DEAŞ ve Taliban, internet üzerinden savaş yürütüyor

DEAŞ Horasan, sosyal medya kanalları açarak yeni üyeler çekmeyi amaçlıyor ve Afganistan, Tacikistan ve Pakistan'daki vatandaşları hedef alıyor

Taliban üyeleri, hareketin Kabil'deki askeri geçit töreni sırasında (Reuters)
Taliban üyeleri, hareketin Kabil'deki askeri geçit töreni sırasında (Reuters)
TT

DEAŞ ve Taliban, internet üzerinden savaş yürütüyor

Taliban üyeleri, hareketin Kabil'deki askeri geçit töreni sırasında (Reuters)
Taliban üyeleri, hareketin Kabil'deki askeri geçit töreni sırasında (Reuters)

Muhtar Vefai 

DEAŞ Horasan, Afganistan'daki popüler dillerdeki sosyal medya ağlarında oldukça aktif ve bu grubun üyeleri tarafından en sevilen sosyal medya siteleri arasında yer alan Telegram, X platformu, YouTube ve Facebook'ta hesaplar yönetiyor.

Taliban, iki yıl önce örgütün çökmesine yol açan güvenlik ve askeri operasyonlarda DEAŞ Horasan'ı ortadan kaldırdığını iddia etmişti.

Ancak örgütün Kabil dahil birçok Afgan şehrinde Taliban hareketinin üst düzey isimlerini hedef alan çok sayıda operasyonu var.

Pek çok sivil, DEAŞ'a ait askeri ağların Afganistan'da hâlâ aktif ve güçlü olduğunu, birçok yerde operasyon yürütme yetkisine sahip olduğunu kanıtlıyor.

Taliban'ın Belh ve Bedahşan'daki valilik binasının yanı sıra Kabil ve ülkenin diğer şehirlerindeki eğitim merkezlerine ve dini merkezlere yönelik operasyonlara tanık olduk.

Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşların raporları DEAŞ Horasan'ın Afganistan'daki faaliyetlerinin ciddiyetini doğruladı.

Orta Asyalı ve Rus yetkililer de örgütün artan faaliyetleriyle ilgili endişelerini dile getirdi.

Taraflar, DEAŞ Horasan'ın henüz dağılmadığını, yeni unsurları kendine çekerek Afganistan sınırlarını aşan bir örgüte dönüştüğünü vurguluyor.

Ancak DEAŞ Horasan operasyonlarının genişlemesi, onu Afganistan'da ve bölgede önemli bir oyuncuya dönüştürdü.

Bunun, bu örgütün unsurlarının internet üzerinden örgüte üye çekme sürecini kolaylaştıran yaygın ve sürekli faaliyetlerinden kaynaklanması muhtemel.

Araştırmalar, Telegram, X, YouTube ve Facebook'taki düzinelerce DEAŞ Horasan kanalının, örgütün fikirlerini Farsça, Peştuca, Özbekçe, Türkmence, Kürtçe ve Urduca dahil olmak üzere çeşitli dillerde tanıtmak için planlı bir şekilde çalıştığını gösteriyor.

Örgüt, Tacikistan'da hayran kitlesi oluşturmak amacıyla Kiril alfabesiyle içerik üretiyor.

Çoğunluğu Telegram üzerinde faaliyet gösteren DEAŞ Horasan'a ait propaganda kanalları ise video, kitap, dergi, sesli mesaj, grafik veri ve kısa mesaj şeklinde içerik sağlıyor ve bu kanalları yüzlerce kişi takip ediyor.

İnternette DEAŞ Horasan'ını tanıtan tüm kanallar "El-Azaim Kuruluşu" adı altında faaliyet göstermekte olup, bu örgütün medya ve propaganda kolunu oluşturuyor.

DEAŞ'ın ilham kaynakları kimler?

DEAŞ Horasan'ın kendi kanalları aracılığıyla hazırlayıp yayınladığı videoların çoğunluğu Afganistan'da tanınmış bazı isimlere ait.

Bunlar arasında Zahir Dai, Maruf Rasık, Mübeşir Müslimyar, Ebu Ubeydullah Mütevekkil, Ebu Mustafa Derviş Zade, Ahmed Zahir İslamyar ve Ebu Ömer Salahuddin bulunuyor.

Aralarında Zahir Da'i ve Maruf Rasık'ın da bulunduğu bazıları, Taliban iktidara gelmeden önce Kabil Üniversitesi Şeriat Fakültesi'nde çalışıyordu ve Afgan güvenlik güçleri onları 2019 yılında DEAŞ ile işbirliği suçlamasıyla tutuklamıştı.

Mübeşir Müslimyar, Kabil Üniversitesi'nde profesördü ve 2019'da DEAŞ ile işbirliği ve örgüt propagandası yapma suçlamasıyla cezaevinde kalmıştı.

Müslimyar, 2021 yılında başkent Kabil'de meydana gelen patlamada hayatını kaybetmişti.

Güvenlik güçleri, Kabil'deki camilerden birinde imamlık yapan Ebu Ubeydullah Mütevekkil'i 2018'de tutuklamıştı. Kendisiyle birlikte oğlu Abdullah da tutuklanmıştı.

Eski Afgan Ulusal Güvenlik Güçleri, Mütevekkil'in öğrenciler ve genç erkekler üzerindeki etkisi ve nüfuzu sayesinde onlarca kişiyi DEAŞ'a katabildiğini söyledi.

Mütevekkil, 15 Ağustos 2021'de Taliban'ın Kabil'e girişinin ve hapishaneleri kontrol altına almasının ilk saatlerinde serbest bırakıldı.

Eylül 2021'de Mütevekkil'in ailesi onun Taliban tarafından öldürüldüğünü duyurdu. Ayrıca Taliban üyelerinin onu çölde parçaladıktan sonra cesedini attığını ve ailesine sessiz kalması için baskı yaptığını iddia ettiler.

Ebu Ubeydullah Mütevekkil'in öldürülmesinin ardından Zahir Dai ve Maruf Rasık'ın ortadan kaybolduğu duyuruldu ve ikisi de o zamandan beri hiçbir medyada yer almadı ve kimse onların nerede olduğunu bilmiyor.

Telegram dahil DEAŞ Horasan'a bağlı kanallar yıllardır bu kişilerin konuşmalarının video kliplerini yayınlıyor.

Geçen günlerde örgütün kanallarında Maruf Rasık'ın Taliban yönetimini eleştiren bir sesli mesajı yayımlandı.

Maruf Rasık sesli mesajında şöyle dedi:

Taliban, Allah'ın hükmüne göre hareket etmemiştir ve ehl-i hak ve hadislerin düşmanıdır. Kim Kur'an ve Sünnet'ten bahsederse öldürülecektir ve Taliban had ve kısas uygulamıyor.

Ebu Mustafa Derviş Zade ise Taliban'ın dönüşünden önce Herat şehrinde yaşıyordu ve şehirdeki Tevhid Camii'nde vaaz veriyordu.

İki yıldır Derviş Zade'nin evinden kimsenin haberi yok, ancak DEAŞ Horasan kanallarında Taliban'ı "zalim rejim" ve "Amerika ajanı" olarak tanımladığı birçok video klibi yayımlandı.

Derviş Zade video kliplerden birinde elinde silahla karşımıza çıkıyor ve "Kâfir mesaj göndererek veya propaganda yaparak ortadan kaldırılamaz. Bununla (silahını kastederek) öldürülür. İktidara gelen ve mücadeleyi bırakan her parti veya hareket (...) Yahudi ve Hıristiyanların yandaşıdır ve gerçeklikten uzaktır" dedi.

DEAŞ Horasan kanalları ayrıca Ahmed Zahir İslamyar, Mevlevi Yasir, Şeyh Abdulhak Faryabi gibi vaizlerin ve diğer bazı vaizlerin çok sayıda video klibini yayımladı.

Aslamyar ve Yaser, Taliban'ın eski liderleriydi ve daha önce öldürülmüşlerdi. Her ikisi de Taliban'ın ABD ile müzakerelerine karşıydı ve aynı zamanda Müslüman olmayan ülkelerle her türlü temas ve müzakereye de karşılardı.

Bu nedenle ve aşırı tutumları nedeniyle DEAŞ Horasan, kanallarında onların videolarını yayımlıyor.

"Tevhid TV"

Şeyh Abdulhak Faryabi, Maruf Rasık, Ebu Ubeydullah Mütevekkil, Mübeşir Müslimyar ve Zahir Da'i'nin aktif olduğu bir ağ içinde faaliyet gösteriyordu.

Şeyh Abdulhak Faryabi, eski Afgan rejimi döneminde DEAŞ ile işbirliği nedeniyle iki kez tutuklandı.

Taliban'ın geri dönüp hapishane kapılarının açıldığını duyurmasının ardından hapishaneden çıkabildi ve Faryab'ın Maymana şehrine taşındı.

Ancak bir süre sonra ortadan kayboldu ve kimse onun nerede olduğunu bilmiyor.

Faryabi'nin yaptığı konuşmaların çoğunluğu Özbekçe olup, birçoğu da DEAŞ kanalları tarafından yayımlanıyor.

DEAŞ Horasan'da Farsça, Peştuca ve Özbekçe propaganda içeriğinin yayılmasına ve Tacikistan'da kullanılan Kiril alfabesiyle çeviri yapılmasına büyük önem veriliyor.

Örgütün kanallarından biri Telegram, X ve YouTube'da "Tevhid TV" adı altında içerik yayımlıyor.

Bu hesapta onlarca DEAŞ vaizinin konuşması yayımlanıyor. Ayrıca, çok sayıda DEAŞ broşürü, dergisi ve kitabı yayımlanıyor.

Bu hesap aynı zamanda Tacikistan'daki İmamali Rahman hükümetini gayrimüslim olarak tasvir eden videolar da yayımlıyor.

Bu hesabı denetleyen kişiler, Tacikistan'da İmamali Rahman'ın denetlediği bir hükümet içinde faaliyet gösterdikleri ve gerçekleri söylemekten kaçındıkları için gençlerden din adamlarının konuşmalarına kulak asmamalarını istiyor.

DEAŞ Horasan ayrıca Arapça, Farsça, Peştuca ve Özbekçe dahil olmak üzere çeşitli dillerde birden fazla başlık taşıyan birçok çevrimiçi kütüphaneyi de denetleniyor.

Bu kitapların çoğunluğu DEAŞ vaizleri ve üyeleri tarafından yazılmış olup, bir kısmı da Afganistan'da popüler dillerde basılmış eski kitaplar.

Telegram'da ayrıca DEAŞ saflarında yer alan kadınlara yönelik özel kanallar da yer alıyor. Bu kanallarda kadınların örgütte nasıl aktif olduğu anlatılıyor.

Bu kanallardan birine "İffetli Kadınlar", diğerine ise "Mücahid Kadınlar" adı verilmiş. Söz konusu kanallar Farsça ve Kiril harfleriyle faaliyet gösteriyor.

Ayrıca askeri taktikler, entelektüel dersler, bilgisayar bilimi ile ilgili beceri eğitimleri ve dini şarkılar hakkında içerik yayınlayan kanallar da bulunuyor.

Bazıları DEAŞ Horasan üyelerinin anılarını da yayınlıyor ve yüzlerce kişi bu kanalları takip ediyor.

Taliban ise DEAŞ Horasan'daki faaliyetlerine ve örgütün Suriye'de başlattığı büyük propaganda dalgasına karşı koymak için resmi medyaya sansür uygulamaya çalışıyor ve internette sahte isimlerle onlarca haber kanalı ve sayfa açıyor.

Böylece internet aracılığıyla Afganistan ve Tacikistan'daki vatandaşları hedef alıyor.

DEAŞ Horasan'a bağlı kanallar ve onların propagandacıları, Taliban'ın Amerika'dan yardım alması, Amerika'ya uyması, Birleşmiş Milletler ile işbirliği yapması, BM'nin bazı şartlarına uyması, had ve kısastan vazgeçmesi ve Müslümanlara zulmetmekle suçlanan Çin ile işbirliği yapması nedeniyle "zalimlerin yönetimini" temsil ettiğini ve "kafirlerin ajanı" olduğunu öne sürüyor.

Taliban ise DEAŞ Horasan üyelerini Harici olmaları ve İslam düşmanlarının ajanları olarak tanımlıyor.

Aralarında Mevlevi Rahimullah Hakkani ve Mevlevi Muciburrahman Ensari'nin de bulunduğu bazı Taliban alimleri, DEAŞ üyelerinin öldürülmesinin gerekliliğini vurguluyor.

DEAŞ'ın geçen yıl Herat kentinde düzenlediği intihar saldırısında iki kişi öldürülmüştü.

DEAŞ Horasan'ın Afganistan, Tacikistan ve Pakistan'a odaklanan propaganda faaliyetlerinin artması, gençlerin dikkatini çeken kapsamlı çevrimiçi ve sosyal medya propagandası yoluyla yeni üyeler kazanmaya çalıştığını gösteriyor.

Söz konusu örgüt, bu propagandalar sayesinde faaliyet düzeyini yükseltmeyi başardı.

Independent Farsça - Independent Türkçe



Baba İran’ın dağılmasının ardından yetimlerin kaderi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Baba İran’ın dağılmasının ardından yetimlerin kaderi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bölgede şu anda İran ile bağlantılı siyasi grupların ve silahlı örgütlerin kaderinde radikal bir değişime yol açacak iki bileşik olay yaşanıyor.

İran rejiminin bölgede bir asrın üçte biri boyunca askeri bir istisna olarak övündüğü stratejik askeri yapının “örümcek ağından daha zayıf olduğu” kanıtlandı. Bu durum, devlet yapılarının, kurumlarının ve toplumlarının İran’a bağlı olan grup ve örgütlere karşı seslerini yükseltmelerinin kapısını aralayacaktır.

Diğer olay da açıklanan ve üzerinde mutabakata varılan Türkiye ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki askeri/siyasi bağlamdır. Bu bağlam, özellikle uzun vadede İran için büyük bir jeopolitik meydan okuma oluşturacaktır.

PKK'nın en zorlu coğrafi bölgelerden birinde 40 yıl boyunca biriktirdiği silah cephaneliği ile askeri altyapıyı dağıtması, özellikle bölgemizde, direniş hareketlerinin nihayetinde, başarabileceklerine dair bir model sunmaktadır ve bu hareketlerin çoğu İran ile siyasi araçlarına bağımlıdırlar.

PKK'nın olağanüstü kararıyla inşa edeceği şey, bölgemizin siyasi deneyimleri boyunca eksik olan bir “model” sunmak olacaktır. Zira yaşanacak olan bölgenin, 40 yıldır silahlı eylemde bulunan bir örgütün deneyimiyle, çözümsüz sorunlarını çözmek için tamamen farklı bir mekanizma ve süreçle karşılaşacak olmasıdır. 40 yıldır silahlı eylemini sürdüren ve bölgenin askeri açıdan en güçlü ve uluslararası karar alma merkezleriyle en yakın bağlantıları olan ülkelerinden birinin, bu süre boyunca kendisini yenemediği bu örgüt, buna rağmen, silahlı örgütlerin devletlere karşı askeri eylemlerinin etkisizliğini kabul ederek silahlarını bırakmaya, açık ve şiddet içermeyen siyasi eylemle temsil edilen farklı bir faaliyet alanına girmeye karar verdi.

Burada İran’a, Lübnan Hizbullahı, Irak Haşdi Şabi Güçleri, Yemen'de Husi hareketi ve diğerleri gibi örgütlerin davranışları hakkında büyük sorularla karşı karşıya kalacağı için büyük bir  parantez açılmalı. “Bu örgütlerin nihai kaderi ve etkinliği nedir?” türünden sorular sorulacak ve bunlar, bu ülkelerde siyasi faaliyetlerde bulunan çeşitli tarafların yanı sıra, uluslararası alanda bu tür modellere net bir biçimde son verilmesini isteyen, aktif güçler tarafından gündeme getirilecektir. Ancak herkesten önce bu yerel silahlı örgütlere sadık ve onlarla bağlantılı olanlar başta olmak üzere, bu ülkelerdeki yerel topluluklar, bu soruları dillendirecektir.

Başka bir düzeyde, örneğin Türkiye ile PKK arasındaki anlaşma, özellikle bölgesel olarak Kürt sorununun tarihinde bir dönüm noktası oluşturacaktır. Bu da onlarca yıldır durgun ve şiddetli baskının baskısı altında kalan İran'ın kendi içindeki Kürt sorununda meydana gelebilecek dönüşümlere kapı açacaktır.

Devletin kimliğine ve yerleşik coğrafyasına temas ettiği, Türk devletinin kuruluşunu, resmi tarihini ve devlet yapısını inşa eden kuruluş mitlerini yerle bir etme gücüne sahip olduğu için, Kürt meselesinin “dördüncü imkansız” olarak görüldüğü Türkiye, şimdi tüm bunların bulunduğu sayfayı çeviriyor. Siyasi sistemi ile Kürt toplumu arasında daha ılımlı, değerli ve ortaklığa dayalı bir ilişki öngörüyor. Geçmişin mirasını aşıyor ve devletin yapısının, tarihi boyunca olduğu gibi, mutlak milliyetçilik, merkezileşme ve kendi içine kapanma olmayacağını vaat ediyor.

İran'ın askeri gücünü kaybetmesi, Irak gibi hükümetleri bu örgütleri dağıtma ve açık dış desteğe güvenmelerinden korkmadan onları ulusal bağlama tabi kılma konusunda daha cesur ve cüretkar yapacaktır

 Bunu yaparak Türkiye, imkansız görüneni başarmış olacaktır ve bunun ardından İran, uzun süreli ve etnik kökenli bir protestolar aşaması yaşamayı beklemelidir. Bu protestoları öncelikle kendi Kürtlerinden, ancak aynı zamanda Farslıların yanı sıra ülkenin kurucu etnik grupları olan Azeriler, Araplar ve Beluciler’den de beklemelidir. Bu etnik gruplar, Fars milliyetçiliğinin dini/mezhepsel söylemle örtülü olsa da merkeziliği nedeniyle ulusal benlikten dışlanma ve bir marjinalleştirilme mirasını taşımakta ve biriktirmektedir. Uzun zamandır araştırma merkezlerinde “tarihin son iki milliyetçi devleti” olarak Türkiye ve İran anılırken, bundan sonra tek bir devlet, İran anılacaktır. Bu ise rejimin istikrarı için önemli bir meydan okuma oluşturacaktır.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İran, zayıflıklarının biriktiği bir dönemde buna karşılık vermezse, şüphesiz uzun vadeli ve kökleşmiş iç isyanlara tanık olacaktır.

Bu aynı zamanda, genel bağlamda bu barış süreci aracılığıyla Kürt-Türk uyumu ve sadece Türkiye'dekiler değil, bölgedeki tüm Kürtlerin siyasi, ruhsal ve kültürel olarak Türkiye ile yakınlaşması anlamına gelecektir. Bu ise Türkiye'nin bölgesel konumuna doğrudan önemli bir siyasi değer katacaktır hem de İran’ın payını azaltarak. Bütün bunlar İran için en hassas ve önemli ülkelerde yani Suriye ve Irak’ta, ama aynı zamanda İran'ın kendisinde de yaşanacaktır. Zira Türk-Kürt uyumu, İran içindeki Kürtler ve Azeriler arasındaki geleneksel gergin ilişkilere dramatik bir gelişme olarak yansıyacaktır ki İran siyasi rejimi onlarca yıldır bundan kaçınmaya çalışıyor.

Son olarak, İran'ın stratejik askeri cephaneliğini kaybetmesi, Irak gibi bazı hükümetleri, bu örgütleri dağıtma, birkaç gün öncesine kadar askeri gücü fazla olan bir devletin açık dış desteğine güvenmelerinden korkmadan, onları ulusal bağlama tabi kılma konusunda daha cesur ve cüretkar yapacaktır.