Washington Post: CIA bağlantılı Ukraynalı istihbarat servisleri Rusya'ya karşı "gölge savaş" yürütüyor

Washington Post, 2014'te Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesinden bu yana CIA'in, Ukrayna Güvenlik Servisini (SBU) dönüştürdüğünü ve Ukraynalı istihbarat servislerinin Rusya'ya karşı cephe gerisinde "gölge savaş" yürüttüğünü iddia etti

(AA)
(AA)
TT

Washington Post: CIA bağlantılı Ukraynalı istihbarat servisleri Rusya'ya karşı "gölge savaş" yürütüyor

(AA)
(AA)

Washington Post'un ismi açıklanmayan mevcut ve eski ABD'li, Batılı ve Ukraynalı 30'a yakın yetkilinin röportajlarına dayandırdığı haberine göre, 2014'ten beri CIA ile bağlarını güçlendiren SBU'nun bu sayede geliştirdiği profesyonel kabiliyetleri kendisini Rusya'ya yönelik çeşitli saldırılarla gösterdi.

Ukraynalı istihbarat servislerinin Rusya'ya karşı cephe gerisinde "gölge savaş" yürüttüğünü bildiren yetkililer, Ağustos 2022'de Rusya'yı Kırım'a bağlayan köprünün 2 kez bombalanması, Kremlin'in çatısına insansız hava araçları yerleştirilmesi ve Karadeniz'deki Rus donanma gemilerinin gövdelerinde delikler açılması gibi operasyonların CIA ile yakın işbirliği içinde kurulan, eğitilen ve donatılan birimlerden seçilen Ukraynalı ajanlardan oluşan ekipleri içerdiğini söyledi.

CIA'nin yaklaşık 10 yıldır Ukrayna'nın "Sovyetler Birliği döneminde kurulan servislerini" Moskova'ya karşı "güçlü müttefiklere" dönüştürmek için 10 milyonlarca dolar harcadığını ifade eden yetkililer, CIA'nin Ukrayna'ya gelişmiş gözetleme sistemleri sağladığını, Ukrayna'daki ve ABD'deki tesislerde acemi istihbarat servisi mensuplarını eğittiğini, Ukrayna'nın askeri istihbarat servisindeki bölümler için yeni merkezler inşa ettiğini ve istihbarat paylaştığını kaydetti.

Yetkililer, bu gizli operasyonlar sonucunda Rus siyaset uzmanı Aleksandr Dugin'in kızı Daria Dugina, eski Rus denizaltı komutanı Stanislav Rzhitsky ve Donbas'taki Ukrayna karşıtı videolarıyla tanınan Rus blogger Maksim Fomin'in öldürüldüğünü aktardı.

Ukrayna'nın "hedefli öldürme" operasyonları ABD ile "anlaşmazlığa" neden oluyor

Yetkililer, CIA'nin Kiev'de hala önemli varlık göstermeye devam ettiğini belirterek, ABD'li istihbarat yetkililerinin, Ukrayna'nın "hedefli öldürme" operasyonlarına dahil olmadığını savundu. ABD'li tarafın Ukraynalı istihbarat servislerinin istihbarat toplama kabiliyetlerini artırmaya yönelik destek verdiği aktarıldı.

Ukrayna tarafının bu gibi operasyonları yapıyor olmasının SBU'nun CIA ile işbirliğini "karmaşıklaştırdığını" ifade eden üst düzey bir istihbarat yetkilisi, "olası operasyonel kaygıların Ukrayna servislerine açık şekilde iletildiğini" belirtti.

Eski üst düzey CIA yetkilisi de İsrail casusluk servisine atıfta bulunarak, SBU için "1970'lerdeki Mossad'a benzeyen istihbarat servisinin doğuşuna tanık oluyoruz." ifadesini kullandı. Yetkili, Ukrayna'nın istihbarat operasyonları daha da "cesur" hale gelir ve üçüncü ülkelerdeki Rusları hedef almaya başlarsa bunun NATO ve Avrupa Birliği (AB) ile anlaşmazlıklara neden olabileceğini savundu.

Yetkililer, CIA yetkililerinin bazı operasyonlardan sonra itirazlarını dile getirdiklerini, ancak teşkilatın desteğini geri çekmediğini söyledi.

SBU-CIA işbirliği

Eski Ukraynalı üst düzey bir güvenlik yetkilisi de "Uluslararası ortaklarımızı hiçbir zaman gizli operasyonlara dahil etmedik. SBU ve Ukrayna Savunma Bakanlığı İstihbarat Ana Müdürlüğü (GUR) ajanlarına CIA meslektaşları eşlik etmedi." diyerek, ülkesinin ABD kaynaklarıyla ilişkilendirilebilecek silah ya da ekipman kullanmaktan kaçındığını aktardı.

Yine de yetkililer sınırların zaman zaman "bulanıklaştığını" kabul ederek, Kiev'deki CIA görevlilerinin Ukrayna'nın bazı saldırı planlarından haberdar edildiğini kaydetti.

Yetkililere göre SBU-CIA işbirliğinin ilk adımı, Rusya Federal Güvenlik Servisi'nin (FSB) "yoğun şekilde" nüfuz ettiğine inanılan SBU'da diğer departmanlarından izole edilecek yeni bir birim kurulmasıyla gerçekleşti.

"Beşinci Müdürlük" olarak adlandırılan bu yeni birimin eğitim alanlarının Kiev'in dışında bulunduğunu bildiren yetkililer, buralarda CIA personeli tarafından seçilmiş acemi askerlere eğitim verildiğini aktardı.

Ukraynalı bir yetkili, bu yeni birimin "cephe gerisinde faaliyet göstermesi ve gizli gruplar olarak çalışması" amacıyla kurulduğunu kaydetti.

Yetkililer, bu birimin ilk zamanlarda Rusya'dan muhbir toplamaya, siber ve elektronik dinleme yapmaya, "ayrılıkçı liderleri ve Ukraynalı işbirlikçileri" yakalamaya için sabotaj operasyonları ile operasyonlar düzenlemeye ve bu kişilerden bazılarını "gizli gözaltı yerlerine götürmeye" odaklandığını ifade etti. CIA'in bu operasyonlar için birime ekipman sağladığı aktarıldı.

Ukraynalı yetkililer, operasyonların zamanla yön değiştirdiğini belirterek, 3 yıllık süre zarfında "yaklaşık 6 Rus ajanının, üst düzey ayrılıkçı komutanın ya da işbirlikçinin, genellikle iç hesaplaşmaya bağlanan ama gerçekte SBU'nun işi olan şiddet olaylarında öldürüldüğünü" öne sürdü.

Bu yön değiştirmenin sebebi olarak "Rusya'nın saldırganlığı, yetkililere atfedilen gaddarlık ve daha güçlü bir düşmanı zayıflatmanın yollarını bulmak için çaresizliği" gösterildi.

GUR-CIA işbirliği

Eski ABD'li istihbarat yetkilisi, 2015'ten beri CIA'in GUR'da da "kapsamlı" bir dönüşüm başlattığını ve birkaç yıl içinde "GUR'u adeta sıfırdan yeniden inşa ettiğini" öne sürdü.

Yetkililer, CIA'in GUR'un elektronik gözetleme ve dinleme sistemleri edinmesine yardımcı olduğunu belirterek, bu sistemler arasında Ukrayna'nın doğusunda yerleştirilebilen mobil ekipmanların yanı sıra Kremlin yetkililerinin cep telefonlarını dinlemek için kullanılan yazılım cihazlarının olduğunu kaydetti.

Bu sistemleri Ukraynalı yetkililerin kontrol ettiğini ancak elde edilen her şeyin ABD tarafıyla paylaşıldığını aktaran eski üst düzey bir GUR yetkilisi, Rus hedeflerinin nerede olduğu gibi hassas bilgilerin bulunduğu verilerin CIA aracılığıyla Washington'a iletildiğini söyledi. Yetkili, ABD'ye ulaşan bu verilerin CIA ve ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) uzmanları tarafından incelendiğini öne sürdü.



Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
TT

Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)

İbrahim Hamidi

ABD ve Fransa'nın sponsorluğunda İsrail ile Hizbullah arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının metnine göre Lübnan bir dönüm noktasının eşiğinde. Bu doğum sancıları cumhuriyetin kanının tazelenmesine mi, yoksa yeni üçüncü ya da dördüncü bir cumhuriyetin doğuşuna mı yol açacak?

Bu, el-Mecelle'nin Aralık ayı sayısının kapak haberi ve ateşkesten senaryolar, ordunun rolü, Hizbullah yenilgisinden sonra Şiilerin geleceği, mültecilerin geri dönüşü ve toplum mühendisliğine kadar konuyu her yönüyle ele alıyoruz.

Lübnan, 60 günlük ateşkes, Hizbullah ile İsrail'in güneyden çekilmesi, boşluğu Lübnan ordusu ile BM’ye bağlı UNIFIL güçlerinin doldurması, her iki taraftan da yerinden edilenlerin geri dönmesi, Meclis'in cumhurbaşkanını seçmek için toplanması, başbakanın atanması, hükümetin kurulması ve yeniden imar ile karşı karşıya bulunuyor.

Aylarca süren müzakereler ve bir yılı aşkın süredir Gazze için sürdürülen “destek savaşı”nın ardından gelen anlaşma uygulanırsa, ülke, cumhuriyetin temellerine dönüşe ya da yeni bir doğuşa tanık olacak. Lübnan Cumhuriyeti, şu anda bildiğimiz mezhepçi kotaların öncesinde, Fransız Mandası döneminde doğmuştu. İlk anayasa hazırlanıp 1926 yılında Katolik hukukçu Şarl Debbas cumhurbaşkanı seçildiğinde doğdu. O dönemde başbakanlık da Maruni Hıristiyanların elindeydi.

Bazıları, Birinci Cumhuriyet'in 1926'da doğduğuna ve 1943'te cumhurbaşkanı seçilen Şeyh Bişara el-Huri’ye kadar bir dizi Hıristiyan cumhurbaşkanı tarafından yönetildiğine inanıyor. Huri Sünni olan başbakanı Riyad el-Sulh ile ittifak kurdu ve ikisi birlikte, cumhurbaşkanlığını Marunilere, başbakanlığı Sünnilere ve meclis başkanlığını Şiilere tahsis eden sözlü bir ulusal uzlaşının temelini attılar. Saib Selam'ın anılarında, 1943'te Sabri Hamada’nın Şii olduğu için değil, en yaşlı milletvekili olduğu için yasama organının başına getirildiğini söylediğine de dikkat çekelim.

Bu nedenle pek çok kişi Birinci Cumhuriyet'in ulusal sözleşme ile doğduğuna inanıyor ve kendisi 21 Kasım 1943'teki bağımsızlık ilanına da tanıklık etti. Birinci Cumhuriyetin 1926 Anayasası ile değil de 1943 yılında doğduğunu düşünürsek, bu cumhuriyet 1975 yılında iç savaşın başlamasıyla mı yıkıldı yoksa savaşın sonuna ve 1989'daki İkinci Cumhuriyet'in başlangıcı olan Taif Konferansı’na kadar mı devam etti?

Birinci cumhuriyet 1943'ten 1975'e, ikincisi 1975'ten 1989'a ve üçüncüsü o zamandan bu yana mı?

Adı ne olursa olsun, mevcut cumhuriyetin belki de en belirgin özelliği, Taif Anlaşması’nın Hıristiyan cumhurbaşkanı pahasına Sünni başbakanı güçlendirmesiydi. Başbakan Refik Hariri'nin 2005'te suikasta kurban gitmesiyle sona eren Suriye varlığını kabul etmesiydi. Temmuz 2006 savaşı ve Hizbullah’ın İran'ın nüfuzunu genişletmek için ülke içinde ve bölgesel olarak artan rolü ile sonuçlanmasıydı.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya?

Zafer sloganları bir yana, Hizbullah'ın büyük bir yenilgiye uğradığı tartışılamaz. Zira Lübnan süreci Gazze sürecinden ayrıldı. İsrail, aralarında Hasan Nasrallah'ın da bulunduğu askeri ve sembolik liderlerini öldürdü, iletişim ve liderlik yapısını dağıttı. 1701 sayılı kararın uygulanmasını, Litani Nehri'nin arkasına çekilmeyi, dahası belki de bir İsrail tampon bölgesinin oluşturulmasını, silah tedarikinin kesilmesini ve füze üretiminin engellenmesini kabul etmek zorunda kaldı. Bunlara bir de Hizbullah’ın kuluçka ortamının ödediği muazzam insani ve ekonomik bedel ekleniyor.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya? Netanyahu, (bu sayımızda ona da özel bir dosya ayırdığımız) ABD başkanı seçilen Trump ile olan ilişkisinden ve Beyaz Saray'ın başına geçmeden önce “savaşları bitirmesi” için ona verdiği “armağan”dan destek alarak şunlarda ısrar ediyor; Hizbullah'ın kendisini yeniden silahlandırmamasını veya askeri yapısını yeniden inşa etmemesini garanti altına almak için Lübnan'da bir gözetim mekanizması kurulması, en büyük düşman olan İran'ın denetim ve “maksimum baskı” altında tutulması. Odağını özellikle Gazze Şeridi'ne kaydıran İsrail, Lübnan’da herhangi bir ihlal ile başa çıkılmaması durumunda Lübnan'a müdahale etme olanağına sahip olmak istiyor. Tel Aviv bu “haktan” vazgeçmezken, Hizbullah ve Lübnan da bunu kabul edemez.

Milisler ve rejimler bir noktada buluşmaktadır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır

Burada şu sorular ortaya çıkıyor; bu durum Lübnan'da siyasi olarak nasıl ifade bulacak? Eski siyasi sözleşmenin yeniden canlandırılmasında veya yenisinin formüle edilmesinde bölgesel ve uluslararası güçlerin rolü nedir? Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ın Haziran 1967 savaşından sonra çıkıp “yenilgiyi” kabul etmesi gibi, Hizbullah'ın yeni Genel Sekreteri Naim Kasım da neden çıkıp yenilgiyi kabul etmekte gecikti? Neden Hizbullah ve İran'a sadık olanlar yaşananları bir “zafer” veya “direniş” olarak değerlendirmekte ısrar ediyor?

Herhangi bir savaşın insani ve ekonomik maliyeti konusunda devlet ile milislerin farklı davrandıkları doğru, ancak devletler ile örgütlerin zaman ve tarihle ilişkilerinde farklı oldukları da doğrudur. En tehlikelisi ise milislerin ve rejimlerin bir noktada buluşmasıdır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır.

Kapak konusu olan Lübnan dosyası ve Başkan Donald Trump'ın seçilmesi ve bunun Ortadoğu ve dünyadaki yansımalarına ilişkin özel dosyaya ek olarak, Aralık sayısında siyaset, ekonomi, bilim ve kültür üzerine yazılar, analizler ve röportajlar da yer alıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.