Burkina Faso: Hava operasyonu sonucu onlarca terörist etkisiz hale getirildi

Burkina Faso yönetimi teröristlerin büyük bir saldırıya hazırlandıklarını ve sivil bir gıda kamyonunun kontrolünü ele geçirdiklerini açıkladı

14 Ekim 2022 tarihinde, Burkina Faso'daki son darbenin lideri İbrahim Traore’ye bağlı güçler Vagadugu’dayken (AP)
14 Ekim 2022 tarihinde, Burkina Faso'daki son darbenin lideri İbrahim Traore’ye bağlı güçler Vagadugu’dayken (AP)
TT

Burkina Faso: Hava operasyonu sonucu onlarca terörist etkisiz hale getirildi

14 Ekim 2022 tarihinde, Burkina Faso'daki son darbenin lideri İbrahim Traore’ye bağlı güçler Vagadugu’dayken (AP)
14 Ekim 2022 tarihinde, Burkina Faso'daki son darbenin lideri İbrahim Traore’ye bağlı güçler Vagadugu’dayken (AP)

Burkina Faso ordusu, pazar günü (19 Kasım’da) ülkenin çeşitli cephelerinde gerçekleştirdiği askeri operasyonlarda onlarca teröristi etkisiz hale getirdiğini, teröristlerin çoğunun, Sahel’in en tehlikeli bölgesi olan ve El Kaide ve DEAŞ ile bağlantılı grupların aktif olduğu Nijer ve Mali sınırlarına yakınında tespit edildiğini açıkladı.

Burkina Faso’daki resmi haber ajansı da dahil olmak üzere yerel basın ajansları, ordu içindeki askeri kaynaklardan, söz konusu askeri operasyon sayesinde, Nijer’den Burkina Faso topraklarına giren terörist grupların planladığı büyük çaplı bir terör saldırısının engellendiğini aktardı.

Resmi haber ajansı, birçok komşu ülkeyi içeren Sahel bölgesini değil, Burkina Faso’nun kuzeydoğusunda bulunan Sahel Valiliğinikastederek, ‘Silahlı terör örgütleri cuma gününden bu yana Sahel bölgesindeki muharip güçlere ve bölge sakinlerine yönelik kanlı bir saldırı planlıyordu’ ifadelerine yer verdi. Ajansa göre, silahlı kuvvetler teröristlerin hareketlerini hava yoluyla izlemeye başladı ve cumartesi sabahı, Kotoko’nun kuzeyine (Sahel Valiliği’nde) ikmal yapmak üzere yola çıktıkları sırada onları durdurarak etkisiz hale getirdi.

Öte yandan ordu, motosikletlerle hareket eden yaklaşık 40 teröristi de tespit etti. Bu teröristler aynı ildeki Nasumbu bölgesine yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Kiribuli’deki bir gruba katılmak için bekliyordu.

Cumartesiyi pazara bağlayan gece üçüncü bir terörist grup, Nijer, Burkina Faso ve Mali arasındaki üçlü sınır bölgesinden diğer terörist gruplara katılmak üzere küçük bir kamyon ile Burkina Faso topraklarına girdi. Askeri kaynaklar, ‘geçtiğimiz saatlerde Sahel bölgesinde hareket eden tüm bu terör gruplarının etkisiz hale getirildiğini, operasyonların devam ettiğini’ belirtti.

Öte yandan Burkina Faso ordusu, gıda malzemesi taşıyan sivil bir kamyonu ele geçirmeye çalışan terör grubuna hava saldırısı düzenlediğini, onlarca teröristin etkisiz hale getirildiğini duyurdu.

Yerel medyaya konuşan askeri bir kaynak “Gıda yüklü bir kamyonun şoförü cumartesi akşamı güvenlik talimatlarını göz ardı ederek ülkenin doğusundaki Mani yakınlarındaki bir bölgeye tek başına gitti” diye anlattı. Aynı kaynak “Güvenlik yetkililerine haber verilmesinin ardından Hava Kuvvetlerine ait bir uçak, kamyonu aramak için harekete geçti ve kamyon, Pazar sabahı Mani kentinin 15 kilometre uzağında tamamı etkisiz hale getirilen bir grup teröristin elinde bulundu” ifadelerini de yer verdi.

Yerel medyada belirtilen geçici bilançoya göre, Mani yakınlarındaki bombardımanda öldürülen teröristlerin sayısı onlu rakamları aştı. Bir yiyecek kamyonunun yanı sıra çok sayıda silah, lojistik ekipman ve motosiklete de el konuldu. Burkina Faso Hükümet Sözcüsü Rimtalba Ouedraogo, hükümetin terörizme karşı yürüttüğü savaşın ‘önümüzdeki aylarda azalacağını’ söyledi. Ordunun birçok cephede elde ettiği başarılara dikkat çekti. Burkina Faso ordusu daha önce Mali ile ortak operasyon kapsamında ülkenin kuzeyindeki 100’e yakın teröristi etkisiz hale getirmeyi başardığını açıklamıştı.

Mali gibi Burkina Faso da artan şiddet olgusu ile karşı karşıya kalıyor aynı zamanda iki ülke de Kasım ayı başlarında Boucle du Mouhoun bölgesinde yüzlerce teröristin saldırılarına maruz kaldı.



Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
TT

Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)

İbrahim Hamidi

ABD ve Fransa'nın sponsorluğunda İsrail ile Hizbullah arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının metnine göre Lübnan bir dönüm noktasının eşiğinde. Bu doğum sancıları cumhuriyetin kanının tazelenmesine mi, yoksa yeni üçüncü ya da dördüncü bir cumhuriyetin doğuşuna mı yol açacak?

Bu, el-Mecelle'nin Aralık ayı sayısının kapak haberi ve ateşkesten senaryolar, ordunun rolü, Hizbullah yenilgisinden sonra Şiilerin geleceği, mültecilerin geri dönüşü ve toplum mühendisliğine kadar konuyu her yönüyle ele alıyoruz.

Lübnan, 60 günlük ateşkes, Hizbullah ile İsrail'in güneyden çekilmesi, boşluğu Lübnan ordusu ile BM’ye bağlı UNIFIL güçlerinin doldurması, her iki taraftan da yerinden edilenlerin geri dönmesi, Meclis'in cumhurbaşkanını seçmek için toplanması, başbakanın atanması, hükümetin kurulması ve yeniden imar ile karşı karşıya bulunuyor.

Aylarca süren müzakereler ve bir yılı aşkın süredir Gazze için sürdürülen “destek savaşı”nın ardından gelen anlaşma uygulanırsa, ülke, cumhuriyetin temellerine dönüşe ya da yeni bir doğuşa tanık olacak. Lübnan Cumhuriyeti, şu anda bildiğimiz mezhepçi kotaların öncesinde, Fransız Mandası döneminde doğmuştu. İlk anayasa hazırlanıp 1926 yılında Katolik hukukçu Şarl Debbas cumhurbaşkanı seçildiğinde doğdu. O dönemde başbakanlık da Maruni Hıristiyanların elindeydi.

Bazıları, Birinci Cumhuriyet'in 1926'da doğduğuna ve 1943'te cumhurbaşkanı seçilen Şeyh Bişara el-Huri’ye kadar bir dizi Hıristiyan cumhurbaşkanı tarafından yönetildiğine inanıyor. Huri Sünni olan başbakanı Riyad el-Sulh ile ittifak kurdu ve ikisi birlikte, cumhurbaşkanlığını Marunilere, başbakanlığı Sünnilere ve meclis başkanlığını Şiilere tahsis eden sözlü bir ulusal uzlaşının temelini attılar. Saib Selam'ın anılarında, 1943'te Sabri Hamada’nın Şii olduğu için değil, en yaşlı milletvekili olduğu için yasama organının başına getirildiğini söylediğine de dikkat çekelim.

Bu nedenle pek çok kişi Birinci Cumhuriyet'in ulusal sözleşme ile doğduğuna inanıyor ve kendisi 21 Kasım 1943'teki bağımsızlık ilanına da tanıklık etti. Birinci Cumhuriyetin 1926 Anayasası ile değil de 1943 yılında doğduğunu düşünürsek, bu cumhuriyet 1975 yılında iç savaşın başlamasıyla mı yıkıldı yoksa savaşın sonuna ve 1989'daki İkinci Cumhuriyet'in başlangıcı olan Taif Konferansı’na kadar mı devam etti?

Birinci cumhuriyet 1943'ten 1975'e, ikincisi 1975'ten 1989'a ve üçüncüsü o zamandan bu yana mı?

Adı ne olursa olsun, mevcut cumhuriyetin belki de en belirgin özelliği, Taif Anlaşması’nın Hıristiyan cumhurbaşkanı pahasına Sünni başbakanı güçlendirmesiydi. Başbakan Refik Hariri'nin 2005'te suikasta kurban gitmesiyle sona eren Suriye varlığını kabul etmesiydi. Temmuz 2006 savaşı ve Hizbullah’ın İran'ın nüfuzunu genişletmek için ülke içinde ve bölgesel olarak artan rolü ile sonuçlanmasıydı.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya?

Zafer sloganları bir yana, Hizbullah'ın büyük bir yenilgiye uğradığı tartışılamaz. Zira Lübnan süreci Gazze sürecinden ayrıldı. İsrail, aralarında Hasan Nasrallah'ın da bulunduğu askeri ve sembolik liderlerini öldürdü, iletişim ve liderlik yapısını dağıttı. 1701 sayılı kararın uygulanmasını, Litani Nehri'nin arkasına çekilmeyi, dahası belki de bir İsrail tampon bölgesinin oluşturulmasını, silah tedarikinin kesilmesini ve füze üretiminin engellenmesini kabul etmek zorunda kaldı. Bunlara bir de Hizbullah’ın kuluçka ortamının ödediği muazzam insani ve ekonomik bedel ekleniyor.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya? Netanyahu, (bu sayımızda ona da özel bir dosya ayırdığımız) ABD başkanı seçilen Trump ile olan ilişkisinden ve Beyaz Saray'ın başına geçmeden önce “savaşları bitirmesi” için ona verdiği “armağan”dan destek alarak şunlarda ısrar ediyor; Hizbullah'ın kendisini yeniden silahlandırmamasını veya askeri yapısını yeniden inşa etmemesini garanti altına almak için Lübnan'da bir gözetim mekanizması kurulması, en büyük düşman olan İran'ın denetim ve “maksimum baskı” altında tutulması. Odağını özellikle Gazze Şeridi'ne kaydıran İsrail, Lübnan’da herhangi bir ihlal ile başa çıkılmaması durumunda Lübnan'a müdahale etme olanağına sahip olmak istiyor. Tel Aviv bu “haktan” vazgeçmezken, Hizbullah ve Lübnan da bunu kabul edemez.

Milisler ve rejimler bir noktada buluşmaktadır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır

Burada şu sorular ortaya çıkıyor; bu durum Lübnan'da siyasi olarak nasıl ifade bulacak? Eski siyasi sözleşmenin yeniden canlandırılmasında veya yenisinin formüle edilmesinde bölgesel ve uluslararası güçlerin rolü nedir? Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ın Haziran 1967 savaşından sonra çıkıp “yenilgiyi” kabul etmesi gibi, Hizbullah'ın yeni Genel Sekreteri Naim Kasım da neden çıkıp yenilgiyi kabul etmekte gecikti? Neden Hizbullah ve İran'a sadık olanlar yaşananları bir “zafer” veya “direniş” olarak değerlendirmekte ısrar ediyor?

Herhangi bir savaşın insani ve ekonomik maliyeti konusunda devlet ile milislerin farklı davrandıkları doğru, ancak devletler ile örgütlerin zaman ve tarihle ilişkilerinde farklı oldukları da doğrudur. En tehlikelisi ise milislerin ve rejimlerin bir noktada buluşmasıdır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır.

Kapak konusu olan Lübnan dosyası ve Başkan Donald Trump'ın seçilmesi ve bunun Ortadoğu ve dünyadaki yansımalarına ilişkin özel dosyaya ek olarak, Aralık sayısında siyaset, ekonomi, bilim ve kültür üzerine yazılar, analizler ve röportajlar da yer alıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.