Arap ülkeleri, Hamas’tan sonra Gazze’de rol almayı kabul ediyor mu?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçen cuma günü İsrail’den Amman Havalimanı’na geldi (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçen cuma günü İsrail’den Amman Havalimanı’na geldi (AP)
TT

Arap ülkeleri, Hamas’tan sonra Gazze’de rol almayı kabul ediyor mu?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçen cuma günü İsrail’den Amman Havalimanı’na geldi (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçen cuma günü İsrail’den Amman Havalimanı’na geldi (AP)

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik askeri operasyonları devam ediyor. Buna rağmen ateşkesten sonra Gazze Şeridi’nin geleceği hakkındaki konuşmaların tonu, Washington’un Gazze Şeridi’ni yeniden işgal etmemesi yönündeki açık arzusunın yanı sıra özellikle ABD’nin çatışmaların geçici olarak durdurulması yönündeki talepleri çerçevesinde yükselmeye başladı. ABD’nin talepleriyle eş zamanlı olarak önde gelen ABD’li yetkililer, bölgeye güvenlik ve diplomatik ziyaretler düzenliyor. Bu bağlamda birçok kaynak, bu ziyaretlerin Arapların rollerine ilişkin bir vizyon da dahil olmak üzere Gazze’nin yönetiminin geleceği ile ilgili fikirlerin bir sunumunu içerdiğini belirtti.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, dün İsrail’in Hamas’a karşı yürüttüğü savaşın sona ermesinin ardından Gazze Şeridi’ni yeniden işgal etmemesi gerektiğini vurguladı. G7 ülkeleri dışişleri bakanlarının Tokyo’da yaptığı toplantının ardından yaptığı basın açıklamasında Blinken, “Gerçek şu ki çatışmaların sona ermesinden sonra bir geçiş dönemine ihtiyaç duyabiliriz. Ancak Gazze’deki yönetimin merkezinin, Filistin halkı olması kaçınılmazdır” dedi.

xsadfer
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, G7 dışişleri bakanlarının toplantısına katılmak üzere dün Tokyo’ya geldi (EPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçen salı günü yaptığı açıklamada İsrail’in Hamas ile savaşının ardından süresiz olarak Gazze Şeridi’nde tam güvenlik sorumluluğunu üstleneceğini söyledi.

Ancak Beyaz Saray, aynı gün bir açıklama yayınlayarak, ABD’nin çatışma sonrası dönemde İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ni işgal etmesine karşı çıkacağını belirtti. Şarku’l Avsat’ın Reuters haber ajansından aktardığına göre Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü John Kirby, “İsrail ve ABD dosttur ve her konuda aynı fikirde olmak zorunda değildir” dedi.

Savaş sonrası fikirler

Bilgi sahibi bir kaynak, son üç günde savaş sonrası dönemde Gazze Şeridi’nin gelecekteki yönetimine ilişkin vizyonların sunulduğuna dikkati çekti. Bu fikirlerin birden fazla Batılı yetkili tarafından dile getirildiğine dikkati çeken kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Artık odak noktası, yardım sağlamak ve insani ateşkesi gerçekleştirmektir. İncelemeye değer savaş sonrası fikirler var, ancak şu anda gerekli olan insani öncelikler de var” dedi. Kaynak ayrıca, Gazze Şeridi’nin geleceğinin, uluslararası meşruiyet ilke ve kararlarına ve iki devletli çözüme dayalı kapsamlı bir çözümün parçası olması gerektiğini söyledi.

Son zamanlarda gerek İsrailli yetkililerin ve politikacıların açıklamaları gerekse Batı medyasından yapılan sızıntılar aracılığıyla pek çok fikir ortaya atıldı. Öyle ki İsrail muhalefetinin lideri Yair Lapid, Filistin Yönetimi’nin Hamas’tan sonra Gazze Şeridi’nin kontrolünü üstleneceğini öne sürdü. Eski İsrail Başbakanı Ehud Barak da “Çok uluslu bir Arap gücünün (Hamas) ortadan kaldırılmasından sonra Gazze’nin kontrolünü üstlenmesi gerekebilir” dedi.

4gr54
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, geçen pazar günü Ramallah’taki karargahında ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ı kabul etti (AP)

İki gün önce birçok Avrupa ülkesi, savaştan sonra Gazze’nin yönetimini uluslararası hale getirme seçeneğini görüşerek, Gazze’yi Birleşmiş Milletler (BM) ile işbirliği içinde yönetmek için uluslararası bir koalisyon kurulması önerisinde bulundu. Almanya tarafından hazırlanan ve bir dizi Avrupa ülkesine dağıtılan belgede, savaştan sonra Gazze’nin güvenliğinin sağlanması, tünel sistemlerinin ve Şeritte silah kaçakçılığının ortadan kaldırılması ve Hamas hareketine hem finansal hem de siyasi açıdan destek kaynaklarının kurutulması sorumluluğunu uluslararası bir koalisyonun üstlenmesi öngörülüyor.

Geçiş döneminde Arap ülkelerinin rolü

Kahire Amerikan Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Tarık Fehmi, Arap rolünün İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşının sona ermesinden sonraki dönemde en mevcut ve muhtemel durum olacağını söyledi. Ayrıca ABD’nin, aktif Arap ülkelerini Gazze’nin geleceğine dahil etme konusunda açık bir istekliliği olduğuna dikkat çekti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Fehmi, “Ateşkesten sonra bir geçiş aşamasının kurulması senaryosu, en muhtemel durumdur” diyerek, Filistin Ulusal Yönetimi’nin aşamalı Filistin- Arap formatında ve ABD himayesinde bir yaklaşım çerçevesinde Gazze’nin yönetilmesinde rol oynamasının muhtemel olduğunu ifade etti. Dr. Tarık Fehmi, Filistin topraklarının yönetim ve idaresinden otoritenin sorumlu olduğunu, bunu engelleyen tek şeyin ise Hamas’ın 2007’de Gazze Şeridi’ni ele geçirmesi olduğunu belirtti.

Fehmi, güvenlik durumunun Filistin- İsrail ortak komiteleri tarafından denetlendiği C Bölgesi’ni Oslo Anlaşmalarına uygun olarak yönetme yönteminden de yararlanılabileceğini söylerken, “Amerikalı diplomatik ve güvenlik görevlilerinin akını, Washington’un pozisyonları netleştirme ve ateşkesten sonraki gün için bir vizyon tasarlama arzusunu yansıtıyor” dedi.

Geçen hafta Blinken, bölgeyi ziyaret ederek Ürdün’de bir dizi Arap dışişleri bakanıyla görüştü. Ayrıca Blinken, Ramallah’ta Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’la da bir araya geldi. Aynı şekilde CIA Direktörü William Burns ise İsrail ve Mısır da dahil olmak üzere bölgedeki birçok ülkeyi ziyaret etti.

rth4h5h
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, bölge ziyareti kapsamında William Burns’ü kabul etti (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Filistin Devlet Başkanı ile yaptığı görüşmede Blinken, en mantıklı çözüm olarak tanımladığı durumun, etkili ve yeniden canlandırılmış bir Filistin yönetiminin sonunda Gazze’nin yönetimini devralması olduğunu belirtti. Antony Blinken, “Ayrıca diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşların da güvenlik ve yönetişimde rol oynaması muhtemel” şeklinde konuştu.

Filistinli yetkililer, Blinken’ın ‘Filistin yönetiminin, İsrail'in tanklarıyla Gazze’ye geri dönmesini reddetmek’ yönündeki net Filistin tutumunu dinlediğini ve yönetimin Gazze Şeridi’ne geri dönüşünün, Batı Şeria ve Gazze’deki durum için İsrail meselesine yönelik kapsamlı bir yaklaşıma bağlı olduğunu söyledi.

Yönetimin geri dönüşü

Filistin’in eski Mısır büyükelçisi Barakat el-Farra, Hamas sonrası dönemde Gazze Şeridi’nin yönetimine ilişkin Batılıların önerdiği fikirleri ‘sadece fikirler’ olarak nitelendirirken, bunların bazılarının rastgele düşünceler olduğunu vurguladı. Farra, “Hamas, Gazze Şeridi’ni terk etmeyecek ve yönetim, İsrail tanklarının üzerinden geri dönmeyecek” dedi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Farra, “İsrail askeri hareketin yapısını vurmayı başarsa bile Hamas, Gazze’den sökülmesi zor bir ideolojik harekettir” dedi. Arap ülkelerinin Gazze’ye müdahale etmeyi reddedeceklerini söyleyen Barakat el-Farra, “Çünkü İsrail ve ABD’nin istediği bu; Gazze Şeridi’nin sorumluluğundan kurtulmak. Gazze ve öncesinde Kudüs Filistin devletinin ayrılmaz bir parçası olduğu için iki devletli çözümün alternatifi yok” dedi.

Öte yandan Hamas hareketi, Beyaz Saray’ın ‘İsrail saldırısının sona ermesinin ardından Gazze’yi yönetmek için uluslararası bölgesel bir uzlaşma üzerinde çalışılacağı yönündeki açıklamalarını reddettiğini açıkladı.

Hamas sözcüsü Abdullatif el-Kanun, dün Telegram aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Gazze’nin veya topraklarımızın bir kısmının idaresi halkımızın Filistin meselesidir. Sahadaki hiçbir güç gerçeği değiştirmeyi veya kendi iradesini dayatmayı başaramaz” dedi. Kanun, “Halk, onları yerinden etme ve haklı davalarını ortadan kaldırma planını boşa çıkarmıştır. Kimsenin planlarını gerçekleştirmesine izin vermeyecek ve topraklarında kararlı ve mevzilenmiş durumdadır” şeklinde konuştu.

Gazze güvenlik gücü

ABD merkezli The Wall Street Journal gazetesinin geçen hafta başında yayınladığı haberde, İsrail ile barış anlaşmaları veya normalleşme anlaşmaları imzalayan Arap ülkelerini Gazze’ye güvenlik gücü sağlamaya veya denetlemeye ikna etmeye yönelik diplomatik çabalar var. Ancak bu, bazı ülkelerin veya kuruluşların idari sorumluluğu ve güvenliğin gözetimini üstlenmesini gerektirecektir” ifadelerine yer verildi. Gazetede, bazı Arap komşularının, bağımsız bir Filistin devleti kurma yönündeki uzun vadeli hedeflerine zarar vereceğinden korktukları için yönetimde rol oynamak konusunda isteksiz olduklarına dikkat çekildi.

Mısır, ister Filistinlileri zorla topraklarından Sina’ya sürmek ister Şeridi bölmek olsun, Filistin davasının tasfiyesine yol açacak her türlü tedbiri kararlılıkla reddetti.

Ürdün Başbakanı Dr. Bişer el-Hasavne, dün basına yaptığı açıklamada, “Ürdün, Gazze’ye herhangi bir askeri güç göndermeyecek ve Ürdün askerinin İsrail askeriyle değiştirilmesini kabul etmeyecektir” dedi. Gözlemciler, bunu İsrail savaşının sona ermesinden sonra Gazze Şeridi’nin geleceğine ilişkin ABD önerilerine bir yanıt olarak değerlendiriyor.

fewgre
Kral 2. Abdullah, yanında Veliaht Prens Hüseyin ile geçen cumartesi günü Amman’da Blinken ile yaptığı görüşmede (Reuters)

Ürdünlü siyasi analist Muhsin eş-Şobaki, Filistin topraklarına komşu olan Arap ülkelerinin, özellikle de Ürdün ve Mısır’ın, Gazze’nin yönetimiyle ilgili herhangi bir faaliyete katılmaya çağrılan fikirleri kabul etmesinin zor olduğuna inandığını ifade etti. Şobaki, bu ülkelerin bu rolleri üstlenmeyi kabul etmeleri durumunda karşılaşabilecekleri siyasi ve popüler bedellere ek olarak, bunun pratikte Filistinliler için daha sonra zorla yerinden edilme projelerini kabul etmekle aynı anlama geleceğine dikkati çekti. Şarku’l Avsat’a konuşan Muhsin eş-Şobaki, “İsrail, Gazze Şeridi’ne istediği zaman müdahale edebileceği, aynı zamanda Gazze’nin yönetimine ilişkin stratejik yüklerin ortadan kaldırılabileceği bir güvenlik sistemi istiyor. Ancak Araplar bunu reddediyor” dedi.



WSJ: Trump, Netanyahu'ya Katar'da Hamas'ı hedef alma kararının akıllıca olmadığını söyledi

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
TT

WSJ: Trump, Netanyahu'ya Katar'da Hamas'ı hedef alma kararının akıllıca olmadığını söyledi

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Wall Street Journal gazetesi, ABD'li üst düzey yöneticilere dayandırdığı haberinde, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya, Katar'daki Filistin İslami Direniş Hareketi'ni (Hamas) hedef alma kararının akıllıca olmadığını söylediğini bildirdi.

Trump, bu açıklamayı saldırının ardından salı günü gergin geçen telefon görüşmesi sırasında yaptı.

Gazeteye göre Netanyahu, saldırı düzenleme fırsatının anlık olduğunu ve bu fırsatı değerlendirdiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın WSJ’den aktardığına göre, ikili arasında salı günü geç saatlerde ikinci bir telefon görüşmesi gerçekleşti ve Trump'ın Netanyahu'ya saldırının başarılı olup olmadığını sordu.


İran ile UAEA arasında “Kahire Mutabakatı” konusunda anlaşmazlık

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Müdürü arasında duruyor (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Müdürü arasında duruyor (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

İran ile UAEA arasında “Kahire Mutabakatı” konusunda anlaşmazlık

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Müdürü arasında duruyor (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Müdürü arasında duruyor (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ve İran, Avrupa'nın anlaşmanın derhal uygulanması yönündeki çağrıları üzerine, Kahire'de yeni koşullar doğrultusunda iki taraf arasında iş birliğinin yeniden başlatılması konusunda vardıkları mutabakatın kapsamına ilişkin farklı yorumlarda bulundular. Anlaşma, Avrupa güçlerinin İran'a BM yaptırımlarının yeniden yürürlüğe girmesini önlemek için nükleer denetimlerin yeniden başlatılması konusunda ay sonuna kadar süre tanımasının ardından geldi.

BM Nükleer Gözlemevi Başkanı Rafael Grossi, dün Viyana'da yaptığı açıklamada, iş birliği çerçevesinin haziran ayında İsrail ve ABD saldırılarından etkilenen tesisler de dahil olmak üzere İran'daki tüm tesis ve altyapıları istisnasız kapsadığını doğruladı ve derhal uygulanması gerektiğini vurguladı.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ise anlaşmanın şu anda müfettişlerin İran nükleer tesislerine erişmesine izin vermediğini belirterek, "Snapback" mekanizmasının etkinleştirilmesinin anlaşmayı geçersiz kılacağı konusunda uyardı.

Avrupa Birliği salı günü yaptığı açıklamada, İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) denetim faaliyetlerini yeniden başlatmasına acilen izin vermesi gerektiğini belirtti. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Suudi Arabistan, İran ile UAEA arasındaki anlaşmanın güveni güçlendirme, diplomatik çözümler arama ve iş birliği sağlamadaki rolünü övdü. Çin de bu adımı memnuniyetle karşıladı.


Kim Jong-un ve ‘büyüklerle oyun’

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)
TT

Kim Jong-un ve ‘büyüklerle oyun’

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)

Samir İlyas

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, Çin’in başkenti Pekin'de 20'den fazla ülkenin liderleriyle ilk kez bir araya geldiği uluslararası toplantıda tüm dikkatleri üzerine çekti. Çin'in Japonya'ya karşı kazandığı zaferin 80. yıldönümünü kutlamak için düzenlenen en büyük askeri geçit törenine katılan genç lider, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in solunda oturdu. Şi Cinping, küresel düzeni yeniden şekillendirmek amacıyla sağındaki koltuğu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e verdi.

Büyükbabası Kim Il-sung'un izinden giden torunu, 66 yıl sonra, Çin ve Rusya'nın desteğiyle Pekin'de geçirdiği hareketli üç günün ardından Pyongyang'a döndü. Bu tarihi an, 1950'li yılların başlarında Soğuk Savaş'ın başlangıcındaki atmosferi anımsattı. 1950-1953 Kore Savaşı, Soğuk Savaş döneminde Batı ile Doğu Bloku arasında silahlı çatışmaların başlangıcını işaret ederken, Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle sona erdi. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaş ise Batı ile yeni bir çatışma döneminin habercisi oldu. Bu savaşın sonucu kısmen de olsa Çin ve Kuzey Kore'nin tutumlarıyla ilişkili.

Kim Il-sung, 1959 yılında Çin lideri Mao Zedong ve Nikita Sergeyeviç Kruşçev’den, ABD destekli güney komşusuna karşı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni savunma sözü alırken, Kim Jong-un'un ziyareti, Kuzey Kore'nin ABD hegemonyasını kırmak ve çok kutuplu bir dünya kurmak isteyen Çin ve Rusya liderlerinin planlarında giderek artan önemini ortaya koydu. Kim Jong-un'un uluslararası izolasyonunun sona ermesi, Kuzey Kore'nin kurulduğundan beri ülkeyi yöneten Kim hanedanının sert erkek imajından farklı, dünyaya yeni bir yüzün tanıtılmasıyla birlikte gerçekleşti.

Kim'in askeri geçit törenine davet edilmesi, Putin ve Şi ile aynı sahneyi paylaşması ve ikili görüşmenin sonuçları, Çin'in Kuzey Kore'ye yaklaşımında bir değişiklik olduğunu ortaya koydu.   

İki müttefik arasında

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Putin'in Pekin'de Kim ile yaptığı görüşmenin ardından, Kuzey Kore-Rusya ilişkileri benzeri görülmemiş bir düzeye ulaştı. Başkan Şi, altı yıl sonra yapılan ilk ikili görüşmede, Kuzey Kore lideri Kim'e Pekin'in Pyongyang ile ilişkileri güçlendirme konusundaki kararlılığını garanti ederek, iki ülke arasındaki bağların gücünü vurguladı.

Şi, ortak çıkarlarını korumak için uluslararası ve bölgesel konularda stratejik koordinasyon düzeyini yükseltmeye hazır olduklarını belirtti. Çinli lider ayrıca, Pekin'in Kore Yarımadası konusunda objektif ve adil bir tutum sergilediğini yineledi. Çin'in resmi haber ajansı olan Xinhua Haber Ajansı’na göre Şi, Kim'e Çin ve Kuzey Kore'nin ‘aynı kaderi paylaşan ve birbirlerini destekleyen iyi komşular, dostlar ve yoldaşlar’ olduğunu ve Kore Yarımadası’nda barış ve istikrarı sağlamak için Pyongyang ile koordinasyona devam etmeyi istediğini söyledi.

dfgty
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü kutlayan askeri geçit törenine katıldıktan sonra Pekin'de bir araya geldi, 3 Eylül 2025 (AFP)

Kim'in askeri geçit törenine davet edilmesi, Putin ve Şi ile aynı sahneyi paylaşması ve ikili görüşmenin sonuçları, Çin'in Kuzey Kore'ye yaklaşımında bir değişiklik olduğunu ortaya koydu. Pyongyang'ın ana destekçisi olan Pekin'in, 2018 sonbaharı ile 2019 yaz başı arasında Şi ve Kim arasında yapılan bir dizi toplantıda gündemi meşgul eden Kore yarımadasının nükleer silahlardan arındırılması konusuna artık ilgi duymadığı anlaşıldı. Bu görüşmelerde Kim, ABD ve Güney Kore ile ilişkilerini yeniden düzenlemek için Çin'in desteğini almaya çalışmıştı.

Toplantı, Pyongyang'ın Moskova ile ilişkilerini güçlendirmesinin ve Kim'in Ukrayna'ya karşı savaşında Putin'in ana müttefiki olarak kendini konumlandırmaya çalışmasının ardından gerçekleşti. Kim’in sıcak karşılaması, Pekin-Pyongyang-Moskova üçgeni içindeki ilişkileri yeniden dengeleme girişimi ya da Çin'e Kore Yarımadası’ndaki çıkarlarını hatırlatmak için alınan bir önlem olabilir. Bunda ABD Başkanı Donald Trump'ın son haftalarda Kuzey Kore lideriyle görüşme arzusunu dile getirmesi de etkili oldu. Trump, ilk başkanlık döneminde Kim ile gerçekleşen iki nadir görüşmenin ardından aralarındaki ilişkiyi ‘çok iyi’ diyerek övmüştü.

Kim ise, ABD ile müzakerelerin yeniden başlaması ihtimalinden önce Çin ile ilişkilerini yeniden kurmaya ve ekonomik ve diplomatik destek sağlamaya çalışıyor olabilir. Ayrıca, Ukrayna'daki savaş sona ererse Rusya ile ilişkilerin bozulmasına da hazırlık yapıyor olabilir.

Sovyetler Birliği ve Çin'in Kuzey Kore'nin kurucusu Kim Il-sung'a güney komşusuna karşı verdiği savaşta (1950-1953) sağladığı destek, iki ülke arasındaki uluslararası alanda iş birliğinin en belirgin özelliğiydi.

Batı'nın endişeleri

Batı için uzun süredir baş ağrısı kaynağı olan nükleer silahlı ülkenin lideri Kim, nadir görülen bu güç gösterisi sırasında kürsüye çıktı ve Güney Kore ve Japonya'nın, ABD'nin batı kıyılarına da ulaşabilen nükleer füzelerine yönelik korkularını artırdı. ABD Başkanı Trump ise bu askeri geçit törenini komplo teorisi merceğinden izledi. Trump, sosyal medya platformu Truth Social'da yaptığı bir paylaşımda, Çinli mevkidaşını tebrik ettikten sonra “Lütfen Vladimir Putin ve Kim Jong-un'a, ABD'ye karşı komplo kurarken en içten selamlarımı iletin” diye yazdı.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas dün yaptığı açıklamada, Rusya ve Kuzey Kore liderlerinin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile birlikte Pekin'deki büyük askeri geçit törenine katılımının, yeni bir Batı karşıtı ‘dünya düzeni’ oluşturma çabalarının bir parçası olduğunu söyledi.

Batı, üç nükleer gücün ittifakının Asya-Pasifik bölgesindeki mevcut askeri dengeyi bozmasından korkuyor. Bu endişelerin yanında Rusya'nın geçtiğimiz yaz Kuzey Kore ile ortak savunma maddesi içeren bir stratejik ortaklık anlaşması imzalamış olması da yer alıyor. Kuzey Kore'nin Çin ile de 1961 yılında imzalanan ve 2021'de yenilenen bir anlaşması bulunuyor.

Askeri geçit töreni, Çin'in askeri gücünü ve diplomatik etkisini sergilemek için düzenlendi. Fakat yan yana oturan Çin, Rusya ve Kuzey Kore liderleri, Trump'ın politikalarının belirsizliği nedeniyle ülkeleri arasında nükleer üçlü ittifak kurulacağı ve başta Kore Yarımadası olmak üzere birden fazla kriz bölgesinde sıcak savaşların patlak vereceğine dair korkuları körükledi.

Üç ülke nükleer silahlara sahip ve dünyanın herhangi bir yerine saldırı yapma kabiliyetine sahip. Farklı başlangıç noktalarına ve hedeflerine rağmen, tek bir ana hedefleri var. O da ABD’yi zayıflatmak ve Washington'ın liderliğindeki tek kutuplu dünyayı sona erdirmek.

Kuzey Kore ve Rusya ile olan ortaklık, Pekin'in ABD'nin yerini dünyanın hakim gücü olarak alma çabalarına yardımcı olsa da bu üçlü aynı zamanda Pekin'in hedeflerini de baltalayabilir. Bir yandan, bu üç ülke Washington'ın kaynaklarını çekerek ve dikkatini Pekin'den uzaklaştırarak onu zayıflatmaya yardımcı olurken diğer yandan Çin'in uzaklaştırmak istemediği AB ve Japonya gibi güçlü ortaklarının şiddetli düşmanlığını kışkırtıyor. Çin bu denklem içinde bu eksenle ilişkilerini kontrol edip yönlendirebilecek kadar güçlendirirken, onun davranışlarından sorumlu olacak noktaya gelmeden ince bir ip üstünde yürüyorlar.

İleriye dönük beklentiler

Sovyetler Birliği ve Çin'in Kuzey Kore'nin kurucusu Kim Il-sung'a güney komşusuna karşı verdiği savaşta (1950-1953) sağladığı destek, Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı blokları arasında yaşanan ilk şiddetli çatışmalar sırasında iki ülke arasındaki uluslararası alanda iş birliğinin en belirgin özelliğiydi.

Putin, Batı karşısında yaşadığı hayal kırıklığının ardından, ikinci döneminde Çin ile siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerini güçlendirmeye odaklanmaya başladı. Buna karşın Rusya, Kuzey Kore ile ilişkilerini ihmal etti, ancak 2021 yılında Batı ile gerginliğin tırmanmasının ardından bu ülkeye olan ilgisini yeniden canlandırdı ve Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açmasının ardından ilişkiler çok daha yakın hale geldi.

Rusya'ya yönelik uluslararası izolasyonunun, Hindistan'a uygulanan ikincil yaptırımlar da dahil olmak üzere benzeri görülmemiş yaptırımlara rağmen başarılı olamadığını hatırlatılmalı.

Pyongyang, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında önemli hizmetler sunmasının yanı sıra Tayvan'da bir savaş çıkması durumunda Pekin üzerindeki baskıyı hafifletmek için Çin'e Güney Kore'ye karşı bir savaşla Amerikalıların dikkatini dağıtma konusunda yardımcı olabilir.

Öte yandan, Çin'in savunma ve güvenlik konularındaki çekinceleri göz önüne alındığında, Kuzey Kore ve Rusya ile askeri bir ittifak kurması olası görünmüyor. Şi Cinping'in, 1950'lilerin başlarında Kore İşçi Partisi (eski adı Komünist Parti) liderliğindeki Kuzey Kore'ye yardım etmeye ve ABD ile karşı karşıya gelmeye karar verdiği ve bunun sonucunda dönemin ABD Başkanı Harry Truman'ın durumu fırsat bilerek 7. Filo'yu Tayvan Boğazı'na göndererek Tayvan Adası’nın kaybedilmesine yol açan hatayı tekrarlaması da olası değildir.

Üçlü ittifakın geleceği, ABD'nin üç ülke arasındaki yeni ekseni bölme becerisine bağlı olmaya devam ediyor, ancak günümüz dünyasında bu tür çabaların başarılı olma ihtimali düşük. Bu ülkelerden herhangi birini, mevcut müttefiklerinin ABD'den daha büyük bir tehdit oluşturduğuna ikna etme girişimleri boşuna olur. Çin, Kuzey Kore ve Rusya'yı izole etmeye yönelik Batı'nın çabaları da, bu ülkeler bir ittifak kurmaya karar verirlerse sonuçsuz kalır. ABD politikalarının karışıklığı ve diktatörlükler ile demokrasiler arasındaki çatışmaya odaklanılması, Batı'nın bu üç ülkeyle mücadelesinde ‘küresel Güneyi’ kazanmaya yönelik her türlü çabayı zayıflatıyor.

Burada Rusya'ya yönelik uluslararası izolasyonunun, Hindistan'a uygulanan ikincil yaptırımlar da dahil olmak üzere benzeri görülmemiş yaptırımlara rağmen başarılı olamadığını hatırlatmakta fayda var. Çin ve Rusya'nın geniş bir dostlar ağı kurmadaki başarısı, rejimlerle çatışmaktan kaçınmaları ve devletlerin egemenliğine saygı göstermeye önem vermeleri, bunun yerine kalkınma ve ortak çıkarlara odaklanmalarına bağlı. Elbette, üç liderin iç ve dış politika öncelikleri farklı ve üçlü ittifak faydacı bir ittifak olabilir, ancak mevcut uluslararası koşullarda bu ittifakı bozmak son derece güç.

Mevcut koşulların en büyük yararlanıcısı olarak ortaya çıkan Kim’in 66 yıl sonra ilk kez bir Kore lideri olarak askeri geçit törenine katılması, ülkesinin küçük boyutuna rağmen Rusya ve Çin ile ilişkilerinde eşit bir ortak haline geldiğini ve Rusya'ya verdiği önemli ‘kardeşçe’ destekten sonra güvenilir bir müttefik olduğunu gösteriyor. Kuzey Kore lideri, Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açmasına kadar Pyongyang'ın başlıca destekçisi olan Çin'in, Batı ile çatışmasında kendisine yardımcı olabilecek ‘sadık’ bir rejimi kaybetmek istemiyor olabilir. Kim, başlıca ekonomik ortağı olan Çin'e açılmasının kendisine ek faydalar getirmesini umuyor. Pyongyang'ın Moskova ile artan güvenlik ve ticaret ilişkilerinden açık ekonomik faydalar elde ettiği herkesçe biliniyor. Güney Kore Merkez Bankası, 29 Ağustos'ta Kuzey Kore ekonomisinin 2024 yılında yüzde 3,7 büyüyeceğini ve bu büyümenin sekiz yılın en hızlı büyümesi olacağını bildirdi. Banka, Kuzey Kore ekonomisinin ‘Rusya ile genişleyen iş birliğinin’ etkisiyle madencilik ve imalat sektörlerinin büyüme kaydettiğini ve ihracatın yüzde 10,8 arttığını belirtti.

Kuzey Kore basını Kim Jong-un'a ‘sevgili ve saygıdeğer kızının’ Çin'deki faaliyet programını ya da ziyaretin amacının onun Kuzey Kore'yi yöneten Kim ailesinin varisi olarak duyurmak olup olmadığını açıklamadı.

Haleflik ya da yeni bir imaja hazırlık

Açık kalan bir mikrofon, Putin ve Şi’nin beraberlerinde Kim ile birlikte, Pekin'deki askeri geçit töreni platformuna doğru yürürken organ nakli ve insanların 150 yıla kadar yaşama olasılığı hakkında yaptıkları konuşmayı kaydetti. İki liderin ilgisinin, ilerleyen yaşları ve başlattıkları siyasi projeleri tamamlama arzularından kaynaklandığı aşikar. Öte yandan, sadece 41 yaşında olan Kim, genç kızını ilk kez kamuoyuna tanıtmak için Pekin'e getirdi. Bu durum, kızını getirmesinin amacının ne olduğu ve 1950'li yıllardan beri iktidarda olan hükümdar ailenin halefi olarak onu hazırlamak olup olmadığı konusunda spekülasyonlara yol açtı.

cdf
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve kızı Kim Ju-ae, Kangwon eyaletindeki Wonsan Kalma kıyı turizm bölgesinin tamamlanmasını şerefine düzenlenen bir gösteriyi izlerken, 24 Haziran 2025 (AFP)

Kuzey Kore, Kim Jong-un’un kızının adını ve yaşını açıklamadı. Ancak Güney Koreli istihbarat yetkilileri, kızın eski ABD’li basketbolcu Dennis Rodman'ın 2013 yılında Kim ailesiyle vakit geçirdikten sonra bahsettiği ve bebek olarak tanımladığı Ju-Ae adlı kızı olduğuna inanıyor.

Liderin ailesinin gizli tutulduğu bir ülkede, Ju-Ae’nin 2022 sonbaharında ilk kez ortaya çıkması dünyayı şaşırttı. O zamanlar yaklaşık 10 yaşında olduğu tahmin edilen kızın kıtalararası balistik füze denemesine katılması, bu şaşkınlığı daha da artırdı. Kuzey Kore basını kızın adını açıklamadı, ancak lider Kim'in kıtalararası balistik füze denemsini izlerken ‘sevgili’ kızının da yanında olduğunu bildirdi.

Şu anda 13 yaşında olduğu tahmin edilen Ju-Ae'nin askeri geçit törenlerine katılımı da gün geçtikçe artıyor. Yavaş yavaş olgunlaştıkça, Kuzey Kore basını ona ‘saygıdeğer kız’ diye hitap etmeye, o da siyasi, ekonomik ve diplomatik etkinliklerde boy göstermeye başladı. Ju-Ae, geçtiğimiz sonbaharda iktidardaki Kore İşçi Partisi'nin kuruluşu vesilesiyle Rusya'nın Pyongyang Büyükelçisi Alexander Matsegora ile bir araya geldi, elini sıktı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Ju-Ae, geçtiğimiz mayıs ayında da Rusya’nın 9 Mayıs Zafer Günü vesilesiyle Kim Jong-un'a eşlik ederek Rusya Büyükelçiliği'ni ziyaret etti. Buradaki bir fotoğrafta Büyükelçi Matsegora, Ju-Ae'nin yanağına öpücük kondururken görülüyordu.

Kuzey Kore basını Kim Jong-un'a ‘sevgili ve saygıdeğer kızının’ Çin'deki faaliyet programını ya da ziyaretin amacının onun Kuzey Kore'yi yöneten Kim ailesinin varisi olarak duyurmak olup olmadığını açıklamadı. Amacın onu halefliğe hazırlamak olduğunu söylemek için henüz çok erken. Kim Jong-un, belki de kızının ufkunu genişletmek ya da sadece medyada tanınan tek kızının, kendisinin ve ülkesinin izolasyonunu sona erdiren ve aynı zamanda başlıca destekçileri olan Çin ve Rusya arasında kendisinin gözüne girmek için bir tür rekabetin ortaya çıktığı bu olaydaki sevincini onunla paylaşmak istediğinden onu yanına almıştır. Bu hamle, Çin ve Rusya’nın yükselen ekseninden uzaklaştırmak için ABD ve Batı'nın onunla ilişki kurmasının önünü açabilir.