Batının değerleri neden Batılı olmayanların hayatını kurtarmakta işe yaramıyor?

ABD ve Avrupa ülkelerinin Gazze trajedisini ihmal etmesi, insan haklarını savunma konusundaki söylemlerinin ciddiyeti konusunda şüphelere yol açtı.

İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar sırasında İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği bombardımanın ardından kucağındaki yaralı bir kız çocuğunu olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan bir adam, 17 Kasım 2023 (AFP)
İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar sırasında İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği bombardımanın ardından kucağındaki yaralı bir kız çocuğunu olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan bir adam, 17 Kasım 2023 (AFP)
TT

Batının değerleri neden Batılı olmayanların hayatını kurtarmakta işe yaramıyor?

İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar sırasında İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği bombardımanın ardından kucağındaki yaralı bir kız çocuğunu olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan bir adam, 17 Kasım 2023 (AFP)
İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar sırasında İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği bombardımanın ardından kucağındaki yaralı bir kız çocuğunu olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan bir adam, 17 Kasım 2023 (AFP)

İsa Nehari

ABD’li araştırmacı Paul Sullivan, Filistinli gruplarla İsrail arasındaki savaşın şiddeti arttığı şu günlerde 1990'lı yıllarda Kahire'de verdiği konferanstan anılarını hatırladı. Konferans Ortadoğu'da bir başka krizin patlak verdiği bir dönemde yapılmıştı. Konferansın konusu ise ABD Anayasası’nın ekinde 10 maddeden oluşan Haklar Bildirgesi’ydi.

Sullivan, Independent Arabia’ya verdiği röportajda konferanstaki katılımcılarının yaptığı ilk yorumun “Bunların hepsi harika Dr. Sulliva! Fakat ABD neden Araplara aynı hakları tanımıyor?” şeklinde olduğunu hatırladığını söyledi.

Onlarca yıldır Ortadoğu meseleleri hakkında araştırmalar yapan Sullivan şunları söyledi:

“O dönemde bu sorun ‘zorlu bir mücadeleyi’ gerektiriyordu, ama bugün Arap ülkelerinin sokaklarını istila eden ve Batı dünyasıyla ilgili düşünceye gölge düşüren öfkeyle birlikte sorun daha da karmaşık hale geldi.

Sullivan’a gözlemcilere göre Batı ülkelerinin İsrail’i destekleyen tutumlarıyla Gazze konusunda liberal değerlerini terk etmelerinin bu değerleri diğer ülkelere pazarlamaları üzerinde etkisi sorulduğunda şu yanıtı verdi:

“Bölgenin ABD’nin savaşa yönelik tutumuyla ilgili bakış açısına ve Arap dünyasındaki gençlerin ve diğerlerinin öfkesinin boyutuna baktığımızda bu tür konularda ABD'nin güvenilirliğinin azaldığını görüyoruz.”

Sullivan için üzücü olan ise ABD'nin ‘iyiye ulaşmak için kullanılması gereken muazzam bir potansiyele’ sahip olmasına rağmen, Gazze'deki savaşla ilişkilerinde pek çok fırsatı ve diplomatik nüfuzunu kaybetti. ABD’li araştırmacıya göre bu yaşananlar ilk olmadığı gibi son da olmayacak.

“Her türlü karamsar hayalin de ötesinde”

Dış politikasında insan haklarına ve ifade özgürlüğüne vurgu yapan Almanya gibi Avrupa ülkelerinin son kriz dışında sessiz kalmalarına, Avusturya ve Macaristan gibi bazı ülkelerin Filistin’e destek amaçlı yürüyüşleri yasakladığına ve görevden alınan İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman'ın, ‘Londra sokaklarına nefret saçtığı’ gerekçesiyle İsrail'in Gazze'yi bombalamasına karşı düzenlenen protestoların durdurulması taleplerine dikkati çeken gözlemciler, İsrail'in sivilleri öldürmesine göz yumulmasını ya da bunun meşrulaştırmaya çalışılmasını Batı’nın sürdürdüğü ‘üstten bakışla’ ilgili olduğunu düşünüyorlar.

Naif Arap Güvenlik Bilimleri Üniversitesi Güvenlik Araştırmaları Merkezi ve Ulusal Güvenlik Programı Genel Müdürü Dr. Hişam el-Ganem, “Araplar artık Batı’nın insan haklarını ya da liberal değerleri önemsediğini düşünmeyecekler. Bu da Doğu’ya yönelimin artması ve bölgemizdeki ülkelerin uzun süredir görmezden geldiği, Batı’dan ve yalanlarından uzaklaşarak dünyadaki diğer güçlerle ve farklı kültürlerle ilişkilerin güçlendirilmesi şeklinde yansıyabilir” dedi.

Batı’nın çifte standartlarının yalnızca Filistinlilere karşı değil, tüm bölgeye ve halklarına karşı uygulandığına dikkati çeken Dr. Ganem, Gazze’deki son savaşı ‘her türlü karamsar hayalin de ötesinde’ diye nitelendirdi. Dr. Ganem, bunun Batılı ülkelerin bir yandan Ukrayna’nın Rusya’nın işgalinden kurtulmasını desteklerken, diğer yandan İsrail’in Gazze’yi işgaline verdikleri destekle açıkça çifte standart uyguladıklarını teyit ettiğini vurguladı.

Independent Arabia'ya yaptığı değerlendirmede, bunundan 45 yıl önce Edward Said’in “Oryantalizm” adlı kitabında Batı'nın Ortadoğu’ya bakışını ortaya koyduğunu söyleyen Suudi araştırmacı, Batılıların Doğu halklarını Avrupa halklarından aşağı gördüklerini ve onları kurtaracak birine ihtiyaç duyduklarına inandıkları üstten bakışla tüm Ortadoğu bölgesine yönelik politikalar haline getirdiklerinin altını çizdi.

Ganem’e göre bu üstten bakışın yanı sıra Batı’nın İsrail’le ilişkisinin özgüllüğü, tek bir kınama dahi yapılmaksızın binlerce çocuğun ve kadının öldürülmesine, hastanelerin, okulların ve ibadethanelerin yok edilmesine yeşil ışık yakılmasında rol oynuyor. Hatta sanki onlarca yıldır işgal altında olan insanların kendilerini savunma hakları yokmuş gibi, meşru müdafaa adına işlenen suçları meşrulaştırıyorlar.

Ayrımcılık Gazze'de bir kez daha sergilendi

Batı’nın resmi alanda bu insani trajediyi göz ardı etmesi ya da Gazze'de yaşananlar küçümsemesi, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in 2022 yılı martında Katar’ın başkenti Doha'da düzenlenen bir konferansta başlattığı Ukrayna’nın Mariupol şehri ile Suriye’nin Halep şehri arasındaki karşılaştırmayı hatırlatıyor. Borrell'in yaptığı bu kıyaslama o sırada yanında oturan Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan'ı harekete geçirdi.

Borrell, “Ukrayna'nın Mariupol’ü Avrupa’nın Halep’i mesabesindedir” dedi. Bunun üzere Prens Faysal da “Halep bizim için Halep'tir” şeklinde karşılık verdi. Borrell, her zamanki diplomatik soğukkanlılığını korusa da öfkesini gizleyemeyerek Prens Faysal’ın sözünü kesti ve “Halep'i Biz Avrupalılar bombalamadık” dedi. Prens Faysal ise “Bunu anlıyorum, ama uluslararası toplumun iki krize tepkisi farklıydı” diye karşılık verdi.

Bu hararetli tartışmadan birkaç hafta önce, 26 Şubat'ta, ABD merkezli CBS News televizyonu yurtdışı muhabiri Charlie D'Agata’nın Ukraynalıların savaştan dolayı çektiği acıları anlattığı bir videosu dehşetle tüm dünyaya yayıldı. D'Agata, söz konusu videoda “Burası Irak ya da Afganistan gibi on yıllardır çatışma yaşanan bir yer değil. Burası bunun yaşanmasını beklemediğiniz daha medeni, daha Avrupalı, bu sözleri dikkatle seçmem gerekiyor, bir şehir” ifadelerini kullandı. Aynı hafta İngiliz kanalı ITV muhabiri Lucy Waston, “Ukraynalıların başlarına düşünülemez bir şey geldi. Burası gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesi değil, burası Avrupa” dedi. BBC ekranlarında ise “Her gün öldürülenler bizim gibi mavi gözlü, sarı saçlı Avrupalılar” diyenler vardı.

Gözlemcilere göre bu önerme yalnızca yanıltıcı ve gerçeklerin çarpıtmasından değil, önermenin sahibinin diğer insanlara karşı ırkçılık yapmasını sağlayan ön yargıdan dolayı kusurlu. Örneğin, herhangi bir Avrupa ülkesinin mutlaka istikrarlı olduğu varsayımı, D'Agata'nın Avrupa'yı kasıp kavuran yüzyıllardır süren savaşları görmezden gelmesine yol açtı. Avrupa’daki herhangi bir ülkenin ekonomik açıdan başarılı olduğu varsayımı, Waston'un, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) Ukrayna'yı zayıf ekonomik performansı nedeniyle gelişmekte olan bir ülke olarak sınıflandırdığı gerçeğini çarpıtmasına neden oldu.

Irak'ın, arkeolojik ve tarihi anıtlarla süslenmiş Kiev'le karşılaştırıldığında ne medeni ne de Avrupalı ​​olduğu için çatışmaların olağan görüldüğü bir yer olduğunu varsaymanın yanlış bir yanı yok. Irak'ın kendi mirası, kültürü ve tarihi var, ancak savaş tüm şehirlerinde büyük bir yıkıma yol açtı. ABD’nin Irak’ı işgalinin ve ardından ülkede ortaya çıkan kaosun yansımalarının etkili olduğu Bağdat'ın, Rusya’nın bombardımanlarıyla harabeye dönen Ukrayna'nın Harkiv şehrinden hiçbir farkı yok. Her ikisi de çevrelerinde kültürün, şiirin, yazarların merkezi olarak görülen şehirlerdi.

Ancak Batı medyası, coğrafyanın, ekonominin ve ten renginin bir ırkın acısını diğerinden daha şiddetli hale getirmeye yettiği gerçeğinden etkilenmiş gibi görünüyordu. Bu tutum, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sırasında Ortadoğu'daki çok sayıda insanı kızdırdı. Filistinli gruplarla İsrail arasındaki patlak veren savaşla birlikte bu öfke bir kez daha ortaya çıktı.

Araplar, sadece basında çıkan haberlerden rahatsızlık duymuyordu. Daha ziyade, bazılarının da merak ettiği gibi, Washington'ın insan hakları örgütlerine göre yeşil ışık yaktığı İsrail'in Gazze'yi gelişigüzel bombalamasıyla ABD'nin kınadığı Rusya’nın Ukrayna bombardımanları arasında neyin farklı olduğu düşüncesi de onları öfkelendiriyordu.

Batı'nın ‘geriye kalanlar’ üzerindeki hegemonyası

Gözlemciler, Batı medyasının anlatımını kontrol etme yeteneğinin, 21. yüzyılda Batı medeniyetlerinin yükselişini takip eden Batı hegemonyasının bir sonucu olduğunu düşünüyorlar. Peki bunun arkasında yatan sır ne? Batılı ülkelerin insan hakları gibi savunduğu liberal değerlerin bunda bir rolü var mı?

İskoç tarihçi Neil Ferguson, ‘Civilization: The West and the Rest’ (Uygarlık: Batı ve Ötekiler) adlı kitabında şöyle diyor:

“Batı uygarlıklarının yükselişi, modern tarihin kalbinde yatan bir hikayedir. Bu belki de tarihçilerin henüz çözemediği en zorlu bilmecedir. Bunu sadece merakımızı gidermek için değil, yükselişin gerçek nedenlerini tespit ederek gerilememizin ve düşüşümüzün ne kadar yakın olduğunu kesin olarak tahmin etmek için çözmeliyiz.”

Ferguson, son beş yüzyıl boyunca Batı uygarlıklarının etkisine ve gücüne katkıda bulunan altı faktörü; ‘ekonomik rekabet, bilim, modern tıp, mülkiyet, tüketim ve Protestan çalışma ahlakı’ şeklinde sıralıyor.

Ekonomik rekabet, bilim ve mülkiyet, Batı’nın Asya’ya, İslam dünyasına ve Güney Amerika'da hegemonyasını kurmasına yardımcı oldu. Batı, tıp, tüketim ve çalışma alanlarında kaydettiği ilerlemeler sayesinde ise hegemonyasını Afrika’ya doğru genişletti. Batı uygarlıkları hem sömürgecilerin hem de Afrikalıların yaşamlarının uzatılmasına yardımcı olan modern tıbba dayanıyordu.

Avrupa’nın ortak ekonomisi kapitalizmin bir sonucu olarak on beşinci yüzyılda Çin İmparatorluğu’nun zenginliğini geride bıraktı. Avrupa krallıkları, Portekizli denizci Vasco da Gama gibi kaşifleri ticaret merkezleri aracılığıyla dünyayı keşfetmeleri ve bir haritasını çıkarmaları için gönderdiler.

Ferguson’a göre dini kurallar Doğu’da bilimsel ilerlemeyi engellerken, bilim Batı dünyasının ilerlemesine ve dünyanın polisi olarak yerini sağlamlaştırmasına imkan sağladı. Ferguson, Prusya Kralı Frederick'in kilisenin devletten işlerinden uzaklaştırılması ve bilimsel araştırmaya dayalı eğitim sisteminin güçlendirilmesi yönünde talimat verdiği bir dönemde Osmanlı Padişahı 3.Osman’ın bilim çalışmalarını yasaklayan dini kanunları uygulamaya başlamasının Batı’nın üstünlüğünün kanıtının olduğuna dikkati çekiyor.

Bireysel mülkiyete izin veren ABD, toprak sahiplerine hükümette söz hakkı vererek güç dağılımını da temelden değiştirdi. Ferguson, başta altın ve doğal kaynakların bolluğu ve işgalcilerden oluşan küçük bir yönetici sınıf tarafından kontrol edilmesi nedeniyle Güney Amerika'nın en büyük ve en müreffeh imparatorluk haline geleceğinin düşünüldüğünü, ancak çalışkan insanları ve toprak mülkiyetiyle Kuzey Amerika’da karlı bir demokratik toplumun ortaya çıktığının altını çiziyor.

Birinci ve ikinci dünya savaşlarının Batı uygarlığını yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirmesinden sonra, Soğuk Savaş sırasında tüketimciliğin Batı’nın dünyadaki nüfuzunun artmasına katkıda bulunduğunu söyleyen Ferguson, o sıralar kot pantolonlar ve tişörtler tüm dünyada popüler hale geldiğini belirterek, “Giyim devrimi 20. yüzyılda küreselleşmenin ilk dalgasını oluşturdu. Modayı kitlesel çekiciliğe sahip kültürel bir para birimi haline getirdi” ifadelerini kullanıyor.

Son olarak ‘Protestan çalışma ahlâkını’ Arapların başarısı için belirleyici bir faktör olarak gördüğünü ifade eden İskoç tarihçi, sosyolog Max Weber'in 1904 yılında yaptığı ‘sıkı çalışma, samimiyet ve özdenetim’ gibi kapitalizmin oluşmasına yardımcı olan faktörlerin Protestanları Katoliklerden daha zengin yaptığını söylüyor. Ferguson, Hıristiyanlık Çin'de yayıldıkça ülkenin ekonomik refahının da arttığını iddia ediyor.

Ancak hem Batılıları hem de Batılı olmayanları endişelendiren “Batı üstünlüğünü daha ne kadar sürdürecek ve Doğu medeniyetlerinin inisiyatif alma şansı var mı?” sorusu halen yanıt bekliyor. İskoç tarihçi, Çin'in yükselişine ve İslam dünyasının yeniden hareketlenmesine rağmen, Batı’nın halen siyasi çoğulculuğun, ticari rekabetin, bilimsel gelişmenin, tıbbi ilerlemenin avantajlarından yararlandığını ve hepsinden de önemlisi Batı medeniyetinde bir sonraki aşamaya yazma özgürlüğünü ve yaratıcılığını hâlâ elinde tuttuğunu vurguluyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent  Arabia’dan çevrilmiştir.



İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
TT

İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi bugün, İsrail’in Hamas tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracılığıyla teslim edilen kalıntı örneklerini teslim aldığını duyurdu. Örneklerin adli tıp laboratuvarına gönderilmesi planlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir Hamas lideri, hareketin bugün Gazze Şeridi'nde kalan iki cesetten birini teslim edeceğini açıklamıştı.

İsrailli rehine Ran Gvili ve Taylandlı rehine Sudthisak Rinthalak'ın cesetleri halen Gazze'de bulunuyor.

Bu gelişme, İsrail güçlerinin bugün Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda bir Filistinliyi öldürmesi ve Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde evlerin yıkılması ve bombardımanların devam etmesi ile birlikte gerçekleşti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘işgal güçlerinin kuzeydeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yoğun hava saldırıları düzenlediğini ve kuzey Gazze’de bazı konut binalarını yıktığını’ bildirdi. Ayrıca İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) et-Tuffah mahallesindeki es-Senafur kavşağı yakınlarında Filistinlilerin evlerine bombalar attı ve eşzamanlı olarak yoğun ateş açıldı.


Güney Asya’da sel ve kasırga: Sıfırdan başlamak zorundayız

Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
TT

Güney Asya’da sel ve kasırga: Sıfırdan başlamak zorundayız

Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)

Sri Lanka'da 400'e yakın kişiyi öldüren sel felaketinden kurtulanlar yaşanan kaosu anlattı.

Sri Lanka Afet Yönetim Merkezi (DMC), ülkede geçen haftadan bu yana devam eden şiddetli yağışların yol açtığı afetlerde can kayıplarının 390'a çıktığını, 370 kişidense hâlâ haber alınamadığını bildirdi. 

Ayrıca arama kurtarma ekiplerinin su baskını ve heyelan riski taşıyan birçok bölgeye ulaşmakta güçlük çektiği vurgulandı.

Sri Lanka Devlet Başkanı Anura Kumara Dissanayake, ülke genelinde olağanüstü hal (OHAL) ilan edildiğini duyurmuş, kurtarma çalışmaları için 20 binden fazla askeri personelin görevlendirileceğini belirtmişti.

Guardian'ın irtibata geçtiği Layani Rasika Niroşani, yoğun yağışlara alışık olduklarını fakat bu kadar büyük bir afetle karşılaşacaklarını tahmin etmediklerini söylüyor. 

Selde her şeyini kaybettiğini belirten iki çocuk annesi 36 yaşındaki kadın şöyle devam ediyor: 

Evimiz toprak altında kaldı. Ailem hâlâ şok içinde. Sıfırdan başlamak zorundayız. Bazen bu, yaşamaktan bile daha kötü olabilir.

Kantharuban Praşant da sel nedeniyle evlerini kaybeden 125'ten fazla aileye Badulla'daki bir okulda barınak sağladıklarını belirtiyor.

Yardım malzemelerine ulaşmakta güçlük çektiklerini belirten 32 yaşındaki öğretmen, birçok ailenin selde mahsur kaldığını söylüyor. 

Bazı Sri Lankalılar, yetkililerin afet uyarısı yapmadığına da dikkat çekiyor. 45 yaşındaki Ja Nilanthi, nehir suları tehlikeli seviyeye ulaştığında bile herhangi bir uyarı veya tahliye emri almadıklarını belirtiyor.

Ditwah Kasırgası ve muson yağışlarının yol açtığı sel ve toprak kaymaları nedeniyle can kaybı Endonezya'da 604'e, Tayland'da 176'ya ve Malezya'da üçe yükseldi. 

Güney Asya'da toplamda en az 1172 kişinin canını alan afetlerin yol açtığı yıkımın boyutu henüz tam olarak bilinmiyor. 

Bilim insanlarına göre Güney Asya, iklim değişikliğine karşı yüksek riskli bölgelerden biri. 

Independent Türkçe, Guardian, Reuters, CNN


Gazeteciler, Filistin topraklarında işlenen savaş suçları ve basın özgürlüğünün engellenmesi nedeniyle Paris'te suç duyurusunda bulundu

Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
TT

Gazeteciler, Filistin topraklarında işlenen savaş suçları ve basın özgürlüğünün engellenmesi nedeniyle Paris'te suç duyurusunda bulundu

Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), Fransa şubesi Ulusal Gazeteciler Birliği (SNJ) ile iş birliği yaparak, 26 Kasım'da Paris'teki Ulusal Terörle Mücadele Savcılığı'na, Filistin topraklarında medya özgürlüğünü engelleme ve savaş suçları işleme suçlamalarıyla şikayette bulundu.

Kimliği belirsiz kişiye karşı açılan dava, Fransız gazetecilerin güvenliklerini ve çalışmalarına devam edebilmelerini sağlamak amacıyla gizlice toplanan çok sayıda tanık ifadesine dayanıyor.

İki kuruluştan yapılan açıklamada, "Temel ilkeler olan basın özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı Gazze ve Batı Şeria'da yeniden tesis edilmelidir"denildi.

"İşgal altındaki Filistin topraklarında gazetecilerin çalışmalarının yaygın olarak engellendiği göz önüne alındığında, sembolik açıklamalar önemini koruyor, ancak yeterli değil. Harekete geçilmeli ve Fransız yargısının bu konuda bir rolü olmalı. Geçen hafta Paris'te yaptığımız şikayetin anlamı da bu."

Şikayette, özellikle 7 Ekim 2023'ten bu yana hiçbir yabancı gazetecinin serbestçe girmesine izin verilmeyen Gazze'ye uygulanan medya karartması ve Hamas saldırıları hedef alınıyor.

İki kuruluş, bu durumu "silahlı çatışmada eşi benzeri görülmemiş bir karartma" olarak nitelendirirken, Filistinli gazetecilere ve medya çalışanlarına yönelik "sert baskı"nın da eşlik ettiğini belirterek, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun 225 cinayeti belgelediğini kaydetti.

Kuruluşlar, İsrail ve Batı Şeria'da gazetecilerin çalışmalarına getirilen kısıtlamaları da kınadı.

Sahada çalışan Fransız muhabirler, günlük hayatta olayları takip etmelerinin engellendiğini, tehdit edildiğini, ekipmana el konulduğunu, fiziksel saldırılara maruz kaldıklarını, silahların savrulduğunu, tutuklamalar, aramalar ve sorgulamalar, gözaltılar ve keyfi sınır dışı edilmeler yaşandığını ve hatta bazen "vurulduklarını" anlattılar.

Şikayette, belirli bir kişiyi hedef almadıklarını belirtilerek, belgelenen ihlallerin işgal altındaki topraklarda, siviller ve yerleşimcilerin yanı sıra askeri, polis, gümrük ve idari birimlere atfedildiği, "olayların doğru ve dengeli bir şekilde aktarılmasını engellemek ve tek taraflı bir anlatım dayatmak" amacı güdüldüğü belirtildi.

Bu bağlamda SNJ Genel Sekreterleri Vanessa Ribush ve Julien Fleury, "Gazeteciler gözlemci olarak görülmekte zorlanıyorlar, çünkü çoğu zaman aktivist, hatta terörist gibi muamele görüyorlar" dedi.

"Onlarca silahlı yerleşimci tarafından takip edildiklerinde, hayatlarına yönelik tehlike mevcut ve bazen somut hale geliyor. Gazetecilerin temel haklarının bu şekilde ihlal edilmesi cezasız kalamaz" diye eklediler.

İki örgüt, işgal altındaki topraklarda yaşanan ihlallerin, İsrail'in "devlet dokunulmazlığı"nı ileri sürmesini engellediğini ve özellikle ihlallerin Fransız vatandaşlarını etkilemesi ve temel özgürlüklerini ihlal etmesi nedeniyle, Fransız yargısının harekete geçmesinin önünü açtığını savundu.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Anthony Bellanger ise "Fransız gazetecilerin uluslararası insancıl hukukun tamamen geçerli olduğu alanlarda çalışmalarını engellemelerine, tehdit ve sindirilmelerine veya hedef alınmalarına artık izin vermeyeceğiz" dedi. Bellanger, "Basın özgürlüğü çiğnendiğinde ve savaş suçları işlendiğinde, Fransa vatandaşlarını korumak için harekete geçmelidir. Şikayetimiz, uluslararası hukukun üstünde kimsenin olmadığını ve gerçeğin susturulamayacağını herkese hatırlatmak için gerekli bir adımdır" ifadesini kullandı.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve Ulusal Gazeteciler Birliği'ni temsil eden avukatlar Inès Dafoe ve Louise L. Yafe, bu şikayetin Fransa'da "eşi benzeri görülmemiş" olduğunu doğrulayarak, "Gazetecilerin çalışmalarının sistematik olarak engellenmesi ve onları hedef alan savaş suçları temelinde, çatışma bölgesindeki Fransız muhabirlerini korumak için ulusal bir mahkemeye ilk kez böyle bir dava açıldı" dediler.

"Basın özgürlüğünün korunması, hukukun üstünlüğüyle yönetilen her devlette temel bir ilkedir ve Fransız gazetecilerin görevlerini yerine getirme yetenekleri ihlal edildiğinde, mahkemelere başvurmalarını tamamen haklı çıkarır" vurgusu yapıldı.