Rusya’nın Gazze savaşındaki tutumuna dair bir okuma

Moskova’nın sakinleşme çağrıları ve tarafsızlık…

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
TT

Rusya’nın Gazze savaşındaki tutumuna dair bir okuma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Filistin meselesine yönelik ilk etapta ‘gerilimin artmasına ilişkin siyasi endişelerini dile getirmek ve barışçıl çözüm çağrısında bulunmakla’ sınırlı kayıtsız duruşuyla tanınan Rusya, istemeden de olsa kendisini Hamas ile İsrail arasında yaşanan yeni bir savaşın esiri olarak buldu.   

Birincisi: İşgal esnasında Gazze’deki silahlılar, Rusya uyruğu taşıyan İsraillileri esir aldı. Bu esirlerin durumu halihazırda diplomatlar ile Hamas arasında yürütülen müzakerelerin konusu.

İkincisi: Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Moskova ziyareti için hazırlıklar sürüyor. Geçtiğimiz eylül ayında açıklanan bu ziyaret aslında yirmiyi aşkın ziyaretten yalnızca biri olmaktan öteye geçmeyen sıradan bir ziyaret olarak kararlaştırılmıştı. Ancak mevcut gerilimin ışığında bu ziyaret, her zaman kendisini arzulanan Filistin-İsrail çözümünde bir arabulucu olarak gören Kremlin’e siyasi puanlar kazandırıyor.

Üçüncüsü: Medyada Moskova’nın, Ukrayna işgalini destekleyen Hamas hareketine, Kiev’i destekleyen İsrail’e yönelik saldırılarında diplomatik ve askerî destek vererek doğrudan ya da dolaylı yardım ettiğine dair iddialar ortaya çıktı. Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov da barışı korumak için bölgeye Çeçen birlikler gönderilmesini önerdi.

Bu durumun ilginç yanı, İsrail-Filistin çatışmasındaki son gerilimin Batı’nın dikkatini Ukrayna’daki savaştan uzaklaştırması ve belki Kiev’in mali kaynaklarını etkilemesi bakımından Kremlin için olumlu bir etken teşkil etmesidir ki bu, aynı zamanda tehlikeli bir etkendir. Ukrayna’daki savaşın boyutu, Karabağ bölgesinde kötüleşen durum ve Rusya Savunma Bakanlığı’na yakın sadık yapıların isyancı özel askerî Wagner şirketiyle değiştirilmesi süreci nedeniyle Moskova, Suriye’de İran’ın nüfuzunu sınırlayan oyuncu olamadı. Nitekim bölgede İran’a bağlı silahlı Şii gruplar, İsrail’e karşı hızla yeni cephe açabilecekleri potansiyel bir fırsat elde etmek amacıyla seferberliğe ve yeniden konuşlanma girişimine başladılar bile.

Dengeleyici bir rol oynama girişimleri

Rusya, Sovyetler Birliği döneminde geleneksel olarak Ortadoğu’da yaşanan bu çatışma üzerinde büyük bir nüfuza sahipti. Ve modern Rus diplomasisinin yaptığı gibi çoğu zaman gelişmeleri takip etmekle yetinmeyerek, gelişmeleri bizzat ortaya koydu. Moskova, uzun İsrail-Filistin çatışması tarihi boyunca hem İsrail hem de Arap tarafının müttefiki idi.

Mesela Andrey Gromıko, 1947-1948’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Birleşmiş Milletler’deki (BM) temsilcisi iken bir İsrail devletinin kurulmasını destekledi. Ondan sonra uzun yıllar Sovyetler Birliği’nin Dışişleri Bakanı iken de İsrail’i 1973’teki savaş için Mısır ve Suriye’yi kışkırtmakla suçlayarak. tam tersi tutumlar sergilemeye başladı.

Modern tarihte Rus tarafı, tarafsız ve dengeli bir tutum sürdürmeye çalışarak barış sürecinin hamisi haline gelmiş gibi görünüyordu. Bununla birlikte Suriye iç savaşına müdahil olmasından sonra Moskova için işler zorlaştı. Çünkü her şeyden önce Direniş Ekseni olarak adlandırılan ülkelerle müttefik oldu.

İbrahim Anlaşmaları, sonuç olarak Rus diplomasisini gölgede bıraktı. Moskova, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi konusunda resmî düzeyde olumlu bir tavır sergiledi. Öyle ya Rusya, daima ‘küresel barışa’ duyulan ihtiyacı vurguluyordu. Gelgelelim Moskova, ‘Sovyetler Birliği’nin imparatorluk mirasından’ kurtulamaz

Hamas temsilcileri 2006’dan itibaren Rusya’yı ziyaret etmeye başladı. Devlet Başkanı Vladimir Putin’in daveti üzerine hareketin siyasi büro temsilcileri, Moskova’da ilk toplantılarını Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve bazıları emekliliğe ayrılan başka diplomatlarla gerçekleştirdi.

Hedef, her zamanki gibiydi: özel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere siyasi oyuncular arasındaki anlaşmazlıklardan faydalanmak ve Rusya’nın Ortadoğu dörtlüsündeki diğer ortaklardan (Avrupa Birliği, BM ve ABD) bağımsızlığını göstermek.

Sonra İbrahim Anlaşmaları, nihayetinde Rus diplomasisini gölgede bıraktı. Moskova, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi konusunda resmî düzeyde olumlu bir tavır sergiledi. Öyle ya Rusya, daima ‘küresel barışa’ duyulan ihtiyacı vurguluyordu. Gelgelelim Moskova, ‘Sovyetler Birliği’nin imparatorluk mirasından’ kurtulamaz. Haliyle Rusya liderliği, uzlaşma sürecinin kendi aktif katılımı olmadan yürütülmesinden rahatsız oldu.

12 Ekim 2023’te, Gazze sınırına ilerleyen İsrail zırhlılarından oluşan bir konvoy. (AFP)
12 Ekim 2023’te, Gazze sınırına ilerleyen İsrail zırhlılarından oluşan bir konvoy. (AFP)

Kremlin 2021 yılında, Putin’in Filistin-İsrail çatışmasının ‘Rusya sınırlarına çok yakın bir yerde gerçekleştiğine’ dair beklenmedik sözlerini açıklamak zorunda kaldı. O dönemde coğrafya faktörünü denklemin dışında tutan Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, ‘bölgenin devamlılığına’ ve ‘kırılgan güvenlik sistemine’ işaret etti.

Bu anlamda Moskova, normalleşme sürecini değersizleştirmekten ve Rusya’nın sorunları gerçekten çözmesi beklenirken, başkalarının barışı koruma güçleri gibi davrandığını vurgulamaktan daha iyi bir şey bulamadı.

Böylece Filistin Yönetimi Ocak 2021’de Rus Sputnik-V aşısını alan ilk Ortadoğu ülkesi oldu. Ayrıca Hamas’ın meclis ve başkanlık seçimleriyle Filistin Ulusal Konseyi seçimlerinin düzenlenmesi için Mahmud Abbas’a verdiği sözün garantörü olarak faaliyet yürüten ülkeler listesinde Mısır’ın, Katar’ın ve Türkiye’nin yanı sıra Rusya’nın da adı geçiyordu.

Ancak Rusya’nın böylece Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e verdiği kapsamlı destek yüzünden oldukça sıkıntı çeken Ortadoğu bölgesinde bağımsız müzakereci imajını düzeltmek adına Arapların tarafında göründüğünü düşünmek için sebeplerimiz var.

Filistinli nüfusunun yerli halka sayıca üstünlüğü göz önüne alındığında Ürdün gibi ülkelerde seçim organizasyonu ve seçmen kaydı için nasıl teminatlar verileceğini düşünmek zor. Bunun yanı sıra Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin Moskova ziyaretinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüşmesinden sonra duyurduğu Suriye ile normalleşme süreci de uzlaşma çabalarını baltalıyor. Bununla birlikte Rusya, uzun süredir durağan olan Ortadoğu Dörtlüsü’nün ve Rusya’nın resmî garantör rolünü sürdürdüğü Filistin-İsrail çözümünü hedefleyen diğer girişimlerin önemini savunmaya devam ediyor.

Gazze operasyonu Kremlin bir için hediye mi?

Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısındaki cephaneliği, siyasi mücadele için bir silah ve medya operasyonları için de bir sebep haline geldi. Mesela Rus medya organları ve birkaç yetkili, bazı Batılı silahların Gazze savaşçılarına Ukrayna’dan geldiğini aktardı. Buna karşılık Ukrayna istihbaratı Rus ordusunu, ABD ve AB ülkeleri tarafından üretilen ve Rusya güçlerinin yirmi aydır devam eden savaşta Kiev güçlerinden ele geçirdiği ‘ganimet silahlarını’ Hamas’a vermekle suçladı.  

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı analize göre Avrupalı bir diplomat Politico dergisine verdiği röportajda mevcut gerilimi, Ukrayna’da Kremlin’e verilen bir ‘hediye’ olarak değerlendirdi. Zira İsrail’e yönelik saldırı öyle ya da böyle dikkatleri dağıtacak ve bu ABD’nin doğal odağını İsrail’e yöneltecek.  

Moskova’nın resmî olarak her iki tarafı da kınamak veya desteklemek ve olayları takip etmek dışında başka seçeneği yok. Ancak istikrarın sakin siyasi ticaret için iyi olduğunu, gerilimi tırmandırmanın ise nüfuzu hemen geri kazanmak için uygun bir araç olduğunu gözden kaçırmaması gerekir.

Bu, bir bakıma anlaşılır. Çünkü İsrail’in Demir Kubbe denen füze savunma sistemi ve diğer şeyler için gerekli füze stokunu yenilemeye acil ihtiyacı var.

Buna ek olarak Moskova’ya, ‘İsrail ordusunun savaş yeteneklerine dair efsanelerin çürütülmesine’ ilişkin propaganda yapmak ve Ortadoğu Dörtlüsü’nün faaliyetlerini engellemekle olup bitenlerin sorumlusunun kısmen Batı olduğu yönünde diplomatik tartışmalar başlatmak için büyük bir fırsat verildi. Rus medyasının yazmaya başladığı üzere “Batı’ya verilen mesaj tamamen şu: Ortadoğu’yla ilgilenin ve orada olup biten her şeyi ele alın. Ancak Ukrayna’yı Moskova’ya bırakın, çünkü bu sadece Rusya’nın meselesi, sizin değil.”

Filistin’in Rusya Büyükelçisi Abdülhafiz Nevfel ve Hamas yetkili Musa Ebu Merzuk, 17 Ocak 2017’de Moskova’da basın açıklaması yaptılar. (AFP)
Filistin’in Rusya Büyükelçisi Abdülhafiz Nevfel ve Hamas yetkili Musa Ebu Merzuk, 17 Ocak 2017’de Moskova’da basın açıklaması yaptılar. (AFP)

Diğer yandan çatışmanın Ortadoğu’da bir nevi bölgesel düzeye yayılması ihtimali de Rusya’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını doğrudan tehdit ediyor. Bu, Başbakan Yair Lapid döneminde durmuş gibi görünen İsrail’le ilişkiler için nihai bir durgunlukla birlikte şu an Suriyeli rejim yetkililerinin profesyonellikten uzak olması nedeniyle ekonomik bir boğulma hali yaşayan Suriye’nin istikrarsızlığı tehdidini de barındırıyor.

Bu açıdan bakıldığında Moskova’nın resmî olarak her iki tarafı da kınamak veya desteklemek ve olayları takip etmek dışında başka seçeneği yok. Ancak istikrarın sakin siyasi ticaret için iyi olduğunu, gerilimi tırmandırmanın ise nüfuzu hemen geri kazanmak için uygun bir araç olduğunu gözden kaçırmaması gerekir.

 

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



İran, ABD ile müzakerelerin üçüncü turu öncesinde Avrupa troykası ile görüşmek üzere harekete geçti

ABD ile İran arasındaki müzakerelerin ikinci turunun yapıldığı Umman’ın Roma'daki büyükelçiliğinin giriş kapısındaki polis memurları ve gazeteciler, 19 Nisan 2025 (AP)
ABD ile İran arasındaki müzakerelerin ikinci turunun yapıldığı Umman’ın Roma'daki büyükelçiliğinin giriş kapısındaki polis memurları ve gazeteciler, 19 Nisan 2025 (AP)
TT

İran, ABD ile müzakerelerin üçüncü turu öncesinde Avrupa troykası ile görüşmek üzere harekete geçti

ABD ile İran arasındaki müzakerelerin ikinci turunun yapıldığı Umman’ın Roma'daki büyükelçiliğinin giriş kapısındaki polis memurları ve gazeteciler, 19 Nisan 2025 (AP)
ABD ile İran arasındaki müzakerelerin ikinci turunun yapıldığı Umman’ın Roma'daki büyükelçiliğinin giriş kapısındaki polis memurları ve gazeteciler, 19 Nisan 2025 (AP)

Dört diplomat dün yaptıkları açıklamada, İran’ın ABD ile müzakerelerin yeniden başlaması halinde 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın Avrupalı taraflarıyla Roma'da bir toplantı yapmayı önerdiğini belirtti. Diplomatlara göre toplantının cuma günü yapılması bekleniyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'ten aktardığı habere göre Avrupa troykasından bu öneriye şimdiye kadar herhangi bir yanıt gelmedi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, dün düzenlediği olağan basın toplantısında, Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi tarafından geçtiğimiz hafta gönderilen mektuba Avrupalıların yanıt verip vermediğini bilmediğini söyledi.

İran, ABD ile cumartesi günü Umman'da yeniden başlayan nükleer programına ilişkin müzakerelerdeki ve geçtiğimiz hafta Rusya ve Çin ile yapılan görüşmelerdeki ivmeden faydalanmaya çalışıyor.

Ummanlı yetkililer, ABD-İran görüşmelerinin yeni turunun 3 Mayıs'ta Avrupa'da yapılabileceğini açıkladı. Ancak henüz resmi karara ilişkin bir duyuru yapılmadı. İran medyası, Tahran'ın yeni turun İngiltere'nin başkenti Londra'da yapılmasını reddettiğini bildirdi.

İran'ın Avrupa Troykası olarak bilinen İngiltere, Fransa ve Almanya'ya ulaşması Tahran'ın seçeneklerini açık tuttuğunu gösteriyor. Ancak Avrupalıların, 2015 tarihli nükleer anlaşmanın sona ereceği ekim ayından önce Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarını yeniden uygulamak üzere snapback mekanizmasını devreye sokma konusundaki tutumunu da değerlendirmek istiyor.

Avrupalı güçlerin (Fransa, Almanya ve İngiltere) müzakerelerde yer almamasını yorumlayan Bekayi, Avrupalıların bu turun dışında kalmalarının kendi kararlarının bir sonucu olduğunu belirterek, “Avrupalıların bir sonraki aşamada olumlu bir rol oynayacaklarını ve yapıcı bir seçim yapacaklarını umuyoruz” diye konuştu.

Avrupa troykasından iki diplomat ve Batılı bir diplomat, geçtiğimiz cumartesi günü ABD ile yapılan görüşmelerin ardından İran'ın Roma'da toplantı yapılması için bir teklif gönderdiğini ve toplantının muhtemelen cuma günü yapılacağını söylediler.

Bu teklifin gerçekleşmemesi halinde İran'ın görüşmelerin bu tarihten önce Tahran'da yapılmasını da önerdiğini belirten diplomatlar, Washington ve Tahran arasındaki müzakerelerin ikinci turunun Roma'da yapıldığını ifade ettiler. İran tarafından yapılan açıklamada bu turda da önemli anlaşmazlıkların devam ettiği belirtilmişti.

İranlı bir yetkili, böyle bir teklifin sunulduğunu doğruladı, ancak Avrupa troykasının henüz yanıt vermediğini belirti. Diplomatlar, İran'la şimdi mi görüşmenin yoksa Washington'la görüşmelerin nasıl gelişeceğini görmeyi mi beklemenin kendi çıkarlarına olacağını değerlendirdiklerini, fakat Tahran'da bir toplantı yapılmasını ihtimal dışı bıraktıklarını ifade ettiler.

2015 tarihli nükleer anlaşmanın tüm taraflarıyla uzlaşıya varmanın önemli olduğunu söyleyen İranlı yetkili, bu yüzden Amerikalılarla yapılacak bir sonraki tur müzakerelerinden önce bu hafta Avrupa troykası ile bir araya gelmenin faydalı olacağını ifade etti.

BM yaptırımları için son tarih

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, perşembe günü yaptığı açıklamada, görüşmeler için Avrupa'ya gitmeye hazır olduğunu ifade etti. Ancak iki taraf arasındaki ilişkilerin bozulmasının ardından topun Avrupa'da olduğunun sinyalini verdi.

Tahran ve Avrupalı güçler geçtiğimiz eylül ayından bu yana aralarındaki ilişkileri ve nükleer meseleyi görüşmek üzere üç kez bir araya geldi. En son mart ayında, yaptırımların kaldırılması karşılığında İran'ın nükleer programının geri çekilmesini garanti altına alacak gelecekteki bir anlaşmanın parametrelerini araştırmak üzere teknik düzeyde bir toplantı yapıldı.

ABD Başkanı Donald Trump, İran'ın nükleer silah geliştirmesini engelleyecek yeni bir anlaşmaya hızla varılmaması halinde, İran’a saldırmakla tehdit etti. Trump, İran ile dünya güçleri arasında 2015 yılında varılan anlaşmadan 2018 yılındaki ilk başkanlık döneminde tek taraflı olarak çekilmişti.

Batı, İran'ın nükleer silah edinmenin peşinde olduğundan şüphelense de İran bunu reddediyor. Diplomatlar, yaptırımların yeniden başlatılması tehdidinin Tahran'a taviz vermesi için baskı yapmak üzere tasarlandığını ve Amerikalılar ile Avrupalılar arasındaki ayrıntılı görüşmeleri hayati hale getirdiğini söylüyor.

ABD, İran ile 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan 2018 yılında tek taraflı olarak çekildi. Bundan dolayı BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) anlaşmada yer alan yaptırımları yeniden uygulama mekanizmasını harekete geçiremiyor. Bu durumda anlaşmaya taraf olan üç Avrupa ülkesi, yaptırımların yeniden uygulanması için harekete geçebilecek tek alternatif olarak kalıyor.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Avrupalılarla görüşme önerisinin yaptırımların yeniden başlatılması konusuyla ilgili olup olmadığı sorulduğunda, bunun toplantının amacının bir parçası olduğunu belirterek “ABD ile görüşmeler, özellikle de nükleer adımlar konusunda hızlı ilerlemiyor, daha fazla zamana ihtiyacımız olduğu açık ve Tahran, ABD tarafına olan güven eksikliği nedeniyle geçici bir anlaşmadan yana değil” ifadelerini kullandı.

Bekayi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ya biz geçici bir anlaşma kapsamında adımımızı uygularsak ve diğer taraf bunu yapmazsa ne olacak?! Avrupalıların yeni bir anlaşma istediğimizi ve uranyum zenginleştirmemizi sınırlandırmak için adım atmaya hazır olduğumuzu anlamalarını istiyoruz, ancak zamana ihtiyacımız var.”

İngiltere ve Almanya dışişleri bakanlıkları, İran'ın bu hafta içinde bir toplantı teklif edip etmediği konusunda yorum yapmaktan kaçınırken, Fransa Dışişleri Bakanlığı, yorum talebine henüz yanıt vermedi.