İran, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının devam etmesi halinde savaşın genişleyeceği konusunda uyardı

Çarşamba günü Tahran'da düzenlenen protesto sırasında İsrail bayrağına sarılı sahte tabutun yanında duran İran askeri. (AFP)
Çarşamba günü Tahran'da düzenlenen protesto sırasında İsrail bayrağına sarılı sahte tabutun yanında duran İran askeri. (AFP)
TT

İran, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının devam etmesi halinde savaşın genişleyeceği konusunda uyardı

Çarşamba günü Tahran'da düzenlenen protesto sırasında İsrail bayrağına sarılı sahte tabutun yanında duran İran askeri. (AFP)
Çarşamba günü Tahran'da düzenlenen protesto sırasında İsrail bayrağına sarılı sahte tabutun yanında duran İran askeri. (AFP)

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, İsrail saldırılarının devam etmesinin başka tarafların da çatışmaya girmesine yol açabileceği konusunda uyardı.

Bakıri, Katar, Türkiye ve Rusya savunma bakanlarıyla temaslarda bulunarak Gazze Şeridi ve bölgedeki son gelişmeleri ele aldı. Bakıri, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'yla yaptığı görüşmede “Siyonist varlığın suçlarının bazı ülkelerin doğrudan desteğiyle devam etmesi, durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Bu durum, diğer oyuncuların savaş bölgesine girmesine yol açabilir” ifadelerini kullandı.

İran Genelkurmay Başkanlığı, Şoygu'nun, ülkesinin ateşkes ve sivillerin zarar görmesini önleme konusundaki tutumunun ‘açık’ olduğunu söylediğini belirtti.

Anadolu Ajansı’nın (AA) haberine göre dün (Perşembe) Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Bakıri bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Güler ve Bakıri'nin ikili ve bölgesel güvenlik ve savunma konularının yanı sıra bölgedeki son gelişmeleri ele aldığı kaydedildi.

Buna karşılık Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi üyesi Muhsin Rızai, “İran, Gazze'deki savaş sahnesini dikkatle izliyor. Şu anki durumun devam etmemesi gerektiğine inanıyoruz, ancak çok önemli olaylar yaşanıyor ve hazırlıklı olmamız gerekiyor” dedi. ISNA haber ajansının bildirdiğine göre Rızai, İran'ın İsrail ile Hamas arasında devam eden savaşa müdahale edip etmeyeceğine ilişkin bir soruyu yanıtladı.

Rızai, “İşgalci rejim, savaşta askerleri karşı karşıya getirmek yerine silahsız sivilleri bombalıyor, bu da büyük bir suç teşkil ediyor. Filistin'i neden desteklediğimizi soran herkese, İsrail meselesinin sadece Filistin meselesi olmadığını, halkımıza İsrailliler tarafından zarar verildiğini söylemeliyiz” ifadelerini kullandı.

Rızai sözlerine şöyle devam etti:

Saddam'ın İran'a karşı savaşında ABD ve İsrail baş rol oynadı. İranlı bilim adamlarına düzenlenen suikastın asıl sebebi onlar oldu. Kesinlikle Donald Trump'ın yardımıyla nükleer anlaşmayı gömdüler. İran nerede uluslararası ilişki kurmak isterse İsrail sabote edici rol oynuyor. Bu ülkenin İran'a karşı işlediği suçlar büyük ve halk bunları biliyor.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ise ABD'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Gazze Şeridi’ne insani yardım sağlanması için İsrail ve Hamas arasındaki çatışmalara ara verme çağrısında bulunan karar tasarısını veto etmesini kınadı.

İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı Tasnim Haber Ajansı'nın aktardığına göre Reisi, Gazze Şeridi'nde yaşananları ‘soykırım’ olarak nitelendirdi. Suçu ABD'ye ve İsrail'i destekleyenlere yükleyen Reisi, Gazze Şeridi'ndeki gelişmelerin ‘mevcut dünya düzenini yıkacağına ve dünyada adil bir düzen kuracağına’ inandığını ifade etti.

Reisi, yüzlerce kişinin ölümüne yol açan Gazze'deki hastane saldırısının ardından ABD'yi İsrail'in ‘suçlarına ortak olmakla’ suçladı. Reisi, Filistinlilerle dayanışma amacıyla Tahran'ın merkezindeki bir meydanda yetkililerin daveti üzerine toplanan binlerce göstericinin önünde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Gazze halkına düşen bombalar ABD’nindir. Dünya, ABD'yi Siyonist rejimin suçlarının suç ortağı olarak görmektedir.

Reisi’nin açıklaması, İran Dini Lideri Ali Hamaney'in geçtiğimiz Salı günü İsrail bombardımanından ABD'nin ‘sorumlu’ olduğunu söylemesinin ardından geldi. Gazze Şeridi'ndeki savaşın derhal durdurulması gerektiğini ifade eden Hamaney, İsrail'in saldırılarına devam etmesi halinde ‘hiç kimsenin Müslümanlara ve direniş güçlerine karşı çıkamayacağı’ uyarısında bulundu.

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, geçtiğimiz Pazartesi günü, İsrail'in Gazze'yi işgal etmesi halinde ‘önümüzdeki saatlerde önleyici eylem’ olasılığı konusunda uyardı. Abdullahiyan, ABD'nin İsrail'i dizginlememesi halinde İran'ın seyirci kalmayacağını söyledi.

İran medyasında yer alan habere göre, Abdullahiyan dün yaptığı açıklamada “ABD, Netanyahu'nun imajını parlatamaz” dedi. Abdullahiyan, ABD'yi Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesi'nin bombalanmasının örtbas edilmesi için İsrail Başbakanı'na destek sağlamakla suçladı.

Abdullahiyan, “Savaş çığırtkanları Hamas'ı Gazze'den çıkaramaz. Yıllardır Hizbullah'ı silahsızlandırıp etkisiz hale getirdiklerini iddia ediyorlardı ama bugün Hizbullah en güçlü konumda” ifadelerini kullandı.

Bölgedeki durumu ‘barut fıçısı’ olarak nitelendiren Abdullahiyan, “Umarım Siyonist rejimin Gazze halkına karşı işlediği savaş suçlarının bir an önce son bulduğunu görürüz” dedi. İslam İşbirliği Teşkilatı'na (İİT) üye ülkelerin dışişleri bakanları toplantısının atmosferinden bahseden Abdullahiyan, “Toplantıda savaşın kapsamının genişlemesine ilişkin ciddi endişeler vardı” değerlendirmesinde bulundu.



Yeni korsanların çağı: Gizli dünyayı kim kontrol ediyor?

2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı kaydedildi (Getty)
2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı kaydedildi (Getty)
TT

Yeni korsanların çağı: Gizli dünyayı kim kontrol ediyor?

2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı kaydedildi (Getty)
2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı kaydedildi (Getty)

Muhammed el-Cedi

Dijital teknolojilere olan küresel bağımlılık arttıkça siber tehditler daha tehlikeli ve karmaşık bir hal alıyor. Dijital güvenlik artık bir lüks veya ek bir seçenek değil, aksine modern ekonomiler, altyapılar ve toplumlar için ilk savunma hattına dönüştü. Dijital dönüşüme doğru hızla ilerleyen ve teknolojiyi soluyan bir dünyada, “dijital belirsizlik” (digital uncertainty) çağına girmeye başladık ve bu, tüm dünyanın siyasal, ekonomik ve toplumsal güvenliğinin kalbini vurmaya başladı.

Hackmanac Merkezi, dördüncü olan 2025 Küresel Siber Saldırılar Raporu’nda, dünyanın benzeri görülmemiş dijital gerginliğin yeni bir safhasına girdiğini doğrulayan rahatsız edici gerçekleri ortaya koydu. Raporda, sadece bir yıl içinde gerçekleşen binlerce başarılı siber saldırı incelenerek, ağların ön cepheye dönüştüğü ve yazılım saldırılarının sessiz imha silahları haline geldiği bir dönemin kasvetli tablosu çizildi. Hükümet altyapılarının hack'lenmediği, sağlık sisteminin şantajla tehdit edilmediği veya büyük bir şirketin siber saldırıya uğramadığı gün geçmiyor.

8 binden fazla başarılı saldırı

Rapora göre, 2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı gerçekleşti ve bu bir önceki yıla göre yüzde 18’lik bir yükseliş anlamına geliyor. Saldırıların şiddetinde önemli bir artış yaşanırken, ortalama zarar endeksi (ESIX©) yüzde 3,8 arttı. Saldırıların hedefinde artık ikincil önemde veya çevresel sistemler değil, üretim, bilim ve teknoloji, sağlık gibi hayati sektörler var. Saldırılardan en fazla payı yüzde 15 ile imalat sektörü aldı. Onu yüzde 10 ile teknoloji ve bilimsel araştırma sektörü, ardından yüzde 33'lük şoke edici artışın görüldüğü sağlık sektörü takip etti. Bu dağılım, saldırganların davranışlarında stratejik bir değişimi ortaya koyuyor; zira artık amaçları sadece anlık finansal kazanç elde etmek değil, derin ekonomik ve toplumsal zararlar vermek.

Dark Web

Hackmanac'ın raporu sahnenin karanlık tarafını, yani Dark Web'i de atlamıyor. Saldırıların yüzde 55'ten fazlası geleneksel medya takibinin dışındaki Dark Web kaynakları üzerinden tespit edildi. Burası, çalınan verilerle, karmaşık saldırı araçlarıyla ve organize bilgisayar korsanlığı anlaşmalarıyla dolu paralel bir dünya ve kamuoyunun haberi olmadan, koruyanlar ile saldıranlar arasında sessiz savaşlar yaşanıyor.

Saldırı araçları düzeyinde ise kötü amaçlı yazılımlar (Malware; işlev bozan, bilgi toplayan ve cihazlara erişim sağlayan yazılımlar) hâlâ mevcut. Sosyal mühendislik (social engineering; bilgilerinizi siz fark etmeden çalmaya yönelik akıllıca hileler) tüm saldırıların yüzde 66'sını oluşturuyor, ancak artık tek silah değil. DDoS saldırıları (sunuculara işleme kapasitesini aşan sahte oturum açma isteği göndererek çökmesine yol açan bir saldırı türü) yüzde 83 gibi şaşırtıcı bir oranda arttı. Dijital kimlik hırsızlığı ve sosyal mühendislik saldırıları ise yüzde 39 arttı. En tehlikelisi ise saldırıların artık çok teknikli hale gelmesi, gasp, bilgisayar korsanlığı ve veri bozmayı bir arada yapabilmesi, bunlar saldırılara karşı koymayı daha da zorlaştırıyor. Raporda, saldırıların daha profesyonel hale geldiği, kötü amaçlı yazılımların kullanımında önemli artış olduğu ve fidye yazılımı çetelerinin faaliyetlerinin devam ettiği belirtiliyor. Hatta fidye yazılımı saldırıları (verilerinizi şifreleyen veya saklayan ve bunların karşılığında fidye talep eden dijital virüsler) hâlâ öncü konumda ve bu saldırılara RansomHub ve LockBit 3.0 gibi gruplar öncülük ediyor. Öyle ki kaydedilen tüm saldırıların yüzde 20'sinden fazlasını tek başlarına gerçekleştirdiler.

Rusya ve Çin yok

Saldırıların jeopolitik haritası incelendiğinde, saldırıların yüzde 42'sinin hedefinin ABD olduğu, ABD'yi İtalya, İngiltere ve Kanada'nın izlediği görülüyor. Rusya ve Çin'in kurban listelerinde göreceli olarak yer almaması, bir cevap sunmaktan ziyade daha fazla soru işareti doğuruyor. Bu iki ülkede bilginin sıkı bir şekilde kontrol edilmesi, kendilerine yönelik saldırıların gerçek boyutunun değerlendirilmesini zorlaştırıyor.

Dijital tehdit giderek artarken, daha tehlikeli özel bir gelişme öne çıktı; devletlerin siber saldırı arenasına giriş yapması. Tehditler artık yalnızca tek başına hareket eden bilgisayar korsanları veya fidye yazılımı çeteleriyle sınırlı değil. Bunun yerine ülkeler, politik, ekonomik ve yıkıcı casusluk amaçlarıyla sistematik bilgisayar korsanlığı eylemlerini doğrudan veya dolaylı olarak destekliyorlar. Nitekim bilgi savaşı yüzde 64 oranında artarken, internet, geleneksel angajman kurallarının dışında, karada değil, kablolar ve uydu ağları üzerinden yürütülen sessiz bir savaş arenasına dönüştü.

Körfez mercek altında

Bölgesel nüfuzu ve Vizyon 2030 projeleriyle dikkat çeken Suudi Arabistan, yaşadığı büyük dijital dönüşüm nedeniyle bu siber savaşın dışında kalmadı ve cazip bir hedef haline geldi. Siber güvenlik altyapısını güçlendirmeye yönelik büyük yatırımlarına rağmen, saldırıların gelişmesi ve özellikle hayati öneme sahip petrol ve finans sektörlerine yönelik saldırıların artması, sürekli bir teyakkuz hali ve proaktif yaklaşımlar gerektiriyor. Bu, sürekli bir zorluk olmaya devam ediyor ve hem hücum hem de savunma stratejilerinin geliştirilmesini gerektiriyor.

Küresel rekabet ve cazibe alanı

BAE ise bölgenin en gelişmiş dijital ekonomilerinden biri olarak öne çıkan bir hedef haline geldi. Teknolojik yeniliklerdeki hızlı ilerlemesine, yapay zekâ ve akıllı şehirler alanındaki projelerine rağmen saldırı dalgasından kurtulamadı. Ülke, Ulusal Siber Güvenlik Merkezi gibi girişimler aracılığıyla katı standartlar uygulamak da dahil olmak üzere dijital alanını korumak için esnek ve gelişmiş bir politika benimsemiş olsa da siber tehditler sürekli güncelleme ve geliştirme gerektiriyor.

Stratejik bir sıçramaya ihtiyaç var

Kuveyt, dijital altyapısını entegre etme ve dijital güvenliğini artırma yönündeki kademeli gelişimine ve yorulmak bilmeyen çabalarına rağmen, hâlâ proaktif siber analiz çözümlerinin benimsenmesini hızlandırmaya, saldırılara gerçekleşmeden önce karşılık verebilecek yerel güçler oluşturmaya ihtiyacı var. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre dijital dünyada yavaş savunma politikalarından akıllı saldırı politikalarına geçmek artık bir lüks değil, varoluşsal bir zorunluluk. Küresel çapta saldırıların artmasıyla birlikte Kuveyt’in yapay zekâ ve derin siber analizlere dayalı önleyici ve proaktif modellere ihtiyacı bulunuyor. Kanunları iyileştirmek yeterli değil, bilakis tehditleri istisnai değil, kaçınılmaz olarak ele alan sürdürülebilir bir savunma ortamı inşa edilmeli.

Bu rapordan sonra nereye yönelmeliyiz?

Hackmanac raporu açık ve net bir uyarıda bulunuyor; Arap ve Körfez bölgelerimiz de dahil olmak üzere dünya giderek artan bir dijital açıklık ile karşı karşıya.

Dijital dönüşümdeki dalgalanmalar ışığında, tehditler oluşmadan önce onları tespit edebilecek dijital istihbarat birimleri kurmak, saldırıları engellemek için uzmanlaşmış araştırma merkezleri, bölgesel iş birlikleri kurarak ulusal siber güvenliği güçlendirmek yoluyla “müdahale” politikasından “öngörme” politikasına geçilmesi gerekiyor.

Tehditler artık sadece teknik raporlardaki rakamlardan ibaret değil, çatışma ve nüfuz araçlarına silah seslerinin değil, çalınan verilerin ve felç olmuş altyapının çığlıklarının duyulduğu savaş alanlarına dönüşmüş durumda.

Sadece yüksek elektronik duvarlar inşa etmek yeterli değil, aynı zamanda saldırıları öngörebilen ve savaş mantığının değiştiğini anlayabilen uyanık zihinler inşa etmek de gerekiyor.

Artık “Saldırıya uğrayacak mıyız?” sorusunu değil, “Ne zaman, nasıl saldırıya uğrayacağız ve buna karşılık vermeye hazır mıyız?” sorusunu sormalıyız.

Hackmanac raporu tek bir cümleyle durumu acı ve vurucu bir şekilde özetliyor:

“Sorunun büyüklüğü başlı başına bir sorun haline geldi.”

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.