yol açarken Azerbaycan, Karabağ’daki yetkililerin Azerbaycan’ın yardımını reddettiğini belirtiyor. Durum ne olursa olsun artık ateşkes anlaşmasının ardından Karabağ bölgesinin Azerbaycan’a yeniden entegrasyonu konusunda görüşmeler başladı.

Geçen yıl ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, iki taraf arasında bir barış anlaşması imzalanması için arabuluculuk yapma çabalarına destek verdi. Bu çabalar, yıllardır gerçek bir atılım gerçekleştirmeye yönelik en umut verici çaba gibi görünüyordu. Blinken daha önce Bakü’ye Karabağ’daki korkunç askeri operasyonlara son vermesi çağrısında bulunmuştu.

Geriye en büyük soru kalıyor; Bu son olaylar, Ermenistan ile Azerbaycan arasında gelecekteki barış anlaşması açısından ne anlama geliyor? Durum bu sınırlara nasıl ulaştı?

Dağlık Karabağ konusundaki modern çatışmanın kökleri, Sovyetler Birliği’nin çöküş dönemine kadar uzanıyor. Bunu 1920’lerde Milliyetler Komiseri sıfatıyla Sovyetler Birliği’nin bölünmesini denetleyen Josef Stalin’e (kendisi de Güney Kafkasya’dan) kadar götüren tarihçiler var. Bu bölünme, siyasi nüfuzlarını ve potansiyel ulusal isteklerini sınırlamak amacıyla idari sınırların, etnik grupların yerleri dikkate alınmaksızın çizildiği için gerçekleşen bir bölünme.1923’te Stalin, etnik Ermeni çoğunluğunun bulunduğu Dağlık Karabağ bölgesini Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dahil etti. Daha önce de Karabağ, tartışmalara konu oluyordu. Örneğin 1917’de Rus İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Ermenistan ve Azerbaycan, özerk yönetim altında bulunan Karabağ için kısa savaşlar yaptı.

Sovyetler Birliği’nin zayıflamasıyla birlikte, uzun süredir devam eden gerginlikler ön plana çıktı ve bu durum, bağımsızlıklarını yeniden kazanan Ermenistan ile Azerbaycan arasında ilk savaşın yaşanmasına yol açtı. Savaş, Rusya’nın aracılık ettiği ateşkes ve Ermenistan’ın askeri zaferi sonrasında 1994 yılına kadar sona ermedi. Savaş nedeniyle mültecilerin sayısı her iki tarafta da bir milyonu aştı. Ermeni güçleri Karabağ’ı ve birçok büyük komşu bölgeyi kontrol altına almayı başardı. Bu dönemde bölge, kendilerini cumhuriyet ilan eden ve Ermeni hükümetinin hızla desteklediği ayrılıkçı etnik Ermenilerin yönetimi altındaydı. Karabağ (ya da Ermenilerin deyimiyle Artsah) uluslararası alanda Azerbaycan’ın bir parçası olarak tanınmaya devam etti. Ancak bu bölgeyle ilgili anlaşmazlık, iki taraf arasında aralıklı çatışmalar şeklinde yıllarca sürdü.

Sovyetler Birliği’nin zayıflamasıyla birlikte, uzun süredir devam eden gerginlikler ön plana çıktı ve bu durum, bağımsızlıklarını yeniden kazanan Ermenistan ile Azerbaycan arasında ilk savaşın yaşanmasına yol açtı. Savaş, Rusya’nın aracılık ettiği ateşkes ve Ermenistan’ın askeri zaferi sonrasında 1994 yılına kadar sona ermedi.

Nisan 2016’da iki taraf arasında aralıklı olarak devam eden çatışmalar yüzlerce kişinin ölümüne yol açtı ve Eylül ve Ekim 2020’de bu bölgenin yıllardır tanık olduğu en ağır çatışma olan ikinci büyük ölçekli savaşla sona erdi. Savaş, Rusya’nın Azerbaycan’ın birinci savaş döneminde uğradığı kayıpları telafi etmesini sağlayan ateşkes anlaşmasına aracılık etmesiyle sonlandı. Bu anlaşma sırasında Bakü, Dağlık Karabağ’a komşu yedi bölgeyi ve Laçın Koridoru aracılığıyla Ermenistan’a bağlanan Dağlık Karabağ’ın kuzey kısmı hariç, Karabağ’ın büyük bir bölümünü yeniden kontrol altına almayı başardı.

Barışın önündeki engeller

ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanlığını yaptığı AGİT Minsk Grubu 1992 yılından beri Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışın sağlanması için ana arabuluculuk forumu olarak hizmet ediyor. Ancak pratik uygulamada pek ilerleme kaydedemedi.

Yıllar geçtikçe her iki ülkenin hükümetleri, diğer tarafın kabul etmeyi reddettiği aşırı tutumları benimsedi. Grup, 2009 yılında uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin Madrid İlkeleri’ni (Temel İlkeler olarak da bilinir) güncelledi. Üst düzey Ermeni ve Azerbaycanlı yetkililer önerilen bazı ilkeler üzerinde anlaşmaya vardı, ancak o günden beri sahada herhangi bir ilerleme kaydedilmedi.

Meseleyi daha da karmaşık hale getiren şey, Batı'nın Güney Kafkasya'yı bir öncelik olarak görmemesinin yanı sıra, çatışmanın sınırlı bir ölçekte Moskova'nın çıkarlarına hizmet etmesi ve bu durumun Moskova'yı sorunun temelinde yatan nedenlere yönelme konusunda isteksiz hale getirmesidir.

Karabağ çatışması, Sovyet sonrası bölgede Rusya’ya bağımlılığının Batı’ya bağımlılığından daha fazla olması nedeniyle bölgeyi istikrarsız bir durumda tutan birçok ‘dondurulmuş çatışmadan’ biri olarak ortaya çıktı.

Diğer yandan denizle çevrili Ermenistan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana izole oldu. Türkiye ile sınırlarını kapalı tutarken, anlaşmanın müttefiki ve güvenlik garantörü olarak Rusya’ya bağımlı kaldı. Aynı şekilde Rusya ile karşılaştırıldığında daha az düzeyde olsa da İran’la da iyi ilişkilere sahip.

sacdfe
Ermenistan- Azerbaycan sınırına yakın bir bölgedeki Avrupalı ​​gözlemciler.

Moskova ise Ermenistan’la ilişkilerinin yanı sıra Azerbaycan’la da diplomatik ve ticari ilişkilere sahip. Ayrıca yıllar boyunca hem Azerbaycan’a hem de Ermenistan’a silah sağlamaya devam ediyor. Ermenistan’da mevcut Başbakan Nikol Paşinyan’ı iktidara getiren barışçıl, yolsuzlukla mücadele kadife devrimi sonucunda 2018 yılında Moskova için gerçekleşen sürprizin yanı sıra Azerbaycan, geniş enerji kaynakları ve daha çeşitli dış politikasıyla Moskova için daha büyük bir ödül gibi görünüyordu. Paşinyan, Azerbaycan’la barış çözümüne yönelik daha uzlaşmacı yaklaşımıyla Batı yanlısı bir yönelim göstermiş bir siyasetçi.

Yıllar geçtikçe Azerbaycan’la anlaşmaya yönelik olarak Ermeni liderliği açısından risklerle dolu esnek bir yaklaşım baş gösterdi. Muhalefetteki Ermeni Ulusal Kongresi koalisyonunun lideri ve 1991’den 1998’e kadar Ermenistan Cumhurbaşkanı olan Levon Ter-Petrosyan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanımak için gerçekçi nedenler olduğuna inandıysa da sonraki Ermeni yönetimleri bu konuda uzlaşmacı olmayan bir yaklaşım benimsedi.

Ter-Petrosyan’ın danışmanı ve deneyimli Ermeni diplomat Zhirayr Liparityan, yakın tarihli bir röportajında “Bizim yönetimimiz, barış üzerine bahis oynuyor. Sonraki yönetimler, özellikle de sonuncusu (yani Paşinyan yönetimi) savaş üzerine bahis oynuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Ekim 1999’da Başbakan Vazgen Sarkisyan’ın Meclis Başkanı Karen Demirchyan’ın ve Ermenistan Parlamentosu’ndaki diğer bazı önde gelen politikacıların terör nedeniyle ölmesi, daha önce devam eden barış süreci çabalarını raydan çıkardı. Daha yakın zamanlarda 2020 savaşının ardından Paşinyan, Azerbaycan’la 2020 barış anlaşmasını imzalaması nedeniyle protestolarla ve diğer iç baskılarla karşı karşıya kaldı. Kasım 2020’de Paşinyan’ın Azerbaycan ve Rusya ile barış anlaşmasını duyurmasının ardından öfkeli bir kalabalık, Ermenistan Parlamento Başkanı Ararat Mirzoyan'a saldırdı.

Bundan sonra ne olacak?

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı analize göre Bakü, bu ayki Karabağ’a yönelik askerî harekâtını daha önce Moskova’ya bildirmişti. Ancak Moskova, Paşinyan’ın iktidardan devrilmesini istediği için harekete geçmekte yavaş davrandı. Karabağ’daki ayrılıkçıları destekleme konusundaki bariz başarısızlığı nedeniyle Ermenistan’da binlerce kişi Paşinyan’ın istifasını talep eden protesto gösterisi gerçekleştiriyor.

Bu protestoların ne kadar ciddi olduğunu bilmek için henüz çok erken ama Paşinyan’ın devrilmesi, barış görüşmelerindeki gerilemenin ana nedeni olacak gibi görünüyor.

​ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanlığını yaptığı AGİT Minsk Grubu, 1992 yılından beri Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışın sağlanması için ana arabuluculuk forumu olarak hizmet ediyor. Ancak pratik uygulamada pek ilerleme kaydedemedi.

Diğer yandan Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşta dikkatini dağıtması, Moskova’nın Güney Kafkasya’daki nüfuzunu zayıflatmış gibi görünüyor. Bu aşırı zayıflığın bölgeyi bir dönüm noktasına itmiş olması muhtemel. Aynı zamanda bu, ABD’nin barış çabalarını ilerletmede daha büyük bir liderlik rolü oynaması için bir fırsat yarattı. Elbette Ermenistan’ın Rusya ile ilişkileri son bir yılda giderek gerginleşti.

ascdf
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan 24 Eylül’de halka hitap etti. (Paşinyan’ın ofisi)

Diğer yandan Moskova’nın eylemsizliği veya Ermenistan’da rejim değişikliğine yol açacak Bakü askeri operasyonunu zımnen onaylaması yönündeki haberler doğruysa, Moskova'nın hala oynayacak bazı kartları var. Çünkü Kremlin, Ermenistan ile Azerbaycan arasında gerçek barışı görmek istemiyor. Özellikle de bu barış ABD’nin arabuluculuğu ile sağlanacaksa…

Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da ABD’nin, Yükselen Avrasya Demokrasileri ve Açık Piyasalar Yasası’nın veya Özgürlük Destek Yasası’nın 907’inci maddesinden feragat etmeyi ve Azerbaycan’ın barış görüşmelerindeki tutumuna etki etmeyi reddederek, Azerbaycan’a güvenlik yardımını durdurma olasılığıyla ilgili. Zira özellikle başkanın 907. bölümden feragat etme yetkisini iptal etmek için yakın zamanda Kongre’ye bir yasa tasarısının sunulduğu da biliniyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasında olduğu gibi, Sovyetler Birliği’nin çöküşü de bir gecede dünyayı yeniden şekillendirdi. Ancak aynı zamanda bu durum, bugüne kadar gelişmeye devam eden bir süreçti.

Karabağ konusundaki çatışma, Sovyet sonrası bölgedeki en uzun çatışmadır ve periyodik alevlenmeler, küçük iyimserlik anları ve ardından normale dönüş ile karakterize edilmiştir. Ermenistan ile Azerbaycan arasında imzalanacak bir barış anlaşması, bu çatışma döngüsünü sona erdirecektir. Bu çatışmanın çözümsüz kalması, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösteriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
TT

Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un internet sitesi Ynet, dün yayımladığı haberinde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in görevine başladıktan sonraki ilk resmi ziyaretini İsrail’e gerçekleştireceğini bildirdi.

Habere göre Merz, bugün (pazar) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecek.

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, X platformundaki paylaşımında Almanya’yı İsrail için ‘önemli bir ortak’ olarak niteledi. Saar, iki ülke ilişkilerinin sürekli geliştiğini belirterek Merz’in ziyaretinin bu ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Saar ayrıca, Almanya’nın geçen hafta ilk kez kendi topraklarında İsrail’e ait Arrow balistik füze savunma sistemi bataryası konuşlandırdığını hatırlattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, Berlin’in Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarına ve işgal altındaki Batı Şeria’daki şiddete yönelik son dönemdeki itirazlarına rağmen iki ülke arasındaki ‘özel’ ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflediği bildirildi.

Merz, Ürdün’ün Akabe kentinde Kral 2. Abdullah ile yaptığı iki saatlik kısa görüşmenin ardından İsrail’e geçti. Şansölyenin bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi planlanıyor.

Ziyaret, Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından bu yana iki yılı aşkın süredir uluslararası alanda yalnızlık yaşayan Netanyahu açısından dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Savaşa ve yarattığı sonuçlara rağmen Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille cuma günü yaptığı açıklamada, ‘Almanya-İsrail ilişkilerinin sağlam, yakın ve güvene dayalı’ olduğunu vurguladı.

Almanya, İsrail’e güçlü destek veriyor ve bunu Nazi dönemindeki Yahudi soykırımı nedeniyle taşıdığı tarihi sorumlulukla açıklıyor. Merz’in bugün, Nazi Almanya’sı tarafından öldürülen Yahudi kurbanların anısını yaşatan Yad Vashem Anma Merkezi’ni ziyaret etmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Berlin, Gazze Şeridi’ndeki insani durumun ağırlaşmasıyla birlikte son aylarda İsrail’e yönelik söylemini sertleştirdi.

Geçtiğimiz ağustos ayında Merz, İsrail’in kuşatma altındaki ve büyük ölçüde yıkıma uğramış Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına tepki olarak, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatına kısmi kısıtlama getirme kararı almış ve bu adım ülkede siyasi tartışmaya yol açmıştı.

‘Söylem farklılığı’

Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille, iki ülke arasındaki ‘söylem farklılığına’ dikkat çekti.

Şansölye ile İsrail Başbakanı’nın bugün Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki ay önce yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasına geçiş için yürütülen çabaları ele alması bekleniyor.

Bu anlaşma, İsrail ile Hamas’ın neredeyse her gün karşılıklı ihlal suçlamaları yöneltmesi nedeniyle hâlâ kırılgan. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını öngören planının tam olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.

Hille cuma günü, ‘yerleşimci şiddetinde büyük artış’ yaşandığını belirterek, bu durumu tekrardan kınadı ve İsrail hükümetine ‘yerleşim inşasını durdurma’ çağrısını yineledi.

Geçtiğimiz ağustos ayında açıklanan silah ihracatı kısıtlaması, Netanyahu hükümetinden sert tepki çekmişti. İsrail yönetimi, geleneksel müttefiki Almanya’yı bu adımla ‘Hamas terörünü ödüllendirmekle’ suçlamıştı.

Şansölye Merz’in, kararını İsrail Başbakanı’na telefonla bildirmesi sırasında ‘tartışmanın alevlendiği’ bildirildi.

Ancak Alman solunun radikal kanadındaki Die Linke partisine bağlı Rosa Luxemburg Vakfı’nın Tel Aviv Ofisi Direktörü Gil Shohat, AFP’ye yaptığı değerlendirmede, bunun iki lider arasındaki ‘söylemsel bir ayrışmadan’ öteye gitmediğini söyledi.

Öte yandan Alman ordusunun çarşamba günü İsrail dışında ilk kez konuşlandırılan Arrow füze savunma sisteminin ilk bölümünü faaliyete geçirmesi, Almanya’nın uzun vadeli güvenliği açısından İsrail’e duyduğu bağımlılığın boyutunu ortaya koydu.

Berlin ayrıca son dönemde, insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmasını güçlendirmesi konusunda İsrail’den aldığı desteğe dikkat çekti.

Yüksek beklentiler

Almanya’nın Eurovision Şarkı Yarışması’na İsrail’in katılımına onay vermesi, perşembe günü alınan kararla ülkede geniş destek görürken, bazı diğer ülkelerde boykot çağrılarını tetikledi.

Gil Shohat, Almanya Şansölyesi’nin Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği şüphesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan Binyamin Netanyahu’yu ziyaret etmesini, ‘normalleşmemesi gereken bir durumda olumsuz bir normalleşme işareti’ olarak değerlendirdi.

Friedrich Merz, şubat ayı sonunda parlamentoyu kazandıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, UCM’nin hakkındaki yakalama kararına rağmen Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebileceğini söylemişti.

Ancak Şansölyelik makamı daha sonra bu meselenin ‘şu anda gündemde olmadığını’ bildirdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın Kudüs Ofisi Direktörü Michael Rimmel ise AFP’ye yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun Berlin’den ‘sürekli bir destek işareti’ beklediğini ve kendisinin şu anda ‘yüksek beklentilere’ sahip olduğunu söyledi.

Öte yandan Rimmel’e göre Berlin’in son aylarda yaptığı çağrılar, Donald Trump’ın ‘daha güçlü etkisi’ karşısında sınırlı kalıyor. Rimmel, Trump’ın Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’i baskı altına alabilen ‘tek aktör’ olduğunu belirtti.


ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
TT

ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, dün akşamı yaptığı açıklamada, ABD'nin nükleer silahlar ve bunların fırlatma sistemleri üzerinde "tıpkı herkes gibi" testler yapacağını duyurdu; bu açıklama açıkça Rusya'ya atıfta bulunuyordu.

Kaliforniya'daki bir savunma forumunda konuşan Hegseth, ABD'nin Tayvan ile ilgili mevcut durumu değiştirmeye çalışmadığını da belirtti.

Bakanlığının, Başkan Donald Trump'ın Pasifik bölgesinde güçlü bir konumdan müzakere edebilmesini sağlamak için çalışacağını belirten Hegseth, ABD yönetiminin Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin savunma bütçelerini artırmaları konusunda iyimser olduğunu kaydetti.

ABD Savunma Bakanı, İsrail, Güney Kore, Polonya ve Almanya'yı "ideal müttefikler" arasında sayarken, kolektif savunma konusunda harekete geçmeyen müttefiklerin vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağını vurguladı.


İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
TT

İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, ABD Başkanı Donald Trump'ın Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yolsuzluk davasında affedilmesi gerektiği yönündeki görüşüne saygı duyduğunu söyledi, ancak "İsrail egemen bir devlettir" diyerek ülkenin hukuk sistemine saygı duyduğunu vurguladı.

Herzog, Politico haber sitesine verdiği demeçte, "Herkes, önleyici bir affın davanın esasına göre değerlendirilmesi gerektiğini anlıyor" dedi.

Şarku'l Avsat'ın The Times of Israel'den aktardığına göre şöyle devam etti: "İncelenmesi gereken birçok konu var. Bir yandan kanun önünde tam eşitlik, diğer yandan her bir davanın kendine özgü koşulları."

Trump'ın Netanyahu için tekrar tekrar yaptığı af çağrılarına atıfta bulunarak, "Başkan Trump'ın dostluğuna ve görüşüne saygı duyuyorum" ifadesini kullandı.

Sözlerini şöyle tamamladı: "Çünkü Gazze'deki rehinelerimizi geri getirmesini istediğimiz ve bu rehineleri geri getirmek ve BM Güvenlik Konseyi kararını geçirmek için cesurca muazzam bir adım atan aynı Başkan Trump'tır. Ancak İsrail elbette egemen bir devlettir ve İsrail hukuk sistemine ve gerekliliklerine tam saygı duyuyoruz."

Trump, ekim ayında İsrail'e yaptığı ziyarette, Kudüs'teki parlamentoda yaptığı konuşmada Herzog'u başbakanı affetmeye çağırdı. Netanyahu, 2019'dan beri iş adamlarından yaklaşık 700 bin şekel (211.832 dolar) değerinde hediye aldığı iddiaları da dahil olmak üzere, üç davayla karşı karşıya. İsrail cumhurbaşkanının büyük ölçüde törensel bir rol üstlenmesine rağmen, Herzog istisnai durumlarda cezai suçlardan hüküm giymiş kişileri affetme yetkisine sahip.

2020'de başlayan Netanyahu'nun davası hâlâ devam ediyor ve tüm suçlamalardan masum olduğunu savunuyor. Başbakan davayı, sol tarafından demokratik olarak seçilmiş bir sağcı lideri devirmek için düzenlenen siyasi amaçlı cadı avı olarak nitelendirdi.

Netanyahu geçtiğimiz ayın sonunda, yıllardır süren yolsuzluk davasında Herzog'dan resmen af ​​talep etti ve cezai sürecin İsrail'i yönetme yeteneğini engellediğini ve af talebinin, ulusal çıkarlara hizmet edeceğini savundu.

Ülkenin kuruluşundan bu yana İsrail'de en uzun süre başbakanlık yapan Netanyahu, uzun süredir rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarını reddediyor.