Berlin’deki Arap Caddesi: İki kilometrede Ortadoğu…

Geçmiş yaşam sahnelerine ve tarzlarına dair bir çağrışım

Sokaktan bir görünüm
Sokaktan bir görünüm
TT

Berlin’deki Arap Caddesi: İki kilometrede Ortadoğu…

Sokaktan bir görünüm
Sokaktan bir görünüm

Muhammed Ebi Semra

7 yıldır Berlin’de yaşayan Lübnanlı bir arkadaşımla görüştüm. Beni Berlin’in, ‘Arap Caddesi’ olarak bilinen Sonnenallee (Almancada Güneş Yolu) caddesine bağlı ana meydanlarından biri olan Hermannplatz’ın yakınında ve Berlin’deki eski bir mezarlığın yanındaki bir kafede Suriyeli genç bir arkadaşıyla tanıştırdı. Görüşmeden sonra kafeden çıkıp meydana yöneldik. Birden ritim ve ses bölümlemesi bakımından Arap aksanıyla olduğu anlaşılan Almanca tezahüratlar duyduk.

Bir yaz günü, güneşli bir pazar sabahıydı. Yaklaşık iki yıl önce mülteci olarak Almanya’ya gelen Suriyeli genç bize, Berlin’deki Suriyeli aktivist gençlerin (bir Facebook sayfası üzerinden) Suriye’nin Suveyda kentindeki protestolara ve bazı sahil şehirlerindeki gösterilere destek olmak acıyla Hermannplatz Meydanı’nda toplanmak ve Beşşar Esed rejimine karşı gösteri yürüyüşü yapmak için genel bir davet gönderdiklerini söyledi.

Yaklaşık 200 metrelik bir mesafeden protestocular, Ortadoğulu bir havaya sahip Avrupalı gençler gibi görünüyordu. Benzer Ortadoğulu havayı, 1980’lerin ilk yarısında Paris’teki Uluslararası Üniversite Öğrenci Yurdu önünde Filistin ve Filistinlilere destek için yapılan gösteride de görmüştüm. Aynı manzara, İranlıların Humeynici İslami İran’daki mollalar rejimine karşı yaptığı protestoda da vardı.

“Bu istek, motivasyonunu sadece Suriye geçmişlerinden değil, aynı zamanda Almanya’da şu an yaşadıkları hayattan ve içinde bulundukları durumdan alan duygusal ve manevi bir ihtiyaçtan doğuyor olabilir. Bu, hafta sonu tatilinin ya da boşluğun sağladığı bir fırsat”

Lübnanlı arkadaş, genç Suriyelilerin gösterisinin, fırsat olursa Berlin’de ya da Suriye’de ve Türkiye ile Lübnan’daki büyük Suriyeli mülteci diyarında çoğunlukla ‘bir pazar sabahı etkinliği’ olduğunu söyledi. Genç Suriyeli arkadaşı da pazar günleri Hermannplatz Meydanı’nda Suriyelilerin düzenlediği protestolara iki ya da üç kez katıldığını söyleyerek onu teyit etti. Çoğunluğu Suriyeli gençlerden oluşan onlarca kişinin yanında birkaç genç Alman kadın ve erkek de vardı. Faslı ve siyahi Afrikalılar az değildi. Filistin davasından bağımsız olarak artık küresel solcu gençliğin bir sembolü haline gelen Filistin kefiyesi, genç kadınların ve erkeklerin omuzlarını süslüyordu. Kefiyeden daha fazla görülen şeyse pek çok kadın ve erkek göstericinin bedenini örten Suriye devrimi bayrağıydı.

Farklı bir gerçeklik

Meydandaki topluluğun etrafında bir grup genç, Almanca bir açıklamanın kopyasını dağıtıyordu. Genç bir adam, meydanın ortasındaki bir anıtın kaidesi olan bir taş platform üzerinde göstericilere karşı durarak elinde taşıdığı bir megafondan tezahürat yapıyordu.

Lübnanlı ve genç Suriyeli arkadaşıma, 1980’li yıllarda Paris’teki Ortadoğulu göstericilerin de aynı böyle olduklarını, ama o dönemde Fransızca ve Arapça sloganlar attıklarını söyledim. Ancak ikisi de şunu diyerek itiraz etti: Muhtemelen Paris’teki o gösteriler, Arap göstericiler ile Fransa arasında bir sömürge mirası ve intikamı içeriyordu. Berlin’deki Suriyelilerin gösterisi ise ondan tamamen farklı. Hatta aksine Suriyeliler çoğunlukla Almanya’ya ve Almanlara karşı bir minnet ve muhabbet duyuyor. Bunun sebebi, Ortadoğu’da Alman sömürgecilerin bir tarihinin ve mirasının olmamasının yanı sıra, Almanya’nın 2015 yılında kitlesel Suriyeli mülteci dalgasına sınırlarını açan tek büyük Avrupa ülkesi olmasıdır.

Çok geçmeden göstericiler, meydandan yakındaki Sonnenallee ya da Arap Caddesi’ne ters istikamette ilerlemeye başladılar. Hareketlerinden, duruşlarından, kıyafetlerinden ve bazılarıyla yaptığımız Arapça konuşmalardan Suriyeli pazar göstericilerinin çoğunun solcu ve laik olduğu anlaşılıyordu. Pek çoğu Almancayı iyi biliyordu ya da günlük hayatta konuşabilir hale gelmişti. Aralarında Almanca eğitim gören üniversite öğrencileri vardı. Muhtemelen pazar günkü protesto etkinlikleri ya da medya ve reklam faaliyetleri, Berlin’de buluşup bir araya gelme ve Suriye’yle ve Suriye davasıyla bağları yenileme arzusundan da kaynaklanıyor.

Foto: Caddedeki bir mağazanın vitrininde Doğulu kıyafetler
Caddedeki bir mağazanın vitrininde Doğulu kıyafetler

Bu istek, motivasyonunu sadece Suriye geçmişlerinden değil, aynı zamanda Almanya’da şu an yaşadıkları hayattan ve içinde bulundukları durumdan da alan duygusal ve manevi bir ihtiyaçtan doğuyor olabilir. Bu, hafta sonu tatilinin ya da vakit boşluğunun sağladığı bir fırsat. Benzer şey, Beyrut’taki Şehitler Meydanı’nda Lübnanlı yazar, gazeteci ve aktivist arkadaşların, Suriye devrimini desteklemek ve Hizbullah’ın Suriye savaşına ve Suriyelilere yönelik katliama Esed rejiminin yanında katılmasını protesto etmek için düzenlediği buluşmalarda da yaşanıyordu. O dönemde barışçıl Suriye devrimini destekleyen gençlerden pek çoğu, başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine göçlerinin ya da ilticalarının ilk durağı olarak Beyrut’a kaçmıştı. Bugün Berlin’deki pazar gençliğinin gösterisi de ‘anma amaçlı ve duygusal’ olarak adlandırılabilecek türde gösterilerin bir parçası. Denebilir ki Suriye meselesi, Berlin’de ve belki de Almanya’nın diğer şehirlerindeki genel Suriyeli buluşmasında ortak payda olmaya devam ediyor. 

Gösteri gençliği ve cami gençliği

Bu buluşmalara ve toplantılara duyulan ihtiyaç (yani iletişim kurma, tanışma, göçmen kesimler, gruplar ve bireyler arasında bağları ve ilişkileri yenileme, bir davaya ve bir ülkeye ya da kimliğe aidiyeti hatırlama ihtiyacı) bir bakıma her cuma öğle vaktinde Alman şehirlerinde ve kasabalarındaki camilerde yaşananlara benzetilebilir.

“Bu ve Alman şehirlerinin ‘Arap caddelerindeki’ diğer ticaretler ve faaliyetler, karanlıkta ya da gizli kapaklı iş yürüten ‘mafyalar’ tarafından kontrol ediliyor ve bunların ticari rekabeti çoğunlukla ulusal, etnik ve mezhepsel ayrışmalara veya bağlılıklara dönüşüyor”

Bununla birlikte cuma günleri öğlen camilere gelen kişiler, kültürel yapıları ve hedefleri itibarıyla pazar günleri Berlin’in Hermannplatz Meydanı’nda gösteri düzenleyen genç Suriyelilerden farklı bir topluluk. Cuma günleri öğlen vakitlerinde Alman şehirlerindeki camilerde toplanan kişiler, sayıca daha fazla ve her kuşaktan insan içeriyor. Mesela Köln şehrindeki bir camide gördüğüm kadarıyla genç erkekler kayda değer bir varlığa sahipken, tabi ki Almanlar ve kadınlar yok. Bunun dışında Berlin’deki pazar günü göstericilerinin modern bireysel ve kitlesel gençlik dernekleri, yerel cami cemaatinin derneklerinden farklı.  

Foto: Caddede yer alan bir restoran
Caddede yer alan bir restoran

Bilhassa pazar öğlenleri Berlin’in gösteri meydanına bağlı ve yakın Arap Caddesi’ni dolduran kalabalıklar ise tüm kesimleri ve kuşakları bir araya getiriyor. Bununla birlikte manzaranın büyük bir kısmını cami cemaatinde olduğu gibi aileler oluşturuyor. Suriyeli genç göstericiler, bu caddenin tersi yönünde yürüyerek belki de mesajlarını Arap Caddesi ahalisine değil de Alman vatandaşlara iletmek istediklerini göstermek istemişlerdi. Zaten Lübnanlı muhatabım ve onun Suriyeli arkadaşının eski Berlin mezarlığının yanındaki kafede belirttiğine göre göstericilerin birçoğu, Arap Caddesi’ne nadiren ve büyük Alman mağazalarında bulunmayan ürünleri bu caddedeki mağazalardan satın almak için geliyormuş.

Cadde içinde caddeler

Güneşli bir yaz günü, bir pazar öğleninde Berlin’deki Arap Caddesi’nden geçen biri, caddenin kaldırımlarında bakla, humus, fette, felafel ve hamur işleriyle dolu tabakların ve yanlarında da meşrubat şişeleri ve ayran bardaklarının yer aldığı masalar görür. Masaların etrafında her yaştan aile üyeleri ya da bazısı kızlı erkekli genç arkadaş grupları bir araya gelir. Ama aile masaları çoğunlukta olur.

Yoldan geçen kişi, bu kalabalıktan Suriye, Lübnan, Irak ve bazen de Fas Arapçasından oluşan bir lehçeler ve sesler karışımı işitir. Bu karışımda Almanlar ve siyahi Afrikalılar da varlık gösterir. Caddedeki seslerin yoğunluğunda ve gürültüsünde kulağa İngilizce ve Almanca da ulaşır.

Caddede nargile servisi yapan kafelerin ve lokantaların yanı sıra Doğu tatlılarının, hazır ‘geleneksel’ kıyafetlerin ve gelinliklerin, Avrupalı tarzda olmayan ev eşyalarının satıldığı dükkânlar ve mağazalar, kuyumcular, kuruyemişçiler ve şekerlemeciler, çeşitli Arap ekmeklerinin üretildiği fırınlar ve Halep, Şam ve Türk mutfağından yemeklerle kebapların ve Lübnan mezelerinin sunulduğu, ancak alkollü içki servisinin yapılmadığı bazı restoranlar yer alıyor. Bu tabloda Yemen usulü Mendi yemeklerinin sunulduğu restoranlar da eksik değil. Masalarda bol miktarda çay var. Ayrıca bakkaliye, paketli ürün ve ‘helal’ et satan çok sayıda dükkân da mevcut. Ve elbette alışveriş yapan pek çok insan.

Yiyecekler ve her türden alışveriş… Restoranların ve dükkânların çoğunun ismi Arapça; bazıları Almancaya ya da İngilizceye tercüme edilmiş. Restoranların, kafelerin ve mağazaların tabelalarında Şam, Halep, Beyrut, Azzam, Safa, Lübnan, İsra, Berlin, Endülüs ve Adonis gibi isimler yer alıyor. Caddedeki gürültülü seslerin ve lehçelerin arasında çeşitli Arapça şarkılardan alınan cümleler ve melodiler seçiliyor. Gündüzleri caddede yaşanan hayat böyle.

Caddenin uzunluğu 2 kilometreden fazla. Trafik ve kalabalık, caddenin başında ve Hermannplatz Meydanı’na doğru yoğunlaşırken, meydandan uzaklaştıkça nispeten azalıyor. Gösteri düzenleyen solcu ve laik Suriyeli gençlerle onların bazı Arap ve Alman arkadaşlarının yaptığı gibi, Arap ve özellikle de Suriyeli göçmenlerin pazar günü tatilinde Berlin’in bu caddesinde yoğun bir şekilde toplandığı söylenebilir. Aşina oldukları bu yerel ortama ve alışveriş caddelerine gelirken yanlarında belki arkadaşları, belki bir tanıdıkları olan Almanlar da bulunuyor. Bununla birlikte bazı restoranlarda ve kafelerde genç bir Alman varlığı mevcut. Yani bu karışık, serbest ve yoğun kalabalığın içinde dünyanın her yerinden insanın olduğunu söylemek mümkün.

Bu beşerî tablo; Şam, Halep, Bağdat, Beyrut, Trablus, İstanbul, Kahire ve Marakeş gibi birçok Ortadoğu şehrinden ‘ithal edilen’ yaşam tarzı ve damak tadı ile ‘ticaret, eğlence ve etnik faaliyetler’ tarafından oluşturulmaktadır. Berlin’deki Arap Caddesi’nde çeşitli restoranlar, nargile kafeler, Doğulu ürünlerin satıldığı mağazalar, kasaplar, Ortadoğu mutfağına uygun tahılların satıldığı dükkânların yanında bir tek geleneksel ve popüler hokkabazlık gösterileri eksik. O da olsa Marakeş’in, UNESCO tarafından 2001 yılında Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen ünlü turistik mekânı Camiu’l-Fena Meydanı’nın neredeyse birebir kopyası olurdu.

Pek çok Alman şehri, Arap Caddesi’ne benzeyen, ancak her şehrin büyüklüğüne ve içindeki göçmen ve yerleşik topluluklara göre ondan daha küçük caddeler içerir. Mesela Almanya’nın güneyindeki Köln şehrinde Türk ve Kürt toplulukları, ticaretin yapıldığı ve restoranlarla kafelerin yer aldığı bir cadde kurdu. Birkaç yıl önce Suriyelilerin gelişi, caddeyi genişletmeye ve caddedeki ticari hareketliliği artırmaya başladı. Bu mağazaların (Türklere ait olanları zaman bakımından Lübnanlı ve Suriyeli mağazalardan daha eskidir) en büyüğüne girdiğinizde bunların Arap Doğusu şehirlerinde yer alan geleneksel pazarlardaki ‘kapalı halk pazarları’ ile modern süpermarketlerin bir karışımı olduğunu hemen fark edersiniz. Bu, alışveriş yapanların bu mağazalarda dolaştıkları esnada sessiz olmamalarının yanı sıra, biraz kasıtlı bir kargaşa ve gürültü içeren mal paketleme tarzında da görülüyor. Müşteriler, genelde çalışanlarla veya mal sahipleriyle alışveriş ve ürün hakkında (Türkçe, Kürtçe veya Arapça) sohbet ederler. Bu, süpermarketlerde alışveriş yapıldığı esnada hâkim olan sessizliği bozma arzusunu, aşinalığı ve rahatlığı gösteren bir konuşmadır. Sanki her iki taraf da bu tür bir konuşmaya meylederek Alman yazar ve romancı Elias Canetti’nin (1905-1994) Marakeş pazarlarındaki pazarlığın ‘güzelliklerinden’ bahsettiği Marakeş’in Sesleri (The Voices of Marrakesh) adlı kitabında tarif ettiği geleneksel pazarlardaki pazarlık geleneğini yaşatıyor.

Taciz, mafya ve karışım estetiği arasında

Deutsche Welle (DW) Arapça bölümünde yer alan ve Berlin’deki Arap Caddesi’ne dair kapsamlı basın malzemesi, bu caddedeki ‘etnik, ticari, kültürel ve sanatsal karışımın’ doğasına odaklanıyor. DW Arapça, bu caddeyi ‘Küçük Beyrut’ ve ‘Küçük Suriye’ şeklinde adlandırıyor ve 1980’li yıllardan bugüne geçirdiği değişimleri anlatıyor. Aynı ajans, Arap Caddesi’nin yakınında yer alan ve 1960’lı yıllardan bu yana yoğun Türk nüfusuna ev sahipliği yapan Kreuzberg mahallesini ise basın takiplerinde ‘Küçük İstanbul’ ya da ‘Türk Mahallesi’ olarak adlandırıyor.

Al Mabarrat yardım kuruluşu
Al Mabarrat yardım kuruluşu

DW haber ajansı, eski Lübnanlı Şii tüccarlar ile yeni Suriyeliler arasındaki bazı ‘ulusal’ ve ‘mezhepsel’ gerginlikler ile ticari ve yarı ‘mafyatik’ rekabetleri (ki bunlar, bu cadde ve mahalledeki günlük yaşamın unsurları) aktardığı gibi, bu cadde ve mahalledeki karışımın ve bir arada yaşamın ‘güzelliklerinden’ de bahsediyor. Ajansın değerlendirmelerinde yazanlar, özellikle Berlin’de ve diğer Avrupa başkentlerinde yaşayan laik ve solcu Arap ve Suriyeli yazarların Arap Caddesi hakkındaki makalelerinin ve yorumlarının tam tersi. Bu yazarlar, ‘Arap kadınların sözlü tacize uğradığını ve tesettürlü olmayanlarının örtünmeleri için azarlandığını’ söyleyerek, bu caddenin olumsuz veya kötü yanını öne çıkarıp bunu kınıyorlar.

“Almanya, Alman Suriye’si aracılığıyla kendi toplumunun dokusuna gençlik aşılamak istiyor. Belki de bunu sadece iki milyon Suriyeli mülteciden yana değil, aynı zamanda kendisinden ve kendisi ile siyasi hayatının düzeni için duyduğu endişelerle, çekincelerle ve maliyetlerle yaptı”

Burası aynı zamanda ‘helal ticaret’, yani ‘Müslüman Avrupa’da’ yaygın ‘helal’ gıda ve et çarşısıdır. Helal ticaret ve Alman şehirlerinin ‘Arap caddelerindeki’ diğer ticaretler ve faaliyetler, karanlıkta ya da gizli kapaklı iş yürüten ‘mafyalar’ tarafından kontrol ediliyor ve bunların ticari rekabeti çoğu zaman ulusal, etnik ve mezhepsel ayrışmalara veya bağlılıklara ve şiddetten bağımsız olmayan çatışmalara dönüşüyor. Bu çatışmalar, gizlice yaşanıyor ve Alman güvenlik ve yargı makamları bunlardan haberdar edilmiyor. Bu yüzden de caddedeki eski Lübnanlı Şiiler ile son zamanlarda çoğalan Suriyeliler arasında gizli kalıyor ve ara sıra patlamaya ve nesilden nesle aktarıma hazır halde bekliyor.  

Almanya gençliğini yeniliyor mu?

Berlin’deki Arap Caddesi’nden geçen biri, buranın müdavimlerinin Arap ülkelerinden gelen göçmen ve mülteci topluluklar olduğunu ve buraya samimi bir aile ve toplum ortamında vakit geçirme arzusuyla özellikle pazar, tatil ve bayram günlerinde geldiklerini görür. Onları caddedeki restoranlarda, mağazalarda, kafelerde ve fırınlarda bir araya getiren buluşmalar belki de terk ettikleri ülkelerinde kaybettikleri asıl dünyalarının ve toplantılarının eksikliğini gideriyordur. Terk ettikleri diyoruz ama, siyasetten geriye savaş ve cinayet dışında bir şeyin kalmadığı ülkelerindeki kamu işlerinin ve askerî siyasi yaşamın yönetiminde temel bir özellik ve eylem haline gelen sefaletten, hakaretten, korkudan, yoksulluktan ve cinayetten kurtulmak kaçtıkları, desek daha yerinde olur.  

İşte burada güvende ve özgürler. Diasporalarında ve sığınma mekânlarında başka türlüsünü bilmedikleri ve deneyimlemedikleri bir yaşam ve ilişki biçimi inşa ediyorlar, ama bu sefer kamusal alanda uymaları gereken genel Alman yasaları ve koşulları çerçevesinde. Zira biliyorlar ki bu yasaları çiğnerlerse yasal takibe ve soruşturmaya uğrayacaklar ve kaçtıkları bu yeni ülkedeki çıkarları, geçim kaynakları, hayatları ve güvenli yasal varlıkları tehdit altında kalacak. Alman yasalarına uyma istekleri altında ya da arkasında, kendi ülkelerinde başka türlüsünü görmedikleri uzun bir sosyal ve kültürel mirası dolduran kavgalarını, anlaşmazlıklarını, sürtüşmelerini ve bunları çözme yöntemlerini örtbas etmek zorundalar. Kendi ülkelerindeki günlük kamusal yaşamı, siyaseti ve toplumu kuşatan bu mirasın, aslında trajedilerinin ve Avrupa’ya sığınmacı olarak kaçmak suretiyle kurtuldukları felaketin kaynağı olduğunun farkında değiller. Nasıl olsunlar? Belki Almanya’da uzun yıllar geçirdikten, yaşadıktan ve çalıştıktan sonra farkına varırlar.

Foto: Suriyelilerin Hermannplatz Meydanı’ndaki bir gösterisi
Suriyelilerin Hermannplatz Meydanı’ndaki bir gösterisi

Alman yasalarına karşı ‘görünürde’ ya da ‘idare amaçlı’ bağlı olma zorunluluğu ve kültürlerine, ilişkilerine ve hayatlarına yapışan bu yıkıcı mirası dizginleyip bunu kamuoyundaki hayat çevrelerinden özel hayatlarına ve alt ilişkilerine taşıma gerekliliği, onların Almanya’daki yaşamlarında ve ilişkilerinde bu mirasın varlığını sınırlama yolunda ilerlediklerinin bir göstergesi olabilir. Büyük ihtimalle Alman yetkililer, kurumlar ve toplum da bu konuda onlara yardımcı oluyor.

Burada özgürler belki, ama bu miras onlar için bir zincir gibi. Ancak kesinlikle Suriye’deki Hafız ve Beşşar Esed; Lübnan’daki Hasan Nasrallah ve Nebih Berri; Irak’taki Saddam Hüseyin, Nuri el-Maliki, DEAŞ ve Haşdi Şabi ve Filistin’deki Yaser Arafat, Hamas, İslami Cihad ve İsrail’in Filistinlileri perişan eden kanlı operasyonları yok. Aksine kendilerine türlü zulümler ve uzun süreli işkenceler yaşatan bu diktatörlüklerin sebep olduğu dehşetten uzaklar.

Almanya’daki güvenlik, emniyet, güvenceler, sosyal yardımlar, sağlık hizmetleri ve aynı zamanda hukuk devletinde özgürlükler ve adalet, onları hayatlarını ve ilişkilerini bu korkunun hâkimiyetinden kurtarma yolunda ilerlemeleri için teşvik etmeli. Onları insani ve ahlaki erdeminden ötürü değil de üremeye hevesli olmayan yaşlı toplumunda onların canlı insani ve kültürel varlıklarına ve işgücüne ihtiyacından dolayı, yani kendi çıkarı için memnuniyetle karşılayan ve barındıran Alman topraklarına gelirken de bu korkuyu kısmen yanlarında taşıdılar.

Almanya, Alman Suriye’si aracılığıyla kendi toplumunun dokusuna gençlik aşılamak istiyor. Belki de bunu sadece iki milyon Suriyeli mülteciden yana değil, aynı zamanda kendisinden ve kendisi ile siyasi hayatının düzeni için duyduğu endişelerle, çekincelerle ve maliyetlerle yaptı. Şimdi mültecilerden ve göçmenlerden nefret eden aşırı milliyetçi Alternatif Partisi, benzer Avrupalı partiler gibi Alman siyasi hayatındaki gücünü ve varlığını artırıyor. Ancak Alternatif’in büyüyen gücüne karşılık halen etkin ve büyük olan geniş sosyal ve siyasi güçler var. Özellikle de Suriyelilerin ilişki, yemek, kıyafet, ifade, şarkı ve müzik tarzına yansıyan canlılıkta ve akıcılıkta kendi kültürlerine dahil etmek ve deneyimlemek istedikleri yeni sanatlar bulan genç Alman gruplar… Bu, Suriyelilerin ve benzerlerinin Alman soğuğundaki ‘yalnızlığını’ azaltıyor ve belki de onları, Berlin’in Arap Caddesi’ndeki kamusal alanın arkasında gizlenen o olumsuz ‘sert’ mirasa bağlı kalmamaya teşvik ediyor.

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



İspanya'daki zehirli klor bulutu 160 bin kişiyi evde kalmaya zorladı

Madrid'deki Plaza de Colón'da aşırı sağcı destekçilerin çağrısıyla düzenlenen hükümet karşıtı protesto sırasında protestocular İspanyol bayrakları tutuyor (AFP)
Madrid'deki Plaza de Colón'da aşırı sağcı destekçilerin çağrısıyla düzenlenen hükümet karşıtı protesto sırasında protestocular İspanyol bayrakları tutuyor (AFP)
TT

İspanya'daki zehirli klor bulutu 160 bin kişiyi evde kalmaya zorladı

Madrid'deki Plaza de Colón'da aşırı sağcı destekçilerin çağrısıyla düzenlenen hükümet karşıtı protesto sırasında protestocular İspanyol bayrakları tutuyor (AFP)
Madrid'deki Plaza de Colón'da aşırı sağcı destekçilerin çağrısıyla düzenlenen hükümet karşıtı protesto sırasında protestocular İspanyol bayrakları tutuyor (AFP)

İspanyol yetkililer, Barselona yakınlarındaki bir endüstriyel depoda çıkan yangının geniş bir alanı kaplayan zehirli klor bulutunun yayılmasının ardından bugün 160 binden fazla kişiye evlerinde kalmaları talimatını verdi.

Bölge itfaiye teşkilatından yapılan açıklamaya göre yangın, Barselona'nın güneyindeki sahil kasabası Vilanova i la Geltrú'da, yüzme havuzu temizlik malzemelerinin saklandığı bir depoda bu sabah erken saatlerde çıktı.

Sivil Savunma, sosyal medyada yaptığı açıklamada, "Eğer yangın bölgesindeyseniz, evinizden veya iş yerinizden ayrılmayın" ifadelerini kullandı.

Yetkililer, Vilanova i la Geltrú'dan Tarragona yakınlarındaki Calafell köyüne kadar uzanan sahil şeridindeki riskli bölgelerde bulunan sakinlere kapı ve pencereleri kapatmaları konusunda uyarıda bulundu.

İtfaiye teşkilatı, yangını kontrol altına almak için çok sayıda ekip görevlendirdiklerini ve ortaya çıkan emisyonlardaki değişiklikleri ve toksisite seviyelerini izlediklerini açıklayarak, şu ana kadar herhangi bir can kaybının bildirilmediğini duyurdu. Yetkililer, bölge sakinlerinin alana yaklaşmasını engellemek için bölgedeki yolları ve tren istasyonlarını kapattı.

Depo sahibi Jorge Viñales Alonso, bir radyoya verdiği röportajda, "Klorun alev alması nadir görülen bir durum, ancak alev aldığında söndürmek çok zor olur" diyerek yangının bir lityum pilden kaynaklandığını öne sürdü.

Vilanova Belediye Başkanı Juan Luis Ruiz López ise İspanyol devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, yetkililerin yangının söndürülmesiyle birlikte “zehirli bulutun dağılmaya başlayacağını” öngördüklerini belirterek, “O zaman şu anda uygulanan önlemleri kaldırabiliriz” dedi.