İsrail’in askeri sözcüsü Daniel Hagari, Gazze savaşının medya yüzü haline geldi

İsrail ordusu sözcüsü Daniel Hagari, Gazze’deki bir hastanenin bodrumunda, daha önce orada bulunan İsrailli esirlerin başındaki savaşçıların isimlerinin olduğunu söylediği bir listeye işaret ederken… Ancak 13 Kasım 2023’te yayınlanan fotoğrafta gözüken liste, herhangi bir isim olmadan bazı tarihleri içeriyordu (Reuters)
İsrail ordusu sözcüsü Daniel Hagari, Gazze’deki bir hastanenin bodrumunda, daha önce orada bulunan İsrailli esirlerin başındaki savaşçıların isimlerinin olduğunu söylediği bir listeye işaret ederken… Ancak 13 Kasım 2023’te yayınlanan fotoğrafta gözüken liste, herhangi bir isim olmadan bazı tarihleri içeriyordu (Reuters)
TT

İsrail’in askeri sözcüsü Daniel Hagari, Gazze savaşının medya yüzü haline geldi

İsrail ordusu sözcüsü Daniel Hagari, Gazze’deki bir hastanenin bodrumunda, daha önce orada bulunan İsrailli esirlerin başındaki savaşçıların isimlerinin olduğunu söylediği bir listeye işaret ederken… Ancak 13 Kasım 2023’te yayınlanan fotoğrafta gözüken liste, herhangi bir isim olmadan bazı tarihleri içeriyordu (Reuters)
İsrail ordusu sözcüsü Daniel Hagari, Gazze’deki bir hastanenin bodrumunda, daha önce orada bulunan İsrailli esirlerin başındaki savaşçıların isimlerinin olduğunu söylediği bir listeye işaret ederken… Ancak 13 Kasım 2023’te yayınlanan fotoğrafta gözüken liste, herhangi bir isim olmadan bazı tarihleri içeriyordu (Reuters)

İsrail ordusu sözcüsü Daniel Hagari, 7 Ekim’den bu yana her akşam askeri üniformasıyla İsraillilerin karşısına çıkıp Gazze’deki savaşı anlatarak, İsrail’in Gazze Şeridi’nde Hamas hareketine karşı yürüttüğü savaşın yüzü oldu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız haber ajansı AFP’den aktardığı habere göre her gün savaş hakkında konuşma yapan Hagari, ordunun Gazze Şeridi’nde Hamas’a karşı yürüttüğü operasyonlara ilişkin gidişatı aktarıyor ve uluslararası basın ile milyonlarca İsrailli onu takip ediyor. Yaklaşık 20 dakika süren konuşmanın ardından gazeteciler sorular yöneltiyor.

Bu görev, İsrail ordusunun en gizli birimlerinden biri olduğu bilinen ve ‘terörle mücadele ve sabotaj operasyonlarıyla tanınan deniz komando birimi Şayetet 13’te hizmet vermiş ve komuta etmiş olan Hagari’yi medyada göz önüne çıkardı. 47 yaşındaki Hagari şok olmuş İsrail kamuoyuna güvence vermek ve İsrail’in Hamas hareketini ‘ortadan kaldırma’ sözü vermesinin ardından Gazze Şeridi’nde yaşanan insani krizle ilgili endişelerini dile getirmeye başlayan uluslararası kamuoyunu ikna etmek üzere çok hassas bir konumda bulunuyor.

Savaşın başında Hagari, İsraillilere saatler önce ülkenin güneyinde Hamas savaşçılarının İsrail ile Gazze Şeridi arasındaki sınır çitini aştığı sırada yaşananlara yönelik beklenmedik şeyler anlatmıştı.

İsrail ile Hamas arasındaki savaş, Hamas hareketine bağlı askeri kolun 7 Ekim’de İsrail’in güneyine başlattığı benzeri görülmemiş saldırının ardından patlak verdi. İsrail yetkililerine göre bu saldırı çoğunluğu sivil olan yaklaşık bin 200 kişinin ölümüne yol açtı ve çoğu saldırının ilk gününde hayatını kaybetti.

İsrail saldırının ardından Hamas’ı ‘ortadan kaldırma’ sözü verdi, büyük bir hava ve topçu bombardımanı başlattı, 27 Ekim’de de kara saldırısı başladı. Hamas hükümetinin açıkladığı rakamlara göre, İsrail’in saldırıları Gazze Şeridi’nde çoğu sivil 12 bin 300 kişinin ölümüne yol açtı. Ölenler arasında 5 binden fazla çocuk ve 3 bin 300 kadın bulunuyordu.

Boşluğu doldurdu

Tel Aviv’deki Bar-Ilan Üniversitesi tarafından yakın zamanda yayınlanan bir araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 73,7’si, olup bitenler hakkında en güvenilir bilgi kaynağının ordu sözcüsü olduğuna inanıyor. Buna karşılık yüzde 4’ten azı Başbakan Binyamin Netanyahu’yu en güvenilir bilgi kaynağı olarak gördüklerini belirtti.

Tel Aviv Üniversitesi sosyoloji profesörü Jerome Bourdon, Hagari’nin İsrail’deki ‘boşluğu doldurduğunu’ söyledi. Bununla ilgili olarak “Devlet çok kötü işlediği için vatandaşlarıyla iletişim yeteneği sıfıra indiğinde, Hagari, İsraillilerin birbirine bağlı olduğu izlenimini veren bir kurumun sesi haline geldi” dedi.

‘Saçma’ argümanlar

Ancak Bourdon, Hagari’nin mesajlarının İsrail’de nasıl karşılandığı ile küresel sahnede nasıl karşılandığı arasındaki ‘boşluğa’ da dikkat çekerek “Burada tamamen doğru gibi görünen argümanlara yurtdışında inanılmıyor ya da biraz saçma geliyor” dedi. İsrail ordusu Hagari’nin bu konuda yorum yapmasına yönelik talebe yanıt vermedi.

Hagari’nin akşam yaptığı basın brifinglerinde genellikle söylediklerini desteklemek için bazı haritalar, uydu görüntüleri, ses kayıtları, videolara ve benzerlerine yer veriliyor.

Hagari, İsrail’in ısrarla belirttiği üzere ‘Hamas’ın Gazze’deki hastaneleri terörist altyapısını gizlemek için kullandığını’ ve Gazze Şeridi’nde 12 binden fazla insanı öldüren saldırılarının meşru olduğunu göstermek için çalışıyor.

Hagari yakın zamanda Gazze Şeridi’ndeki bir hastanenin bodrumunda, savaş bölgesindeki bir yerde görüntülendi. Videoda rehineleri koruyan Hamas savaşçılarının listesinin bulunduğunu belirtmesi tartışmalara yol açtı, zira görüntü yakınlaştırdığında bunun isimsiz bir tarih listesi olduğu ortaya çıktı.



İnsanoğlu nasıl neredeyse “her şeyden” korkar oldu?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

İnsanoğlu nasıl neredeyse “her şeyden” korkar oldu?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Abdusselam Binabdali

Fransız estetik felsefecisi Paul Virilio'ya bir röportajında ‘korku yönetimi’ terimiyle neyi kastettiği sorulduğunda “Sanırım bu terimi kullanmamın iki anlamı var. Bunlardan birincisi, korkunun artık bir ortam, bir çevre, bir dünya olduğu, bizi işgal ettiği ve endişelendirdiği” yanıtı verdi.

Geçmişte korku, savaşlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar gibi çoğunlukla zamanla sınırlı, belirli, tanınabilir olaylarla ilişkili bir olguydu. Bugün ise bizi kucaklayan ve bir tür klostrofobi içinde sıkıştıran, bulaşıcı borsa krizleri, tanınmaz hale gelen terörizm, birden ortaya çıkan bir pandemi, ‘mesleki’ intiharlar gibi sınırlı, doymuş, küçülen dünyanın kendisidir. Korku ‘makro’ anlamda dünya ve paniktir. Ancak korku yönetimi aynı zamanda devletlerin korkuyu dönüştürme, örgütleme, yönetme, siyasete dönüştürme eğiliminde olduğu anlamına da gelir. Korku yönetimi, toplumsuz ve polissiz siyasettir. İnsanları artık kendilerini evlerinde hissedecekleri bir yer olmadığı, her yerde kendilerini rahatsız hissettikleri ve var olmayan bir yerin hayalini kurdukları yönetme şeklidir.

Korku bir yönetim aracıdır

Modern dünyada korku artık sadece yanılsamalar tarafından üretilebilen belirli bir bireyle ilgili bir duygu değil, sahte bir gerçekliği dayatan, bir ‘devlet’ ve bir idari aygıt haline gelen bir kamu gücü anlamına geliyor. Ayrıca yöneticilerin yatırım yapma ve kullanma eğiliminde olması ve bunu bir politikaya dönüştürmesi anlamında alınan bir ‘önlem’dir.

Korku, sahte bir gerçekliği dayatan, bir ‘devlet’ ve bir idari aygıt haline gelen bir kamu gücü anlamına geliyor. Ayrıca yöneticilerin yatırım yapma ve kullanma eğiliminde olması ve bunu bir politikaya dönüştürmesi anlamında alınan bir ‘önlem’dir.

Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi krizinin ortasında, bazı Avrupa halklarının iktidardaki yetkililer tarafından alınan bazı önlemlere nasıl direndiğine hep birlikte tanık olduk. Hatta bazıları, yetkililerin krizi ‘istismar ettiklerini’ düşünüyorlar. Hatta içlerinden biri ‘hayali bir düşman korkusunun politikacıların iktidarda kalmalarını sağlamak için ellerinde kalan tek şey’ olduğunu yazdı. Dolayısıyla, iktidardaki yetkililerin aynı anda iki cephede birden çalıştıklarını gördük. Bir yandan pandemi üzerinde çalışırlarken, diğer yandan temelde kötü yönetimleri nedeniyle kendilerini eleştirenlere sürekli yanıt vermeye çalışıyorlardı. Aslında buradaki bahis konusu her zaman kötü yönetim değil, bir tür ‘korku siyaseti’ ve bunun bir iktidar aracına dönüştürülerek kullanılmasıydı.

Korkuyu gerçek bir ‘yönlendirici ilke’ olarak gören Alman filozof Hans Jonas, günümüz dünyasında doğru düşünebilmek için, ister siyasi ister bilimsel olsun, herhangi bir kararın uygunluğunu değerlendirmeden önce korkuyla, özellikle de gezegenimizin yok olma korkusuyla başlanmasını tavsiye ediyor. Bir zamanlar bir yanılsama olan korku, artık temel, hatta kurumsallaşmış bir olguya dönüştü.

zhyjuk
Paul Virilio, Fondation Cartier'de Nancy Robbins'in Moma ve Uçak Parçaları adlı heykelinin önünde poz verirken (AFP)

Bir zamanlar korkular, kişinin yaşıyla ilişkilendirilir ve sadece bir yanılsama olarak görülürdü. Büyümek ve yetişkinliğe ulaşmak korkuların üstesinden gelmek demekti. Bugün ise korku, peş peşe yaşanan ayaklanmalar, milyonların ölümüne neden olan savaşlar, iklim değişikliği kaosu, mali piyasalardaki panik havası, gıda ürünlerindeki riskler, salgın hastalık tehditleri, ekonomik ve ahlaki çöküş, bekanın tehdit edilmesi ve hatta bugün gözlemlediğimiz gibi tek bir güç ya da sağ duyusunu kaybetmiş bir kişinin elinde oyuncak ettiği topyekûn bir savaş olasılığı olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunlar, insanlık tarihinin büyük bir bölümünde insanoğlu tarafından tasarlandığı ve deneyimlendiği şekliyle geleneksel güç dengesini altüst eden bir korku kaynağı haline geldi.

Korkuların birikimi

Bu potansiyel, sadece bireyler düzeyinde değil, aynı zamanda birçok hükümetin dengesini kaybettiği bir siyasi panik halini de tetikledi. Böylece korku artık kişilikte olgunlaşmamışlık ve zayıflığa işaret eden özel bir psikolojik durum olmaktan çıkıp yaygın bir sosyal durum haline geldi. Freudyen psikopatiden hızla sosyopatiye geçtik. Günümüzde bazı düşünürler korkuyu sadece meşru bir duygu olarak değil, bundan da öte, terk edilmesi aptallık olacak ek bir kişilik özelliği ve ‘korkan kurtulur’ deyişindeki gibi bir bilgelik işareti olarak görüyorlar. Sanki korku ‘meşru bir hak’ ya da en azından insanın yenilenmesinin bir belirleyicisi haline gelmiş gibi.

Korku artık o kadar karmaşıklaştı ki kendini nesneleştirdi ve benmerkezci bir hal aldı. Buna ‘korkunun korkusu’ denir. Nerede ve ne zaman olursak olalım peşimizi bırakmayan bir korkudur.

Zamanımızın korkuları, kaynaklarının birikmesi ve çokluğu özelliklerine sahip. Bu özellikler karşılıklı olarak birbirlerini güçlendiriyor. Yakın zamana kadar korkularımızı sınırlı ve belirli faktörlere bağlıyorduk. Bunları, bilimsel bilgimizin gelişimine dair umutlarımızın hayal kırıklığına uğramasına ve özellikle yirminci yüzyılın dünyada şiddet biçimlerine ve nükleer tehditlerin ortaya çıkışına tanık olmasından sonra, bilimin ilerlemeyi sağlama ve insanlığa güvenlik ve mutluluk getirmesine dair şüphecilikle ilişkilendiriyorduk.

Ancak bugün korkumuzun kaynağı artık nükleer ya da çevresel değil, bilginin ulaşılabilirliğidir. İletişim araçlarının, özellikle de bilgi aktarımının dolaysızlığından kaynaklanan bu durum, korkuyu ‘küreselleştirdiği’ ve duyguların küresel düzeyde senkronize edilmesine olanak tanıdığı için korkuyu küresel ortamın bir parçası haline getirmede önemli bir role sahiptir. Virilio'nun da kanıtladığı üzere bu, zaman ve mekanla sınırlı lokal bir durum değildir. Her an, bir terörist saldırı, bir doğal afet, bir salgın hastalık ya da kötü niyetli bir söylentiyle bağlantılı olarak ortaya çıkabilir. Gerçek duygulardan oluşan bir topluluk yaratır, duyguları normalleştirir ve bir ‘duygular komünizminin’ temellerini atarak farklı sosyal sınıflar tarafından paylaşılan ‘çıkarlar topluluğu komünizminin’ yerini alır.

Belki de bu güncel korkunun gerçek bir korku olup olmadığını sormak ya da daha çok bir kaygı mı, temelsiz bir korku mu, yoksa sadece bir tür fobi ya da içsel bir kaygının dışsal bir nesneye dönüşmesi mi olduğunu bilmek bile artık mümkün değil. Belki de bugün yaşadığımız korku, bu anlamlandırmaların ve yorumların her üçünü de kapsıyordur. Korku artık o kadar karmaşıklaştı ki kendini nesneleştirdiğini ve benmerkezci bir hal aldığını söyleyebiliriz. Buna ‘korkunun korkusu’ denir. Nerede ve ne zaman olursak olalım peşimizi bırakmayan bir korkudur. Bu, Virilio'nun koşulları şekillendirmede ve kontrol etmede olağanüstü güç gösteren üç büyük korku türü olarak tanımladığı; nükleer bomba ile terör arasındaki dengesizlikten kaynaklanan korku, terörizm ve bilgi bombardımanı arasındaki dengesizlikten kaynaklanan korku ve son olarak biyolojik bir bombanın patlamasıyla yaşanacak büyük bir çevresel felaket korkusunun ortaya çıkmasından beri böyledir.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.