Maldivler devlet başkanını seçerken gözler Çin-Hindistan rekabetine çevrildi

Maldivler’de muhalefet koalisyonunun destekçileri 30 eylülde sokağa çıkarak Muhammed Muizzu’yu destekleyen sloganlar attı. (AFP)
Maldivler’de muhalefet koalisyonunun destekçileri 30 eylülde sokağa çıkarak Muhammed Muizzu’yu destekleyen sloganlar attı. (AFP)
TT

Maldivler devlet başkanını seçerken gözler Çin-Hindistan rekabetine çevrildi

Maldivler’de muhalefet koalisyonunun destekçileri 30 eylülde sokağa çıkarak Muhammed Muizzu’yu destekleyen sloganlar attı. (AFP)
Maldivler’de muhalefet koalisyonunun destekçileri 30 eylülde sokağa çıkarak Muhammed Muizzu’yu destekleyen sloganlar attı. (AFP)

Şakir Hüseyin

Maldivler geçtiğimiz eylül ayında sandık başına gitti. Seçimlerden önce dış basında çıkan haberlerde özellikle bölgenin iki önemli gücü Çin ile Hindistan arasındaki rekabete dikkat çekildi. Seçimlerden galibiyetle çıkan yeni Devlet Başkanı Muhammed Muizzu görevi resmi olarak mevcut Devlet Başkan İbrahim Muhammed Salih’ten önümüzdeki kasım ayında alacak. Bir yandan görev devir teslimiyle ilgili hazırlıklar devam ederken diğer yandan önümüzdeki günlerde yukarıdakilere benzer haberlere rastlamak mümkün.

Muizzu, 30 Eylül'de yapılan ikinci turda oyların yüzde 54'ünü alarak Salih'i kolay bir şekilde mağlup etti. Ülkede 282 binin üzerindeki seçmenin yüzde 85'i oy kullandı. İlk turun yapıldığı 9 Eylül'deki oylamada kazananın belirlenememesi üzerine ikinci tura gidildi. Muizzu, ilk turda oyların yüzde 46'sını alırken, Salih yüzde 39 oyda kaldı. Seçimlere giren diğer altı aday ise önemli bir başarı elde edemedi. Muizzu’nun seçimlerde öne çıkışı, yeni evlilerin popüler balayı destinasyonu olan, güzel plajları ve lüks turistik tesisleriyle bilinen bu takımada ülkesinde rüzgarın estiği yönü gösterdi.

Çin yanlısı olarak bilinen Muizzu’nun rakibi Salih ise Hindistan'la yakın olarak görülüyor. Bu yüzden Maldivler'de jeopolitikten çok daha fazlası söz konusu.

Muizzu, ülkenin muhalefet kanadından İlerici Parti (PPM) ve Ulusal Halk Kongresi Koalisyonu (PNC) partilerinden oluşan muhalefet ittifakının adayı olarak seçimlere katıldı. İttifakın ilk tercihi eski Başkan Abdulla Yameen’di. Ancak Yameen, yolsuzluk davasında aldığı 11 yıl hapis cezası nedeniyle başkanlık yarışına giremedi.

Yameen, resimlerinin muhalefetin seçim afişlerinde yer aldığı Maldivler'de halkın geniş kesiminin desteğine sahip. Yameen’in destekçileri ve yeni devlet başkanı, eski Devlet Başkanı Yameen’e yönelik suçlamaların siyasi olduğunu ve 2022 aralığında verilen mahkeme kararının siyasileştirildiğini söylüyorlar.

Muizzu, 30 Eylül'de yapılan ikinci turda oyların yüzde 54'ünü alarak Salih'i kolaylıkla mağlup etti. Ülkede 282 binin üzerindeki seçmenin yüzde 85'i sandık başına gitti.

Yameen, Hindistan basınında sık sık eleştiriliyor. Analistler ve yorumcular, Çin'in, nüfusu 520 bini bulan ve stratejik öneme sahip bir konumu olan Maldivler’de nüfuzunun artmasından Yameen’i sorumlu tutuyor.

Muizzu’nun seçilmesi Maldivler'de Çin yanlısı bir değişimin işareti mi?

Muizzu’nun iktidarında Maldivler dış politikasının parametrelerin yeniden düşünülmesi için olgunlaşacağı ve şu anki Maldivler Demokratik Partisi (MDP) iktidarından önemli ölçüde farklı olacağını söylemek yanlış olmaz. Hindistan’ın nüfuzu ve özellikle askeri alandaki rolüne ilişkin Maldivler'in hassasiyetlerinin dikkate alınmasıyla dış ilişkilerde bir denge oluşması bekleniyor.

xcsd
Maldivler’in yeni Devlet Başkanı Muhammed Muizzu 2 Ekim'de destekçilerine hitap etti. (AP)

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre Yameen'e karşı büyük bir önyargıya ve Maldivler'i ‘Hindistan'ın arka bahçesi’ olarak gören katı bir görüşe sahip olan Hint basını, Maldivler’deki seçimlerin sonuçlarını Yeni Delhi için bir başarısızlık olarak nitelendirdi. Ancak belki de bu noktada sergilenecek en iyi tutum Maldivler halkının seçimine saygı duymak olacaktır.

Muizzu kanadında seçim zaferinden bu yana yapılan açıklamalarda Maldivler'in bölgesel istikrar için yapıcı rol oynama ve Hint-Pasifik bölgesi olarak adlandırılan ABD öncülüğündeki jeopolitik yapılanmaya düşmeme politikası çerçevesinde Hindistan'a dostane ve sıcak ilişkiler konusunda güvence vermeye çalışıldı.

Hindistan’a yakınlığının Salih'in yeniden seçilme hedefine büyük zarar verdiğine şüphe yok. Ancak Salih’in halkın sevgisini kazanamamasının ardındaki tek neden bu değildi. Muhalefet, Salih’in iktidarını, ‘Önce Hindistan’ politikası olarak adlandırdığı dış politikasında şeffaf olmamakla ve barınma, iş gibi konuları ciddiye almamakla suçluyor. Salih'in bazı üst düzey yetkilileri, İslami ahlak ve normları göz ardı eden davranışlarından dolayı sosyal medyada büyük alay konusu oldu.

Maldivler'de Yameen İlerici Partisi'nin önderlik ettiği ‘India Out’ (Hindistan Dışarı) başlıklı seçim kampanyası iktidardaki MDP’yi o kadar köşeye sıkıştırdı ki kendisini eleştirenlerle başa çıkabileceği tutarlı bir strateji geliştiremedi.

Yameen, 2013 yılından 2018 yılına kadar Maldivler Devlet Başkanı olarak görev yaptı. Bu süre zarfında da Çin'in Maldivler'de daha büyük rol oynamasına önemli katkısı oldu. Maldivler her ne kadar Hindistan'ın bölgesel politikasında önemli bir yere sahip olsa da Ortadoğu ile Doğu Asya arasındaki ticaret ve enerji taşımacılığının çoğunun gerçekleştiği yoğun deniz yollarına yakın konumu nedeniyle Çin için de büyük öneme sahip. Maldivler, Çin'in Bir Kuşak Bir Yol Girişimi kapsamında çeşitli altyapı projeleri için de bir cazibe merkezi haline geldi.

Örneğin Maldivler’in başkenti Male'yi uluslararası havalimanının bulunduğu Hulhule Adası'na bağlamak amacıyla Ağustos 2018’de hizmete açılan Çin-Maldivler Dostluk Köprüsü, iki ülke arasındaki ilişkilerde bir kilometre taşı olurken Hindistan'ın da Maldivler'de çeşitli projeleri bulunuyor.  Bunun yanı sıra Hindistan, Maldivler’e oldukça fazla yardım ve kredi sağladı.

Hint basını, Maldivler’deki seçimlerin sonuçlarını Yeni Delhi için bir başarısızlık olarak nitelendirse de belki de bu noktada sergilenecek en iyi tutum Maldivler halkının seçimine saygı duymak olacaktır.

Yameen’in iktidarı kaybetmesi, Maldivler ile ilişkilerini 2011 yılında Male’ye büyükelçi atadığından bu yana hızla geliştirmeye çalışan Çin için bir başarısızlık olarak değerlendirildi. Salih ise Yeni Delhi yanlısı politikalarına rağmen, Pekin’le de genel olarak istikrarlı bir ilişki sürdürdü. Çin, Salih'in Hindistan'la olan olumlu ilişkileri konusunda görüşünü açıkça ifade etmekten kaçınarak ekonomik gücünü ustalıkla kullandı. Çin'in son beş yılda Maldivler'de sergilediği sakin tutum, Hindistan’a ilerleyen günler için ders niteliğindeydi. Ancak Hindistan, Maldivler'le olan ilişkilerine daha tarihsel bir bağlamda bakıyor. Maldivler'le olan ‘çok yönlü’ ilişkisinin herhangi bir unsurunun baskı altına girmesi halinde bundan duyacağı rahatsızlığı kamuoyundan gizlemekte zorlanabilir. Hindistan'ın itidalli davranmayı tercih etmesi ise Çin’le derhal bir gerilime girmek yerine uzun vadeli hedeflerle ilgilendiği anlamına gelecektir.

Bu küçük takım ada ülkesi, Hintler arasındaki bazı kesimlerin, özellikle de kamuoyunu ve yerel siyaseti etkileyenlerin hayal gücünde önemli bir yere sahip. 1988 yılının kasım ayında dönemin Maldivler Devlet Başkanı Mamun Abdül Gayyum’un Sri Lanka merkezli Tamil Ealem Kurtuluş Kaplanları grubuyla iş birliği yapan bir grup Maldivli tarafından kendisini hedef alan bir darbeyi engellemesine yardım etmesi talebinde bulunduğu, ‘Kaktüs Operasyonu’ adıyla bilinen olayda Hindistan’ın Maldivler’e yönelik askeri müdahalesi, belki de Hindistan-Maldivler ilişkileriyle ilgili tartışmanlar çerçevesindeki en şaşırtıcı olaylardan biridir.

Bununla birlikte Hint askerlerinin daha geniş bir ekonomi ve güvenlik ortaklığı içinde şu an Maldivler’de bulunması, ülkede hassas ve tartışmalı bir konu haline gelirken Muizzu seçim kampanyasında bu konuyla ilgili vaatte bulundu.

Hindistan ile Maldivler arasındaki ilişkiler, Yameen iktidarının 2018 yılında Hindistan'dan askerlerini ülkeden geri çekmesini istemesi üzerine gerildi. Yameen, Hindistan ile Çin arasında bir vekalet mücadelesi olarak görülen olayda aynı yılın sonlarında yapılan muhalefet kanadının Salih'i desteklemesi sonucunda seçimleri kaybetti.

Eski İmar Bakanı ve başkent Male’nin eski Belediye Başkanı olan 45 yaşındaki Muizzu’nun seçim zaferi dolaylı olarak Yameen'in seçim zaferi olarak görülebilir. Bu sonucun Çin ile Hindistan arasındaki güç dinamikleri açısından sahneyi yeniden şekillendireceğine şüphe yok.

Maldivler, Hindistan’ın isteklerinin ve Çin’in büyük güç statüsünün farkında ve yeni iktidar, özellikle Kovid-19 salgını sonrası ortaya çıkan ekonomik gerçekler ve Rusya-Ukrayna savaşıyla yeniden şekillenen küresel güvenlik ortamı çerçevesinde bunları ustalıkla karşılamaya çalışacak. Ancak en önemli unsur, Maldivler'in bağımsızlığına ve ulusal kimliğine yönelik herhangi bir ihlali hoş karşılamayacak olan halkın görüşü olmaya devam edecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



ABD Gizli Servisi, Flushing Meadows finalini taraftarlar için bir kabusa dönüştürdü

ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. (Reuters)
ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. (Reuters)
TT

ABD Gizli Servisi, Flushing Meadows finalini taraftarlar için bir kabusa dönüştürdü

ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. (Reuters)
ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. (Reuters)

ABD Açık Tenis Turnuvası (Flushing Meadows) finali, ABD Başkanı Donald Trump'ın varlığı İspanyol Carlos Alcaraz ile İtalyan Jannik Sinner arasındaki tek erkekler finalinin başlangıcını gölgede bırakınca tartışmalara sahne oldu. Şarku’l Avsat’ın İngiliz gazetesi The Telegraph'tan aktardığına göre Trump, stadyuma girişi engelleyen sıkı güvenlik önlemleri arasında seyircilerin yuhalama ve eleştirileriyle karşı karşıya kaldı.

Turnuvanın sponsoru Rolex'in daveti üzerine maça katılan Trump, ABD milli marşı çalınırken Arthur Ashe Stadyumu'nun dev ekranında göründü ve bazı seyircilerden alkış, bazılarından ise yuhalama aldı. Ancak en çarpıcı sahne, ilk setin bitiminden sonra kameraların ABD Başkanı’nı tekrar göstermesiyle yaşandı. Tribünlerdeki muhabirlere göre, bu sefer daha da yüksek yuhalama ve protestolar yükseldi.

dfrgty
ABD Başkanı Donald Trump, turnuvanın sponsoru Rolex'in daveti üzerine turnuvaya katıldı. (Reuters)

Tartışma tribünlerle sınırlı kalmadı; ABD Tenis Federasyonu'nun medya ve televizyon yayıncılarına, başkanın katılımına yönelik seyircinin tepkisini ‘hiçbir şekilde’ göstermemeleri talimatını verdiği haberleri sızdı. Ancak Sky Sports'ta saha analisti olarak çalışan eski İngiliz tenisçi Laura Robson, “Canlı yayında Trump'ı ekranda gösterdiler ve ona karşı çok fazla yuhalama vardı” diyerek bu talimatı ihlal etti.

Tenis efsanesi Martina Navratilova da eleştirenler arasına katılarak, güvenlik önlemleri nedeniyle finalin başlamasının 37 dakika gecikmesini ‘kabul edilemez’ olarak nitelendirdi. Navratilova, “İnsanlar bu maçı izlemek için binlerce dolar ödedi, ama maçın başında stadyumun yarısı boştu... Bu normal değil” dedi. Navratilova X platformundaki hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, seyircilerin girişindeki gecikmeyi alaycı bir şekilde yorumlayarak “Teşekkürler, Trump!!!” diye yazdı.

vfgthy
ABD Başkanı Donald Trump'ın varlığı ve ABD Gizli Servisi tarafından uygulanan güvenlik önlemleri karışık izlenimler bıraktı. (AFP)

ABD Gizli Servisi tarafından uygulanan güvenlik önlemleri, Flushing Meadows kompleksinin dışında uzun kuyruklar oluşmasına neden oldu ve yüzlerce taraftar, heyecanla beklenen finalin ilk dakikalarını kaçırmak zorunda kaldı. Bazı taraftarlar, resmi turnuva mağazalarından satın alınan metal şişeler de dahil olmak üzere kişisel eşyalarına el konulmasından şikâyet ederken, bazıları ise maçı izlemek için koltukların üzerinden atlamak zorunda kaldı.

Oyuncular da bu kaostan etkilendi. Haberlere göre Alcaraz ve Sinner, karmaşık denetim prosedürleri nedeniyle sabahın erken saatlerinde stadyuma gelmek zorunda kaldı. Üçüncü setin başında, kalabalık halen koltuklarına ulaşmaya çalışırken, üst tribünlerin büyük bir kısmı boş kalmıştı.

dfrgt
ABD Başkanı Donald Trump, stadyum platformundan kalabalığı selamladı. (Reuters)

ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü Brendan McIntyre, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. ‘Güvenlik önlemlerinin ABD Gizli Servisi tarafından onaylandığını ve bunların etkisini azaltmak için önceden taraftarlara erken gelmeleri ve toplu taşıma araçlarını kullanmaları konusunda mesajlar gönderildiğini’ belirten McIntyre, “Hayranların koltuklarına ulaşmaları için ekstra zaman tanımak amacıyla maçın başlangıcını geciktirdik” dedi.

Final karşılaşması, İspanyol tenisçi Alcaraz'ın zaferiyle sona ererken, Trump'ın maçı izlemeye gelmesi etkinliğin en önemli tarafı oldu. Flushing Meadows tribünleri, ABD Başkanı’nı çevreleyen tartışmaları yansıtan bir siyasi savaş alanı haline geldi.


Tahran: UAEA ile müzakerelerimiz olumlu ilerliyor

Tahran: UAEA ile müzakerelerimiz olumlu ilerliyor
TT

Tahran: UAEA ile müzakerelerimiz olumlu ilerliyor

Tahran: UAEA ile müzakerelerimiz olumlu ilerliyor

Tahran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile yapılan görüşmeleri, iki taraf arasında iş birliği konusunda nihai bir anlaşmaya varılamamasına rağmen ‘olumlu’ olarak nitelendirdi.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, UAEA’nın ‘İran'ın güvenlik önlemleri anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini artık eskisi gibi yerine getirmediğini kabul ettiğini’ söyledi.

Bekayi, Tahran’ın UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi'nin nükleer programla ilgili gönderdiği son üç aylık rapordan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdi. Rapor, bu hafta Viyana'da yapılacak UAEA Yönetim Kurulu toplantısında tartışılacak.

Bekayi, raporun ‘İran'ın nükleer tesislerine yapılan yasadışı saldırı göz önüne alındığında adil olmadığını’ belirterek, ‘böyle bir olayın kurumun açık bir tavır almasını ve ihlali kınamasını gerektirdiğini’ bildirdi.

Bekayi, ‘İran'ın raporu incelediğini ve yorumlarını resmi olarak bir memorandumda UAEA’ya ve Yönetim Kurulu'na ileteceğini’ belirtti.

Şarku'l Avsat'ın İranlı Öğrenciler Haber Ajansı'ndan (ISNA) aktardığına göre Bekayi, raporun ‘haziran ayında İsrail ile İran arasında yaşanan 12 günlük savaştan önceki dönemi kapsadığını’ söyledi.

Bekayi, “UAEA, özellikle nükleer tesislere yönelik saldırılarla başa çıkmak için bir protokolün bulunmaması nedeniyle, işlerin eskisi gibi devam edemeyeceğini fark etti. Bu inanç, UAEA’yı İran'ın görüşünü dinlemeye sevk etti. Şu ana kadar Tahran ve Viyana'da iki taraf arasında üç tur müzakere yapıldı, sonuncusu cuma ve cumartesi günü gerçekleştirildi” ifadelerini kullandı.

Bekayi, ‘son turun sonuçlarının halen incelenmekte olduğunu ve bir sonuca varıldığında bir sonraki aşamanın açıklanacağını’ belirtti. Bekayi ayrıca, iki tarafın, bir sonraki aşamada iş birliği mekanizmasını tanımlayan nihai metin üzerinde yakında anlaşmaya varacağını umduğunu ifade etti.

Bekayi, raporda UAEA müfettişlerinin geçtiğimiz mayıs ayında Fordo Nükleer Tesisi’nden Viyana'ya iki belge aktardığının belirtildiğini ve bunun protokollerin ihlali olarak kabul edildiğini, UAEA’nın da bunu kabul ettiğini kaydetti. Ancak raporda, İran'ın bu müfettişlerin geri dönmesini engelleme kararının haksız olduğu belirtildi. Tahran ise bu belgelerin İran tesislerinden hiç çıkmaması gerektiği için bu önlemin haklı olduğunu düşünerek bu görüşü reddediyor.

UAEA’yla yapılacak bir sonraki müzakere turuna ilişkin olarak, üçüncü turun sonuçlarının halen değerlendirilmekte olduğu ve bu sonuçlara göre bir sonraki adımın belirleneceği ifade edildi.

UAEA'nın son toplantısında, Grossi'nin İran'ın faaliyetleri hakkında ayrıntılı bir rapor sunarak bunları Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na ‘uygunsuzluk’ olarak nitelendirmesi üzerine, üç Avrupa ülkesi ve ABD tarafından desteklenen ve İran'ı kınayan bir karar kabul edildi. Bu, son yirmi yılda nadir görülen bir adımdı.

İsrail, Batının kararının kabul edilmesinden 24 saat sonra İran'ın nükleer ve askeri tesislerine saldırılar düzenledi ve iki taraf arasında 12 günlük bir savaş çıktı. ABD de İran'ın uranyum zenginleştirme için kullandığı ana nükleer tesislerine saldırarak savaşa katıldı.

Geçen hafta UAEA, bu haftaki toplantılarda tartışılmak üzere İran'ın nükleer programı hakkında ayrıntılı bir rapor gönderdi. Raporda, İsrail ve ABD tarafından bombalanan tesislerde denetimlerin yeniden başlatılması konusunda henüz bir anlaşmaya varılmadığı doğrulandı.

Grossi çarşamba günü Reuters'a yaptığı açıklamada, UAEA’nın İran ile denetimlerin nasıl yeniden başlatılacağına dair görüşmelerinin aylarca sürmemesi gerektiğini belirterek, bu hafta içinde bir anlaşmaya varılması çağrısında bulundu.

Grossi, İsrail'in 13 Haziran'da zenginleştirme tesislerine ilk saldırılarını başlatmasından bu yana UAEA’nın İran'dan yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stoklarının durumu veya yeri hakkında herhangi bir bilgi almadığını doğruladı.

Grossi, UAEA’nın normalde yüzde 20 veya üzerinde zenginleştirilmiş uranyumun durumunu doğrulamadan bir aydan fazla zaman geçmesine izin veremeyeceğini vurguladı. İran'ı kınayan Grossi, “Her zaman denediğim gibi, diplomasiye bir şans vermek, sürecin yeniden rayına oturmasını sağlamak için çabalıyoruz. Elbette bu makul bir zaman dilimi içinde yapılmalıdır” şeklinde konuştu.

Avrupa Troykası ülkeleri (Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya), Tahran'ın haziran ayında ABD tarafından bombalanan üç nükleer tesise Birleşmiş Milletler (BM) müfettişlerinin geri dönmesine izin vermemesi halinde, eylül sonunda resmi olarak snapback olarak bilinen BM yaptırımlarının Tahran'a hızla geri getirilmesi mekanizmasını uygulamaya karar verdi.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ve Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, geçtiğimiz perşembe günü Doha'da bir araya gelerek, snapback mekanizmasının devreye alınmasını görüştüler.

Bekayi, görüşmeler sırasında iki tarafın ilgili makamlarla koordinasyon halinde üzerinde çalışması gereken fikir ve önerilerde bulunduğunu açıkladı. Bu görüşmelerin ‘Avrupalı ​​tarafların davranışlarında bir değişikliğe’ yol açacağını umduğunu ifade ederek, görüşmeyi ‘faydalı’ olarak nitelendirdi.

Bekayi, İran'ın ‘çıkarlarını savunmak, taleplerini sunmak ve bu mekanizmanın devreye sokulmasının sonuçları konusunda uyarmak için her fırsatı değerlendirmeyi görevi olarak gördüğünü’ vurguladı. Bu nedenle, bu tür görüşmelerin gerekli ve faydalı olduğunu belirtti.

Bekayi, temasların sürdüğünü ve önümüzdeki günlerde yeni görüşmelerin beklendiğini belirtti. Avrupa ülkeleriyle bir sonraki müzakere turunun tarihinin henüz belirlenmediğini, ancak iletişimin düzenli olarak devam ettiğini söyledi.


İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
TT

İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)

İbrahim Hamidi

Bu soru Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, Lübnan'da, Yemen'de ve İran'da soruluyor. Ancak Suriye'de, komşuluk, tarih ve bağlamla ilgili birçok nedenden dolayı bu sorunun bazı yan boyutları da var.

Beşşar Esed rejiminin geçtiğimiz yılın sonlarında düşmesi, İran ve ‘direniş ekseni’ için en büyük darbe olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Zira Suriye, Lübnan'daki Hizbullah'ın silah koridoru, Irak'ın arka bahçesi, Tahran'ın desteklediği Filistinli silahlı grupların karargahı ve Husiler ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı milislerin eğitim kamplarının merkeziydi. Bu yüzden Heyet-i Tahriru’ş-Şam’ın (HTŞ) geçtiğimiz yıl kasım ayı sonlarında Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nu başlatmasının ardından İsrail'in, Esed adına Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasını önlemek için İran'a saldırması şaşırtıcı değildi. İsrail ayrıca, kasım ayında Halep düştüğünde rejimi desteklemek için sınırı geçmeye çalışan Iraklı milislere de saldırılar düzenledi. Aslında İsrail, kasım ayında, Saldırganlığı Caydırma Operasyonu başlamadan önce 2011 yılından bu yana İdlib kırsalında bu türden ilk saldırı olarak, Hizbullah ve DMO’nun Serakib'deki operasyon odasını yok eden cerrahi saldırılar düzenlemişti.

Fakat HTŞ'nin geçtiğimiz yıl aralık ayında Şam'a girmesi, İsrail'i Suriye ve Esed rejimi konusunda 50 yıldır süren ‘belirsizlik halinden’ çıkardı. Golan Tepeleri, 1974 yılında iki ülke arasında Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşmasının imzalanmasından bu yana onlarca yıldır tarafsız ve sessiz bir cephe oldu ve stratejik silahlar kontrol altındaydı. Füzeler, kimyasal silahlar ve varil bombaları güney cephesinde veya İsrail ile savaşta değil, Suriyelilere karşı kullanıldı.

Suriye belirsizliği ile karşı karşıya kalan İsrail, kısa sürede 700 saldırı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti ve Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'nde ilan edilen tampon bölgeyi işgal etti.

İsrail, Suriye’nin yeni yönetimi üzerindeki belirsizlik karşısında neler yaptı?

  1. İsrail kısa bir süre içinde 700 hava saldırısı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde bulunan tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti.
  2. Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girerek burayı işgal etti.
  3. Golan Tepeleri'nin kuzeyinden güneyine kadar tampon bölgeye paralel olarak Suriye topraklarında 7 kilometre derinliğinde bir şerit işgal etti.
  4. Golan Tepeleri’ndeki en yüksek stratejik zirve olan Cebel eş-Şeyh Gözlemevi’ni işgal etti.
  5. Şam ile Golan Tepeleri arasındaki bölgeyi güvenlik bölgesi ilan ederek Suriye ordusunun bu bölgeye girmesini yasakladı.
  6. Güneydeki üç il ve Suriye topraklarının çoğunda hava hakimiyetini ele geçirdi.
  7. Ankara'nın Türk askeri üsleri olarak kullanmak istediği Suriye'nin merkezindeki tesisleri ve havaalanlarını imha etti.
  8. Başbakan Binyamin Netanyahu, Suriye'deki son gelişmelerle birlikte ‘Dürzileri korumak’ istediğini açıkladı ve İsrail ordusu, Şam'a bu yönde baskı yapmak için Suriye'nin egemenliğinin merkezi olan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın girişini ve Savunma Bakanlığı binasını vurdu.
  9. Tel Aviv, Golan Tepeleri'nden Suveyda’ya insani yardım koridoru kurmak istediğini açıkladı.

Yeni Suriye yönetimine gelince, yönetimin liderleri Şam'a ulaştıklarında ‘İsrail dahil hiçbir komşu ülkeye tehdit oluşturma niyetleri olmadığını’ açıkladılar. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara daha sonra Paris ziyareti sırasında İsrail ile ‘dolaylı müzakerelerin’ sürdüğünü doğrularken Suriye Dışişleri Bakanlığı Paris'te İsraillilerle görüşmeler yapıldığını duyurdu. Beyaz Saray tarafından yapılan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın 14 Mayıs'ta Riyad'da Şara ile yaptığı görüşmede, Suriye’nin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları'na katılmasını istediğini belirten açıklamasına itiraz edilmedi.

Suriye'nin ilk görüşü, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın uygulanmasını teyit etmek veya benzer bir anlaşmaya varmak için müzakere masasına oturmak ve ardından iki taraf arasında barışçıl bir sürece yol açabilecek bir siyasi süreç başlatmaktı. Bu süreç, Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları’na katılmasıyla sonuçlanabilirdi. Bunun yanında Suriye'nin, anlaşmaya katılan diğer Arap ülkelerinden farklı olduğu göz önünde bulundurulmalı. İsrail, Suriye’deki Golan Tepeleri'ni işgal etmiş durumda ve iki ülke arasında bazı temas hatları var. Bununla birlikte İsrail ordusu Suriye topraklarının derinliklerine girmiş durumda.

İsrail'in genişleyen talep listesi karşısında Şam'ın ‘Tel Aviv ne istiyor? Müzakere koşullarını iyileştirmek mi istiyor, yoksa yayılmacı emelleri mi var? Suriye'yi parçalamak ve bölmek mi istiyor?’ sorularını sıralaması oldukça doğal.

Bunlar Şam'da kapalı kapılar ardında sorulan ciddi sorular. Temasların kapsamı genişledikçe, müzakere toplantıları yapıldıkça ve Suriye'nin güneyinde saha testleri yapıldıkça İsrail'in gerçek hedeflerini ve Netanyahu'nun hedeflerinin ordu ve istihbarat servislerinin hedefleriyle aynı olup olmadığını anlamakta daha fazla belirsizlik ve kafa karışıklığı ortaya çıkıyor gibi görünüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrailliler, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın yenilenmesiyle ilgilenmediklerini, bunun geçmiş bir döneme ait olduğunu ve 1974'te imzalanmasına yol açan koşulların şu anki durumdan tamamen farklı olduğunu düşündüklerini söylediler. Başka bir deyişle, Hafız Esed ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından müzakere edilen anlaşma onlarla birlikte toprağa gömüldü. Daha da tehlikelisi, Şam'ın dış mahalleleri ile ayrılık hattı arasındaki bölgenin ağır silahların ve Suriye ordusunun bulunmadığı bir bölge olmasını ve ‘Suriye'nin güneyinde 7 Ekim'in tekrarlanmasını önlemek’ için hareket özgürlüğü, saldırı ve hava kontrolü ile erken uyarı düzenlemeleri ve önlemleri içermesini öneriyor olmaları.

Sahi İsrail Suriye'de ve Suriye'den ne istiyor?