Malezya Başbakanı Enver’den Şarku’l Avsat’a: Acilen Gazze’deki savaşın durdurulması gerekiyor

KİK-ASEAN zirvesinin, bölgedeki en önemli iki oluşum arasında ekonomik entegrasyonu artırdığını vurguladı

 Malezya Başbakanı Enver İbrahim Şarku’l Avsat’la röportaj verirken (Fotoğraf: Abdulaziz ez-Zuman)
Malezya Başbakanı Enver İbrahim Şarku’l Avsat’la röportaj verirken (Fotoğraf: Abdulaziz ez-Zuman)
TT

Malezya Başbakanı Enver’den Şarku’l Avsat’a: Acilen Gazze’deki savaşın durdurulması gerekiyor

 Malezya Başbakanı Enver İbrahim Şarku’l Avsat’la röportaj verirken (Fotoğraf: Abdulaziz ez-Zuman)
Malezya Başbakanı Enver İbrahim Şarku’l Avsat’la röportaj verirken (Fotoğraf: Abdulaziz ez-Zuman)

Malezya Başbakanı Enver İbrahim, Asya’nın en önemli iki bölgesel bileşeninden biri ile ekonomik iş birliğini geliştirmek amacıyla geçtiğimiz iki gün içinde Riyad’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) zirvesinin sonuçlarına ilişkin büyük umutlar besliyor.

Enver İbrahim, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, İsrail ordusu ile Filistinli gruplar arasında devam eden savaşı durdurmak için Suudi Arabistan’ın önderliğindeki Arap ve İslam dünyasının rolünün önemini vurguladı ve bu savaşın derhal durdurulması gerektiğini söyledi.

Malezya Başbakanı, Gazze Şeridi’nde ihtiyaç sahiplerine insani yardımların ulaştırılmasını kolaylaştırmak için İslam ve Arap dünyasının yanı sıra bölgesel ve uluslararası düzeyde de çabaların seferber edilmesi çağrısında bulundu. Ülkesinin Filistin meselesine yönelik tutumunun değişmez olduğunu vurgulayan Başbakan, ABD’nin başını çektiği bazı Batılı ülkelerin Gazze Şeridi’ndeki sivillerin haklarının ihlal edilmesine göz yumup İsrail’i desteklemelerinin ikiyüzlülük olduğunu belirterek bu durumu kınadığını ifade etti.

ascd
Cuma günü KİK ile ASEAN arasındaki Riyad zirvesine katılan Malezya Başbakanı Enver İbrahim (SPA)

İsrail’in yeni bir kriz yaratırken dünyayı kendisini destekleyecek yeni bir saflaşmaya sürüklediği şu günlerde yaşanan olaylarla ilgili olarak İbrahim “Kardeşlerimizle, dostlarımızla, müttefiklerimizle ve komşularımızla olduğu gibi birlikte çok güçlü bir duruş sergiledik. İsrail’in Filistin’de, özellikle de Gazze Şeridi’nde yaptığı katliamlara ve dahası hastanelerde ve halka açık yerlerde masum insanların canlarına kast etmeye devam etme çılgınlığını durdurmak için hep birlikte çalışmamız gerektiğine inanıyoruz. Bu menfur eylemin sona ermesi gerekiyor” ifadelerini kullandı. İbrahim “Uluslararası toplum barışın sağlanması için elinden geleni yapmalıdır. Burada kastım herkes için barıştır (...) Ancak Gazze şu anda kuşatma altında ve insanlar yaşam mücadelesi veriyor. Su yok, elektrik yok, yiyecek yok, ilaç yok. Gerçekten trajik bir durum” şeklinde sözlerini sürdürdü. Buna ilaveten İbrahim “Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın bu konuda çok net bir duruş sergilediğini açılış konuşmasında duydum. Biz de acil insani yardım ulaştırılması ve bombalamalara, katliamlara, özellikle de Gazze Şeridi’ndeki halka açık yerlerde, hastanelerde ve okullarda kadın ve çocukların yaşadığı trajik koşullara son verilmesi için bu tutumu destekledik” dedi.

Suudi Arabistan liderliğinde Arap ve İslam dünyasının çabaları

Arap dünyasının ve Arap Birliği’nin Gazze’deki savaşa bakış açısıyla ilgili olarak İbrahim, şu ana kadar Suudi Arabistan liderliğinde Arap Barış Girişimi ile ilgili koordineli güvenlik ve iş birliği konferansları düzenlendiğine dikkat çekti. Arap ülkelerinin dışişleri bakanları, özellikle insani yardım ve ateşkes olmak üzere uygulanması gereken net kriterleri vererek uluslararası toplumun savaşın durdurulmasından sorumlu olduğunu vurguladılar.

İbrahim, görüldüğü kadarıyla Batılı ülkelerin, özellikle de ABD’nin, bölgeye barış getirmenin önemini göz ardı ettiğini söyledi. Barış getirmek yerine ülkeleri müdahaleye kışkırttığını ve bunun tehlikeli olduğuna dikkat çekerek “Bu, savaşın diğer ülkelere yayılmasına yol açabilir. Meselenin esas can alıcı noktası da budur. Uluslararası toplumun bunu ne pahasına olursa olsun durdurması gerek. Bunu durdurmanın tek yolu da ateşkesin sağlanması ve insani yardımların ulaştırılmasından geçmektedir” dedi.

Zirvenin meyveler

Riyad’ın ev sahipliğinde düzenlenen ASEAN-KİK Zirvesi’ne katılımı ve zirve gündemindeki konulara ilişkin İbrahim şunları söyledi:

Bu ilgi çekici bir olay. Çünkü ekonomik açıdan en canlı iki bölgesel grup işin içinde var; KİK ve ASEAN. Yeni şekliyle bu ekonomik miladı araştırdık. Uzun zaman ticari yatırımları teşvik etmek için birlikte çalıştık. Öyle ki, Veliaht Prens Muhammed bin Selman bu zirveye ev sahipliği yapmayı kabul etti (...) Bunun son derece tarihi bir toplantı olduğuna inanıyorum. Tabii toplantı, bu iki bölgesel oluşumdaki ülkelerin yeşil enerji sektörü ve yeni teknoloji gibi çeşitli alanlarda nasıl iş birliği yapabileceğine odaklanıyor.

Suudi Arabistan ile ortaklığın ufku

Suudi Arabistan-Malezya ilişkileri ve iki ülke arasındaki iş birliği alanlarının geleceği ve ufku konusunda İbrahim “Suudi Arabistan Krallığı ve Malezya’nın tarih boyunca uzun yıllara dayanan kadim ve yakın bir dostluğu vardır. Öyle ki, İslam Konferansı Örgütü’nü kurduğumuzda o dönemde Kral Faysal, eski Malezya Başbakanı’ndan bu büyük İslami oluşumun ilk Genel Sekreteri olmasını istemişti. Bu da Krallığa büyük bir güven duymamızı sağladı” dedi. İbrahim “Tabiki Krallık, şu anda Kral Selman bin Abdulaziz ve Suudi Arabistan Başbakanı Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın liderliğinde kalkınma yatırımları basamaklarını şaşırtıcı bir şekilde yukarılara çekti. Dolayısıyla bildiğiniz gibi Malezya’nın ikili iş birliğini sürdürmeye ihtiyacı var” ifadelerini kullandı. Yorumlarının devamında İbrahim, “Uzun vadeli ticari ve yatırım ilişkileri yürüttük ve yürütmeye de devam ediyoruz. Ancak Krallık’ın bu arzusunu geniş çaplı bir şekilde ifade ettiğine katılıyorum. Tabi şimdi daha fazla iş birliği yapabileceğimiz alanları öğrenmek ve kültür dışı ticari yatırımları ilerletmek için Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüşme fırsatım oldu” şeklinde sözlerini sürdürdü. İbrahim “Sonuç olarak ikili ilişkilerin ve iş birliğinin çok ama çok iyi bir şekilde geliştirilmesine yönelik geniş bir alan oluştu. Şirketlerimizin çoğu şu anda burada, Riyad’da, NEOM’da ve farklı alanlardaki bazı büyük projelere katılmaktadır. İkimizin, yani Prens Muhammed bin Selman ile birlikte getirdiğimiz bu yeni odak noktasıyla bu tür iş birliğini daha da artırabileceğimizi düşünüyorum” dedi. İbrahim şöyle devam etti:

Geleceğe süreklilik içinde bakıyoruz ve Malezya’da elbette çok önemli ve çok aktif yeni ortaklıklara imza atmayı kolluyoruz. Bu konuda araştırmalar yapıyoruz ve bunu Suudi Arabistan ile paylaşıyoruz. Bununla birlikte, Aramco gibi büyük şirketleri de kapsayacak şekilde genişlemeye ilgi var. Suudi Arabistan’ın en önemli güçlerinden biri olan yeşil teknoloji konusunun yanı sıra Malezya’nın gerekli uzmanlığı sağlayabileceği alanlara da dikkat kesiliyoruz.

Malezya ve yakın reform

Ülkesindeki iç durumlara ilişkin bir soruya Malezya Başbakanı şöyle yanıt verdi:

Ülkemiz birden fazla etnik ve din yapısına sahip bir ülke. Bu nedenle ulusal felsefemiz tüm bunları dikkate alan bir yurttaşlık anlayışını teşvik etmektedir. Bu da ekonomik olarak çalışmaları yukarıya doğru taşıyacağımız anlamına geliyor. Yatırımların çekilmesi için çalışacağız. Eğitim, araştırma ve Suudilerin nispeten iyi yaptığını düşündüğüm yapay zeka da dahil olmak üzere yeni teknolojilere odaklanacağız. Aynı zamanda insani etik ve değerler meselesine de dikkat kesileceğiz.

Başbakan sözlerinin devamında “Bu zorlu mücadeleye cesur bir şekilde karşılık verdiğimizi düşünüyorum. Bağımsızlıktan 60 yıldan fazla bir süre sonra Malezyalıların yalnızca yeni, canlı ve hoşgörülü bir ulus olarak değil, aynı zamanda tüm etnik topluluklar arasında birlikte çalışmayı teşvik edecek birlik ruhuna sahip güçlü bir ulus olarak olgunlaşma vazifeleri olduğunu savunuyorum” dedi. İbrahim reform planının sonuçlarını açıklayarak “10 aydır iktidardayız. Ancak tabiki bir sistemimiz vardı ve bu eleştirilecek kadar kötü değildi. Bununla birlikte ülkede kalkınma yönünde bazı büyüme işaretleri gördük. Dolayısıyla yapmamız gereken, bu neslin karşısındaki mücadeleyi ilerletmek, yani yeteneklerimizi geliştirmeye çalışmaktır. Bu yüzden şimdilik en azından güçlü ve istikrarlı bir hükümete ve birleşik bir ülkeye sahip olduğumuzu düşünüyorum. Açık politikalarımız, bir ekonomi politikamız ve esaslı bir endüstriyel planımız var. Aynı zamanda enerji geçişi ülkenin ve yatırımcıların öncelikleri belirleme yolları konusunda karar vermesine de yardımcı olacaktır” dedi.

Rusya-Ukrayna savaşı: Çifte standart

Rusya savaşı konusunda İbrahim “Ukrayna ile Rusya’nın uzun bir süredir kesintisiz bir savaş halinde olduğu doğru. Çözüm bir kez daha barışta yatıyor; önce ateşkes, sonra müzakere. Ancak ilginçtir ki, Ukrayna ve Rusya’dan bahsettiğiniz anda bu çelişkiyi görebiliyorsunuz (...) Mesela Batılılara ‘Neden Ruslara karşı savaşıyorsunuz?’ diye sorduğunuzda ‘Rusların Ukrayna’daki sözde Rus topraklarına girmiş olmaları’ cevabını verirler. Bu yüzden hukuka aykırı olsa da buna karşı çıkılması gerekiyor. Bu bir insanlık suçudur ancak bu durum şu soruyu gündeme getirmektedir: İsrail’in Filistin topraklarına girme hakkı neden var? Neden iki yasa grubuna çifte standartlı bir yaklaşımınız var?” diye sordu.

Sudan’daki kriz üzücü

Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında yaşanan savaşın yol açtığı krize ilişkin İbrahim, “Sudan, kadim bir tarihe, köklü bir medeniyete ve kültüre sahip bir ülke olup, eğitim açısından da büyük bir geleneğe sahiptir. Deneyimlerimden öğrendiğim en güzel şeylerden biri böyle bir gerçekliğin nasıl yaratılacağıdır. Sudan’da entelektüel ve bilimsel farkındalık düzeyi göze çarpıyor. Dolayısıyla bu ülkenin bu kadar uzun süren bir çatışmaya tanık olması talihsiz bir durumdur. Sudan liderlerinin mevcut büyük siyasi ve ekonomik sıkıntılara karşı çözümler bulmak için çalışmasını umuyorum” dedi.



İran'ın Irak'taki milislerine ne olacak?

Bağdat'ta bir araç üzerinde duran Haşdi Şabi üyeleri (AFP)
Bağdat'ta bir araç üzerinde duran Haşdi Şabi üyeleri (AFP)
TT

İran'ın Irak'taki milislerine ne olacak?

Bağdat'ta bir araç üzerinde duran Haşdi Şabi üyeleri (AFP)
Bağdat'ta bir araç üzerinde duran Haşdi Şabi üyeleri (AFP)

Gufran Yunus

Irak'taki silahlı grupların dağıtılması ve silahlarının teslim edilmesi konusu, siyasetçiler tarafından dile getirilen ve medya tarafından analiz edilen ipuçları ve üstü kapalı mesajlarla dolu bir konu olmuştur. Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, ülkesinin bu silahlı grupların dağıtılması için bazı mekanizmalara bağlı olduğunu ve bu konuda içeride bazı mutabakatlara varılması gerektiğini açıklamasının ardından konu, belirsiz olsa da artık tartışılmaz bir gerçeklik haline gelmiş görünüyor. Hüseyin silahlı grupların nasıl dağıtılacağı konusunda detay vermezken, yasal olarak ordunun bir parçası olan Halk Seferberlik Güçleri'nin (Haşdi Şabi) parçası olabileceklerini ya da silahlarını Haşdi Şabi'ye teslim edilebileceklerini yahut sadece siyasi oluşumlar haline gelebileceklerini söyledi.

İran’ın nüfuzu

Bölgesel olaylar ve müteakip jeo-stratejik değişiklikler, Irak'ı etkilemeye başladı. Bu gelişmeler ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşüyle aynı döneme denk gelirken Trump yönetiminin Irak'ı, silahlı grupların ana ayaklarından birini oluşturduğu İran ekseninden ve nüfuzundan koparma çabası hakkında çok şey söylendi. Katar merkezli El Cezire Medya Grubu'na bağlı El Cezire Araştırmalar Merkezi’nden (AJCS) araştırmacı Lika Mekki, basında ve araştırma merkezlerinde Başkan Trump'ın Irak'ı İran'ın nüfuzundan çıkarmak istediğine dair bilgilerin dolaştığını ve silahlı grupların dağıtılması meselesinin bu nüfuza karşı atılacak adımlardan biri olduğunu açıkladı.

scdfvgrthy
Irak'ın siyasi yönetimi, silahlı grupların dağıtılması yönündeki baskılara yanıt vermezse ABD'nin hedefi haline gelebilir (AFP)

Mekki, değerlendirmesinde şunları söyledi:

“Bu nüfuzun, Irak'ın İran'la olan ekonomik ilişkisiyle ilgili başka boyutları da var. Trump, Irak'ın İran için bir mali finansman kaynağı olmasını istemiyor. Irak'ın bu etkiden kurtarılması sadece grupların tasfiyesini kapsamıyor, orduya ve polise de uzanabilir. ABD raporlarına göre İran Irak polisine kadar nüfuz etmiş durumda ve İran’ın Irak’taki nüfuzunun sona erdirilmesi hamlesi idari, siyasi, güvenlik ve ekonomik alanlara kadar uzanacak.”

“Silahlarımızı bırakmayacağız”

Nuceba Hareketi Siyasi Büro Başkanı Ali el-Esedi, Dışişleri Bakanı Hüseyin'in silahlı grupların dağıtılması ve silahlarını teslim etmesine ilişkin açıklamalarını ‘gerçek dışı’ diye niteleyerek eleştirdi. Esedi basına yaptığı açıklamada, “Silahlı grupların dağıtılması ya da silahsızlandırılmasıyla ilgili herhangi bir diyalog yok. Hükümet bu konuda bizi muhatap almadı. Biz Nuceba Hareketi olarak silahlarımızı bırakmadık, bırakmayacağız. Ağır silahlarımız da var” şeklinde konuştu. Esedi ayrıca Irak Ulusal Hikmet Hareketi Başkanı Ammar el-Hekim’in, ‘direniş gruplarının silahlarının Irak ekonomisini tehdit ettiği’ yönündeki açıklamalarını ‘erken seçim propagandası’ olarak nitelendirdi.

x cvfdg
Irak Ordu Günü münasebetiyle askerî geçit törenine katılan komandolar (Irak Başbakanı Sudani’nin Facebook sayfası)

İran'a bağlı en önde gelen silahlı gruplardan biri ve Direniş Ekseni’nin parçası olan Nuceba Hareketi, Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasına varılmasının ardından İsrail'e karşı operasyonlarını askıya aldığını duyurmuştu. Aynı adımı Seraya Evliya ed-Dem grubu da attı.

Peki, hangi gruplar lağvedilecek?

Gazze'deki direnişi ‘meydanların birliği’ içinde desteklemek olarak tanımlanan sürecin bir parçası olarak silahlı saldırılarda bulunan Nuceba Hareketi, Ketaib Hizbullah ve Ketaib Seyyid eş-Şuheda dağıtılma sürecinde. Gazeteci ve Irak meselelerinde uzman Raad Haşim, silahlı grupların Ortak Operasyonlar Komutanlığı’na katılması sürecinin pek çok uyarının yapıldığı bir adım olduğunu, çünkü silahlı gruplardan bazılarının bu konuda inatçılık yaptığını ve bunların çoğunun talimatları ya İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ya da İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (DMO) aldığını, dolayısıyla bu grupların İran'a çekileceğini söyledi.

Engebeli yol

Irak’ta 2016 yılında çıkarılan 40 sayılı Halk Seferberlik Güçleri Heyeti Kanunu, Haşdi Şabi’nin bağımsız bir askeri oluşum ve Irak Silahlı Kuvvetleri'nin bir parçası, Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı ve üyelerinin yürürlükteki askeri kanunlara tabi olduğunu belirtiyor. Haşdi Şabi Kanunu ayrıca bu oluşuma katılanların tüm siyasi, partizan ve sosyal çerçevelerden koparılmasını ve saflarında hiçbir siyasi çalışmaya izin verilmemesini öngörüyor. Haşdi Şabi Kanunu, devleti ve onun anayasal hükümlerini ve yasal mevzuatını tanımayan ve İran’ın Dini Lideri’ne bağlılıklarını açıkça ifade eden milislerin varlığını yasallaştırdı. Haşdi Şabi, 70 silahlı oluşumu ve kendilerini İslami direniş grupları olarak adlandıran Ketaib Hizbullah, Nuceba Hareketi, Liva et-Tafuf, el-Bedila, Seraya Evliya ed-Dem, Seyyid eş-Şuheda, İmam Ali Taburu ve Asaib Ehli’l-Hak gibi gruplar, Haşdi Şabi çatısı altında faaliyet gösteriyor. Örgüt içerisindeki liderlik koltuklarını kontrol ediyor.

Grupların lağvedilmesinde izlenecek yol

Doha Lisansüstü Çalışmalar Enstitüsü'nde güvenlik ve stratejik çalışmalar profesörü olan Muhannad Sallum, Irak hükümetinin silahlı grupların feshedilmesi için baskı yapabileceğini, ancak Haşdi Şabi’yi feshetme yetkisine sahip olmadığını, çünkü Haşdi Şabi'nin kuruluşuna idari bir kararla katılmadığını, Haşdi Şabi'nin Irak Meclisi’nde yapılan bir oylamay ile meşruiyet kazandığını söyledi. Haşdi Şabi'nin lağvedilmesi kararının, Haşdi Şabi'nin çekirdeğini oluşturan ve onu siyasi olarak destekleyen İslami Davet Partisi, Bedir Örgütü, Asaib Ehli’l-Hak ve diğerleri gibi siyasi güçlerin elinde olduğunu, dolayısıyla Haşdi Şabi’nin lağvedilmesinin Irak-İran siyasi kararı olduğunu vurguladı. Sallum’a göre İran’ın Dini Lideri Hamaney’in de belirttiği gibi İran Haşdi Şabi’nin var olmaya devam etmesini istiyor.

Irak meseleleri araştırmacısı Raad Haşim de yaklaşık olarak böyle düşünüyor. ABD'nin bu yönde bir baskısı olması halinde, Haşdi Şabi’nin feshedilmesi senaryolarından birinin siyasi uzlaşıya dayanması gerektiğini söyleyen Haşim, “İran, desteklediği gruplara Haşdi Şabi’nin feshedilmesi kararına yanıt vermemeleri talimatı verebilir. Karar taslağı Meclis’e sunulacak. Başta reddedilebilir ve daha sonra, sorunsuz bir şekilde uygulanması için Irak hükümeti ile ABD'nin mutabakatının sağlanması gerektiğinden, onaylanması gerektiğine dair bir tehdit gelebilir” değerlendirmesinde bulundu.

Tavizler

Siyasi ilişkiler uzmanı Yasin Aziz, mevcut Irak hükümetinin, yürütme ve yasama kurumları içinde artan nüfuzları nedeniyle silahlı grupları dağıtamayacağını söyledi. Aziz'e göre Haşdi Şabi ve silahlı gruplar dağıtılamaz. Eğer ABD baskısı devam ederse, Irak hükümeti muhtemelen Haşdi Şabi çatısı altındaki bazı grupları Irak güvenlik güçlerine entegre edilmesi de dahil olmak üzere uzlaşıya ya da başka manevralara başvuracak.

Güç kullanarak çözüm

Iraklı siyasi analist Abbas ed-Duri, ABD'nin Haşdi Şabi’yi feshetme ya da güvenlik güçleriyle bütünleştirme kararı alması halinde Irak hükümetinin söz hakkı olmayacağını, çünkü Şii Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin oluşturduğu hükümetin bunu reddetmesinin Haşdi Şabi’nin Washington tarafından askeri güç kullanılarak feshedilmesi anlamına geleceğini söyledi.

Haşd Şabi ve silahlı grupların feshedilmesini zorlaştırabilecek pek çok olasılığın olduğunu söyleyen Duri, “İran'ın Haşdi Şabi’yi feshetmeyi kabul etmesi karşılığında nükleer programını müzakere edebilir ya da Bağdat'a ABD’nin baskısına boyun eğmeyip Haşdi Şabi’yi feshetmesine ya da güvenlik güçlerine entegre etmesine yeşil ışık yakmayabilir” değerlendirmesinde bulundu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Duri, Irak’ın Haşdi Şabi ve silahlı grupları dağıtmamakta ısrar etmesi halinde, Irak'a ekonomik yaptırımlar uygulanabileceğini ve grupların mevzilerine hava saldırıları düzenlenebileceğini belirtti.

dvfgtrhy
Silahlı gruplar, Dini Merci’nin silahların devletle sınırlandırılmasına ilişkin açıklamalarını kendilerine yönelik olarak değerlendirmedi (Sosyal medya)

Muhannad Sallum ise ABD’nin İran yanlısı milisleri dağıtması için Irak'a baskı yapmak üzere grupların liderlerine suikast düzenlemek de dahil olmak üzere çeşitli araçlara sahip olduğunu ve bu grupların üyesi olan bakanlara ve hükümet üyelerine yaptırımlar uygulayabileceğini söyledi.

Milis aklı mı, devlet aklı mı?

Analistlere göre Irak'taki siyasi sistem, silahlı grupların dağıtılması yönündeki baskılara yanıt vermediği takdirde ABD'nin hedefi haline gelebilir. Bu da Irak'a ekonomik yaptırımların uygulanmasına yol açarak, siyasi sistemin parçalanmasına katkıda bulunabilir. Yaptırımların uygulanmasıyla şiddetlenen ekonomik krizler nedeniyle de sistem devrilebilir. Washington'daki Medya Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Nizar Haydar, “Irak, devlet aklının milislerin aklına üstün gelmesi ya da tam tersi arasında bir yol ayrımında duruyor” dedi. Silahlı grupları dağıtma projesinin başarısının, Koordinasyon Çerçevesi güçleri ve liderlerine açık, net ve kesin bir tutum beyan etmeleri için baskı yapılmasına bağlı olduğunu vurgulayan Haydar, “Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, bu proje özellikle derin devleti korumak için milislerin silahlarından yararlananlar olmak üzere Koordinasyon Çerçevesi güçleri ve liderleri tarafından desteklenmediği takdirde bu konuda hiçbir şey yapamaz. Siyasi ve diplomatik çabalar, İran'ı milislerle iş yapmayı bırakması, devletin kadrolarını yenilemesi ve silahlı gruplara yönelik her türlü desteği kesmesi konusunda ikna etmeye yönelik olmalı” şeklinde konuştu.

Irak Anayasası

Irak Anayasası ve Halk Seferberlik Güçleri Heyeti Kanunu’nun milislerin yasal meşruiyetini ortadan kaldırmasına rağmen, milislerin neden silahlarını devlet otoritesinin dışında tuttuğunu soran Nizar Haydar, “Irak Anayasası'nın 9’uncu maddesi ordu dışında askeri grupların oluşturulmasını yasaklıyor. Haşdi Şabi Kanunu, bu yasanın çıkarılma gerekçesinde görevini, silahları ordunun elinde ve yasalar çerçevesinde tutmak ve devletin prestijini arttırmak olarak tanımlanıyor” ifadelerini kullandı.

Silahlı grupların görevlendirilmesi

Ufukta, silahların devletle sınırlandırılması ve silahlı grupların üyelerinin terhis edilebilmesi ya da devlet kurumlarına entegre edilebilmesi için askeri grupların dağıtılmasına yol açacak bir çözüm görünmediğini söyleyen Haydar, mevcut hükümetin silahların devletle sınırlandırılması konusunu hükümet programına dahil etmesine rağmen, korkudan ya da boyun eğmek zorunda olmasından dolayı bunu yapamadığını ve bunun sonucunda da ülkede milislerin çoğaldığını ve devletin ve anayasal kurumların zayıfladığını vurguladı. Haydar'a göre devlet bu gruplarla askeri faaliyetlerini durdurmaları için müzakere etmenin ötesine geçemez. Çünkü İran bu grupları bölgedeki siyasi projelerinde hala kullanabilir. Bu yüzden silahlı grupların parmağı talimat gelmesi üzerine tetikte olmaya devam edecektir.

Dini merciin fetvası

Silahlı gruplar, Irak'ta Şiilerin en büyük dini mercisi Ayrtullah Ali es-Sistani’nin fetvası üzerine kuruldukları için silahların devletle sınırlandırılmasına ilişkin açıklamalarının kendilerine yönelik olmadığını savunuyor. Nuceba Hareketi Siyasi Büro Başkanı Ali el-Esedi, Sistani'nin silahların devletle sınırlandırılmasından bahsederken, silahlı grupları kastetmediğini vurguladı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Irak Temsilcisi Muhammed el-Hasan ile geçtiğimiz yıl kasım ayında görüşmesinin ardından Sistani'nin ofisinden yapılan açıklamada, ‘hukukun üstünlüğü, silahların devletle sınırlandırılması ve her düzeyde yolsuzlukla mücadelenin önemi’ vurgulandı.

Araştırmacı Haydar, Sistani tarafından 2014 yılında eli silah tutanların güvenlik güçlerine katılmaları çağrısı yapıldığını, ancak bu çağrının kanun çerçevesi dışında silahlı gruplar oluşturma yönünde olmadığını açıkladı. Silahlı gruplara yönelik başka bir çözümün daha olduğunu söyleyen Haydar, ‘son çarenin devlet otoritesi dışında silahlanmayı yasaklayan bir fetva yayınlamak olduğunu’ belirtti. Devletin yetkisi dışındaki silahları yasaklayan bir fetvanın yoruma, analize ve gerekçelendirmeye açık olmadığını belirten Haydar, “Eğer silahlı gruplar buna uymazlarsa, fetva onları kamuoyuna hesap vermeye zorlayacak” yorumunda bulundu.