Yeni bir çatışma döngüsü: Azerbaycan ve Ermenistan

Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.
Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.
TT

Yeni bir çatışma döngüsü: Azerbaycan ve Ermenistan

Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.
Aylardır süren askeri harekatın ardından baş gösteren gerginlik, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösterdi.

Anna Borshchevskaya

Azerbaycan Savunma Bakanlığı 19 Eylül’de, tartışmalı Dağlık Karabağ bölgesinde kendi deyimiyle terörle mücadele operasyonu başlattı ve ‘Ermeni milliyetçi güçlerinin tamamen geri çekilmesini ve Stepanakert’teki hükümetin feshedilmesini’ talep etti.

Bütün gün süren çatışmaların ardından Karabağ güçleri, Azerbaycan ve Rusya Savunma Bakanlığı tarafından belirlenen ateşkes üzerinde anlaşarak Bakü’nün bölgenin kontrolünü yeniden kazanmasına izin verdi.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Ermenistan’ın ateşkes anlaşmasının hazırlığına katılmadığını söyledi. Hiç şüphe yok ki bu olayın detaylarının ortaya çıkması daha fazla zaman alacak. Azerbaycan’ın Ermenistan’la otuz yılı aşkın süredir devam eden çatışmasında artık üstünlük sağladığı açık. Bakü, güç kullanarak toprakları geri kazanma siyasi hedefine ulaşmayı başardı. Karabağ, Ermenistan ile otuz yılı aşkın süredir devam eden anlaşmazlığa rağmen Azerbaycan topraklarının parçası olarak uluslararası alanda tanınan bir bölge haline geldi.

Azerbaycan güçlerinin Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan tek yol olan Laçın Koridoru’nu kuşattığı bir zamanda son askeri harekât, aylardır artan gerginlikler ve iki taraf arasında askeri yığınak üzerine karşılıklı suçlamalar sonrasında gerçekleşti.

Bu kuşatma, büyük bir insani krize yol açarken Azerbaycan, Karabağ’daki yetkililerin Azerbaycan’ın yardımını reddettiğini belirtiyor. Durum ne olursa olsun artık ateşkes anlaşmasının ardından Karabağ bölgesinin Azerbaycan’a yeniden entegrasyonu konusunda görüşmeler başladı.

Geçen yıl ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, iki taraf arasında bir barış anlaşması imzalanması için arabuluculuk yapma çabalarına destek verdi. Bu çabalar, yıllardır gerçek bir atılım gerçekleştirmeye yönelik en umut verici çaba gibi görünüyordu. Blinken daha önce Bakü’ye Karabağ’daki korkunç askeri operasyonlara son vermesi çağrısında bulunmuştu.

Geriye en büyük soru kalıyor; Bu son olaylar, Ermenistan ile Azerbaycan arasında gelecekteki barış anlaşması açısından ne anlama geliyor? Durum bu sınırlara nasıl ulaştı?

Dağlık Karabağ konusundaki modern çatışmanın kökleri, Sovyetler Birliği’nin çöküş dönemine kadar uzanıyor. Bunu 1920’lerde Milliyetler Komiseri sıfatıyla Sovyetler Birliği’nin bölünmesini denetleyen Josef Stalin’e (kendisi de Güney Kafkasya’dan) kadar götüren tarihçiler var. Bu bölünme, siyasi nüfuzlarını ve potansiyel ulusal isteklerini sınırlamak amacıyla idari sınırların, etnik grupların yerleri dikkate alınmaksızın çizildiği için gerçekleşen bir bölünme.1923’te Stalin, etnik Ermeni çoğunluğunun bulunduğu Dağlık Karabağ bölgesini Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dahil etti. Daha önce de Karabağ, tartışmalara konu oluyordu. Örneğin 1917’de Rus İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Ermenistan ve Azerbaycan, özerk yönetim altında bulunan Karabağ için kısa savaşlar yaptı.

Sovyetler Birliği’nin zayıflamasıyla birlikte, uzun süredir devam eden gerginlikler ön plana çıktı ve bu durum, bağımsızlıklarını yeniden kazanan Ermenistan ile Azerbaycan arasında ilk savaşın yaşanmasına yol açtı. Savaş, Rusya’nın aracılık ettiği ateşkes ve Ermenistan’ın askeri zaferi sonrasında 1994 yılına kadar sona ermedi. Savaş nedeniyle mültecilerin sayısı her iki tarafta da bir milyonu aştı. Ermeni güçleri Karabağ’ı ve birçok büyük komşu bölgeyi kontrol altına almayı başardı. Bu dönemde bölge, kendilerini cumhuriyet ilan eden ve Ermeni hükümetinin hızla desteklediği ayrılıkçı etnik Ermenilerin yönetimi altındaydı. Karabağ (ya da Ermenilerin deyimiyle Artsah) uluslararası alanda Azerbaycan’ın bir parçası olarak tanınmaya devam etti. Ancak bu bölgeyle ilgili anlaşmazlık, iki taraf arasında aralıklı çatışmalar şeklinde yıllarca sürdü.

Sovyetler Birliği’nin zayıflamasıyla birlikte, uzun süredir devam eden gerginlikler ön plana çıktı ve bu durum, bağımsızlıklarını yeniden kazanan Ermenistan ile Azerbaycan arasında ilk savaşın yaşanmasına yol açtı. Savaş, Rusya’nın aracılık ettiği ateşkes ve Ermenistan’ın askeri zaferi sonrasında 1994 yılına kadar sona ermedi.

Nisan 2016’da iki taraf arasında aralıklı olarak devam eden çatışmalar yüzlerce kişinin ölümüne yol açtı ve Eylül ve Ekim 2020’de bu bölgenin yıllardır tanık olduğu en ağır çatışma olan ikinci büyük ölçekli savaşla sona erdi. Savaş, Rusya’nın Azerbaycan’ın birinci savaş döneminde uğradığı kayıpları telafi etmesini sağlayan ateşkes anlaşmasına aracılık etmesiyle sonlandı. Bu anlaşma sırasında Bakü, Dağlık Karabağ’a komşu yedi bölgeyi ve Laçın Koridoru aracılığıyla Ermenistan’a bağlanan Dağlık Karabağ’ın kuzey kısmı hariç, Karabağ’ın büyük bir bölümünü yeniden kontrol altına almayı başardı.

Barışın önündeki engeller

ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanlığını yaptığı AGİT Minsk Grubu 1992 yılından beri Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışın sağlanması için ana arabuluculuk forumu olarak hizmet ediyor. Ancak pratik uygulamada pek ilerleme kaydedemedi.

Yıllar geçtikçe her iki ülkenin hükümetleri, diğer tarafın kabul etmeyi reddettiği aşırı tutumları benimsedi. Grup, 2009 yılında uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin Madrid İlkeleri’ni (Temel İlkeler olarak da bilinir) güncelledi. Üst düzey Ermeni ve Azerbaycanlı yetkililer önerilen bazı ilkeler üzerinde anlaşmaya vardı, ancak o günden beri sahada herhangi bir ilerleme kaydedilmedi.

Meseleyi daha da karmaşık hale getiren şey, Batı'nın Güney Kafkasya'yı bir öncelik olarak görmemesinin yanı sıra, çatışmanın sınırlı bir ölçekte Moskova'nın çıkarlarına hizmet etmesi ve bu durumun Moskova'yı sorunun temelinde yatan nedenlere yönelme konusunda isteksiz hale getirmesidir.

Karabağ çatışması, Sovyet sonrası bölgede Rusya’ya bağımlılığının Batı’ya bağımlılığından daha fazla olması nedeniyle bölgeyi istikrarsız bir durumda tutan birçok ‘dondurulmuş çatışmadan’ biri olarak ortaya çıktı.

Diğer yandan denizle çevrili Ermenistan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana izole oldu. Türkiye ile sınırlarını kapalı tutarken, anlaşmanın müttefiki ve güvenlik garantörü olarak Rusya’ya bağımlı kaldı. Aynı şekilde Rusya ile karşılaştırıldığında daha az düzeyde olsa da İran’la da iyi ilişkilere sahip.

sacdfe
Ermenistan- Azerbaycan sınırına yakın bir bölgedeki Avrupalı ​​gözlemciler.

Moskova ise Ermenistan’la ilişkilerinin yanı sıra Azerbaycan’la da diplomatik ve ticari ilişkilere sahip. Ayrıca yıllar boyunca hem Azerbaycan’a hem de Ermenistan’a silah sağlamaya devam ediyor. Ermenistan’da mevcut Başbakan Nikol Paşinyan’ı iktidara getiren barışçıl, yolsuzlukla mücadele kadife devrimi sonucunda 2018 yılında Moskova için gerçekleşen sürprizin yanı sıra Azerbaycan, geniş enerji kaynakları ve daha çeşitli dış politikasıyla Moskova için daha büyük bir ödül gibi görünüyordu. Paşinyan, Azerbaycan’la barış çözümüne yönelik daha uzlaşmacı yaklaşımıyla Batı yanlısı bir yönelim göstermiş bir siyasetçi.

Yıllar geçtikçe Azerbaycan’la anlaşmaya yönelik olarak Ermeni liderliği açısından risklerle dolu esnek bir yaklaşım baş gösterdi. Muhalefetteki Ermeni Ulusal Kongresi koalisyonunun lideri ve 1991’den 1998’e kadar Ermenistan Cumhurbaşkanı olan Levon Ter-Petrosyan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanımak için gerçekçi nedenler olduğuna inandıysa da sonraki Ermeni yönetimleri bu konuda uzlaşmacı olmayan bir yaklaşım benimsedi.

Ter-Petrosyan’ın danışmanı ve deneyimli Ermeni diplomat Zhirayr Liparityan, yakın tarihli bir röportajında “Bizim yönetimimiz, barış üzerine bahis oynuyor. Sonraki yönetimler, özellikle de sonuncusu (yani Paşinyan yönetimi) savaş üzerine bahis oynuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Ekim 1999’da Başbakan Vazgen Sarkisyan’ın Meclis Başkanı Karen Demirchyan’ın ve Ermenistan Parlamentosu’ndaki diğer bazı önde gelen politikacıların terör nedeniyle ölmesi, daha önce devam eden barış süreci çabalarını raydan çıkardı. Daha yakın zamanlarda 2020 savaşının ardından Paşinyan, Azerbaycan’la 2020 barış anlaşmasını imzalaması nedeniyle protestolarla ve diğer iç baskılarla karşı karşıya kaldı. Kasım 2020’de Paşinyan’ın Azerbaycan ve Rusya ile barış anlaşmasını duyurmasının ardından öfkeli bir kalabalık, Ermenistan Parlamento Başkanı Ararat Mirzoyan'a saldırdı.

Bundan sonra ne olacak?

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı analize göre Bakü, bu ayki Karabağ’a yönelik askerî harekâtını daha önce Moskova’ya bildirmişti. Ancak Moskova, Paşinyan’ın iktidardan devrilmesini istediği için harekete geçmekte yavaş davrandı. Karabağ’daki ayrılıkçıları destekleme konusundaki bariz başarısızlığı nedeniyle Ermenistan’da binlerce kişi Paşinyan’ın istifasını talep eden protesto gösterisi gerçekleştiriyor.

Bu protestoların ne kadar ciddi olduğunu bilmek için henüz çok erken ama Paşinyan’ın devrilmesi, barış görüşmelerindeki gerilemenin ana nedeni olacak gibi görünüyor.

​ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanlığını yaptığı AGİT Minsk Grubu, 1992 yılından beri Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışın sağlanması için ana arabuluculuk forumu olarak hizmet ediyor. Ancak pratik uygulamada pek ilerleme kaydedemedi.

Diğer yandan Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşta dikkatini dağıtması, Moskova’nın Güney Kafkasya’daki nüfuzunu zayıflatmış gibi görünüyor. Bu aşırı zayıflığın bölgeyi bir dönüm noktasına itmiş olması muhtemel. Aynı zamanda bu, ABD’nin barış çabalarını ilerletmede daha büyük bir liderlik rolü oynaması için bir fırsat yarattı. Elbette Ermenistan’ın Rusya ile ilişkileri son bir yılda giderek gerginleşti.

ascdf
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan 24 Eylül’de halka hitap etti. (Paşinyan’ın ofisi)

Diğer yandan Moskova’nın eylemsizliği veya Ermenistan’da rejim değişikliğine yol açacak Bakü askeri operasyonunu zımnen onaylaması yönündeki haberler doğruysa, Moskova'nın hala oynayacak bazı kartları var. Çünkü Kremlin, Ermenistan ile Azerbaycan arasında gerçek barışı görmek istemiyor. Özellikle de bu barış ABD’nin arabuluculuğu ile sağlanacaksa…

Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da ABD’nin, Yükselen Avrasya Demokrasileri ve Açık Piyasalar Yasası’nın veya Özgürlük Destek Yasası’nın 907’inci maddesinden feragat etmeyi ve Azerbaycan’ın barış görüşmelerindeki tutumuna etki etmeyi reddederek, Azerbaycan’a güvenlik yardımını durdurma olasılığıyla ilgili. Zira özellikle başkanın 907. bölümden feragat etme yetkisini iptal etmek için yakın zamanda Kongre’ye bir yasa tasarısının sunulduğu da biliniyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasında olduğu gibi, Sovyetler Birliği’nin çöküşü de bir gecede dünyayı yeniden şekillendirdi. Ancak aynı zamanda bu durum, bugüne kadar gelişmeye devam eden bir süreçti.

Karabağ konusundaki çatışma, Sovyet sonrası bölgedeki en uzun çatışmadır ve periyodik alevlenmeler, küçük iyimserlik anları ve ardından normale dönüş ile karakterize edilmiştir. Ermenistan ile Azerbaycan arasında imzalanacak bir barış anlaşması, bu çatışma döngüsünü sona erdirecektir. Bu çatışmanın çözümsüz kalması, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün henüz tamamlanmadığını gösteriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Abu Dabi’de sürpriz temas: ABD ve Rusya barış müzakerelerini hızlandırıyor mu?

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürerken bugün Kiev'e düzenlenen hava saldırısı sonrası binalarından üzerinden yükselen dumanlar (AFP)
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürerken bugün Kiev'e düzenlenen hava saldırısı sonrası binalarından üzerinden yükselen dumanlar (AFP)
TT

Abu Dabi’de sürpriz temas: ABD ve Rusya barış müzakerelerini hızlandırıyor mu?

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürerken bugün Kiev'e düzenlenen hava saldırısı sonrası binalarından üzerinden yükselen dumanlar (AFP)
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürerken bugün Kiev'e düzenlenen hava saldırısı sonrası binalarından üzerinden yükselen dumanlar (AFP)

ABD merkezli haber kanalı CBS News bugün, ABD'li yetkililer ve diplomatik kaynaklara dayandığı haberde, ABD Kara Kuvvetleri Bakanı Dan Driscoll’un şu anda Rus yetkililerle görüşmek üzere Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dabi'de bulunduğunu bildirdi.

CBS News’e konuşan ABD’li bir yetkili, Bakan Driscoll’un dün akşam Abu Dabi’de Rus heyetiyle birkaç saat süren bir görüşme gerçekleştirdiğini ve bugün de heyetle tekrar bir araya gelerek barış sürecini görüşmesi ve müzakereleri hızla ilerletmesinin beklendiğini söyledi.

Öte yandan İngiltere merkezli günlük gazete Financial Times, iki kaynağa dayandırdığı haberinde Driscoll'un Rus heyetinin yanı sıra Ukrayna Savunma Bakanlığı İstihbarat Başkanı Kirilo Budanov ile de Abu Dabi’de görüşmelerde bulunacağını bildirdi.

Bu toplantılar, ABD Başkanı Donald Trump'ın yaklaşık dört yıldır süren Rusya-Ukrayna savaşında ateşkes sağlanması için artan baskısı ve ABD’li yetkililerin her iki ülkenin temsilcileriyle yaptığı görüşmelerle eş zamanlı gerçekleşiyor.

Bakan Driscoll, geçtiğimiz hafta sonu ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve damadı Jared Kushner ile Ukrayna ve müttefiki Avrupa ülkelerinden diplomatlar arasında İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen görüşmelere katıldı. Driscoll, Rus yetkililerle görüşmesi öncesinde geçtiğimiz hafta Ukrayna'nın başkenti Kiev’i ziyaret etmişti.

CBS'nin pazar günü yayınladığı bir habere göre ABD’li ve Ukraynalı yetkililer, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’nin bu hafta ABD’yi ziyaret etme olasılığını görüştü, ancak henüz böyle bir ziyaret için kesinleşmiş bir plan yok. Rusya ve Ukrayna’nın bir anlaşmaya ne kadar yakın olduğu hala belirsizliğini koruyor.

Trump yönetiminin savaşı sona erdirmek için desteklediği taslak öneri, Zelenskiy'nin zaten reddettiği birkaç madde içeriyor. Bunlar arasında Ukrayna'nın Donetsk bölgesinin tamamını (Rusya’nın işgali altında olmayan kısımlar dahil) teslim etmesi ve ülkenin NATO'ya üye olma çabalarını durdurması da bulunuyor.

ABD’li ve Ukraynalı yetkililere göre güvenlik garantileriyle ilgili başka bir taslak metin daha var.

Ukrayna'nın Washington Büyükelçisi Olha Stefanishyna pazar günü bir televizyon kanalına verdiği röportajda, taslak metinin ABD'nin NATO tüzüğünün 5. maddesine benzer ‘güvenlik garantileri’ verme niyetinde olduğunu açıkça ortaya koyduğunu söyledi. Söz konusu 5. Madde, NATO üyelerine saldırıya uğrayan herhangi bir üye devleti savunma yükümlülüğü getiriyor.

Bazı NATO üyeleri ve diğer ABD müttefikleri, cumartesi günü, öneriyi ‘daha fazla çalışma gerektiren bir temel’ olarak nitelendiren ortak bir bildiri yayınlamışlardı.


Rosneft CEO'su: Batı'nın Rusya yaptırımları ekonomik kriz şeklinde geri tepebilir

Rosneft’e ait bir ham petrol tankeri İstanbul Boğazı’nı geçerken (Arşiv - Reuters)
Rosneft’e ait bir ham petrol tankeri İstanbul Boğazı’nı geçerken (Arşiv - Reuters)
TT

Rosneft CEO'su: Batı'nın Rusya yaptırımları ekonomik kriz şeklinde geri tepebilir

Rosneft’e ait bir ham petrol tankeri İstanbul Boğazı’nı geçerken (Arşiv - Reuters)
Rosneft’e ait bir ham petrol tankeri İstanbul Boğazı’nı geçerken (Arşiv - Reuters)

Rusya’nın petrol devi Rosneft'in CEO’su İgor İvanoviç Seçin salı günü yaptığı açıklamada, Batı'nın Rusya ve Çin'e uyguladığı yaptırımların Batı ülkelerini ekonomik krize sürükleyebileceğini söyledi.

Pekin'de düzenlenen Rusya-Çin Enerji İş Forumu'nda konuşan, Rusya’nın enerji sektörünün en etkili isimlerinden biri olan Seçin, Batı ülkelerindeki tüketicilerin enerji için zaten yüksek bir bedel ödediğini açıkladı. Batı'nın hem Rusya hem de Çin'e karşı düşmanca yaptırım politikasını sürdürmesinin, Batı ülkelerinde şüphesiz başka bir ekonomik krize yol açacağını belirten Seçin, Batılı politikacıların hepsi karşı karşıya oldukları risklerin farkında olmadıklarını öne sürdü.

Öte yandan Rusya Başbakan Yardımcısı Alexander Novak bugün yaptığı açıklamada, Moskova ve Pekin'in Rusya'nın Çin'e petrol ihracatını artırmanın yollarını görüştüğünü söyledi. Çin ve Hindistan, 2022 yılının şubat ayında Rusya'nın Ukrayna'da özel askeri harekât başlatmasından bu yana Rusya'nın petrolünün en büyük alıcıları haline geldiler. Çin, Rusya’dan deniz yoluyla günde yaklaşık 1,4 milyon varil, boru hatları yoluyla ise günlük yaklaşık 900 bin varil petrol ithal ediyor.

ABD geçtiğimiz ay Rusya'nın en büyük iki petrol üreticisi olan Rosneft ve Lukoil'e yaptırım uyguladı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yaptırımları ‘dostça olmayan bir hareket’ olarak nitelendirirken bunların Rusya ekonomisini önemli ölçüde etkilemeyeceğini söyleyerek Rusya'nın küresel pazardaki önemini vurguladı. Rusya'nın Çin ve Hindistan'a petrol tedarikinin geleceği konusunda çelişkili haberler basında yer alırken, Rusya'nın toplam ham petrol ihracatı şu ana kadar nispeten istikrarlı seyretti.

Pekin'de düzenlenen forumda, Rusya'nın Çinli ortaklarıyla Çin'e petrol ihracatını artırma olasılığını görüştüğünü söyleyen Başbakan Yardımcısı Novak, hükümetler arasında yapılan anlaşmaların, Kazakistan üzerinden Çin'e petrol tedarikinin 2033 yılına kadar on yıl uzatılması olasılığını öngördüğünü belirtti.

Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan müzakereleri bekleyen piyasalarda müzakerelerden kesin sonuç alınamaması nedeniyle Rusya'ya yönelik yaptırımların devam edeceği endişesinin hakim olmasından dolayı, gelecek yıl arzın talebi aşacağına dair kaygıları daha da tırmandırırken bugün petrol fiyatları düştü.

Brent ham petrol vadeli işlemleri, dünya saatiyle 05:00'da 27 sent yani yüzde 0,4 düşüşle varil başına 63,10 dolara, Batı Teksas Orta Kalite (WTI) ham petrolü ise 23 sent yani yüzde 0,4 düşüşle 58,61 dolara geriledi.

Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirecek bir barış anlaşmasına ilişkin şüphelerin artması, Batı ülkeleri tarafından yaptırım uygulanan Rusya’nın ham petrol arzına ilişkin beklentileri zayıflatırken, hem brent hem de WTI ham petrolü fiyatı dün yüzde 1,3 artış gösterdi.

Piyasa katılımcıları Rusya’nın petrol sevkiyatları konusunda endişeli olsa da arz artışının gelecek yıl talep artışını geçeceği yönündeki tahminler nedeniyle 2026 yılındaki ham petrol arz ve talep dengesine ilişkin genel görünüm iyimser değil.

Phillip Nova kıdemli piyasa analisti Priyanka Sachdeva, bugün yaptığı değerlendirmede, “Kısa vadede başlıca risk arz fazlası ve mevcut fiyat seviyeleri kırılgan görünüyor” dedi.

Rusya’nın petrol devleri Rosneft ve Lukoil'e uygulanan yeni yaptırımlar ve Rusya'dan Avrupa'ya rafine petrol ürünleri satışına getirilen yasaklar nedeniyle, Hindistan’daki bazı rafineriler, özellikle de özel şirket Reliance, Rusya’dan hem petrol alımlarını azalttı.

Sınırlı satış seçenekleriyle Rusya, Çin'e ihracatını artırmayı hedefliyor. Ancak piyasa analistleri, arz ve talep dengesizliğinin artma olasılığına odaklanmaya devam ediyor.

Almanya merkezli Deutsche Bank (DB), 2026 yılında günlük en az 2 milyon varil ham petrol fazlası olacağını ve 2027 yılına kadar bu fazlanın azalacağına dair net bir işaret olmadığını açıkladı.

Mulholland Capital Advisors analisti Michael Hsu ise “2026'ya kadar olan süreçte düşüş eğilimi devam edecek” değerlendirmesinde bulundu.


Beyaz Saray: Amerika ve Ukrayna'nın barış anlaşması konusunda iki noktada anlaşamadığı belirtiliyor

Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)
Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)
TT

Beyaz Saray: Amerika ve Ukrayna'nın barış anlaşması konusunda iki noktada anlaşamadığı belirtiliyor

Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)
Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)

Beyaz Saray Sözcüsü Karolyn Leavitt, dün yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump ile Ukraynalı mevkidaşı Volodimir Zelenskiy arasında bu hafta herhangi bir görüşme planlanmadığını söyledi.

Reuters'a konuşan kaynaklar, Zelenskiy'nin bu hafta Trump ile Ukrayna'daki savaşı sona erdirme planının hassas yönlerini görüşmek üzere Amerika Birleşik Devletleri'ne gidebileceğini söyledi.

Leavitt, Washington ve Kiev'in Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını sona erdirme amaçlı olası bir anlaşma konusunda verimli görüşmelerde bulunduğunu ve hâlâ "sadece iki anlaşmazlık noktası" olduğunu ifade etti.

Fox News'in The Story programına verdiği röportajda, ABD Başkanı Donald Trump'ın savaşı sona erdirmek için bir anlaşmaya varma olasılığı konusunda iyimser olduğunu belirtti.

Leavitt, özellikle Cumhuriyetçi Parti içinden Başkan Donald Trump'a yöneltilen, Trump'ın Ukrayna'daki çatışmayı sona erdirme çabalarında Rusya'ya karşı taraflı davrandığını eleştirilerine yanıt verdi.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Beyaz Saray sözcüsü, "Amerika Birleşik Devletleri'nin bu savaşı sona erdirmek için her iki tarafla da eşit şartlarda çalışmadığı" fikrinin tamamen yanlış olduğunu belirtti.

Levitt, Trump'ın, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaşı sona erdirmek için bir plan üzerinde çalışma olasılığı konusunda "iyimserlik ve umut" ifade ettiğini söyledi.

Benzer bir bağlamda, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy dün yaptığı açıklamada, ABD ve Avrupa ile görüşülen önerilen barış planının "doğru" noktalar içerdiğini, ancak Amerikalı mevkidaşı Donald Trump ile görüşeceği hassas konular olduğunu söyledi.

Zelenskiy, dün akşam televizyonda yaptığı konuşmada, "Cenevre görüşmelerinin ardından, şu an itibarıyla daha az madde var- artık 28 değil- ve bu çerçeveye önemli sayıda doğru unsur dahil edildi" dedi.

Zelenskiy, "Ekibimiz bugün yeni taslak adımlar hakkında bir rapor sundu ve bu gerçekten doğru bir yaklaşım. Hassas konular ve en hassas noktalara gelince, bunları Başkan Trump ile görüşeceğim" ifadesini kullandı.

ABD yönetiminin önerdiği plana göre Moskova'nın hak iddia ettiği doğu Ukrayna'daki Donetsk ve Luhansk bölgeleri ile Rusya'nın 2014'te ilhak ettiği Kırım Yarımadası, ABD de dahil olmak üzere "fiilen Rus toprağı olarak tanınacak".

28 maddelik Amerikan planı, iki güney bölgesinin, Herson ve Zaporijya'nın bölünmesini öngörüyor. Kiev mevcut formülü kabul ederse, NATO'ya katılma hedefinden de vazgeçmeli ve bunu anayasasına dahil etmelidir.

Planda ayrıca Ukrayna ordusunun 600 bin askerle sınırlandırılması, NATO'nun Ukrayna'ya asker konuşlandırmaması, ancak Avrupa savaş uçaklarının Kiev'i korumak için Polonya'da konuşlandırılması öngörülüyor.