Akdeniz için Birlik, Gazze’nin savaş sonrası geleceğiyle ilgili yol haritası gündemiyle toplandı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Bin Ferhan, askeri operasyonların derhal sona erdirilmesine öncelik verilmesinin önemini vurguladı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, AİB 8. Bölgesel Forumu toplantısı hatıra fotoğrafında yer aldı (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, AİB 8. Bölgesel Forumu toplantısı hatıra fotoğrafında yer aldı (AFP)
TT

Akdeniz için Birlik, Gazze’nin savaş sonrası geleceğiyle ilgili yol haritası gündemiyle toplandı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, AİB 8. Bölgesel Forumu toplantısı hatıra fotoğrafında yer aldı (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, AİB 8. Bölgesel Forumu toplantısı hatıra fotoğrafında yer aldı (AFP)

İsrail’in Gazze Şeridi’nde işlediği katliamın ve savaşın yarattığı daha önce eşi ve benzeri görülmemiş insani felaketin durdurulması için çeşitli cephelerden diplomatik çabaların yoğunlaştığı bir dönemde İspanya’nın Barselona şehri, Akdeniz için Birlik (AiB) örgütünün 8. Bölgesel Forumu’na ev sahipliği yaptı. İsrail ile Hamas arasında devam eden savaşın sona ermesinin ardından Gazze Şeridi'nin ve tüm Filistin'in geleceği için bir yol haritası çizilmesi gündemiyle düzenlenen olağanüstü foruma, Avrupa Birliği (AB) ve Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin dışişleri bakanları katıldı.

Forumun toplantıları, genellikle AB üyesi ülkeler ile Akdeniz’in güney kıyısında yer alan ülkeler arasındaki iş birliğini geliştirmeye ayrılsa da AiB, bu kez katılımcı sayısı açısından rekor kıran mükemmel bir siyasi forum olarak karşımıza çıktı. Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi (AL) Olağanüstü Ortak Zirvesi’nden çıkan bir kararla kurulan bakanlar komitesinin başkanı olan Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, foruma özel konuk olarak katıldı.

Şarku'l Avsat'ın forumdan sorumlu bir diplomatik kaynağa teyit ettirdiği bilgilere göre, İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares, forumun açılışı öncesinde Filistinli mevkidaşı Riyad el-Maliki ile uzun bir görüşme yaptı. Görüşmede, savaş bittikten sonra Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'nin yönetimini devralması için ihtiyaç duyduğu destek ele alındı.

İspanya Dışişleri Bakanı Albares, Hamas'ın İspanya Başbakanı Pedro Sanchez ve Belçika Başbakanı Alexander De Croo’nun İsrail'e yaptıkları son ziyaret sırasındaki tutumlarını ‘net ve cesurca’ olarak nitelendirdiği açıklamasıyla ilgili bir soruya, ‘terör örgütlerinin açıklamaları hakkında yorum yapmadığı’ yanıtını verdi. Albares, İspanya hükümetinin Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği eylemi ilk günden beri kınadığını da sözlerine ekledi.

İspanya hükümetinin bazı üyelerinin Gazze'de devam eden savaşa ilişkin tutumları, Madrid ile Tel Aviv arasında diplomatik bir krize neden olmuş ve bu tutumları protesto etmek üzere her iki tarafın büyükelçileri çağrılmıştı. İspanya Sosyal Haklar Bakanı görevini vekaleten yürüten Ione Belarra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Filistin halkına karşı savaş suçları ve soykırım işlemekten Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) karşısına çıkarılması ve İsrail ile ilişkilerin kesilmesi çağrısında bulunmuştu. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, parlamentonun alt kanadı Temsilciler Meclisi'nde yapılan oylamayı kazanmıştı. Ardından yardımcısı ve baş müttefiki Sumar Partisi lideri Yolanda Diaz, Sanchez'i Gazze'deki son olaylar karşısında tıpkı Avrupa Birliği'nin (AB) Ukrayna'daki savaşa ilişkin tutumuna benzer şekilde net bir tutum sergilemekten çekinmemeye çağırmıştı. Sanchez, İsrail'e yaptığı son ziyaret sırasında Netanyahu'ya, “Gazze'de sivillerin öldürüldüğünü görmek kesinlikle dayanılmaz bir manzara” dedi. Bu sözler üzerine İsrail hükümeti, Sanchez'i ‘terörü desteklemekle’ suçladı. Açıklama, İspanya Dışişleri Bakanlığı tarafından İsrail’in Madrid Büyükelçisi’nin protesto amaçlı nota verilmek üzere bakanlığa çağrılmasına yol açtı.

ASDWFE
Josep Borrell Barselona'da düzenlenen foruma katıldı (EPA)

Forumun oturum aralarında bir grup gazeteciye açıklamalarda bulunan İspanya Dışişleri Bakanı Albares, İsrail’in açıklamasını İspanya'nın ‘kabul edilemez ve asılsız’ olarak nitelediğini söyledi. Bu açıklamanın yapılmasının nedenleriyle ilgili olarak İsrail büyükelçisinden net açıklamalar beklendiğini ve kendisinden bu açıklamaların gelecekte tekrarlanmayacağına dair garanti istendiğini belirtti. Albares, “İsrail'in Hamas'a yönelik, savaşta sivilleri canlı kalkan olarak kullandığı yönündeki suçlamaları, sivilleri öldürmesi için bir mazeret oluşturmaz” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, forum öncesi yaptığı açıklamada, Riyad'da düzenlenen İİT-AL Olağanüstü Ortak Zirvesi’nin sonuçlarına dikkati çekti. Bin Ferhan, zirve sonucunda kurulan Arap ve Müslüman ülkelerin ortak tutumunu aktarmak ve Gazze Şeridi'ndeki krize bir çözüm yolu bulmak amacıyla dünya genelinde birçok önemli ortağı ziyaret eden bakanlar heyetinin başına atandığını kaydetti.

Bin Ferhan, uluslararası toplumun Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonların derhal sona erdirilmesine, yeterli ve güvenli insani yardımların geçişinin sağlanmasına ve tüm sivil rehinelerin serbest bırakılmasına öncelik vermesinin önemini vurguladı. Bin Ferhan, geçici ateşkes anlaşmasına varılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Bunun olumlu bir gelişme olduğunu ve acil insani yardımın güvenli geçişine olanak sağladığını dile getiren Suudi Bakan, geçici ateşkesin ardından askeri operasyonlar kapsamlı ve tamamen durdurulmadığı sürece sadece insani yardımların Gazze'ye girmesinin yeterli olmadığının altını çizdi. Suudi Arabistan’ın krizin başlamasından bu yana her türlü şiddeti ve sivillerin hedef alınmasını kınadığını aktaran Bin Ferhan, “Gazze Şeridi'nde devam eden gerilim, daha fazla yıkıma, aşırılığa ve daha fazla masum insanın öldürülmesine yol açıyor. Aynı zamanda bölgenin güvenliğini tehdit ediyor” şeklinde konuştu. İsrail güçlerinin sivillerin hayatlarını hiçe sayarak yürüttüğü askeri operasyonların hız kazanmasına ve uluslararası kuruluşların başarısız olmasına rağmen, Gazze Şeridi'ndeki mevcut krizin aşılması için ciddi çaba gösterilmesine dikkat çekti. Bin Ferhan ayrıca, kardeş Filistin halkının onurunu koruyacak ve refahını sağlayacak bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kurulmasının önünü açacak barış sürecinin canlandırılması için ciddi ve inandırıcı bir plan ortaya konulmasının önemini vurguladı.

VDFGRT
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri de Barselona'daki foruma katıldı (Reuters)

İtalya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Antonio Tajani ile bir araya gelen Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, sivillerin korunması, Gazze Şeridi'nde güvenliğin ve istikrarın yeniden tesis edilmesi için tam ve sürdürülebilir bir ateşkesle insani ateşkese bağlı kalmanın önemine değindi. Bin Ferhan, görüşmede savaşın sona ermesi için iki devletli çözümden başka bir yol olmadığını söyledi.

Dışişleri Bakanı Bin Ferhan, AiB örgütünün 8. Bölgesel Forumu kapsamında Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna ile de bir araya geldi. Suudi Arabistan resmi ajansı SPA’nın aktardığına göre, görüşmede, Gazze Şeridi ve çevresindeki durumun yanı sıra sivillerin korunması amacıyla sürdürülebilir bir ateşkes için gösterilen çabalar, ateşkesin kalıcılaştırılması ve sürdürülmesinin önemi ele alındı. Görüşmede, Ortadoğu'nun ve dünyanın güvenlik ve istikrarını artıracak şekilde ortak ilgi alanına giren pek çok konuya da değinildi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Bin Ferhan, uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk kurallarının uygulanmasına yönelik uluslararası çabaları yoğunlaştırmanın gerekliliğini vurguladı. Ayrıca, ilgili uluslararası anlaşmalara uygun olarak bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kurulmasını sağlamak için barış yoluna dönmenin öneminin altını çizdi.

İİT-AL Olağanüstü Ortak Zirvesi’nden çıkan bakanlar heyetine başkanlık yapan Bin Ferhan, forumun oturum aralarında İspanya Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede Gazze Şeridi'ndeki mevcut krizin üstesinden gelinmesi ve bu felakete son verecek inandırıcı bir barış planı üzerinde çalışılması gerektiğini vurguladı. Suudi Bakan, krizin çözümü için iki devletli çözümden ve bağımsız, egemen bir Filistin devletinin tanınmasından başka alternatif bir yol olmadığını kaydetti.

Diğer taraftan İsrail, AİB forumuna katılmadı. İsrail, hafta ortasında, gündemin kendisine danışılmadan Gazze'deki savaşla sınırlandırılması yönünde değiştirildiğini bahane etti ve toplantılara katılmayacağını açıkladı.

İspanyol diplomatlardan birinin söylediğine göre, İspanya diplomasisi, önümüzdeki ayın sonlarında sona erecek AB dönem başkanlığı çerçevesinde Batı ve İslam dünyası arasındaki bu savaşın yol açtığı uçurumun genişlemesini önlemek için haftalardır çalışıyor. Aynı diplomat, söz konusu çabaları çeşitli cephelerde yönetmekten ve koordine etmekten sorumlu.

Öte yandan forum, sonuç bildirisinde 7 Ekim saldırılarından sonra İsrail'in kendisini savunma hakkına atıfta bulunulmasını kabul etmeyen Arap ülkelerinin heyetleri arasında hararetli ve seslerin yükseldiği tartışmalara sahne oldu. Diğer yandan ateşkes isteme konusundaki çekincelerini dile getiren Almanya, yardımların ulaştırılması için insani ateşkes çağrısını destekledi.

Bunun yanında anlaşmazlığın iki devletli çözüm ve İsrailliler ile Filistinliler arasında karşılıklı tanınma temelinde çözülmesi için uluslararası bir konferans çağrısı yapılması amacıyla diplomatik çabalar sarf edildi. AB tarafından benimsenen bu eğilim, forumda hazır bulunan Arap Birliği ve İİT temsilcileri tarafından desteklendiyse de İsrail tarafından reddedildi.

En büyük zorluğun yalnızca temel altyapıyı yok eden büyük yıkım olmadığını dile getiren AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, aynı zamanda Gazze halkının sivil idaresinden sorumlu olan Hamas'ın dağıtılmasından dolayı da savaş bittikten sonra Gazze Şeridi'nin içinde bulunacağı durum olduğunu söyledi. Borrell, AB’nin, Filistin Yönetimi’nin Gazze’nin sorumluluğunu üstleninceye kadar bu görevi Birleşmiş Milletler'e (BM) devretme eğiliminde olduğunu da sözlerine ekledi.

Borrell, AiB 8. Bölgesel Forumu toplantılarının ‘İsrail'e karşı bir komplo’ olduğu yönündeki iddiaları kategorik olarak reddetmişti.



Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
TT

Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP

Amr İmam

Mısır, yaklaşık on yıldır ilk kez, Doğu Akdeniz'in bölgesel gerginlikte yeni sahne haline gelmesiyle kritik bir kavşakta duruyor.

Bu durum, özellikle son iki yılda İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaş ve ardından İsrail ile İran arasındaki askeri çatışmaların ardından yatışan deniz sınırları konusundaki anlaşmazlıkların yeniden alevlenmesine bağlanabilir.

Bu yeni gerginlik haziran ayı sonlarında başladı. Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC) Akdeniz'de Libya kıyıları açıklarında yaklaşık 10 bin kilometrekarelik bir alanda sismik araştırma yapmak üzere Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile bir mutabakat imzaladı.

Ancak Yunanistan bu mutabakata karşı çıkarak, kesin bir dille ‘kabul edilemez’, ‘yasadışı’ ve ‘dayanaksız’ olduğunu öne sürdü.

Türkiye’nin Libya kıyıları açıklarında Yunan savaş gemilerinin konuşlandırılmasına vereceği tepki, önümüzdeki haftalar ve aylar içinde bölgede yaşanacak gelişmelerin seyrini belirleyecek önemli bir faktör olacak.

Yunanistan, Türk şirketiyle imzalanan mutabakat zaptı konusunda Libya ile zaten anlaşmazlığa girmiş ve konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşımıştı.

Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis 24 Haziran’da Lahey'de düzenlenen NATO zirvesinde konuyu gündeme getirdi. Sadece iki gün sonra Brüksel'de düzenlenen Avrupa Konseyi zirvesinde, konuyu yeniden gündeme getirdi.

İlgili tarafların itidalini koruyup korumayacağı kısa sürede belli olacak. Doğu Akdeniz'deki deniz sınırlarının belirlenmesi konusundaki anlaşmazlıkların daha kötüye gidip gitmeyeceği de bundan sonra anlaşılacak.

Ortak düşman

Bu olası gerilimi büyük bir şaşkınlık ve endişeyle izleyen tek bir ülke var, o da Mısır.

Yaklaşık on yıl önce, o dönemde 2011 yılından sonra yaşanan siyasi ve güvenlik sorunlarının etkilerinden kurtulmak için zamanla yarışan Kahire için durum daha netti. Aynı zamanda, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin artan emellerine karşı kıyılarını güvence altına almaya çalışıyordu. O dönemde Mısır'ın herhangi bir bölgesel tarafın yanında yer alması oldukça kolaydı.

Türkiye o dönemde, Mısır'da yaşanan siyasi dönüşümlere, özellikle de 2013 yılında Müslüman Kardeşler'in iktidardan düşürülmesine karşı çıktı ve ardından Kahire’deki yeni iktidara karşı yoğun bir medya kampanyası başlattı.

Yine o dönemde Kahire’deki bazı yetkililer, Ankara'yı, Gazze Şeridi ve İsrail'e komşu olan bu hassas bölgede bir İslam devleti kurmak amacıyla Sina Yarımadası'nda faaliyet gösteren DEAŞ’ın bir kolunu desteklemekle suçladı.

"Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Buna paralel olarak Türkiye, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bazı liderlerine kapılarını açarak, Müslüman Kardeşler yönetiminin devrilmesinden sonra Mısır hükümetine karşı medya kampanyalarının platformu haline geldi.

Bir yandan da sismik araştırma yapan Türk gemileri, umut vaat eden hidrokarbon kaynaklarına dair ipuçları bulmak için Akdeniz'de hummalı bir şekilde dolaşıyordu.

Tüm bunlar Kahire'yi Ankara'yı bir rakip olarak görmeye itti. Bu da onun bakış açısını Türkiye'nin geleneksel rakibi olan ve bölgedeki deniz sınırlarının belirlenmesi konusunda giderek artan anlaşmazlıklar nedeniyle Ankara ile ilişkilerinde büyük bir gerilim yaşayan Yunanistan'la yakınlaştırdı.

Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Deniz tatbikatlarından ticaret ve yatırım anlaşmalarına kadar Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) son yıllarda Türkiye'yi kuşatmak ve Doğu Akdeniz'de artan emellerini frenlemek amacıyla aralarındaki iş birliğini yoğunlaştırdı.

Ankara Kahire, Atina ve Lefkoşa tarafından oluşturulan bu bölgesel kuşatmayı kırmak amacıyla 2019 Kasım’ında Libya'nın batısındaki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ile Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası imzaladı.

İttifaklarda dönüşümler

Ancak, 2021 yılının sonlarından itibaren bölgede hakim olmaya başlayan uzlaşı ortamı, bölgesel manzarada gözle görülür değişikliklere yol açtı.

Mısır ve Türkiye arasında 2022 yılından bu yana, özellikle Ankara'nın Mısır'ın iç işlerine müdahalesini durdurma ve Müslüman Kardeşlerle bağlantılı muhalefete verdiği desteği askıya alma taahhüdünün ardından, anlaşmazlıkları aşmaya yönelik kademeli bir süreç başladı.

İki ülke Müslüman Kardeşler dönemini geride bırakırken, Kahire ve Ankara, aralarındaki yakınlaşmanın getireceği kazanımların giderek daha fazla farkına varmaya başladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)

Diplomatik ve siyasi normalleşme yolunda büyük mesafe kat eden iki ülke, bugün ortak yatırım ve ticaret alanlarında iş birliğini geliştirme olanaklarını araştırıyor. Daha da önemlisi, Mısır'ın Türkiye'nin gelişmiş askeri teknolojilerini ithal etmesiyle somutlaşabilecek, askeri iş birliği olanakları da gündemde.

Bazı bölgesel konularda iş birliği yapan iki ülke, aralarındaki siyasi ve diplomatik istişareleri güçlendirmeye devam ediyor. Bölgesel ve uluslararası gündemdeki sıcak konularda, özellikle de daha önce Kahire ile Ankara arasındaki siyasi rekabetin sembolü olan Libya konusundaki görüşlerini giderek daha fazla uyumlu hale getiriyorlar.

Bu gelişmelerin ortasında Türkiye, Doğu Akdeniz'de kararlı adımlarını sürdürdü. Doğalgaz zenginliklerindeki hızlı artışı değerlendirmek için büyük umutlar besleyen Türkiye, bölgeyi küresel bir enerji tedarik deposuna dönüştürme sözü verdi.

Deniz sınırları anlaşmazlığında üstünlük sağlamak amacıyla Kahire’yi kendi tarafına çekmeye çalışan Ankara, Mısır'ın deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzalamayı kabul etmesi halinde, Yunanistan ve GKRY’nin önerdiğinden çok daha geniş bir kıta sahanlığı teklif etti.

İnce çizgi

Gazze'de devam eden savaş ve İsrail ile İran arasındaki silahlı çatışma gibi bölgede art arda yaşanan bazı gelişmeler, bölgedeki üst düzey liderlerin siyasi tavrında belirgin bir değişime yol açtı.

Bu değişiklik, bölgesel ittifakların haritasında köklü ve ani bir değişime yol açmayabilir. Ancak yeni nesil karar vericilerin zihninde, geçmişteki ittifakların gelecekte ağır yük haline gelebileceği yönünde giderek artan bir inanç oluşturacağına da şüphe yok.

Mısır şu an Doğu Akdeniz'de deniz sınırlarının belirlenmesi ve hidrokarbon kaynaklarının arama hakları konusunda çatışmaların çıkma olasılığının artmasıyla birlikte, çifte baskı altında bulunuyor.

Kahire, Ankara ile gelişen ortaklığını feda etme lüksüne sahip değil, çünkü bu yakınlaşmada umut verici bir iş birliği potansiyeli görüyor. Aynı zamanda, son on yıldır Yunanistan ve GKRY ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için izlediği yoldan da geri adım atamaz, çünkü bu iki ülke vazgeçilmez stratejik ortaklar haline geldi.

Dünün ittifakları yarının ağır yükleri haline gelebilir.

Nadir bir fırsat

Yunan liderler, son günlerde Mısır Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ile yaptıkları yoğun temaslar sırasında, sismik araştırmalara ilişkin mutabakat zaptına ilişkin endişelerini Mısırlı meslektaşlarına ilettiler.

Bu konu, haziran ayı sonlarında Kahire'de Mısır Genelkurmay Başkanı Korgeneral Ahmed Fethi ile Libya Ulusal Ordusu (LUO) Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Hafter arasında yapılan görüşmelerin de ana gündem maddesi olmuş olabilir.

Mısır, sahip olduğu önemli askeri ve donanma gücü ile Türkiye ve Yunanistan arasında olası bir siyasi veya askeri çatışma senaryosunda belirleyici faktör olarak görülüyor.

Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)

Ancak Kahire’nin taraflardan birine katılma konusundaki kararını verirken, her iki tarafı destekleyen uluslararası güçleri de şüphesiz dikkate alacağına ve öncelikle ulusal çıkarlarını güvence altına almaya özen göstereceğine şüphe yok.

Yunanistan, yıllardır Rusya’dan tedarik ettiği doğalgaza olan bağımlılığını azaltmak ve alternatif kaynaklarını güçlendirmek için çaba gösteren Avrupa Birliği'nden (AB) güçlü destek görüyor.

Buna karşın Türkiye, Avrupa kıtasına şimdiye kadar pek ilgi göstermeyen ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğinden yararlanıyor. Avrupa ise Trump yönetimi ile zorlu ticaret müzakerelerine girmeye hazırlanıyor.

Bununla birlikte, bu ikilem Mısır'a Yunanistan ve Türkiye'yi ortak bir anlayış zemini üzerinde bir araya getirme ve her iki tarafla dengeli ilişkilerini kullanarak jeostratejik konumunu güçlendirme konusunda nadir bir fırsat sunuyor. Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılayan bölgesel bir enerji merkezi haline gelmeye çalışan Mısır’ın, bölgedeki çatışmaların gölgesinden uzaklaşmasında büyük çıkarları bulunuyor.

Öte yandan Mısır'ın iki ülke arasında etkili bir arabulucu rolü üstlenmek için yeterli nüfuza ve esnekliğe sahip olup olmadığı halen belirsizliğini koruyor. Hem Türkiye hem de Yunanistan hassas stratejik hesaplamalar doğrultusunda hareket ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan çevirdiği analize göre iki ülkenin de münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi konusunda ne kadar esnek bir müzakereye hazır oldukları henüz bilinmiyor.

Her iki ülke de ihtilaflı bölgesel sularda haklarını kanıtlamak için dayandıkları çok sayıda belge ve haritaya sahip ve her iki taraf da daha sonra değiştirilmesi zor bir fiili durum yaratmaya çalışıyor.

Uluslararası hukuk kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmak, bu anlaşmazlıkları çözmek için etkili bir yol olabilir. Burada Mısır'ın, herhangi bir tarafın mevcut durumu manipüle etme girişimlerini engellemede üstlenebileceği rolün önemi ortaya çıkıyor.

Doğu Akdeniz'de çatışmanın yerini iş birliğinin alması, sadece bölgede değil, küresel enerji haritasında da enerji arzının geleceği üzerinde geniş kapsamlı olumlu etkilerin önünü açabilir.

Bu iş birliğinin pekiştirilememesi ise ciddi sonuçlar doğurup, kaynaklar üzerinde şiddetli çatışmalara neden olabilir. En iyi senaryoda, devam eden gerginlik, petrol şirketlerini yatırım yapmaktan vazgeçirebilir. Bu da bu zenginliklerin kullanımının dondurulmasına yol açabilir. En kötü senaryo ise bu kaynakların tamamen yok olması veya kaybolmasına sebep olabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.