İkinci takas müzakerelerinin düğümü: Bergusi

CIA Direktörü, İsrail ve Katarlı yetkililerle yeni takas için görüşüyor: Hamas rehinelerin listesinin belirlenmesi için bazı şartlar sunuyor ve Bergusi’nin serbest bırakılmasını talep ediyor

Üç rehinenin İsrail güçleri tarafından yanlışlıkla öldürülmesi, Netanyahu hükümeti üzerindeki baskıyı artırdı (Reuters)
Üç rehinenin İsrail güçleri tarafından yanlışlıkla öldürülmesi, Netanyahu hükümeti üzerindeki baskıyı artırdı (Reuters)
TT

İkinci takas müzakerelerinin düğümü: Bergusi

Üç rehinenin İsrail güçleri tarafından yanlışlıkla öldürülmesi, Netanyahu hükümeti üzerindeki baskıyı artırdı (Reuters)
Üç rehinenin İsrail güçleri tarafından yanlışlıkla öldürülmesi, Netanyahu hükümeti üzerindeki baskıyı artırdı (Reuters)

ABD istihbaratı CIA üst düzey yetkilileri ve ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri, Hamas tarafından tutulan rehinelerin serbest bırakılmasına yönelik ikinci takas anlaşması için Polonya’da yeni bir tur başlattı. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns rehinelerin serbest bırakılmasına yönelik bir anlaşma ihtimalini görüşmek üzere dün (Pazartesi) Polonya’nın başkenti Varşova’da İsrail Dış İstihbarat Servisi MOSSAD Şefi David Barnea ve Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Âl Sani ile bir araya geldi. Diğer yandan ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ve Genelkurmay Başkanı Charles Brown, ABD’li yetkililerin en zoru olarak tanımladığı savaşı için İsrail hükümetiyle görüşmelerde bulundu.

sfer
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns (Arşiv)

Bu önemli dosyada sorumluluk taşıyan CIA Direktörü, İsrailli mevkidaşı ve üst düzey Katarlı yetkililerle görüşmek üzere geçen ay iki kez Doha’yı ziyaret etti. Bu tartışmalar ve müzakereler geçen ay, İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumların serbest bırakılması ve İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısının durması karşılığında 100’den fazla rehinenin serbest bırakılması kapsamında bir anlaşmaya varılmasını sağladı. Ancak bu ayın başında bir hafta süren ateşkes sona erdi ve her iki taraf da bunun için birbirini suçladı.

Beyaz Saray, hareket tarafından Gazze Şeridi’nde rehin tutulan kadınların serbest bırakılmasına ilişkin önceki görüşmelerin durmasından Hamas’ı sorumlu tuttu. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının Hamas’ın rehine kadınları serbest bırakmama konusundaki inatçılığından kaynaklandığını belirtti. Biden yönetiminin daha fazla rehineyi serbest bırakmak için anlaşmaya varmak amacıyla 24 saat çalıştığını söyledi.

İsrail raporları, Hamas’ın elinde halen 129 rehinenin bulunduğunu belirtirken, ABD yönetimi, Hamas’ın elinde bulunan rehineler arasında 7’si erkek, biri kadın olmak üzere toplam 8 ABD’linin olduğuna inanıyor.

Hamas’ın talepleri

Geçtiğimiz cuma günü Hamas’ın elinde bulunan (beyaz bayrak taşıyan) 3 rehinenin İsrail güçleri tarafından öldürülmesi, rehinelerin serbest bırakılması anlaşmasına ilişkin müzakere çabalarını artırdı. Bu olay İsrail’de büyük bir öfkeye yol açtı ve askeri operasyonların bir kenara bırakılarak rehinelerin serbest bırakılmasına öncelik verilmesi taleplerinin artmasına neden oldu.

The Wall Street Journal’a konuşan kaynaklar, müzakereci tarafların fikir alışverişinde bulunduğu görüşler arasında, İsrail hapishanelerindeki bazı tanınmış Filistinli tutukluların serbest bırakılması karşılığında Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırıda rehin aldığı kadınları, yaşlıları, sivilleri ve en az 6 İsrail askerini serbest bırakmasının yer aldığını belirtti.

sv
Ömür boyu hapis cezasına çarptırılan en ünlü Filistinli mahkumlardan biri olan Mervan Bergusi (Arşiv)

Hamas, serbest bırakılacak rehinelerin listesini belirlenmesine ilişkin koşullarını sundu. Bunun için İsrail’den, Gazze Şeridi halkı için insani yardımların artırılmasının yanı sıra, 2016’da İsraillileri öldürme suçundan ömür boyu hapis cezası alan Fetih Hareketi lideri Mervan Bergusi de dahil olmak üzere uzun yıllardır İsrail hapishanelerinde tutuklu bulunan çok sayıda Filistinlinin serbest bırakılmasını talep etti.

Kaynaklar, devam eden görüşmelerin önceki turlara göre daha zor ve karmaşık olduğunu ancak İsrail ile Mısırlı ve Katarlı arabulucuların, yeni bir anlaşmaya varmak için Hamas üzerinde tüm nüfuzlarını kullandıklarını belirtti. Görüşmeler hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar, karmaşığa neden olan şeyin, Hamas’ın Gazze’de alıkoyduğu ‘yaşayan rehine’ sayısından ve gelecekte bir anlaşma sağlanması durumunda İsrail’e teslim etmek üzere dağıtılan yerlerden toplayacağı rehinelerin sayısından emin olmaması olduğunu açıkladı.

Müzakereler ayrıca, İsrailli yetkililerin Hamas lideri Yahya Sinvar’ın Gazze’nin güneyindeki memleketi Han Yunus’un altındaki tünellerde saklandığına inanmaları ve onu yakalamak için askeri operasyonlara devam etmek istemeleri nedeniyle komplikasyonla karşı karşıya kalıyor.

Mısırlı yetkililere göre İsrail Dış İstihbarat Servisi MOSSAD Şefi David Barnea, rehine görüşmelerinin yeniden başlatılması konusunu görüşmek üzere geçtiğimiz cumartesi günü Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Âl Sani ile Oslo’da bir araya geldi. Toplantıda Barnea, İsrail’in Gazze’ye yardımın artırılmasına ve listedeki isimlerin Hamas tarafından seçilmesi fikrine açık olduğunu ancak İsrail’in bir açıklama için isimleri ve zaman çizelgesini gözden geçirmesi gerektiğini söyledi.

Barnea ayrıca İsrail’in, İsraillileri öldürmekten suçlu bulunanlar da dahil olmak üzere uzun süredir tutuklu olan Filistinli mahkumları serbest bırakmayı düşünmeye hazır olduğunu ancak müzakereler başlamadan ateşkesi kabul etmeyeceğini söyledi.

Şartlar

Hamas rehinelerle ilgili görüşmelerde bir miktar esneklik gösterdi ancak askeri operasyonların derhal ve tamamen durdurulmasını şart koştu. Hamas Siyasi Büro üyesi Usame Hamdan Beyrut’ta düzenlediği basın toplantısında, hareketin Katarlı ve Mısırlı arabuluculara, İsrail’in savaşı durdurmadığı, tam ateşkes ilan etmediği ve güçlerini belirli sınırların arkasına çekmediği sürece rehinelerin serbest bırakılmasına yönelik görüşmeleri kabul etmeyeceğini bildirdiğini açıkladı. İsrail ordusu sözcüsü Daniel Hagari, pazar akşamı Hamas’ın tam ateşkes taleplerinin İsrail ordusunu Hamas’ı tamamen ortadan kaldırma yönündeki savaş hedefinden alıkoymayacağını duyurdu.

ds
Göstericiler Hamas’ın elindeki rehinelerin fotoğraflarını taşıyor (Reuters)

Daha önce, görüşmelerin yeniden başlamasının ön koşulu olarak İsrail ile Gazze arasındaki Kerem Şalom Sınır Kapısı’nın açılması ve kamyonlarla yardımların geçişinin sağlanması yönünde İsrail’e baskı yapan Katar ve Mısır, daha fazla kadın ve çocuk rehineyi serbest bırakmak için yeni fikirler önerdi. Sınır kapısı savaşın başlangıcından bu yana ilk kez Pazar günü yardım kamyonlarının geçişine açıldı.

Şarku’l Avsat’a bilgi aktaran kaynaklar, Hamas’ın savaşı kalıcı olarak sona erdirecek ve zafer ilan etmesini sağlayacak bir anlaşmaya ulaşmaya çalıştığını öte yandan İsrail’in ise, İsrail sokaklarında geçici rahatlama sağlayacak ve öfkeyi dindirecek bir anlaşma istediğini ancak bununla birlikte savaşı yeniden başlatmayı ve Gazze Şeridi’ndeki Hamas hareketine yönelik zulmünü sürdürmeyi de planladığını belirtti.



Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?
TT

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, dün Washington'un küresel rolüne ilişkin bakış açısında derin dönüşümü yansıtan, uzun zamandır beklenen yeni bir stratejiyi duyurdu. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana hakim olan ve “tek süper güç” konumunu korumaya dayanan geleneksel model yerine belge, ABD'nin odağının, yönetimin doğrudan çıkarlarıyla daha yakından bağlantılı gördüğü bölgelere, özellikle de Latin Amerika bölgesine ve göç meselesine kayacağını ortaya koyuyor.

Ulusal Güvenlik Strateji belgesi, Trump'ın, daha önceki yönetimlerinkinden kökten farklı, “Önce ABD” sloganına dayanan, uluslararası sistemin artık dünyanın her bölgesinde geniş bir Amerikan katılımı politikasına izin vermediği inancını temel alan bir vizyon benimsediğini gösteriyor. Belge, Çin'i göz ardı etmeyip, en büyük rakip olarak görse de son dönemdeki Amerikan stratejilerine hâkim olan geleneksel “Asya'ya odaklanma” yaklaşımından uzaklaşıyor.

Trump, belgenin girişinde, “Yaptığımız her şeyde ABD'yi ön planda tutuyoruz” ifadesini kullandı. Belge, bu stratejinin uluslararası ilişkiler ve ittifakların kökten yeniden değerlendirilmesini gerektirdiğini de belirtiyor. Amaç artık geniş kapsamlı bir liberal dünya düzenini desteklemek değil, dış yükleri azaltıp “doğrudan gelir” alanlarına yoğunlaşarak Amerikan gücünü korumak. Belge ayrıca, “kitlesel göç çağının sona ermesi gerektiğini” ve ABD sınırlarına doğru göçü engellemek için Avrupa ve Latin Amerika içinde adımlar atacağını da vurguluyor.

Geleneksel Amerikan söyleminden açık bir şekilde kopan strateji, “ABD'nin meşum küresel egemenlik ilkesini sürdürmeyi reddettiğini” vurguluyor. Bu açıklama, son Amerikan belgelerinde eşi benzeri görülmemiş bir şey, zira küresel hegemonyayı sürdürmenin maliyetlerinin fahiş ve sürdürülemez hale geldiğini dolaylı olarak itiraf ediyor.

Strateji, Washington'un başta Çin ve Rusya olmak üzere büyük güçlerin aşırı nüfuz kazanmasını önlemek için çalışacağını ifade ediyor, ancak bunun “dünyanın tüm büyük ve orta güçlerinin nüfuzunu sınırlamak için kan dökeceği ve servet harcayacağı anlamına gelmediğini” vurguluyor.

Strateji, Latin Amerika'yı Amerikan gündeminin en üst sıralarına taşıyor. Bu, belgedeki en önemli bölgesel dönüşüm

Belge, son on yıllardaki en önemli askeri dönüşümlerden birini içeriyor ve kaynakları Batı Yarımküre'ye yönlendirirken, “acil tehditlerle başa çıkmak için küresel askeri duruşumuzu revize etme” sözü veriyor. Bu, Ortadoğu gibi bir zamanlar hayati önem taşıyan bölgelere olan Amerikan ilgisinin fiilen azalması anlamına geliyor.

Stratejik belgenin temel küresel meseleler hakkındaki duruşu şöyle:

ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve aralarında Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in de bulunduğu Avrupalı ​​liderler, 18 Ağustos 2025'te Washington'daki Beyaz Saray'da (Reuters) ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve aralarında Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in de bulunduğu Avrupalı ​​liderler, 18 Ağustos 2025'te Washington'daki Beyaz Saray'da (Reuters)

Avrupa: Müttefik bir bölge, ancak eşi görülmemiş eleştirilerin konusu

Belge, Avrupa'ya yönelik sert bir dil kullanıyor; bu dil, önceki ABD ulusal güvenlik belgelerinde nadiren kullanılmıştır. Avrupa'nın göç nedeniyle “kültürel erozyon” ile karşı karşıya olduğunu iddia ediyor ki bu söylem, Avrupa aşırı sağının söylemine çok benziyor. Belge, bazı Avrupa ülkelerinin on yıllar içinde “Avrupalı ​​olmayan çoğunluk” haline gelebileceğine ve bunun kıtanın demografik ve siyasi doğasını değiştirebileceğine işaret ediyor.

Belge, “Avrupa ülkeleri içinde Avrupa'nın mevcut gidişatına karşı direniş geliştirilmesi” çağrısında bulunuyor; bu ifade, milliyetçi ve sağcı partilerin lehine Avrupa'daki iç siyasi tartışmalara doğrudan müdahaleyi yansıtıyor. Avrupa'da aşırı sağ söylemlere getirilen kısıtlamalara atıfta bulunarak, “ifade özgürlüğünün baskı altına alınmasını” eleştiriyor. NATO’nun genişlemesine karşı çıkışını yineliyor ve bu da Rusya ile savaş halindeki Ukrayna'nın ittifaka katılma umutlarını suya düşürüyor.

Strateji, Çin, Hindistan ve gelişmekte olan ekonomilerin yükselişi nedeniyle Avrupa'nın küresel ekonomideki payının azalmasının “daha karanlık bir olasılığın, Avrupa medeniyetinin aşınmasının” habercisi olduğunu savunuyor. Güçlü tepkiler içeren bir duruş ile Almanya, “dışarıdan tavsiyeye ihtiyacı olmadığını” belirtti.

Latin Amerika: Trump Doktrini’ndeki yeni ağırlık merkezi

Strateji, Latin Amerika'yı Amerikan gündeminin en üst sıralarına taşıyor. Bu, belgedeki en önemli bölgesel dönüşüm, çünkü Monroe Doktrini'ni “Trumpçı” bir yorumla yeniden canlandırmaya yönelik yeni bir vizyon sunuyor. Bölgedeki rejimlerin istikrarını sağlayarak göç dalgalarını önlemeyi amaçlayan ve belgede “Trump Doktrini” olarak adlandırılan bir öneriye yer veriliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre başta Çin olmak üzere bölge dışı güçlerin asker konuşlandırmasının veya kritik altyapıları kontrol etmesinin engellenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Belge, ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinin azaltılması çağrısında bulunuyor ve bunu, Washington'un Körfez petrolüne olan bağımlılığının azalması ve bunun bölgenin ABD ulusal güvenlik hesaplarındaki önemini azaltmasıyla gerekçelendiriyor

Belgede, denizdeki uyuşturucu kaçakçılığı şebekelerinin hedef alınması, sol görüşlü liderlere müdahale edilmesi ve Panama Kanalı gibi hayati önemdeki kaynakların kontrol altına alınması gibi önlemler ayrıntılı olarak ele alınıyor.

ABD Başkanı Donald Trump ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, 14 Ekim 2025'te başkent Washington'daki Beyaz Saray'da (AFP) ABD Başkanı Donald Trump ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, 14 Ekim 2025'te başkent Washington'daki Beyaz Saray'da (AFP)

1823'te açıklanan Monroe Doktrini'nin bu yeniden canlandırılması, Washington'un son yıllarda uzak durduğu “arka bahçe” politikasına geri döndüğünü gösteriyor; tek fark, yeni versiyonun daha açık ve daha az diplomatik olması.

Asya: Askeri tehditten önce ekonomik bir rakip olarak Çin

Asya'nın stratejik önemine rağmen, belge önceki belgelerden farklı bir yaklaşım sunuyor. Çin'i askeri bir tehditten önce birinci ekonomik rakip olarak görüyor. Tedarik zincirleri ve teknoloji de dahil olmak üzere Çin ile ekonomik ilişkilerin yeniden dengelenmesi gerektiğini vurguluyor. Tayvan'daki “statükoyu” korurken, Japonya ve Güney Kore'den adayı korumaya yönelik savunma katkılarını artırmalarını talep ediyor.

Trump ABD’si, Hindistan ile ilişkileri derinleştirmeye ve Hint-Pasifik güvenliğinde öncü bir rol oynamasını teşvik etmeye açık olduğunu da ifade ediyor.

Bu değişim, Trump'ın dünya görüşünün temel bir özelliği olan ekonomik rekabeti genişletme lehine doğrudan askeri odaklanmayı azaltma politikasına işaret ediyor.

Ortadoğu ve Afrika: ABD'nin rolünün azaltılması ve önceliklerin belirlenmesi

Belge, ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinin azaltılması çağrısında bulunuyor ve bunu, Washington'un Körfez petrolüne olan bağımlılığının azalması ve bunun bölgenin ABD ulusal güvenlik hesaplarındaki önemini azaltmasıyla gerekçelendiriyor.

Belge, ABD ve İsrail saldırılarıyla “İran'ın zayıflatıldığına” işaret ediyor, İsrail'in, “güvende” olması gerektiğini vurguluyor ama Trump yönetiminin daha önce kullandığı sert söylemlerden uzak duruyor.

Belge, Suriye ve Irak gibi geleneksel çatışmalardan çok bahsetmiyor. Ayrıca, Afrika'da “yardım yaklaşımından” uzaklaşılarak, hayati önem taşıyan maden ve minerallere odaklanılması çağrısında bulunuyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
TT

İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)

Maira Butt 

Geçmişte İrlanda'nın Galway Kontluğu'nun Tuam bölgesinde bekar anneler ve çocuklarının kullanımına ayrılmış bir kuruluşta, bir mezara dair kanıtlar bulundu.

Anne ve bebek evi, yerel tarihçi Catherine Corless'in başını çektiği araştırmanın, 796 bebek ve küçük çocuğun defin kaydı olmadan orada öldüğünü ortaya koymasının ardından, 2014'te uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmişti.

Temmuzda tesisteki çalışmalarına başlamasından bu yana dördüncü güncellemesini yapan Tuam Yetkili Müdahale Direktörlüğü (Office of the Director of Authorised Intervention, Tuam/ODAIT), "Bu bölgedeki mezarların varlığı artık doğrulandı" diye yazdı.

1925'ten 1961'e kadar faaliyet gösteren tesisin kenarında "çocuk veya bebek büyüklüğünde mezarlar" bulunduğu yeni güncellemede belirtildi:

Mezarların yerleşimi ve büyüklüğü, tesisin bu bölümünde anne ve bebek kurumunun faaliyet gösterdiği zamandan kalma bir mezarlık bulunduğuna dair tutarlı bir kanıt.

İlk değerlendirmelere göre kazıda 4 grup bebek kalıntısı bulundu ve bunlar hepsi geçen ay keşfedilen tabutlara gömülmüş 7 grup insan kalıntısına eklendi. Adli analiz çalışmaları sürdürülüyor.

ODAIT'in aktardığına göre, tarihi belgeler bir mezarlık olasılığını işaret etse de bunun varlığına dair ilk işaretler zemin veya yüzey seviyesinde görünmüyordu.

2017'de yürütülen resmi bir soruşturmada, tesisin başka bir yerine sadece 100 metre mesafedeki yeraltı odalarında "önemli miktarlarda" insan kalıntısı bulunmuştu.

ODAIT Direktörü Daniel MacSweeney, cesetlerin kimlere ait olduğunun belirlenmesi için en az 160 kişinin DNA örnekleri vermeyi teklif ettiğini RTÉ'ye söyledi:

Deneyimlerimden biliyorum ki bazen kalıntıların keşfi, insanların öne çıkması için bir katalizör görevi görebilir.

Görsel kaldırıldı.Pembe dikdörtgenle çevrilen alan, kazı çalışmalarında mezarlara dair kanıtların bulunduğu çadırı gösteriyor (ODAIT)

2021'de İrlanda lideri Micheal Martin, ülke genelindeki anne ve bebek evlerine yerleştirilen kadın ve çocuklara gösterilen muameleden dolayı devlet adına özür dilemişti.

Bu özür, evlilikdışı hamile kalan anneleri barındıran 18 anne ve bebek evinde 9 binden fazla çocuğun öldüğü sonucuna varılan bir soruşturmanın nihai raporunun ardından gelmişti.

İrlanda parlamentosunda "Orada olmamalıydılar" demişti:

Devlet sizi, bu evlerdeki anneleri ve çocukları hayal kırıklığına uğrattı.

Bu evlerdeki tüm çocukların yüzde 15'inin hastalık ve mide gribi gibi enfeksiyonlardan öldüğü, raporda belirtilmişti. Bu rakam, ülke çapındaki bebek ölüm oranının neredeyse iki katı.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news/uk


Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
TT

Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)

Papa XIV. Leo, bugün yeni atanan büyükelçilere, Vatikan'ın dünya çapındaki insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını söyledi.

Bu, Papa Francis'in ölümünün ardından mayıs ayında Katolik Kilisesi'nin başına seçilen Amerikalı Papa'nın felsefesini ortaya koyan en net açıklamalardan biri.

Papa, 13 büyükelçiden oluşan gruba hitaben yaptığı konuşmada, "Kutsal Makam'ın, giderek bölünen ve çatışmalarla dolu küresel toplumumuzda yaşanan ciddi eşitsizlikler, adaletsizlikler ve temel insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını bir kez daha vurgulamak isterim" ifadelerini kullandı.

Kutsal Makam, Papa başkanlığındaki Kilise'nin yönetim organıdır ve 1,4 milyar Katolik üzerinde manevi otoriteye sahiptir.

Papa, "Kutsal Makam'ın diplomasisinin, özellikle vicdanlara hitap ederek ve yoksulların, güvencesiz koşullarda yaşayanların ve toplumun dışına itilenlerin seslerini dinleyerek, sürekli olarak insanlığın iyiliğine hizmet etmeye yönelik olduğunu" ifade etti.

Leo, eşitsizliğe odaklanarak, papalık dönemi boyunca göçmenlerin ve diğer savunmasız grupların haklarını savunan selefi Papa Francis'in önceliklerini temel alıyor.

Peru'da yaklaşık 20 yıl misyonerlik yapan Leo, Başkan Donald Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nde göçmenlere yönelik "saygısız" muameleyi eleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Vatikan tarafından bugün kabul edilen yeni akredite büyükelçiler arasında Özbekistan, Moldova, Bahreyn, Sri Lanka, Pakistan, Liberya, Tayland, Lesotho, Güney Afrika, Fiji, Mikronezya, Letonya ve Finlandiya vardı.