Batının değerleri neden Batılı olmayanların hayatını kurtarmakta işe yaramıyor?

ABD ve Avrupa ülkelerinin Gazze trajedisini ihmal etmesi, insan haklarını savunma konusundaki söylemlerinin ciddiyeti konusunda şüphelere yol açtı.

İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar sırasında İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği bombardımanın ardından kucağındaki yaralı bir kız çocuğunu olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan bir adam, 17 Kasım 2023 (AFP)
İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar sırasında İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği bombardımanın ardından kucağındaki yaralı bir kız çocuğunu olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan bir adam, 17 Kasım 2023 (AFP)
TT

Batının değerleri neden Batılı olmayanların hayatını kurtarmakta işe yaramıyor?

İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar sırasında İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği bombardımanın ardından kucağındaki yaralı bir kız çocuğunu olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan bir adam, 17 Kasım 2023 (AFP)
İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar sırasında İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği bombardımanın ardından kucağındaki yaralı bir kız çocuğunu olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan bir adam, 17 Kasım 2023 (AFP)

İsa Nehari

ABD’li araştırmacı Paul Sullivan, Filistinli gruplarla İsrail arasındaki savaşın şiddeti arttığı şu günlerde 1990'lı yıllarda Kahire'de verdiği konferanstan anılarını hatırladı. Konferans Ortadoğu'da bir başka krizin patlak verdiği bir dönemde yapılmıştı. Konferansın konusu ise ABD Anayasası’nın ekinde 10 maddeden oluşan Haklar Bildirgesi’ydi.

Sullivan, Independent Arabia’ya verdiği röportajda konferanstaki katılımcılarının yaptığı ilk yorumun “Bunların hepsi harika Dr. Sulliva! Fakat ABD neden Araplara aynı hakları tanımıyor?” şeklinde olduğunu hatırladığını söyledi.

Onlarca yıldır Ortadoğu meseleleri hakkında araştırmalar yapan Sullivan şunları söyledi:

“O dönemde bu sorun ‘zorlu bir mücadeleyi’ gerektiriyordu, ama bugün Arap ülkelerinin sokaklarını istila eden ve Batı dünyasıyla ilgili düşünceye gölge düşüren öfkeyle birlikte sorun daha da karmaşık hale geldi.

Sullivan’a gözlemcilere göre Batı ülkelerinin İsrail’i destekleyen tutumlarıyla Gazze konusunda liberal değerlerini terk etmelerinin bu değerleri diğer ülkelere pazarlamaları üzerinde etkisi sorulduğunda şu yanıtı verdi:

“Bölgenin ABD’nin savaşa yönelik tutumuyla ilgili bakış açısına ve Arap dünyasındaki gençlerin ve diğerlerinin öfkesinin boyutuna baktığımızda bu tür konularda ABD'nin güvenilirliğinin azaldığını görüyoruz.”

Sullivan için üzücü olan ise ABD'nin ‘iyiye ulaşmak için kullanılması gereken muazzam bir potansiyele’ sahip olmasına rağmen, Gazze'deki savaşla ilişkilerinde pek çok fırsatı ve diplomatik nüfuzunu kaybetti. ABD’li araştırmacıya göre bu yaşananlar ilk olmadığı gibi son da olmayacak.

“Her türlü karamsar hayalin de ötesinde”

Dış politikasında insan haklarına ve ifade özgürlüğüne vurgu yapan Almanya gibi Avrupa ülkelerinin son kriz dışında sessiz kalmalarına, Avusturya ve Macaristan gibi bazı ülkelerin Filistin’e destek amaçlı yürüyüşleri yasakladığına ve görevden alınan İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman'ın, ‘Londra sokaklarına nefret saçtığı’ gerekçesiyle İsrail'in Gazze'yi bombalamasına karşı düzenlenen protestoların durdurulması taleplerine dikkati çeken gözlemciler, İsrail'in sivilleri öldürmesine göz yumulmasını ya da bunun meşrulaştırmaya çalışılmasını Batı’nın sürdürdüğü ‘üstten bakışla’ ilgili olduğunu düşünüyorlar.

Naif Arap Güvenlik Bilimleri Üniversitesi Güvenlik Araştırmaları Merkezi ve Ulusal Güvenlik Programı Genel Müdürü Dr. Hişam el-Ganem, “Araplar artık Batı’nın insan haklarını ya da liberal değerleri önemsediğini düşünmeyecekler. Bu da Doğu’ya yönelimin artması ve bölgemizdeki ülkelerin uzun süredir görmezden geldiği, Batı’dan ve yalanlarından uzaklaşarak dünyadaki diğer güçlerle ve farklı kültürlerle ilişkilerin güçlendirilmesi şeklinde yansıyabilir” dedi.

Batı’nın çifte standartlarının yalnızca Filistinlilere karşı değil, tüm bölgeye ve halklarına karşı uygulandığına dikkati çeken Dr. Ganem, Gazze’deki son savaşı ‘her türlü karamsar hayalin de ötesinde’ diye nitelendirdi. Dr. Ganem, bunun Batılı ülkelerin bir yandan Ukrayna’nın Rusya’nın işgalinden kurtulmasını desteklerken, diğer yandan İsrail’in Gazze’yi işgaline verdikleri destekle açıkça çifte standart uyguladıklarını teyit ettiğini vurguladı.

Independent Arabia'ya yaptığı değerlendirmede, bunundan 45 yıl önce Edward Said’in “Oryantalizm” adlı kitabında Batı'nın Ortadoğu’ya bakışını ortaya koyduğunu söyleyen Suudi araştırmacı, Batılıların Doğu halklarını Avrupa halklarından aşağı gördüklerini ve onları kurtaracak birine ihtiyaç duyduklarına inandıkları üstten bakışla tüm Ortadoğu bölgesine yönelik politikalar haline getirdiklerinin altını çizdi.

Ganem’e göre bu üstten bakışın yanı sıra Batı’nın İsrail’le ilişkisinin özgüllüğü, tek bir kınama dahi yapılmaksızın binlerce çocuğun ve kadının öldürülmesine, hastanelerin, okulların ve ibadethanelerin yok edilmesine yeşil ışık yakılmasında rol oynuyor. Hatta sanki onlarca yıldır işgal altında olan insanların kendilerini savunma hakları yokmuş gibi, meşru müdafaa adına işlenen suçları meşrulaştırıyorlar.

Ayrımcılık Gazze'de bir kez daha sergilendi

Batı’nın resmi alanda bu insani trajediyi göz ardı etmesi ya da Gazze'de yaşananlar küçümsemesi, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in 2022 yılı martında Katar’ın başkenti Doha'da düzenlenen bir konferansta başlattığı Ukrayna’nın Mariupol şehri ile Suriye’nin Halep şehri arasındaki karşılaştırmayı hatırlatıyor. Borrell'in yaptığı bu kıyaslama o sırada yanında oturan Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan'ı harekete geçirdi.

Borrell, “Ukrayna'nın Mariupol’ü Avrupa’nın Halep’i mesabesindedir” dedi. Bunun üzere Prens Faysal da “Halep bizim için Halep'tir” şeklinde karşılık verdi. Borrell, her zamanki diplomatik soğukkanlılığını korusa da öfkesini gizleyemeyerek Prens Faysal’ın sözünü kesti ve “Halep'i Biz Avrupalılar bombalamadık” dedi. Prens Faysal ise “Bunu anlıyorum, ama uluslararası toplumun iki krize tepkisi farklıydı” diye karşılık verdi.

Bu hararetli tartışmadan birkaç hafta önce, 26 Şubat'ta, ABD merkezli CBS News televizyonu yurtdışı muhabiri Charlie D'Agata’nın Ukraynalıların savaştan dolayı çektiği acıları anlattığı bir videosu dehşetle tüm dünyaya yayıldı. D'Agata, söz konusu videoda “Burası Irak ya da Afganistan gibi on yıllardır çatışma yaşanan bir yer değil. Burası bunun yaşanmasını beklemediğiniz daha medeni, daha Avrupalı, bu sözleri dikkatle seçmem gerekiyor, bir şehir” ifadelerini kullandı. Aynı hafta İngiliz kanalı ITV muhabiri Lucy Waston, “Ukraynalıların başlarına düşünülemez bir şey geldi. Burası gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesi değil, burası Avrupa” dedi. BBC ekranlarında ise “Her gün öldürülenler bizim gibi mavi gözlü, sarı saçlı Avrupalılar” diyenler vardı.

Gözlemcilere göre bu önerme yalnızca yanıltıcı ve gerçeklerin çarpıtmasından değil, önermenin sahibinin diğer insanlara karşı ırkçılık yapmasını sağlayan ön yargıdan dolayı kusurlu. Örneğin, herhangi bir Avrupa ülkesinin mutlaka istikrarlı olduğu varsayımı, D'Agata'nın Avrupa'yı kasıp kavuran yüzyıllardır süren savaşları görmezden gelmesine yol açtı. Avrupa’daki herhangi bir ülkenin ekonomik açıdan başarılı olduğu varsayımı, Waston'un, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) Ukrayna'yı zayıf ekonomik performansı nedeniyle gelişmekte olan bir ülke olarak sınıflandırdığı gerçeğini çarpıtmasına neden oldu.

Irak'ın, arkeolojik ve tarihi anıtlarla süslenmiş Kiev'le karşılaştırıldığında ne medeni ne de Avrupalı ​​olduğu için çatışmaların olağan görüldüğü bir yer olduğunu varsaymanın yanlış bir yanı yok. Irak'ın kendi mirası, kültürü ve tarihi var, ancak savaş tüm şehirlerinde büyük bir yıkıma yol açtı. ABD’nin Irak’ı işgalinin ve ardından ülkede ortaya çıkan kaosun yansımalarının etkili olduğu Bağdat'ın, Rusya’nın bombardımanlarıyla harabeye dönen Ukrayna'nın Harkiv şehrinden hiçbir farkı yok. Her ikisi de çevrelerinde kültürün, şiirin, yazarların merkezi olarak görülen şehirlerdi.

Ancak Batı medyası, coğrafyanın, ekonominin ve ten renginin bir ırkın acısını diğerinden daha şiddetli hale getirmeye yettiği gerçeğinden etkilenmiş gibi görünüyordu. Bu tutum, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sırasında Ortadoğu'daki çok sayıda insanı kızdırdı. Filistinli gruplarla İsrail arasındaki patlak veren savaşla birlikte bu öfke bir kez daha ortaya çıktı.

Araplar, sadece basında çıkan haberlerden rahatsızlık duymuyordu. Daha ziyade, bazılarının da merak ettiği gibi, Washington'ın insan hakları örgütlerine göre yeşil ışık yaktığı İsrail'in Gazze'yi gelişigüzel bombalamasıyla ABD'nin kınadığı Rusya’nın Ukrayna bombardımanları arasında neyin farklı olduğu düşüncesi de onları öfkelendiriyordu.

Batı'nın ‘geriye kalanlar’ üzerindeki hegemonyası

Gözlemciler, Batı medyasının anlatımını kontrol etme yeteneğinin, 21. yüzyılda Batı medeniyetlerinin yükselişini takip eden Batı hegemonyasının bir sonucu olduğunu düşünüyorlar. Peki bunun arkasında yatan sır ne? Batılı ülkelerin insan hakları gibi savunduğu liberal değerlerin bunda bir rolü var mı?

İskoç tarihçi Neil Ferguson, ‘Civilization: The West and the Rest’ (Uygarlık: Batı ve Ötekiler) adlı kitabında şöyle diyor:

“Batı uygarlıklarının yükselişi, modern tarihin kalbinde yatan bir hikayedir. Bu belki de tarihçilerin henüz çözemediği en zorlu bilmecedir. Bunu sadece merakımızı gidermek için değil, yükselişin gerçek nedenlerini tespit ederek gerilememizin ve düşüşümüzün ne kadar yakın olduğunu kesin olarak tahmin etmek için çözmeliyiz.”

Ferguson, son beş yüzyıl boyunca Batı uygarlıklarının etkisine ve gücüne katkıda bulunan altı faktörü; ‘ekonomik rekabet, bilim, modern tıp, mülkiyet, tüketim ve Protestan çalışma ahlakı’ şeklinde sıralıyor.

Ekonomik rekabet, bilim ve mülkiyet, Batı’nın Asya’ya, İslam dünyasına ve Güney Amerika'da hegemonyasını kurmasına yardımcı oldu. Batı, tıp, tüketim ve çalışma alanlarında kaydettiği ilerlemeler sayesinde ise hegemonyasını Afrika’ya doğru genişletti. Batı uygarlıkları hem sömürgecilerin hem de Afrikalıların yaşamlarının uzatılmasına yardımcı olan modern tıbba dayanıyordu.

Avrupa’nın ortak ekonomisi kapitalizmin bir sonucu olarak on beşinci yüzyılda Çin İmparatorluğu’nun zenginliğini geride bıraktı. Avrupa krallıkları, Portekizli denizci Vasco da Gama gibi kaşifleri ticaret merkezleri aracılığıyla dünyayı keşfetmeleri ve bir haritasını çıkarmaları için gönderdiler.

Ferguson’a göre dini kurallar Doğu’da bilimsel ilerlemeyi engellerken, bilim Batı dünyasının ilerlemesine ve dünyanın polisi olarak yerini sağlamlaştırmasına imkan sağladı. Ferguson, Prusya Kralı Frederick'in kilisenin devletten işlerinden uzaklaştırılması ve bilimsel araştırmaya dayalı eğitim sisteminin güçlendirilmesi yönünde talimat verdiği bir dönemde Osmanlı Padişahı 3.Osman’ın bilim çalışmalarını yasaklayan dini kanunları uygulamaya başlamasının Batı’nın üstünlüğünün kanıtının olduğuna dikkati çekiyor.

Bireysel mülkiyete izin veren ABD, toprak sahiplerine hükümette söz hakkı vererek güç dağılımını da temelden değiştirdi. Ferguson, başta altın ve doğal kaynakların bolluğu ve işgalcilerden oluşan küçük bir yönetici sınıf tarafından kontrol edilmesi nedeniyle Güney Amerika'nın en büyük ve en müreffeh imparatorluk haline geleceğinin düşünüldüğünü, ancak çalışkan insanları ve toprak mülkiyetiyle Kuzey Amerika’da karlı bir demokratik toplumun ortaya çıktığının altını çiziyor.

Birinci ve ikinci dünya savaşlarının Batı uygarlığını yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirmesinden sonra, Soğuk Savaş sırasında tüketimciliğin Batı’nın dünyadaki nüfuzunun artmasına katkıda bulunduğunu söyleyen Ferguson, o sıralar kot pantolonlar ve tişörtler tüm dünyada popüler hale geldiğini belirterek, “Giyim devrimi 20. yüzyılda küreselleşmenin ilk dalgasını oluşturdu. Modayı kitlesel çekiciliğe sahip kültürel bir para birimi haline getirdi” ifadelerini kullanıyor.

Son olarak ‘Protestan çalışma ahlâkını’ Arapların başarısı için belirleyici bir faktör olarak gördüğünü ifade eden İskoç tarihçi, sosyolog Max Weber'in 1904 yılında yaptığı ‘sıkı çalışma, samimiyet ve özdenetim’ gibi kapitalizmin oluşmasına yardımcı olan faktörlerin Protestanları Katoliklerden daha zengin yaptığını söylüyor. Ferguson, Hıristiyanlık Çin'de yayıldıkça ülkenin ekonomik refahının da arttığını iddia ediyor.

Ancak hem Batılıları hem de Batılı olmayanları endişelendiren “Batı üstünlüğünü daha ne kadar sürdürecek ve Doğu medeniyetlerinin inisiyatif alma şansı var mı?” sorusu halen yanıt bekliyor. İskoç tarihçi, Çin'in yükselişine ve İslam dünyasının yeniden hareketlenmesine rağmen, Batı’nın halen siyasi çoğulculuğun, ticari rekabetin, bilimsel gelişmenin, tıbbi ilerlemenin avantajlarından yararlandığını ve hepsinden de önemlisi Batı medeniyetinde bir sonraki aşamaya yazma özgürlüğünü ve yaratıcılığını hâlâ elinde tuttuğunu vurguluyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent  Arabia’dan çevrilmiştir.



Avusturya'da, İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de kalıcı ateşkes talebiyle gösteri düzenlendi

(AA)
(AA)
TT

Avusturya'da, İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de kalıcı ateşkes talebiyle gösteri düzenlendi

(AA)
(AA)

Yoğun kar yağışı ve soğuk havaya rağmen başkentin önemli noktalarından Mariahilfer Strasse'de toplanan göstericiler, Filistin bayraklarının yanı sıra "Gazze'de soykırım dursun", "Hemen ateşkes" ve "Özgür Filistin" yazılı pankartlar taşıdı.

Burada yapılan konuşmalarda, İsrail'in verilen "insani ara"nın ardından "katliamlarına" yeniden başladığı vurgulandı.

Konuşmacılar arasında yer alan Filistin'in Viyana Büyükelçisi Salah Abdel Şafi, Gazze'de kalıcı ateşkesin sağlanması için Avusturya ve Almanya'nın harekete geçmesi gerektiğini belirterek Filistin halkının özgürlük ve egemenliğini kazanmadan İsraillilerin huzur ve barış içinde yaşayamayacaklarını söyledi.

(AA)
(AA)

Abdel Şafi, "Almanya ve Avusturya'nın tarihlerindeki kara lekeyi Filistinli çocukların kanları ile temizlemeye çalıştıklarına" dikkati çekerek "Bir kez daha (Avusturya) federal hükümetine sesleniyorum, tam ateşkes sağlanması talebinde bulunun." diye konuştu.

Soyadını belirtmek istemeyen İrlandalı üniversite öğrencisi Olen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Her cumartesi, Filistin ve şu an ciddi acılar çeken Gazze halkı ile dayanışma içinde olduğumuzu göstermek için buraya geliyoruz. Kalbimiz Gazze ve dünyadaki Filistinlilerle." dedi.

Gösteriye katılan gazeteci ve antropolog Leo Gabriel, mesleği gereği birçok savaş bölgesinde bulunduğunu, halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olduğuna inandığını ancak İsrail'in Filistin halkının özgür iradesiyle karar alma hakkına şiddet uygulayarak engel olduğunu vurguladı.

(AA)
(AA)

"Dünya seri katil konumundaki Netanyahu'ya karşı uluslararası ceza mahkemesinde dava açmalı"

Gabriel, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının tek bir anlamı olduğunu, hedefi olmayan bir tür kan davası yürüttüğünü dile getirdi.

"(İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu, Hamas'ın kökünü kurutmak istediğini söylüyor. Bütün halkı katletse de başarı olamayacak, ki buna da hazır." diyen Gabriel, Netanyahu'nun insanlık suçu işlediği için yargılanması gerektiğini belirtti.

Gabriel, "Bence, şu an tam zamanı, dünya bir araya gelerek, seri katil konumundaki Netanyahu'ya karşı uluslararası ceza mahkemesinde dava açmalı. Şu an bunun için çalışıyoruz." ifadelerini kullandı.


Paris'te vatandaşlar soğuk havaya rağmen Gazze'de ateşkes talebiyle sokağa indi

(AA)
(AA)
TT

Paris'te vatandaşlar soğuk havaya rağmen Gazze'de ateşkes talebiyle sokağa indi

(AA)
(AA)

Ülke genelinde Toulouse, Nice ve Paris dahil farklı kentlerde Filistin'e destek gösterileri yapıldı.

Göstericiler, İsrail'in Gazze'deki saldırılarının bir an önce son bulmasını ve bölgede taraflar arasında ateşkes sağlanmasını istedi.

Bölgede barışın hakim olması için çağrıda bulunan göstericiler, İsrail ordusunun saldırılarında binlerce sivilin yaşamını yitirdiğine dikkati çekti.

Paris'te Cumhuriyet Meydanı'nda "Bu bir soykırım, savaş değil", "Gazze'nin çocukları Filistin'in çocukları, insanlık öldürülüyor" ve "Yaşasın Filistin" sloganları eşliğinde başlayan gösteri, Bastille Meydanı'nda son buldu.

Başlarını Filistin kefiyesi ile saran göstericiler, Filistin bayraklarının yanı sıra "Soykırımı Durdurun" ve "Gazze'de Kadınlar Enkazların Altında Doğum Yapıyor" yazılı dövizler taşıdı.

Kefenlenmiş oyuncuk bebeklerle çocuk ölümlerine dikkati çektiler

İsrail ordusunun 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye attığı bombalarda çocukların öldürüldüğünü vurgulayan göstericiler, üzerinde kırmızı boya olan kefenlenmiş oyuncak bebekler taşıyarak çocuk ölümlerine vurgu yaptı.

Bir annenin birkaç aylık bebeğiyle soğuk havaya rağmen gösteriye katılması da dikkati çekti.

Gazze'de bombardımanların altında görevine devam eden sağlık personelini desteklemek amacıyla, Fransız doktor ve hemşireler de önlükleriyle gösteriye katıldı.

Paris'teki gösteriye, ünlü Fransız rap sanatçısı Kery James, Boyun Eğmeyen Fransa Partisi (LFI) milletvekilleri Thomas Portes, Louis Boyard, Mathilde Panot, Carlos Martens Bilango ve eski Fransa Cumhurbaşkanı adayı Jean-Luc Melenchon da katıldı.


5 soruda Venezuela'nın "Guyana ilhakı" referandumu

Referandumun ardından Venezuela lideri Maduro'nun nasıl adımlar atacağı bölgede tedirginlikle bekleniyor (AFP)
Referandumun ardından Venezuela lideri Maduro'nun nasıl adımlar atacağı bölgede tedirginlikle bekleniyor (AFP)
TT

5 soruda Venezuela'nın "Guyana ilhakı" referandumu

Referandumun ardından Venezuela lideri Maduro'nun nasıl adımlar atacağı bölgede tedirginlikle bekleniyor (AFP)
Referandumun ardından Venezuela lideri Maduro'nun nasıl adımlar atacağı bölgede tedirginlikle bekleniyor (AFP)

Venezuela, sınır komşusu Guyana'yla arasındaki Esequibo uyuşmazlığını çözmek için yarın "danışma referandumu" düzenleyecek. 

Güney Amerika ülkeleri Venezuela ve Guyana Kooperatif Cumhuriyeti arasında, Esequibo bölgesiyle ilgili uzun süredir yaşanan anlaşmazlıkta referandum kararı üzerine tansiyon yeniden arttı. 

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, bu haftaki mitinginde referandumdan olumlu sonuç çıkarsa Guyana'daki halka pasaport verileceğini duyurdu. Guyana ise referandumu provokasyon olarak görüyor.

1 - Esequibo'daki anlaşmazlığın sebebi nedir?

İki ülke arasında, yaklaşık 160 bin kilometre büyüklüğündeki bölgeyle ilgili uyuşmazlık, Guyana'nın 1831-1966'da Birleşik Krallık (BK) sömürgesi olduğu döneme dayanıyor. Söz konusu ihtilaflı bölge Guyana'nın neredeyse üçte ikisine denk geliyor. 

Venezuela, BK'nin Britanya Guyanası için çizdiği sınırları kabul etmeyerek, Esequibo'nun kendi toprağı olduğunu savunup ilk hak iddiasını 1841'de ortaya attı. BK ve Venezuela arasında yürütülen diplomatik süreçte anlaşma sağlanamayınca, Yunanistan'ın yüzölçümünden daha büyük olan bölgeye ilişkin talep 1897'de mahkemeye götürüldü.

Paris'teki tahkim mahkemesinin 1899'da açıkladığı kararda, Esequibo Nehri'nin de yer aldığı bölgenin büyük kısmının Britanya Guyanası'na ait olduğu bildirildi.

Venezuela ise Guyana'nın bağımsızlık kazanmasına yakın 1962'de konuyu tekrar gündeme getirerek Esequibo üzerindeki hak iddiasını tekrarladı. 1966'da bağımsızlığını kazanan ve 1970'te cumhuriyeti ilan ederek İngiliz Milletler Topluluğu'na giren Guyana ise bölgenin kendisine ait olduğunu savundu.

2 - Güncel hukuki süreç nasıl işliyor?

Guyana, Esequibo uyuşmazlığını 2018'de Birleşmiş Milltler'in yargı organı Uluslararası Adalet Divanı'na (ICJ) taşıdı. 

Venezuela, ICJ'nin söz konusu bölgeyle ilgili uyuşmazlıkta karar verme yetkisi olmadığını savunarak, yapılan birçok duruşmaya katılmadı. 

Merkezi Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan ICJ, sınır anlaşmazlıklarına ilişkin davada cuma günü açıkladığı kararda, Venezuela'dan Guyana idaresindeki bölgelerde mevcut durumu değiştirecek eylemden kaçınmasını istedi.

3 - Referandum nasıl gerçekleştirilecek?

Pazar günü düzenlenecek referandumda Venezuelalılar, ülkelerinin Esequibo üzerindeki hak iddiasına dair 5 soruyu yanıtlayacak.

ABD'nin önde gelen medya kuruluşlarından CNN'in aktardığına göre, halka Essequibo bölgesinde yeni bir devlet kurulmasını, orada yaşayanlara Venezuela pasaportu verilmesini ve bölgenin Venezuela topraklarına katılmasını kabul edip etmedikleri sorulacak. 

BK'nin tanınmış gazetelerinden Guardian, dünkü haberinde halkın referandumda aslında "uluslararası hukuki süreci göz ardı ederek gerçekleştirilebilecek muhtemel bir ilhakı oylayacağını" yazdı.

Guyana Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Hugh Todd, gazeteye yaptığı açıklamada 800 bin kişilik nüfusa sahip ülkede yaklaşık 120 bin kişinin ihtilaflı bölgede yaşadığını söyledi. Todd, Maduro yönetimini eleştirerek şu ifadeleri kullandı: 

Venezuela halkından Esequibo'nun ilhakı için oy kullanmasını istiyorlar. Bu uluslararası yasalara aykırı olduğu gibi, bölgedeki barışın da bozulmasına neden olacak.

Guardian ve CNN'deki analizlerde, referandumdan "Evet" kararının çıkmasının ardından, Maduro yönetiminin hangi somut adımları atacağının netlik kazanmadığı yazıldı. CNN'deki değerlendirmede, bölgenin kısa vadede Venezuela'ya katılmasının muhtemel olmadığı savunuldu.

4 - Petrol çalışmaları anlaşmazlığı nasıl etkiliyor?

ABD'li petrol devi ExxonMobil'in Guyana açıklarında 2015'te önemli petrol yatakları keşfetmesinin ardından yoksul ülke ekonomik olarak güçlenmeye başladı.

Yılda 1 milyar dolar petrol gelirine sahip Guyana, rezervlerin keşfine ve işlenmesine yönelik yatırımlara devam ediyor. CNN'in aktardığına göre ülke, yakında komşusu Venezuela'dan daha fazla petrol üretebilecek seviyeye gelebilir.

Öte yandan Venezuela, Guyana'nın petrol çalışmalarına izin verme hakkı bulunmadığını savunuyor. Maduro, geçen haftaki açıklamasında Guyana'nın ABD'li petrol devinin kuklası haline geldiğini savunarak, "ExxonMobil, Guyana devletinin sahibidir" demişti.

5 - Savaş çıkma ihtimali nedir?

Guyana Cumhurbaşkanı Irfaan Ali, geçen hafta ihtilaflı bölgedeki askeri birlikleri ziyaretinde, Venezuela sınırına bakan bir dağın üzerine ülkesinin bayrağını çekti.

Venezuela Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamadaysa "Durum şimdilik silahlı bir çatışmaya dönüşmeyecek" dendi. Venezuela ordusuysa, sınıra yakın noktada "Esequibo'nun geliştirilmesi için yürütülecek faaliyetlerde kullanılacak bir lojistik üs inşa edileceğini" duyurdu.

Her iki ülkeyle sınıra sahip Brezilya da tartışmalı bölge yakınındaki askeri birliklerin güçlendirildiğini bildirdi.

Independent Türkçe


Suikast planı: Hindistan kriz çıkmasın diye ABD ile iş birliği yapacak

Biden ve Modi 23 Haziran'da Beyaz Saray'da bir toplantı sırasında (AP)
Biden ve Modi 23 Haziran'da Beyaz Saray'da bir toplantı sırasında (AP)
TT

Suikast planı: Hindistan kriz çıkmasın diye ABD ile iş birliği yapacak

Biden ve Modi 23 Haziran'da Beyaz Saray'da bir toplantı sırasında (AP)
Biden ve Modi 23 Haziran'da Beyaz Saray'da bir toplantı sırasında (AP)

Hindistan, benzer bir vakanın Kanada ile diplomatik krize yol açmasının ardından, New York’ta ayrılıkçı bir Sih lidere suikast planladığından şüphelenilen bir Hindistan vatandaşını takip eden ABD ile işbirliği sözü verdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre bu hafta ABD Adalet Bakanlığı, Hindistan vatandaşı Nikhil Gupta'nın, Yeni Delhi'ye bağlı bir ajanın yönlendirmesiyle New York’ta ayrılıkçı bir Sih lidere ‘suikast planlama’ suçlamasıyla yargılanacağını duyurdu.

Bu açıklamalara yanıt olarak Hindistan Dışişleri Bakanlığı, “Washington'un ‘suç örgütleri, silah kaçakçıları, teröristler ve diğerleri arasında bağlantıların’ varlığına ilişkin bilgi vermesinin ardından Yeni Delhi'nin 18 Kasım'da üst düzey bir soruşturma komitesi kurduğunu” duyurdu. Bakanlık sözcüsü Arindam Bagchi, “Hindistan hükümeti soruşturma komitesinin bulgularına göre gerekli önlemleri alacak” dedi.

Kanada’daki emsal olay

Bu tepki, eylül ayında Kanada, Hint istihbarat servislerini Hint-Kanadalı Sih lideri Hardeep Singh Nigar'ı haziran ayında kendi topraklarında öldürmekle suçladığında Yeni Delhi'den gelen öfkeli tepkiyle çelişiyor. Kanada Başbakanı Justin Trudeau o dönemde Hintli yetkililerin bu suikastta parmağı olduğunu belirtmiş ve Hindistan hükümetine “konuya ışık tutmak için iş birliği yapması” çağrısında bulunmuştu. Ancak Hindistan daha sonra bu "gülünç" suçlamaları kınadı ve iki ülke arasında diplomatik kriz ortaya çıktı. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken Eylül ayında ABD'nin "sınır ötesi baskı iddiaları olduğunda son derece ihtiyatlı olmaya devam ettiği" konusunda uyarmıştı.

İddianame

ABD Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan iddianameye göre, Hindistan hükümetinin bir ajanı, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karışan Nikhil Gupta'yı, aleyhindeki cezai soruşturmanın durdurulması karşılığında "kurban"a suikast düzenlemek üzere görevlendirdi.

30 Haziran'da Çek Cumhuriyeti'nde tutuklanan Gupta, New York'ta Hint kökenli "bir Amerikan vatandaşına yönelik başarısız suikast planına katılmasıyla bağlantılı olarak" cinayete teşebbüsle suçlandı. Bakanlık iddia edilen hedefin adını vermese de Financial Times gazetesi bu kişinin Kuzey Hindistan'da Sihler için bağımsız bir devlet kurulması çağrısında bulunan Amerikan "Adalet için Sihler" örgütünün kurucu avukatı Gurbatwat Singh Bannon olduğunu ortaya çıkardı. Yeni Delhi onu 2020'de "terörist" olarak sınıflandırdı ve "terörizm ve isyana teşvik" suçlamasıyla aranıyor.


Polonyalı kamyon şoförlerinin protestosu Ukrayna sınırında araç kuyruğuna neden oldu

Ukrayna, Polonyalı kamyon şoförlerinin haftalardır devam eden protestosunun "felaket" yansımalarından duyduğu üzüntüyü dile getirdi (AFP)
Ukrayna, Polonyalı kamyon şoförlerinin haftalardır devam eden protestosunun "felaket" yansımalarından duyduğu üzüntüyü dile getirdi (AFP)
TT

Polonyalı kamyon şoförlerinin protestosu Ukrayna sınırında araç kuyruğuna neden oldu

Ukrayna, Polonyalı kamyon şoförlerinin haftalardır devam eden protestosunun "felaket" yansımalarından duyduğu üzüntüyü dile getirdi (AFP)
Ukrayna, Polonyalı kamyon şoförlerinin haftalardır devam eden protestosunun "felaket" yansımalarından duyduğu üzüntüyü dile getirdi (AFP)

Ukrayna Sınır Kapısı'nda Polonyalı kamyon şoförlerinin devam eden sınır ablukası nedeniyle yüzlerce kamyon Medyka sınır kapısında sırada beklemeye devam ediyor.

Polonya'nın Medyka kentindeki Polonya-Ukrayna sınır geçişinde sırada bekleyen kamyonlar görüntülendi. 

Polonyalı kamyon şoförleri ve çiftçilerin sınırı kapatması nedeniyle çok sayıda tır sürücüsü kilometrelerce uzanan kuyruklara neden oluyor.

6 Kasım'dan bu yana Dorohusk, Hrebenne ve Korczowa'dan geçişi engelleyen Nakliye İşverenlerini Savunma Komitesi'ne bağlı nakliyeciler, Medyka'daki sınır kapısında bir protesto düzenleyeceklerini duyurmuştu.

Ukrayna Devlet Sınır İdaresi'ne göre, yaklaşık 3000 kamyon, Polonya-Ukrayna sınırında sıkışmış durumda.

Protestocuların talepleri arasında Polonya'ya giren Ukrayna kayıtlı kamyonların sayısına yeniden kısıtlama getirilmesi ve Avrupa Birliği dışından sermayeli nakliye şirketlerine yasak getirilmesi yer alıyor.


Putin, Rus ordusundaki asker sayısını yaklaşık 170 bin artırdı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Uluslararası Halk Meclisi'nin genel kurul toplantısına katıldı (Sputnik - AP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Uluslararası Halk Meclisi'nin genel kurul toplantısına katıldı (Sputnik - AP)
TT

Putin, Rus ordusundaki asker sayısını yaklaşık 170 bin artırdı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Uluslararası Halk Meclisi'nin genel kurul toplantısına katıldı (Sputnik - AP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Uluslararası Halk Meclisi'nin genel kurul toplantısına katıldı (Sputnik - AP)

Kremlin’in internet sayfasından yayımlanan Putin’in imzaladığı kararnameye göre, 1 milyon 320 bini asker olmak üzere Rusya Silahlı Kuvvetlerinin personel sayısı 2 milyon 209 bin 130 kişi olarak belirlendi.

Karar imzalandığı günden itibaren yürürlüğe girdi.

Daha önce Putin’in 1 Ocak 2023 tarihi itibariyle yürürlüğe giren kararnamesine göre, Rus ordusundaki personel sayısı 1 milyon 150 bin 628’i asker olmak üzere 2 milyon 39 bin 758 kişiden oluşuyordu.

Böylece bir önceki kararnameye göre, asker sayısında 169 bin 372 kişilik artışa gidilirken diğer personel sayısında bir artış yapılmadı.

“Seferberlik kararı yok”

Rusya Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, ordudaki asker sayısında yaklaşık 170 bin artış yapıldığı hatırlatılarak vatandaşların zorunlu askerlik hizmetine alınmasını önemli ölçüde artırmaya yönelik bir plan bulunmadığı vurgulandı.

Açıklamada, "Seferberlik için herhangi bir hüküm yoktur." ifadesi kullanıldı.

Rus ordusundaki artışın, Ukrayna’da "özel askeri operasyon" yürütülmesi ve NATO’nun devam eden genişlemesiyle bağlantılı olarak Rusya’ya yönelik tehditlerin artmasından kaynaklandığına işaret edilen açıklamada, "Mevcut koşullar altında silahlı kuvvetlerin sayısında ve muharebe gücünde ilave artış NATO blokunun saldırgan faaliyetlerine karşı uygun bir yanıttır." ifadesine yer verildi.


Paris'te bıçaklı saldırıda bir kişi öldü

Fransız polisi Paris'in merkezindeki kaza mahallinde (Reuters)
Fransız polisi Paris'in merkezindeki kaza mahallinde (Reuters)
TT

Paris'te bıçaklı saldırıda bir kişi öldü

Fransız polisi Paris'in merkezindeki kaza mahallinde (Reuters)
Fransız polisi Paris'in merkezindeki kaza mahallinde (Reuters)

Fransız basınında yer alan haberlere göre, Paris'te Bir Hakeim metro durağı yakınlarında bir kişi yoldan geçenlere bıçakla saldırdı.

Saldırıda bir kişi öldü, 2 kişi yaralandı.

Polis tarafından gözaltına alınan 1997 doğumlu saldırganın Fransız olduğu bildirildi.

Saldırganın istihbarat kayıtlarında radikal eğilimli biri olarak geçtiği öğrenildi.

Paris savcılığı "cinayet" ve "cinayete teşebbüs"ten olayla ilgili soruşturma başlattı.


Amerikan Havayolları, bir yolcudan, üzerindeki "Filistin" yazılı kazağı çıkarmasını istedi

(AA)
(AA)
TT

Amerikan Havayolları, bir yolcudan, üzerindeki "Filistin" yazılı kazağı çıkarmasını istedi

(AA)
(AA)

Kimliğini açıklamayan yolcu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 28 Kasım'da ABD'nin New York kentinden Phoenix kentine giden AA2829 sefer sayılı uçağa bindiği sırada Amerikan Havayolları'nın uçuş görevlisince, üzerindeki "Filistin" yazılı kazağı çıkarması veya ters çevirerek giymesi yönünde uyarıldığını ifade etti.

Bunu yapmadığı takdirde kolluk kuvvetleri tarafından uçaktan çıkarılmakla tehdit edildiğini belirten yolcu, "haklarının farkında olmadığı ve yalnız olduğu için" kazağını ters çevirerek giydiğini aktardı.

Uçuş görevlisine, "Benim duygularım ne olacak?" diye sorduğunu belirten yolcu, kendisine "Üzgünüm ama bu politik." cevabı verildiğini bildirdi.

Yolcu, havayollarının tutumuna ilişkin şunları kaydetti:

Kazağımın üzerinde hakaret veya küfür içeren hiçbir şey olmamasına rağmen istediklerini yapmaya karar verdim. Sesimiz asla susturulamayacak. Gazze'de masum Filistinli çocukların öldürülmesine suç ortaklığı yapıyorsunuz ve bunu 'siyasi' olarak nitelendirme cüreti gösteriyorsunuz.

ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Tlaib, havayolları şirketinden açıklama talep etti

Filistin asıllı Temsilciler Meclisi Üyesi Rashida Tlaib, söz konusu olaya ilişkin Instagram hesabından yaptığı paylaşımda, havayolları şirketine tepki gösterdi. Tlaib, "Amerikan Havayolları'nın Filistinlilere karşı bir ön yargısı mı var? Bu tür bir hedef gösterme ve kötü muameleyi mümkün kılan bir şirket politikaları mı var?" sorularını sordu.

Şirkete bu konuyla ilgili elektronik posta yolladığını belirten Tlaib, konuyla alakalı yanıt beklediğini kaydetti.

Tlaib, "Filistinliler vardır. Bizler insanız ve silinmeyeceğiz." ifadesini kullandı.

"Sesler susturuluyor ve marjinalleştiriliyor"

Amerikan-Arap Ayrımcılıkla Mücadele Komitesi tarafından yapılan yazılı açıklamada da "Amerikan Havayolları tarafından gerçekleştirilen bu eylem sadece ayrımcı olmakla kalmayıp, aynı zamanda Filistinlilere ve onların kendilerini tanımlama haklarına yönelik ön yargının daha geniş bağlamına da katkıda bulunmaktadır." değerlendirmesinde bulunuldu.

Olayın, "bireylerin kültürel ve ulusal kimliklerini ifade etme konusundaki temel haklarına yönelik üzücü bir saygısızlığı yansıttığı" belirtilen açıklamada, "Bu olay, Filistinlilerin ve destekçilerinin sıklıkla karşılaştığı geniş çaptaki ayrımcılığın simgesidir ve seslerinin susturulması ve marjinalleştirilmesine yönelik endişe verici bir eğilime işaret etmektedir." denildi.

Komite, havayolları şirketini mağdur yolcudan "resmi bir özür dilemeye" çağırdı.

Konuya ilişkin herhangi bir açıklama yapmayan havayolları şirketinin internet sitesinde, "yolcuların uygun şekilde giyinmeleri ve çıplak ayak veya rahatsız edici kıyafetlere izin verilmediği" uyarısı yer alsa da "politik" olarak nitelendirilen kıyafetlerle ilgili yazılı bir şirket politikası bulunmuyor.


Macron, İsrail'in Hamas'ı yok etme hedefini sorguladı: Bunun mümkün olduğuna inanan var mı?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2 Aralık 2023'teki iklim zirvesinde düzenlediği basın toplantısında konuşuyor (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2 Aralık 2023'teki iklim zirvesinde düzenlediği basın toplantısında konuşuyor (AFP)
TT

Macron, İsrail'in Hamas'ı yok etme hedefini sorguladı: Bunun mümkün olduğuna inanan var mı?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2 Aralık 2023'teki iklim zirvesinde düzenlediği basın toplantısında konuşuyor (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2 Aralık 2023'teki iklim zirvesinde düzenlediği basın toplantısında konuşuyor (AFP)

Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Dubai kentindeki Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28'inci Taraflar Konferansı'na (COP28) katılan Macron, düzenlediği basın toplantısında "İsrail yönetiminin hedeflerini ve nihai amacını daha açık şekilde tanımlaması gereken dönemdeyiz. Hamas'ın tamamen yok edilmesinin mümkün olduğuna inanan kimse var mı? Eğer (hedef) böyleyse savaş 10 yıl sürer." dedi.

"İsrail için Filistinlilerin hayatı pahasına elde edilecek bir güvenliğin kalıcı olmayacağını" vurgulayan Macron, İsrail'in kendisini savunma hakkının bulunduğunu fakat bunun uluslararası hukuk çerçevesinde olması ve sivillerin hedef alınmaması gerektiğinin altını çizdi.

Macron, "Fransa için cifte standart yoktur, bütün hayatlar eşittir." ifadesini kullandı.


Kolombiya Cumhurbaşkanı Petro, İsrail'in Gazze'ye saldırısını "Nazi eylemine" benzetti

Gustavo Petro (AA)
Gustavo Petro (AA)
TT

Kolombiya Cumhurbaşkanı Petro, İsrail'in Gazze'ye saldırısını "Nazi eylemine" benzetti

Gustavo Petro (AA)
Gustavo Petro (AA)

Petro, X hesabından Deyr Belah kentine yapılan bombalı saldırı sonrası görüntüleri paylaşan İsrail'e "sert" tepki gösterdi.

Cumhurbaşkanı Petro, "Bunun Nazi olmadığını söylüyorlar. Batı vicdanı bu gerçeklerden hoşlanmasa da 5 bin 300 Filistinli erkek ve kız çocuğun katledilmesi Nazi eylemidir, tekrar ediyorum NAZİLER." ifadesini kullandı.

İsrail'in Gazze'ye saldırılarını daha önce de Nazi eylemlerine benzeten Petro, Gazze'de soykırım yapıldığını belirtmişti.

İsrail, gece saatlerinde Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus ve orta kesiminde yer alan Deyr el-Belah kentine şiddetli bir saldırı düzenlemişti.

İsrail ordusu, 1 Aralık'ta "insani ara"nın bitmesinin hemen ardından Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarına yeniden başlamıştı.

İsrail ordusu gün içinde yaptığı açıklamada, son 24 saatte abluka altındaki Gazze Şeridi'nde 400'den fazla yerin hedef alındığını ifade etti.