Ömer Önhon
Kıbrıs’ın başkentinin iki farklı adı var. Rumca Nicosia olarak adlandırılan şehrin Türkçe adı ise Lefkoşa. Kıbrıslı Rumlar ve uluslararası toplumun büyük çoğunluğu için burası, (Berlin'in birleşmesinden sonra) dünyada iki devlet arasında bölünmüş haldeki son şehirken Kıbrıslı Türklere göre dünyada iki farklı ülkenin başkenti olan tek şehirdir.
Venedikliler tarafından 16’ncı yüzyılda inşa edilen Lefkoşa/Nicosia, on bir kulenin aralarına serpiştirildiği surlarla çevrili orijinal tarihi mahallenin merkezi etrafında büyüyüp gelişen bir şehir.
Günümüzde ikiye bölünmüş halde olan şehrin iki yakası dikenli teller, petrol varillerinden oluşturulan bariyerler, duvarlar ve binalar ile örülen ve ‘Yeşil Hat’ olarak adlandırılan tampon bölge ile birbirinden ayrılıyor. Rumlar ise bu hattı zamanında Avrupa'yı istila eden Hun İmparatoru Attila'nın anısına ‘Attila Hattı’ olarak adlandırıyorlar.
İki yaka arasında uzanan bu tampon bölge bazı yerlerde birkaç metreyi geçmiyor. Birleşmiş Milletlere BM) ait olan ve askerleri tarafından korunan kuleler ve diğer gözlem tesislerini içerir.
Lefkoşa çarşısında gezerken sokaklarından birinin girişinin şehrin Türk tarafında, sonu ise Rum tarafında olan binalar gördüm. Sokağın sonu iki metre yüksekliğinde bir duvarla kapatılmıştı ve duvarın arkasındaki insanlar Rumca konuşuyordu. Zira duvarın diğer tarafı Rum kesimine aitti.
Bir defasında Rocas Bastion (Yigitler) Parkı’ndaki kafelerden birinde oturmuş bulunduğum yerden sadece üç metre ötedeki çitin arasında yer alan Rum sokaklarının yayalar ve araçlarla dolup taştığını, her zamanki günlük hayatlarını sürdürdüklerini gördüm.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1960 yılına ait verilere göre şehirde 25 bin 530 Kıbrıslı Rum ve 14 bin 682 Kıbrıslı Türk yaşıyordu. Kırsal kesimdekileri de hesaba kattığımızda Kıbrıslı Rumların toplam sayısının 64 bin 53, Kıbrıslı Türklerin sayısının ise 22 bin 130 civarında olduğunu görüyoruz.
Günümüzde Lefkoşa'nın nüfusun 100 bin Türk ve 280 bin Rum olmak üzere 380 bin civarı olduğu tahmin ediliyor. Şehrin yakınlarındaki birçok kişi, buranın Türkiye’nin 1974 yılındaki askeri müdahalesi sonucunda bölündüğünü düşünseler de gerçekler, esasında bu bölünmenin İngilizlerin özellikle 1958 yılında Kıbrıslı Savaşçıların Milli Örgütü’nün (EOKA) başlattığı isyana müdahale çabaları çerçevesinde surlarla çevrili şehrin Türk ve Rum kesimleri arasına bir ayrım hattı çekmesiyle ortaya çıktığını gösteriyor.
Günümüzde ikiye bölünmüş halde olan şehrin iki yakası dikenli teller, petrol varillerinden oluşturulan bariyerler, duvarlar ve binalar ile örülen ve ‘Yeşil Hat’ olarak adlandırılan tampon bölge ile birbirinden ayrılıyor. Rumlar ise bu hattı ‘Attila Hattı’ olarak adlandırıyorlar.
‘Kanlı Noel’ olarak da bilinen ve Kıbrıs Rum Ulusal Muhafızlar tarafından desteklenen radikal EOKA militanlarının 1963 yılının aralık ayında Kıbrıs Türklerine karşı başlattığı saldırı sonrası başkentteki bu hattın kapsamı genişletildi ve yeniden teyit edildi.
Kıbrıs Rumlarının saldırısının başlamasıyla birlikte 103'ten fazla köyden yaklaşık 30 bin Kıbrıs Türkü kaçtı. Kaçanlar, Kıbrıs Türklerinin küçük topluluklar halinde yaşadığı adanın diğer bölgelerindeki güvenli yerlerin yanı sıra Lefkoşa'daki Türk mahallelerine sığınıp barikatlar kurdular.
Kıbrıs Rumları, yıllar içinde Lefkoşa’daki Kıbrıs Türklerinin savunma hatlarını delmek için çeşitli girişimlerde bulundularsa da Faşist EOKA militanlarının soykırım girişimlerine karşı ailelerini ve Türk toplumunu savunduklarını vurgulayan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) her seferinde onları geri püskürtmeyi başardı. Lefkoşa’daki Milli Mücadele Müzesi (Barbarlık Müzesi) Lefkoşa çevresindeki diğer eserlerin yanı sıra ülke tarihinin o acı dönemini hatırlatan fotoğraflarla ve belgelerle dolu.
Adını İngiliz subayın haritayı çizerken kullandığı kalemin renginden alan Yeşil Hat, başkentte iki taraf arasındaki çatışmayı durdurmak için alınan geçici bir önlemdi. İki tarafın da geçemeyeceği bir hat olarak tanımlandı.
Daha sonraki olaylarla birlikte hat adanın tamamını ikiye bölecek şekilde 180 kilometre uzunluğa ulaştı. Kıbrıs adasının Türk ve Rum kesimlerini ayıran bu hat, iki ülkeyi ayıran bir sınır haline geldi.
Bugün Lefkoşa’nın eski şehir bölgesi harap halde görünüyor. Bütçe konusunda ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu söylenen belediye tarafından bölgeye yeterince bakım yapılmıyor. Belediye Başkanı beklentileri karşılayamazken birçok kişi bu alanda yetkin ve gerekli yeteneklere sahip olmadığını düşünüyor. Ancak Surlariçi bölgesi olarak anılan bu kısım halen cazibesini ve kimliğini koruyor.
Burada 19. Yüzyıldan kalma Osmanlı evleri, ünlü Arasta Çarşısı, Selimiye Camii ve Arap Ahmet Paşa Camii gibi Osmanlı eserlerinin yanı sıra şehrin çeşitli noktalarındaki kervansaraylar Lefkoşa’nın önemli tarihi ve kültürel simgeleri arasında yer alıyor.
Arasta ve Bandabuliya pazar yerlerindeki yiyecek tezgahları, kitapçılar, antika dükkanları ve el işçiliği ürünlerin bulunabileceği butiklerin yanı sıra giyim ve moda sektörünün en ünlü markalarının taklit ürünlerini satan mağazaların yer aldığı eski çaşıda fiyatlar turistler için oldukça cazip.
Ledra Palace’a bakan Zehra Caddesi’nde sıra sıra dizili kafeler, restoranlar ve barlar bulunuyor. Geceleri öğrenciler, bölge sakinleri ve turistler buraya akın ediyor ve dolayısıyla trafik de artıyor.
Kıbrıs Türklerinin ve Rumlarının yanı sıra diğer milletlerden insanlar da Lefkoşa’nın Türk tarafı ile Rum tarafı arasında yayalar için ayrılmış Lokmacı ve Ledra Palas sınır kapılarından geçiyorlar. Kentteki üçüncü sınır kapısı olan Metehan Sınır Kapısı’ndan ise ağırlıklı olarak araçlar geçiyor.
Adını İngiliz subayın haritayı çizerken kullandığı kalemin renginden alan Yeşil Hat, başkentte iki taraf arasındaki çatışmayı durdurmak için alınan geçici bir önlemdi. İki tarafın da geçemeyeceği bir hat olarak tanımlandı.
İki taraf arasındaki geçişler, ancak 2003 yılında başladı. Sınır kapıları günün 24 saati açık ve Türk tarafındaki sınır görevlileri güneyden kuzeye gelen ziyaretçileri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bayrağı altında karşılıyorlar. Ziyaretçiler uyruklarına bağlı olarak pasaportla ya da sadece kimlik kartlarını göstererek karşıya geçebiliyorlar. Sınır kapılarındaki tabelalarda Türkçe, Rumca ve İngilizce olarak bilgilendirmeler yapılıyor.
1940’lı yıllarda inşa edilen ünlü lüks otel Ledra Palace, Kıbrıs’taki bölünmüşlüğün ana simgelerinden biri olarak görülür. Çünkü savaş yıllarında Kıbrıs Rumlarından keskin nişancılar bu otelin çatısını mevzilenip şehrin Türk tarafını hedef alıyordu. Kıbrıs Türklerinden keskin nişancılar ise diğer taraftaki en yüksek binalardan biri olan dört katlı Muharrem Apartmanı’nın çatısından karşılık veriyordu.
Ledra Palace bugün, tampon bölge içinde, 1974’ten beri burada görev yapan Kıbrıs’taki BM Barış Gücü (UNFICYP) tarafından karargah olarak kullanılıyor. Bina Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları arasındaki resmi toplantıların yanı sıra BM’nin, sivil toplum kuruluşlarının ve yerel toplulukların toplantılarını gerçekleştirdikleri mekan olarak kullanılmıştı.
Ledra Palace Sınır Kapısı’nın yakınlarında yer alan KKTC Cumhuriyet Meclisi’nin biraz ilerisinde bulunan kalelerden birinde Cumhurbaşkanlığı kompleksi bulunuyor. Şu an Cumhurbaşkanlığı Ofisi olarak kullanılan bina, 1939 yılında dönemin İngiliz valisi için kolonyal tarzda inşa edilmişti. Bina daha sonra Kıbrıs Türkleri yönetimi tarafından kullanıldı. 1983 yılında KKTC Cumhurbaşkanlığı Ofisi olarak kullanılmaya başlandı.
Kıbrıs Türkleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önerisi üzerine Lefkoşa’nın yeni gelişen bölgelerinden birinde, Metehan Sınır Kapısı yakınlarında yeni, modern bir Cumhurbaşkanlığı kompleksi inşa etmeye başladılar. Burası 1974 yılı öncesinde 600 Türk askerinden oluşan Türk alayının konuşlandığı ve savaşta Türk askerleri ile Rum askerleri arasındaki en ağır çatışmaların bazılarına sahne olan bölgedir.
Lefkoşa’nın Surlardışı bölgesi ise büyük kısmı 1970’li ve 80’li yıllarda inşa edilen, yüksekliği birkaç kattan fazla olmayan apartmanlara, narenciye ağaçları olan bahçeli küçük evlere ve villalara ev sahipliği yapıyor.
Lefkoşa’da yeni inşa edilen binalarda dahi halen yatay mimarinin hakim olduğunu görmek gerçekten güzel. Ancak daha fazla bina inşa etme arzusu, gelecekte işlerin değişeceğine işaret ediyor.
Lefkoşa, güney dışında tüm yönlere doğru genişleyerek kuzeyde, eskiden merkeze yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta bulunan büyük bir köy olan Gönyeli’ye ulaştı.
Günyeli, son dönemde bir inşaat furyasına tanık oluyor. Yeni villalar ve apartmanlar inşa ediliyor. Artık ‘Yeni Kent’ olarak adlandırılan Gönyeli’de dünyaca ünlü markaların da olduğu birçok modern mağazaya ve hizmete ulaşılabilen bir yer haline geldi.
Üç yıl önce açılan 5 yıldızlı ve 18 katlı Concorde Hotel, Lefkoşa’nın, Girne (Beşparmak) Dağları’nın ve güneydeki Rum kesiminin tamamını panoramik olarak görme imkanı sunuyor. Beşparmak Dağları üzerlerine boyanmış devasa Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti bayrakları, Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY) de dahil her yerden görülebiliyor.
Lefkoşa’nın Surlardışı bölgesi ise büyük kısmı 1970’li ve 80’li yıllarda inşa edilen, yüksekliği birkaç kattan fazla olmayan apartmanlara, narenciye ağaçları olan bahçeli küçük evlere ve villalara ev sahipliği yapıyor.
Bölgedeki bir diğer önemli nokta olan Yakın Doğu Üniversitesi ise 2,3 milyon metrekarelik bir alan üzerine kurulu. Bu yıl 143 ülkeden yaklaşık 27 bin öğrencinin eğitim gördüğü üniversite uluslararası akademik çevrelerde tam akreditasyona sahip. Üniversitede ders dili olarak Türkçe ve İngilizce kullanılırken ekonomi, bankacılık ve finans gibi bazı bölümlerde dersler Arapça olarak da görülüyor.
Üniversite yerleşkesinde fakültelerin yanı sıra üniversite hastanesi, üç müze, kültür merkezi ve alışveriş merkezleri yer alırken yerleşke aynı zamanda Kıbrıs Türklerinden çeşitli sanatçıların onlarca bronz ve mermer heykelinin bulunduğu bir açık hava sergisi olma özelliği de taşıyor.
Tüm bunların yanı sıra yerleşkede üniversitenin, Kıbrıs Türklerinden yetkin mühendislerin Türkiye ve diğer bazı ülkelerdeki meslektaşlarıyla birlikte yıllar süren yoğun çalışmalarının ardından, başarılı bir şekilde geliştirilen Günsel marka elektrikli otomobili üretmeyi başardığı bir tesis de bulunuyor. Tüm testleri tamamlanmış olun elektrikli otomobil seri üretime ve satışa neredeyse hazır durumda.
Kısacası Kıbrıs Türkleri Lefkoşa'yı geliştirip tüm temel tesisleriyle tam bir şehir haline getirdiler ve şehir, KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınmamasından ve belediyelerin tam bir yetkinlikle yönetilmemesinden kaynaklanan tüm sorunlara rağmen bir sonraki aşamaya geçmeye artık hazır.
*Bu çeviri Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden yapılmıştır.