Savaş meydanlarında yitip giden "savaş ahlakı", artık sadece kitaplarda kaldı

Eski Mısırlılar, onurlu bir şekilde savaşıp esirlerinin haklarına saygı duydular. Sümerler, insan haklarına değer verdiler. Çinliler, düşmanlarının şerefini korudular. Tüm bunlar modern çağ savaşlarına birer rehber niteliğinde

Francisco Goya tarafından 3 Mayıs 1808 tarihinde Madrid'i savunan direnişçilerin idamını konu eden tablosu, 1814 (Görsel: Goya Museum)
Francisco Goya tarafından 3 Mayıs 1808 tarihinde Madrid'i savunan direnişçilerin idamını konu eden tablosu, 1814 (Görsel: Goya Museum)
TT

Savaş meydanlarında yitip giden "savaş ahlakı", artık sadece kitaplarda kaldı

Francisco Goya tarafından 3 Mayıs 1808 tarihinde Madrid'i savunan direnişçilerin idamını konu eden tablosu, 1814 (Görsel: Goya Museum)
Francisco Goya tarafından 3 Mayıs 1808 tarihinde Madrid'i savunan direnişçilerin idamını konu eden tablosu, 1814 (Görsel: Goya Museum)

Dalia Muhammed 

Savaş için kurallar koymak bana saçma geliyor. Bu bir oyun değil. Medeni savaşla medeni olmayan savaş arasında ne fark var?

Bu sözler, Meksikalı devrimci lider Francisco "Pancho" Villa'ya ait

Savaş tarihi ve uluslararası ilişkiler uzmanı Kanadalı tarihçi Margaret MacMillan, 2020 yılında yayımlanan "War: How Conflict Shaped Us" (Savaş Bizi Nasıl Şekillendirdi) adlı kitabının, "Kontrol Edilemezi Kontrol Etmek" başlıklı bölümünde Pancho Villa'nın bu ifadeleri üzerine derinlemesine bir okuma yapıyor.

MacMillan'ın bu okumada sorduğu soruların başında ise şu geliyor:

Temelde şiddetin en önemli araç olduğu ve düşmanı tamamen yok etmese de yenmenin asıl amacı olduğu bir şeyi yönetmekten ve kontrol etmekten nasıl bahsedebiliriz?

Bu faktörler hiçbir zaman insanlığın binlerce yıldır yapılan savaşların kurallarını ve temellerini oluşturma çabası önünde engel oluşturmadı.

Ukrayna'nın batısındaki bir kampta öğle yemeğini yiyen Rus esirler (AFP)
Ukrayna'nın batısındaki bir kampta öğle yemeğini yiyen Rus esirler (AFP)

Antik çağda savaş kuralları

Antik Mısır'da savaşlarla ilgili kuralları ve savaş ahlakı ilkelerini ele alan başlı başına bir kaynak olmasa da pek çok metin, o çağda Mısır değerlerine, geleneklerine ve dini inançlarına, özellikle de bireye ve komutana saygıya dayanan sisteminden bahsediliyor.

Bu metinlere göre Antik Mısır'daki askerlerin ve komutanların birbirlerine saygı duymaları ve itaat etmeleri gerekiyordu.

Antik çağda Mısırlı askerler, savaş sırasında tanrılara ve tapınaklara saygı duymaya ve onlara saygısızlık etmemeye büyük önem verirken dini konuların savaşlarla yakından bağlantılı olduğunu belirtmek gerekiyor.

Buna göre esirlere saygı duymuş ve onlarla insanca davranmışlardı.

Antik Mısır'daki savaş gelenekleri arasında vatanı savunmak için fedakârlık yapan kahramanların ve komutanların yüceltilmesinin yanı sıra, savaşta adalete ve şerefe büyük değer verilmesi ve askerlerin ve komutanların ahlaki değerlere bağlı kalmaları yer alıyor. 

Antik dünyanın kalbinde, Hammurabi Kanunları'ndan 300 yıl öncesine dayanan, Sümerlere ait olan ve günümüze ulaşan kanun maddeleri içeren ve bilinen en eski yazılı tablet Ur-Nammu Kanunları'dır.

Sümer dilinde yazılan tablette yer alan kanun maddeleri arasında Mezopotamya bölgesindeki savaşları ve askeri davranışları düzenleyen kurallar ve ilkeler yer alıyor.

Milattan önce 2100-2050 yıllarında yazıldığı tahmin edilen tablette esirlere ve sivillere nasıl muamele edilmesi ve savaşlarda nasıl davranılması gerektiği konusunda talimatlar bulunuyor.

Ur-Nammu Kanunları'nın yazılı olduğu tablette ayrıca bölgedeki medeniyetlerin savaşlar sırasında adaletin sağlanması ve insan haklarına saygı duyulması gibi konularındaki endişeleri anlatılırken köleleştirme, esirler için fidye ödenmesi gibi konular ele alınıyor.

Uzakdoğu'da tarihin savaş kurallarına ilişkin bilinen en eski kitaplarından biri, eski Çinli filozof ve asker Sun Tzu'ya ait olan "The Art of War" (Savaş Sanatı) adını taşır.

Tzu tarafından antik Çin'de milattan önce 5'inci yüzyılda yazılan kitap, askeri ve savaş stratejisi alanındaki en önemli metinlerden biri olarak kabul ediliyor.

Komutanlık yapmanın ve planlamanın ilkelerine değinilen kitapta, savaşların nasıl kazanılacağı, savaşta güçlü ve zayıf yönlerin nasıl analiz edilip kullanılacağı konusunda tavsiyeler veriliyor.

Bu çalışma, hem bugüne kadar strateji ve askeri liderlik alanında paha biçilmez bir ders kaynağı olmaya hem de askeri ve siyasi liderler tarafından içeriğinden yararlanmak amacıyla okunmaya devam ediyor. 

Çinliler çağlar boyunca Çin felsefesinin ve Çin askeri literatürünün geleneksel temellerine çerçevesinde savaşlarında birçok kurala ve ilkeye uymuşlardır.

Bu kuralların bir kısmını hazırlık ve planlama olarak özetleyebiliriz. Çinliler, savaşlara girmeden önce iyi bir hazırlık yapmaya büyük önem veriyorlardı.

Çünkü askeri harekâtların iyi planlanması, hedeflere daha verimli bir şekilde ulaşılmasını sağlıyordu.

Eski Çinlilerin rakiplerine saygı duymaları ve onlarla onurlarını koruyacak şekilde ilgilenmeleri biliniyordu.

Bu, gerilimin tırmanmasını önlemeye ve müzakereyi mümkün kılmaya katkıda bulunan bir yöntemdi.

Çinliler, askeri stratejilerinde doğayı ve coğrafi faktörleri kullanma yetenekleriyle öne çıkıyorlardı.

Doğayı kendi çıkarları doğrultusunda kullanan ilk halklar arasındaydılar. Düşmanla ilgili istihbarat toplamak da Çinlilerin planlama ve önemli kararlar almasında önemli rol oynadı.

Çinliler aynı zamanda esneklik ve sahadaki değişikliklere uyum sağlama konusunda son derece yetenekliydiler.

Savaş meydanlarındaki koşullara göre strateji ve taktiklerin değiştirilmesinin gerektiğine inanan Çinliler, aynı zamanda kara ve deniz ordularına sahiptiler ve düşmanın kalbine korku salma, kandırma gibi psikolojik yöntemleri de kullanıyorlardı. 

War: How Conflict Shaped Us kitabının kapağı (Amazon)
War: How Conflict Shaped Us kitabının kapağı (Amazon)

Ayrıca Hint bilgin Kautilya'ya atfedilen 'Arthashastra' adlı eski metnin milattan önce 4'üncü yüzyılda yazıldığı düşünülüyor.

Bu yüzden Arthashastra, devlet yönetimi, savaş stratejisi ve liderlik üzerine en eski metinlerden biri, orduların düzenlenmesi, taktikler, casusluk ve diplomasi dahil olmak üzere savaşın çeşitli yönleri hakkında rehber ve antik çağda Hint askeri düşüncesini ve liderliğini anlamak için önemli bir tarihi kaynak olarak kabul ediliyor.

Savaşlarda uyulan, Hindu ve Budist kültürüne ve inancına dayanan kavramlarla ve ilkelerle temsil edilen bazı ilkeler ve ahlak kuralları vardı.

Elbette bu kurallar çağlar boyunca farklı şekillerde uygulanmış, siyasi ve toplumsal gelişmelerle birlikte değişti.

Bunun yanında antik çağda Hint savaşları genel olarak esirlere ve sivillere saygı ilkesiyle ön plana çıkıyordu.

Çünkü Hint savaşçılar, sivilleri korumanın ve onlara zarar vermemenin yanı sıra esirlerin haklarına saygı duymak ve onlara sert davranmamak zorundaydı.

Bu ilke, insanlarla sınırlı değildi ve savaş araçlarının önemli bir kısmını oluşturan başta atlar olmak üzere hayvanları da kapsıyordu.

Savaş ilkeleri arasında, savaş sırasında zehir kullanmamak, kutsal mekanlara ve ibadethanelere saygı göstermek ve onlara zarar vermemek, düşmana saygı göstermek ve cesaretle ve ahlakla savaşmak yer alıyordu.

Bazı antik Hint metinlerinde, şiddetli çatışmalar patlak vermesini önlemek amacıyla önce müzakere yoluna başvurulması da tavsiye ediliyor

Yine Akdeniz havzasından milattan önce 6'ncı yüzyılda yaşayan Yunan filozof ve devlet adamı Solon, özellikle savaş kuralları üzerine olmasa da mali ve sosyal işlerin düzenlenmesiyle ve gücün dağıtılmasıyla ilgili kaleme aldığı, Atina'nın demokrasiye daha fazla yönelmesine katkıda bulunarak siyaset, yönetim ve etik alanlarında tavsiyelerde bulunduğu "Solon's Laws" (Solun Kanunları) adlı kitabında Yunan medeniyetinin değerlerini ve ahlakını ifade ederken, savaşlar sırasında geçerli olan bazı kavramları ve kuralları da belgeliyor.

Bunların başında ise genel olarak savaşta ve hayatta erdem ve üstünlük kavramı ile Yunan toplumunda kabul edilemez ve cezasız bırakılmaması gereken bir davranış olarak görülen, savaşta ve yaşamda kaçınılması gereken aşırı gurur ve kibir kavramı geliyor.

Kitapta yer alan savaş ilkeleri, Yunan askerlerini, savaşların sonuçlarını ve bireysel kaderleri etkilediğine inanılan tanrıların iradesine ve ilahi yasalara saygı duymaya çağırırken esirlere ve sivillere saygı gösterilmesinin yanı sıra askerlere yeterli ve kesintisiz tedarik sağlayan lojistik desteğe büyük önem verdiği görülüyor.

Romalı tarihçi Titus Livius, "Ab Urbe Condita" (Şehrin [Roma'nın] Kuruluşundan İtibaren) adlı kitabında Romalıların girdiği savaşlardan, bu savaşlarda benimsedikleri temel kurallara ve özellikle de rasyonellik ve taktiklere saygı gösterilmesine kadar birçok detayla antik Roma'nın tarihine kapsamlı olarak değiniyor.

Antik Romalılar, sadece büyük bir askeri güç olmaları ya da kalelerin ve köprülerin kullanımı gibi savaşa birçok mühendislik yeniliği getirmeleriyle değil, keskin taktikleriyle ünlüydüler.

Romalılar, savaşlarla ilgili anlaşmalara ve antlaşmalara büyük bir saygı duyuyor, onları kutsal sayıyor ve savaş zamanlarında bunlara uymaya çalışıyorlardı.

Antik Romalılar, ele geçirdikleri esirlere insanca ve onurlarını koruyacak şekilde davranıyorlardı.

Bunun yanında fethettikleri ülkelerin halklarının kültürlerine ve kimliklerine değer veriyorlardı.

Romalı savaşçılar esneklikleri, savaşların niteliğine ve sahadaki değişikliklere uyum sağlama yetenekleri, örgütlenme becerileri ve iyi bir askeri eğitimden geçmeleriyle tanınıyorlardı.

Antik Roma'da askeriyenin en öne çıkan özelliği, sabit bir hükümet sistemine ve orduyu düzenleme ve askeri kararlar alma kapasitesine sahip merkezi bir otoriteye sahip olmasıydı.

Modern çağda savaş ahlakı ve kuralları

Dünyanın iki büyük ve yıkıcı dünya savaşından sonra silah gelişimindeki insanlığı yeryüzünden silip süpürebilecek nükleer bombaların da aralarında bulunduğu büyük ilerlemeyi kısıtlayan ve orduların çatışma ve savaş sırasındaki davranışlarını düzenleyen uluslararası ilkelere ve kurallara ilişkin bir referansın olması ihtiyacı doğdu.

"Handbook On International Rules Governing Military Operations" (Askeri Operasyonları Yöneten Uluslararası Kurallar El Kitabı) adıyla bilinen bu referans, orduların savaşlarda ve çatışmalarda görevlerini yerine getirirken uymaları gereken yükümlülükleri ve kuralları açıklıyor.

Kitap, orduların savaşlarda ve çatışmalardaki davranışlarını belirleyen ve çatışmalar sırasında sivil personeli, kayıpları, savaş esirlerini ve sivil mülkleri koruyan geçerli savaş yasalarını ve uluslararası kuralları açıklığa kavuşturmak amacıyla hazırlandı.

Bununla birlikte orduların, uluslararası yasalara uymalarını sağlamak, sivillerin zarar görmesini önlemek ve insan haklarına saygı duyulmasına katkıda bulunmak için önemli bir araç.

İçeriği Cenevre Sözleşmeleri ve ilgili Ek Protokoller gibi uluslararası anlaşmalara ve sözleşmelere dayanan kitap, ordular için bir eğitim ve bilinçlendirme rehberi olmanın yanı sıra askeri görevleri yerine getirirken uluslararası hukuka uyulmasına yönelik bir referanstır.

Cenevre Sözleşmeleri 1949 yılında kabul edildi ve dört adet sözleşmeden oluşuyorlar.

Birinci Cenevre Sözleşmesi, savaş halindeki orduların hastaları ve yaralıları korumalarına ilişkin, İkinci Cenevre Sözleşmesi, orduların denizdeki hasta, yaralı ve kazazedeleri korumalarına ilişkin, Üçüncü Cenevre Sözleşmesi, esirlere yönelik davranışlara ilişkin ve Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, savaş sırasında sivillerin korunmasına ilişkin olarak imzalandı.

Cenevre Sözleşmelerine 1977 ile 2005 yılları arasında savaş mağdurlarının korunması kurallarını geliştirmek amacıyla üç Ek Protokol eklendi.

Birinci Ek Protokol, askeri hedefler ile insani ihtiyaçların sağlanması arasında bir denge kurulmasını öngören 'orantılılık' ilkesini şart koşuyor.

İkinci Ek Protokol, yalnızca iç savaşlar için geçerli. Yani, bir ülkede patlak veren çatışmalarda güç kullanımına kısıtlamalar getiriyor.

Üçüncü Ek Protokol ise, kızıl haç ve kızıl hilal amblemlerinin yanına kırmızı kristal adı verilen yeni bir amblemin yerleştirilmesini öngörürken bu amblemlerin yetkisiz olarak herhangi bir kuruluş tarafından kullanılmasını yasaklıyor.

İsveçli yazar Ingrid Detter de Frankopan, 2000 yılında kaleme aldığı "The Law of War" (Savaş Yasası) adlı kitabında savaş kurallarına dair, bu kuralların tarihi ve gelişimi, sivillerin, yaralıların, hastaların ve esirlerin korunmasına ve onlara insanca davranılmasına ilişkin ilkeleri ve bu kuralların modern çağdaki savaşlarda ve çatışmalarda uygulanması, suyun kirletilmesi ve çevresel altyapının tahrip edilmesi önlenerek çevresel zararların azaltılması, kimyasal ve biyolojik silah kullanımının engellenmesi, kültürel mekanların, tahrip edilmeye ve hırsızlığa karşı korunması, despotizm, soykırım ve insanlığa karşı suçlarla mücadele edilmesi, mayınların yasaklanması ve savaş kurallarını ihlal edenlerden ve savaş suçları işleyenlerden hesap sorulması ve bunların adalet önüne çıkarılmasının gerektiğinin vurgulanması gibi konuları içeren kapsamlı bir bakış sunuyor. 

"Daha insancıl" savaşlar için sorumlu tutma ve hesap verebilirlik

Yukarıdaki başlık çerçevesinde "The Oxford Handbook of International Law in Armed Conflict" (Oxford Silahlı Çatışmalarda Uluslararası Hukuk El Kitabı) adlı kitap hesap verebilirliği, adaleti sağlamayı ve savaş mağdurlarının haklarını korumak amacıyla savaş kurallarına yönelik ihlallerle ve savaş suçlarıyla mücadele bakımından uluslararası ve yerel yasal çerçeveleri gözden geçiriyor.

Bu çerçevelerin öne çıkanlarının başında, amacı savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlardan hesap sormak olan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) geliyor.

UCM'nin yanında tıpkı Yugoslavya Özel Mahkemesi'nde olduğu gibi savaş suçları işleyenlerin yargılanması amacıyla bazı özel mahkemeler de kurulabiliyor. 

Birçok ülkedeki ulusal mahkemeler, savaş suçu işleyenlerin yargılanmasına olanak tanıyan hukuk sistemlerine sahiptir.

Bazen bu ulusal yargı organları, kendi sınırları içinde savaş kurallarını ihlal edenleri yargılamak için ulusal mevzuata ve hukuk sistemlerinin yanı sıra yargılamaların adil bir şekilde yapılmasını sağlamak için Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşlarla iş birliği yaparlar.

Uluslararası uzmanlar ve uluslararası komiteler de kanıtların toplanmasında ve savaş kuralları ihlallerinin izlenmesinde önemli roller oynayabilirler.

Bazıları, savaşlarla ve çatışmalarla ilgili kanunların ve ilkelerin olmasını çelişkili ve saçma bulabilir. Fakat bu kanunlar ve ilkeler, savaşlar ve çatışmalar sırasında tarafların davranışlarının belirlenmesinde önemli rol oynuyor.

Şiddetin ve çatışmanın ortasında bireylerin ve orduların ahlak ve değerlere bağlı kalmasının bir hayalden ibaret olduğu düşünülebilir.

Ancak bu kurallar, insan haklarına ve insanlığa ilişkin temel değerleri taşıyor ve masum sivillerin acılarını azaltmayı hedefliyor.

Ayrıca meşru güç kullanımının ve düşmanlığın sınırlarını da tanımlamayı amaçlıyor. 

Ancak ne yazık ki herkesin gördüğü üzere savaş kurallarını görmezden gelmeyi tercih edenlerin bu ilkelere uyacakları her zaman garanti edilemiyor.

Tüm dünya bugün, bu temel ilkelerin aşıldığı, meşru müdafaanın başkalarının insan haklarına yönelik saldırılarla karıştırıldığı pek çok çatışmaya tanık oluyor.

Uluslararası yasalara daha fazla saygı duyulmasının sağlanması ve bu yasaları ihlal eden kişi ya da kuruluşların hesap verebilirliğinin arttırılması için çalışmak, artık her zamankinden daha elzem.

En önemlisi de diplomasi ve müzakerenin anlaşmazlıkları çözmenin temel yolu olduğunun farkındayız. Belki de bu dersi almamıza yetecek kadar tarihi olaya şahit olmuşuzdur. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



NATO Genel Sekreteri, Fransa açıklarında görülen Rus denizaltısıyla alay etti

Rus denizaltısının Kraliyet Donanması tarafından yayınlanan görüntüsü
Rus denizaltısının Kraliyet Donanması tarafından yayınlanan görüntüsü
TT

NATO Genel Sekreteri, Fransa açıklarında görülen Rus denizaltısıyla alay etti

Rus denizaltısının Kraliyet Donanması tarafından yayınlanan görüntüsü
Rus denizaltısının Kraliyet Donanması tarafından yayınlanan görüntüsü

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte dün, teknik sorunlar nedeniyle kuzey Fransa açıklarında yüzeye çıkmak zorunda kaldığı bildirilen bir Rus denizaltısıyla alay ederek, eve dönüş yolunda ‘topalladığını’ söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre NATO Deniz Kuvvetleri Komutanlığı 9 Ekim'de, Bretonya açıklarında yüzeyde faaliyet gösteren Rus denizaltısını izleyen bir Fransız donanma firkateyninin görüntülerini yayınladı.

Telegram'da bilinmeyen bir kanal geçtiğimiz ay, dizel motorlu Novorossiysk denizaltısının yakıt sızıntısı nedeniyle ciddi teknik sorunlar yaşadığını bildirdi.

Ancak Rus Karadeniz Filosu dün yayınladığı açıklamada, denizaltının teknik sorunlar yaşadığını yalanladı. Açıklamada, denizaltının Akdeniz'deki görevlerini tamamladıktan sonra önceden planlanmış bir geçiş gerçekleştirdiği ve Manş Denizi’nde uluslararası seyir kurallarına uygun olarak yüzeye çıktığı ifade edildi.

Bu konuyla ilgili olarak Rutte, Slovenya'da yaptığı konuşmada olayla ve Rus donanmasının durumuyla alay etti. Rutte, “Tom Clancy'nin 1984 tarihli romanı Kızıl Ekim'den ne kadar da farklı. Bugün daha çok en yakın tamirciyi aramaya benziyor” diyerek ‘arızalı’ geminin eve dönüş yolunda ‘topallayarak’ ilerlediğini ima etti.

Rutte, “Rus donanmasının Akdeniz'deki varlığı önemsiz” dedi.

scdfregt
Karadeniz'deki Sivastopol Limanı’nda Novorossiysk denizaltısının üzerinde sıralanan Rus denizciler (Arşiv – Reuters)

Hollanda Savunma Bakanlığı cumartesi günü, denizaltının Kuzey Denizi'nde çekildiğini ve Hollanda donanmasının denizaltıya ve çekme gemisine eşlik ettiğini açıkladı.

Kraliyet Donanması da 7-9 Ekim tarihleri arasında üç gün boyunca gemiyi takip ettiğini duyurdu.

Kraliyet Donanması, NATO'nun ortak çabalarına katılımının bir parçası olarak, HMS Iron Duke'un Rus denizaltısını ve destek römorkörünü Manş Denizi'nden geçip Kuzey Denizi'ne girerken izlediğini bildirdi.

Rus Karadeniz Filosu dün, Kalibr seyir füzeleri taşıyan bir grup denizaltının parçası olan denizaltının ‘planlanmış bir filo arası geçiş’ gerçekleştirdiğini duyurdu.

Interfax haber ajansı, Rus Karadeniz Filosu basın ofisinin ‘bir dizi medya kuruluşu tarafından yayınlanan, sözde bir arıza ve bunun sonucunda dizel-elektrikli denizaltı Novorossiysk'in Fransa açıklarında acil olarak yüzeye çıkmasıyla ilgili bilgilerin gerçeği yansıtmadığını’ bildirdiğini aktardı.

Ajans, uluslararası seyrüsefer kurallarına göre denizaltıların, yüzeyde olmadıkları sürece Manş Denizi'nde seyretmelerinin yasak olduğunu kaydetti.


Ben-Gvir, bir hafta içinde ikinci kez Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)
TT

Ben-Gvir, bir hafta içinde ikinci kez Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bu sabah İsrail polisinin koruması altında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi.

Kudüs İslami Vakıflar İdaresi tarafından yapılan basın açıklamasında, “İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Sukot Bayramı'nın son gününde, onlarca yerleşimciyle birlikte Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi” denildi.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre, baskın sırasında yerleşimciler, işgal polisinin koruması altında Mescid-i Aksa'nın avlusunu gezdi ve mescidin doğu kısmında Talmud ayinleri gerçekleştirdi.

dfgrt
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve bir grup yerleşimci Mescid-i Aksa'nın avlusuna düzenlenen baskın sırasında (Arşiv – WAFA)

WAFA’ya göre bu saldırı, işgal güçlerinin Mescid-i Aksa'nın kapılarında ve işgal altındaki Kudüs'ün Eski Şehrinde askeri önlemlerini sıkılaştırarak, bölgeye giren Müslümanlara engeller çıkarmasıyla aynı zamana denk geldi.

WAFA, ‘aşırılıkçı bakan Itamar Ben-Gvir'in bir hafta içinde ikinci kez Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlediğini’ belirtti. Ben-Gvir, geçtiğimiz çarşamba günü, Sukot Bayramı'nın ikinci gününe denk gelen tarihte bin 200 yerleşimciyle Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemişti.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı bugün, İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemesini ve İsrail işgal polisinin koruması altında aşırı sağcıların baskın ve kışkırtıcı uygulamalarını en şiddetli şekilde kınadı.

Bakanlık tarafından bugün yapılan basın açıklamasında, bunun ‘uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukukun açık bir ihlali, kınanması gereken bir adım ve kabul edilemez bir provokasyon’ olduğu ifade edildi. Bakanlık, ‘İsrail'in işgal altındaki Kudüs şehri ve İslam ve Hristiyan kutsal mekanları üzerinde hiçbir egemenliği olmadığını’ vurguladı.


Kallas: Avrupa Birliği, Rusya'yı yargılama konusunda özel bir mahkeme kurulması için fon sağlıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)
TT

Kallas: Avrupa Birliği, Rusya'yı yargılama konusunda özel bir mahkeme kurulması için fon sağlıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)

Avrupa Birliği Dış Politika Şefi Kaja Kallas, dün yaptığı açıklamada, bloğun Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve diğer üst düzey Rus yetkililerin Ukrayna'ya karşı saldırganlık suçu işledikleri iddiasıyla yargılanması için özel bir mahkeme kurulması konusunda fon sağlamaya başladığını söyledi ve diğer ülkeleri de buna katılmaya çağırdı.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Callas, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile birlikte Kiev'de düzenlediği basın toplantısında, "Saldırı suçları için bu özel mahkemeyi kurduk, ancak şimdi bu mahkemeye fon da sağlıyoruz" dedi. Ayrıca, diğer üye devletleri, ülkeleri ve katılımcıları, mahkemenin tam anlamıyla faaliyete geçebilmesi için mahkemeye fon sağlamaya çağırıyoruz, çünkü hesap verebilirlik olmadan adil ve kalıcı bir barış olamaz" ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın yakın zamanda savaş çözülmezse Ukrayna'ya gönderebileceğini söylediği Tomahawk füzeleriyle ilgili bir soruya yanıt olarak Kallas, füzelere kendi savunması için ihtiyaç duyup duymadığına Kiev'in karar vereceğini söyledi.

 Kallas, "Ukrayna'nın gerçekten neye ihtiyaç duyduğuna karar vermek bizim işimiz değil. Neye ihtiyaç duyduklarını belirlemek onların sorumluluğundadır" dedi.

Avrupalı ​​yetkili, "Ukrayna'nın yanındayız ve daha fazla destek sağlamaya hazırız" diyerek, "Ukrayna'nın askeri ihtiyaçlarını karşılamak için yeni destek paketleri hazırlamak üzere çalıştıklarını" belirtti.