Dijitalleşme çağında geleceğin şehirleri ve Berlin örneği

Söz konusu şehirlerin inşasında odak noktanın insan olduğu vurgulanıyor.

Şehir planlaması, insanların yaşamı açısından büyük önem taşıyor. (illüstrasyon: Jamie Wignall).
Şehir planlaması, insanların yaşamı açısından büyük önem taşıyor. (illüstrasyon: Jamie Wignall).
TT

Dijitalleşme çağında geleceğin şehirleri ve Berlin örneği

Şehir planlaması, insanların yaşamı açısından büyük önem taşıyor. (illüstrasyon: Jamie Wignall).
Şehir planlaması, insanların yaşamı açısından büyük önem taşıyor. (illüstrasyon: Jamie Wignall).

Sawsan Jamil Hassan

Şehirler kıskanılır mı? Berlin’e ilk gelişimde onu kıskandığımı hissettim. 2012 yılının son günüydü ve yaşadığım bu duyguları o sıra kaleme almıştım. Suriye halkının rejime karşı başlattığı ayaklanma henüz ikinci yılını doldurmamıştı. Yani olaylar henüz her şeyi yok eden, şehirlerde ve köylerde büyük yıkımlara yol açan, insanları yerinden eden, geriye kalanları yoksullaştıran, onları bu çağa, dijital devrim çağına, insan hakları çağına ait olmayan bir hayata iten bir savaşa dönüşmemişti.

Aslında Suriye şehirlerinin güzel olmadığını, onlara olan sevgimizin, eşsiz estetik güzelliklerinden ve tarihlerinden değil, popüler hayal gücünün ve abartılı duyguların harika auralarından kaynaklandığını öğrenmem uzun sürmedi. Diğer yandan buralarda yaşayanlar, başka şehirlere baksalar, zamanla kimliği silinen, geçmiş ya da şimdiki bir döneme gönderme yapacak özellikleri neredeyse yok olan bir çevrede yaşadıklarını anlarlardı. Tümör gibi büyüyüp şişen şehirlerin kendilerine estetik bir dokunuşun yapılabileceği hiçbir şekli, hiçbir yapısı ve sakinlerinin rahat yaşamasını sağlayacak altyapısı kalmadı. Kriz içindeki şehirlerdi ve bu krizler, onların ruhlarını, yaratıcılıklarını, yaşamlarını etkiliyordu. Nesiller boyu buralarda yaşayanların ruhlarına aşılanan vatan sevgisi değildi bu. Daha ziyade elden kayıp giden bir ömür ve hayal kurmaya ya da umut etmeye hacet olmayan bir gelecek karşısında geçmişe olan bağlılıktı.

Berlin, bazı şehirler gibi insanın gözünü kamaştıran bir şarkıcıya benzeyen şehirlerden değil. Daha ziyade kendi sırları içinde kaybolmayı isteyeceğiniz ve sırları açığa çıktıkça daha fazla gizli hazine keşfetme duygusu uyandıran bir labirente benziyor. Berlin’e ilk gelişimin üzerinden geçen on yılın ardından gurbetçisine ya da sığınmacısına verdiği o aşinalık ve yakınlık hissine rağmen Suriye'den Yemen'e, Lübnan'dan Sudan'a, Libya'ya kadar Arap coğrafyasındaki ülkelerin başına gelen ve belki de saymakla bitmeyen felaketlerin dehşetinin bir kanıtı olarak ortaya çıkan o uzaklık hissine yeniden kapılmaya başladım. Şehirlerimizde yaşanan yıkımın boyutu ruhun derinliklerine çarpan soruları işaretlerini de beraberinde getiriyor. Şehirlerimiz, İkinci Dünya Savaşı’nda neredeyse tamamen yıkılan, fakat tıpkı diğer Alman şehirleri gibi küllerinden yeniden doğan Berlin'e kıyasla ne kadar çirkin olduklarıyla ne kadar harap oldukları arasında bir karşılaştırma olarak karşımıza çıkıyor. Almanya, bugün kendi deneyimlerine sahip, dünyamızın en güçlü ülkeleri arasında sağlam bir şekilde yer almış bir ülkedir.

Berlin, bazı şehirler gibi insanın gözünü kamaştıran bir şarkıcıya benzeyen şehirlerden ziyade kendi sırları içinde kaybolmayı isteyeceğiniz ve sırları açığa çıktıkça daha fazla gizli hazine keşfetme duygusu uyandıran bir labirente benziyor.

Türkiye ve Suriye'yi vuran 6 Şubat deprem felaketi öncesindeki savaş yılları boyunca Suriye’nin savaşta yıkılan şehirlerinin görüntüleri ekranlarda dolup taşarken, ardından deprem felaketinin görüntüleri ekranlara yansıdı. Sonra Libya’da yıllar süren çatışmaların ardından gelen sel felaketiyle aynı şey tekrarlandı. Bu görüntüler karşısında bu ülkelerde yaşayan her bir fert geleceğe ve kadere dair soru işaretlerinin adeta saldırısına uğruyor. Dünyada benzer koşullara sahip diğer ülkeleri ya da bölgeleri için de gelecek meselesi, yeniden yükselip inşa edilecek yeni şehirlerin hayalini kurmaktan geçiyor. Peki, bu şehirler neye benzeyecek? Bu durumun gelecekte hüküm sürecek rejimlerin nasıl olacağıyla, savaşların ve felaketlerin yıkıntıları üzerinde şekillenecek toplumların yapısıyla bağlantılı olacağına şüphe yok. Ancak en büyük felaket şehirlerin eski şartlarda, yolsuzluk, baskı ve cehalet rejimleri altında yeniden şekillenmesi olacağı da kesin.

Fotoğraf Alt: Berlin, doğal yapısıyla ve nefes alan alanlarıyla örnek teşkil ediyor. (Shutterstock)
 Berlin, doğal yapısıyla ve nefes alan alanlarıyla örnek teşkil ediyor. (Shutterstock)

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre Almanya Dışişleri Bakanlığı Alman Bilgi Merkezi sayfasında yer alan, ‘Şehirlerin Yeniden Keşfi’ başlıklı Manfred Ronzheimer tarafından kaleme alınan bir makalede, daha önce bu kadar çok insanın hiçbir zaman şehir merkezlerinde yaşamamış olması nedeniyle insanlık tarihindeki en büyük göç hareketinin başladığı değerlendiriliyor. Bu değerlendirmedeki doğruluk payı yüksek. Zira göç, şehirlere doğru genişleme ve buradaki nüfus yoğunluğunun artması, dijital çağda insanlığın gelişmesi ve özel ihtiyaçlarının çoğalmasıyla birlikte artan ve karmaşık hale gelen konut, kamu tesisleri, altyapı ve hizmetlerin sağlanması konusunda acımasızca zorlayıcı bir güç hale geldi. Dünyanın birçok ülkesinde kırsal kesimden kentlere göçün arttığı, hatta Suriye kentlerinde bile son elli yılda bu olgunun daha da kötüleştiği ve büyük kentleri çevreleyen gecekonduların adeta bir sefalet duvarı oluştuğu biliniyor.

Yaşadığımız 21’inci yüzyılın mükemmel şehirler yüzyılı olduğu söylense de şehirler aynı zamanda ‘kaynakları doymaksızın tüketen dev bir kara deliğe’ de benzetiliyor. Bu durum, nüfusun ve şehirlere doğru göç dalgalarının endişe verici bir şekilde arttığı bir dönemde, ülkeler ve hükümetler için büyük bir sorunu haline gelirken uzmanlar bu konuda çözüm arayışına girdiler.

Çok merkezli şehirler

Manfred Ronzheimer’ın da makalesinde değindiği gibi; geleceğin şehirlerinin, sakinlerini yutan ‘dev’ şehirler yerine çok merkezli olarak planlanmasının istendiği görülüyor. Bu özelliği Berlin'de görüyoruz. Berlin’in mahalleleri sosyal ve idari hizmetler açısından neredeyse kendi kendine yetiyor. Mahallelerin düzenlenmesi noktasında ise buna kentin yatay uzanan bölümlerini birbirine bağlayan, hükümetlerin her zaman geliştirmeye ve dijital çağa ayak uydurmaya çalıştığı bir ulaşım ağı eşlik ediyor. Ancak hükümetler hiçbir sorunla karşılaşmıyor değil. Her zaman bu sorunlara dikkat etmeye ve bunlara çözüm bulmaya çalışıyorlar. Ancak aynı makalede Berlin'deki Şehir Planlama Enstitüsü İcra Direktörü'nün söylediği gibi yeni bir şehrin bir Avrupa şehrinin ‘tipik imajı’ ile uyumlu olması gerektiği şeklinde bir vizyon olduğundan gelecekteki çeşitli gelişmelerde bunun dikkate alınması gerekiyor. Bu tipik imaj, şehrin tarihselliği, özgürlüğü, kentsel yaşam tarzı, mimari tasarımın kalitesi ve iyi düzenlenmiş olması gibi birtakım unsurların bulunmasını gerektiriyor. Bunun yanında hükümetler, topluma danışma ve kararlara, sorunların ve vizyonların çözümüne toplumun katılımını sağlama politikasını benimserler. İlgili yetkililer, geleceğin şehrinde şehrin sakinlerinin her zaman merkezi konumda olması gerektiğini belirtiyorlar. Bunun için de şehrin doğayla olan ilişkisine odaklanıyorlar. Berlin'i ziyaret eden bir kişi, buradaki geniş yeşil alanlarda, ormanlarda, bahçelerde ve sürdürülebilirlik faktörleri, sosyal ayrışma ve birleşme belirtileri, kültürel medeniyet ve insanlar ile teknoloji arasındaki ilişki arayışında bunu hissedebiliyor. Tüm dünyanın istediği o akıllı şehirlere ulaşmak, yapay zeka (AI) alanındaki büyük ilerlemeye rağmen o kadar kolay değil. Çünkü dijital gelişmelerin hızı, insanın ona doğru dönüşüm ve onunla kolayca başa çıkma hızına ayak uyduramadı.

Barınma ve hareket özgürlüğü, uluslararası sözleşmeler ve eyalet yasaları uyarınca tanınan temel insan haklarından biridir. Bu yüzden barınma ve hareket özgürlüğü, şehirlerin düzenlenmesi ve sakinlerine bu hakların sağlanması konusunda başlıca odak noktasını oluşturuyor.

Berlin tarzında bir şehir inşa etmeyi hedeflediğini söyleyen şehir planlamacısı Philippe Boutilier, şunları söyledi:

“Avrupa'da başka bir kültüre sahibiz. Farklı bir kültürümüz olduğu için bu projeyi Silikon Vadisi'yle kıyaslayamam. Bizler burada bir Disneyland inşa etmeye çalışmıyoruz. Daha ziyade bir yandan Berlin'in o meşhur karışımını, sosyal yapısını, küçük bölünmeyi ve çoğulculuğu korumaya çalışırken yaşam standardını yükseltmek için yeni teknolojilerin kullanılmasını hedefliyoruz. Bir şehre makul bir yaşam standardının nasıl sağlanacağıyla ilgili tartışmalar yapılıyor.”

‘Bir şehrin insanca bir yaşam standardına nasıl kavuşturulacağı meselesi’ özellikle halk tarafından seçildiğini ve halk için çalıştığını iddia eden, ancak asıl amacının insanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan Suriye başta olmak üzere talan haldeki ülkelerin halkları için acı veren bir nokta. Suriye’nin şehirleri savaş öncesinde yetkililerin adeta yarış halinde olduğu kaoslara ve çirkinliklere sahne oldu. Yetkililer kentsel genişleme, kırsal kesimden kentlere göç furyası ve nüfus artışıyla uğraşmak bir yana o şehirlerin kimliğinden geriye kalanı da yok ettiler. Artık o eski mahalleleri ancak diziler, filmler ve eski fotoğraflarda görebiliriz. Orada burada ortaya çıkan dev kentsel projeler arasında yok olamaya karşı direnen az sayıda kalıntı, insanların can güvenliğini sağlayacak asgari düzeyde dahi altyapının olmadığı dar sokaklar, tezgahların, eşyaların ve arabaların işgal ettiği daha dar kaldırımlar, araba sayısının dramatik bir şekilde arttığı bir dönemde garajı olmayan kule gibi yükselen binalar, ipleri birbirine dolanmış ve korkunç bir şekilde boşlukta asılı kalan elektrik kabloları, suyun ulaşmadığı evler, hurdaya dönmüş ulaşım araçları, özel ihtiyaçları olan kişilere yönelik hiçbir hizmetin olmadığı bir şehir  kaldı geriye. Çok şey söylenebilir, ancak görünen köy kılavuz istemiyor. Ancak tüm bu basitliklerin resmi kurumlardaki yolsuzluk şemsiyesi altında yaratıldığını, büyüdüğünü ve büyütüldüğünü söylemekte fayda var. Toplumsal olarak 50 yılı aşkın bir süre boyunca şehirlerimiz başı boşluğa ve çürümeye terk edildi. Doğal felaketlere karşı direnemez hale gelen şehirlerimiz bir deprem, bir kasırga karşısında yerle bir oluyor. Yoksul kesim, barajlar inşa etmek için evlerinden çıkarılarak sel vurunca anında çöken evler inşa etmeye ve yıkılan evleriyle birlikte sel sularına kapılıp gidecekleri bir kadere terk edildi.

Fotoğraf Altı: Berlin, planlamasıyla ön plana çıkan şehirler arasında. (Shutterstock)
Berlin, planlamasıyla ön plana çıkan şehirler arasında. (Shutterstock)

Barınma ve hareket özgürlüğü, uluslararası sözleşmeler ve eyalet yasaları uyarınca tanınan temel insan haklarından biridir. Bu yüzden barınma ve hareket özgürlüğü, şehirlerin düzenlenmesi ve sakinlerine bu hakların sağlanması konusunda başlıca odak noktasını oluşturuyor. Ancak yönettikleri halkların çıkarlarını umursamayan totaliter, diktatör rejimlerin kontrolündeki köhne ülkelerde bu haklar ihlal ediliyor. Bu rejimlerin tek amacı kendi çıkarlarını korumak ve bazı yozlaşmışların ülke ekonomisini, kaynaklarını ve halkının kaderini kontrol etmesini sağlamaktan ibaret. Hiçbir projeleri, bilgileri, hukuki ve ahlaki düzenlemeleri olmayan bir savaş tüccarı sınıfı türedi. Bu sınıf, sadece şehirleri sabote eden projelere imza atıyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Britanya'nın en büyük ikinci kentinde çöp alarmı: Sıçanlar parti veriyor

Örgütlü işçilerin grevi üçüncü haftasını tamamlarken çöp dağları daha da büyüdü (Reuters)
Örgütlü işçilerin grevi üçüncü haftasını tamamlarken çöp dağları daha da büyüdü (Reuters)
TT

Britanya'nın en büyük ikinci kentinde çöp alarmı: Sıçanlar parti veriyor

Örgütlü işçilerin grevi üçüncü haftasını tamamlarken çöp dağları daha da büyüdü (Reuters)
Örgütlü işçilerin grevi üçüncü haftasını tamamlarken çöp dağları daha da büyüdü (Reuters)

Britanya'nın en büyük ikinci kenti Birmingham'daki grev kent yönetimini alarma geçirdi. 

Birmingham Kent Konseyi Başkanı John Cotton acil durum ilanı yaparak "Bu adımı atmak zorunda kaldığımız için üzgünüz ancak Birmingham genelindeki topluluklara zarar ve sıkıntı veren bu durumu tolere edemeyiz" dedi. 

17 bin tonu aşkın çöpün yollarda kalmasıyla birlikte bu adım atıldı. Böylece 35 çöp toplama aracı, sözleşmeli ekiplerle birlikte bölgeye getirilerek Birmingham'ı temizleyecek. 

Daha önceki geçici çalışanlarla kenti temizleme planları, grevdeki işçilerin engellemeleriyle karşılaşmıştı. 

Birmingham Kent Konseyi pazartesi yaptığı açıklamada bu engellerin aşılacağını da öne sürdü. 

Çöpçülerle kent yönetimi arasındaki gerginlik Aralık 2024'ten beri sürüyor. Kent yönetiminin kararlarıyla birlikte daha az maaş alacaklarını savunan işçiler, 11 Mart'ta iş bıraktı. 

Sendikalı işçiler, çöp toplama ve geri dönüşüme dair pozisyonların kaldırılmasına da karşı.

Unite the Union adlı sendikanın genel sekreteri Sharon Graham, "Birmingham konseyi bu çatışmayı çok rahat çözebilirdi ancak rütbe indirimleri ve maaş kesintilerini her ne olursa olsun gerçekleştirmeyi kafalarına takmış gibi görünüyorlar" dedi. 

Birmingham yönetimiyse kapatılan pozisyonlarda çalışan kişilere verilecek eğitimden sonra, onların aynı maaşı alacakları pozisyonlara getirileceğini vurguluyor.

fgbhnj
Park eden çöp kamyonları haftalardır kımıldamıyor (Reuters)

İşçi Partililerin yönettiği Birmingham'da halk, çöplerden rahatsız. 

Kent sakinlerinden Ian Cook camlarını kokudan dolayı açamadığını söylüyor. Yol kenarındaki çöplere işaret ederek "Bunlardan önce herhangi bir sıçan yoktu. Şimdi çimlerin üstünde parti veriyorlar" diyor.

Basmin Khan ise kentin bazı bölgelerinde çöplerin toplandığını, bazılarındaysa biriktiğini söyleyerek kendi mahallelerinin niye ihmal edildiğini sorguluyor.

Independent Türkçe, CNN, BBC