Kızıldeniz'deki askeri ittifaklar: Amaç seyrüsefer güvenliği mi yoksa yaklaşan çatışmalara hazırlık mı?

Washington, uluslararası bir ittifak kurulduğunu ilan ederken, stratejik öneme sahip deniz koridorunda ‘soğuk savaş’ başlaması endişesi hakim

20 Kasım'da Kızıldeniz'de Husiler tarafından kaçırılan Galaksy Leader kargo gemisi (Reuters)
20 Kasım'da Kızıldeniz'de Husiler tarafından kaçırılan Galaksy Leader kargo gemisi (Reuters)
TT

Kızıldeniz'deki askeri ittifaklar: Amaç seyrüsefer güvenliği mi yoksa yaklaşan çatışmalara hazırlık mı?

20 Kasım'da Kızıldeniz'de Husiler tarafından kaçırılan Galaksy Leader kargo gemisi (Reuters)
20 Kasım'da Kızıldeniz'de Husiler tarafından kaçırılan Galaksy Leader kargo gemisi (Reuters)

ABD, Husi milislerinin Babül Mendeb Boğazı bölgesinde gerçekleştirdiği saldırılara karşı Kızıldeniz'de seyrüsefer güvenliğini sağlamak amacıyla yeni bir uluslararası ittifak kurulduğunu duyurdu. Afrika kıtasındaki birçok deniz gücünün ve askeri üssün bulunması, küresel ticaretin can damarı olan ve ‘artan uluslararası ilgi ve rekabeti kendine çeken’ stratejik bir koridor olan Kızıldeniz'deki ‘askeri ittifaklar’ ile ilgili endişeleri artıyor.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, pazartesi akşamı gerçekleştirdiği Bahreyn ziyareti sırasında, Husilerin Kızıldeniz'de İsrail ile bağlantılı olduğunu düşündükleri gemileri hedef alan saldırılarına karşı 10 ülkenin yer aldığı uluslararası bir askeri ittifak kurulduğunu duyurdu. Austin, ittifakın ‘tüm ülkeler için seyrüsefer özgürlüğünü sağlamak, bölgesel güvenliği ve refahı desteklemek amacıyla’ çalışacağını söyledi. İttifakta ABD, İngiltere, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya yer alıyor.

Husi milislerinin son haftalarda Yemen kıyılarından Kızıldeniz girişindeki ticari gemilere karşı balistik füzeler ve insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlediği saldırılar arttı. Husiler, geçtiğimiz pazartesi günü yaptıkları açıklamada, ‘Siyonist yapı (İsrail) ile bağlantısı olan’ iki petrol gemisini ve bir tankeri hedef aldığını duyurmuştu.

SDVGE
Babül Mendeb Boğazı yakınlarında devriye gezen Yemen Sahil Güvenlik güçleri (AFP)

Öte yandan uluslararası denizcilik şirketleri, uluslararası ticaret trafiğinin yaklaşık yüzde 40'ının geçtiği bir bölgede sigorta masraflarını artıran bir riske maruz kalmamak için deniz ticaretinde Kızıldeniz’i kullanmaktan kaçınacakları yönünde açıklamalaryapmaya devam ediyor. 2023 yılının ilk yarısında deniz yoluyla taşınan toplam petrolün yaklaşık yüzde 12'si Kızıldeniz’den geçti. ABD Enerji Bilgi İdaresi'nin (EIA) istatistiklerine göre, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ticaretinin yüzde 8'i Babül Mendeb Boğazı, SUMED boru hattı ve Süveyş Kanalı'ndan yapılıyor.

Uluslararası rekabet

Kızıldeniz'de artan ‘askeri hareketlilik’, birçok uluslararası deniz gücünün yanı sıra Kızıldeniz girişine yakın Afrika Boynuzu’nda aralarında ABD, Çin, Fransa ve Türkiye’nin de olduğu bölgesel ve uluslararası rakip ülkelere ait 11 askeri üssün bulunduğu, Rusya’nın da Eritre ile iş birliği yaparak var olmaya çalıştığı bölgede çatışmanın kapsamının genişleyeceği yönündeki korkuları da artırdı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, geçtiğimiz yıl Asmara'ya yaptığı ziyarette, Eritre'nin Kızıldeniz kıyısında yer alan Massava limanının lojistik hizmetlerinden yararlanmak üzere bir anlaşmaya varıldığı duyurulmuştu.

ABD’de yaşayan Afrika Boynuzu işleri uzmanı İbrahim İdris, ABD’nin yeni bir askeri ittifakın kurulduğu ve misyonuyla ilgili duyurusunun, bu stratejik bölgedeki operasyonlarına uluslararası koruma sağlama ve bölge ülkelerini, başta İsrail'in güvenliğinin korunması politikası olmak üzere Amerikan politikalarının güçlendirilmesine karşı atılacak herhangi bir adımdan caydırma arzusunu yansıttığını söyledi.

SDVE
Norveç bandıralı bir tanker, Kızıldeniz'in güneyinde Husiler tarafından balistik füzeyle hedef alındı (AFP)

Şarku'l Avsat'a konuşan İdris, bu ittifakın İran, Yemen ve Türkiye arasında kurulması muhtemel bir ittifak da dahil olmak üzere bazı karşı ittifakların kurulmasına yol açabileceğini dile getirdi. Ayrıca, Çin-Rusya desteğini de çekebileceğini ve bunun da ‘soğuk savaş’ atmosferinin bölgede yeniden hakim olması riski doğurduğunu söyledi. İdris’e göre, gerilimler tırmanırsa, bu durum ‘küresel bir savaşın patlak vermesine, Kızıldeniz bölgesine ve Washington'ın stratejik öncelik olarak gördüğü bu bölgedeki uluslararası seyrüsefer güvenliğine yeni koşulların dayatılmasına’ yol açabilir.

Gerilimin tırmanması korkuları

Öte yandan Kızıldeniz'de seyrüsefer güvenliğini korumak için yeni bir uluslararası askeri ittifakın kurulmasına karmaşık tepkiler geldi. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile görüşmesi sırasında, Kızıldeniz'de yaşananlar ‘tüm dünyadaki deniz seyrüsefer güveliği için bir tehdittir” ifadelerini kullandı. İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (Makan) internet sitesinin haberine göre Netanyahu, Austin'e hitaben, “Deniz yolunu kapatmakla tehdit eden İran terörüne karşı uygar bir savaş veriyoruz” dedi.

Buna karşın İran, Husilere karşı ABD ile iş birliği yapılmaması konusunda uyardı. İran'ın yarı resmi ajansı ISNA’nın haberine göre, İran Dini Lideri Ali Hamaney'in Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Ali Şemhani, pazartesi günü Husilerin Kızıldeniz'de bazı gemileri hedef alan saldırılarını ‘cesurca’ nitelendirmesiyle savundu. Şemhani, “Bu eylemlere karşı ABD liderliğindeki uluslararası ittifaka katılan her ülke, İsrail'in suçlarına doğrudan ortak olduğu anlamına gelir” ifadelerini kullandı.

Mısırlı stratejist Seyyid el-Cabiri, ABD’nin askeri ittifakın kurulduğunu duyurmadaki amacının Husilerin Kızıldeniz’deki saldırılarına karşı bir önlem almak olduğunu, ancak bu kritik bölgedeki yoğun askeri varlığının gerçek amacını temsil etmediğini düşünüyor. Dünyada yakında yaşanması olası savaşların deniz savaşları olduğu yönünde küresel bir farkındalığın olduğuna dikkat çeken Cabiri, “Stratejik açıdan büyük öneme sahip Kızıldeniz ve Babül Mendeb Boğazı bölgesinde bir askeri varlığa sahip olmak, dünyadaki çoğu büyük güç için bir numaralı öncelik” değerlendirmesinde bulundu.

ERGE
Dev taşımacılık şirketleri, Husilerin saldırılarının ardından nakliyatlarda Kızıldeniz’i kullanmaktan kaçındıklarını duyurdu (AFP)

Şarku’l Avsat’a konuşan Cabiri’ye göre, burası Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi önde gelen bölge ülkelerinin yanı sıra gerek petrol ihracatını güvence altına almak gerekse Süveyş Kanalı'nın güney girişinin güvenliğini sağlamak amacıyla olsun seyrüsefer güvenliğini korumayı isteyen diğer ülkelerin denizcilik kabiliyetlerine ve katıldıkları işbirliği çerçevelerine sahip bir bölge. Cabiri, bölgede çok sayıda askeri ittifakın kurulmasının önünü açmanın, İsrail limanlarına giden ticaret gemilerini hedef alan eylemlere karşı mücadeleden daha büyük bir amaç taşıdığını düşündüğünü ifade etti. Bölgenin önceki yıllarda da korsanlık faaliyetlerine tanık olduğunu hatırlatan Cabiri, “Bu durum, Washington'ın acil ve yoğun bir şekilde eyleme geçmesini gerektirmemişti” yorumunda bulundu.

Çeşitli deniz ittifakları

ABD, seyrüsefer güvenliğini sağlamak amacıyla ilk kez bir deniz ittifakı kurmuyor. Daha önce İran'ın Basra Körfezi ve Umman Körfezi'nde petrol tankerleri ve ticari gemileri hedef aldığı saldırıların ardından ABD, Kasım 2019’da seyrüsefer güvenliğini sağlamak amacıyla ‘Sentinel’ adı altında bir deniz ittifakı kurdu. Bunun yanında Fransa öncülüğündeki Avrupa ülkeleri, seyrüsefer güvenliğini sağlamak ve İran’ı tehditlerinden caydırmak amacıyla Hürmüz Boğazı'nda ABD öncülüğündeki Sentinel ile koordinasyon halinde bir Avrupa deniz gözetleme misyonu oluşturdu.

Aynı zamanda Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nde deniz güvenliği misyonuyla 2022'nin nisanında kurulan, 39 ülkeden oluşan ve genel merkezi Bahreyn'de bulunan Birleşik Görev Gücü 153 (CTF 153) de bölgede faaliyet gösteriyor. Tüm bölgelerde ve seyrüsefer güzergahlarında güvenlik ortamının iyileştirilmesi, uluslararası deniz yollarında gemilerin güvenliğinin sağlanması ve küresel ticaret hareketliliğini ve ortak ülkelerin çıkarlarını olumsuz yönde etkileyen her türlü organize suçla mücadele edilmesi hedefiyle Mısır, 2022'nin aralık ayı ortalarında Mısır Deniz Kuvvetlerinin CTF 153’ün komutasını devralacağını duyurmuştu. ABD, 12 Haziran 2023 tarihi itibarıyla CTF 153’ün komutasını devraldı.

Şarku’l Avsat’a konuşan Ürdünlü stratejist Muhsin eş-Şubki, bölgede çok sayıda oluşumun faaliyet göstermesine rağmen Kızıldeniz'de seyrüseferin güvenliği bahanesiyle yeni bir askeri ittifak kurulmasının birçok sorunu da beraberinde getirdiğini söyledi. Yeni askeri ittifakın ‘İsrail'in güvenliğini korumayı amaçlayacağını ve bu durumun, özellikle İsrail'in Gazze'ye yönelik devam eden saldırıları çerçevesinde ittifaka katılan tüm Arap ülkelerini kamuoyunun baskısına maruz bırakacağını’ vurguladı. Şubki, “Yeni ittifak, İran ve onun bölgedeki vekilleriyle karşı karşıya gelebilir. Bu durum bölgesel bir çatışmaya dönüşme korkusunu artırırken, bölgede gerilimin tırmanmasını istemeyen bölge ülkelerinin çıkarlarıyla bağdaşmıyor” değerlendirmesinde bulundu.

ABD merkezli Semaphore internet sitesi, cuma günü ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) Kızıldeniz'deki gemileri hedef alan saldırılara yanıt olarak Yemen'deki Husilere karşı doğrudan bir saldırı düzenlemeyi düşündüğünü bildirdi. Sitenin aktardığına göre, ABD’li yetkililer, İran ve Husiler’in ‘İsrail’e yapılan ticareti baltalama ve ABD için İsrail’in güvenliğini koruma maliyetini artırma girişimleri’ olarak niteledikleri eylemlerden endişe duyuyor.



Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kaswar Klasra

Hindistan ve Pakistan arasında, Hindistan yönetimindeki Keşmir'de gerçekleşen yeni bir terör saldırısıyla tetiklenen son şiddet patlaması, dünyanın dikkatini Güney Asya'daki gergin cephe hatlarına yeniden odakladı. ABD öncülüğündeki uluslararası arabuluculuk çabaları, iki nükleer silahlı komşuyu savaşın eşiğinden geri çekmeyi başarmış olsa da, bu ihtiyatlı sakinlik kalıcı bir barış olarak kabul edilemez.

İki ülke arasındaki anlaşmazlığın merkezinde yer alan Keşmir anlaşmazlığına bir çözüm bulunmaması nedeniyle, bölge 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit eden bir gerilimi tırmandırma döngüsünün esiri olmaya devam ediyor.

Bu hadise, on yıldan kısa bir sürede yaşanan üçüncü büyük tırmandırma sayılıyor ve her dalga bir öncekinden daha tehlikeli. Hindistan'ın Pakistan topraklarında faaliyet gösteren militanları sorumlu tuttuğu Pahalgam'daki saldırı, her iki taraftaki askeri tesisleri hedef alan bir dizi füze ve insansız hava aracı saldırısını tetikledi. Gerginliğin tırmanma hızı ve yoğunluğu, durumun kırılganlığını ve yarımadanın büyük bir felakete kaymaya hazır olduğunu teyit ederek, tehlike seviyesini yükseltti. Önceki örneklerde olduğu gibi, ABD, krizi kontrol altına almak için arabuluculu olarak müdahalede bulundu. Kendisine duyurulmayan Çin ve Körfez çabaları da destek verdi.

Bu model tanıdık hale geldi; Keşmir'de bir terör olayı gerçekleşiyor, onu Hindistan’ın yanıtı,  ardından Pakistan'ın askeri yanıtı takip ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Son şiddet dalgasını diğerlerinden ayıran husus yalnızca yoğunluğu değil, aynı zamanda kullanılan savaş araçlarının gelişmişliğiydi. Her iki taraf da geleneksel askeri güç kullanımının yanı sıra siber operasyonlara ve insansız hava araçlarına başvurdu. Bu çatışma, yapay zekanın, otonom insansız hava araçlarının ve siber savaşın savaş alanını yeniden şekillendirmeye başladığı Güney Asya'nın askeri tarihinde yeni bir bölümü işaret ediyor. Bununla birlikte, siyasi söylem durgun kaldı ve önemli bir dönüşüme sahne olmadı.

 Hindistan, çok daha büyük olan ekonomisi ve Batı'ya giderek daha yakın hale gelmesi sebebiyle stratejik bir ivmeye sahip olduğunu hissedebilir, fakat devam eden istikrarsızlık büyük hedeflerini tehdit ediyor. Tedarik zincirlerini Hindistan'a taşımayı düşünen küresel şirketler, çalkantılı bir bölgesel tablo karşısında tereddüt ediyor. Kalkınma veya kuzeydeki Çin tehdidi ile yüzleşmede kullanılabilecek kaynaklar kronik sınır krizi tarafından tüketiliyor. Dahası, Keşmir'de devam eden huzursuzluk, yerel halkı devletten daha da uzaklaştırıyor ve Yeni Delhi'nin son vermeye çalıştığı ayaklanmayı körüklüyor.

Pakistan’a gelince, yüksek gerilimin maliyeti onun için daha ağır. Uluslararası kredilere bağımlı ve yakın zamanda terörizm finansmanı artırılmış izleme listesinden çıkarılan kırılgan ekonomisi, her tırmandırmada ağır kayıplar yaşıyor.

Pakistan'ın Pahalgam saldırısıyla ilgili ortak soruşturma teklifi -Hindistan'ın bu tür girişimleri tekrar tekrar reddetmesine rağmen- ciddiye alınmayı hak ediyor. Bu tür konularda şeffaflık ve iş birliği, karşılıklı şüphe döngüsünü kırmaya yardımcı olabilir. Hindistan gerçekten sadece geçici bir ateşkes değil, uzun vadeli bir barışı hedefliyorsa, yanlış değerlendirme riskini azaltacak mekanizmalar kurmak için İslamabad ile ciddi bir diyaloğa girmelidir.

Sadece krizleri yönetmek yerine, iki ülke çatışmanın kökenlerini ele alma gibi daha zor bir göreve girişmelidir. Nükleer silaha sahip iki komşu arasındaki son gerginlik, Keşmir sorununun acilen ele alınması gereken bir nükleer patlama noktası olduğunu teyit etti. Bu kriz Hindistan ve Pakistan'daki 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit ediyor.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları da dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için bu anı değerlendirmelidir

Pakistan, Keşmir sorununun çözümünün ancak diyalog yoluyla mümkün olduğunu kabul ederken, Hindistan askeri baskının siyasi bir çözüme alternatif olmadığını kabul etmelidir. Keşmir'de adil ve kalıcı bir çözüm sadece bölgeyi istikrara kavuşturmakla kalmayacak, aynı zamanda onlarca yıldır arzu edilen ekonomik ve ticari iş birliğinin ve ilişkilerin normalleşmesinin önünü açacaktır.

Dış baskıyla durdurulan son turun sonucu, sahadaki gerçekleri değiştirmedi. Her iki tarafın askeri kuvvetleri halen yüksek alarm durumunda ve resmi bir barış anlaşması imzalanmadı. Ancak, her iki başkent de kısa vadeli taktik hesapların ötesine geçmeye karar verirse, bu tırmandırma bir dönüm noktası olabilir.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları, bağımsız soruşturma organları ve şeffaflığa yönelik karşılıklı taahhütler de dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için baskı yapmak üzere bu anı değerlendirmelidir. Aynı şekilde Pakistan ekonomisini ticaret ve yatırım teşvikleri yoluyla desteklemek, alışılmadık yöntemlere olan bağımlılığını azaltabilirken, Hindistan'ın daha ölçülü bir duruşu Keşmirliler ile genel olarak bölgenin sakinleri arasındaki güveni yeniden inşa edebilir.

Bu ganimet için yapılmış bir savaş değildi ve taraflardan hiçbiri zafer kazanmadı. Aksine bu savaş, Güney Asya'nın uçurumun eşiğinde olduğunun acı bir hatırlatıcısı ve Delhi ile İslamabad liderlerine kalıcı bir barış için gereken sıkı ve zorlu çalışmaya başlamaları yönünde acil bir çağrıydı.