Ülkelerin öncelikleri ile siyasi stratejiler arasında askerî üslerin taşınması

Düşmanları caydırmak ve saldırıları engellemek için hükümetlerin gündemlerinin değiştirilmesi veya ‘aktif savunma’ sağlamak için küresel değişikliklere ayak uydurulması hamleleri…

Rusya 2017 yılında, bölge yakınlarındaki üslerinin çoğunu taşıyarak Kuzey Kutbu’nda yeni askerî üslerin kurulduğunu duyurdu. (Getty)
Rusya 2017 yılında, bölge yakınlarındaki üslerinin çoğunu taşıyarak Kuzey Kutbu’nda yeni askerî üslerin kurulduğunu duyurdu. (Getty)
TT

Ülkelerin öncelikleri ile siyasi stratejiler arasında askerî üslerin taşınması

Rusya 2017 yılında, bölge yakınlarındaki üslerinin çoğunu taşıyarak Kuzey Kutbu’nda yeni askerî üslerin kurulduğunu duyurdu. (Getty)
Rusya 2017 yılında, bölge yakınlarındaki üslerinin çoğunu taşıyarak Kuzey Kutbu’nda yeni askerî üslerin kurulduğunu duyurdu. (Getty)

Bir ülkenin güçlerinin başka ülkelerin topraklarındaki varlığı, ilgili anlaşmada belirtildiği ve koşulların gerektirdiği üzere, kalıcı veya geçici askerî bir varlığa izin veren bir savunma anlaşmasıyla düzenlenir. Askerî varlık çoğu zaman, bu varlığın azaltılmasını veya bir ülkeden başka bir ülkeye ya da ülkenin kendi içinde taşınmasını gerektiren adımlarla çerçevelenir.

Askerî üs, ‘silahlı kuvvetler mensuplarının barındığı, askerî teçhizatın depolandığı, tatbikatların gerçekleştirildiği ve askerî personelin eğitildiği bir mekân olup, doğrudan orduya ait olan ve onun tarafından idare edilen askerî bir tesis’ şeklinde tanımlanmaktadır. Askerî üslerin büyüklüğü, görevlerinin mahiyetine göre değişir ve askerî noktalardan tam donanımlı askerî şehirlere kadar çeşitlilik gösterir. Askerî üsler, personeller ve ekipmanlar için bir barınağın ve garnizonun yanı sıra, uçaklar ve helikopterler için bir pist de içerebilir.  

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon ise kendisine ait askerî üsleri, ‘ABD adına Savunma Bakanlığı’nın bir bileşeninin yasal yetkisine tâbi olan veya sahip olunan ya da kiralanan bireysel toprak parçalarının ya da tahsis edilmiş tesislerin bulunduğu herhangi bir belirli coğrafi alan’ şeklinde tanımlıyor.  

Yurt dışında askerî üsler kurma ihtiyacının her şeyden önce ülkenin savunma yeteneklerini güçlendirme ve jeopolitik ve ekonomik çıkarlarını koruma zorunluluğundan kaynaklandığı konusunda bir görüş birliği mevcut. Ancak askerî üslerin çoğunluğu, bu gerekçeyle düşmanca eylemlerde bulundu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan itibaren askerî üslerin sayısı nispeten azalsa da Çin ve Rusya ile yaşanan yoğun rekabetin bir sonucu olarak ABD; yurtdışında destek, dayanışma ve doğrudan askerî müdahale gibi çeşitli biçimlerde en çok askerî üsse sahip ülke olma özelliğini koruyor.  

Fotoğraf Altı: ABD, kuvvetlerini ve Ortadoğu’daki Amerikan hava muharebe operasyonları merkezini Suudi Arabistan’daki Emir Sultan Üssü’nden Katar’daki el-Udeyd Üssü’ne taşıdı. (Getty)
ABD, kuvvetlerini ve Ortadoğu’daki Amerikan hava muharebe operasyonları merkezini Suudi Arabistan’daki Emir Sultan Üssü’nden Katar’daki el-Udeyd Üssü’ne taşıdı. (Getty)

ABD’nin dünya çapında 80’i aşkın ülkede tahminen 835 askerî üssü bulunuyor. Bu sayıyla ABD, 119 üsse sahip Almanya’yı ve 73 üsse sahip Güney Kore’yi geride bırakıyor. Bu durum, Rusya’yı ve Çin’i kendi çıkarlarını savunmak ve olası herhangi bir çatışmayı hesaba katmak adına askerî nüfuzlarını genişletmeye sevk etti. Bunca askerî üssün varlığını göz önünde bulundurursak, ev sahibi ya da üslerin kurulduğu ülkenin bildirdiği pek çok sebepten ötürü ya da ikili arasında anlaşmaya dayalı olarak, askerî üslerin bir bölgeden diğerine ya da bir ülkeden başka ülkeye taşınması gibi durumların yaşanması normal görünüyor.

Doğrudan tehditler

Askerî üslerin taşınmasına yol açan nedenlerden biri şu: Askerî güçlerin ve üssün varlığı, ev sahibi ülkeye komşu diğer güçlere karşı koymak ve bir caydırma mekanizması olarak bu üslerin ve güçlerin varlığından faydalanmak. Buna gerek kalmadığında güçler, o yeri terk eder ve üs de taşınır. 2021 yılında tüm ABD ve NATO güçlerinin, Afganistan’daki en büyük hava üssü kabul edilen Bagram’dan ayrılmaları buna bir örnektir. Böylece Pentagon’a göre Afganistan’daki Amerikan görevinin liderliği General Scott McKenzie’den Tuğgeneral Curtis Buzzard’a devredildi. Buzzard, Afganistan’daki Savunma Güvenliği İşbirliği Yönetim Ofisi’ni Katar’daki karargâhından yönetecekti.

Bununla ABD, 11 Eylül 2001 Saldırıları’nın ardından koalisyon güçlerinin lideri olarak 2001 yılında başlattığı ve büyük can ve mal kayıplarına uğradığı en uzun savaşına son vermiş oldu.

Askerî üslerin taşınmasının bir diğer nedeni de ‘aktif savunmalar’ denen şeyin gerçekleştirilmesine imkân sağlayan bir yerin bulunmasıdır. Washington’daki Hudson Enstitüsü’nden Rebeccah Heinrichs, bu konuyu şöyle açıklıyor:

“Mesele, üsleri hava ve füze saldırılarından korumak olduğunda analistler genelde aktif ve pasif savunmalar arasında bir ayrım yaparlar. İlkinde gelen tehditleri gerek THAAD veya Patriot füze savunma sistemlerinde olduğu gibi kinetik müdahale yoluyla gerekse yönlendirilmiş enerji ve mikrodalga tabanlı karşı önlemler gibi daha yeni teknolojiler yoluyla, hedeflerin vurulmasından önce etkisiz hale getirmeye çalışan aktif savunma önlemleri alınır.

Pasif savunmalar ise düşman saldırılarının sebep olduğu zararı, aksaklığı ve genel etkiyi azaltmayı amaçlayan önlemlerdir. Tahkim edilmiş uçak barınakları gibi önleyici fiziksel yapılar inşa etmek, onarım ve zararı kontrol yeteneklerini geliştirmek ve tehlikeye maruz kalmış mal varlıklarının dağıtılması veya saklanması gibi diğer uygulamalar, bu önlemler arasında sayılabilir.”

Ayrıca üsse yönelik saldırı gibi doğrudan tehditlere veya kitle imha silahlarının yayılmasıyla ve terörle mücadele etme, yeni ve yıkıcı bölgesel savaşların önlenmesine yardımcı olma, Afrika’da olduğu gibi çatışma bölgelerini ve askerî darbeleri kontrol altına alma, zorunlu göçleri azaltıp mülteci krizlerini giderme, iklim değişikliği ve insan güvenliği meselelerini halletme gibi çeşitli hedeflere göre uluslararası tehditleri engellemeye bağlı olarak askerî üslerin belirli bir mekândaki varlık öncelikleri değişir. Bu da bu üslerin yer değiştirmesine sebep olur.  

Büyük ülkeler, bu çıkarları güvence altına almak için temel gereksinimlerin karşılanması konusunda uluslararası bir fikir birliğine varmaya çalışırken üçüncü dünya ülkeleri bu çıkarları, müdahale etmek ve hâkimiyet dayatmak için bir gerekçe olarak görüyor.

Tehlikeli bir üs

ABD Deniz Piyadeleri Marines, bu yılın başında Pasifik Okyanusu’ndaki Guam Adası’nın uzak batısında yaklaşık 6 bin deniz piyadesini ve kara kuvvetini barındıracak kapasiteye sahip yeni askerî üs Kamp Blaz’ın açıldığını duyurdu. Amaç, Pasifik Okyanusu adalarını gelecekteki herhangi bir işgalden korumak ve Çin’le çıkabilecek herhangi bir çatışmayı göz önünde bulundurmak.

Washington’ın binlerce gücünü ABD Deniz Piyadeleri’ne ait olan ve Japonya’nın Okinawa eyaletindeki Ginowan şehrinde bulunan Futenma Hava Üssü’nden Guam Adası’ndaki bu üsse nakletmesinin altında yatan niyet nedir? ABD, bunun, güçlerinin küresel olarak yeniden düzenlenmesi kapsamında olduğunu açıkladı. Ancak aslında ABD güçlerinin Okinawa’daki varlığı, yerel halkı rahatsız etti. Şöyle ki Japonya’da yaklaşık 120 Amerikan askerî üssü bulunuyor ve bunlarda yaklaşık 55 bin asker görev yapıyor. İnsanlar da diğer üslerin yanı sıra Amerikan askerlerinin çoğunluğunun adaya yerleştirilmesini eleştirdi.

Japon gazetesi Mainichi, bu üssü ‘dünyanın en tehlikeli üssü’ olarak nitelediği haberinde şu ifadelere yer verdi:

“Futenma askerî üssünden duyulan rahatsızlık arttı. Zira bu üs, Okinawa’nın ana adasının merkez bölgesinde yer alıyor ve şehrin toplam alanının neredeyse dörtte birini kaplıyor. Nüfusun kalabalıklığına ve okulların, hastanelerin ve yerleşim yerlerinin yoğunluğuna rağmen Amerikan askerî uçakları, gece gündüz bölge semalarında havalanıyor ve yerel halk, sürekli kaza riskiyle karşı karşıya kalıyor. Üstelik gürültü ve çevre kirliliğinin yanı sıra, helikopter kazaları ve cinsel tacizler de söz konusu.

Üssün kapatılması için Ginowan şehri ve Okinawa eyaleti tarafından güçlü bir kampanya yürütüldü ve nihayet 1996 yılında Japonya ve ABD hükümetleri, ilgili arazinin beş ila yedi yıl içerisinde Japonya’ya iadesi konusunda anlaştılar.

Ada sakinleri, üssün, aynı Okinawa Adası’nın kuzeyinde yer alan daha az nüfuslu Nago şehrindeki Henoko bölgesine taşınmasına da itiraz ederek, Japonya’da veya Japonya dışında başka bir yere taşınmasını tercih etti. Deniz Piyadeleri’nin konuşlandırılmasının Japonya’da ve Doğu Asya’da barışın ve güvenliğin sağlanmasında önemli bir rol oynadığını düşünen ulusal hükümet ile yerel eyalet hükümetleri arasında bu meseleye dair bir anlaşmazlık baş gösterdi. Bu anlaşmazlığın gölgesinde 2019 yılında yapılan yerel bir referandumda katılımcıların yüzde 70’inden fazlası, üssün Henoko’ya taşınması aleyhinde oy kullandı.”

Yeniden konuşlandırma

ABD, Irak’ın 2003’teki işgalinden sonra güçlerini ve Ortadoğu’daki Amerikan hava muharebe operasyonları merkezini Suudi Arabistan’daki Emir Sultan Üssü’nden Katar’daki el-Udeyd Üssü’ne taşıdı.

Washington ve Doha, 1991 yılındaki İkinci Körfez Savaşı sonunda askerî iş birliği için bir anlaşma imzalamıştı. Daha sonra Doha, 1996 yılında el-Udeyd Üssü’nü inşa etti. ABD güçleri 2001 yılında Afganistan’a karşı savaşta bu üssü kullandı ve 2002 yılında bunu duyurdu.  

Suudi Arabistan, iki ülke arasındaki askerî iş birliği ve eğitim görevleri çerçevesinde sınırlı sayıdaki güçler hariç, topraklarındaki askerî üslerin varlığına 2003 yılında son verdi. Üssün taşınması da dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in o dönemde gerçekleştirdiği Suudi Arabistan ziyaretinin ardından Riyad ile Washington arasında yapılan bir anlaşmaya dayanıyordu. Anlaşmaya göre Körfez Savaşı’nın sona erdiği 1991 yılından bu yana Suudi Arabistan’da konuşlandırılan binlerce Amerikan askeri geri çekilecekti.

Washington 2021 yılında ana es-Seyliye Üssü’nü, daha küçük bir kompleks olan ve Suudi Arabistan-Katar sınırında yer alan güneydeki es-Seyliye kampını ve mühimmat tedarik noktası Falcon’u Katar’dan Ürdün’e taşıdığını duyurdu.

Pentagon Sözcüsü Jessica McNulty, konuya ilişkin şu açıklamayı yaptı:

“Katar’daki Bölge Destek Grubu, ülkedeki üç tesisinin kapatılmasıyla hizmet dışı kaldı ve lojistik destek sağlama misyonu, Ürdün’deki Bölge Destek Grubu’na nakledildi. Katar’daki ABD askerî varlığı, el-Udeyd Hava Üssü üzerinden devam edecek.”

ABD Savunma Bakanlığı, teçhizatının ve güçlerinin Katar’dan Ürdün’e taşınmasının, ABD güçlerinin varlığını yeniden konumlandırmak ve yapılandırmak için olduğunu söyleyip, asıl hedefi açıklamadı. Ancak Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre raporlar, İran’ın tehditlerine işaret ediyor. ABD güçlerinin Ürdün’deki varlığı, İran’la olası çatışmalar esnasında güçlerin daha iyi konumlandırılmasını sağlayacaktır.

Konuşlanmanın gözden geçirilmesi

ABD, Müttefiklerin Nazi Almanya’sını hezimete uğrattığı İkinci Dünya Savaşı sonundan bu yana Almanya’daki önemli tesislerini muhafaza etti. Bu tesisler arasında ABD güçlerinin Avrupa’ya ve Ortadoğu’ya açılan kapısını temsil eden Ramstein Hava Üssü de bulunuyor.

Avrupa Terörle Mücadele ve İstihbarat Araştırmaları Merkezi’ne göre ‘Almanya, ABD ordusunun Avrupa’daki yedi garnizonundan beşine ev sahipliği yapıyor. Washington’ın Almanya’da 21 askerî üssü var ve bunlarda yaklaşık 34 bin Amerikan askeri mevcut. ABD’nin Alman topraklarında sahip olduğu ve dış askerî müdahaleler sırasında asker ve ekipman sevkiyatı yapmak için kullandığı askerî üslerinde görev yapan idareci sivil memurları da hesaba kattığımızda toplam Amerikalı sayısı yaklaşık 50 bini buluyor.’

Eski ABD Başkanı Donald Trump, 2020 yılında yaklaşık 12 bin askerin geri çekilmesi ve bunlardan bir kısmının Belçika, İtalya ve Polonya’da yeniden konuşlandırılması yönünde talimat verdi. Bu kararını da şöyle gerekçelendirdi:

“Avrupalılar bunu hak eden müttefikler değillerdi. Zira Almanya, NATO bütçesine katkısını üzerinde anlaşıldığı gibi GSYİH’sinin yaklaşık yüzde ikisine yükseltmedi. Ayrıca Berlin, Rusya ile Kuzey Akım 2 boru hattı projesine bağlı kaldı.”

Bununla birlikte Başkan Joe Biden, 2021 yılında bu geri çekilme kararını durdurdu. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ise ABD’nin dünyadaki askerî konuşlanmasını gözden geçirdikten sonra, özellikle Almanya’daki ABD güçlerinin sayısının Sovyetler Birliği’yle Soğuk Savaş’ın zirve yaptığı döneme göre daha az olması nedeniyle Savunma Bakanlığı’nın burada, kalıcı veya dönemsel olarak konuşlanan 35 bin Amerikan askerinin yanı sıra 500 ilave asker konuşlandırılacağını duyurdu.

Bu üslerin taşınmasına ilişkin karar dondurulsa da Ukrayna savaşının sonucu, bölgesel savunma ihtiyaçlarının yeniden değerlendirilmesine sebep olabilir ve Amerikan üslerinin Almanya’dan taşınması ya da azaltılması kararını uygulamaya sevk eden başka olaylar yaşanabilir.

Rakip iddialar

Rusya, 1926 yılından bu yana Kuzey Kutbu suları üzerinde egemenlik elde etmeye dönük tekrarlanan çabası kapsamında diğer ülkelerin bölgeye dair iddialarıyla çatıştı. Bunun üzerine deniz hukukuna ilişkin müzakerelerin bir parçası olarak 1999 yılında, rakip iddialar konusunda bazı yönlendirmelerde bulunması için Birleşmiş Milletler’e (BM) baskı yapıldı. BM, aynı yıl deniz hukukuna dair bir anlaşmayı benimsedi. Ancak rakip tarafların bölgesel iddiaları, anlaşma kurallarına göre sonuca bağlanmadı ve sınır çizgisi nihai olarak çizilmedi.

Bununla birlikte Rusya 2017 yılında bölgeye yakın birkaç üssünü taşıyarak Kuzey Kutbu’nda yeni askerî üsler kurduğunu duyurdu.

Hawaii Üniversitesi’nde akademisyen ve siyasi istihbarat danışmanı Gary Bush, bu adıma üç neden gösterdi:

“Öncelikle Rusya, Kuzey Kutbu bölgesinde askerî imkânlarını sergilemek istiyor. Nitekim Kuzey Kutbu’na kıyısı boyunca eski askerî tesisleri ve limanları onardı ve değişiklikler yaptı ve Kuzey Kutbu denizlerindeki adalar üzerinde yeni hava üsleri geliştirdi. İkincisi, bölgede küresel ısınma olgusunun yayılmasının bir sonucu olarak şu an Kuzey Kutbu’nda siyasi ve askerî bir faaliyet dalgası var. Bu sebeple yeni sevkiyat yolları açıldı. Çünkü iklim değişikliği, Kuzey Kutbu denizlerindeki buz örtüsünün azalmasına neden oluyor. Bu da ticari gemilerin Kuzey Kutbu denizlerini aşarak Avrupa’dan Asya’ya geçmesine imkân tanıyor. Bunun sonucunda iki kıta arasındaki deniz yolculuğu süresi azalıyor ve Kuzey Kutbu’ndaki petrol, gaz ve madenler iki bölgedeki alıcılara teslim edilebiliyor. İklim değişikliğinin sağladığı fırsatlara karşılık Rusya, Kuzey Kutbu’ndaki topraklarının genişletilmesi ve Lomonosov Sıradağları’nın Sibirya kıta sahanlığının bir uzantısı olarak kabul edilmesi yönünde BM’ye bir talep sundu.

Rusya’yı askerî üslerini Kuzey Kutbu bölgesine taşımaya sevk eden üçüncü sebep ise Kuzey Kutbu’nun kaynaklarını kontrol etmek. Nitekim bölgede tahminen 90 milyar varile ulaşan büyük deniz altı petrol ve doğalgaz keşifleri yapıldı. Bu da dünyadaki petrol şirketlerinin ilgisini çekti. Küresel ısınmanın artmasıyla birlikte daha faz gaz kullanıma hazır hale geliyor. Rusya, Norveç, ABD, Kanada ve Danimarka, dünyanın henüz faydalanılmayan gaz kaynaklarının yüzde 30’unu içerdiği düşünülen Kuzey Kutbu bölgesinin altındaki deniz yatağından pay almak istiyor. Rus petrol ve gaz şirketleri de faaliyetlerini Sibirya ve Kuzey Kutbu denizleri kaynaklarının geliştirilmesine odakladı.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Independent Arabia’dan çevrildi.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.