Yeni bir çatışma döngüsü: Azerbaycan ve Ermenistan

Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.
Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.
TT

Yeni bir çatışma döngüsü: Azerbaycan ve Ermenistan

Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.
Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.

Anna Borshchevskaya

Azerbaycan Savunma Bakanlığı 19 Eylül’de, tartışmalı Dağlık Karabağ bölgesinde kendi deyimiyle terörle mücadele operasyonu başlattı ve ‘Ermeni milliyetçi güçlerinin tamamen geri çekilmesini ve Stepanakert’teki hükümetin feshedilmesini’ talep etti.

Bütün gün süren çatışmaların ardından Karabağ güçleri, Azerbaycan ve Rusya Savunma Bakanlığı tarafından belirlenen ateşkes üzerinde anlaşarak Bakü’nün bölgenin kontrolünü yeniden kazanmasına izin verdi.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Ermenistan’ın ateşkes anlaşmasının hazırlığına katılmadığını söyledi. Hiç şüphe yok ki bu olayın detaylarının ortaya çıkması daha fazla zaman alacak. Azerbaycan’ın Ermenistan’la otuz yılı aşkın süredir devam eden çatışmasında artık üstünlük sağladığı açık. Bakü, güç kullanarak toprakları geri kazanma siyasi hedefine ulaşmayı başardı. Karabağ, Ermenistan ile otuz yılı aşkın süredir devam eden anlaşmazlığa rağmen Azerbaycan topraklarının parçası olarak uluslararası alanda tanınan bir bölge haline geldi.

Azerbaycan güçlerinin Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan tek yol olan Laçın Koridoru’nu kuşattığı bir zamanda son askeri harekât, aylardır artan gerginlikler ve iki taraf arasında askeri yığınak üzerine karşılıklı suçlamalar sonrasında gerçekleşti.

Bu kuşatma, büyük bir insani krize yol açarken Azerbaycan, Karabağ’daki yetkililerin Azerbaycan’ın yardımını reddettiğini belirtiyor. Durum ne olursa olsun artık ateşkes anlaşmasının ardından Karabağ bölgesinin Azerbaycan’a yeniden entegrasyonu konusunda görüşmeler başladı.

Geçen yıl ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, iki taraf arasında bir barış anlaşması imzalanması için arabuluculuk yapma çabalarına destek verdi. Bu çabalar, yıllardır gerçek bir atılım gerçekleştirmeye yönelik en umut verici çaba gibi görünüyordu. Blinken daha önce Bakü’ye Karabağ’daki korkunç askeri operasyonlara son vermesi çağrısında bulunmuştu.

Geriye en büyük soru kalıyor; Bu son olaylar, Ermenistan ile Azerbaycan arasında gelecekteki barış anlaşması açısından ne anlama geliyor? Durum bu sınırlara nasıl ulaştı?

Dağlık Karabağ konusundaki modern çatışmanın kökleri, Sovyetler Birliği’nin çöküş dönemine kadar uzanıyor. Bunu 1920’lerde Milliyetler Komiseri sıfatıyla Sovyetler Birliği’nin bölünmesini denetleyen Josef Stalin’e (kendisi de Güney Kafkasya’dan) kadar götüren tarihçiler var. Bu bölünme, siyasi nüfuzlarını ve potansiyel ulusal isteklerini sınırlamak amacıyla idari sınırların, etnik grupların yerleri dikkate alınmaksızın çizildiği için gerçekleşen bir bölünme.1923’te Stalin, etnik Ermeni çoğunluğunun bulunduğu Dağlık Karabağ bölgesini Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dahil etti. Daha önce de Karabağ, tartışmalara konu oluyordu. Örneğin 1917’de Rus İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Ermenistan ve Azerbaycan, özerk yönetim altında bulunan Karabağ için kısa savaşlar yaptı.

Sovyetler Birliği’nin zayıflamasıyla birlikte, uzun süredir devam eden gerginlikler ön plana çıktı ve bu durum, bağımsızlıklarını yeniden kazanan Ermenistan ile Azerbaycan arasında ilk savaşın yaşanmasına yol açtı. Savaş, Rusya’nın aracılık ettiği ateşkes ve Ermenistan’ın askeri zaferi sonrasında 1994 yılına kadar sona ermedi. Savaş nedeniyle mültecilerin sayısı her iki tarafta da bir milyonu aştı. Ermeni güçleri Karabağ’ı ve birçok büyük komşu bölgeyi kontrol altına almayı başardı. Bu dönemde bölge, kendilerini cumhuriyet ilan eden ve Ermeni hükümetinin hızla desteklediği ayrılıkçı etnik Ermenilerin yönetimi altındaydı. Karabağ (ya da Ermenilerin deyimiyle Artsah) uluslararası alanda Azerbaycan’ın bir parçası olarak tanınmaya devam etti. Ancak bu bölgeyle ilgili anlaşmazlık, iki taraf arasında aralıklı çatışmalar şeklinde yıllarca sürdü.

Sovyetler Birliği’nin zayıflamasıyla birlikte, uzun süredir devam eden gerginlikler ön plana çıktı ve bu durum, bağımsızlıklarını yeniden kazanan Ermenistan ile Azerbaycan arasında ilk savaşın yaşanmasına yol açtı. Savaş, Rusya’nın aracılık ettiği ateşkes ve Ermenistan’ın askeri zaferi sonrasında 1994 yılına kadar sona ermedi.

Nisan 2016’da iki taraf arasında aralıklı olarak devam eden çatışmalar yüzlerce kişinin ölümüne yol açtı ve Eylül ve Ekim 2020’de bu bölgenin yıllardır tanık olduğu en ağır çatışma olan ikinci büyük ölçekli savaşla sona erdi. Savaş, Rusya’nın Azerbaycan’ın birinci savaş döneminde uğradığı kayıpları telafi etmesini sağlayan ateşkes anlaşmasına aracılık etmesiyle sonlandı. Bu anlaşma sırasında Bakü, Dağlık Karabağ’a komşu yedi bölgeyi ve Laçın Koridoru aracılığıyla Ermenistan’a bağlanan Dağlık Karabağ’ın kuzey kısmı hariç, Karabağ’ın büyük bir bölümünü yeniden kontrol altına almayı başardı.

Barışın önündeki engeller

ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanlığını yaptığı AGİT Minsk Grubu 1992 yılından beri Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışın sağlanması için ana arabuluculuk forumu olarak hizmet ediyor. Ancak pratik uygulamada pek ilerleme kaydedemedi.

Yıllar geçtikçe her iki ülkenin hükümetleri, diğer tarafın kabul etmeyi reddettiği aşırı tutumları benimsedi. Grup, 2009 yılında uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin Madrid İlkeleri’ni (Temel İlkeler olarak da bilinir) güncelledi. Üst düzey Ermeni ve Azerbaycanlı yetkililer önerilen bazı ilkeler üzerinde anlaşmaya vardı, ancak o günden beri sahada herhangi bir ilerleme kaydedilmedi.

Meseleyi daha da karmaşık hale getiren şey, Batı'nın Güney Kafkasya'yı bir öncelik olarak görmemesinin yanı sıra, çatışmanın sınırlı bir ölçekte Moskova'nın çıkarlarına hizmet etmesi ve bu durumun Moskova'yı sorunun temelinde yatan nedenlere yönelme konusunda isteksiz hale getirmesidir.

Karabağ çatışması, Sovyet sonrası bölgede Rusya’ya bağımlılığının Batı’ya bağımlılığından daha fazla olması nedeniyle bölgeyi istikrarsız bir durumda tutan birçok ‘dondurulmuş çatışmadan’ biri olarak ortaya çıktı.

Diğer yandan denizle çevrili Ermenistan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana izole oldu. Türkiye ile sınırlarını kapalı tutarken, anlaşmanın müttefiki ve güvenlik garantörü olarak Rusya’ya bağımlı kaldı. Aynı şekilde Rusya ile karşılaştırıldığında daha az düzeyde olsa da İran’la da iyi ilişkilere sahip.

sacdfe
Ermenistan- Azerbaycan sınırına yakın bir bölgedeki Avrupalı ​​gözlemciler.

Moskova ise Ermenistan’la ilişkilerinin yanı sıra Azerbaycan’la da diplomatik ve ticari ilişkilere sahip. Ayrıca yıllar boyunca hem Azerbaycan’a hem de Ermenistan’a silah sağlamaya devam ediyor. Ermenistan’da mevcut Başbakan Nikol Paşinyan’ı iktidara getiren barışçıl, yolsuzlukla mücadele kadife devrimi sonucunda 2018 yılında Moskova için gerçekleşen sürprizin yanı sıra Azerbaycan, geniş enerji kaynakları ve daha çeşitli dış politikasıyla Moskova için daha büyük bir ödül gibi görünüyordu. Paşinyan, Azerbaycan’la barış çözümüne yönelik daha uzlaşmacı yaklaşımıyla Batı yanlısı bir yönelim göstermiş bir siyasetçi.

Yıllar geçtikçe Azerbaycan’la anlaşmaya yönelik olarak Ermeni liderliği açısından risklerle dolu esnek bir yaklaşım baş gösterdi. Muhalefetteki Ermeni Ulusal Kongresi koalisyonunun lideri ve 1991’den 1998’e kadar Ermenistan Cumhurbaşkanı olan Levon Ter-Petrosyan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanımak için gerçekçi nedenler olduğuna inandıysa da sonraki Ermeni yönetimleri bu konuda uzlaşmacı olmayan bir yaklaşım benimsedi.

Ter-Petrosyan’ın danışmanı ve deneyimli Ermeni diplomat Zhirayr Liparityan, yakın tarihli bir röportajında “Bizim yönetimimiz, barış üzerine bahis oynuyor. Sonraki yönetimler, özellikle de sonuncusu (yani Paşinyan yönetimi) savaş üzerine bahis oynuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Ekim 1999’da Başbakan Vazgen Sarkisyan’ın Meclis Başkanı Karen Demirchyan’ın ve Ermenistan Parlamentosu’ndaki diğer bazı önde gelen politikacıların terör nedeniyle ölmesi, daha önce devam eden barış süreci çabalarını raydan çıkardı. Daha yakın zamanlarda 2020 savaşının ardından Paşinyan, Azerbaycan’la 2020 barış anlaşmasını imzalaması nedeniyle protestolarla ve diğer iç baskılarla karşı karşıya kaldı. Kasım 2020’de Paşinyan’ın Azerbaycan ve Rusya ile barış anlaşmasını duyurmasının ardından öfkeli bir kalabalık, Ermenistan Parlamento Başkanı Ararat Mirzoyan'a saldırdı.

Bundan sonra ne olacak?

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı analize göre Bakü, bu ayki Karabağ’a yönelik askerî harekâtını daha önce Moskova’ya bildirmişti. Ancak Moskova, Paşinyan’ın iktidardan devrilmesini istediği için harekete geçmekte yavaş davrandı. Karabağ’daki ayrılıkçıları destekleme konusundaki bariz başarısızlığı nedeniyle Ermenistan’da binlerce kişi Paşinyan’ın istifasını talep eden protesto gösterisi gerçekleştiriyor.

Bu protestoların ne kadar ciddi olduğunu bilmek için henüz çok erken ama Paşinyan’ın devrilmesi, barış görüşmelerindeki gerilemenin ana nedeni olacak gibi görünüyor.

​ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanlığını yaptığı AGİT Minsk Grubu, 1992 yılından beri Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışın sağlanması için ana arabuluculuk forumu olarak hizmet ediyor. Ancak pratik uygulamada pek ilerleme kaydedemedi.

Diğer yandan Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşta dikkatini dağıtması, Moskova’nın Güney Kafkasya’daki nüfuzunu zayıflatmış gibi görünüyor. Bu aşırı zayıflığın bölgeyi bir dönüm noktasına itmiş olması muhtemel. Aynı zamanda bu, ABD’nin barış çabalarını ilerletmede daha büyük bir liderlik rolü oynaması için bir fırsat yarattı. Elbette Ermenistan’ın Rusya ile ilişkileri son bir yılda giderek gerginleşti.

ascdf
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan 24 Eylül’de halka hitap etti. (Paşinyan’ın ofisi)

Diğer yandan Moskova’nın eylemsizliği veya Ermenistan’da rejim değişikliğine yol açacak Bakü askeri operasyonunu zımnen onaylaması yönündeki haberler doğruysa, Moskova'nın hala oynayacak bazı kartları var. Çünkü Kremlin, Ermenistan ile Azerbaycan arasında gerçek barışı görmek istemiyor. Özellikle de bu barış ABD’nin arabuluculuğu ile sağlanacaksa…

Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da ABD’nin, Yükselen Avrasya Demokrasileri ve Açık Piyasalar Yasası’nın veya Özgürlük Destek Yasası’nın 907’inci maddesinden feragat etmeyi ve Azerbaycan’ın barış görüşmelerindeki tutumuna etki etmeyi reddederek, Azerbaycan’a güvenlik yardımını durdurma olasılığıyla ilgili. Zira özellikle başkanın 907. bölümden feragat etme yetkisini iptal etmek için yakın zamanda Kongre’ye bir yasa tasarısının sunulduğu da biliniyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasında olduğu gibi, Sovyetler Birliği’nin çöküşü de bir gecede dünyayı yeniden şekillendirdi. Ancak aynı zamanda bu durum, bugüne kadar gelişmeye devam eden bir süreçti.

Karabağ konusundaki çatışma, Sovyet sonrası bölgedeki en uzun çatışmadır ve periyodik alevlenmeler, küçük iyimserlik anları ve ardından normale dönüş ile karakterize edilmiştir. Ermenistan ile Azerbaycan arasında imzalanacak bir barış anlaşması, bu çatışma döngüsünü sona erdirecektir. Bu çatışmanın çözümsüz kalması, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösteriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Avrupa'nın Trump'ın Ukrayna barış planına tepkisi

Al Majalla/AFP
Al Majalla/AFP
TT

Avrupa'nın Trump'ın Ukrayna barış planına tepkisi

Al Majalla/AFP
Al Majalla/AFP

Khattar Abou Diab

Ukrayna, ABD Başkanı Donald Trump’ın 21 Kasım’da barış planını açıklanmasının ardından, ana hatları henüz kesinleşmemiş olan karmaşık bir denklemle karşı karşıya kaldı. Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında ilişkilerdeki dalgalanmalar, Avrupa’nın dördüncü yılına yaklaşan Ukrayna’daki savaşa yönelik yaklaşımına da yansıtıyor.

Devam eden hamlelerin sonucu ne olursa olsun, Avrupa’nın Beyaz Saray’ın taktiklerine karşı stratejik açıdan maruz kaldığı riskler açıkça görülüyor.

Trump’ın ‘değişken’ diplomasisi

Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Avrupa diplomasisi için tam bir kabus. ABD'nin tutumları, provokasyonlardan, çok taraflı kurumlara yönelik aşağılama ve hor görmeden ticari pragmatizme çeşitlilik gösteriyor.

ABD Başkanı’nın öngörülemez eylemleriyle karşı karşıya kalan Avrupa, Atlantik’in iki yakası arasındaki hayati bağı korumak için onun taleplerine uyum sağlıyor. Ukrayna'daki savaşla ilgili yeni planın açıklanmasının ardından, geçtiğimiz şubat ayından bu yana benzer olaylara tanık olunmuş ve Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy arasında Oval Ofis'te dünya gündemine oturan bir tartışma yaşanmış olmasına rağmen, Avrupalılar yine bir şok ve kafa karışıklığı yaşadı. Bu kez, 28 maddelik belgenin geçtiğimiz ağustos ayında Alaska'da yapılan ABD-Rusya Zirvesi’nin sonucu ve bir zeki gözlemcinin ifadesiyle, Moskova'nın emellerini açıkça yansıttığı için ‘Rus yapay zekasının’ ürünü olduğu konusunda hiçbir şüphe yoktu. Metin, ağırlıklı olarak Rusya'nın taleplerine yer verirken Ukrayna'nın savunma kapasitesini kısıtlıyor, (egemen olmasına rağmen) bu ülkede yeni seçimler yapılmasını istiyor ve Ukraynalıların, Rusya ordusu girmiş olsun ya da olmasın, topraklarının bir kısmının devredilmesini kabul etmelerini talep ediyor.

Ukrayna’nın zayıflığı ve Avrupa’nın savunmasızlığı bir yana Putin, Kiev'in aleyhine olacak bir anlaşmaya karşı Avrupa'nın direnmesine öfkeli görünüyor.

Washington’ın, Avrupa’nın müdahalesi öncesinde Ukraynalılara (Trump’ın Özel Temsilcisi Steve) Witkoff Planı’nı dayatmaya hazırlandığı aşikâr.

Bundan dolayı Avrupalılar, Amerikalı meslektaşlarını kızdırmadan planı yeniden yazmak için azami diplomatik becerilerini kullanmak zorunda kaldılar.

Avrupalı bir diplomat yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

Bu durum, bir yandan Ukrayna’nın güvenliği ve bunun Avrupa'nın güvenliği üzerindeki etkisi ile diğer yandan transatlantik ilişkilerinin sürdürülmesi arasında tıpkı ipin üzerinde yürümeye benzeyen bir tür denge kurma çabası.”

Avrupalılara daha fazla hareket alanı sağlayan ise ABD’nin resmi kurumları içinde plana karşı çıkanların olması ve şu anda bu konuda Avrupalıların en yakın müttefikleri olan Cumhuriyetçi senatörlerin öfkesi gibi görülüyor.

Öte yandan Ukrayna lideri Zelenskiy, ‘onurunu kaybetmek’ ile ‘ülkesinin önemli bir ortağını (ABD) kaybetmek’ arasında kalmış olduğunu açıkça belirtmiş olmasından dolay çok da kıskanılacak bir durumda değil. Ukrayna Devlet Başkanı, ülkesinin tarihinin en tehlikeli dönemini yaşadığını kabul etti.

Plan, Zelenskiy'nin iktidarını zayıflatan yolsuzluk skandallarıyla karşı karşıya olduğu ve baş danışmanı, yardımcısı ve Avrupalılarla görüşmelerini yürüten kişiyi kaybettiği bir dönemde ortaya atıldığından Ukrayna yönetimi için kötü zamanlamaya sahip.

Avrupalılar, bir sonraki duyuruya kadar Ukrayna'ya ‘teslimiyete’ benzeyen bir çözüm dayatma olasılığını reddetmeye devam etse de Avrupa’nın, Trump’ın Ukrayna’nın aleyhine Rusya'nın kaba gücünü ödüllendirme arzusuna karşı koyma yeteneği oldukça sınırlı. Öyle ki, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, Ukrayna’nın herhangi bir şekilde teslim olmasının Avrupa'nın da teslim olması anlamına geleceğini açıkça belirtti.

sdfr
ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Alaska'nın Anchorage kentindeki Elmendorf-Richardson Ortak Üssü'nde bir araya geldiklerinde, 15 Ağustos 2025 (AFP)

Diğer taraftan Kremlin'in bu planın sonucu ne olursa olsun, ABD ile Avrupa arasında yeni bir uçurum yaratacağına dair iddiada bulunduğundan şüphe edilebilir. Bu açıdan bakıldığında, Putin ve Trump, gücü öncelik olarak gören aynı dünya görüşünü paylaşıyorlar. Putin ayrıca Ukrayna’nın içindeki durumu istikrarsızlaştırmaya da yatırım yapıyor. Bu yüzden ateşkesin uygulanabilmesi için Ukrayna ordusunun Donbas bölgesinin geri kalanından çekilmesi talep ediliyor. Zelenskiy’nin böyle bir kararının, Ukrayna kamuoyu ve Ukrayna ordusu nezdinde ödeyeceği muazzam siyasi bedeli tahmin etmek zor değil.

Planın diğer hükümleri, Rusça'nın kullanımı, azınlık sorunu ve Rus Ortodoks Kilisesi'nin haklarının onaylanması gibi, Ukrayna'nın sosyal uyumunu istikrarsızlaştırmayı amaçlayan bölücü nitelikler taşıyor. Benzer şekilde, ateşkesin yürürlüğe girmesinden üç ay sonra seçimlerin yapılması şartı da güçlük yaratıyor.

Ayrıca, Ukrayna'nın NATO üyeliğine karşı çıkan bir ifade, yeterli güvenlik garantileriyle dengelenemez.

Ukrayna ne kadar zayıf ve Avrupa ne kadar savunmasız olursa olsun, Vladimir Putin, Avrupa'nın Kiev'in aleyhine bir uzlaşmaya direnmesine öfkelenmiş gibi görünüyor.

Putin’in bu öfkesi, 3 Aralık'ta Başkan Trump’ın özel temsilcileriyle yaptığı görüşme öncesinde Avrupalıları ikaz ederek, Rusya’nın ‘eğer Avrupa isterse savaşa girmeye hazır’ olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmesinden de açıkça anlaşılıyordu. Bu açıklama, savaş döngüsünün kötüleşeceğine dair korkuları artırsa da gerçekte Ukrayna'nın işgalinin başlangıcından bu yana Batı kamuoyunda panik yaratmak amacıyla yapılan birçok uyarıdan farklı değildi.

Avrupalı yetkililer, Trump'ın Putin’e karşı sabırsız olmasını kendi çıkarları için kullanmayı planlıyorlar. Avrupalı diplomatlar Cenevre'de, revize edilmiş barış planına bir ek yaparak zafer kazandıklarına inanıyorlardı.

Moskova'ya göre Ukrayna sorunu öncelikle siyasi ve ideolojik bir sorun, ancak ABD Başkanı, tarihi ve ideolojiyi göz ardı ediyor. Bu yüzden de Avrupa'nın çıkarlarını mutlaka dikkate almadan, kendisini stratejik, ekonomik ve yatırım açısından Rusya'ya yaklaştıracak herhangi bir anlaşmaya varılmasını istiyor.

Avrupa ve Ukrayna sorununun gelişimine dair senaryolar

Son toplantıların sonuçlarından, özellikle Vladimir Putin ile Donald Trump'ın temsilcileri Steve Witkoff ve Jared Kushner arasında Moskova'da yapılan toplantıdan ve Amerikalılar, Avrupalılar ve Ukraynalılar arasında Cenevre'de gerçekleşen görüşmelerden, meselelerin çözülmediği ve ilk taslakta yer alan 28 maddenin 19'unun hâlen çözülmemiş olduğu açıkça anlaşılıyor.

Putin'in dış politika danışmanı Yuri Ushakov, görüşmelerle ilgili olarak “Bazı olumlu noktalar var. Ancak, diğer birçok nokta uzmanlar arasında özel bir tartışma gerektiriyor” yorumunda bulundu. Tüm bunlar durumu her türlü gelişmeye açık bırakıyor. Avrupalılar artık bu taktiğin farkındalar. Diplomatik olarak transatlantik bir bölünmeyi kışkırtmaktan kaçınmaya ve ABD yönetiminin Ukrayna'ya daha elverişli pozisyonlara geri dönmesi için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.

defvfe
AB liderlerinin, uzun süren Rusya-Ukrayna savaşını nasıl sona erdireceklerini tartışmak üzere bir araya geldikleri Berlin'deki Başbakanlık binasında çekilmiş grup fotoğrafı, 15 Aralık 2025 (AFP)

Avrupalı yetkililer, Trump'ın Putin’e karşı sabırsız olmasını kendi çıkarları için kullanmayı planlıyorlar. Avrupalı diplomatlar Cenevre'de, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Ukrayna için bir garanti belgesini el yazısıyla yazmasıyla (elbette Rubio’nun imzası Başkan Trump’ın onayı anlamına gelmez) revize edilmiş barış planına bir ek yaparak zafer kazandıklarına inanıyorlardı.

Tarafların önerilen formüllere vereceği yanıt beklenirken, durumun nasıl gelişebileceğine dair üç olası senaryo var. Birinci senaryoya göre Avrupalılar ve Ukraynalılar nihayetinde ABD ile bir şekilde birleşik bir cephe oluşturabilir ve Moskova'ya karşı katı bir tavır alabilir. Bu senaryo, Batı politikasında bir tür sürekliliğe yol açar. Kremlin’in böyle bir senaryodan daha fazla korkması için bazı nedenleri var. Çünkü dört yıldır devam eden çıkmazda önce askeri mi yoksa ekonomik olarak mı çökeceği konusunda temel bir ikilemle karşı karşıya.

Daha olası olan ikinci senaryoya göre son sözü Putin söyleyecek. Bu bakımdan, ABD’nin Gazze planıyla karşılaştırılabilir. Geçen eylül ayında BM Genel Kurulu'nun kenarında Trump'ın bir grup Arap ve İslam ülkesinin liderleriyle bir araya geldiğini ve ABD başkanının Netanyahu ile görüşene kadar Beyaz Saray'ın belirlediği ilk planı değiştirmeyi başardıklarını belirtmek gerekiyor.

Trump, Netanyahu’nun taleplerini kabul ederek, birkaç gün önce Arap ve Müslüman ülkelere verdiği tavizlerin çoğundan vazgeçti.

Sonuçta hangi senaryo galip gelirse gelsin, ki bu şüphesiz birkaç senaryodan esinlenecek, Witkoff'un planı sadece Ukrayna için değil, transatlantik ilişkiler için de bir dönüm noktası olacak.

Bu emsale dayanarak, Putin'in Cenevre'de ABD’liler ve Ukraynalılar tarafından üzerinde anlaşmaya varılan metni değiştirerek, onu Moskova ve Washington arasında ortak bir tutuma dönüştürmesi, belki de Ukrayna'ya dayatılacak bir ortak deklarasyon haline gelmesi de mümkün. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre daha da kötüsü, Moskova ateşkes sağlandıktan sonra bazı maddelerin belirsizliğini kendi lehine kullanabilir. Bu senaryo, The Telegraph gazetesinin, Rusya'nın Ukrayna savaşında zafer kazandığı ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in barış şartlarını belirleyeceği yönündeki son makalesiyle de örtüşüyor. Gazete, Avrupa'nın Ukrayna'yı desteklemeye devam etmek için gerekli mali ve askeri kaynaklardan yoksun olduğunu vurguladı!

Üçüncü olası senaryoda ise Moskova-Washington anlaşması bir nedenden ötürü çöküyor, ancak Donald Trump, ABD'yi çatışmadan tamamen çekmeye karar veriyor. Onun, “Savaşı sürdürmek istiyorlarsa, biz olmadan yapsınlar” gibi sözler söylediğini zaten duyuyoruz. Yakın gelecekte ateşkese ihtiyaç duyan Ukrayna ve çatışmanın yükünü tek başına taşımak zorunda kalacak Avrupalılar için en tehlikeli senaryo da bu. Sonunda hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin, şüphesiz birkaç senaryodan esinlenen ‘Witkoff Planı’ sadece Ukrayna için değil, transatlantik ilişkiler için de bir dönüm noktası olacak.

hı
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile öğle yemeğinde bir araya geldi, 17 Ekim 2025 (Reuters)

Aslında planın dördüncü maddesi, görüşmelerin ‘NATO ve Rusya arasında, ABD'nin arabulucu olarak hareket edeceği’ şeklinde gerçekleşeceğini belirtiyor.

Şu anki ABD yönetiminin kendisini artık müttefikleriyle birlikte Avrupa’nın güvenliğinin temel direği olarak görmediğine, en iyi ihtimalle Avrupalılar ve Ruslar arasında ‘güvenilir bir üçüncü taraf’ olarak gördüğüne şüphe yok.

Ayrıca, ABD’nin koruması ödemenin şartına bağlı. Dolayısıla Avrupalılar, Washington’ın gözünde değişen statülerini kabul etmek zorunda. Zira artık gerçek müttefikler veya ortaklar değil, hâlâ astlar olmaya devam ediyorlar.

AB liderlerinin, bugün ve yarın Brüksel'de yapılacak zirvede Ukrayna'yı desteklemek için Rusya’nın Euroclear Bank’taki fonlarını kullanıp kullanmayacaklarına dair verecekleri karar, bu değişikliklerin somut bir göstergesi olacak. Avrupalılar, daha önce altı ayda bir dondurdukları bu fonları, son defasında Ukrayna'daki savaş bitene kadar dondurdular.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Nvidia, İsrail'in kuzeyinde milyarlarca dolarlık yeni bir kampüs inşa etmeyi planlıyor

Nvidia logosu (Reuters)
Nvidia logosu (Reuters)
TT

Nvidia, İsrail'in kuzeyinde milyarlarca dolarlık yeni bir kampüs inşa etmeyi planlıyor

Nvidia logosu (Reuters)
Nvidia logosu (Reuters)

Amerikan teknoloji devi Nvidia bugün İsrail'in kuzeyinde büyük bir kampüs inşa etme planlarını resmi olarak açıkladı. Projenin, bölgedeki istihdam, konut ve kalkınma olanakları üzerinde geniş kapsamlı etkiler yaratması bekleniyor.

Şarku’l Avsat’ın Walla internet sitesinden aktardığına göre, Kiryat Tivon’da kurulacak bu dev kampüs için yapılacak yatırımlar, önümüzdeki yıllarda birkaç milyar şekel seviyesinde olacak. İnşaat çalışmalarının 2027’de başlaması, ilk kullanımın ise 2031’de gerçekleşmesi öngörülüyor.

Piyasa değeri yaklaşık 4,3 trilyon dolar olan Nvidia, kampüsü yaklaşık 22 dönümlük bir alanda geliştirmeyi planlıyor. Projede 160 bin metrekarelik kapalı alan bulunacak ve uluslararası bir mimarlık ekibi, Kaliforniya’nın Santa Clara kentindeki şirketin dikkat çekici merkezinden esinlenerek tasarımı üstlenecek.

Kampüs; yeşil alanlar, bir ziyaretçi merkezi, kafeler ve restoranların yanı sıra laboratuvarlar ve ortak çalışma alanlarını da kapsayacak. Amaç, Nvidia içindeki inovasyonu teşvik etmenin yanı sıra girişimlerle ve diğer iş ortaklarıyla iş birliğini artırmak.

İsrail, Nvidia’nın ABD dışındaki en büyük ve en önemli geliştirme merkezi konumunda bulunuyor ve şirket, ülkedeki ileri teknoloji sektörünün en büyük işverenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Planlanan kampüs, şirketin Silikon Vadisi’ndeki genel merkezinden sonra ikinci en büyük tesis olacak ve 10 binden fazla çalışana ev sahipliği yapacak. Bu sayı, Nvidia’nın İsrail’deki mevcut çalışan sayısının yaklaşık iki katı ve dünya genelinde 38 ülkede çalışan iş gücünün üçte biri anlamına geliyor.

Kiryat Tivon’un batı kesiminde konumlanan alan, proje için düzenlenen rekabetçi bir seçimin ardından belirlendi. Seçime, Yukarı Celile’deki onlarca yerel yönetim katıldı; Yokneam, Hayfa, Migdal HaEmek, Afula, Harish ve Netanya gibi şehirler projeye ev sahipliği yapmak için yarıştı.

Nvidia’ya ait araziler, değeri onlarca milyon şekel olan alan için yüzde 51 indirimle tahsis edilecek. Gerekli onaylar, yabancı bir şirkete arazi satışı için İsrail yasaları çerçevesinde Savunma ve Dışişleri bakanlıkları tarafından zaten verildi. İlk aşamada Nvidia’nın, vergi ve geliştirme maliyetleri hariç olmak üzere, arazinin bir bölümü için yaklaşık 90 milyon şekel ödemesi bekleniyor.

Nvidia, küresel ölçekte yapay zekâ alanında öncü bir şirket olarak öne çıkıyor ve süper bilgisayar teknolojilerinde lider konumda bulunuyor. Bu başarıda, özellikle yapay zekâ uygulamaları geliştirmeye uygun paralel işlem kapasiteleri sayesinde grafik işleme birimlerini (GPU) üretmesi önemli rol oynuyor.

İsrail’deki faaliyetler, Nvidia’nın 2019’da Mellanox Technologies’i satın almasıyla başladı ve bu sayede sunucu çiftliklerinde işlemciler arasında olağanüstü bağlantı hızları sağlayan teknolojiler geliştirildi. Mellanox’un satın alınmasının ardından Nvidia, İsrail merkezli üç startup’ı daha bünyesine kattı. Şirketin İsrail’deki ofisleri Tel Hay, Yokneam, Raanana, Tel Aviv ve Beerşeba’da yer alıyor.

İsrail’deki geliştirme merkezi, Prof. Dr. Gal Chechik liderliğinde yapay zekâ araştırmaları yürüten bir ekibe ev sahipliği yapıyor. Ekip, üretken yapay zekâ, makine öğrenimi ve doğal dil işleme konularında çalışıyor. Diğer ekipler ise robotik, otonom araç sistemleri, sürüş yazılımları, siber güvenlik ve oyun performansının iyileştirilmesi alanlarına odaklanıyor. Yokneam’daki tesis, Nvidia’nın İsrail’deki ilk süper bilgisayarı Israel-1’i de barındırıyor.

Planlanan kampüsün yanı sıra Nvidia, Yokneam yakınlarındaki Mevo Carmel sanayi bölgesinde yaklaşık 30 bin metrekarelik alana sahip, İsrail ve Ortadoğu’nun en büyük veri merkezlerinden birinin inşasına da yakında başlayacak. Tesis, Israel-1’den daha gelişmiş yeni bir süper bilgisayara sahip olacak ve yalnızca şirketin Ar-Ge faaliyetleri için kullanılacak.

Kampüs ve veri merkezinin inşa edilmesi, bölgenin önemli bir teknoloji merkezi haline gelmesine katkı sağlayacak ve binlerce iş imkânı ile yüzlerce yeni şirketi çekecek. Bu istihdamın bir kısmı doğrudan Nvidia’ya ait olacak, diğer kısmı ise yeni tesislerin hizmet sağlayıcıları olarak faaliyet gösterecek.

Nvidia... İsrail'in güçlü destekçisi

Nvidia CEO’su Jensen Huang, Tayvan doğumlu ve dokuz yaşında ABD’ye göç etmiş bir girişimci olarak biliniyor ve İsrail’in en güçlü destekçilerinden biri olarak tanınıyor. Huang, şirketin İsrail’deki faaliyetlerini sürekli övüyor ve yatırımlarını sürdürmeye devam ediyor.

Huang, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, “İsrail, dünyanın en parlak teknik zekâlarını barındırıyor. Burası Nvidia için ikinci vatan haline geldi. Yeni kampüsümüz, ekiplerimizin bir araya gelip iş birliği yapacağı, yenilikler geliştireceği ve yapay zekânın geleceğini inşa edeceği bir merkez olacak. Bu yatırım, İsrail’deki ailelerimize ve yapay zekâ çağındaki benzersiz katkılarına olan derin ve sürekli bağlılığımızı yansıtıyor” ifadelerini kullandı.

FRG
Nvidia CEO'su Jensen Huang (AFP)

Huang geçen hafta, 738 gün boyunca Hamas tarafından gözaltında tutulan İsrailli Nvidia çalışanı Avinatan Or’u şirketin Silikon Vadisi’ndeki genel merkezinde ağırladı. Or, o sırada ABD’de bulunan İsrail’deki Nvidia yetkilileri tarafından karşılandı.

Or’un dönüşünün ardından Huang, Nvidia çalışanlarına dünya çapında etkileyici bir mesaj göndererek Or’un annesi Ditza Or’un cesaretini övdü ve İsrail’deki Nvidia çalışanlarının Or ailesine esaret süresince verdikleri sürekli desteği takdir etti.

Bugün yapılan açıklama sonrası, Nvidia’nın Kıdemli Başkan Yardımcısı ve İsrail Geliştirme Merkezi Başkanı Amit Craig, “Nvidia’nın İsrail’deki büyümesi dikkat çekici oldu; bu, ekiplerimizin olağanüstü yetenekleri ve mühendislik mükemmeliyeti sayesinde gerçekleşti. Nvidia yönetimine, bu yeni büyüme aşamasında güven ve destekleri için minnettarız. Maliye Bakanlığı ve İsrail Arazi İdaresi’ne de ortaklıkları için teşekkür ediyoruz. Bu vizyonu gerçeğe dönüştürmeyi ve yapay zekâ geleceğini inşa etmeye devam etmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

Kiryat Tivon Yerel Konseyi Başkanı Ido Greenblum ise projeyi ‘kuzey bölgesi için önemli bir proje’ olarak nitelendirdi. Greenblum, “Nvidia'nın bu bölgeyi seçmesinin doğru bir karar olacağına inanıyoruz. Şirkete güvenleri için teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.


Beyaz Saray, bu hafta sonu Ukrayna konusunda ABD-Rusya görüşmeleri yapılacağını duyurdu

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)
TT

Beyaz Saray, bu hafta sonu Ukrayna konusunda ABD-Rusya görüşmeleri yapılacağını duyurdu

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)

Beyaz Saray’dan bir yetkilinin dün AFP’ye yaptığı açıklamaya göre, ABD’li ve Rus yetkililer, Başkan Donald Trump’ın Ukrayna savaşını sona erdirmeye yönelik planı kapsamında yeni görüşmeler yapmak üzere hafta sonu Miami’de bir araya gelecek.

Bu temaslar, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin, Kiev ile Trump’ın temsilcileri arasında Berlin’de iki gün süren toplantılarda kaydedilen ilerlemeyi memnuniyetle karşılamasının ardından geliyor. Zelenskiy, buna karşın Moskova’nın ‘yeni bir savaş yılına’ hazırlandığı uyarısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Politico’dan aktardığına göre, ABD tarafında Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile damadı Jared Kushner’ın görüşmelere katılması bekleniyor. Rus heyetinde ise Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Özel Temsilcisi Kirill Dmitriev’in yer alacağı belirtiliyor.

Beyaz Saray yetkilisi, Amerikan ve Rus heyetlerinin içeriğine ilişkin başka bir ayrıntı paylaşmadı.

Son haftalarda, yaklaşık dört yıldır süren Rus işgalini sona erdirmeye yönelik diplomatik çabalar hız kazandı. Bu kapsamda Witkoff ve Kushner, kasım ayında Kremlin’de Putin ile, Berlin’de ise Ukraynalı ve Avrupalı liderlerle bir araya geldi.

Buna rağmen taraflar arasında ciddi görüş ayrılıkları sürüyor.

Ukrayna ve ABD, Kiev’e yönelik gelecekteki güvenlik garantileri konusunda ilerleme sağlandığını belirtirken, Ukrayna’nın hangi topraklardan vazgeçmek zorunda kalabileceği meselesinde anlaşmazlıklar devam ediyor.

Öte yandan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün yaptığı açıklamada, Moskova’nın savaşta ‘kesinlikle’ hedeflerine ulaşacağını, buna kendi toprağı olarak gördüğü bölgelerin kontrolünün sağlanmasının da dahil olduğunu söyledi.