İsrail-Hamas çatışması, ABD’nin Ortadoğu’daki stratejik hatalarını mı gösterdi?

İsrail’in bombardımanı sırasında Gazze Şeridi’nin kuzeyinde dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail’in bombardımanı sırasında Gazze Şeridi’nin kuzeyinde dumanlar yükseliyor (AFP)
TT

İsrail-Hamas çatışması, ABD’nin Ortadoğu’daki stratejik hatalarını mı gösterdi?

İsrail’in bombardımanı sırasında Gazze Şeridi’nin kuzeyinde dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail’in bombardımanı sırasında Gazze Şeridi’nin kuzeyinde dumanlar yükseliyor (AFP)

ABD Başkanı Joe Biden İsrail’e giderken, Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesi’nin vurulması ve yüzlerce Filistinlinin ölümüyle ilgili haberler manşetlere taşındı ve bu durum Biden’ın ziyaretini karmaşık hale getirdi.

Başkan Biden’ın bu hafta İsrail’e yaptığı ziyaret, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in bölge genelinde yürüttüğü aralıksız diplomasi turunun ardından gerçekleşti.

Şarku’l Avsat’ın, Londra merkezli Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün (Chatham House) sitesinden aktardığı Dr. Leslie Vinjamuri imzalı analize göre, İsrailliler, Hamas’ın 7 Ekim’deki sürpriz saldırıların kurbanlarının yasını tutuyor.

Hastanedeki patlamadan hemen sonra Gazze’de ölen ve yaralananların görüntüleri de dünya çapında televizyon ekranlarında yayınlandı.

Hamas’ın saldırıları ve İsrail’in buna tepkisi, yeni nesil ABD’li seçmenlerin seslerini duyuracağı üniversite kampüsleri de dahil olmak üzere, dünyanın her yerindeki insanları harekete geçirdi ve aynı zamanda kutuplaştırdı.

Bütün bunlar, birden fazla kitleye hitap etmesi gereken ABD diplomasisinin çıtasını yükseltti.

Analize göre, İsrail’in Hamas’ın saldırılarına vereceği tepkiyi etkilemek için tasarlanan sessiz diplomasi, bölgedeki hükümetlere, ABD’nin ‘çatışmanın her iki tarafındaki sivilleri koruma taahhüdünde ciddi olduğunu’ gösterebilecek bir diplomasi ile dengelenmeli.

Bu zor bir iş, ama ABD’nin bölgede barışa katkıda bulunabilmesi buna bağlı.

ABD’nin etkili insani adımların uygulanmasına yardımcı olmak için İsrail, Mısır ve bölgedeki diğer devlet ve devlet dışı aktörlerle birlikte çalışabileceğini göstermesi de gerek.

ABD’nin kamu diplomasisi, çatışmanın genişlemesini önlemek için daha da önemli olabilir.

ABD’nin İsrail’e verdiği destek yoğun kamuoyu baskısı altında gerçekleşiyor.

İsrail’in Gazze’de geniş çapta beklenen bir kara savaşı daha fazla ölüme yol açacak, dışarıda ABD karşıtlığının alevlerini, içeride ise bölünmeyi körükleyecek.

Aynı zamanda, bölgedeki devletler üzerinde ‘Filistinlilere desteklerini gösteren adımlar atmaları’ yönündeki baskıyı artıracak.

Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesi’ne yönelik saldırının ardından kamu diplomasisi de çok daha hayati, ama ölçülemeyecek kadar zor hale geldi.

Hastane saldırısının yıkıcı insani etkisi, Biden’ın gezisini karmaşık hale getirdi.

ABD, Hamas’ın saldırılarından sonraki hafta, İsrail’e koşulsuz destek verdiğini vurgularken, Blinken’in yoğun kişisel bölgesel diplomasisi dikkatlerden kaçmıştı.

Biden’ın ‘60 Dakika’ programına verdiği, önceden kaydedilmiş bir röportajda, İsrail’e itidalli davranması ve sivilleri koruması çağrısında bulunmasına bakınca, ABD’nin tutumunda bir değişiklik olduğu söylenebilir.

ABD Başkanı bu konudaki tutumunu açıklamasına rağmen, ABD’nin İsrail’i kısa vadede etkileme yeteneği sınırlı olabilir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ülkesinin Hamas saldırılarına tepkisinin ‘nesiller boyunca yankılanacağı’ konusunda uyardı.

ABD’nin, İsrail’i itidalli olmaya teşvik etme çabalarının yanı sıra, İran ve Hizbullah’ı doğrudan savaşa müdahil olma konusunda caydırmak ve Körfez Arap devletlerini bölgede barış ve istikrar için çalışmaya ikna etmek gibi temel bir görevi var.

Avrupa ve ABD’nin yakın uyum içinde kalmasını sağlamak için çalışmak da kritik önem taşıyor.

Çünkü bundan daha azı, başta Ukrayna olmak üzere transatlantik işbirliği açısından süregelen endişelerin olduğu alanlarda olumsuz etki yaratabilir.

Ancak, Biden yönetiminin kamu diplomasisindeki çalışmaları da ikiye katlaması gerekiyor.

ABD Başkanı, Gazze’deki hastane saldırısında ‘öfke duyduğunu ve derin üzüntü duyduğunu’ söyledi.

Kimin sorumlu olduğuna dair karşılıklı suçlamalar yapılırken, ‘eğer sivilleri korumaya yönelik somut adımlar görülebilirse’, ABD, İsrail’e sivilleri koruması yönündeki çağrılarının, halk üzerinde daha büyük bir etki yaratacağının farkına varacak.

Sessiz diplomasi halihazırda, Gazze’de güvenli bölgeler kurmaya, İsrail ile Mısır’ı insani bir koridor sağlamaya ve Refah sınır kapısını açmaya ikna etmeye çalıştı.

Aynı zamanda, ABD Kongresi’ndeki Cumhuriyetçi Parti’nin aşırı sağ kanadının, ABD yardımını Ukrayna’dan İsrail’e yönlendirme yönündeki baskısı, Ortadoğu’daki insanlara, İsrail’in itidalli davranmasının, Biden yönetimi için bir öncelik olduğuna ikna etmeye yönelik diplomatik çabaları sekteye uğratma riski taşıyor.

Kongre üyelerinin rahatsız edici politikaları, aynı zamanda İsrail ile Filistinliler arasındaki savaş nedeniyle bölünmüş olan ABD toplumunun çeşitli bileşenleri arasında köprü kurma çabalarını da baltalıyor.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Hamas’ın İsrail’e saldırmasından birkaç gün önce yaptığı açıklamada, ABD’nin stratejik önceliklerini Ortadoğu dışına odaklama becerisini vurgulayarak, “Ortadoğu artık son 20 yılda hiç olmadığı kadar sakin” dedi.

ABD’nin, 2021 yazında Afganistan’dan beceriksizce çekilmesinin ardından Afganistan kaosa sürüklendi.

Şimdi de, Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırılar, bize bölgede gördüğümüz şeyin sahte istikrar olduğu gerçeğini hatırlatıyor.

Hem Afganistan, hem de Gazze’deki felaketler, ABD’nin bölgedeki politikasının ‘işgal ile geri çekilme’ arasında bir yerde şekillendirilmesi gerektiğini ortaya çıkardı.

Hamas’ın saldırıları, aynı zamanda Ortadoğu’daki sorunların ABD için hala büyük bir endişe kaynağı olmaya devam ettiğinin çarpıcı bir hatırlatıcısı.

Filistinlilerin gerçek istikrarı yakalayabilmeleri için hala bağımsız bir devlete ihtiyacı var ve bu gerçek göz ardı edilemez.

Bu savaş, şüphesiz ABD’nin birden fazla alanda stratejik olarak çalışma kapasitesi hakkındaki endişeleri yeniden canlandıracaktır.

Dr. Leslie Vinjamuri imzalı analize göre, Biden yönetimi, İsrail’in güvenliğinin yeniden tesis edilebileceğine dair güvence vermek, tüm taraflardan sivilleri korumasını talep etmek ve bölgedeki devletlerin barış ve istikrarı yeniden tesis etme konusunda kararlı bir şekilde hareket etmesini sağlamak için aktif olarak çalışmalıdır.

Bunu yaparken, aynı zamanda İsrail ile Hamas arasındaki savaşın büyümesini ve Batı’da toplumsal bölünmeler yaratmasını önleyecek köprüler kurma konusunda da çalışması gerekiyor.



Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
TT

Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca, Lübnanlı yetkililerin Lübnan topraklarında cereyan eden İran-İsrail savaşından kaynaklanan tehlikelere karşı ‘kör’ davranmasına karşı uyarıda bulunarak, ‘devlet kavramını yeniden tesis eden ve ateşkesin önünü açan tarihi bir pozisyon alınması’ gerektiğini vurguladı. “Hizbullah'ın performansıyla temsil edilen devletçik kavramı Lübnan'ı mevcut duruma getirdi” diyen Caca, ‘daha fazla ölüm ve felakete gidildiği’ uyarısında bulundu. Caca, “Lübnan dalgalı bir denizde yol alan kaptansız ve dümensiz bir gemi gibi oldu” ifadesini kullandı.

Lübnanlı politikacıları ve yetkilileri neler olup bittiğinin farkında olmamakla suçlayan Caca şu ifadeleri kullandı: “Bölgede büyük bir savaş yaşanıyor ve Lübnan'da olanlar da bu savaşın bölümlerinden biri. Bu savaş bir yanda İran ve bölgedeki vekil güçleri ile diğer yanda arkasında ABD, Avrupa ve diğer ülkelerin bulunduğu İsrail arasında yaşanıyor. Lübnan'ı bu savaştan çıkarmak için her türlü çabayı göstermek yerine, hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Lübnanlı yetkililer kendi dar düşüncelerine göre hareket ediyor ve adeta bir ‘yardım komitesine’ dönüştüler. Bugün Lübnan'da var olan otorite türünü özetlemek istersek, bunun bir hükümet ya da devlet değil bir ‘yardım komitesi’ olduğunu söyleyebiliriz.”

Nasrallah ve Lübnan'ın kararı

Caca, Genel Sekreter Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah için işlerin değiştiğini ‘üzüntüyle’ belirterek şöyle dedi: “Seyyid Hasan varken, bir yerlerde neler olup bittiğine dair Lübnanlıların bir görüşü olduğunu ve onun (Nasrallah) İran'ın kararında söz sahibi olduğunu düşünüyordum. Ancak şimdi karar tamamen İran'ın oldu. Kalan Hizbullah grupları İranlı subaylar tarafından yönetiliyor. Bu nedenle savaş tamamıyla İran'ın çıkarlarına göre yürütülüyor.”

Tüm darbelere rağmen Hizbullah'ın örgütsel olarak çökmediğine inanan Caca, “Hizbullah'ın güneydeki savaş grupları merkezi olmayan bir kararla savaşıyor ve büyük bir kısmı halen mevcut. Bu güçlerin İranlı subaylarla yakın ilişki içinde olduklarını unutmamalıyız. Bu yüzden İran son savaşçıya kadar savaşmaya devam edecek” dedi.

rhyjukı
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Öte yandan Caca, Hizbullah'ın askeri yapısının açıkça zarar gördüğüne dikkat çekti. Caca, “Avrupa ve hatta İsrail merkezlerinde yapılan araştırmalara göre Hizbullah'ın İsrail'e günde 2 bin ila 3 bin arasında füze fırlatması gerekiyordu, ancak bunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Maalesef bilinen ve net bir güç dengesi var. İranlılar Lübnan topraklarında kalanlarla ve Lübnanlı gençlerle mücadeleye devam edecekler. İran Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı'nın bir hafta içinde Lübnan'ı ziyaret ederek sanki savaşı denetlemek için buradaymış gibi davranmaları da gösteriyor ki, çatışma artık İran tarafından yönetiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Her düzeyde felaket

Caca bir kez daha mevcut otoritenin siyasi performansına döndü ve sorumluları suçladı: “Her düzeyde bir felaketle karşı karşıyayız. Yetkililer sanki olup bitenlerle hiçbir ilgileri yokmuş gibi davranıyorlar. Geçen yaz ABD Özel Temsilcisi Amos Hochstein Lübnan'a gelip 1701 sayılı kararın uygulanmasını gündeme getirdiğinde, yetkililer düğmeye basıp sorumluluklarından kaçıyorlardı. Şahsen birden fazla yetkiliyle konuştum ve işlerin bugün gördüğümüz yöne doğru gittiği konusunda onları uyardım ama yanıt vermediler.”

Caca, ‘hükümetin ve devletin Lübnan'ı çıkmazdan kurtarmak için hiçbir şey yapamayacağı’ görüşüne katılmayarak şunları söyledi: “Siyasi otorite her şeyi yapabileceğini unuttu ve biz de onunla birlikte unuttuk. Hükümet toplanmalı ve olup bitenlerin devam etmesini kabul etmediğini söylemeli. Orduyu konuşlandırma kararı almalı ve İsrail'in tutumuna bakmaksızın 1701 sayılı kararı uygulama niyetini beyan etmelidir. Çünkü bir yerden başlamak zorundadır. Hükümetin ordudan Hizbullah'la çatışmasını istemesi gerektiğini söylemiyorum ama bir yerden başlaması gerekiyor... Bu bir kararla başlamalı. Çünkü karar vericiler kararlarından vazgeçtiler ve bunun nelere yol açtığını gördük. Hükümet derhal toplanmalı ve uygun kararları almalı. Parlamento da toplanmalı ve Lübnan'ın karar alma mekanizmasını yeniden kurması için hükümeti destekleyecek bir tavsiyede bulunmalı.”

1559 sayılı karar... Savaş halen devam ederken

Caca, silahlı milislerin silahsızlandırılmasını öngören 1559 sayılı kararın uygulanması çağrısında bulunduğu için aldığı bazı eleştirilere şöyle yanıt verdi: “Bu 20 yıldır bizim mantığımız, yeni bir mantık değil. Bu söylemi benimsemekte geç kalanlar devleti yönetenler. Savaşı durdurmak için önerimizi sunduk ama beğenmediler. Bize kendi önerilerini sunsunlar. Lübnan'da halen savaşın nasıl sona erdirileceğini tartışacak bir uluslararası temsilci yok. Dolayısıyla bu yıkıcı savaşı durdurmak için harekete geçmek bize düşüyor.”

‘Lübnan'da herhangi bir tarafın niyetini görmediği için’ iç barıştan korkmadığını vurgulayan Caca, “Bu, özellikle Lübnan halkının yaklaşık yarısının yerinden edilmesi nedeniyle bazı sorunların ortaya çıkmasını engellemiyor. Ancak bu, ordu ve güvenlik güçlerinin kontrol edebileceği ve önleyebileceği bir şey. Mevcut mülteci krizi hiç de 2006'daki gibi değil. Bu kriz aylarca sürebilir ve ciddi bir sosyal krize yol açabilir” şeklinde konuştu.

‘Savaşın sona ermesinden sonra Hizbullah'ın iç bölgelere gerilemesinden’ korkmadığını belirten Caca, “Savaş bittikten sonra, nasıl biterse bitsin, savaştan önce Lübnan'da var olan duruma dönmek söz konusu olamaz. Bu durumun bizi nereye getirdiğini gördük ve devamını kabul edemeyiz. Kararın devletin dışında olduğu ve Hizbullah'ın barış ve savaş kararlarını aldığı bu muğlak durumu kabul edemeyiz. Bunun bizi nereye götürdüğünü gördük” ifadelerini kullandı.

Boşalan cumhurbaşkanlığı

Yaklaşık iki yıldır boş olan cumhurbaşkanlığı konusunda ise Caca, “Meclis Başkanı Nebih Berri cumhurbaşkanını seçmemiz gerektiği görüşündeydi, ancak İranlıların gelişinden sonra fikrini değiştirdi. Şimdi ateşkesten önce bir cumhurbaşkanı seçemeyeceğimiz konuşuluyor” dedi.

Caca ‘seçimlerin dayandırılması gereken koşulları’ özetleyerek, ‘herhangi bir adayın öncelikle Taif Anlaşması’na, ikinci olarak da uluslararası kararlara bağlı olması gerektiğini’ ileri sürdü. Caca, ‘ateşkesi sağlamanın en hızlı yolunun bir cumhurbaşkanı seçmek olduğu’ görüşünü yineledi.