Dağlık Karabağ bölgesindeki Ermenilerin hemen hemen hepsi kaçtıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4578426-da%C4%9Fl%C4%B1k-karaba%C4%9F-b%C3%B6lgesindeki-ermenilerin-hemen-hemen-hepsi-ka%C3%A7t%C4%B1
Dağlık Karabağ bölgesindeki Ermenilerin hemen hemen hepsi kaçtı
Ermeniler, Azerbaycan güçlerinin eline geçen Dağlık Karabağ bölgesini terk ediyor (AFP)
Azerbaycan’ın zaferiyle sonuçlanan askeri operasyonun ardından, Dağlık Karabağ’dan 100 binden fazla kişi kaçtı ve bölgede Ermeni nüfusu yok denecek kadar azaldı.
Bölgeden kaçanların kabulünde bazı zorluklar yaşanıp, bu hafta sonunda bölgedeki insani ihtiyaçları değerlendirmek üzere bir Birleşmiş Milletler (BM) misyonunun gelmesi beklenirken, operasyona seyirci kalmakla suçlanan Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın muhalifleri protesto gösterileri düzenleyeceklerini bildirdi.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre, Başbakan sözcüsü Nazeli Bağdasaryan, ayrılıkçıların 20 Eylül’de teslim olmasından bu yana 100 bin 417 kişinin Ermenistan’a girdiğini söyledi.
Dağlık Karabağ’ın nüfusu 120 bin olarak tahmin ediliyor. Bu nedenle, kaçan kişilerin sayısı, bölgedeki Ermeni nüfusunun yüzde 80’inden fazlası anlamına geliyor.
Dağlık Karabağ’daki sivil haklar konusunda eski bir arabulucu olan Artak Beglaryan, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;
“Bölgede sadece, çoğu memur, acil servis çalışanı, gönüllü ve bazı özel ihtiyaçları olan kişilerden oluşan en fazla birkaç yüz kişi kaldı. Onlar da ayrılmaya hazırlanıyor.”
AFP muhabirleri, Kornidzor geçiş noktasında az sayıda ambulansın geldiğini görürken, Sınır Muhafızları sivilleri taşıyan son otobüslerin gelmesini beklediklerini belirtti.
En yakın kasaba olan Goris’te yüzlerce mülteci, merkez meydanda hükümetin kendilerine kalacak yer sağlamasını bekliyor.
BM Misyonu
BM, ‘yaklaşık 30 yıldır ilk kez’ Dağlık Karabağ’a ağırlıklı olarak insani ihtiyaçları değerlendirmek üzere bir heyet göndereceğini açıkladı.
Fransa ise, Azerbaycan’ın BM misyonunun bölgeye girmesine ancak bölge sakinlerinin çoğu kaçtıktan sonra izin verdiği için sert tepki gösterdi.
Fransa Dışişleri Bakanlığı, ‘Ermenistan’ın egemenliği ve toprak bütünlüğünü destekleme konusundaki kararlılığını’ yineledi.
Karabağ’daki ayrılıkçı yetkililer, 1 Ocak 2024 itibarıyla tüm devlet kurumlarının varlığına son verilmesine yönelik kararname imzaladı.
Bu, 30 yılı aşkın süre önce tek taraflı olarak ilan edilen ‘Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin sona ereceğini teyit eden tarihi bir deklarasyon olarak kabul edildi.
Dehşete kapılan Ermeni vatandaşlar, misilleme korkusuyla evlerini terk etti.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Müslümanların çoğunlukta olduğu Azerbaycan’dan ayrılan Hristiyan çoğunluklu bölgenin halkında intikam korkusu var.
Erkeklerin tamamının askeri ve muharebe tecrübesine sahip olduğu bu bölgedeki çoğu insan, güvenliklerini tehlikeye atabilecek her kişisel belge ve eşyalarını yaktıklarını söyledi.
Tutuklanma korkusu
Bakü yetkililerinin, silahlarını teslim eden ayrılıkçıların gitmesine izin verme taahhüdüne rağmen, Erivan, bölgeden kaçan sakinlerin ‘yasadışı bir şekilde’ tutuklanmaktan korktuğunu vurguladı.
Azerbaycan şu anda ayrılıkçı liderlerle ‘yeniden entegrasyon’ görüşmeleri yürütürken, bazı üst düzey isimleri de gözaltına aldı.
Daha önce teslim olacağını açıklayan, Karabağ'daki ayrılıkçı rejimin eski Dışişleri Bakanı David Babayan tutuklanan son kişi oldu.
Kurendzor ile Goris arasındaki bir benzin istasyonunun yakınında AFP’ye konuşan eski asker Gary Haryoumian (38) telefonundan cephede ‘öldürülen arkadaşlarının’ fotoğraflarını sildiğini söyledi.
Bölgeyi Ermenistan’a bağlayan tek dağ yolunda kaçışlar sürerken, Pazartesi günü bölgedeki bir akaryakıt deposunda meydana gelen patlamada en az 170 kişi hayatını kaybetti.
Kazada ayrıca çoğu ciddi yanıklara maruz kalan 349 kişi de yaralandı.
Yüzünde yanıklar oluşan ve elleri bandajlanan yaralı Samvil Hambardsumyan, Ermenistan’ın sınır kasabası Goris’te tedavi altına alındı.
61 yaşındaki dokuz çocuk babası AFP’ye açıklamasında, “Önümde sırada dokuz kişi vardı. Eğer orada olmasaydı tamamen yanacaktım” dedi.
Erivan’da gösteri
Ermeni nüfusunun bölgeden kitlesel göçünün devam etmesi, bir kez daha ‘etnik temizlik’ suçlamalarını gündeme getirdi.
Uluslararası Adalet Divanı, Ermenistan’dan bu bölgede yaşayanların korunması için acil önlemler alınması yönünde bir talep aldı.
Erivan’da dün yaklaşık iki bin kişi, Kasım 2022’den Şubat 2023’e kadar hükümeti yöneten bölgenin eski ayrılıkçı lideri Ruben Vardanyan’la dayanışmak amacıyla gösteri yaptı.
Azerbaycan Devlet Güvenlik Servisi’ne göre, Vardanyan Laçın sınır kontrol noktasından geçmeye çalışırken yakalanmıştı.
Öğretmen Alina Dadian (48) AFP’ye şunları söyledi;
“Uluslararası toplumun Vardanyan’ın kaderine göz yummayacağını umuyorum.”
Rusya’nın Azerbaycan’ın askeri operasyonuna müdahale etmemesi, Ermenistan’ı ‘geleneksel müttefiki’ Moskova’yı, ‘tarihi düşmanı’ Azerbaycan karşısında kendisini terk etmekle suçlamaya sevk etti.
Kremlin ise, bu suçlamaları reddetti.
Rusya’nın, 2020’den bu yana güçlerin konuşlandırıldığı bu ayrılıkçı bölgedeki Rus barışı koruma misyonunun geleceğine Azerbaycan ile birlikte karar vermesi bekleniyor.
Azerbaycan Savunma Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, iki ülke sınırındaki Ermenistan Silahlı Kuvvetleri mevzilerinden keskin nişancı tarafından açılan ateş sonucu bir Azerbaycan askerinin öldüğünü duyurdu.
İsrail'in Batı Şeria'ya saldırısı ve ilhakın başlangıcıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5152758-i%CC%87srailin-bat%C4%B1-%C5%9Feriaya-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1-ve-ilhak%C4%B1n-ba%C5%9Flang%C4%B1c%C4%B1
İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)
İsrail'in Batı Şeria'ya saldırısı ve ilhakın başlangıcı
İsrail işgali altındaki Filistin toprakları Batı Şeria'nın Ramallah kentinin batısında Givat Ze'ev yerleşim biriminde yeni inşa edilen evler, 3 Haziran 2025 (AFP)
Muhammed Necib
Batı Şeria artık sadece 1967'den bu yana işgal altında tutulan bir Filistin toprağı değil, aynı zamanda çaresiz bir uluslararası ortam, zayıf bir Filistin Yönetimi ve 21. yüzyılın en kötü apartheid rejimi olarak tanımlanabilecek bir durumla karşı karşıya olan bir halka karşı İsrail’in sistematik askeri operasyonlarının, şiddet olaylarının eşlik ettiği yerleşim birimlerinin genişlemesinin ve sessiz Yahudileştirmenin devam ettiği bir sahne haline geldi.
İsrail’deki aşırı sağcı hükümetin iktidara gelişinden bu yana Batı Şeria son on yılların en tehlikeli saha ve siyasi değişimlerine tanık oluyor. Bu durum sadece yaklaşık üç milyon Filistinlinin günlük yaşamını tehdit etmiyor. Bir yandan da İsrail, dikkatlerin Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşa odaklanmasından, politikalarına yönelik uluslararası tutumun zayıflığından ve Beyaz Saray'da kendisini destekleyen bir ABD başkanının varlığından yararlanarak Batı Şeria'daki politikalarını ve emellerini ilerletirken, Batı Şeria'nın fiilen ilhakını ve Yahudileştirilmesini hızlandıriyor ve coğrafyayı yeniden şekillendiriyor.
Filistinliler, dönüm noktasının 7 Ekim 2023'te İsrail ordusu ve yerleşimcilerin Batı Şeria'yı ve şu anda en kötü apartheid rejimiyle karşı karşıya olan vatandaşlarını hedef alan saldırılarını tırmandırmasıyla yaşandığını söylüyor. Filistinliler, dönüm noktasının 7 Ekim 2023'te İsrail ordusu ve Yahudi yerleşimcilerin Batı Şeria'yı ve şu anda en kötü apartheid rejimiyle karşı karşıya olan sakinlerini hedef alan saldırılarını tırmandırmasıyla yaşandığını söylüyor.
Filistinliler İsrail'de iktidarda aşırı sağcı bir hükümetin olmasının yerleşim faaliyetlerinin hızlanmasında ve Batı Şeria'nın ilhak edilmesinde büyük etkisi olduğu konusunda hemfikir olsa da Birzeit Üniversitesi'nden siyaset bilimci Dr. Ghassan Al-Khatib Al Majalla’ya yaptığı değerlendirmede, İsrail'deki mevcut hükümet düşse ve değişse bile Filistin topraklarının Yahudileştirilmesinin ve ilhakının durmayacağını belirtti. İsrail'deki demografik değişikliklerin siyasi ve ideolojik değişiklikleri yansıttığını söyleyen Dr. Khatib, 7 Ekim savaşından bu yana siyasi ve ideolojik değişiklikler nedeniyle çok sayıda laik görüşlü yerleşimcinin göç ettiğini, sayıları artan dindarlar da dahil olmak üzere aşırı sağcıların ise hiç göç etmediğini ifade etti.
Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) bağlı Ayrım Duvarı (Utanç Duvarı) ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyi yetkilisi Emir Davud, 7 Ekim 2023 tarihinden 2025 haziran ayı başlarına kadar Batı Şeria'da yaklaşık 53 bin dönüm araziye el konulduğunu ve Filistin toprakları üzerinde inşa edilen onlarca yerleşim birimi ileri karakolunun yasallaştırılması ve kalıcı yerleşimlere dönüştürüldüğünü, bunun da İsrail'in Batı Şeria'da gerçek bir ilhak uyguladığını gösterdiğini söyledi.
İsrail ordusu, Batı Şeria'daki köy ve kasabaları coğrafi olarak birbirinden ayıran yüzlerce askeri kontrol noktası ve demir kapı kurarak Batı Şeria'daki Filistinlilerin hayatını zorlaştırıyor.
İsrail, Batı Şeria'yı ilhak etmek istediğini ve bazı yetkilileri aracılığıyla amacının Batı Şeria'da bir Filistin devleti kurulması ihtimalini ortadan kaldırmak olduğunu açıkça ifade ediyor. Bu ilhakı da sadece toprakla sınırladığından bu, Filistinlilere Doğu Kudüs veya işgal altındaki Suriye toprağı Golan Tepeleri sakinleri gibi İsrail kimliği verilmeyeceği anlamına geliyor.
Davud, Batı Şeria'nın hedef alınmasında İsrail ordusu ve yerleşimcilerin rolünü işlevsel bir değiş tokuş olarak tanımlıyor. İsrail ordusunun, Batı Şeria'nın doğusundaki 30 Bedevi topluluğunu, bazılarının avukatlarının tehcir kararlarını durdurmak için İsrail yargısına başvurmasının ardından tehcir edemediğinde, İsrail ordusunun bu görevi Bedevi topluluklarına daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şiddetle saldıran ve onları topluluklarını terk etmeye zorlayan yerleşimcilere verdiğine dikkati çekti.
İsrail, 2024 yılında 51 yerleşim birimi ileri karakolu kurdu. 7 Ekim 2023'ten 2025 haziran ayı başlarına kadar bu sayı yaklaşık 75’e ulaşırken 22 Filistinli çeşitli şiddet olaylarında yerleşimciler tarafından öldürüldü. Ayrıca Filistinlilere ait 400 mülk, çiftlik ve aracı kundaklayan yerleşimciler, 7 Ekim 2023'ten 2025 haziran ayı başlarına kadar çoğu Nablus'un güneyinde, Ramallah'ın doğusunda, Salfit bölgesinde ve El Halil'in güneyinde olmak üzere Filistinlilere karşı yaklaşık 6 bin saldırı gerçekleştirdi.
İsrail ordusu ise Batı Şeria'daki şehir ve köyleri coğrafi olarak ikiye bölen ve hareket özgürlüğünü engelleyen yüzlerce askeri kontrol noktası ve demir kapıyı konuşlandırıp yeniden faaliyete geçirerek Batı Şeria'daki Filistinlilerin hayatını zorlaştırıyor. Filistinliler iş ve eğitim yerlerine gidip gelebilmek için geçmek zorunda oldukları kontrol noktalarında onlarca saat geçiriyor. İsrail ordusu 7 Ekim'den sonra Batı Şeria’da 170 kontrol noktası daha kurarak toplam kontrol noktası sayısını 898'e çıkardı. İsrail Savunma Bakanlığı'nın işgal altındaki Filistin topraklarını yürütme kolu olan Sivil İdare, Batı Şeria'nın kuzeyindeki güvenlik kontrolünü sıkılaştırırken 7 Ekim 2023'ten 2025 haziran ayı başlarına kadar özellikle Tulkerim, Nur Şems ve Cenin mülteci kamplarında olmak üzere 3 bin 225 yapıyı ve bin 225 evi yıktı, 22 binden fazla Filistinli mülteciyi yerinden etti.
Filistinliler, ordusu ve yerleşimcileriyle İsrail hükümetinin zamana karşı yarıştığına, Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaştan ve bu savaşın dehşetine odaklanılmasından faydalanarak Batı Şeria'yı ilhak etme ve Yahudileştirme projesini ilerletmek için sahadaki birtakım gerçekler dayattığına inanıyor.
Filistinliler, Filistin Yönetimi'nin İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik politikalarının tehlikelerine uluslararası toplumum dikkatini daha fazla çekmek için daha etkili bir diplomatik çaba sarf etmesini bekliyor.
Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Dr. Mustafa Bergusi, Al Majalla’ya yaptığı açıklamada İsrail'in Batı Şeria'nın yüzde 44'ünü kontrol altına aldığını belirterek, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in Batı Şeria'da İsrail egemenliğini dayatma niyetlerini açıkladıklarını, bunun da bağımsız bir Filistin devleti kurulması ihtimalini yok etmek anlamına geldiğini söyledi.
Bergusi İsrail'in politikasını şöyle özetledi:
“7 Ekim olaylarından sonra Siyonist hareket Filistinlilerle uzlaşmaya hazır olmadığını teyit etti ve Batı Şeria’yı ele geçirmek, ilhak etmek, Yahudileştirmek ve İsrail devletinin yanında bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek istiyor.”
Belki de en önemlisi, bu yeni gerçeklik Filistin Yönetimi'ni, güvenlik aygıtını (Batı Şeria'da 35 bin personel görev yapıyor) ve bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik umutların azalması ve Batı Şerialıların yaşadığı ciddi ekonomik sıkıntılar nedeniyle Filistinliler arasında zorunlu göç ve siyasi bir çözüme olan güvenin yitirilmesine yönelik artan söylemlerle vatandaşlarını koruma ve hatta meşruiyetini sürdürme kabiliyetini zayıflatıyor.
Batı Şeria’da 3 milyondan fazla Filistinlinin karşı karşıya kaldığı baskı ve acıların ortasında Filistin Yönetimi, Filistin topraklarının Yahudileştirilmesini ve ilhakını durduramamakla suçlanıyor.
Yakının mezarını ziyarete gelen Filistinli bir kadının işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Cenin mülteci kampındaki mezarlığa ulaşmasını engelleyen bir İsrail askeri, 6 Haziran 2025 (Reutes)
Filistin Yönetimi'nin ve Filistinlilerin kendi topraklarındaki kararlılığını destekleyecek ve yerleşim, ilhak ve toprak hırsızlığı projelerine direnecek bir strateji benimsemesi gerektiğini düşünen Dr. Ghassan Al-Khatib, Al Majalla’ya yaptığı değerlendirmede, “Filistin toprakları üzerindeki çatışmayı çözecek olan bu halk direnişidir” ifadelerini kullandı.
Çoğu Filistinli, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'a yeniden gelişinin İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etme iştahını açtığına ve 1967'de Batı Şeria'yı işgal etmesinden bugüne kadar İsrail ordusu ve yerleşimcilerin davranışlarının aynı olduğu en uzun dönem olmasının da gösterdiği üzere Avrupa ve Arap ülkelerinin İsrail projeleri karşısındaki zayıflığının da verdiği rahatlıkla İsrail'e yeşil ışık yaktığına inanıyor. Sanki İsrail ve ABD’nin Filistinlilere zulmetme ve günlük yaşamlarını taciz etme konusunda birbirlerinin rollerini tamamladıklarını düşünüyorlar.
Filistinliler, Filistin Yönetimi'nin İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik politikalarının tehlikelerine ve Batı Şeria'daki gerilimi İsrail'in lehine çözme girişimlerine uluslararası toplumum dikkatini daha fazla çekmek için daha etkili bir diplomatik çaba sarf etmesini bekliyor.
Batı Şeria’da yerleşimciler ve İsrail ordusu tarafından kullanılan ortak yollarda seyahat eden Filistinliler, yerleşimciler tarafından asılan ve üzerinde Gazze Şeridi'ndeki yıkıma dair resimlerin olduğu ‘Bu sizin kaderiniz, burada bir geleceğiniz yok, Ürdün'e göç edin!’ yazılı pankartları görüyorlar.
Batı Şeria bugün, statükonun devamının apartheid rejimi ile tek devletli bir gerçekliğin kökleşmesi ve iki devletli çözümün kesin olarak sona ermesi anlamına geldiği tehlikeli bir kavşakta bulunuyor.
İsrail’in aşırı sağcı hükümetinin İsrail ordusu, yerleşimciler ve Sivil İdaresi tarafından sahada uygulanan politikası, Batı Şeria topraklarının daha büyük bölümünün yerleşim birimlerini genişletme projeleri için kullanılması amacıyla en fazla sayıda Filistinliyi en küçük toprak parçasına hapsetmeye dayanıyor gibi görünüyor.
1954'ten beri Tulkerim Mülteci Kampı’nda yaşayan emekli Tümgeneral Adnan ed-Damiri, Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun Tulkerim, Nur Şems ve Cenin mülteci kamplarında yaşayanları sınır dışı etmesinin amacının Filistinli mülteciler sorununu, bu sorunun sembolleri olan BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) faaliyetlerini ve mülteci kamplarını sona erdirerek bitirmek olduğunu söyledi. Emekli Tümgeneral Bu saldırıların gelecekte Batı Şeria’daki diğer mülteci kamplarına yayılacağı tahmininde bulundu.
Ramallah'ın doğusundaki Deyr Dibvan beldesinde yaşayan bir Bedevi olan Halil Melihat ve onunla birlikte hayvancılıkla uğraşan 200 aile, yerleşimcilerin İsrail ordusunun koruması altında kendilerine defalarca kez saldırması ve hayvanlarını çalması üzerine 23 Mayıs'ta bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Melihat, “Yerleşimcilerin gece gündüz tacizlerine ve saldırılarına maruz kaldık, en sonuncusu da ailemizin mensubu olduğu topluluğun içinde bir yerleşim karakolu kurulmasıydı. İsrail polisine ve Sivil İdaresi'ne şikayette bulunduk, ancak yerleşimcilerin bize ve hayvanlarımıza yönelik saldırılarını engellemek için hiçbir şey yapmadılar, bu yüzden ayrılmak zorunda kaldık” ifadelerini kullandı. Yerleşimcilerin kendilerine fiziksel saldırıda bulunduğunu söyleyen Melihat, altı erkeğin yaralanarak hastaneye kaldırıldığını aktardı.
Melihat, ‘çoban yerleşimi’ olarak bilinen yerleşimciler tarafından komşu arazilerde otlamalarının engellenmesi nedeniyle 4 bin olan koyun sayısının 100'e düştüğünü belirtti.
İşgal altındaki Batı Şeria’nın Deyr Dibvan beldesine İsrailli yerleşimciler tarafından düzenlenen saldırıdan bir gün sonra yanmış bir araç, 5 Haziran 2025 (AFP)
İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik saldırıları, bir yandan iki devletli bir çözümü imkânsız hale getirirken, diğer yandan Batı Şeria'da yaşayan üç milyon Filistinlinin, Yahudileştirme, toprak gaspı, yerleşim birimleri inşası, cinayetler, tutuklamalar, askeri kontrol noktaları ve İsrail'in daha önce hiç olmadığı kadar kendilerine karşı yürüttüğü ekonomik savaşın hedefinde böyle bir çözümün gerçekleşme ihtimaline dair umutlarını tamamen yitirmelerine neden oldu. İsrail'in politikaları Batı Şeria'daki Filistinliler için bir beka tehdidi haline gelirken İsrail'i bu politikalardan geri adım atmaya zorlayacak kararlı bir uluslararası duruş olmadan bu politikaları durdurmanın mümkün olmadığını düşünüyorlar. Bu durum aynı zamanda birçoğunu İsrail'e karşı tutumlarını ve inançlarını radikalleştirmeye ve belki de yerleşimcilerin şiddetine ve ordunun baskısına karşı silahlı eylemleri desteklemeyi ve gerçekleştirmeyi düşünmeye itiyor.
Mevcut durumun devam etmesi, tek devlet realitesinin apartheid rejimi ile pekiştirilmesi ve iki devletli çözümün kesin olarak sona ermesi anlamına geldiğinden, Batı Şeria bugün tehlikeli bir kavşakta duruyor. Bu gerçeklik sadece Filistinliler için geçerli bir felaketin değil, aynı zamanda topyekûn bir intifadadan, güvenliğin çöküşüne ve hatta Filistin şehirlerinde bölgesel istikrarı tehdit edecek toplumsal bir ayaklanmaya kadar beklenmedik şekillerde ortaya çıkabilecek bir patlamanın da habercisidir.